Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın TVNET'e Verdiği Mülakat, 13 Aralık 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Jazeera Arabic’e Verdiği Mülakat, 11 Aralık 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın A Haber'e Verdiği Mülakat, 15 Kasım 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Ülke TV'ye Verdiği Mülakat, 18 Ekim 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın TRT Haber'e Verdiği Mülakat, 4 Ekim 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın MBC Masr'a Verdiği Mülakat, 18 Eylül 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın TGRT Haber’e Verdiği Mülakat, 28 Ağustos 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın NTV’ye Verdiği Mülakat, 25 Temmuz 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın A Haber'e Verdiği Mülakat, 27 Haziran 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT Haber'e Verdiği Mülakat, 3 Haziran 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın 24 TV'ye Verdiği Mülakat, 9 Mayıs 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın CNN Türk'e Verdiği Mülakat, 9 Nisan 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın UTV'ye Verdiği Mülakat, 7 Nisan 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Reuters’a Verdiği Mülakat, 4 Nisan 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TV100'e Verdiği Mülakat, 14 Mart 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Jazeera Arabic’e Verdiği Mülakat, 26 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Bloomberg TV’ye Verdiği Mülakat, 24 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT World’e Verdiği Mülakat, 16 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Palestine TV'ye Verdiği Mülakat, 8 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Anadolu Ajansı Editör Masası'na Verdiği Mülakat, 5 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Şark TV’ye Verdiği Mülakat, 27 Ocak 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın CNN Türk'e Verdiği Mülakat, 7 Ocak 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın France 24 English'e Verdiği Mülakat, 20 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Al Jazeera English'e Verdiği Mülakat, 18 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Hades TV’ye Verdiği Mülakat, 15 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın NTV’ye Verdiği Mülakat, 13 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın A Haber'e Verdiği Mülakat, 15 Kasım 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Haber Global'e Verdiği Mülakat, 17 Ekim 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT Haber’e Verdiği Mülakat, 28 Eylül 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Anadolu Ajansı Editör Masası'na Verdiği Mülakat, 19 Eylül 2024
Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın TVNET'e Verdiği Mülakat, 13 Aralık 2025

SUNUCU- İyi akşamlar efendim. TVNET’e hoş geldiniz. Net Bakış Özel’le karşınızdayız.

Zor bir yılı geride bırakıyoruz. 2025’te dünyada neler yaşandı, bunun Türkiye’ye, dış politikamıza, bölgemize etkileri ne oldu? Belki daha da önemlisi karşılamaya hazırlandığımız yeni yılda, 2026’da dünyayı neler bekliyor, Türkiye’nin öncelikleri neler? Tüm bu soruların cevaplarını ilk ağızdan duyma, dinleme fırsatı bulacağız. Sayın Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Net Bakış Özel’de konuğumuz.

Efendim, hoş geldiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Teşekkür ediyorum, hoş bulduk.

SUNUCU- Sağ olunuz. Evet, küresel düzeni etkileyen aslında birçok unsurdan bahsediyoruz geride bıraktığımız yılda. Sosyal hareketlilikler, ekonomik dalgalanmalar, teknolojik dönüşümler ve tabii ki bizi de çok yakından ilgilendiren bölgesel krizler. Bunların hem uluslararası düzenin işleyişine hem de dengelere ne gibi bir yansımaları oldu? Biraz almanak gibi olsun aslında yılın son günlerindeyiz. 2025’i değerlendirelim. Fırsatımız olursa da tabii 2026 projeksiyonu yapmak isteriz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii, teşekkür ediyorum.

Gerçekten geçtiğimiz yıla baktığımız zaman Türk dış politikası açısından bizim için gerçekten çok yoğun bir yıl oldu. Özellikle mücavir bölgemiz tabii ki büyük krizlerle yüzleşiyordu, bu krizler savaş merkezli krizler. Ukrayna'da olan savaş sadece Rusya-Ukrayna arasındaki konuları değil, bütün bölgeyi, Karadeniz dahil… Küresel yayılma riski olan bir savaştan bahsediyoruz ve etkileri de var açıkçası. Onları yıl içerisinde sürekli konuştuk ve mesaimizi çok aldı. Yine geçtiğimiz yılın sonunda, 8 Aralık'ta Suriye'de meydana gelen muazzam değişim ve Suriye halkının özgürleşmesi ve devamında başlayan yeni süreçte Türkiye'nin bölge ülkeleriyle beraber oynadığı rol, o da bizim ciddi bir mesaimizi aldı. Çok şükür orada bir savaşın durmasına yönelik ciddi bir çaba oldu ama tabii şu anda yeni krizler kapıda. Onu belki biraz konuşabiliriz aslında. O bizim geçtiğimiz yıl 2025 boyunca ana gündem maddelerimizden biri oldu.

Tabii ki 2025 yılında, 2024'te de olduğu gibi, bizim açımızdan en önemli gündem maddesi Gazze'deki soykırımın durdurulması ve ateşkesin sağlanması ve bu ateşkesin bir barış anlaşmasıyla kalıcı hale getirilmesi yolunda attığımız çabalar. Başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere bütün arkadaşlarımız, hepimiz, devletin bütün organları açıkçası bu yönde çok yoğun bir çaba ortaya koydular. Elhamdülillah bir noktada ateşkes sağlandı, ama bugün de gördük sürekli ihlal edilen bir ateşkesle karşı karşıyayız, kırılgan bir ateşkes ortamı var. Şimdi bu tabii bizim bölgemizde olan bu olaylar, onun yanında Irak'taki istikrarın devam etmesi, Türkiye'de yürüyen Terörsüz Türkiye sürecinin bütün bölgeye hakim olma süreçlerine olan desteğimiz, tabii geçtiğimiz sene içerisinde İran'a yapılan saldırı ve bölgede yeni bir kriz alanının ortaya çıkması… Bütün bunların hepsi büyük bir kırılganlık alanını tekrar tekrar ortaya çıkarttı. Çok şükür Türkiye izlediği politikalarla olabildiğince kendi güvenlik alanını koruyan, ama bölgesine de istikrar veren, dostlarına, müttefiklerine de destek veren bir durumda olmayı devam ettirdi. Türkiye aslında çok şeffaf bir şekilde dünyadaki ve bölgedeki bütün krizlerde bir düzenleyici, olumlu katkı verici, açıkçası ortaklığı, tavsiyesi, omuz vermesi aranan bir müttefik haline geldi çok şükür. Burada Cumhurbaşkanımızın tabii ortaya koyduğu vizyonun ve iradenin fevkalade büyük önemi var. Bir de tabii küresel bir lider olması. Ve arkasında da büyük bir başarı var. Diğer devlet liderlerinin onun sözüne güveniyor olması ve onun arabuluculuğunun, dostluğunun, hakemliğinin aranıyor olması birçok konuda bizim için dış politikamız açısından da aslında inanılmaz derece büyük bir tabii ki değer. Biz bunu kullanıyoruz.

Bunun yanı sıra tabii küresel konular da var. Özellikle Trump'ın Amerika'da iktidara gelmesi ve sadece iç politikada değil, dış politikada Amerika'nın son 60 yılda yürüttüğü bütün politikaları belli bir ideolojik mercekle büyüteç altına alması ve sorgulaması ve yeniden bunlara, tırnak içinde “ayar vermesi”, en son yayınlanan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’yle de gördük… Bu aslında ön emarelerini gördüğümüz birçok konuda yeni bir sayfa açar durumda. Avrupa-Amerika, Transatlantik ilişkilerinin seyrinin artık eskisi gibi olmayacağını biz sürekli söylüyorduk. Bu, Dışişleri olarak bizim görüşümüzdü.

SUNUCU- Trump'ın ilk döneminden de bunun işaretlerini görmüştük.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii. Trump artık ilk döneminde dillendirdiği konuları artık bu ikinci döneminde kurumsallaştırma ve pratiğe geçirme gibi bir aşamada. Buna yönelik ciddi adımlar attığını görüyoruz. Batı yarımküre diye tabir ettiği bütün Amerika kıtasını kuzey, güney ve Karayipler’i hayati çıkar alanı ilan etmesi ve buraya Amerika'nın dışında başka bir etki alanını kabul etmemesini de aslında Monroe Doktrini’ne Trump'ın ilaveleriyle yeniden dönüş olarak tabii görüyoruz. Çin'le rekabetin merkezde olması, Güney Çin Denizi’ndeki ulaştırma yollarının, koridorların hayati önem oluşturuyor olması da ve bu deklarasyon da Amerika için aslında oradaki ittifakları da… Yeni bir NATO vari Asya Pasifik'te Japonya'yla, Avustralya'yla, Kore'yle Çin'e karşı blok oluşturma arayışını görüyoruz. Soğuk Savaş döneminde Rusya'ya yönelik ne yapıldıysa aslında aynı modelin farklı şekillerde Çin'e karşı yine bölgesel düzlemde Asya Pasifik'te yapmaya yönelik bir emare var, arayış var. Şimdi bütün bunlar tabii dengeleri değiştiriyor, çünkü bunlar deklare edildiği zaman sonuçsuz kalan, cevapsız kalan konular olamaz. Avrupa-Amerika ilişkilerinin Türkiye'ye yansıyan kısmı olacak; Avrupa-Rusya ilişkilerinin, Avrupa-Asya-Pasifik, Amerika-Çin ilişkilerinin, bütün bunların hepsinin Türkiye'ye bir yansıması olacak. Türkiye olarak biz bütün bu gelişmeleri risk analizleri yaparak, bizim için riskler neler, fırsatlar neler, genel dış politika çizgimiz de belli zaten, hesaba katarak inşallah yolumuza devam edeceğiz. Yani 2026'da da bizi heyecanlı, oldukça yoğun, risklere açık, ama aynı zamanda fırsatlar sunan bir yıl bekliyor olacak.

SUNUCU- Evet, 2026'yı bu anlamda değerlendirecek olursak efendim, mutlaka risk analizi yapıyoruz. Hem “fırsat kısmını değerlendiriyoruz”, hem “risklere karşı hazırlıklıyız” kısmının altını belki de çizmek lazım. 2025'ten kalacak bir bakiye gibi, hani 2024'e göre bir kıyaslama da yaptınız ya, 2026'da 2025’ten kalacak bakiyelerimiz var mı, bambaşka bir dünyayı bekliyor muyuz?

Şimdi bir yönüyle savaşların bittiği, daha müreffeh, daha barışçıl bir dünya beklentisi var, ama diğer yandan, sizin sözünü ettiğiniz, Amerika Birleşik Devletleri Yönetimi’nin işte Savunma Bakanlığı'nı Savaş Bakanlığı’na çevirme, “birçok savaşı bitirme, bitirdik, ben bitirdim” söylemi var, ama bir yandan da bu “Üçüncü Dünya Savaşı” hep konuşuluyor. Belki o savaşın içindeyiz, konvansiyonel bir savaş gibi gözükmüyor, farkında değiliz. İşte sonuçlarını ilerleyen dönemde göreceğiz. Bu anlamda 2026 projeksiyonunuz nedir, bakış açınız nedir?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi 2026'da da, yani en azından ilk çeyreğinde, ikinci çeyreğinde 2025’ten devraldığımız bazı sorunların devam edeceğini görüyoruz. Yani özellikle Ukrayna-Rusya savaşının önce ateşkes sonra barış anlaşmasıyla bir nihayete bağlanması ve tabii arkasından da yeni Avrupa güvenliği mimarisi yeni bir rekabet alanı nasıl olacak, orada da birçok yeni sorular açılacak. Gazze'deki kırılgan ateşkes sürecinin ikinci aşamasına geçilip geçilmemesi meselesi, geçilirse nasıl geçilecek ne yapacağız, ne edeceğiz… Tekrar orada bir soykırıma dönülmemesi önemli. İsrail yayılmacılığının bölgede, özellikle Suriye'yi de kapsayacak şekilde, devam etmemesi önemli. Bunlar da bizim hani 2025’ten 2026'ya devredilecek konular. Bu konular bizim için yine ciddi bir meşguliyet alanı olmaya devam edecek.

Bunun yanı sıra tabii ki Akdeniz'deki konular, Kuzey Afrika'daki konular, Sahel’deki konular, Balkanlar’daki konular. Bütün bunların hepsini de yakından takip etme durumunda kalacağız. Orada da 2025'ten 2026'ya devreden konular var. Yeni sıfırdan ne krizler çıkabilir onlara bakmak gerekiyor. Şimdi bizim gördüğümüz aslında öteden beri işaretlerini aldığımız bir konu, ticari rekabetin bir noktadan sonra sıcak savaş getirme riskini taşıyor olması özellikle belli ülkeler arasında. Şimdi biliyorsunuz ulus devletler sistemine geçtikten sonra artık imparatorlar çağları gibi değil. Herkesin BM’de kayıtlı bir sınırı, egemenlik alanı, hakkı, hukuku var ve her ulus devlet kendi kabiliyetini ilerlettikçe, yeni yetenek kazandıkça işte var olan pazardan pay alıyor. Eskiden pazarlar güçle, kuvvetle, zorlamalarla belirlenirdi. Şimdi belli bir ölçüde regülasyona bağlandı. İşte şeffaf ekonomik sistem diyorlar. İşte Dünya Ticaret Örgütü'nün kuralları var. Şimdi bunlar devam ettirilirken bir noktadan sonra ülkelerin sistemlerinin uyumlaşmamasından dolayı ticari yapılarda büyük bir rekabetin ortaya çıktığını görüyoruz. Bu rekabet belli ülkelerin aleyhine çalıştığı zaman, bir önceki dönemde diyelim Batılı ülkeler daha lehte durumdayken aleyhlerine sistem dönünce, bu sistemde var olan üstünlüğü kaybetmemek, tabii karlarından da olmamak için ya daha iyi bir rekabet ortaya koymaları gerekiyor…

SUNUCU- Ya da agresifleşmeleri gerekiyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ya da farklı bir yönteme gidilmesi gerekiyor. Bizim dileğimiz, temennimiz o ki bunu oturarak konuşup çözmeleri çünkü savaşın hiç kimseye faydası yok. Özellikle nükleer güce sahip büyük güçlerin karşılıklı birbirlerine tehdit savurmaları ve güç kullanma arayışlarında olmaları tabii ki geri kalan ülkeler için de büyük bir sıkıntı alanı. Oturup her şeyi yeniden düzenlemek gerekiyor, büyük ülkeler için küçük gözüken dalgalar…Tabii Türkiye büyük bir ülke ama çok küçük ülkeler var Afrika'da, Asya-Pasifik'te, Latin Amerika'da. Bunlar için ekonomik olarak muazzam sıkıntı alanlarına dönüşüyor. Ondan sonra birçok insani dram görüyorsunuz. Eğitim götürülemiyor, sağlık götürülemiyor, yiyecek götürülemiyor ve insanlık dramları başlıyor. Bunlar da tabii aslında 21. yüzyılda insanlığın geldiği bir noktada, artık her şeyin yapay zeka merkezli olmaya başladığı bir yerde hala insanın belli “moral” değerler ışığında hareket etmemesinden kaynaklı, paylaşmayı bilememesinden kaynaklı, öyle söyleyelim.

SUNUCU- Bu duyguyu yitirmeye başlamasından kaynaklı.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Giderek daha açgözlü olması… Çaresi ve ilacı bulunmuş bir şey değil. İlacı aslında var ama bu ilacı kimse kullanmak istemiyor. Şimdi bu “moral” sorunların insanlığın, teknolojide ne kadar ileri giderse gitsin, karşı karşıya kaldığı birtakım kronik problemleri sürekli devam ettirdiğini görüyoruz. 2026'da da bunun emarelerini göreceğiz. Ama Türkiye hem ortaya koyduğu kapasite… Çok çalışmadan dolayı ortaya koyduğumuz yeteneklerimiz ve kapasitemiz var, hem de “moral” değerlerimiz var, ahlaki duruşumuz var. İkisini sentezleyerek, yani sadece biz zayıf olduğumuz için ahlaki taraftan davranmıyoruz. Gücümüz var, kuvvetimiz var, bölgemizde çok şey yapmaya irademiz de var. Ama “biz iyi olmak istediğimiz için iyi davranıyoruz, bunun iyi olduğuna inandığımız için iyi davranmak istiyoruz” diye bölgemizde verdiğimiz mesaj var. Suriye'de, Irak'ta, İran'la olan ilişkilerimizde, bölgedeki bütün ilişkilerimizde bu duruş bizi hem şeffaf olmaya, hem güvenilir olmaya itiyor. Ama her zaman karşı karşıya kaldığımız sorunları istediğimiz hızla çözmemize yardımcı oluyor mu? Olmuyor, olmuyor, ama durduğumuz bu yerden vazgeçeceğimiz manasına gelmiyor. Daha çok çalışmamız ve mücadele etmemiz manasına geliyor.

SUNUCU- Yani evde yapılan bir hesap mutlaka var, zaman zaman çarşıya uymadığı oluyor. Öyle de anlayabiliyoruz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu olayın kuralı. Neden böyle? Çünkü birçok olay sizin zaten kontrolünüzün dışında gelişiyor. Zaten temel maharet, kontrolünüz dışında gelişen olaylara karşı göstereceğiniz refleks ve yapacağınız liderlik, yani biraz da o.

SUNUCU- Aslında iyi bir özet oldu, 2025 adına iyi bir almanak oldu, 2026 adına iyi bir projeksiyon da oldu. Ama birkaç başlığı açmakta fayda var diye düşünüyorum. Suriye’yle başlamak istiyorum. Yeni yönetimle bilhassa Ahmed Şara’yla yakın bir ilişkiniz var. Her fırsatta görüşüyorsunuz, bir araya geliyorsunuz. Ülke genelinde bölgeyi de ilgilendiren önemli atılması gereken adımlar var. Önümüzdeki dönemde hem Suriye hem ülkemiz açısından bizi ne gibi fırsatlar bekliyor? Reformların bir an önce hayata geçmesi lazım tabii, öncelik bu. Ülkenin temel değerlerinin oturması ve hayata geçmesi açısından. Bir yandan da tabii güvenlik riskleri var birazdan ona gireceğim, ama bu genel değerlendirmeyle bir başlayalım Suriye'ye.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi Suriye'de 8 Aralık 2024’ten itibaren başlayan süreçte aslında atılan çok adım var, fakat görülemiyor. Neden görülemiyor? Giderilmesi gereken problem alanı o kadar fazla ki… Sırf ülkedeki yıkımı düzeltmeye başlamak için takılmış birçok uluslararası kelepçeyi söküp atmanız gerekiyor. Daha iki gün, üç gün önce Amerika'daki Sezar Yasası yeni kalktı. Sezar Yasası’yla Suriye'ye yapılan yatırımlara Esad döneminde yasak getirilmişti. Şimdi Amerika ilk önce Başkanlık Kararnamesi çıkarttı, daha sonra bunu kendi Kongresi’nde yasalaştırdı. Bu fevkalade önemliydi. Bunda tabii Cumhurbaşkanımızın, diğer bölge liderlerinin hep beraber ortaya koyduğu dostluğa dayalı diplomasi, anlayışa dayalı güven ve bütün bunların hepsinin çok büyük rolü var. Suriye'de şu anda gerek bölge ülkelerinin, gerek Avrupalı ve Amerikalı ortaklarımızın yaptığı müşterek çalışma keşke dünyadaki bütün konularda da hep beraber yapılabilen bir olay olsaydı. Örnek bir konu, inşallah bu şekilde devam eder.

Şimdi Suriye'de yatırımların ağır ağır hayata geçmeye başladığını görüyoruz ama yıkım dediğim gibi çok büyük, geri dönüşler var. Geri dönenlerin tabii istifade edeceği, yaşamını ve temel hizmetleri sağlayacağını gördüğü bir altyapıya ihtiyaç var. Şimdi barınma sorunu var, sağlık sorunu tabii ki var, okullaşma meselesi var, ulaştırma konuları var. Ama halk gerçekten kanaatkar bir halk, aziz bir halk Suriye halkı ve becerikli ve asil bir halk. Bu imkansızlıklara rağmen yeter ki canlarına bir şey olmasın, yeter ki bir karmaşa, kaos ortamı olmasın buradan yollarına devam ederler. Şimdi yatırımların ağır ağır geldiğini görüyoruz. Türkiye'nin yürüttüğü çok sayıda proje var. Şimdi başka uluslararası ortaklarla beraber havalimanları projeleri, enerji projeleri, bunlar tabii iş adamlarımızın gayretleriyle hayata geçiyor. Biz devlet olarak bunların önünü açıyoruz. Daha çok iş adamımızın Suriye'ye yatırım yapmasını, Türkiye-Suriye ortaklığına dayalı daha çok bölgesel projenin hayata geçmesini istiyoruz. Haritaya baktığınız zaman Suriye yani Türkiye'nin bir devamı aslında, coğrafi devamı. Burada hem ticari olarak, hem ulaştırma olarak, hem bağlantısallık olarak inanılmaz derece büyük potansiyeller var.

SUNUCU- Avantajlar var.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İnanılmaz, inanılmaz. Yani inşallah bunların hepsi hayata geçecek ama ilk önce ülkedeki dengelerin yerine oturması gerekiyor. Bunların başında, biliyorsunuz, ülkedeki silahlı grupların bir komuta altında toplanması, ulusal orduya bağlanmasıydı. Burada en büyük fedakarlığı ve yardımı da Türkiye yaptı. Türkiye'nin, sürekli destek verdiği muhalif güçleri ulusal orduya katılmaya doğru teşvik etmesi ve bunun hemen gerçekleşmesi, ülkedeki Esad'a karşı direniş gösteren çok farklı silahlı grupları bir komuta altında bir araya getirdi. Belki bu, çok fazla takdiri yapılmamış çok önemli bir konu.

SUNUCU- Aslında orada Sayın Bakan, Suriye Milli Ordusu, Özgür Suriye Ordusu’ydu, orada çok önemli bir ipucu var. Yani 8 Aralık Devrimi gerçekleşmeden çok önce “SMO” diye anılmaya başlamıştı. Aslında şimdi tam üstüne oturuyor; Suriye Milli Ordusu, gerçekten Suriye Milli Ordusu yani.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii, adıyla müsemma oldu.

SUNUCU- Adıyla müsemma oldu, ama bu öngörülebilirliktir yani netice itibariyle.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kesinlikle, yani baştan öyle koymuştuk. Yani İdlip'te Ulusal Kurtuluş Cephesi vardı, İdlip’in dışındaki bütün alanlarda Suriye Milli Ordusu vardı. Bunların toplam sayısı 80-90 bine ulaşıyordu. Yani Türkiye’yle gerçekten çok yakın ilişkisi olan arkadaşlar ve bunların Ahmed Şara ve arkadaşlarıyla beraber büyük bir uyum içerisinde…Ki bu bir olgunluktur, bu bir fedakârlıktır, bu bir özveridir, yani bunun altını da çizmek lazım. Bu daha büyük maslahatı ve iyiliği gözeterek, insanların sahip oldukları güç alanlarından, küçük menfaat alanlarından vazgeçmesidir. Yani bu önemlidir, yani Türkiye'nin bu noktadaki hem ortaya koyduğu stratejik vizyon, çerçeve, hem yapıcı rol oynaması, tavsiyeleri önemli. Şimdi bunun geri kalan toplum kesimlerine de gitmesi lazım, çünkü bazı Avrupa şehirlerinde, Amerika'da Suriye’yle alakalı zaman zaman şöyle bir eleştiri oluyor: Yani “mevcut yönetim Suriye'nin tamamına hakim değil, tamamını kontrol etmiyor” gibi zaman zaman belli eleştiriler oluyor. Yani biz bunu büyük ölçüde tamamladığını düşünüyoruz. Tabii “SDG”nin kontrol ettiği bölgelerde şu anda sorun alanı var, 10 Mart Mutabakatı çerçevesinde onun çözülmesi gerekiyor. Bir de güneyde, özellikle güney meselesi fevkalade önemli, şu anda bizim belki en büyük risk alanımız o. Güneydeki sıkıntı tek başına çok fazla büyük risk oluşturduğu için değil, o da yönetilebilir bir konu. İsrail'in ona müdahil olmasından dolayı ortaya çıkan bir risk alanı var. Bu risk alanını çok iyi yönetmek gerekiyor, çünkü daha büyük riskleri de beraberinde getirebilir. Bu da çok yakından takip ettiğimiz bir konu.

SUNUCU- Aslında güvenlik başlığı altında bunu soracaktım, bir miktar giriş yapmış oldunuz. “SDG” sorunu, yani 13 yıllık zulmün 13 günde bittiği bir devrimden bahsediyoruz. 8 Aralık'ın daha yeni yıl dönümünü geride bıraktık. Çözülebilecek gibiyken, bütün güvenlik güçleri tek çatı altında toplanmışken, o zaman işte “onların kontrol ettiği bölgelerde eli kulağında” gibi ifadeler kullanılıyordu, ama neticede aradan bir yıl geçti. İsrail özellikle Gazze meselesiyle ilgili ateşkes süreci başladıktan itibaren sanki Suriye’de başka bir tatsızlık çıkarmaya başladı, bu tamamen yorum tabii. Teyit edebilir misiniz? Aslında “SDG”nin bütün cesaretini de İsrail'den aldığını bu anlamda söyleyebilir misiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi İsrail'in bölgeye yönelik bir dizaynının zihninde olduğu gerçeği inkar edilemez bir gerçek. Bunu sürekli her olayda görüyoruz. Kafada bir dizayn etme arayışı var. Bu, Netanyahu ve ekibinin ortaya koyduğu bir politika. Bunu Lübnan'da, Suriye'de, Filistin'de, sadece Gazze'de değil, Batı Şeria’da da görüyoruz. İran'a yapılan saldırılar var, Katar'a yapılan saldırılar var. Bütün bunların emaresini görüyorsunuz. Şimdi öteden beri söylüyoruz, İsrail'in kendi güvenlik algısını başkalarının güvensizliği üzerinden oluşturması, başkalarındaki riski, bölünmeyi, kaosu kendisinin güvenliği olarak görmesine yönelik bir bölgesel politikası var. Bu böyle olduğu sürece bu bölgelere yönelik, komşu ülkelere yönelik müdahalesi devam edecek gözüküyor. Şimdi burada atılması gereken çok önemli adımlar var. Özellikle uluslararası müttefiklerle, ortaklarla beraber ve diğer aktörlerle beraber atılması gereken adımlar var. Bununla ilgili gerekli çalışmaları yapıyoruz. Amerika'nın burada son derece önemli bir rol oynaması gerekiyor, çünkü Trump Yönetimi şöyle bir şey yaptı: Hem Gazze’de hem Suriye'de iki tane konuyu üstlendi. Bizimle beraber Gazze'deki barış anlaşmasının üstleniciliğini yaptı ve Suriye'deki sürece destek verdi.

SUNUCU- Bizi de önceleyerek.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bizi de önceleyerek. Cumhurbaşkanımızı defaatle defalarca överek, teşekkür ederek, destekleyerek. Bu ortada iken yani Amerika'nın burada biraz daha tabii İsrail üzerinde daha baskı kullanması gerekiyor, bu önemli bir husus.

Şimdi diğer taraftan sorduğunuz soruya gelecek olursak. “SDG” İsrail'den cesaret alıyor mu? Kesinlikle alıyor.

SUNUCU- Bu yeni bir durum mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok, bu yeni bir durum değil, bu hep böyleydi zaten. Yani bakın “SDG” hiçbir zaman için muhalefetle beraber Esad'a karşı hareket etmedi. Esad'ın gitmemesi konusu sadece Rusların ve İranlıların istediği bir konu değildi. İsrailliler de gitmesini istemiyordu. Dolayısıyla İsrail'in etki altında tuttuğu Amerikan politikacıları da bu noktaya gelmişti geçtiğimiz yıllar içerisinde. Yani o savaş süreci devam ederken bir noktada Amerika'nın desteğini muhaliflerden çekmesi, muhaliflerin Esad'ı devirmesini istememesi o dönemki bazı yöneticilerin… Arkasında yatan duruş da bu.

SUNUCU- Esad’ın arkasındaymış gibi durmaları bir yandan.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii yani İsrail'in güvenlik algısı birdenbire Amerika'daki bazı politika yapıcılarının da algısı oluyordu, o perspektiften bakıyorlardı. Şimdi artık durum çok fazla öyle değil. Amerikan siyasetinde Suriye'nin geleceğiyle alakalı farklı görüşler de var. Trump'ın temsil ettiği ve arkadaşlarının temsil ettiği bir duruş var. Şimdi burada “SDG”nin durduğu yerden aslında vazgeçerek bir an önce Şam'daki yönetimle anlaşması ve 10 Mart Mutabakatı çerçevesinde tarafların üzerlerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi gerekiyor. Bu sadece Suriye'nin istikrarı için önemli değil, bizim gibi milli güvenlik tehdit algısı olan ülkeler için de fevkalade önemli. Bu konu Irak güvenliği için de önemli, bu konu Ürdün güvenliği için de önemli. Şimdi bunu yakından takip ediyoruz. Bunun diyalogla, sulhla...

SUNUCU- Mutabakata sadık kalarak.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Olmasını da teşvik ediyoruz açıkçası. Yani burada kimsenin ama, acaba, vesaire dememesi lazım, iyi niyetli olması lazım. Bir güven ortamının içerisinde buna devam etmek gerekiyor. İnşallah bu süreçle de ilgili gerekli baskıları, yönlendirmeleri yapmaya devam edeceğiz.

SUNUCU- DEAŞ kartının yeniden öne sürüldüğü günlerden geçiyoruz. İşte bu İsrail eliyle oluyor yine, “SDG” üzerinden oluyor, başka türlü oluyor. Sanki onun orada bulunmasının, bağımsız bir şekilde kalmasının bugüne kadarki DEAŞ’la mücadelede, daha önce yapıldığı gibi, daha önce tırnak içinde “kandırıldığı” gibi diyebilirim belki, öne sürülüyor. Bugün, bu akşamın, bugünün çok sıcak gelişmesi işte oradaki saldırı. Suriye ve Amerikan askerleri devriye esnasındayken iki Amerikan askeri ve bir tercümanın hayatını kaybetmesi, 3 de yaralı var zannediyorum. Yani sizin hani o son zamanlarda sıklıkla dile getirdiğiniz bir söz var ya: “Yeni bir savaşı bu bölgede, yeni bir kalkışmayı istemiyoruz ve buna müsaade etmeyeceğiz.” Aslında bunlar ona yönelik birtakım tehditkâr, riskli olaylar gibi gözüküyor. Bu anlamda aynı zamanda da yıl sonuna kadar tanınmış bir süre var. Ne olacak gerçekleşmezse bu entegrasyon?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle, DEAŞ’la başlayacak olursak, DEAŞ meselesi her zaman için… DEAŞ bir vaka. Şu anda çok küçülmüş durumda, sistemik bir tehdit oluşturacak durumda değil. Biz bölge aktörleri bir araya gelerek bu meselenin üzerinden gelebiliriz, bunda bir sıkıntı yok. Problem, DEAŞ’ı bahane göstererek daha farklı politik projelerin, bölgesel projelerin, emellerin hayata sokulması meselesi. Bizim öteden beri şikâyetçi olduğumuz husus bu zaten. DEAŞ’ın bir tehdit olduğunu biz hiçbir zaman için inkâr etmedik, onunla mücadele etmemiz lazım, ama savaşan bir millet olarak, askeri kabiliyetleri, istihbari kabiliyetleri çok yüksek bir millet olarak şunu da biliyoruz ki, DEAŞ’a gösterilen reaksiyonun orantısı tehdidin kendisiyle mütenasip değil. Orada başka hedefleri hayata geçirmeyle alakalı konu var. DEAŞ, herkesin kullandığı çok kullanışlı bir aparat. İran da yeri gelince bundan istifade ediyor, diğer ülkeler de, Batılılar da. Herkes DEAŞ’ı kullanarak oradan kendine bir alan açmaya çalışıyor. Esad da bundan çok istifade etti. Şimdi dolayısıyla bunun tabii tekrar gündeme gelmesi… Rasyonel değerlendirildiği zaman, tehdidin kendisine baktığınız zaman mücadele edilir. Terörle mücadelede kayıplar olur mu olur, bunda sıkıntı yok, ama onun kendisini, ülkenin geleceğini farklı şekilde yönlendirecek ve planlayacak şekilde bir tehdit olarak sunulması da başka bir konu. Şimdi ben yeni yönetimin buna müsaade edeceğini düşünmüyorum. “SDG”nin bu noktada gerek DEAŞ bahanesi, gerek başka bahanelerle tabii artık süreci uzatmaması gerekiyor. Çünkü burada, tekrar tekrar altını çiziyorum, burada sadece Suriye'nin güvenliğiyle ilgili konu yok, bu Türkiye'yle ilgili bir konu. Yani bunlar PKK'nın oradaki uzantısı ve PKK'nın şu anda Türkiye’yle yürüttüğü bir süreç var, kendini fesih kararı var. Bu kararın etkilerini biz sadece sınırlarımızın içerisinde değil, sınırlarımızın ötesinde de görmek istiyoruz. Şöyle bir şey yok: “Türkiye içerisinde biz silahlı eylemi bıraktık, Türkiye dışındaki sınırın hemen öbür tarafında silahlarımızla hayatımızı devam ettireceğiz.”

SUNUCU- Bu bakış açısı şöyle sağlıklı değil, bizi operasyonlar dönemine götürür. Biz o operasyonları niye yaptık?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben de tam onu anlatmaya çalışıyorum. Yani artık bunun büyük bir olgunlukla ve anlayışla anlaşılması ve buna bir reaksiyon gösterilmesi ve söylemin, siyasetin bunun üzerinden kurulması, öbür taraf, örgüt tarafı açısından söylüyorum, gerekiyor. Yoksa “böyle bir alan yokmuş, ben Türkiye’yle ilgili gerekli olanları yaptım, ondan sonrası artık…” böyle bir konu yok. Yani bütün sorun zaten son 7-8 yıldır Türkiye'de olan herhangi bir konudan dolayı değil, sınırın ötesinde olan sorundan dolayı başlıyor bizim için. Sınırın içerisinde zaten bu konular büyük ölçüde halledilmişti, ama sınırın ötesinde silahlı unsurlar, silahlı kontrolsüz unsurlar, terör unsurları varlığını devam ettirdiği sürece herhangi bir yere cevap vermeyen…Bu DEAŞ olur, PKK olur, DHKP-C olur, diğer sol gruplar var, Suriye'de şu anda silahlı olarak örgütlenmiş durumda, bunlar olur. Bunların hepsinin varlığı, silahlı varlığı bizim için bir güvenlik sorunudur. İnsanlar gelir “legalize” olurlar, siyasetlerini yaparlar, kabul edilmeyecek en absürt fikirlerini söylerler. Bu başka bir dünya, bu demokrasinin kendi içerisinde konuşacağı, rekabet edeceği, siyasi rekabet edeceği bir alan. Ama olayı silah üzerinden yaptığınız zaman...

SUNUCU- Terörize ederek.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yani bizim şunu muhataplarımızın…Bizim siyasal ideolojilerle problemimiz yok, siyasal metodolojilerle problemimiz var. Siz kendi gündeminizi silah yoluyla ilerletmeye çalıştığınız zaman bu artık bir demokrasi ve fikir özgürlüğü sorunu olmuyor.

SUNUCU- Bugün yaşanan olayı provokasyon olarak değerlendirebilir miyiz? İki Amerikan askerinin hayatını kaybetmesi, Suriye sahası içinde olması. Bu bir provokasyondur diyebiliriz değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii tabii.

SUNUCU- Peki, gelelim Terörsüz Türkiye sürecine. Evet, sınırların içerisinde silah bırakma gerçekleşti, Meclis çatısı altında komisyon çalışmalarını sürdürüyor, rapor aşamasına geldi. Son olarak Milliyetçi Hareket Partisi de raporunu Meclis’e sundu. Süreç nasıl ilerliyor, bu “SDG” hadisesi bunu etkiler nitelikte mi, süreci akamete uğratır mı? Şayet bu 10 Mart Mutabakatı’na uyulmazsa Türkiye'nin bu anlamdaki tavrı süreçle beraber yorumlandığında neler söylersiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Süreç açıkçası Türkiye açısından fevkalade şeffaf ve iyi bir şekilde ilerliyor, Türkiye’nin üzerine düşen ödevler açısından diyorum. Bakın Milliyetçi Hareket Partisi'nin, Sayın Devlet Bahçeli'nin sözleriyle, davetiyle ve Cumhurbaşkanımızın irade koymasıyla başlayan bir süreç. Burada özellikle toplumsal barış adına gerçekten fevkalade önemli tarihi bir fırsat bizim için önemli. Bunun daha da derinleştirilmesi, ilerletilmesi, yani burada Cumhurbaşkanımızın büyük bir siyasi olgunluk göstererek, liderlik göstererek bu süreci kabullenmesi ve buradan bir hayır araması, iyilik araması fevkalade önemli. Şimdi bunun arkasında Meclis’in desteği var, halkımızın desteği var. Biz her türlü şekilde bunu tartışıyoruz. Komisyonlarda tartışıyoruz, televizyonlarda tartışıyoruz, her yerde tartışıyoruz. Şimdi burada tabii bir eşitsizlik var, karşı tarafın bu türden bir tartışması yok. Yani örgüt bu konuda ne düşünüyor, ne yapacak, ne edecek… Herkes Türkiye'den beklenen adımları ifade ediyor da, örgütün kendi adımlarına ilişkin, ne yapacağına ilişkin bir cümle biz duymuyoruz. Bir defa şeffaf olmayan bu durumun tabii giderilmesi lazım.

SUNUCU- Kendilerini de dinlemiyorlar bence Sayın Bakan. Biz mesela herkesi dinliyoruz; karşı çıkan da var, kendi zaviyesinden eleştiren de var. “Şöyle olsa da iyi olur mu?” diyen de var. Fikir anlamında dediğiniz gibi tartışmaya açık.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Biz bunu artık Meclis’in çatısı altına taşımışız. Meclis’teki komisyon sadece siyasileri değil, sivil toplum örgütlerini, kanaat önderlerini, bu konuda bilgisi olan, görgüsü olan ne kadar insan varsa onları çağırıyorlar, dinliyorlar. Ortak akıl bularak yolumuza devam etmeye çalışıyoruz. Bakın bu fevkalade önemli bir erdem, inanılmaz derecede önemli ve kıymetli bir husus. Onun için örgütün bu olgunluğu çok ciddiye alması gerekiyor. Yani oradan sürekli tutup buraya...

SUNUCU- Şart öne sürüp bir pazarlık...

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Burada ne olması gerektiğini çok iyi biliyorlar. Sen silahlarından vazgeçeceksin ve hayatına bundan sonra meşru siyasi sınırlar içerisinde…Eğer varsa ideolojik bir kavgan, katılmıyorum, ama senin ideolojik bir kavgan olabilir, oradan siyasetten yoluna devam edeceksin. Siyasetle değil silahla sen buna yoluna devam edersen, silahla karşılık bulursun. Bunun cevabı budur.

Yıllardır AK Parti iktidara geldiğinden beri inanılmaz bir vesayet mücadelesi verdi vesayetleri kırmak için. Neden? Gerçekten halkın bütün kesimleri gelsinler rahatça siyaset yapsınlar vesayetten bağımsız olarak Meclis’in çatısı altında. Kim halkın teveccühünü alıyorsa, onlar halkın taleplerini Meclis’te yönetime yansıtsınlar. Şimdi böyle bir ortam Türkiye'de varken, bölgenin en demokratik ülkesiyken, bölgedeki Kürtlerin yaşadığı en demokratik ülke Türkiye, ama silahlı mücadelenin de verildiği tek ülke Türkiye. Bunun bir şey söylüyor olması lazım. Sen bunu Irak'a karşı vermiyorsun, İran'a karşı vermiyorsun, Suriye'ye karşı vermiyorsun Esad Yönetimi’ne karşı. Hiçbir demokratik olmayan sistemle işin yok, ama bu mücadeleyi kendi içinde başlatmış, bitirmiş, bedelini ödemiş bir ülkeye, ülkenin halkına, ordusuna, Meclis’ine silah çekmekte de hiçbir sıkıntı görmüyorsun. Bu aslında şunu gösteriyor, bu uzun yıllar boyu zaten bilinen bir konuydu, kendi iradesiyle değil, bölgesel ve küresel ittifaklarla yürütülen bir iş olduğu için bunun kendi içinde rasyonalitesi yok.

SUNUCU- Çoğu zaman da kullanılarak tabii.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yani bu kendi içinde rasyonalitesi yok. Artık örgütün lideri hapishanede bu gerçeği zaten görmüştü. O, gerçeği çok önceden görmüştü. 2013 yılında bu çağrıyı yapmıştı, ama o zaman Suriye'yi bahane ederek başka bölgesel ülkelerin dağ kadrolarındaki yöneticilerin zihnine girerek o süreci o dönem bitirdiler.

SUNUCU- O çatlak seslerin zaman zaman çıkıyor olması, örgüt liderinin defaatle mektup yazması, mesajlarını sıralaması, şu şekilde olacak diye bir yol haritası çizmesine rağmen, yani o lidere rağmen mi yapılıyor bu açıklamalar? Dolayısıyla o liderlik noktasında da bir tartışmaya, bir iç çekişmeye mi giriyor acaba bu konu? Sizin gözleminiz nedir?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Benim gördüğüm, o dönemden de benim tecrübem. Tabii işleyen bir süreç var. Örgüt kadroları yüzde yüz kendi görüşleriyle örtüştüğü zaman yönetici kadro onu ciddiye alıyorlar. Yani örtüşmediği zaman başka gerekçeler ve tefsirler, yorumlar var.

SUNUCU- Çok iyi anladım.

Efendim, Gazze'deki soykırımı değerlendirirken ve 2026'dan bahsederken, “devredeceğimiz konuların başında geliyor” demiştiniz. İhlaller sürüyor, İsrail'in ateşkes ihlalleri sürüyor. Bir yandan da bölge için Uluslararası İstikrar Gücü konuşuluyor. Türk Silah Kuvvetleri bu oluşumda yer alacak mı? İsrail kapalı kapılar ardındaki toplantılarda en azından kendi basınlarına yansıdığı şekliyle hep bizi konuşuyor, Türkiye'yi konuşuyor. Bir rahatsızlık olarak mı konuşuyor? Memnuniyet olarak konuşmayacağı aşikâr da. O toplantıların ne olduğunu sormayacağım, yani konusu bizi de çok ilgilendirmiyor, neticeye bakmak gerekiyor. Bu güç noktasında “Türk Silahlı Kuvvetleri'nin adı bile yetti” gibi yansıdı, sadece İsrail basınına değil, uluslararası birçok medya kuruluşunda yer aldı. Biz bu oluşumun neresinde olacağız?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi daha önce de ifade etmiştim, Cumhurbaşkanımız Filistin meselesinin çözümünde, Filistin davasına destek vermede siyasi iradesini sonuna kadar ortaya koyuyor. Bu noktada devletin bizim imkânlarını kullanarak açacağımız insani, güvenlik ne kadar adım varsa, atılması gereken adım varsa bütün uluslararası çabalarda ve ikili çabalarda varız zaten. Şimdi bu İstikrar Gücü konusu şu anda tartışma aşamasında olan bir mesele. İstikrar Gücü’nün kompozisyonu nasıl olacak, emir komuta sistemi, hangi ülke ne kadar asker verecek, bu başka bir tartışma alanı. Bir de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nden çıkan karar uyarınca bu nerede yerleşecek ilk önce ve temel görevleri ne olacak meselesi…Ama bir yerden başlamak gerekiyor. Şimdi bizim okumamıza göre asıl yapılması gereken konu, İstikrar Gücü’nün bir numaralı görevi: İsrail ile Filistinliler arasındaki bir hattı kurarak bu iki tarafın birbirine saldırmasını önlemek. Dolayısıyla İsrail'in Filistin tarafına olası bir saldırısının önüne geçmek veya tersinin. Şimdi, bu böyle olmadığı zaman, Gücün asli görevini yerine getirmede sıkıntı yaşayacağını biz düşünüyoruz. Şimdi olay İsrail ile Filistin arasında olduğu için İsrail bunun bir tarafı. Tabii İsrail'in burada gelecek güçler noktasında Filistinliler kadar bir tercih hakkı oluyor ve bu hakkını da Amerikalılar üzerinden yansıtıyorlar. Özellikle konu Türkiye'ye gelince “Türkiye konusunda biz çekinceliyiz” diyorlar. “Buna rezervimiz var, çünkü Türkiye bu savaş boyunca bizi en fazla eleştiren, en fazla üzerimize baskı yapan ülke oldu.” Her ne kadar bazı muhalif vekil arkadaşlar bunun böyle olmadığını sürekli siyaset adına da söyleseler de en azından İsrail böyle düşünüyor. Şimdi aslında olayın kendisi ne kadar açık onu görüyoruz.

Şimdi burada çalışmalar devam ediyor. Bizim isteğimiz, biz içinde olalım veya olmayalım, gerçekten İsrail'in oradaki işgalini sona erdiren, zulmünü sona erdiren, insani yardımları mümkün kılan bir gücün bir an önce oraya gitmesi ve Gazze'deki Filistinlilerin varlığının ve hayatının garanti altına alınması. Bu çok önemli. Çünkü İsrail'in hâlihazırdaki orijinal planı Gazze'yi insansızlaştırmak, Filistinlerden arındırmak. Bunun önüne geçecek konu, uluslararası bir birliğin oraya gidip her iki tarafın da güvenliği ve sükûnetini sağlayacak bir çalışma içerisinde olması.

SUNUCU- Peki, geçelim Türkiye-Amerika ilişkilerine Sayın Bakan. Başkan Trump her fırsatta ülkemizi ve Sayın Cumhurbaşkanını övgüyle anıyor. Sorulduğunda her fırsatta söylüyor bunu. Bir yandan da masada bekleyen sorunlarımız var tabii. Geçtiğimiz hafta birkaç mülakatınızda, geride bıraktığımız haftada birkaç işaret verdiniz aslında. F-35 konusu, ama CAATSA yaptırımlarının bir an önce kaldırılması…Buna yönelik de söylemler ortaya atıldı, ama bir takvimlemeden söz edebilir miyiz acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bununla ilgili çalışmalar devam ediyor. Cumhurbaşkanımız ile Trump'ın Beyaz Saray'da yaptığı görüşmede temel irade çerçevesi konulmuş olan bir konu. Bu iradeye uygun olarak gerek onda gerek Halk Bankası davasında…Bu iki tane sorunlu alan şu anda. Geri kalan alanlarda çok iyiyiz. Küresel ilişkilerde, diğer ticari konuları artırma şeyimiz var. Buradaki çalışmalar devam ediyor. İnşallah çok yakında ben burada bir açılım olacağını düşünüyorum. Çünkü bu önemli bizim savunma sanayimiz açısından. Hala biz yüzde 80 yeterlilik oranına ulaşmış olmakla beraber dünyada daha önce de ifade ettim, hiçbir ülke tek başına yeterli değil, herkesin herkese bir teknolojik alışverişi var.

SUNUCU- Bağlantısı var tabii.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii. CAATSA’dan dolayı Savunma Sanayi Başkanlığımız, biliyorsunuz, muhataplık geliştiremiyor. Yani bunu bir defa bizim sağlıyor olmamız lazım. Çünkü bizim temel aktörümüz, profesyonel ve uzman kuruluşumuz bu noktada Savunma Sanayi Başkanlığımız. Tekrar Amerika’yla olan ilişkilerde uzman kuruluş olarak Savunma Sanayi Başkanlığı’nın CAATSA’dan sonra rolünü alması gerekiyor. CAATSA’dan kurtulursak bir numaralı kazançlarımızdan biri olacak.

SUNUCU- Çok büyük bir avantaj sağlamış olacağız çünkü.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii. Onun dışında gerçekten çok çeşitli kalemlerde tıkanan konularımız var. O konuların da hallolması gerekiyor. Biliyorsunuz, uzun yıllar boyunca NATO'nun içerisinde karşılıklı bağımlılık ilkesinden Silahlı Kuvvetlerin belli teçhizat, silah, mühimmat konularında yürüyen bir ikmal sistemi vardı. Yabancı askeri satışlar konusu vardı “FMS”, oradan yürüyen konular vardı. Bunların bir kısmı CAATSA’yla beraber inkıtaa uğramış durumda. Onların yeniden açılması lazım. Yani bizim kendi yerliliğimizi zirveye taşıyacağımız bir döneme kadar belli konulardaki yaptırım alanlarını sadece Amerika'dan değil, Avrupa'dan da kaldırmamız lazım. Biliyorsunuz çok şükür Kanada, Almanya ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden biz bunu büyük ölçüde kaldırdık. Son yıllarda ortaya koyduğumuz diplomatik çabayla, Cumhurbaşkanımızın dirayetli vizyonuyla daha önce bize 3-4 sene önce konulmuş olan yaptırımları teker teker kaldırdık. CAATSA’nın kaldırılması konusunda da irade var. Teknik konuların hayata geçmesi gerekiyor.

SUNUCU- Biz 2026 için bunu bekleyebilir miyiz Sayın Bakan? Hani dediniz ya, Sayın Trump ilk döneminde taahhüt ettiği konuların birçok uygulamasını bu dönemde yapacak diye. Biz 2026'da ya da böyle ilk çeyrekte en azından kalkabileceğini söyleyebilir miyiz yaptırımların?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii tabii, bence mümkün realist olmak gerekirse bence mümkün.

SUNUCU- Peki. Rusya-Ukrayna krizi… İki taraf da barış için birtakım planlar ortaya koyuyor. Amerika Birleşik Devletleri de bunun için somut adımlar atılması gerektiği yönünde çağrılarını yineliyor. Bir yandan da İstanbul masası dillendirilmeye devam ediliyor tabii geçmişteki arabuluculuğumuzun hakkı teslim edilerek. Sayın Cumhurbaşkanı’yla Türkmenistan'da bir araya geldi Sayın Putin. Sizin de ayaküstü konuşmanız yansıdı. Uzun bir aradan sonra ilk defa yüz yüze görüşmeydi Sayın Putin’le. Neler konuşuldu? Bu konu elbette ki gündemdeydi, Ukrayna meselesi. Oradan izlenimlerinizi de alalım isteriz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İki eski dost biliyorsunuz artık. İki büyük devlet lideri olmakla beraber, yıllardır Cumhurbaşkanımız ile Sayın Putin arasında bir artık ilişki bir dostluk düzeyinde, bir bağ oluşmuş durumda. Tabii ki bu zor şartlarda oluşan bir bağ, çoğu zaman problemli meseleler üzerinden oluşan bir bağ ve bu da tabii karşılıklı güveni de artırıyor. Şimdi burada Cumhurbaşkanımızın Ukrayna Savaşı’nın başından beri durduğu yer hep belli. Bunu yalnız kaldığımız dönemlerde de biz “deklare” ettik. Şimdi herkes bizimle aynı çizgiye geldi. Tıpkı Suriye meselesinde olduğu gibi, Filistin meselesinde olduğu gibi. Şimdi herkes barış istiyor, ateşkes istiyor. Cumhurbaşkanımız bu sefer bu konuyu biraz daha detaylı sordu. Çünkü yürüyen süreçler var bizim de müdahil olduğumuz, sürekli temas halinde olduğumuz, kendisini de sürekli bilgilendiriyoruz. Kendisi bizatihi Putin'den birtakım konuları dinlemek istedi. Sayın Putin'in izahatları oldu bu konuyla alakalı. Güzel olan şey şu, Sayın Putin yani sahici manada ateşkes konusunda ciddi.

SUNUCU- İstekli mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İstekli, istekli. Yani belli şartlar var, bu şartları da müzakere etmede çok net.

SUNUCU- Sorun Zelenskiy'de mi acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok, Zelenskiy değil, hayır. Yani Zelenskiy de bu konuda net. Yani her iki taraf da ne istediğini ve ne istemeyeceğini açık söylüyor. Problem, tarafların isteyip istemedikleri arasındaki uyumsuzluk. Zaten arabulucuya da tam da burada ihtiyaç var.

SUNUCU- Orta yol bulunması anlamında.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ya orta yol bulunacak ya da başka bir alternatifle bunu mümkün kılacak. Çünkü burada yaratıcı çözümler üretmek zorundayız. Her iki tarafın da kendi içinde bulunduğu bir gerçeklik var ve bu gerçekliğin izin verdiği manevra alanları var. Birisi diyor ki, “ben buraya kadar kendi gerçekliğimde ancak bunu yapabilirim”, diğeri başka bir şey diyor. Belki Avrupa'daki ve Amerika'daki aktörlerin devreye girerek farklı çözümler bulması gerekiyor.

Şimdi az önce ben buradayken de bir telefon geldi Amerika'dan. Siz vardınız, Steve Witkoff'la da konuştuk.

SUNUCU- Evet, Orta Doğu Özel Temsilcisi.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Orada da konuştuk son durumları. Hem bugün Gazze’de olan bu meseleyi konuştuk, hem de Ukrayna meselesini. Yani önümüzdeki birkaç gün içerisinde biz şu anda karşılıklı gidip gelen birtakım şeyler var. Teklifler var, senaryolar var. Biliyorsunuz temel konu Donbas'ta geri kalan toprağın ne olacağı meselesi. Yüzde 23-yüzde 24'lük bir alan var Rusların idari sınırlar içerisinde gördüğü, kendi referandumuyla kendine kattığını “deklare” ettiği, ama Ukraynalıların “burası bizimdir” dediği ve askeri olarak orada bulunduğu yer. Ruslar, onların oradan çekilmesini istiyorlar. Ukraynalılar da “biz toprağımızı vermeyiz” diyorlar. Onlar “Siz buradan çekilmezseniz biz bütün cephelerde savaşmaya devam edeceğiz.” Şimdi bütün cephelerde durup, burada toprak talep etmeleri Ruslar açısından aslında bir gelişme. Buna bağlı olarak tabii nükleer santral, Zaporijya’daki nükleer santralın işletmesi kime…Yani yaklaşık 5 gigawatt’a yakın bir büyüklükte bir nükleer santral, önemli bir şey. Bizim Akkuyu inşallah biterse neredeyse onun büyüklüğünde. Diğer taraftan, güvenlik garantileri. Bu konuda Amerika'dan ciddi beklentileri var Avrupalıların ve Ukraynalıların. Bu onların beraber yürütecekleri bir konuydu. Orada büyük ölçüde birtakım şeyler mutabakata bağlanmış durumda. Öyle gözüküyor ki, konu belli oranda Ukrayna'da seçimlerle ve referandumla sonuçlanacak. Özellikle belli konular, bu anlaşmanın içerisindeki belli konular referandumla ancak hayata geçebilir. Yani siyasi liderin tek başına altına imza atmak istemeyeceği bir durum olabilir bu karar.

SUNUCU- Ya da halkının direkt karar vermesi noktasında da bir seçenek olarak sunuyor olabilir. Belki o anlamda da elini güçlendirecektir.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yani onu yapacaktır muhakkak diye değerlendiriyoruz, ön değerlendirmemiz. Yani bu yönde bir arayış da açıkçası var. Diğer taraftan, dondurulmuş Rus paraları ne olacak meselesi. Bu konu da açıkçası paranın ve “assetlerin” büyüklüğünden dolayı oldukça önemli bir konu.

SUNUCU- Açmazlardan da biri aslında.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Açmazlardan biri bu. Şimdi burada hangi adım atılacak? Yani Amerikalıların bir pozisyonu var, Rusların bir pozisyonu var, Avrupalıların topyekûn bir pozisyonu var. Avrupalıların içerisinde bu konuda farklı düşünenler var. Brüksel'deki paranın durduğu banka, Brüksel bankaları Euroclear, Rus Merkez Bankası'nın parası 210 milyar Euro civarında burada duruyor. Bu parayı esas itibariyle Avrupalılar alıp kullanmak istiyorlar. Brükselliler de diyorlar ki “Bu parayı kullanamazsınız, çünkü egemenlik olarak bu para bende. Siz hadi karar çıkarttınız, bu parayı kullandınız. Yarın uluslararası mahkemeler veya başka bir mekanizma bu parayı benden tahsil etmek isterse, siz de benimle beraber bu zarara ortak olacağınıza dair bir güvenlik garantisi bana verirseniz, ben o zaman sizin dediğiniz noktaya gelirim. Vermezseniz, benden bu parayı istemeyin.” Avrupalılar da şimdi başka çözümler düşünüyorlar. Farklı ifade tarzlarıyla, hukukçularla konuşarak, bir yerde bunu bir kredi teminatı gibi gösterme yöntemine şu anda başvurmaya yönelik bir ifadelendirme de olabilir. 18 Aralık'ta Avrupa Konseyi toplantı yapacak bu kararı almak üzere. Çeşitli “wording” dediğimiz ifadelendirme çalışmaları var. Burada nihai olarak neye karar verecekler, kendi aralarında oydaşmayı sağlayabilecekler mi bunu göreceğiz, ama kısaca demek istediğim Rus parasına ne olacak meselesi çok büyük bir ihtilaf alanı. Donbas birinci, bu ikinci.

SUNUCU- Peki. Barışı konuşuyoruz, seçenekleri, planları konuşuyoruz ama yeni bir durum da oluştu sahada, bu sefer deniz tarafında. Karadeniz'deki gemi saldırılarına tanıklık ediyoruz. Son olarak dün, bugün de galiba bir Ukrayna'da Türk şirketine ait bir gemi vuruldu. Ne gibi önlemler alınabilir? Bir yandan bunlar gerçekleşiyor. Rus tarafı bu tarafa geçenleri vuruyor. Ukrayna tarafı diğer tarafa geçmek üzere seyir halinde olanları ya da limanda olanları vuruyor. Savaşın başka alanlara kayması riskini doğurmuyor mu bu?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kesinlikle baştan beri yani uyardığımız bir konu yayılma riski ve yayılıyor. Savaşın sonuna doğru bu türden anlar olur. Herkes elini maksimize ediyor. Bütün yerlere, bütün cephelere, bütün hassas noktalara saldırıyor. Şu anda ulaştırma alanları, enerji alanları, bütün bunların hepsine saldırıyorlar. Özellikle enerji altyapıları, iki taraf da birbirinin enerji altyapısını vuruyor ki diğer tarafı kendi iradesine razı etsin diye. Maalesef Karadeniz'deki karşılıklı misillemeler Karadeniz'deki ticareti engelliyor bir. İkincisi bizim tabii vatandaşlarımızın içinde bulunduğu, bizim şirketlerimize de ait olan gemilerin hedef alınmasına sebep oluyor.

SUNUCU- Bandıra farklı galiba ama...

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bandıralar farklı, ama işleten şirketler Türk şirketleri, içinde Türk mürettebat olabiliyor. Çok şükür bugüne kadar hiçbir Türk mürettebat yara almadı. Bugün yine bir olay daha oldu. Ulaştırma Bakanımızla az önce yine şey yaptık. Ulaştırma Bakanlığımız da çok yakından takip ediyor bütün bu gemi hadiselerini bizimle beraber. Ama Sayın Putin'le yaptığı görüşmede Cumhurbaşkanımız orada da dile getirdi. Bu tabii endişeyle bizim takip ettiğimiz bir konu. İki alanda biz özellikle anlaşma yapılmasını talep ediyoruz. Yani eğer kapsamlı bir topyekûn ateşkes ve barış anlaşması olmayacaksa, iki alanda enerji alanlarının vurulmaması konusunda ve Karadeniz'deki seyrüsefer emniyetinin sağlanması konusunda kısıtlı bir anlaşma yapalım. Biliyorsunuz, aslında Tahıl Anlaşması bunu mümkün kılan bir anlaşmaydı. Sadece tahıl gemileri değil, bütün gemiler vurulmaktan kurtulmuştu. Epey bir süre Karadeniz'de ticaret Ukrayna'da savaş devam ederken sorunsuz devam etmişti. Taraflar bunu bizim arabuluculuğumuzdan dolayı paranteze almışlardı. Şimdi aynı türden paranteze almaya tekrar ihtiyaç var, çünkü bu iş her iki tarafın da aleyhine. Ukrayna'nın da ticaretini engelliyor, Rusya'nın da ticaretini engelliyor. Ama dediğim gibi hani nasıl gecenin en karanlık anı sabaha en yakın anı oluyor, burada da bence barışa en yakın anda artık tarafların ellerinden gelen bütün güçle her türlü yeri vurmaya başladığını görüyoruz.

SUNUCU- Sayın Bakan, yine konuşmanızın kapsayıcı genel kısmında bahsetmiştiniz yapay zeka teknolojilerinden. Hızla gelişiyor. Tabii ulusal güvenlikten ekonomik rekabete kadar pek çok alanda bunun doğrudan etki ettiğini söyleyebiliriz. Sizce uluslararası toplum bu teknolojilerden yeterince istifade edebiliyor mu? Asıl önemli olan etik kullanım noktasında yeterince hassas davranıyor mu? Küresel riskleri konusunda fikirleriniz nedir? Biz ne durumdayız genel olarak?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi, insanlık bunun faydalarını genel olarak olay ticarileştikçe görecek. Yani maalesef olayın kapitale dayanan, kapitalizme dayanan bir boyutu var. Teknolojiyi üreten ülkeler bunları kendileri “sübvanse” ederek sosyal devlet anlayışıyla belki halkına bedava götürebilir. Ama görüyoruz ki, Amerika merkezli bütün yapay zeka çıkışları, “big money” dedikleri, “big technology” dedikleri, büyük para, büyük teknoloji buradan ortaya çıkıyor. Bunların tabii yaptığı yatırımların karşılığını almak için temel itici güç, motivasyon gücü burada tabii açıkçası daha çok para ve güç alanı sahibi olmak. Şimdi ticarileştikçe biz yapay zekadan daha fazla istifade edeceğimizi görüyoruz. Sağlıktan eğitime kadar, ulaştırmadan bilime, birçok alanda biz bunu göreceğiz. Bu aslında ticareti, sanayiyi iş yapış biçimimizi, eğitimi, her şeyi değiştirecek. Bizim buna hazırlıklı olmamız gerekiyor. Buna yönelik çalışmalar var. Bu aslında kabinedeki Bakan arkadaşlarımızın çok sık konuştuğu da bir konu. Maliye Bakanımızın, Sanayi Bakanımızın, Eğitim Bakanımızın, herkesin aslında üstünde durduğu bir konu. Savunma, istihbarat, dış politika hepsini sonuna kadar etkileyecek olan bir mesele. Tabii bunun etkilerini biz nasıl göreceğiz, nasıl yöneteceğiz, nasıl ilerleteceğiz bu bir mesele. Diğer taraftan buradaki rekabet alanını biz nasıl yönetebiliriz buna bakmamız gerekiyor. Burada bir milli stratejiye açıkçası bizim ihtiyacımız var. Bu stratejinin arkasına da tıpkı deprem sonrası yaptığımız seferberlik gibi büyük bir kaynak bizim koymamız gerekiyor açıkçası ki bir zıplama…

SUNUCU- Geç mi kaldık biraz biz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok, bu konularda geç olmaz. Geç olmaz. Bu konularda biz de kendi büyük veri merkezlerimizi kurarsak, dil tabanlı ve diğer tabanlı yöntemleri geliştirirsek…Uluslararası ortaklıklar yapmaya hazır ülkeler var bölgede de. Bunlarla da çalışılabilir. Bu konuda birtakım çalışmalar devam ediyor. Türkiye'nin bu konuda potansiyeli çok yüksek. Şundan dolayı, şimdi Türkiye'de özellikle AK Parti iktidarları döneminde iletişim altyapısı çok güçlü hale getirildiği için, çevrim içi olunması, yani bağlantısallık dediğimiz “online” olma miktarı, internete erişim miktarı çok yüksek. İnternet kullanım oranı çok yüksek. İnternet tabanlı iş yapma oranı çok yüksek. Şimdi bunu yaptığınız zaman iki tane şey üretiyorsunuz: Bir, hani ticareti ve hizmetleri dijitalleştiriyorsunuz, ama bu dijitalleşmeyle beraber gelen “meta data” dediğimiz bir asıl bu yapay zekacıların peşinde olduğu veri var. Bizim verimiz, ürettiğimiz veri ve bu veriyle ne yapacağız meselesi. Bu veri aslında Türkiye'de çok fazla var. Çünkü birçok ülke nüfusu bizim kadar kalabalık olup ama bizim onda birimiz kadar veri üretmeyen... Çünkü internetleşme oranı az, dijitalleşme oranı düşük ve etkileşim yapmıyorlar. Şimdi Türkiye'de ilkokuldaki çocuktan, köydeki mandıracıya kadar herkes dijitalleşmiş, bir şekilde internete bağlı, erişiyor. Çünkü her yere bu imkân gitmiş. Şimdi bu erişimin bizatihi erişim alanına göre ifade ettiğim gibi getirdiği bir kar alanı var, işlevsellik var. Ama üretilen “data”, veri yani, o veri çok kıymetli bir veri. Şimdi bu veriyi biz bu kadar etkileşim içerisinde olan insanlar olarak kullanabiliyor olmamız lazım. Zaten yapay zeka da esas itibariyle bütün öğretilebilirliğini insan davranışlarının…

SUNUCU- Bunu işleme üzerinden.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bunu işlemek üzerinden hayata geçiriyor. Eskiden etiketleme yöntemleri vardı yapay zeka tabanlı programları yapmak için. Etiketleme çok sıkıntılı bir konuydu. Şimdi ise yeni öğrenme sistemleri geliştirdiği için bu türden artık verilerin bu yeni nöron “networklere”, ağlara verilerek burada öğretilebilir hale geldiğini görüyoruz.

SUNUCU- Ürkmeli miyiz efendim biraz yani yapay zekadan güvenlik anlamında? Hani nereye evrileceğini çok da kestiremiyoruz ya böyle. İşte “şu bizi dinliyor, o bizi dinliyor, şuradan böyle” falan. Yani bunu “inovasyonda”, birçok yerde sözünü ettiğiniz kullanacağız, ama daha da geliştireceğiz. Veriyi işlemek çok önemli. Biraz böyle çekinmeli miyiz bundan, yapay zekadan? Her şeyimizi ele geçirilecek noktasında bir endişemiz olmalı mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İki türlü. Şimdi bir, yapay zeka, bizim kullandığımız yapay zeka veri merkezleriyle dijitalleşme bizim olursa ve bunun güvenlik kontrollerini iyi yaparsak burada en azından belli bir güvenlik sınırı çizilmiş olur.

SUNUCU- Yani buna milli, yerli yapay zeka dediğimizde onu kastediyorsunuz zannediyorum değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Hem o hem de veri merkezlerinin bu şekilde olması lazım. Yani internet trafiğinin Türkiye üzerinden birçok noktada dönüyor olması lazım. Verilerin burada depolanıyor olması lazım. Bir de verilerimizi… Bunun için yeni kurulan Siber Güvenlik Başkanlığı aslında tarihi misyona sahip bir Başkanlığımız. Siber Güvenlik Başkanlığı’nın bu noktada ben çok önemli roller oynayacağına inanıyorum.

SUNUCU- Tam da bu konuyla ilgili aslında.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii tabii. Başkanımızla daha yenilerde buluştuk. O konuda da çok değerli fikirleri var. Onları da uzun uzun dinledik. Biz de eski meslekten dolayı epey bir önceden de tanışıyorduk. Ama diğer taraftan bizim rakiplerimize getireceği avantaj alanları var. Bizim biliyorsunuz bir önceki teknolojik eksene dayalı çok ciddi bir savunma sanayii hamlemiz var. Bunu şimdi yapay zekayla tekrar çeşitlendirmemiz gerekiyor. Bu noktada muazzam çalışmaları var firmaların biz görüyoruz yapay zeka merkezli çalışıyorlar. Ama bu devlet aktörlerine çarpan güç getirecek bir noktada devlet dışı aktörler, terörist gruplara da artık şeyi getiriyor ve biz bunu görüyoruz. Yani yapay zeka kullanarak belli yeteneklerinizi boşa çıkartacak karşı yetenek geliştiren aktörler var. Bunların başında çok konuşulduğu için söylüyorum yani bunlar biraz daha hassas konular. Özellikle sürü dronların yapay zeka merkezli yürütülmesiyle… Bunu mesela çok söylüyorlar Batılı analistler. Çin'de, Amerika'da çok büyük uçak gemileri, şunlar bunlar vesaire var. Bunların artık korunması, bu yeni yapay zeka tabanlı, küçük ama etkili silahlara karşı giderek başka bir sorun alanı haline dönüyor. Şimdi bu ne olacak? Şimdi yapay zekayla üretilecek sosyal faydaların ben sınırı olduğuna inanmıyorum. Çok fazla inşallah tıptan eğitime kadar göreceğiz. Hayatımızı baştan sona değiştirecek, ama güvenlikte de ve savunma sanayiinde de çok fırsatlar getirdiği gibi riskler de getirecek. Bunu da yakından takip etmemiz gerekiyor.

Son olarak şeyi söyleyeyim, yapay zeka şu anda öğrenme merkezli, bilgi üretme merkezli, yönetme merkezli, yani zihinsel merkezli gidiyor. Robot teknolojisiyle birleştiği zaman yapay zekanın artık bundan sonra sadece zihne dayalı, kompleks işlemlerin yapılmasına fayda veren bir unsur olmaktan çıkıp, artık fiziksel işlerin de onlar tarafından alınmaya başladığını göreceğiz. Bu tabii önümüzdeki yıllarda insana büyük bir rahatlık ve avantaj getirecek. Ama devletlerin...

SUNUCU- Ama bu soruları size robot soracak mesela değil mi, o hale dönüşecek yani?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii o var. Burada insanlığın başka bir dönüşüme gideceğini göreceğiz. Burada tabii sosyolojik çalışmaların yapılması gerekiyor, felsefi tartışmaların yapılması gerekiyor. Biz önceki teknoloji ve sanayi devrimlerinin sosyolojik ve felsefi, düşünsel etkilerini, kültürel etkilerini hep bir 100 yıl sonra, 150 yıl sonra yaşadıkça gördük. Ama bu biraz da geç oluyor. Şimdi artık bunu biraz daha erkene alıp üniversitelerimizde bunların daha erkenden tartışılmaya başlanması gerekiyor diye düşünüyorum.

SUNUCU- Peki, efendim sürenin sonuna geldik, ama müsaade ederseniz bir ya da iki, vaktimiz elverdiği müddetçe, özel soru sormak istiyorum. Sizi görünce hep diplomasi, Dışişleri, Suriye, İsrail soruyorlar. Uzun süredir devlet görevindesiniz, farklı kademelerde yer aldınız. Başta söyleyeyim, bu bir önceki görev mi, şimdiki görev mi kıyaslama sorusu değildir. Devlette devamlılık esastır çünkü. Her görev de kutsaldır şüphesiz. Daha önce uzun süre istihbarat çalışmalarında faaliyet yürütmeniz, MİT Başkanlığı yapmanız, halen sosyal medyada sizinle ilgili o döneme atıfla birtakım video klipler hazırlanıyor. Bunları gördüğünüzde mesela ne hissediyorsunuz? Ya bu da nereden çıktı diyor musunuz? Böyle bir mütebessim bir ifadeniz oluyor mu? Bazı dizilerle eşleştiriliyor olmanız.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben, gençlerimizin, vatandaşlarımızın kendi otantik tepkilerini her zaman için kıymetli buluyorum. Bu nasıl olursa olsun. Yani bu eleştiri olsun, takdir olsun, benzetme olsun otantik olduğu sürece… Benim sıkıntıda olduğum maksatlı olanlar. Ama otantik olduğu sürece insan zaman zaman güldüğünüz oluyor, zaman zaman “ya bu nereden çıktı?” dediğiniz oluyor. Zaman zaman demek ki “ya biz bir şeylerle meşgul olurken aslında verdiğimiz imajın ne olduğunun da farkında...” Çünkü biz işimize odaklanmış insanlarız, gerçekten işimize şey yapıyoruz. Ama insanların da bir algısı var ister istemez. İnsanlar konuşuyorlar, reaksiyon gösteriyorlar. Ben bunu çok kıymetli buluyorum. Yani bu otantik olan her tepki, otantik olan her sahiplenme çok kıymetli. Yani sizin yaşam kültürünüzün, sosyolojinizin bir parçası oluyor. Bazen gençler şey yapıyorlar, diyorum “maskeyi çıkartayım mı?”.

SUNUCU- Çok güzel. Peki, aileye vakit ayırabiliyor musunuz? Yani hasret kaldığınız, yapmayı özlediğiniz şeyler var mı? Okuyabiliyor musunuz, izleyebiliyor musunuz? Ya da hani sosyal medya bizim için biraz kaçış alanı oluyor bazen. Gündemi bırakıyoruz gazeteciler olarak. Hani o sözünü ettiğiniz “otantikliği” yakalamaya çalışıyoruz. Sizin de şimdi sosyal medyada bütün diplomasi, siyasi, bürokratik mesajlar mı önünüze geliyor? O kısımlara dair ayırdığınız özel bir vakit oluyor mu? Ayırabiliyor musunuz daha doğrusu?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi ben hep bütün çalıştığım kurumlarda arkadaşlarıma verdiğim tavsiyeyi önce kendime veriyorum. MİT’te de burada da, Silahlı Kuvvetler olsun, diğer kurumlar olsun. O kadar özellikli kurumlar ki, yani Türkiye'de nüfusun ve halkın normal hayat yaşaması için birilerinin anormal bir hayat yaşaması gerekiyor. İnsanların sahilde çocuklarıyla el ele tutuşup yürümeleri için birilerinin bunu yapmaması gerekiyor, vazgeçmesi gerekiyor. Maalesef o noktada kendi aileme ödeyemeyeceğim kadar borçluyum. Yani onu hiçbir şekilde ödeme şansım yok. Ama geri kalan zamanda… Yani öğrenmeyle ilgili süreç hiç bitmiyor. Öğrenmeyi bıraktığınız anda, merak etmeyi bıraktığınız anda, soru sormayı bıraktığınız anda hem işinizde de tabii çok yaratıcı olma şansınız olmuyor -ki bizim işimiz zeka işi sonuçta- hem de dünyayı takip etme… Bir de öğrenmenin kendisi bizatihi bir araçsallık olmamalı. Yani hayatın anlamını anlamayla ilgili başlayan bizim zaten kendi inancımızdan, yetiştiğimiz çevreden gelen konu biz hani şunu da öğrenelim, bu bilgiyi yüklenelim de buradan da bir kariyer yapalım meselesi değil. Hayatın anlamıyla ilgili olan bu yolculuk aslında her alanda öğrenmeyi ve anlamayı da beraberinde getiriyor. Hani yaşanan gerçekliği anlamanız gerekiyor. Uluslararası ilişkileri çözümlemeniz için o ülkelerin dinamiğini anlamanız lazım, tarihini anlamanız lazım, kavramlarını anlamanız lazım, sosyolojisini anlamanız lazım, felsefesini anlamanız lazım ki daha isabetli fikirler üretebilesiniz. Onun için öğrenme benim için çok kıymetli.

SUNUCU- Ve hiç de bitmesini istemediğiniz bir şey.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok, yani sürekli kitapları takip ederim, alırım. Yeni yazarlar, yeni tartışmalar, yeni düşünürler mümkün olduğunca... Keşke daha fazla vaktim olsa da bunu yapabilsem. Yani teoriyle pratik arasında sağlıklı bir ilişki kurulmazsa açıkçası hikmetli bir iş yapma modeli ortaya da çıkmıyor. Okumalarımın yetmediği yerde daha çok işi okumak olan akademisyen arkadaşlarla, merak ettiğim alanlar var, onlarla bir araya gelirim, konuşuruz uzun uzun. Yürürken konuşuruz, bir yere giderken konuşuruz. Olmadı bazı karayolu yolculuklarını, İstanbul-Ankara arasını ben şeyle yaparım, karadan yaparım ki yanıma birkaç arkadaş alırım, sırf konu konuşmak için giderim. Yani iki saat, üç saat başka zaman oluşturmak için. Bu türden zaman yaratmalarla bizim bir şeyleri ekstradan öğrenme ve kaçırmama gayretimiz var. Kitap önemli. Kitap ihmal etmemeye çalışıyorum. Ama şu da bir realite; giderek görsellik, yani seyrederek ve dinleyerek öğrenme ve bir şeye vakıf olma giderek okumanın yerini almaya başlıyor.

SUNUCU- Metinlerimiz azalıyor, evet.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Metinler azalıyor ve görsellikte de giderek süreler kısaltılıyor. Yani koşullandırma ve şartlandırma yeni nesilde ben zannetmiyorum ki artık böyle bir saatlik öğretici videoyu birisi yani bir tarih anlatımını, felsefe anlatımını…

SUNUCU- O da öğreti olmuyor Sayın Bakan, bilme oluyor, yani o gün bilmiş oluyorsunuz onu ama çabuk unutuluyor işte. Öğrenme çok kıymetli.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi birileri bunun üzerinden… Tüketim olsun bu, tüketim olsun. Ama, bizim tabii akademimizdeki veya fikir ve kanaat önderlerimizin nitelikli yoğunlaşmalarına, okumalarına gerçekten çok ihtiyacımız var. Çok ihtiyacımız var. Geçen gün SETA'daydım. Suriye’deki devrimin birinci yıl dönümü sebebiyle bir etkinlik yapmışlardı. Orada da söyledim, bizim gibi pratisyenlerin, devlet hayatında aktif görev alanların çok fazla halk adına kullandığı yetki var, güç var. Bunun daha isabetli olması için rasyonel aklın ürettiği bütün veriye ihtiyacımız var. Yani gerçekten yoğunlaşmış, düşünmüş, üretilmiş, iyi analizi yapılmış veriyle gidilmesi gerekiyor. Burada bizim düzlemimizde olan yöneticiler bilgiyle ilişkisini kestiği anda biz yolumuzu kaybederiz. Bilgiyle ilişkimizi kesemeyiz, o bizim için hayat damarı. Karanlıkta kalırız.

SUNUCU- Aslında hep bir de getirdiğiniz tekamülün, olgunluğun da bir sembolü.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii, tabii. Karanlıkta kalırız. O bilgiyle olan ilişkimiz belki hayatımızın en önemli ilişkisi diye düşünüyorum.

SUNUCU- Peki, efendim çok teşekkür ediyoruz hem yayınımıza katıldığınız hem de sorularımızı içtenlikle cevapladığınız için. Başarılarınız daim olsun.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Sağ olun, teşekkür ederim.

* Interpress deşifresidir.