Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın NTV’ye Verdiği Mülakat, 25 Temmuz 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın A Haber'e Verdiği Mülakat, 27 Haziran 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT Haber'e Verdiği Mülakat, 3 Haziran 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın 24 TV'ye Verdiği Mülakat, 9 Mayıs 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın CNN Türk'e Verdiği Mülakat, 9 Nisan 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın UTV'ye Verdiği Mülakat, 7 Nisan 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Reuters’a Verdiği Mülakat, 4 Nisan 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TV100'e Verdiği Mülakat, 14 Mart 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Jazeera Arabic’e Verdiği Mülakat, 26 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Bloomberg TV’ye Verdiği Mülakat, 24 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT World’e Verdiği Mülakat, 16 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Palestine TV'ye Verdiği Mülakat, 8 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Anadolu Ajansı Editör Masası'na Verdiği Mülakat, 5 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Şark TV’ye Verdiği Mülakat, 27 Ocak 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın CNN Türk'e Verdiği Mülakat, 7 Ocak 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın France 24 English'e Verdiği Mülakat, 20 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Al Jazeera English'e Verdiği Mülakat, 18 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Hades TV’ye Verdiği Mülakat, 15 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın NTV’ye Verdiği Mülakat, 13 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın A Haber'e Verdiği Mülakat, 15 Kasım 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Haber Global'e Verdiği Mülakat, 17 Ekim 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT Haber’e Verdiği Mülakat, 28 Eylül 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Anadolu Ajansı Editör Masası'na Verdiği Mülakat, 19 Eylül 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Kanal 7’ye Verdiği Mülakat, 31 Temmuz 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Sky News Arabia’ya Verdiği Mülakat, 24 Temmuz 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Habertürk’e Verdiği Özel Röportaj, 24 Haziran 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın NTV’ye Verdiği Mülakat, 15 Mayıs 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Arabiya’ya Verdiği Mülakat, 5 Mayıs 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Basına Yaptığı Açıklama, 8 Nisan 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın CNN Türk’e Verdiği Mülakat, 18 Mart 2024
Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın NTV’ye Verdiği Mülakat, 25 Temmuz 2025

SUNUCU- İyi akşamlar dileyelim efendim.

Türkiye jeopolitik açıdan öyle bir konumda ki, dört bir yanı alev kazanı, yanıyor. Kuzeyde Ukrayna-Rusya savaşı, kimsenin durmaya niyeti yok. Doğuda 12 gün süren savaş, İran-İsrail gerilimi, her an yeniden alevlenebilir. Güneyde Suriye’de yeni bir yönetim var ama orada da istikrar sağlanamadı, Suveyda’da İsrail destekli Dürziler sahayı kaşıyor. Ülkenin kuzeyindeki durum, YPG/PKK’nın pozisyonu Ankara tarafından dikkatle izleniyor. Ve Gazze’de yaşananlar, İsrail adına bir insanlık suçu, sessiz kalanlar için bir insanlık ayıbı.

Bu zor coğrafyada Türkiye tabii ki özel bir konumda ve sıraladığımız yakıcı başlıklara soğukkanlı ve yapıcı yaklaşımıyla diğerlerinden ayrışıyor. Çok sıcak gelişmelerin, baş döndüren bir diplomasi trafiğinin tam ortasında Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan yayın konuğumuz.

Sayın Bakanım, yayınımıza hoş geldiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Teşekkür ederim.

SUNUCU- Bu yoğun temponuzda Ahmed Arpat’la birlikte davetimizi kabul ettiniz, şeref verdiniz efendim.

Tabii çok yoğun bir program diyorum, biz Ahmed’le yayın öncesinde konuşma fırsatı bulduk, 52 saatlik bir uçuştan bahsediyoruz aslında, bayağı bir yoğun programınız zannediyorum değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet. BRICS Zirvesiyle başladı esas itibarıyla, buradan Brezilya’ya, Brezilya’dan daha sonra Pakistan’a, Pakistan’dan ASEAN Zirvesine gittik. ASEAN’dan tekrar Türkiye, Türkiye’den bu sefer Kıbrıs müzakereleri için Birleşmiş Milletler, New York, tekrar geldik ve Türkiye’deki diğer konular.

SUNUCU- Sayın Bakan, şöyle bir başlıklara bakıyoruz, gerçekten de oturup idare edilebilecek başlıklar değil bunlar, çok haklısınız, kolaylıklar diliyorum, zor bir mesai.

Şimdi Suriye başlığıyla başlamak isterim ben. Son yaptığınız bir uyarı var, bir basın toplantısında kameraların karşısında çok açık ve net cümleler kurdunuz. Dediniz ki, Suriye’nin bölünmesi bizim için bir milli güvenlik sorunudur, müdahale ederiz. Neden bu kadar kameranın karşısında bu kadar net ifadelerle böyle bir uyarı yapma gereği duydunuz? Bu uyarının muhatabı kimdir? Ve müdahale ederiz, tabii çok konuşuldu bu, müdahaleden kastınız nedir?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi öncelikle Suriye’nin Türkiye’nin milli güvenliği için olan önemi tartışılmaz. Özellikle sınır komşularımızda olan her şey bizi yakından ilgilendiriyor. Suriye, Irak, İran, bunlar bizim için hayati yaşam alanları. Çünkü oralar birlik, beraberlik, düzen, dirlik içinde olacak ki biz de kendi ülkemizde kendi işlerimizle meşgul olalım. Oradan kaynaklı problemlerle meşgul olmak istemiyoruz. Bu terör, istikrarsızlık, yoğun göç olarak geliyor, ekonomik durgunluk olarak geliyor, birçok faktörü var.

Onun için bizim Hükümet olarak, Cumhurbaşkanımızın koyduğu vizyon çerçevesinde bir numaralı hedefimiz, bölgemizde sükuneti, istikrarı ve güvenliği sağlamak. Bunu yaparken de kendimiz için ne istiyorsak, aynısını kendi komşularımız için de istiyoruz. Bizde emperyal veya hegemonik bir yaklaşım yok. Suriye’deki toprak bütünlüğü, biliyorsunuz, devam eden bir iç savaştan dolayı muazzam bir tehdit altındaydı. İç savaş bitti, Türkiye’nin gayretiyle hem bölge ülkelerinin hem Avrupa Birliği’nin, Amerika’nın, herkesin destek verdiği bir sürece girdik. Bu süreç halihazırda kendi içerisinde sosyal fay hatlarına ayrılmış olan toplumu tekrar bir araya getirip rehabilite etmeyi, devlet kurumlarını ayağa kaldırmayı, silahlı unsurları tek bir çatı altında toplamayı, halka temel hizmetleri götürmeyi hedefleyen, bölge için tehdit oluşturmayan bir Suriye’ydi. Bu programa açıkçası Suriye’deki yeni yönetim de 8 Aralık’tan itibaren büyük, pozitif bir cevap vermeye başladı.

Şimdi biz burada şunu gördük: Suriye’nin bölünmesinden ve istikrarsızlığından, güçlenmemesinden faydalanabilecek aktörlerin Suriye’nin içinde bulunduğu çaresizlik ve ümitsizlik, olumsuzluk çukurunda debelenmesini istediklerini hep görüyorduk. Ortaya koyduğumuz diplomatik müzakerelerle ortada bütün uluslararası toplumun yaptığı çalışmalarla böyle bir beklenilen tablo çıkmayınca, bu sefer kendileri başka bir senaryoyu uygulamaya koydular.

SUNUCU- Kim efendim onlar?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Başta İsrail’in böyle bir amacı olduğunu düşünüyoruz, İsrail devleti içinde de bu türden farklı yorumlar var ama Netanyahu, açıktan Suriye’nin istikrarıyla ilgili ilk başta çok da olumlu düşünmediğini kendisi de söyledi. Dürzilerle Bedeviler arasında ortaya çıkan kanlı çatışmalar, ki biz her tarafta da yapılan sivil katliamları, vahşeti lanetledik, bunu hiçbir şekilde doğru bulmuyoruz, sorumluların bir an önce cezalandırılması lazım. Ama bunu fırsat bilen bazı diğer grupların, bunların ülkenin kuzeyinde, güneyinde, doğusunda, batısında, hareketlenme emarelerini ve birtakım beyanatlarını, demeçlerini gördük. Biz orada Türkiye olarak ihtarımızı, uyarımızı vermek zorundaydık, çünkü biz ülkenin birliğini, bütünlüğünü istiyoruz.

Şuna da karşıyız; ülkede birlik, bütünlük sağlanacak diye ülkedeki etnik kimlikleri, dini kimlikleri ezmek ne kadar yanlışsa, etnik ve dini kimlikler kendilerini iyi hissetsinler diye ülkenin geri kalanını ateşe atmak o kadar yanlış, bunun altın dengesini bulup o formülle gitmek gerekiyor. Uluslararası toplum, Türkiye, bölgesel ülkeler bu formüle destek verdiler, bizim gerçekten dillendirdiğimiz, altını çizdiğimiz, merkezi hükümet herkesin kimliğine, hukukuna, yerel yönetimlerdeki etkisine saygı duyacak, ama kimsenin elinde devlet gücü dışında silah olmayacak. Devlet de sadece benim elimde devlet var diye bu grupları tabii ki ezmeyecek. Bunları biz belli bir anlayışla ağır ağır ilerletirken, birdenbire ülkedeki bu gruplar bu yeni realiteyi psikolojik olarak kabul etmeye başlamışken, daha sonra fiiliyata geçecekti, ki önümüzde bir takvimin olması gerekiyor, birdenbire bu psikolojiyi tamamıyla bozacak, başka bir ümitsizliği aşılayacak bir aşamaya gelindiğini gördüğümüzde bu uyarıyı yapmak zorundaydık, bu uyarının sebebi de buydu.

SUNUCU- Yani bu uyarının muhatabı doğrudan bölgedeki dediğiniz gibi birazcık o kafayı kaldıran, kaostan yararlanmak isteyen gruplar, dolaylı ya da direkt İsrail, onu da anlıyoruz açıklamalarınızdan.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Biz İsrail’e hem kendi kanallarımız üzerinden, istihbarat kanallarımız konuşuyor, hem de muhataplarımızla yaptığı konuşmalar üzerinden, ister Suriyelilerle yaptığı konuşma olsun, ister Amerikalılarla yapsın, ister Körfez’deki başka ülkelerle yapsın, onlar üzerinden de aynı mesajı gönderiyoruz. Bizim gizli ajandamız yok. Biz diyoruz ki, Suriye’yle ilgili Suriye’nin toprak bütünlüğüne kimse dokunmasın. Suriye bölgesindeki hiçbir ülkeye tehdit oluşturmasın, hiçbir ülke de Suriye’ye tehdit oluşturmasın. Bunu mümkün kılacak bir anlayış birliği ve eylem birliği içerisinde olalım, yani bizim derdimiz bu.

SUNUCU- Peki, müdahale derken bunun yeri, zamanı ya da ne kastediyorsunuz müdahaleden? Hemen haritalar açıldı bizim televizyon programlarında, Suriye’nin kuzeyine bakılıyor…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tehdidin niteliğine bağlı. Şimdi bakın, şöyle bir şey var, YPG’nin elindeki silahlı unsurlar şu anda kendi kendini lağvetmiş değil. 10 Mart’ta imzalanacak olan anlaşmayı hayata geçirmesini bekliyoruz biz, böyle bir olumlama, olumlu atmosfer içerisinde konunun gitmesini istiyoruz. Hiçbir kan dökülmeden, sıkıntı olmadan, Kürtlerin kimlikleri, hakları, hukukları da korunarak başta mal, mülk, vatandaşlık, kültürleri olmak üzere, herkesin kendini eşit hissedeceği yeni bir Suriye’ye beraber adım atmalarını istiyoruz. Ama herkesin eline silah alıp bulunduğu köşeyi kendi köşesi ilan ettiği bir yerde bakın ne oluyor? Sadece bölünme onlarla kalmıyor, birbirlerine karşı savaştıkları için bu savaşta galebe çalmak için dışarıdan bu sefer başka güçleri sahneye çağırıyorlar. Dışarıdaki güçler zaten bunu bekliyorlar, içeride bölünme olsun da biz de gelelim birisinin tarafını tutarken bölgede özneleşelim, aktör olalım. Bizim bölgenin evlatları olarak barış içerisinde yaşamayı ve herkesin lehine olacak bir sistemi kurmayı becermemiz lazım. Başka yerde kurulmuş bir sistemi eğer biz burada kuramıyorsak, ne taşıdığımız kafa, ne aklımız, ne hikmetimiz, ne de gerçekten gururla taşıdığımız tarihimiz, hikmetimiz, inancımız hiçbir işe yaramıyor demektir, yani boşluğu taşıyoruz demektir. Ben onun öyle olduğunu inanmıyorum.

SUNUCU- Son birkaç gündür konuştuğumuz bir mesele var, Şam yönetiminin Ankara’dan bir talebi. Şimdi önce bu açıklamayı yaptınız, sonra bu haber gündeme düştü. Şam yönetimi Ankara’dan savunma sanayiinin, ordunun güçlendirilmesi ve terörle mücadele konusunda bir destek istemiş, haber bu şekildeydi. Bir anlaşma mı değil mi, imzalar atıldı mı, o konu çok net değil, ben de bilmiyorum, biraz da baktım. Şimdi sizin açıklamanız ve arkadan böyle bir şey gelince acaba bir şekilde birbiriyle bağlantılı, sizin o müdahale uyarınız sonrası böyle bir talep mi geldi gibilerinden de yorumlanabilir. Şam yönetiminin bu anlaşma ya da destek talebini nasıl değerlendiriyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bir niyet beyanıdır bu, iki ülke arasındaki terörle mücadele başta olmak üzere savunma alanında iş birliği yapmak kadar normal bir şey yok. Biz bunu Irak’la da yapıyoruz, Suriye’yle neden yapmayalım, başka ülkelerle de yapıyoruz. Kaldı ki Suriye bu konuda teknik yardıma ve teknik desteğe çok muhtaç.

Şunun altını tekrar çiziyorum, silahlı kuvvetler başta olmak üzere temel devlet kurumlarının yeniden yapılandırılması konusunda çok ciddi bir yardıma ihtiyaç var. Devlet kurumları yapılandırılmazsa bir: güvenliği, iki: düzeni, üç: hizmeti sağlayamazsınız. Sağlık hizmeti, eğitim hizmeti, ulaştırma, enerji, bu konuda sıkıntılar var, bunları ağır ağır bölge ülkeleriyle hep beraber götürmeye çalışıyoruz. Silahlı kuvvetlerin bir noktada belli bir kapasiteye ulaşması gerekiyor ki sınırlarını korusun, DEAŞ’la mücadele etsin, terörle mücadele etsin, bölgede farklı türden tehditler olmasın. Bu konudaki meşru iş birlikleri her zaman için bizim desteklediğimiz bir hareket tarzı.

SUNUCU- Suriye başlığındayken hemen şunu da sormak isterim: Suriye’nin güneyinde yaşananlara dair aslında değerlendirmelerinizi merak ediyoruz. Orada Dürzi gruplar arasında bir ayrışma görüyoruz ama bazı Dürzi grupların liderlerinin de Şam yönetimiyle iyi ilişkileri olduğunu da söyleyebiliriz. Şimdi baktığımız zaman kim ne istiyor, bunu merak ediyoruz. Ve tabii Şara söz verdiği gibi yapıcı ve tamamlayıcı bir siyaset izleme yolunda ne yönde ilerliyor?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bölgede belli grupların kendini emniyette hissetmemesi, huzursuzlukları çok uzun yıllardır var. Osmanlı’nın bölgeden çekilmesinden itibaren, biliyorsunuz kolonyal bir dönem başlıyor, daha sonra Esad dönemleri başta olmak üzere başka dönemlere giriliyor. Buralarda üstü örtülmüş, kapatılmış belli sorun alanları var, bu sorun alanları bu türden ortamlarda kendisini gösteriyor. Bedevilerle Dürziler arasında cereyan eden çatışmaya açıkçası merkezi yönetimin tarafsız bir şekilde müdahale etme çabasına İsrail’in engel olduğunu görüyoruz, zaten stratejik olarak itirazımız bu yönde oldu. Biz, İsrail’le diyaloğu olan ülkeleri de İsrail’i de bu yönde mesajla uyardık.

Eğer merkezi güçler, polis orada olmazsa orada karşılıklı katliamı kimse engelleyemez. Buna rağmen geçtiğimiz hafta içinde bir anlayış birliği oluştu. Amman’da taraflar bir araya geldi. Amerika’nın Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Ürdünlüler, Bedevi kabileler, Dürzi kabileler bunlar buluştular, belli bir anlayış birliğine vardılar. Bir tanesi hariç, Dürzilerin bir kolu, 3 kolundan biri tamamıyla her türlü anlaşmaya, yumuşaya karşı olduklarını ve silahla mücadele edip belli bir bağımsızlığa gidecekleri yönünde dil kullanmaya başladı. Daha sonra varılan mutabakat gereği belli sayıda hafif silahlara sahip hükümet unsurlarının, içişlerine bağlı polis güçlerinin Suveyda’nın çevresine konuşlanmaları mümkün oldu. Ama çevresinde kalıp içeriye girmedikleri için, içeride de belli bölgelerde ufak çaplı da olsa çatışmalar devam etti. Şimdi esas olan, bu birliklerin buralarda gidip tarafsız bir şekilde kontrolü sağlamasıdır. Bununla ilgili görüşmeler bir taraftan da devam ediyor.

SUNUCU- Peki, Şara yönetiminin söz verdiği gibi bir siyaset izlemesi konusunda ne söyleyeceksiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben Şara yönetiminin açıkçası hem bölgenin hem uluslararası toplumun beklentilerine elindeki şartların gayet fevkinde bir şekilde cevap verdiğini düşünüyorum.

SUNUCU- Kapsayıcı bir siyaset.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kapsayıcı bir siyaset uygulamaya çalışıyor. Daha doğrusu, şu anda insanların canına, malına göz dikmeyecek bir temel yaklaşıma ihtiyaç var. Savaştan çıkmış bir ulus, birçok grubun birbiriyle kan davası var. Orada Nusayriler, rejim yanlısı olan Sünniler, rejim muhalifi olanlar, daha radikal olanlar, Kürt olanlar, Kürt içerisinde YPG/PKK taraftarı olanlar, onların karşısında olan diğer Kürt gruplar ve Dürziler gibi birçok adını da saymadığımız birbiriyle ihtilaflı, çarpışan, savaşan, hesaplaşan gruplar var. Şimdi merkezi hükümet burada bütün bunların hepsine, bizim olduğumuz kadar uluslararası kuruluşlar da doğrulama mekanizmalarını kullanıyorlar, hükümet birliklerinin kendi eliyle hiçbir zaman için katliama izin vermeden… Bedeviler ile Dürziler arasında gerçekten çok ciddi şiddet olaylarını gördük. Buna merkezi hükümetin taraf olmaması lazım, ikincisi müdahale etmesi, üçüncüsü müdahale ettikten sonra sorumlularını bulduğu zaman da cezalandırması lazım. Ben bu üç konuda da Ahmet Şara’nın elindeki imkânlarla müdahale ettiğini inanıyorum. Ama tekrar altını çiziyorum, bakın, bu türden Suriye gibi savaştan yeni çıkmış, herkesin elinde silah olan, altyapısı biraz eksik bir ülkede gerçekten hızlı organize olmuş belli yetenekleri olan bir silahlı güce ihtiyacınız var. Bu olmadığı zaman ülkede huzuru ve düzeni sağlamanız biraz zorlaşır.

SUNUCU- Sayın Bakan, şimdi Amerika Birleşik Devletleri’nin son zamanlarda Suriye’ye ilişkin söyleminde bir değişiklik gözlemliyoruz. “SDG YPG’dir, YPG de PKK”dır. Bunu yıllarca Türkiye söylüyordu, inkâr ediyorlardı, şimdi birebir aynı cümleyi kurduklarını görüyoruz. Ben şahsen duydum, şaşırdım. Siz mutlaka bu dönüşümün arka planını biliyorsunuzdur, onu sormak isterim, neden böyle dönüştü bu söylem? Tabii böyle bir söylem varken bir de bakıyoruz İsrail hoyratça kendi emelleri doğrultusunda Şam’ı bombalıyor ve Amerika Birleşik Devletleri diyor ki gözümden kaçmış, görmemişim, haberim yoktu. Ne dersiniz? Amerika Birleşik Devletleri’nin söylemi ile sahadaki eylemi birbiriyle ne kadar uyuşuyor?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İsrailsiz bir Suriye denkleminde Amerika’nın aslında bölgede gerçekten çok yapıcı bir rol oynadığını gördük. Hem yaptırımların kaldırılması hem yeni yönetime bir fırsat verilmesi ve bu noktada diyalog içerisinde olunması. Bu konuda Cumhurbaşkanımız Sayın Trump ile en az dört defa konuştu. İlk seçildiği gün göreve başlamadı Sayın Trump, hatta bir yemekteydi Cumhurbaşkanımız da bir seyahatte, oradan aradı. Hatta masa etrafında başkaları da vardı, Musk da telefon görüşmesine dahil oldu. Orada bile Cumhurbaşkanımızın istediği, altını çizdiği birkaç konudan biri Gazze ve Suriye’deki bu mesele. Ondan sonra birkaç defa daha bu konu gündeme geldi ve nihayetinde Sayın Trump, Suudi Arabistan’a da gittiğinde daha sonra bölge liderleriyle de biz bir ortak dil geliştirdik hem liderler düzeyinde hem bakanlar düzeyinde. Bu ortak dil Sayın Trump’ın üzerinde de etkili oldu diye düşünüyorum açıkçası ve bölgeye gönderdiği Amerikan Büyükelçisi Tom Barrack aynı zamanda Suriye Özel Temsilcisi yapıldı. Gerçekten bölgedeki dengeleri anlayan, bilen, belli bir tarafsızlığı yansıtma gayretinde olan, Amerikan menfaatlerinin bölgede herkesin kalbini kazanmakta olduğunu düşünen yeni bir yaklaşımın temsilcisi. Biz de bunu gerçekten takdir ediyoruz, bu önemli. Yıllardır beklediğimiz bir özgün vizyon, inşallah bu vizyon hep bu şekilde devam eder.

Esas itibariyle Türkiye olarak bizim yapmaya çalıştığımız şu, başından beri bütün programlarda söylüyorum, bölgesel problemlere bölgesel sahiplenme ve bölgesel çözüm gerekiyor. Hegemonu beklerseniz –hegemonu beklerken diye bir roman yazmak lazım aslında- hegemonu beklerseniz hegemon gelir, raconunu keser, sizin istediğiniz hiçbir neticeyi vermez, kendi alacağını alır, sizi sorunlarınızla geldiği halinden daha fazlasıyla baş başa bırakır ve gider. Dolayısıyla bunu yüz defa yaşadık, hegemonu da burada suçlamanın bir anlamı yok, hegemon siz yetersiz olduğunuz ve davetiye çıkardığınız için geliyor. Bölge ülkeleri, bölge halkları olarak aklınızı başınıza toplayıp bir araya gelip sorunları çözmeniz ve kapasite geliştirmeniz lazım. Bir hegemonla veya daha büyük güçlerle bir araya gelip oturmanın da bir kapasite meselesi olduğunu bilmek lazım. Hep söylüyoruz, kapasiteniz yoksa savaşta yenilirsiniz, barışta ve iş birliğinde de sömürülürsünüz, her zaman için kapasiteye ihtiyacımız var. Burada da ben Amerika’yla nitelikli görüşmelerle, ikna yoluyla bir noktaya geldiğimizi düşünüyorum. Ama İsrail’in devreye girdiği bir noktada biliyorsunuz Amerikan iç politikasının şekillenmesinde İsrail’in, İsrail lobilerinin ve Siyonist düşüncenin çok yapısal bir etkisi var. Bu belki başka bir tartışma konusu olabilir, ama orada zaten siyasetin kendi içinde belli noktalara gelebilmesi için oluşturulmuş mekanizmalar var. Bu mekanizmanın dışında hareket eden, seçilmiş zihni olan, özgün yaklaşımı olan yeni yeni hem solda hem sağda liderlerin veya siyasetçilerin ortaya çıktığını düşünüyoruz. İlk önce Amerika’yı düşünen, ilk önce İsrail’i düşünen değil, insanlar da var. İsrail gündeme girdiği zaman Amerika’nın burada tabii İsrail’le tekrar konuyu düzenlemesi gerekiyor.

Ben bu noktada Sayın Barrack’ın, Özel Temsilcinin gerek İsrail’le yaptığı görüşmeler gerek Suriye’yle yaptığı görüşmeler gerek Ürdün’le gerek bizimle… Çok yoğun, yani inanılmaz yoğun. Böyle bir dörtlü trafiğin içerisinde çok yoğun da bir mesai harcadı kendisi. Belli bir sakinliği şu anda yaşıyoruz, umarım bu şekilde devam eder.

SUNUCU- Peki, “SDG”nin merkezi yönetimle yaptığı 8 maddelik bir anlaşma var. Sahadan yansıyanlar ışığında terör örgütü ne kadar istekli? Merkezi sisteme entegrasyon konusunda da DEAŞ hapishanelerini de sormak isteriz, bunun devri hala söz konusu mudur?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Biliyorsunuz, bizim Suriye hükümetiyle, bölge ülkeleriyle, Amerikalılarla beraber ortaklaşa yürüttüğümüz giderek şekillenmeye başlayan bir süreç vardı. Herkesin hakkı, hukuku korunarak Suriye’nin birliği, bütünlüğü, kan dökülmeden yeni dönemde nasıl sağlanır prensibinden hareketle biz burada temel parametreleri koyuyoruz. Burada DEAŞ meselesinin, hapishanelerin bir şekilde hallolması lazım. Bu süreç devam ederken şimdi güneyde Dürziler ile Bedeviler arasında yeni bir çatışmadan kaynaklı sorun ortaya çıkınca ister istemez bir gündem kayması oluyor. Ama bizim gündemimiz kaymıyor, çünkü biz meselelere bakarken, organizasyonel, kurumsal yapıları kurarken her bir tehdit veya fırsatla ilgili odaklı ayrı grup ve birimler kurduğumuz için onlar çalışıyorlar.

Şimdi geldiğimiz noktada tekrar ediyorum, buradan da çağrıda bulunuyorum; “SDG”nin vakit kaybetmeden, gönüllülük içerisinde merkezi hükümetle bir anlaşmaya varması, vardığı anlaşmanın hayata geçmesi için sahici, kalıcı, aması olmayan adımlar atması; temel hak, özgürlük ve can-mal güvenliğiyle ilgili güvence arıyorsa, burada Türkiye gibi ülkelerin şahit tutulması önemli. Onun dışında belli şeyleri bahane ederek ülkede farklı silahlı yapıların varlığını devam ettirmesi meselesi kabul edilebilir bir konu değil. Irak’a bakın, Irak’ta da bir Irak Ordusu var, bir Haşdi Şabi var. Haşdi Şabi’nin içerisinde de üç tane ayrı öbeklenmiş grup var. Bunları bir resmi yapı altına almaya her ne kadar çalışsalar da Irak Hükümeti sessizce, sakince bütün bu grupları bir düzene bağlamaya çalışıyor. Buraya ne ekonomi, ne yatırım, ne adalet getirebilirsiniz, hiçbir şey getiremezsiniz.

SUNUCU- Tom Barrack’ın açıklaması vardı bu konuda. “SDG’ye biz bir devlet sözü vermedik, ama biz bir yol gösterdik onlara, bir anlaşma, merkezi yönetimle entegrasyon. O yola isterlerse giderler, istemezlerse artık sonuçlarına katlanırlar” gibilerinden bir açıklaması vardı.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bence yerinde bir açıklama.

SUNUCU- Burada mesela siz de biraz önce dediniz, o şeye uysunlar, entegre olsunlar. Peki onun sonuna “yoksa” diye bir devam ediyor musunuz? Yoksa Türkiye’nin olaya bir müdahalesi, sahaya bir müdahalesi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Biz olayları yakından değerlendiriyoruz. Hep şunu söylüyoruz, Suriye’de şu anda yeni bir yönetim var ve biz bu yönetimin meşruiyetini sonuna kadar tanıyoruz ve destekliyoruz. Beklentimiz, bir sorun çıktığı zaman ilk önce bu yönetimin bu sorunlara kendisinin müdahil olmasıdır. Belli bir miktar eğer destek gerekiyorsa, sorunun çözülüp çözülmeme şekline göre biz bu desteği veririz. Ama nihayetinde her türlü senaryoya da hazır olmamız lazım. Çünkü bizim Irak’taki, Suriye’deki PKK senaryosunu tekrar yaşayıp bir daha ülkemizde halkımıza gelecek kırk yılını da bir önceki kırk yılı gibi yaşatma niyetimiz yok. O zaman nasıl benden öncekilere dönüp bakıyorum ne yaptılar diye, benden sonraki gelen nesiller de bize bakarlar sorumluluk makamında olanlara neler yaptılar diye. Benim böyle bir niyetim yok, Cumhurbaşkanımızın zaten yok, hiç kimsenin yok. Yani böyle bir şey yok.

SUNUCU- Bence çok açıklayıcı oldu, peki teşekkür ederim.

Şunu da sormak isterim, terörsüz Türkiye meselesi önemli. PKK’nın silah bırakma ilk adımını attığı gün, 10 ya da 11 Temmuz’du sanırım, ben de yayındaydım. Ankara’dan memnuniyet beyan eden mesajlar geliyordu. Sizin mesajınız düştü sosyal medyadan. Sizdeki ton biraz farklıydı, daha ihtiyatlı, sanki biraz daha farklı bakan. Mesela şu cümle diğer yapılan açıklamalarda yoktu: “KCK, bütün bileşenleri ve unsurlarıyla tehdit olmaktan çıkana dek teyakkuzda kalmaya devam edeceğiz” demiştiniz. Bunu biraz açar mısınız, ne demek istediniz burada, o ihtiyatlı yaklaşımın arkasında ne var?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle ifade edeyim. Terörsüz Türkiye süreci çok şükür şu ana kadar belli bir ivmeyle gelmiş bir süreç. Başta Cumhurbaşkanımız ve Sayın Devlet Bahçeli siyasi risk alarak, liderlik göstererek gelmiş durumda. Milli İstihbarat Teşkilatımız başta İbrahim Bey ve arkadaşları olmak üzere gerçekten çok yoğun bir emek ortaya koydular ve bunun hakkını herkesin vermesi lazım. Bu süreç şu anda belli bir aşamaya geldi. Ama biz devletiz, devlet olarak da belli hassasiyetleri gerçeklikle takip etmemiz gerekiyor. Süreç devam ederken vatandaşımızın endişelenmemesi lazım, burada devlet bir oyuna gelmiyor veya karşı tarafı oyuna getirmiyor. Biz niyetimizde de açığız, kendimize de dürüstüz, karşı tarafa da dürüstüz. Ne konuşuyorsak onu yapmaya çalışıyoruz. Beklentimiz, kendimizle ilgili hiçbir tehdidin kalmaması. Bu tehdit hangi şekilde kendi kendini dönüştürürse, evrilirse, illa güç kullanmaktan bahsetmiyorum, bir dönüşümden bahsediyorum, ama şunun da bilinmesi lazım; KCK’nın belli bir grubunun kendini tehdit olmaktan çıkartıyor olması, diğer unsurların bize tehdit olmayacağı manasına gelmiyor. Onun da bizim belli bir şekilde ve Türkiye’nin onay vereceği şekilde bir tehdit unsuru olmadığını görmemiz lazım. O, ona ilişkin bir ifadeydi.

SUNUCU- Diğer unsurlar derken, nasıl açarsınız bu ifadeyi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Irak’ta, Suriye’de, İran’da silahlı unsurlar var. Bu silahların ne kadarı oralara gönderilecek, ne olacak, oradaki kadrolar ne kadar, hangi şartlarda duracaklar? Bunlar hep aşamalı olarak görüşülmesi, takip edilmesi gereken hususlar. Ama dediğim gibi, her şeyin bir başlangıcı var. Biz kendi ülkemizde yakılan bu meşalenin, bu ateşin inşallah örgütün topyekûn, şiddetsiz, siyasal dönüşümüne bir altlık olur, bir başlangıç olur umudundayız. Biz çok fazla düşmanca veya yok edici bir tavır içerisinde olsak metot kutsaması yapardık. Halbuki Cumhurbaşkanımız tam tersine lider olduğundan itibaren, bu çok yakından takip ettiğim bir konu, iki tane problemle karşılaştı. Birincisi, terörün ortadan kaldırılması için ne konuşulması gerektiği gibi konuşuluyor, ne savaşılması gerektiği gibi savaşılıyor. Böyle bir idare edilmişlik var ortada. Bir defa bu mekanizmaları eline aldı. Konuşulması gerekiyorsa hakkıyla konuşulur, savaşılması gerekiyorsa da hakkıyla savaşılır. Bir şeyi dert etmeniz önemli, yöntemi kutsamıyorsunuz, sonuçta amacı önemli, hangi amaçla bu rahatsızlığı ortadan kaldıracaksanız. Bunların hepsini süreç içerisinde kullandı, konuştu, savaştı, konuştu, savaştı… Ama her birinde de vizyonu ve muradı belliydi, bunun halkın başına bela olmaktan çıkarılması. Sadece bizim başımıza değil, bölgedeki ülkelerin de başına bela olmasın.

Şimdi biz son 10 yıldır PKK’yı, silahlı unsurları artık bu topraklardan attık. Suriye’de ve Irak’ta artık milletin başına bela, başka yerleri işgal ediyorlar, burada bu sefer sorun çıkartıyor. Burada sorun çıkartması, o ülkelerin onlarla ilgilenmemesi, biz bana ne diyebiliriz buradan. Ama bir gün sonra, buradaki ekonomik istikrarı tehdit ettiği, dirliği tehdit ettiği zaman iyi bir şey olmaz. Yeni dönemde bütün tarafların birbirine güven aşılayarak, ülke olsun, ülke dışı, devlet dışı gruplar olsun, aslında bir fırsat var, bir şans var. Silah ve çatışma dilini kullanmadan daha modern, daha medeni bir anlayışla dönüşüm mümkün. Ama dediğim gibi bunun olabilmesi için de her türlü alternatife Türkiye’nin hem idrak olarak, hem kafa olarak, hem de güç olarak hazır olması gerekiyor.

SUNUCU- Başka ülkeler dediniz, aslında ben de tam burada Avrupa yapılanmasını sormak istiyorum. Çünkü baktığımızda örgüt ciddi bir suç karteli ve Avrupa’da da. Türkiye’de nasıl silah bıraktı, Irak’ta nasıl silah bıraktı, Avrupa’da nasıl bir pozisyon alacağı da merak ediliyor. Tabii Batı başkentlerinin bu konuda nasıl bir çözüm bulması bekleniyor veya ne dersiniz bu konuda?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Batı başkentleri bu konuyu yıllardır çok yakından takip ediyor, çünkü orada birkaç tane husus var, iç içe geçmiş durumlar var. Belli başlı Batı başkentlerinde PKK’nın siyasal varlığına izin veren bir anlayış var. Kendi iç hukuklarındaki açık maddeleri ihlal etmedikleri sürece orada onların faaliyet de gösteriyor olmasını şey yapmıyorlar. Ben Milli İstihbarat Teşkilatı’nı bıraktığımda Alman iç istihbarat teşkilatının her yıl kamuya açık verdiği raporda ülkesinde deklare ettiği PKK’lı sayısı 14 bindi ve PKK içerideki kuralları ihlal etmediği sürece bununla barışık yaşıyor. Zorla çocukları alıp kaçıyorsa, zorla para topluyorsa müdahale ediyor.

SUNUCU- Bir kabulleniş var yani.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kabulleniş var.

SUNUCU- Peki, Gazze’ye geçmek isterim, orada korkunç bir soykırım var. İsrail tüm değer normlarını hiçe sayıyor, hiçbir şey tanımıyor. Bunun yanında bir insanlık dramı, artık açlıktan ölmeye başladı orada insanlar, çocuklar, bebekler. Bu insanlık ayıbı nasıl önlenecek, neden bir türlü önüne geçilemiyor bu durumun?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu gözü dönmüş azgınlığın bir yerde son bulacağı muhakkak. Ama bu sadece İsrail’in başına mı, yoksa dünyanın genelinin başına mı bela açacak, onu göreceğiz. Ama benim gördüğüm, en başından beri yaptığım analiz ve sonuçlar ortaya çıkıyor, bu dünyanın geneline bir sıkıntı olmaya başladı, herkes bundan bir şekilde etkileniyor. Dikkat ederseniz bir iki ülke hariç, 7 Ekim’den itibaren ilk yedi-sekiz ay, on ay kesintisiz ve sarsılmaz bir şekilde bir blok halinde söylem olarak, eylem olarak İsrail’i destekleyen birçok ülke, artık biz İsrail’den beriyiz, bizim bu şeytanla bir işimiz yok demeye çalışıyor. En son Fransa, Sayın Macron dün artık ben Filistin Devletini Eylül’de tanıyacağım diye bir açıklama yaptı.

Burada ifade ettiğim gibi içerideki siyasal işleyişin mekaniğinden dolayı Amerikan siyasetçileri dışında herhangi bir siyasi odağın İsrail’deki mevcut Siyonist anlayışın desteklediğini artık biz açıktan görmüyoruz. Bir soykırımcı yaklaşım var ve bu soykırımcı yaklaşım dünyadaki sistemin inanılmaz şekilde sorgulanmasında… Eskiden doğuyla batı, bağlantısızlarla yerleşikler, güneyle kuzey ayrımları olurdu, şimdi Batı’nın kendi içinde küme olarak ayrışmalarını görüyoruz. Var olan sistem zaten kendi içinde parçalanmaya başlamıştı, Gazze savaşındaki süreç aslında bir hızlandırıcı rolü oymaya başladı, bunun biz küresel etkisini görüyoruz, bu etki çok uzun süre de devam edecek.

SUNUCU- Peki, olası bir ateşkes ya da barıştan sonra Gazze’nin inşası da merak ediliyor aslında. Ve tabii İsrail’in Gazze’de Hamas varlığını kabul etmeyeceği yönünde de çok net açıklamaları var. Peki, Hamas’ın olmadığı bir Gazze mümkün mü, bunu merak ediyoruz? Nasıl bir yönetim inşa edilebilir orada?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ateşkes görüşmeleri açıkçası epeydir devam ediyor, dün de müzakereci Witkoff’un açıklaması oldu, Amerikalılarla belli bir krize girilmiş gibi gözüküyor. Filistin tarafıyla, Hamas tarafıyla da temas hali içerisindeyiz.

Şimdi tıkanmış olan ve tartışması yapılan üç tane alan var ateşkesle alakalı.

Birincisi, ateşkes olduğu zaman içerideki insani yardımlar nasıl, hangi metotla, kimin eliyle dağıtılacak? Taraflar bunun üzerinde anlaşamıyorlar. Hamas tarafı diyor ki, bunu Birleşmiş Milletler gelsin bize dağıtsın diyor. İsrail tarafı bunu kabul etmiyor, başka teklifler getiriyor.

İkinci konu, şu anda Gazze’nin içerisinde bulunan İsrail kara unsurlarının, birliklerinin, ister piyade, ister zırhlı birlik, ister başka formatta, bunların geri çekilmesi ve konuşlanacakları yerler. Ne kadar geri çekilecekler, nerede olacaklar, bu konuda taraflar farklı fikirdeler, anlaşamıyorlar.

Üçüncü konu, bu iki konuda anlaşıldığı varsayıldığı zaman bir ateşkese gidilirse bu ateşkesin devamlılığı konusunda Hamas tarafı bütün rehineleri verdikten sonra bir taahhüt istiyor. Yani şunu görmek istemiyor: Ben rehineleri verdim, 60 gün ateşkese sahip oldum, 60 günden sonra biz tekrar eskiye dönelim, tekrar aynı soykırım mekanizması, işgal mekanizması işlemeye başlasın, bunu kimse görmek istemiyor. Buna ilişkin güvenceler, garantiler istiyor. Tabii burada şu anda bir tıkanma olduğu anlaşılıyor, ilerlenemedi.

Bu böyle devam ettiği sürece de biz İsrail’in soykırım politikasında şöyle bir şey yaptığını görüyoruz, onu da kamuoyunun tekrar hatırlamasında fayda var: Gazze'yi sadece altyapı, üstyapı olarak yaşanmaz hale değil, insanları gıdasızlıktan, açlıktan öldürerek de yaşanmaz bir yer haline getiriyor. Diğer taraftan, İsrailli istihbarat yetkilileri ülke ülke dolaşarak belli ülkeleri yüksek sayıda Filistinli mülteci almaya ikna etmeye çalışıyorlar. Şimdi İsrail bu taraftan şartları zorlaştıracak, sonra belli ülkeler biz insan kabul ediyoruz dediğinde, sonra bu insanlara diyecekler ki “Buralara gitmek ister misiniz?”. Plan; bunlar oraya götürülecek ve Gazze Filistinsiz hale getirilecek, yani böyle bir proje var. Şu anda bir taraftan devam eden proje de bu. Şimdi tabii bunun önlenmesi gerekiyor, bu konuda ilgili ülkelerle konuşuyoruz, gerekli uyarıları yapıyoruz. Bu konuda açıkçası bütün dünyanın tetikte olması gerekiyor.

SUNUCU- Şimdi geçtiğimiz günlerde İsrail Meclisi’nden bir karar çıktı, bir metin oylandı, kabul edildi. Hükümete işgal altındaki Batı Şeria’nın ilhak edilmesi yönünde bir çağrı yapılıyor Meclis tarafından. Hükümet bu çağrıya uyar mı, uymaz mı bilinmez ama eğer böyle bir hamle gelirse İsrail’den sonucu ne olur?

Ve tabii şu fikir de hemen doğuyor: Batı Şeria ilhak edilirse işte Filistin Devleti fikri de ortadan kalkar, bu da bir anlamda İsrail’in zaten hayata geçirmek istediği bir plan. Siz bekliyor musunuz böyle bir ilhak kararı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben Netanyahu’nun kendi zihninde şartlar oluşursa bununla ilgili bir tereddütte bulunacağını açıkçası düşünmüyorum, yani onun zihni öyle bir zihin ve daha maksimalist bir zihin. Ama İsrail’in önümüzdeki on yıllar içerisinde lehine olacak bir durum mu? Kesinlikle lehine olacak bir durum değil. Yani bütün herkes ‘67 sınırlarına dayalı bir Filistin toprağını tanımışken sen bunu yok etmeye çalışıyorsun, yarayı açık bırakıyorsun, aslında şu anda her şey bir anlaşma zeminiyle mümkünken iki devletli çözümü kabul etmiyorsun, o zaman kendini de belli risklere önümüzdeki on yıllar içerisinde açık bir hale getiriyorsun. Bu kendi riski.

SUNUCU- Bogota’daki toplantıyı da kısaca soralım. Çünkü tartışılan bir konu, Kolombiya’nın başkenti Bogota’da bir toplantı. İşte İsrail’in bu soykırımına karşı çıkan ülkeler bir araya geliyor, bir ortak metin hazırlanıyor, Türkiye de o toplantıda, sert ifadeler var ve bir eylem planı da o metin içerisinde sıralanmış. Orada işte İsrail’le ticarete ilişkin birtakım yaptırımlar ve eylem planı ve Türkiye toplantıya katılmasına rağmen o bildiriye imza atmıyor. Çok da tartışıldı, muhalefet de tepki gösterdi. O toplantıya katıldı Türkiye, peki altında neden imzası yok o bildirinin?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi orada esas itibarıyla çok yanlış bilgilendirme, yorumlama… Ve aslında kim o aklı verdiyse muhalefet liderine gerçekten büyük hataya düşürmüşler. Şöyle: Şimdi o grup, Lahey Grubu, Güney Amerikalıların ekseriyetle oluşturdukları bir grup. Burada da Filistin meselesinde aksiyonel bir tavır almak istiyorlar, biz bunu destekledik ve buraya Bakan Yardımcımızı gönderdik, Kolombiya Bogota’ya. 30 ülke katıldı ve sonuçta bir bildiri çıktı. Bu bildiri hazırlanırken tabii bizim dışımızda bir hazırlanma olmuştu, bizden habersiz birkaç ülke hazırlıyor bildiriyi, sonra biz gittiğimizde bakıyor arkadaşlar bildiriye, orada yapılan faaliyetlerin hemen hemen hepsi zaten bizim yaptığımız şeyler, daha önceden yaptığımız, bir sıkıntı yok. 12 ülke o anda imzalıyor, ama arkadaşlar bakıyorlar, birkaç tane husus görüyorlar.

Bu türden müzakerelerde şöyle bir şey var: Bu deklarasyon yayınlanır ve bir tarih konur, denir ki, şu tarihe kadar devletler buna katılmakta serbesttirler, burada da “deadline” 30 Eylül. Biz bunu onlarca kez yaptık birçok uluslararası toplantı sonrasında ama burada ortaya çıktığı için söylüyorum.

Bakın bu metni alın, bu metinde UNCLOS’a atıf var. UNCLOS nedir? Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi. 1982 yılında yürürlüğe sokulmuştur, Türkiye buna taraf olmamıştır. Ege’deki sorun, statü sorunu, su rejimi sorunu çözülmeden Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olması söz konusu değil. Buradaki sorunu biz Yunanistan’la oturur ne zaman çözeriz, ondan sonra oraya katılımımızı düşünürüz ama çözmeden oradaki şartlarla biz bu konuda müzakere yapamayız. Oraya atıf var. Şimdi, eğer benim gönderdiğim temsilci merkeze gelip istişaresini yapmadan orada bu çıktı diye tak diye imza atsaydı, biz yıllardır takip ettiğimiz bir hususta kendimizi çok dezavantajlı bir duruma sokardık. Bir yerde bir şey yapıyoruz derken öbür yanda başka bir denklemi bozardık.

Bakın, devlet işi hafife gelmez. Kim konuşuyorsa Sayın Genel Başkana, ben tavsiye ediyorum, gerçekten bu konuları daha çok bilen, tecrübeli bir danışman bulsun, anlatsın kendisine bu süreçleri.

O metin geldi, biz baktık, UNCLOS’la ilgili şerhimizi koyduk, içeride hukukçularımızla, Uluslararası Hukuk Genel Müdürlüğümüzle. İlgili kurumlarımızla konuştuk, baktık, dedik ki, buna şerh koyarak bu metnin genelini tanımakta bizim için problem yok. Zaten bu türden metin yazımlarının öncülüğünü biz yapıyoruz. Yani Temas Grubunu biz kurmuşuz, bütün buna benzer deklarasyonları Birleşmiş Milletler’de, İslam İşbirliği Teşkilatı’nda, onlarca bunun gibi 7 Ekim’den itibaren metin yazmışız, uygulamışız, imza atmışız. Birdenbire muhalefet burada sanki bir şey varmış gibi… Ya konuyu bilmiyor ya da Yunan tezlerine su taşımaya çalışıyorlar Ege’de. Ben ikincisinin olduğunu düşünmüyorum, tamamıyla konuyu bilmediklerine, acemiliklerine veriyorum. Konunun da profesyonel kuruluşu olan biziz, çıkıp basında bağırmadan önce bir sor. Ya böyle bir hikaye var, niye yapmadınız? Size söylerdik UNCLOS’un olduğunu, sizin yanınızdaki insanlar UNCLOS’un ne olduğunu size anlatırlardı. Türkiye’nin bu konuda bir kırmızı çizgisi olduğunu, Ege’deki sorun çözülmeden bu anlaşmaya dahil olamayacağımızı, 1982’den itibaren onlarca, yüzlerce anlaşmada buna benzer şerhler koyduğumuzu bilirlerdi. Ama nedense orada bir gedik bulduklarını düşünüyorlar ve oradan hemen atlıyorlar. Acele etmeyin, siyaset yaparken de bu işin bir usulü var, dikkatli olun. Burada bir hikaye var, bu iktidar birçok konuda hassas, bundan daha ileri konularda adım atmış, söylemişler, kendileri bunu söylediği için tehdit edilmiş, burada niye böyle, bir bakalım. Birisi önüne koyuyor fırsat var burada efendim siz söyleyin bunu diye. Birden bakıyor işte ama… Ben şimdi kötü niyetli olmak istemiyorum, Yunanlıların tezine gitmek istediğine ilişkin bir düşüncem yok benim, böyle bir şey yok. Sadece o konuyu bilmiyor. Bilenlerle oturup konuşmasında da fayda var diye söylüyorum.

SUNUCU- Sayın Bakanım, Rusya-Ukrayna arasındaki savaşın sona erdirilmesi için ateşkes ve barış arayışında üçüncü kez İstanbul’da buluşuldu, karşılıklı memorandumlar verildi ama baktığımızda sadece esir takasında bir kazanım sağlanabildiği görülüyor. Bu müzakerelerle ne kadar birbirine yaklaştı taraflar ve ateşkes ne kadar yakın diye de merak ediyoruz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu hafta bizi meşgul eden bir konuydu. Üçüncü kez bir araya geldik. Gerçekten başından beri Cumhurbaşkanımızın çok ilkeli bir tutum izlediği ve devlet kurumlarımızın gerek Dışişleri, gerek Milli Savunma, gerek Milli İstihbarat Teşkilatı’nın da Cumhurbaşkanımızın bu vizyonuna başından beri çok profesyonel destek verdikleri, çok iyi koordine içerisinde oldukları bir süreç. Burada Karadeniz’in kuzeyinde devam eden bu savaşın sadece bölgesel değil küresel çok ciddi etkileri var. Artık insani trajedisi bir tarafa, 1 milyona yakın insan ölmüş, yaralanmış, koca koca şehirler mahvolmuş, yani bunlar bir tarafa, uluslararası arenada daha büyük savaşı ve bölünmeyi mümkün kılacak bir riskle baş başayız, baştan beri bunun durması için çalışıyoruz.

Şimdi bu karmaşık bir savaş, maliyetli bir savaş, çok fazla aktörün içinde olduğu bir savaş, nükleer silah hariç her şeyin kullanıldığı bir savaş ve çok kısa süreler içerisinde, 6 aylar içerisinde savaş stratejilerinin, metotlarının değiştiği bir savaş. Yani savaşın en başında kullanılan metodolojilerin 6-8 aylık dilimler içerisinde sürekli değiştiğini görüyoruz. Aslında savaş teknolojileriyle de ilgili, savaş stratejileriyle de ilgili enteresan bir laboratuvara dönüşmüş durumda ama keşke dönüşmese ve kimse şey yapmasa ama onu başkalarının yakından takip etmesi lazım.

Burada biz üçüncüsünü yaptığımızda ilk ikisindeki gibi insani boyut var burada. İnsani boyut dediğimiz esir değişimi, yaralı değişimi, ceset değişimi, hasta değişimi, mahkum değişimi. Bütün bunların hepsini içeren üçüncü mekanizmayı da yaptık. Bu sefer daha büyük bir rakamı hedefliyorlar, her seferinde daha büyük, yani 1000, 1200, işte 1500’e doğru giden rakamlar. Şimdi yine onda mutabık kalındı ve onu mümkün kılacak bir mekanizma kuruldu.

İkincisi, taraflar ateşkesle ilgili birbirlerinin bir önceki müzakere turunda birbirlerine deklare ettikleri pozisyonları bir görüşelim noktasında mutabık kaldı.

Üçüncüsü, özellikle liderler hangi şartlar altında ve nasıl bir araya gelmeli konusu tartışıldı.

Güzel olan şey şu: Her iki tarafın da Sayın Cumhurbaşkanımızın ev sahipliğinde Sayın Putin, Sayın Zelenskiy ve Sayın Trump’ın katılımıyla Türkiye’de bir liderler zirvesi gerçekleşmesi konusunda mutabakatı prensipte var. Ama özellikle ayrıştıkları nokta şurası: Sayın Zelenskiy ile Sayın Putin’in zirveye gelmek için ateşkese ilişkin farklı şartları var. Şimdi tam burada da müzakere heyetlerine rol düşüyor. Yani müzakere heyetleri de orada farklılaşıyorlar. Biz de aslında pozisyonlarına çok fazla etki etmeye çalışmadan biraz zemin açmaya çalışıyoruz düşünsel olarak. Burada bir taraf liderlerimiz bir araya gelsin, kendi aralarında tartsınlar, aşağıya talimat versin, şöyle olacak derken, diğer taraf da diyor ki biz aramızda bu konuları biraz halledelim, liderler bir araya geldiği zaman bunun adını koymuş olsunlar, yani bir şeye evet demeye gelsinler, ama önce bilsinler neye evet neye hayır demeye geliyorlar, Rus tarafı da biraz bunu söylüyor.

Şimdi, ilk başta söylediğim gibi, bu pozisyonlar diğer bütün alanlarda olduğu gibi çok daha ayrıydı. Şimdi ağır ağır, konuştukça, ben biraz daha ortada buluşmaya yönelik bir irade görüyorum. Bu müzakere tam da başından beri söylediğimiz gibi eğer sistemli bir şekilde ve bu niyetle devam ederse birkaç tur sonra gerçekten bir ara çözümün çıkacağına inanıyorum.

SUNUCU- Bu önemli, benim aklımdaki sorulardan biriydi. Çünkü fotoğrafı görüyoruz, ortada siz oturuyorsunuz, bir tarafınızda Ruslar, bir tarafınızda Ukraynalılar. İki heyetin birbiriyle nasıl konuştuğuna bakıyorsunuz, talepler ortada. Ümitvar mısınız yoksa o görüşmeyi ya da o ayrışmayı görünce biraz umut kırılıyor mu onu merak ediyordum.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi biz kendimiz de çok fazla çatışmanın içerisinde bulunduk, çok fazla müzakere süreçlerine girdik, Suriye’de, Libya’da, Irak’ta, başka yerlerde… Buralarda müzakerelere baktığınız zaman bunlar bir-iki oturumla hemen olacak konular değil. Bunlar sistemli bir şekilde, metodik olarak konuları ortaya teker teker koyarak, kişilerin psikolojilerini çok fazla bozmadan, kişiliklerini rencide etmeden yürüteceğiniz süreçler. Bir de gidip onlara açılım yapmanız lazım, alternatif yollar varsa onları söylemeniz lazım. Dikkat ederseniz ben belli aralıklarla hem Moskova’ya hem Ukrayna’ya gidiyorum, liderlerle konuşuyorum, orada bu işlere bakan diğer arkadaşlarla konuşuyorum. Sadece havayı almakla kalmıyorum. Şimdi Cumhurbaşkanımız irade koyuyor, Türkiye irade koyuyor, yani böyle bir şeye biz girmeli miyiz girmemeli miyiz, bu işin olabilirliği nerededir? Gelip rapor veriyoruz Cumhurbaşkanımıza “Sayın Cumhurbaşkanım, biz Sayın Putin ile görüştük, Sayın Zelenskiy ile görüştük, alttaki insanlarla konuştuk, analizimizi yaptık, adamları tanıyoruz, savaş alanını değerlendirdik, şu var-bu var, aslında şuradan şuraya kadar gidilebilir de taraflar ilk başta bunu söylemek istemiyorlar, ama umarız ki buradan şu olacak, bu olacak, herkesin açmadığı el var, biz bu ellerin şurada olduğunu düşünüyoruz”. O da “Tamam, yapalım o zaman” diyor. Daha sonra biz taraflarla gerçekten “honest broker” dedikleri, emin sıfatıyla bir ortam oluşturmaya çalışıyoruz. Onların da işi zor, yani birbirlerinden yüz binlerce insanı katlediyorlar. Bütün şiddetiyle devam eden bir savaş var ve savaşan taraflar. Şimdi bakın üniformalı-üniformasız askerler, istihbaratçılar var o masa etrafında. Bu adamlar ertesi gün gidip savaşa devam ediyorlar ve oranın psikolojisiyle bu masaya geliyorlar. Bir taraftan bu fevkalade iyi, gerçek barışı gerçekten savaşanların yapması prensibinden hareketle. Diğer taraftan süreci de zorlaştıran bir realite.

SUNUCU- Doğru, ama anladığım kadarıyla siz tünelin ucunda bir ışık görüyorsunuz. Onun için de o ışığa ulaşmak için çalışılıyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Devam edersek olacak. Ben hiç o konuda kötümser değilim, inşallah bir şeyler olacak.

SUNUCU- Peki, süremizin de sonuna geliyoruz, hızlıca sorayım. Bu Eurofighter meselesi ki önemli bir imzaydı, uzunca bir süredir Türkiye istiyordu, birtakım engeller vardı-yoktu. Ama işte ilk imzalar atıldı. Süreç nasıl buraya geldi? Kısa değerlendirme almak isterim Eurofighter’da.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- O konuda da ilk önce sessiz başlatılan, sonra belli beyanatlarla ortaya çıkan bir süreç var. Biliyorsunuz Hava Kuvvetlerimizin kendi yetenek ve kabiliyetlerini geliştirmek ve çeşitlendirmek için yürütülen çok katmanlı bir süreç var. Bu süreç içerisinde Kaan ve Kızılelma başta olmak üzere yerli yeteneklerin geliştirilmesi, elde olan önceden alınmış F-16’ların modernize edilmesi ve kendi beşinci nesil uçağımız yapılana kadar aradaki o boşluktaki süreçte belli uçakların da gözden geçirilmesi konusunda Cumhurbaşkanımıza yapılan arzlarda Hava Kuvvetleri tarafından Eurofighter konusunda da aslında bir tercih olabileceği hususu söylendi. Bu konuda hem müttefiklerin elinde vermeye hazır Eurofighter’ların olduğu, hem de İngilizlerin, Almanların, bunu üreten konsorsiyumun bunu satmayla ilgili bir durumu olabileceği hususu olunca bu konuda bir fikir birliği oluştu. Şimdi Eurofighter’ı envanterinde bulunduran ülkeler var, onlarla bizim 2,5-3 yıldır devam eden görüşmelerimiz var. İşte biz gittik siyasi düzeyde ilk başta liderlere Cumhurbaşkanımızın iradesini aktardık, daha sonra teknik heyetler gitti Silahlı Kuvvetler’den baktılar, ettiler. Aldığınız uçak sadece uçurmayla alakalı değil, onun bakım-onarımı, devam ettirilebilirliği, personel yetiştirilmesi, diğer harp silah araç gereçleriyle, mühimmatlarla, aviyonikle uyumluluğu, sizdeki bakım onarım merkezlerinde yazılım yapılabilirliği… Birçok husus var, yani basit bir karar değil. Bir sistemi komple değiştiriyorsunuz, bu ciddi bir çalışma gerektiriyor. Onun neticesinde bu ortaya çıktı ve daha sonra Cumhurbaşkanımız hem bunu kendi düzeyinde yaptığı görüşmelerde, hem de bizim düzeyimizde bu konu gündeme getirildi ve bir noktaya gelindi.

Şimdi, bu atılan imza aslında bundan sonra bu kadar alt detay çalışması yapılmış bir meselenin, artık “Tamam, biz bunu yapalım”a dönüşmüş hali. İnşallah bundan sonra teknik heyetler, başta Hava Kuvvetlerimiz, Milli Savunma olmak üzere bu konuda kendi muhataplarıyla yapacakları görüşmelerde bir noktaya gidebilirler. Çünkü bazen ben bunu almak istiyorum demeniz yetmeyebiliyor, karşınıza beklemediğiniz şartlar çıkabiliyor başta fiyat olmak üzere, onda anlaşmanız lazım. Daha sonra verme şartları var. O konu tabii onların yapacağı müzakereler. O müzakerelerin sonuçlarını muhakkak Cumhurbaşkanımıza söyleyecekler. Siyasi olarak tıkandıkları bir konu varsa bize gelirler, biz onun diplomasisini yaparız. Durum böyle.

SUNUCU- Peki, çok merak edilen vize konusunu da sormak isteriz Sayın Bakanım. Bugün önemli bir görüşmeniz de oldu. Avrupa Birliği Genişlemeden Sorumlu Komiseri Marta Kos ile bir görüşmeniz gerçekleşti. Vize konusunda sınırlı da olsa aslında bazı adımlar atıldı, ama bunun devamı gelir mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Geleceğini ümit ediyoruz. Bugün Genişlemeden Sorumlu Komiserle, Sayın Marta Kos’la uzun bir görüşmemiz oldu, burada birtakım kararlar alındı. Bunlardan birisi de vize liberalizasyonu dediğimiz, vize serbestisini de içeren konu. Biliyorsunuz ara bir güzel haber olarak, daha önce Schengen vizesi almış olanlara uzun süreli ve çok giriş çıkışlı vize verilmesi konusunu artık Avrupa Birliği Komisyonu’nda karara bağlamıştık. Bu özellikle iş adamlarımızı ve uzun süreli gidiş geliş yaşayan vatandaşlarımızı bayağı rahatlatacak.

Diğer taraftan, aslında Türkiye’nin Avrupa Birliği hikayesinde, Avrupa Birliği müktesebatında da bu vardır. Belli noktalara gelmiş Avrupa Birliği üyeleri, bir noktadan sonra vize serbestisi politikası içerisinde olurlar. Ama 2019’dan sonra biz farklı bir sürece girdik. Aslında bu da AB-Türkiye ilişkilerinden değil, jeopolitik, özellikle Suriye’de olan olaylardan dolayı bir hikâye. Şimdi yeni jeopolitik denklemde ilişkileri yeni bir ruhla değerlendirerek elimizde açıkta kalmış dosyalar, vize serbestisi, Avrupa Yatırım Bankası’nın Türkiye’deki faaliyetleri, Gümrük Birliği’nin modernizasyonu başta olmak üzere, böyle 3-4 tane teknik ağırlıklı konu var. O konuların bir kısmında bizim atmamız gereken birkaç tane adım var, onun teknik bazı hususları var, onu yapacağız inşallah. Bazılarının hayata geçmesi için 1-2 ülkenin içeriden muhalefetini kaldırması gerekiyor, çünkü Konseyin aldığı oy birliği kararları var. Orada da diplomasiye devam etmemiz gerekiyor. Ama burada olumlu bir gündemle gidiyoruz, bu haberi alabilmek için de gerçekten çok sessiz ve yoğun bir diplomasi sürdürüldü. Gerek Ankara üzerinden gerek Brüksel’deki arkadaşlarımız gerek buradaki AB Komisyonu temsilciliği üyeleri, çok ciddi bir çalışma oldu. Neticesinde böyle bir karar alındı, ama biz bugün Genişlemeden Sorumlu Sayın Komisere de söyledik, Avrupa ile vize serbestisi ve özellikle Yatırım Bankası’nın ekonomiyle ilgili atacağı adımlar önemli, bu Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilgili perspektifinin canlı tutulması için iki tane hayati konu.

SUNUCU- İran’ı da sormak isteriz, bugün önemli bir görüşme vardı tabii Fransa, Almanya ve İngiltere ile müzakere görüşmelerinde. İran nükleer meselesini de aslında hemen kısaca sorayım. İkna edebilir mi sizce diğerlerini?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Biliyorsunuz İran’la Amerika arasında devam eden bir görüşme vardı. Avrupa’nın aslında bir önceki dönemde yapılmış olan JCPOA’ye, kapsamlı ortak müzakereye bağlılığı vardı, Avrupa Birliği orada bir taraftı. Ama şimdi yeni süreçte Amerikalılar bundan tek taraflı çekildi, Avrupalılar çekilmedi. Trump birinci dönemde iktidara geldiğinde Obama döneminde yapılan anlaşmadan çekilmişti. Avrupalılar orada kalmaya devam etmişti. Ama Amerikalılar çekildiği için anlaşma hükümsüz kaldı diye İranlılar da zenginleştirme işlemine devam etmişti. Karşılıklı böyle yaptırımlar, daha karışık haller, sonra Trump’ın ikinci dönemi, tekrar başlayan görüşmeler, görüşmeler esnasında İsrail’in yaptığı saldırı ve geldiğimiz nokta. Şimdi geçen gün tekrar konuştuk mevkidaşımızla, Sayın Abbas Arakçi ile. Amerikalılarla görüşmelere girerken tekrar böyle bir saldırı olmamasına ilişkin bir garanti arayışı içerisindeler benim anladığım. Diğer taraftan, Avrupalılar da İranlılarla buluştukları yerden devam etmek istiyorlar. İranlı meslektaşım aradı “Biz İstanbul’u tercih ettik görüşmek için, size de bildirmek istiyorum” dedi. Ben de “Tabii değerli kardeşim, burası sizin eviniz, ne zaman isterseniz burada, İstanbul’da veya başka şehirde, başka şartlarda bizden ne türden rol oynamamızı isterseniz, yeter ki meselenizi halledin. Sıkıntılı bir konu, bizim burada elimizden ne gelirse…” Gerçekten üç tane sıkıntılı konu bu hafta burada bir şekilde götürülüyor, işte Rusya-Ukrayna görüşmeleri, İran-Avrupa görüşmeleri, yarın da Balkan ülkeleri, Balkan Barış Platformu diyoruz. AB üyesi olmayan ülkelerin Dışişleri Bakanlarıyla inşallah İstanbul’da bir araya geleceğiz. Kuzeyimize güneyimize bakıyoruz, Balkanlar’a bakıyoruz, Ortadoğu’yla ilgileniyoruz. Yani diplomasimizin eli çok şükür her yere uzanıyor.

SUNUCU- Şimdi, 12 günlük bir savaştı İsrail-İran arasında ve başladığı gibi bir anda bitti. Ortada bir anlaşma yok, bir ateşkes ya da barış, tamam bir ateşkes var ama bir barış anlaşması söz konusu değil, hatta İsrail Savunma Bakanının açıklaması var “Her an yeniden başlayabiliriz, orada tehdit sona ermiş değil” diyor. Siz böyle bir ihtimal görüyor musunuz, İsrail tekrar saldırır mı İran’a?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN: Burada asla hayır dememek lazım. İnşallah olmaz, ama bir olasılık her zaman için mümkün. Şunu hissediyoruz, görüyoruz: Taraflar 12 günlük savaştan çıkardıkları dersleri şu anda muhtemelen hayata geçiriyorlar. Her iki tarafın da ne dersler aldığına ilişkin az çok izlenimimiz var. Onları hayata geçiriyorlar, bunu hayata geçirdikten sonra özellikle İsrail bir daha durup bakabilir. İran’ın ben kendisine saldırılmadan saldıracağını değerlendirmiyorum, ama İsrail’in birinci savaşta aldığı derslere ilişkin kapsamlı bir gözden geçirme ve eksikleri gidermeyle ilgili bir algısı olursa bunu, Amerika’nın baskısı olmazsa, bir değerlendirmeye… Ama nükleer müzakerede bir neticeye ulaşılırsa inşallah o zaman savaşı da görmeyiz diye düşünüyorum.

SUNUCU- Sayın Bakanım, son olarak şunu da sormak isteriz: Yarın Balkan Barış Platformu ilk kez İstanbul’da toplanacak dediniz. Bunun amacını ve neden ihtiyaç duyulduğu konusunu biraz açabilir misiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle: Balkanlar’da Avrupa Birliği yolunda olan, ama Avrupa Birliği üyesi olmayan Türkiye gibi ülkeler var. Bu ülkelerin de ortak sorunları var. Bu sorunların Türkiye’ye bakan yönü var, ticaretimiz var, ekonomimiz var, güvenliğimiz var, istikrarımız var. En büyük ortağımız, herkesin, Avrupa Birliği var. Bir de kendi kendimize bir gayriresmi söyleşi yapalım dedik. Tabii basında konuşulamayacak güvenlikle ilgili konular var. Bosna Hersek geliyor, Sırbistan geliyor, Kosova, Makedonya, Arnavutluk, Karadağ, yani herkesin herkesle sıkıntısının olduğu, ama bir taraftan da beraber yaşamak zorunda olduğumuz ve bu beraberliği de artık… Hepimizin ortak bir tarihi var, ama tarihin ancak öğrencisi olup ders alabiliriz, tarihe mahkum olmaya gerek yok. Biz bu zamanın çocuklarıyız. Geleceğe iyi bir miras bırakalım, derdimiz de bu açıkçası.

SUNUCU- Çok teşekkür ediyoruz değerli vaktinizi ayırdınız, bu yoğunluğunuzda bizlerle birlikte oldunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben teşekkür ederim, sağ olun.

* Interpress deşifresidir.