SUNUCU- TRT Haber ekranlarında özel bir yayınla karşınızdayız. Bu yayın
için aynı zamanda özel bir mekandayız, New York’ta Türkevi’ndeyiz. Türk dış
politikasındaki gelişmeleri ve elbette şu an dünyanın gözlerinin çevrilmiş
olduğu en sıcak noktalar olan Gazze ve Lübnan’daki durumu çok değerli bir
isimle değerlendireceğiz. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan konuğumuz.
Sayın Bakanım, hoş geldiniz.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Hoş bulduk.
SUNUCU- Gazze ve Lübnan başlıklarına geçmeden önce geride bıraktığımız
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na dair kısa bir değerlendirme yapmanızı
rica edeceğim sizden. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Genel Kurul’da verdiği
mesajlar ve yaptığı çağrılar bu yıl da dünyada yine ses getirdi. Hem
kendisinin, hem sizin burada birçok ikili görüşmeleriniz oldu ayrıca. Gerek
ikili ilişkiler, gerekse bölgesel ve küresel meselelere dair burada
gerçekleştirilen temasları kısaca bir değerlendirir misiniz? Nasıl geçti
Türkiye açısından Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Memnuniyetle. Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu bu yıl Türkiye açısından oldukça verimli bir şekilde geçti. Gerek
Cumhurbaşkanımız, gerek Bakanlarımız, gerek diğer heyet üyelerimiz hafta
boyunca inanılmaz sayıda toplantılara ve etkinliklere katıldılar,
Türkiye’nin her türlü konudaki pozisyonlarını mümkün olan en iyi şekilde
gündeme getirdiler. Diyebilirim ki diğer heyetlerle kıyasladığımız zaman
Türk heyetinin hem konulardaki çeşitliliği, hem etkinliği diğer heyetlere
nazaran çok daha öndeydi.
Cumhurbaşkanımızın Genel Kurul’da yaptığı hitap, daha sonra bütün Bakan
arkadaşlar ve diğer tanıdığım devlet adamlarından bana gelen geri
beslemeler, inanılmaz derecede etki oluşturmuştu. Çünkü özellikle son bir
yıldır Gazze’de devam eden soykırımı ve Filistin meselesinin çözümünü
gündemine alan o tarihi konuşma, ki hitabına baktığınız zaman yaklaşık üçte
ikilik bir kısmı Filistin meselesine ayrılmıştı, dünyanın dikkatini buraya
çeken bir hitaptı. Bu hitabın tarihi bir etkisi oldu, karşılaştığımız
herkes bu hitaba ilişkin övgüsünü söyledi. Bizim de gerçekten çok sayıda
ikili ve çok taraflı görüşmelere katılma durumumuz oldu.
Cumhurbaşkanımızdan sonra Bakan Yardımcısı arkadaşlarımız da çok sayıda çok
taraflı toplantıya katıldılar. Birleşmiş Milletler haftasına baktığımız
zaman esas itibariyle Türk dış politikasının ilgi alanına giren gerek
bölgesel, gerek küresel ne kadar coğrafi ve çeşitlilik içeren konu varsa
hemen hemen hepsini içine alan bir faaliyet yoğunluğu var. Biz buradaki
tertiplenmemizle bu faaliyetlerin hepsine katılıp Türkiye’nin pozisyonunu
gündeme getirme, müttefiklerimizle ilişkilerimizi daha ileri taşıma,
birtakım belli başlı sorunlardaki görüşlerimizi daha da belirgin hale
getirme imkânı bulduk. Çok yoğun bir haftaydı, daha az önce en son görüşmemi
yapıp buraya gelme imkânım oldu.
SUNUCU- Peki, muhtemelen bu görüşmelerinizde ikili ilişkilerin yanı sıra
bölgesel konulardaki en önemli başlığınız Gazze’ydi, biz de Gazze’yle devam
edelim isterseniz. 10 gün sonra 7 Ekim’in birinci yılı, elbette
Filistin’deki işgal ve katliamlar son bir yıldır değil çok daha öncesine
dayanıyor ve İsrail’in Gazze’deki soykırımı, katliamları aralıksız bir
şekilde devam ediyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vesilesiyle
buradayız. Birleşmiş Milletler’in amacının barışı ve güvenliği korumak
olduğunu biliyoruz, ama ne Birleşmiş Milletler, ne diğer uluslararası
örgütler, ne uluslararası hukuk, uluslararası toplumun İsrail’i hala
durduramamış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bunu defaatle ifade ettik, biliyorsunuz Gazze
meselesi bir turnusol kağıdı görevi gördü maalesef. Uluslararası sistemin,
başta Birleşmiş Milletler’in hayati organları olmak üzere bazen
çalışmadığını, bazen iflas ettiğini gösteren bir durum. Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi’nde Slovenya Dönem Başkanlığında bir Filistin konulu
toplantı yapıldı Cezayir’in çağrısı üzerine, o da geçici üye. Biz de orada
yerimizi aldık, bir hitapta bulunduk, orada da ifade ettik. Güvenlik Konseyi
üyelerinin hepsi oradayken dedik ki; sizin yüzünüzden, sizin etkisizliğiniz
yüzünüzden buradaki soykırım devam ediyor. Bu aslında buradaki problemin ne
kadar yoğun olduğunu gösteriyor.
Aslında bu senenin temalarından biri de Birleşmiş Milletler’de Geleceğin
Paktı Zirvesi yapıldı. Burada hem küresel adaletsizliğin giderilmesi, başta
ekonomi ve çevre konuları olmak üzere, hem de uluslararası sistemin
işleyişine ilişkin, başta Güvenlik Konseyi ve BM reformunun yapılması
üzerine birçok konuda görüşler serdedildi. Bu da bununla ilişkilendirildiği
zaman aslında çok zamanlıca bir konu oldu. Birleşmiş Milletler sisteminin
çalışmadığı ortada. Bu, her zaman ifade ettiğimiz gibi Gazze’deki soykırım
bir trajedi, ama daha büyük trajedi uluslararası sistemin bu ikiyüzlülüğü
ve çalışmada etkisiz kalması. Neden? Bu etkisizlik, bu ikiyüzlülük,
Gazze’deki soykırıma benzer başka soykırımların, kuralsızlıkların,
hukuksuzlukların önünü açacak bir sistemik duruş. Bu sistemik hatayı biz
düzeltmezsek Gazze’ye benzer çok fazla sorun alanıyla karşılaşacağız. Onun
için hem Cumhurbaşkanımız, hem bizler canhıraş bir şekilde uluslararası
topluma çağrıda bulunmaya devam ediyoruz. Güzel olan şey şu: Bizim bu
fikrimiz gerçekten büyük bir çoğunluk tarafından paylaşılıyor, ama bir grup
elitin kendi menfaatlerini kaybetmeme adına bu duruşu değiştirmemeleri, o
da başka bir gerçeklik. Bu duruş ne zaman değişir, var olan sistemsizlik
–bunlar kendi adına sistem diyorlar- bir duvara vurana kadar.
SUNUCU- Bu arada bazı mekanizmalar da işletilmeye çalışılıyor. Gazze Temas
Grubu mesela, New York’ta da toplantıları ve görüşmeleri oldu. Buradan
nasıl bir sonuç çıkacağını öngörüyoruz, ne yapıyor bu Gazze Temas Grubu?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Gazze Temas Grubu, İslam İşbirliği Teşkilatı
ve Arap Ligi üye ülkelerinin oluşturduğu yedi ülkelik bir grup,
biliyorsunuz Türkiye de bunun içinde. Aslında geçen sene Gazze savaşı
başladıktan sonra Türkiye’nin teklifiyle oluşturulmuş bir grup bu açıkçası,
diğer ülkelere de teşekkür ediyoruz sizin vesilenizle. Tarihi bir rol
oynadığını düşünüyoruz. Daha önce de ifade etmiştim, iki devletli çözüm ve
Filistin Devleti’nin hayata geçirilmesi meselesi Netanyahu ve ekibi
tarafından unutturulmuşken, dünya da bu unutturulmaya razı olmuşken, bu
çalışmayla tekrar dünyanın gündemine oturdu. Şu anda Birleşmiş Milletler’de
de, bir sene içerisinde birçok ülkede ve çok taraflı platformda etkinlikte
bulunduk, bu sene Birleşmiş Milletler’e gelmeden önce kendi aramızda da
yoğun bir hazırlık yaptık, planlama yaptık burada hangi türden toplantılar
ve mesajlar verilecek diye. Birincisi, Avrupa Birliği-Norveç-Temas Grubu
toplantısı oldu. BM gündeminde yaptığınız zaman burada şöyle oluyor BM
çatısı altında: Sadece bu toplantıyı organize eden ülkeler değil, BM’de
olan diğer bütün ülkeler bu konuyla ilgili, onlar da katılabiliyorlar. Onun
için burada yaptığımız bu toplantı çok etkili oldu. Daha sonra Güvenlik
Konseyi’nde bir toplantı yaptık. Daha sonra İslam İşbirliği Teşkilatı’nın
Bakanlar Toplantısı oldu, orada da Filistin meselesi gündeme geldi.
Burada aslında bu krizden çıkan, trajediden çıkan faydalı bir konu, dediğim
gibi Filistin Devleti’nin artık tanınması meselesini uluslararası toplum
kendi gündeminde bir sorun olarak çıkarttı. Fakat Amerika’nın bu konudaki
ayak diremesi Güvenlik Konseyi’nde oylanmasına hala engel oluyor. Ama onun
dışında Filistin Devleti olmadan, Filistinlilere egemen olacakları,
güvenlik içinde olacakları kendi toprakları verilmeden, ne İsrail’in, ne
bölgenin güven içinde, barış içinde olmayacağı da uluslararası toplum
tarafından kabul edilmiş durumdaydı. Ondan önce biliyorsunuz İsraillilerin
bir güvenlik söylemi vardı, işte Filistinlilerin çoğu terörist, biz
kendimizi korumak için bu insanlara saldırıyoruz. İşgalin kendisi
unutturulmuş, zulümlerin kendisi unutturulmuş, aşağılanmanın kendisi
unutturulmuş, başka bir hikaye anlattırılmıştı, bir illüzyonun içinde
yaşıyordu uluslararası toplum. Maalesef İslam ülkelerinin çoğu da bu
sessizlik karşısında bir şey yapmıyorlardı. Ama şimdi çok şükür gerçekten
bu çalışmalar neticesinde Filistin Devleti’nin hayata geçmesi konusunda çok
önemli adımlar atılıyor. Yasal düzeyde ve diplomatik düzeyde bu tanıma çok
ileri noktaya gitmiş durumda.
Bundan sonraki aşama, şimdi onu hep konuşuyoruz arkadaşlarla. Bizim ilk
baştaki hedefimiz bir defa bunu tekrar canlandırmak ve bu tanımayı hayata
geçirmekti. Şimdi BM Genel Kurulu’nda da görüldü, 150’den fazla ülke artık
Filistin Devleti’ni canhıraş bir şekilde savunuyor. Şimdiki aşamada, bir
sonraki aşamada bunu fiiliyatta, pratikte nasıl hayata geçirecek tedbirler
alacağız, bu konuda zorlayıcı tedbirler neler olmalı gerek uluslararası
organizasyonlar gerek bölgesel aktörler tarafından. Şimdi bu aşamadayız,
ben bu konuda da ciddi neticeler alınacağına inanıyorum.
SUNUCU- Bir taraftan da İsrail’in saldırıları farklı noktalarda devam
ediyor. Gazze’nin ardından önce Batı Şeria’da katliam yapmıştı İsrail,
şimdi de Lübnan’a saldırıyor. Geçtiğimiz haftalarda çağrı cihazları ve
telsizler üzerinden dijital terör saldırısı da yapmıştı. Dün de devam eden
saldırılarda Hizbullah Genel Sekreteri öldürüldü. İsrail’in savaşı bölgeye
yaymaya çalıştığı çok açık, hem Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan hem
de siz bu konuda uluslararası kamuoyunu birçok defa uyarmıştınız. Lübnan’da
devam eden saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz, Hizbullah Genel
Sekreterinin öldürülmesi, İsrail’in başlattığı bu savaşın serencamını
nereye götürür sizce?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şu anda tam bir sene önce ne söylediysek
maalesef ve maalesef o vuku buluyor. Bunun böyle olmasını istemezdik, ama
bölgenin bir ülkesi olarak, bölgeye ilişkin tecrübesi, bilgisi, öngörüleri
ve derdi olan –her şeyden önemlisi- bir ülke olarak bu konuları
söylemiştik. İsrail durdurulmazsa Gazze’de, Filistin’de, bu savaşı başka
yerlere de taşıyacak diye. Gazze’deki kendince hedeflerine, askeri
hedeflerine ulaştıktan sonra şimdi cepheyi Lübnan’a taşıdığını görüyoruz.
Bu birçok aktör için sürpriz olmadı. Gelecek sene bu operasyonu nereye
taşıyacak, hangi hedefleri yok etmek için bu momentumu kullanacak, onu da
hep beraber göreceğiz. Ama görünen o ki, şu anda savaşın bölgeye yayılımı
konusunda İsrail’de, Netanyahu ve ekibi içinde ciddi bir arzu var, bunu
ilerletmeye çalışıyorlar.
Amerika’daki çaresizlik, uluslararası toplumun bu konudaki sessizliği de
ürkütücü bir duruma gelmiş durumda. Hizbullah’a yönelik operasyonlar an
itibariyle İsrail tarafından yoğunlaştırılmış durumda. Son iki haftada
giderek artan bir tempoda çok ciddi zayiatlar verdirdiğini görüyoruz.
Anlaşılan o ki, bu operasyona çok uzun zamandır hazırlanıyorlar, çok ciddi
çalışmalar, planlamalar yapılmış istihbarata dayalı. Şu anda olanlardan onu
görüyoruz.
Tabii Nasrallah bölgenin önemli bir figürüydü, Lübnan için önemli bir
figürdü. Onun yokluğunun bıraktığı boşluğun zor doldurulacağını ben
açıkçası düşünüyorum. Hem Hizbullah için, hem İran için, Nasrallah’ın ölümü
büyük bir kayıp oldu. Kendisiyle savaş başladıktan 10 gün sonra Lübnan’da
görüşmüştük, gerçekten çok zor şartlar altında bir görüşme imkânımız oldu.
Benim o zaman aldığım izlenim -tabii bölgede başlayan savaşa ilişkin görüş
alışverişinde bulunuyorduk- Hizbullah’ın var gücüyle bir savaş içine
girmeyeceğini öngörüyordum. Yani Lübnan’daki pozisyonunu koruyarak yakından
bir gözleme sürecine başlamışlardı. Ama bir yıl boyunca da dikkat ederseniz
çok ciddi bir şey olmadı. Karşılıklı füze atışları oldu, birtakım zayiatlar
oldu, ama çok ciddi bir cephe açılımı olmadı. Ama görüyoruz ki İsrail,
Gazze’deki hedeflerine ulaştıktan sonra şimdi Lübnan’a geldi. Lübnan’dan
sonra nereye gider, hangi hedefler üzerinde çalışır, buna ilişkin birtakım
öngörülerimiz var ama şimdilik o öngörüler bizde kalsın.
SUNUCU- Ama saldırganlığın devam edeceğini, sürdüreceğini net bir şekilde
ifade edebiliriz sanırım.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii.
SUNUCU- Şimdi Sayın Bakanım az önce Amerika’nın sessizliğine değindiniz,
işgale ve katliama, soykırıma sessiz, ama İsrail’e destek konusunda sessiz
değil elbette. Siyasi, mali ve askeri desteği devam ediyor Amerika’nın. Az
önce Biden’ın bu Lübnan saldırıları dolayısıyla yaptığı açıklama da, yine
aynı şekilde daha önce de yaptıkları gibi, “İsrail’in kendisini savunma
hakkını destekliyoruz” açıklaması yaptı. Siz de burada Amerikalı
mevkidaşınızla görüştünüz. Ne mesaj verdiniz İsrail’in devam eden Amerikan
desteğiyle artan saldırganlığına dair ve onlar nasıl bir açıklama
yapıyorlar. Hala rahatsız değiller mi tablodan?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Daha önce de bunu defalarca söylemiştik,
Amerikan sistemi tabiatı itibarıyla burada bir çaresizlik içerisinde.
Amerikan Kongresi’ndeki kompozisyona baktığımızda, adayların oraya geliş
şekline baktığımızda, tabanıyla olan retorik ilişkisine baktığımızda,
Amerikan siyasetinde, özellikle sağ siyasetinde Siyonizm bir kök salmış
durumda. Bunun üzerinden kariyerler yapılıyor, networkler oluşturuluyor.
Yani adaylar çok önceden ilgili organizasyonlar tarafından bulunuyor,
kariyerler yaptırılıyor, onlar için özel fonlar ve finansman mekanizmaları
hazırlanıyor, sonra Senatör yapılıyorlar ve Amerikan politikası bu şekilde
şekilleniyor.
Maalesef ve maalesef buradaki lobinin de etkisiyle içinden gittikçe
çıkılamayan, Amerikan Devleti’nin bütün gücünün İsrail’in aklına hizmet
eden bir yapıya dönüşmüş olması, burada artık rahatsızlık veren bir konu
olmaktan çıkmış, hayatın kabul edilen bir gerçeği haline dönüşmüş. Bu da
tabii aklı başındaki Amerikaları inanılmaz şekilde rahatsız ediyor. Buna
olan itirazlarını belli devlet adamları ve siyasetçiler sistem içinde
kalarak dillendiremiyorlar bile, böyle bir çaresizlik içindeler. Ben bu
çaresizlik sarmalının, dediğim gibi bu düzen bir duvara vurana kadar devam
edeceğini öngörüyorum maalesef. Ama gidişat iyi değil, onlar için hele hiç
iyi değil. Bu kurulmuş sistem taktik avantajlar getiriyor, ben bunu
toplantılarımda da söylüyorum. Netanyahu’nun stratejilerine baktığınız
zaman gerek Amerika’nın iç politikasını manipüle etmede ve gerek İsrail
politikasını ve gerek çevre politikasını manipüle etmede taktik olarak
mevzi başarılar elde ediyor gözüküyor, ama büyük stratejik resimde hem
kendi ülkesini, hem müttefiklerini büyük bir ateşin içine çekiyor, bu da
bir vaka.
SUNUCU- Peki, buradan başka bir başlığa geçelim Sayın Bakanım. Az önce
bahsetmiştim Amerikalı mevkidaşınız Blinken’la yaptığınız görüşmeden.
Türkiye-ABD ilişkileri konusunda hangi başlıkları ele aldınız, stratejik
mekanizma toplantısı için bir tarih belirlendi mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İkili ilişkilerimize ilişkin konular var
tabii biliyorsunuz özellikle Cumhurbaşkanımızın Amerika’yla ilişkilerde bir
vizyonu var, sadece güvenlik eksenli değil, ekonomiyi de en az güvenlik
kadar öne alan. Ekonomi, ticaret, teknoloji transferi, teknolojik konularda
iş birliği yapma, bunlar önemli. Stratejik mekanizmayı da zaten hayata
geçirdiğimizde ve buna yönelik alt komiteleri çalıştırmaya başladık, bunlar
bizim başlıklarımız. Onun dışında bizim için önemli konulardan biri,
Amerika’nın Suriye’de PKK’ya verdiği desteğin kesilmesi meselesi. Bu
konudaki görüşmelerimiz devam ediyor. Onun dışında Amerika’nın savunma
sanayiinde Türkiye’yle olan birtakım kısıtlamalara dayanan politikalarının
kaldırılması meselesi gündemimizde var. Çünkü bu müttefiklik ruhuyla uyuşan
şeyler değil. Türkiye’nin, Cumhurbaşkanımızın tabiriyle birçok konuda kendi
göbeğini kendisi kesme konusunda iradesi var, ama biz aynı ittifak sistemi
içerisinde müttefiklik yaptığımız, uzun yıllar hem de, bir ülkeyle
aramızdaki bu müttefiklik ruhuna karşı olan bu problemli alanların olmasını
istemiyoruz. Bunu da uygun şekilde izale etmeye çalışıyoruz.
Onun dışında bölgesel konular var. Tabii Kafkaslar’daki barış,
Ermenistan-Azerbaycan. Rusya-Ukrayna savaşının gidişatı meselesi. Aynı
zamanda tabii ki olmazsa olmazımız Gazze’deki duruşumuz ve o konudaki
beklentilerimizin yeniden gündeme getirilmesi. Yani çok geniş bir konu
bütünlüğü içerisinde meseleleri ele aldık.
SUNUCU- Biraz derinleştirmek istediğim bir-iki başlık var burada, CAATSA ve
F-35 süreci. Yakın zaman içinde herhangi bir somut adım bekleniyor mu? Bir
de özellikle S-400’ler konusunda ABD tarafının kabul edilmesi mümkün
olmayan teklifler sunduğu iddiaları ortaya atılmıştı, doğru mu bunlar?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Siz de söylediniz, iddialar. Biz özellikle
kritik içerikli görüşmelerle ilgili, çerçeve konulardaki tabii
pozisyonumuzu belirliyoruz, ama onun dışında neyi, ne zaman, nasıl
yapacağımıza ilişkin pozisyonlarımızı nihai hedefimize ulaşana kadar çok
fazla açıklamamakta bir metodik tutumumuz var. Burada bizim her zaman
durduğumuz bir prensip var, CAATSA meselesi, Türkiye ile Amerika Birleşik
Devletleri arasında müttefiklik ilişkisini zedeleyen hususlardan birisi
olmuştur. Bundan çıkmamız lazım. Amerikan Senatosu’nda Kongre üyeleriyle
yaptığım görüşmelerde de dedim, sizler Hindistan’ın nükleer silahlarını
yönetebilen bir müttefiklik ve mevzuat şekli geliştirdiniz burada. Yani
Türkiye’nin sahip olduğu bir hava savunma sisteminden dolayı topyekun
Amerika-Türkiye ilişkilerini riske atan bir yaklaşımın stratejik bir
bakışla, değerlendirmeyle alakası yok. Bu, bizi artı bir kapanın içine
sıkıştırdı, Türkiye-Amerika ilişkilerini bir kapanın içine sıkıştırdı, bu
kapandan her iki ülkenin de çıkması lazım. Ben burada bir pozitif yaklaşım
gördüm, bunun modalitesi, çeşitleri nasıl olabilir, ona ilişkin teklifler
gündeme geliyor. Cumhurbaşkanımıza da konuları arz ediyoruz, onun da zaten
kararlı durduğu bir husus bu. Yani önemli olan gerçekten olgun bir şekilde
sorunu iyi tanımlayıp bu sorunu çözüme yönelik iradeyi, tavrı ortaya
koymak.
SUNUCU- Yakın zamanda bir somut adım gündeme gelebilir mi F-35 konusunda?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yakın zamanda bir somut adım gündeme gelir
mi, bekleyip göreceğiz.
SUNUCU- Peki, bir başka başlığımız da BRICS üyeliği konusu, çokça
konuşuluyor Sayın Bakanım. NATO ve ABD’nin Türkiye’nin beklentilerini
karşılayamadığı malum ve bu konuşmalar olduğunda her zaman Türkiye’yle
ilgili eksen kayması tartışmaları da gündeme gelmeye başlıyor. Geçtiğimiz
günlerde Atlantik Konseyi’nin bir raporu vardı. Orada “Türkiye’yi iyi
anlamalıyız deniyordu ve Türkiye’nin güvenini kazanmalıyız, Türkiye’de bize
karşı bir güvensizlik sorunu var, Türkiye’nin güvenini yeniden
kazanmalıyız” analizi yapılmıştı. Türkiye, Doğu ile Batı arasında hangi
konumda, nerede duruyor, siz nasıl değerlendirirsiniz bu tartışmaları?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Daha önce başka bir programda da ifade ettim,
biz milli kimliğimizden, tarihi yürüyüşümüzden emin olan bir milletiz.
Hükümetimiz, Devletimiz o milli kimlik parametrelerine tamamıyla sahip
çıkıyor ve Cumhurbaşkanımız bu milli iradenin teveccühü olarak bir siyasi
liderlik gösteriyor. Bunu niye söylüyorum, şunun için söylüyorum: Bizim
ittifak ilişkilerimiz kimlik arayışıyla ilgili bir konu değil,
Doğuculuk-Batıcılık üzerinden değil. Gerçekten Türkiye’nin çıkarlarına
uygun, aynı zamanda dostlarını da, bölgesini de refah ve barış içerisinde
tutacak bir arayıştır. Burada çok dinamik bir dünyada yaşıyoruz, herkes
bizim gibi düşünmeyebiliyor. Daha önce de ifade ettim, Avrupa Birliği
tamamıyla Türkiye’yle ilgili, Müslümanlarla ilgili konularda kimlik temelli
politikalar izliyor, birçok konuda rasyonel olan aktörler bize geldi mi
başka değerler üzerinden değerlendirmeye gidebiliyorlar. Bu da hayatın bir
gerçeği, bizim de değerlerimiz var, bizim de rasyonel çıkarlarımızın olduğu
alanlar var, bunların hepsini uygun bir şekilde yönetmemiz gerekiyor.
Dolayısıyla Avrupa Birliği’yle ilerletemediğimiz belli noktaların, ekonomik
düzlemde noktaların başka platformlarda aranması bizim için bir problem
değil, bir tezat da değil, olması gereken bir gereklilik. BRICS meselesi de
daha önce ifade ettiğim gibi gerçekten potansiyel gördüğümüz bir yer.
Dünyadaki belli başlı nüfusa sahip ülkeler, Hindistan ve Çin başta olmak
üzere 3 milyara yakın, zaten bu iki ülke. Brezilya ve Rusya’yı da
ekliyorsunuz, Pakistan’ı ekliyorsunuz, neredeyse diğer ülkelerle beraber 4
milyara yakın bir insanın içinde bulunduğu bir platform var. Tabii bu
platform ne kadar kurumsallaştırılır, ne kadar herkesin faydasına finansal
ve ekonomik bir araç üretir, sistem üretir, ne kadar esneyebilir, ne kadar
içerleyici olabilir? En önemlisi ve en önemlisi ne kadar eşitlikçi
olabilir? Bir taraftan sistem içerisinde motor gücü oynayacak çok güçlü
ekonomik aktörlere ihtiyacınız var, ama diğer taraftan o ekonomik aktörün
eşitlikçi bir politikaya razı olması gerekiyor. Bütün bunlar bizim tabii ki
BRICS içerisinde de incelediğimiz, baktığımız, ilgi gösterdiğimiz konular.
Gittiğimiz hiçbir yerde mükemmeliyet aramıyoruz, kendi fikirlerimizi uygun
yöntemlerle aktarıp pozisyonu ilerletmede herkesin faydasına yönelik bir
metot takip ediyoruz. İnşallah burada da ben hayırlı şeyler çıkacağına
inanıyorum.
SUNUCU- Bunu herhalde Türkiye ekseni olarak tanımlamak mümkün, Türkiye bu
çizgide bütün dış politikasını şekillendiriyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kesinlikle.
SUNUCU- Aslında bununla paralel olarak bir boyutu daha var. Türkiye son
dönemde tekrar dostlarının sayısını artırma olarak ifade ettiği
Cumhurbaşkanının dış politikada, bir çizgide. Mesela Mısır’la, daha önce
sorun yaşanan farklı ülkelerde sorunların bir şekilde çözüme kavuşturulup
ilişkilerin normalleşme sürecine girdiğini görüyoruz. İşte Mısır’la mesela
örneğin karşılıklı ziyaretler de başladı. Ancak bu normalleşme konusu da bu
eksen kayması tartışmaları gibi çok farklı bağlamda ele alınıyor. Yani
Türkiye bir mecburiyet dolayısıyla, kendisinden kaynaklı bir mecburiyet
dolayısıyla bu ülkelerle normalleşiyormuş gibi düşünülüyor, ama Türkiye’yle
ilişkilerin normalleşmesi aslında bu ülkeler açısından da önemli değil mi
sizce?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İnanılmaz derecede önemli, biz bu normalleşme
hamlelerinden sonra o ülkelerin de çok fazla rahatladıklarını görüyoruz
esas itibarıyla. Türkiye çok büyük bir ülke, dostları için de inanılmaz
derecede büyük bir ülke, hasımları için de öyle. Dolayısıyla herkes
Türkiye’nin dostu olmayı tabii ki tercih eder. Türkiye, izlediği yapıcı
politikayla bölgedeki birçok kırılgan noktayı, hasarlı noktayı da tamir
etmeye başladı. En önemlisi de bu. Bu biraz zaman alacak, biz sadece
kendimiz yapıcı olmakla kalmıyoruz, bölge içindeki önemli aktörleri de
yapıcı olmaya açıkçası davet ediyoruz. Cumhurbaşkanımızın barış dili,
yapıcı dili çok önemli, ama daha önce de söyledim; erdemli ifadeler, barış
ifadeleri güçlü bir ülkeden, cesur bir liderden geldiği zaman anlam ifade
ediyor gerçek hayatta. Gücü olmayan, etkisi olmayan aktörlerin kullandığı
doğru cümleler maalesef ve maalesef çok fazla makes bulmayabiliyor. Ama
Türkiye kendi gücünü, kendi dirayetini defaatle göstermiş bir ülke.
Dolayısıyla bizim bölgede kullandığımız yapıcı dil, bölge ülkelerinin,
bölge halklarının barış içerisinde, güvenlik içerisinde, bağımsız olarak,
hegemonların iradesinden bağımsız olarak, aynı modern dünyanın yaptığı gibi
kalkınmayı, altyapıyı yükseltmeyi, üstyapıyı yükseltmeyi, modernleşmeyi öne
alan, insanların kendi kimliklerini, değerlerini refah içerisinde
yaşayabildikleri bir atmosferi oluşturmak. Bunun için de güçlü olmanız
gerekiyor, dirayetli olmanız gerekiyor ve stratejik bir perspektife sahip
olmanız gerekiyor.
Türkiye, son 20 yıldır ortaya koyduğu gerek mücadele gerek kalkınma
hamleleri gerek teknolojik ilerleme, finansal büyümeyle elde ettiği bütün
bu kabiliyeti şimdi bölgede yapıcı ve olumlu bir dile çevirme arayışı
içerisinde. Bölge ülkelerinin aktörlerinin bu konuda çok olumlu cevap
vermeleri, onların da “zaten biz de böyle bir perspektif arıyorduk, zamanın
ruhu da bunu gerektiriyor” demeleri bizim için önemli bir şey. Dolayısıyla
biz bu politikalara devam edeceğiz.
SUNUCU- Aslında Türkiye’nin bulunduğu coğrafya ve bölgesel konjonktür de
biraz güçlü ve dirayetli olmayı gerektiren, bu ilişkileri geliştirmeyi
gerektiren bir konumda. Burada Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
Genel Kurul hitabının açılışında yaptığı bir ifade vardı, çok dikkatimi
çekmişti. “Sizin televizyon ekranlarında izlediğiniz krizlerin biz
ortasında bulunuyoruz” demişti. Sanırım bu da bu değeri işaret ediyor.
Türkiye’nin bir başka boyutta yürüttüğü diplomatik hamleler söz konusu.
Arabuluculuk meseleleri, dünyanın çok farklı noktalarında, sadece kendi
etrafında da değil. Mesela Somali ve Etiyopya arasında da bir kriz yaşandı
ve Türkiye yine orada da arabulucu oldu, siz her iki tarafla da görüştünüz.
Buradaki süreci biraz anlatır mısınız, taraflar ne zaman bir araya gelecek,
çözüm nasıl sağlanacak, ne öneriyoruz biz arabuluculuk olarak?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Az önce de ifade ettim, bizim genel
perspektifimiz, bizim için tarihi ve kültürel coğrafyamızda barışın egemen
olması önemli. Birçok ülke, ulus devlet ya Birinci Dünya Savaşından sonra
ya da İkinci Dünya Savaşından sonra bu bölgelerde, Afrika’da, Ortadoğu’da
hayat bulmuş durumdalar. Bunların olgunlaşma süreci içerisinde yaşadıkları
büyük çalkantılar var, çatışmalar var. Türkiye, bölgenin köklü bir ülkesi
olarak bu ülkelere yardım desteğini uzatmak zorunda.
Etiyopya’yla da, Somali’yle de gerçekten çok iyi ilişkilerimiz var.
Somali’yle geldiğimiz nokta belli, onlara hem terörle mücadelede hem diğer
konularda çok fazla yardım ediyoruz. Cumhurbaşkanımızın hem Etiyopya
Başbakanıyla hem Somali lideriyle ciddi ilişkileri var. Bu aradaki
anlaşmazlık eğer iyi yönetilemezse bölgede yeni bir çatışmanın tabii
kapısını açacak, Allah korusun, niteliğe sahip bir husus. Daha önce
girişimler oldu, biz bakıyoruz girişimler varsa bir sorunu çözmeye ilişkin,
arabuluculuğa ilişkin, biz bakıyoruz bizim yardımımıza ihtiyacınız varsa
yapalım, yoksa bütün olumlu katkımız neyse onu vermeye devam edeceğiz.
Baktık çok fazla bir yere gidemedi, iki ülke de bize bu konuda bir talepte
bulununca biz de tabii ki arabuluculuk işlemine başladık. Bence geldiğimiz
noktada meselenin esasına inmiş durumdayız, çünkü her sorun alanında
biliyorsunuz bir esas vardır, bir de onun etrafında birçok detay, köpük
diyeceğimiz konu vardır. Onlardan bir arındırılıp meselenin esasına gelmek
de arabuluculukta bayağı bir zaman alıyor, farklı yöntemleri kullanmanız
gerekiyor. Ben inanıyorum ki, şu anda liderler düzeyinde de götürüyoruz,
yakın zamanda bir sonuca ulaşacağız. Sistemli çalışıyoruz bu konuda.
SUNUCU- Sayın Bakanım, Türkiye diplomasi modeli aslında dünya diplomasisi
literatürüne de belki yeni mekanizmalar da bir anlamda kazandırıyor.
Diplomasinin yeni bir formatının, yavaş yavaş gündemde yer almaya
başladığını gördük, nedir bu? Farklı ülkelerden birkaç kurumla koordineli ve
kapsamlı görüşmeler yapılıyor. Bunun örneklerini de Irak’ta, Özbekistan’da,
Libya’da gördük. Bu yeni format tam olarak nedir ve nasıl karşılık buluyor?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle: Daha yapısal, daha kurumsal gitmeye
çalışıyoruz. Liderler düzeyinde, ben her zaman söylüyorum Cumhurbaşkanımız
bizim için tarihi bir fırsat, çok az demokratik yoldan seçilmiş liderin
uzun yıllar üst üste büyük bir halk desteği ve meşruiyetiyle irade kullanma
imkânı olur tarihte, çok az lidere ve millete nasip olur bu. Ama bu tarihi
bir fırsattır. Bizim uygun yöntemlerle halk tarafından oluşturulmuş bu
iradeyi kullanmamız gerekiyor. Cumhurbaşkanımızın başka liderlerle
oluşturduğu çok kapsamlı ciddi ilişkiler var, büyük bir siyasi irade
oluşuyor, bizler de Bakanlıklar olarak, özellikle Dışişleri Bakanlığı
olarak, sistemli çalışarak bu iradenin oluşturduğu alanda hedeflerimize
ulaşmamız gerekiyor. Zaten her ilişkide iki tane konu vardır. Bir, irade
olması karşılıklı, ikincisi pratikte adım atmanız. Şimdi irade oluştuktan
sonra adımlar nitelikli olarak atılmadığı zaman kalıyor. Bizim şimdi
özellikle kurumsallaştırma dediğimiz konu Nijer’de, Libya’da,
Özbekistan’da, diğer yerlerde. Bazen gidiyoruz bir konu var, birden fazla
Bakanlığı ilgilendiriyor. Diyelim Özbekistan’da güvenlik konusu var, sanayi
konusu var, göç konusu var, terörle mücadele konusu var, bölgesel
politikalar konusu var, gidiyoruz. Aynı şekilde Irak’ta, aynı şekilde başka
yerlerde birden fazla Bakanlık, birden fazla kuruluşumuz hep beraber işin
içine girerek meseleyi bulunduğu yerde çözmeye çalışıyoruz, bir mekanizma
oluşturuyoruz. Daha sonra onun takibini de aynı şekilde yapıyoruz.
Ben daha önce de söylemiştim, Dışişleri Bakanlığı’nı son bir yıl içerisinde
Cumhurbaşkanımızın da desteğiyle bu şekilde çalışacak şekilde yeniden
reform ettik, organizasyonel yapısını. Aynı zamanda çok konuyu çok
coğrafyada götürebilecek ve birden fazla kurumlarımızla da koordine edecek
durumdayız. Çünkü kurumlarımız bizim çok meşgul, hepsi gerçekten çok
nitelikli çalışan kurumlarımız, Bakanlıklarımız, Savunma Bakanlığımız,
İstihbaratımız, İçişleri Bakanımız, Sanayi, Ekonomi, Enerji. Hepsinin Türk
milletine yönelik büyük bir hizmet mesaisi var. Bizim tabii dış
politikadaki uygun mesajları alıp Türkiye’deki uygulanabilir dile
çevirmemiz, onu bir pratik içerisine sokmamız Bakanlık olarak önemli.
Gerçekten üstün bir koordinasyon anlayışıyla bütün kurumlarımız sizin
dediğiniz gibi dış politikada az zamanda nitelikli iş yapma pozisyonuna
erişmiş durumdalar. Bu Türkiye’nin ciddiyetini de gösteriyor. Şöyle bir şey
yapmıyoruz: Geldik, konuştuk ve dağıldık değil; geldik, konuştuk, arkasına
iş yapıyoruz. Duruşumuz bu.
SUNUCU- Bu Türkiye diplomasi modelinin en önemli sac ayaklarından bir
tanesi herhalde diplomatik ağımız. Dünyanın en büyük üçüncü diplomatik
ağına sahibiz. Diplomatik misyonlarımızın Türk dış politikasına katkıları
ortada, ama bu ekonomik alandaki iş birliklerine dair, ilişkilere dair
oynadıkları rolü çok fazla konuşmuyoruz. Kısaca son olarak buna da
değinmenizi isteyeceğim Sayın Bakanım. Türk Elçiliklerinin olduğu yerlerde
ekonomik ilişkiler nasıl canlanıyor, nasıl değerlendirirsiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Özellikle biliyorsunuz ekonomide Türkiye
ekonomisinin –ben buna mucize ekonomisi diyorum- gerçekten herhangi bir
doğal zenginliğe, petrol, gaz gibi sahip olmadan kendi emeğiyle, alın
teriyle, ihracatıyla G-20 arasına girmesi her türlü takdirin üzerinde olan
bir konu. Burada önemli olan ne? Tabii ihracat. Teknolojik ürün ihraç
ediyorsunuz, tekstil ürünü ihraç ediyorsunuz, sanayi ürünü ihraç
ediyorsunuz. Burada pazar bulmak önemli, hem ihracatçınız için hem de o
ülkelerde iş yapacak iş adamlarınız için. Bizim Türk Misyonlarına
verdiğimiz bir numaralı direktif, yakın bölgemizdeki birkaç ülke dışında
bizim çatışmalı bir alanımız yok zaten, tarihten gelen bazı sorunlu
alanlarımız var kendi bölgemizde, onları özel birkaç mekanizmayla
yönetiyoruz. Ama geri kalan Afrika, Asya-Pasifik, Latin Amerika,
buralardaki geniş diplomatik ağımız, Türkiye’nin ve gittiğimiz ülkenin
ekonomik çıkarı, kalkınma çıkarı, ticari çıkarları neyi gerektiriyor buraya
odaklanalım, Misyonumuzun bir numaralı işi bu gider gitmez. Ekonomimiz için
yeni pazarlar bulmak, yeni fırsatlar bulmak ve bununla ilgili ülkelerin
siyasi iktidarları nezdinde de bir farkındalık oluşturmak Türkiye’yle
alakalı, Türk iş adamlarıyla ilgili, Türk ekonomisiyle ilgili, Türkiye’nin
onların yanında olduğuna ilişkin. Şimdi bu diplomattan geldiği zaman tabii
daha etkili oluyor. İş adamı gittiği zaman biraz daha tek taraflı kar
merkezli görülebiliyor, ama sizin diplomatınız hem siyasi, hem güvenlik,
hem ekonomiye dayalı konuları bir paket olarak karşısındaki muhatabıyla
konuştuğu zaman Türkiye adına, orada pazar açmaya yönelik, alan açmaya
yönelik kararlar alınması daha etkili oluyor.
Ben her hafta bir Misyonumuzdan haber alıyorum, falan şirketimize şu ihale
verildi, filan şirketimiz şu özelleştirmeyi kazandı, filan yerde
şirketimize şu türden imtiyazlar tanındı gibi. Gerçekten ama bu dediğim
gibi tuğla tuğla örerek gittiğimiz bir yer. Barış yoluyla bizim marketimizi,
pazar alanımızı genişletmemiz gerekiyor.
SUNUCU- Sayın Bakanım, değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ediyorum.
Böylece tamamlamış olduk.
Değerli izleyenler, Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’la dış politika
gündemindeki sıcak gelişmeleri değerlendirdik. New York’taki Türkevi’nde
gerçekleştirdiğimiz özel yayında Sayın Bakanın çok önemli açıklamaları, çok
önemli mesajları oldu.
* Interpress deşifresidir.