Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın CNN Türk'e Verdiği Mülakat, 9 Nisan 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın UTV'ye Verdiği Mülakat, 7 Nisan 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Reuters’a Verdiği Mülakat, 4 Nisan 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TV100'e Verdiği Mülakat, 14 Mart 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Jazeera Arabic’e Verdiği Mülakat, 26 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Bloomberg TV’ye Verdiği Mülakat, 24 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT World’e Verdiği Mülakat, 16 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Palestine TV'ye Verdiği Mülakat, 8 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Anadolu Ajansı Editör Masası'na Verdiği Mülakat, 5 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Şark TV’ye Verdiği Mülakat, 27 Ocak 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın CNN Türk'e Verdiği Mülakat, 7 Ocak 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın France 24 English'e Verdiği Mülakat, 20 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Al Jazeera English'e Verdiği Mülakat, 18 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Hades TV’ye Verdiği Mülakat, 15 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın NTV’ye Verdiği Mülakat, 13 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın A Haber'e Verdiği Mülakat, 15 Kasım 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Haber Global'e Verdiği Mülakat, 17 Ekim 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT Haber’e Verdiği Mülakat, 28 Eylül 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Anadolu Ajansı Editör Masası'na Verdiği Mülakat, 19 Eylül 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Kanal 7’ye Verdiği Mülakat, 31 Temmuz 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Sky News Arabia’ya Verdiği Mülakat, 24 Temmuz 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Habertürk’e Verdiği Özel Röportaj, 24 Haziran 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın NTV’ye Verdiği Mülakat, 15 Mayıs 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Arabiya’ya Verdiği Mülakat, 5 Mayıs 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Basına Yaptığı Açıklama, 8 Nisan 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın CNN Türk’e Verdiği Mülakat, 18 Mart 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT Haber’e Verdiği Özel Röportaj, 20 Ekim 2023
Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT Haber’e Verdiği Mülakat, 28 Eylül 2024

SUNUCU- TRT Haber ekranlarında özel bir yayınla karşınızdayız. Bu yayın için aynı zamanda özel bir mekandayız, New York’ta Türkevi’ndeyiz. Türk dış politikasındaki gelişmeleri ve elbette şu an dünyanın gözlerinin çevrilmiş olduğu en sıcak noktalar olan Gazze ve Lübnan’daki durumu çok değerli bir isimle değerlendireceğiz. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan konuğumuz.

Sayın Bakanım, hoş geldiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Hoş bulduk.

SUNUCU- Gazze ve Lübnan başlıklarına geçmeden önce geride bıraktığımız Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na dair kısa bir değerlendirme yapmanızı rica edeceğim sizden. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Genel Kurul’da verdiği mesajlar ve yaptığı çağrılar bu yıl da dünyada yine ses getirdi. Hem kendisinin, hem sizin burada birçok ikili görüşmeleriniz oldu ayrıca. Gerek ikili ilişkiler, gerekse bölgesel ve küresel meselelere dair burada gerçekleştirilen temasları kısaca bir değerlendirir misiniz? Nasıl geçti Türkiye açısından Birleşmiş Milletler 79. Genel Kurulu?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Memnuniyetle. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bu yıl Türkiye açısından oldukça verimli bir şekilde geçti. Gerek Cumhurbaşkanımız, gerek Bakanlarımız, gerek diğer heyet üyelerimiz hafta boyunca inanılmaz sayıda toplantılara ve etkinliklere katıldılar, Türkiye’nin her türlü konudaki pozisyonlarını mümkün olan en iyi şekilde gündeme getirdiler. Diyebilirim ki diğer heyetlerle kıyasladığımız zaman Türk heyetinin hem konulardaki çeşitliliği, hem etkinliği diğer heyetlere nazaran çok daha öndeydi.

Cumhurbaşkanımızın Genel Kurul’da yaptığı hitap, daha sonra bütün Bakan arkadaşlar ve diğer tanıdığım devlet adamlarından bana gelen geri beslemeler, inanılmaz derecede etki oluşturmuştu. Çünkü özellikle son bir yıldır Gazze’de devam eden soykırımı ve Filistin meselesinin çözümünü gündemine alan o tarihi konuşma, ki hitabına baktığınız zaman yaklaşık üçte ikilik bir kısmı Filistin meselesine ayrılmıştı, dünyanın dikkatini buraya çeken bir hitaptı. Bu hitabın tarihi bir etkisi oldu, karşılaştığımız herkes bu hitaba ilişkin övgüsünü söyledi. Bizim de gerçekten çok sayıda ikili ve çok taraflı görüşmelere katılma durumumuz oldu. Cumhurbaşkanımızdan sonra Bakan Yardımcısı arkadaşlarımız da çok sayıda çok taraflı toplantıya katıldılar. Birleşmiş Milletler haftasına baktığımız zaman esas itibariyle Türk dış politikasının ilgi alanına giren gerek bölgesel, gerek küresel ne kadar coğrafi ve çeşitlilik içeren konu varsa hemen hemen hepsini içine alan bir faaliyet yoğunluğu var. Biz buradaki tertiplenmemizle bu faaliyetlerin hepsine katılıp Türkiye’nin pozisyonunu gündeme getirme, müttefiklerimizle ilişkilerimizi daha ileri taşıma, birtakım belli başlı sorunlardaki görüşlerimizi daha da belirgin hale getirme imkânı bulduk. Çok yoğun bir haftaydı, daha az önce en son görüşmemi yapıp buraya gelme imkânım oldu.

SUNUCU- Peki, muhtemelen bu görüşmelerinizde ikili ilişkilerin yanı sıra bölgesel konulardaki en önemli başlığınız Gazze’ydi, biz de Gazze’yle devam edelim isterseniz. 10 gün sonra 7 Ekim’in birinci yılı, elbette Filistin’deki işgal ve katliamlar son bir yıldır değil çok daha öncesine dayanıyor ve İsrail’in Gazze’deki soykırımı, katliamları aralıksız bir şekilde devam ediyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vesilesiyle buradayız. Birleşmiş Milletler’in amacının barışı ve güvenliği korumak olduğunu biliyoruz, ama ne Birleşmiş Milletler, ne diğer uluslararası örgütler, ne uluslararası hukuk, uluslararası toplumun İsrail’i hala durduramamış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bunu defaatle ifade ettik, biliyorsunuz Gazze meselesi bir turnusol kağıdı görevi gördü maalesef. Uluslararası sistemin, başta Birleşmiş Milletler’in hayati organları olmak üzere bazen çalışmadığını, bazen iflas ettiğini gösteren bir durum. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde Slovenya Dönem Başkanlığında bir Filistin konulu toplantı yapıldı Cezayir’in çağrısı üzerine, o da geçici üye. Biz de orada yerimizi aldık, bir hitapta bulunduk, orada da ifade ettik. Güvenlik Konseyi üyelerinin hepsi oradayken dedik ki; sizin yüzünüzden, sizin etkisizliğiniz yüzünüzden buradaki soykırım devam ediyor. Bu aslında buradaki problemin ne kadar yoğun olduğunu gösteriyor.

Aslında bu senenin temalarından biri de Birleşmiş Milletler’de Geleceğin Paktı Zirvesi yapıldı. Burada hem küresel adaletsizliğin giderilmesi, başta ekonomi ve çevre konuları olmak üzere, hem de uluslararası sistemin işleyişine ilişkin, başta Güvenlik Konseyi ve BM reformunun yapılması üzerine birçok konuda görüşler serdedildi. Bu da bununla ilişkilendirildiği zaman aslında çok zamanlıca bir konu oldu. Birleşmiş Milletler sisteminin çalışmadığı ortada. Bu, her zaman ifade ettiğimiz gibi Gazze’deki soykırım bir trajedi, ama daha büyük trajedi uluslararası sistemin bu ikiyüzlülüğü ve çalışmada etkisiz kalması. Neden? Bu etkisizlik, bu ikiyüzlülük, Gazze’deki soykırıma benzer başka soykırımların, kuralsızlıkların, hukuksuzlukların önünü açacak bir sistemik duruş. Bu sistemik hatayı biz düzeltmezsek Gazze’ye benzer çok fazla sorun alanıyla karşılaşacağız. Onun için hem Cumhurbaşkanımız, hem bizler canhıraş bir şekilde uluslararası topluma çağrıda bulunmaya devam ediyoruz. Güzel olan şey şu: Bizim bu fikrimiz gerçekten büyük bir çoğunluk tarafından paylaşılıyor, ama bir grup elitin kendi menfaatlerini kaybetmeme adına bu duruşu değiştirmemeleri, o da başka bir gerçeklik. Bu duruş ne zaman değişir, var olan sistemsizlik –bunlar kendi adına sistem diyorlar- bir duvara vurana kadar.

SUNUCU- Bu arada bazı mekanizmalar da işletilmeye çalışılıyor. Gazze Temas Grubu mesela, New York’ta da toplantıları ve görüşmeleri oldu. Buradan nasıl bir sonuç çıkacağını öngörüyoruz, ne yapıyor bu Gazze Temas Grubu?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Gazze Temas Grubu, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi üye ülkelerinin oluşturduğu yedi ülkelik bir grup, biliyorsunuz Türkiye de bunun içinde. Aslında geçen sene Gazze savaşı başladıktan sonra Türkiye’nin teklifiyle oluşturulmuş bir grup bu açıkçası, diğer ülkelere de teşekkür ediyoruz sizin vesilenizle. Tarihi bir rol oynadığını düşünüyoruz. Daha önce de ifade etmiştim, iki devletli çözüm ve Filistin Devleti’nin hayata geçirilmesi meselesi Netanyahu ve ekibi tarafından unutturulmuşken, dünya da bu unutturulmaya razı olmuşken, bu çalışmayla tekrar dünyanın gündemine oturdu. Şu anda Birleşmiş Milletler’de de, bir sene içerisinde birçok ülkede ve çok taraflı platformda etkinlikte bulunduk, bu sene Birleşmiş Milletler’e gelmeden önce kendi aramızda da yoğun bir hazırlık yaptık, planlama yaptık burada hangi türden toplantılar ve mesajlar verilecek diye. Birincisi, Avrupa Birliği-Norveç-Temas Grubu toplantısı oldu. BM gündeminde yaptığınız zaman burada şöyle oluyor BM çatısı altında: Sadece bu toplantıyı organize eden ülkeler değil, BM’de olan diğer bütün ülkeler bu konuyla ilgili, onlar da katılabiliyorlar. Onun için burada yaptığımız bu toplantı çok etkili oldu. Daha sonra Güvenlik Konseyi’nde bir toplantı yaptık. Daha sonra İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Bakanlar Toplantısı oldu, orada da Filistin meselesi gündeme geldi.

Burada aslında bu krizden çıkan, trajediden çıkan faydalı bir konu, dediğim gibi Filistin Devleti’nin artık tanınması meselesini uluslararası toplum kendi gündeminde bir sorun olarak çıkarttı. Fakat Amerika’nın bu konudaki ayak diremesi Güvenlik Konseyi’nde oylanmasına hala engel oluyor. Ama onun dışında Filistin Devleti olmadan, Filistinlilere egemen olacakları, güvenlik içinde olacakları kendi toprakları verilmeden, ne İsrail’in, ne bölgenin güven içinde, barış içinde olmayacağı da uluslararası toplum tarafından kabul edilmiş durumdaydı. Ondan önce biliyorsunuz İsraillilerin bir güvenlik söylemi vardı, işte Filistinlilerin çoğu terörist, biz kendimizi korumak için bu insanlara saldırıyoruz. İşgalin kendisi unutturulmuş, zulümlerin kendisi unutturulmuş, aşağılanmanın kendisi unutturulmuş, başka bir hikaye anlattırılmıştı, bir illüzyonun içinde yaşıyordu uluslararası toplum. Maalesef İslam ülkelerinin çoğu da bu sessizlik karşısında bir şey yapmıyorlardı. Ama şimdi çok şükür gerçekten bu çalışmalar neticesinde Filistin Devleti’nin hayata geçmesi konusunda çok önemli adımlar atılıyor. Yasal düzeyde ve diplomatik düzeyde bu tanıma çok ileri noktaya gitmiş durumda.

Bundan sonraki aşama, şimdi onu hep konuşuyoruz arkadaşlarla. Bizim ilk baştaki hedefimiz bir defa bunu tekrar canlandırmak ve bu tanımayı hayata geçirmekti. Şimdi BM Genel Kurulu’nda da görüldü, 150’den fazla ülke artık Filistin Devleti’ni canhıraş bir şekilde savunuyor. Şimdiki aşamada, bir sonraki aşamada bunu fiiliyatta, pratikte nasıl hayata geçirecek tedbirler alacağız, bu konuda zorlayıcı tedbirler neler olmalı gerek uluslararası organizasyonlar gerek bölgesel aktörler tarafından. Şimdi bu aşamadayız, ben bu konuda da ciddi neticeler alınacağına inanıyorum.

SUNUCU- Bir taraftan da İsrail’in saldırıları farklı noktalarda devam ediyor. Gazze’nin ardından önce Batı Şeria’da katliam yapmıştı İsrail, şimdi de Lübnan’a saldırıyor. Geçtiğimiz haftalarda çağrı cihazları ve telsizler üzerinden dijital terör saldırısı da yapmıştı. Dün de devam eden saldırılarda Hizbullah Genel Sekreteri öldürüldü. İsrail’in savaşı bölgeye yaymaya çalıştığı çok açık, hem Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan hem de siz bu konuda uluslararası kamuoyunu birçok defa uyarmıştınız. Lübnan’da devam eden saldırıları nasıl değerlendiriyorsunuz, Hizbullah Genel Sekreterinin öldürülmesi, İsrail’in başlattığı bu savaşın serencamını nereye götürür sizce?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şu anda tam bir sene önce ne söylediysek maalesef ve maalesef o vuku buluyor. Bunun böyle olmasını istemezdik, ama bölgenin bir ülkesi olarak, bölgeye ilişkin tecrübesi, bilgisi, öngörüleri ve derdi olan –her şeyden önemlisi- bir ülke olarak bu konuları söylemiştik. İsrail durdurulmazsa Gazze’de, Filistin’de, bu savaşı başka yerlere de taşıyacak diye. Gazze’deki kendince hedeflerine, askeri hedeflerine ulaştıktan sonra şimdi cepheyi Lübnan’a taşıdığını görüyoruz. Bu birçok aktör için sürpriz olmadı. Gelecek sene bu operasyonu nereye taşıyacak, hangi hedefleri yok etmek için bu momentumu kullanacak, onu da hep beraber göreceğiz. Ama görünen o ki, şu anda savaşın bölgeye yayılımı konusunda İsrail’de, Netanyahu ve ekibi içinde ciddi bir arzu var, bunu ilerletmeye çalışıyorlar.

Amerika’daki çaresizlik, uluslararası toplumun bu konudaki sessizliği de ürkütücü bir duruma gelmiş durumda. Hizbullah’a yönelik operasyonlar an itibariyle İsrail tarafından yoğunlaştırılmış durumda. Son iki haftada giderek artan bir tempoda çok ciddi zayiatlar verdirdiğini görüyoruz. Anlaşılan o ki, bu operasyona çok uzun zamandır hazırlanıyorlar, çok ciddi çalışmalar, planlamalar yapılmış istihbarata dayalı. Şu anda olanlardan onu görüyoruz.

Tabii Nasrallah bölgenin önemli bir figürüydü, Lübnan için önemli bir figürdü. Onun yokluğunun bıraktığı boşluğun zor doldurulacağını ben açıkçası düşünüyorum. Hem Hizbullah için, hem İran için, Nasrallah’ın ölümü büyük bir kayıp oldu. Kendisiyle savaş başladıktan 10 gün sonra Lübnan’da görüşmüştük, gerçekten çok zor şartlar altında bir görüşme imkânımız oldu. Benim o zaman aldığım izlenim -tabii bölgede başlayan savaşa ilişkin görüş alışverişinde bulunuyorduk- Hizbullah’ın var gücüyle bir savaş içine girmeyeceğini öngörüyordum. Yani Lübnan’daki pozisyonunu koruyarak yakından bir gözleme sürecine başlamışlardı. Ama bir yıl boyunca da dikkat ederseniz çok ciddi bir şey olmadı. Karşılıklı füze atışları oldu, birtakım zayiatlar oldu, ama çok ciddi bir cephe açılımı olmadı. Ama görüyoruz ki İsrail, Gazze’deki hedeflerine ulaştıktan sonra şimdi Lübnan’a geldi. Lübnan’dan sonra nereye gider, hangi hedefler üzerinde çalışır, buna ilişkin birtakım öngörülerimiz var ama şimdilik o öngörüler bizde kalsın.

SUNUCU- Ama saldırganlığın devam edeceğini, sürdüreceğini net bir şekilde ifade edebiliriz sanırım.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii.

SUNUCU- Şimdi Sayın Bakanım az önce Amerika’nın sessizliğine değindiniz, işgale ve katliama, soykırıma sessiz, ama İsrail’e destek konusunda sessiz değil elbette. Siyasi, mali ve askeri desteği devam ediyor Amerika’nın. Az önce Biden’ın bu Lübnan saldırıları dolayısıyla yaptığı açıklama da, yine aynı şekilde daha önce de yaptıkları gibi, “İsrail’in kendisini savunma hakkını destekliyoruz” açıklaması yaptı. Siz de burada Amerikalı mevkidaşınızla görüştünüz. Ne mesaj verdiniz İsrail’in devam eden Amerikan desteğiyle artan saldırganlığına dair ve onlar nasıl bir açıklama yapıyorlar. Hala rahatsız değiller mi tablodan?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Daha önce de bunu defalarca söylemiştik, Amerikan sistemi tabiatı itibarıyla burada bir çaresizlik içerisinde. Amerikan Kongresi’ndeki kompozisyona baktığımızda, adayların oraya geliş şekline baktığımızda, tabanıyla olan retorik ilişkisine baktığımızda, Amerikan siyasetinde, özellikle sağ siyasetinde Siyonizm bir kök salmış durumda. Bunun üzerinden kariyerler yapılıyor, networkler oluşturuluyor. Yani adaylar çok önceden ilgili organizasyonlar tarafından bulunuyor, kariyerler yaptırılıyor, onlar için özel fonlar ve finansman mekanizmaları hazırlanıyor, sonra Senatör yapılıyorlar ve Amerikan politikası bu şekilde şekilleniyor.

Maalesef ve maalesef buradaki lobinin de etkisiyle içinden gittikçe çıkılamayan, Amerikan Devleti’nin bütün gücünün İsrail’in aklına hizmet eden bir yapıya dönüşmüş olması, burada artık rahatsızlık veren bir konu olmaktan çıkmış, hayatın kabul edilen bir gerçeği haline dönüşmüş. Bu da tabii aklı başındaki Amerikaları inanılmaz şekilde rahatsız ediyor. Buna olan itirazlarını belli devlet adamları ve siyasetçiler sistem içinde kalarak dillendiremiyorlar bile, böyle bir çaresizlik içindeler. Ben bu çaresizlik sarmalının, dediğim gibi bu düzen bir duvara vurana kadar devam edeceğini öngörüyorum maalesef. Ama gidişat iyi değil, onlar için hele hiç iyi değil. Bu kurulmuş sistem taktik avantajlar getiriyor, ben bunu toplantılarımda da söylüyorum. Netanyahu’nun stratejilerine baktığınız zaman gerek Amerika’nın iç politikasını manipüle etmede ve gerek İsrail politikasını ve gerek çevre politikasını manipüle etmede taktik olarak mevzi başarılar elde ediyor gözüküyor, ama büyük stratejik resimde hem kendi ülkesini, hem müttefiklerini büyük bir ateşin içine çekiyor, bu da bir vaka.

SUNUCU- Peki, buradan başka bir başlığa geçelim Sayın Bakanım. Az önce bahsetmiştim Amerikalı mevkidaşınız Blinken’la yaptığınız görüşmeden. Türkiye-ABD ilişkileri konusunda hangi başlıkları ele aldınız, stratejik mekanizma toplantısı için bir tarih belirlendi mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İkili ilişkilerimize ilişkin konular var tabii biliyorsunuz özellikle Cumhurbaşkanımızın Amerika’yla ilişkilerde bir vizyonu var, sadece güvenlik eksenli değil, ekonomiyi de en az güvenlik kadar öne alan. Ekonomi, ticaret, teknoloji transferi, teknolojik konularda iş birliği yapma, bunlar önemli. Stratejik mekanizmayı da zaten hayata geçirdiğimizde ve buna yönelik alt komiteleri çalıştırmaya başladık, bunlar bizim başlıklarımız. Onun dışında bizim için önemli konulardan biri, Amerika’nın Suriye’de PKK’ya verdiği desteğin kesilmesi meselesi. Bu konudaki görüşmelerimiz devam ediyor. Onun dışında Amerika’nın savunma sanayiinde Türkiye’yle olan birtakım kısıtlamalara dayanan politikalarının kaldırılması meselesi gündemimizde var. Çünkü bu müttefiklik ruhuyla uyuşan şeyler değil. Türkiye’nin, Cumhurbaşkanımızın tabiriyle birçok konuda kendi göbeğini kendisi kesme konusunda iradesi var, ama biz aynı ittifak sistemi içerisinde müttefiklik yaptığımız, uzun yıllar hem de, bir ülkeyle aramızdaki bu müttefiklik ruhuna karşı olan bu problemli alanların olmasını istemiyoruz. Bunu da uygun şekilde izale etmeye çalışıyoruz.

Onun dışında bölgesel konular var. Tabii Kafkaslar’daki barış, Ermenistan-Azerbaycan. Rusya-Ukrayna savaşının gidişatı meselesi. Aynı zamanda tabii ki olmazsa olmazımız Gazze’deki duruşumuz ve o konudaki beklentilerimizin yeniden gündeme getirilmesi. Yani çok geniş bir konu bütünlüğü içerisinde meseleleri ele aldık.

SUNUCU- Biraz derinleştirmek istediğim bir-iki başlık var burada, CAATSA ve F-35 süreci. Yakın zaman içinde herhangi bir somut adım bekleniyor mu? Bir de özellikle S-400’ler konusunda ABD tarafının kabul edilmesi mümkün olmayan teklifler sunduğu iddiaları ortaya atılmıştı, doğru mu bunlar?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Siz de söylediniz, iddialar. Biz özellikle kritik içerikli görüşmelerle ilgili, çerçeve konulardaki tabii pozisyonumuzu belirliyoruz, ama onun dışında neyi, ne zaman, nasıl yapacağımıza ilişkin pozisyonlarımızı nihai hedefimize ulaşana kadar çok fazla açıklamamakta bir metodik tutumumuz var. Burada bizim her zaman durduğumuz bir prensip var, CAATSA meselesi, Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında müttefiklik ilişkisini zedeleyen hususlardan birisi olmuştur. Bundan çıkmamız lazım. Amerikan Senatosu’nda Kongre üyeleriyle yaptığım görüşmelerde de dedim, sizler Hindistan’ın nükleer silahlarını yönetebilen bir müttefiklik ve mevzuat şekli geliştirdiniz burada. Yani Türkiye’nin sahip olduğu bir hava savunma sisteminden dolayı topyekun Amerika-Türkiye ilişkilerini riske atan bir yaklaşımın stratejik bir bakışla, değerlendirmeyle alakası yok. Bu, bizi artı bir kapanın içine sıkıştırdı, Türkiye-Amerika ilişkilerini bir kapanın içine sıkıştırdı, bu kapandan her iki ülkenin de çıkması lazım. Ben burada bir pozitif yaklaşım gördüm, bunun modalitesi, çeşitleri nasıl olabilir, ona ilişkin teklifler gündeme geliyor. Cumhurbaşkanımıza da konuları arz ediyoruz, onun da zaten kararlı durduğu bir husus bu. Yani önemli olan gerçekten olgun bir şekilde sorunu iyi tanımlayıp bu sorunu çözüme yönelik iradeyi, tavrı ortaya koymak.

SUNUCU- Yakın zamanda bir somut adım gündeme gelebilir mi F-35 konusunda?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yakın zamanda bir somut adım gündeme gelir mi, bekleyip göreceğiz.

SUNUCU- Peki, bir başka başlığımız da BRICS üyeliği konusu, çokça konuşuluyor Sayın Bakanım. NATO ve ABD’nin Türkiye’nin beklentilerini karşılayamadığı malum ve bu konuşmalar olduğunda her zaman Türkiye’yle ilgili eksen kayması tartışmaları da gündeme gelmeye başlıyor. Geçtiğimiz günlerde Atlantik Konseyi’nin bir raporu vardı. Orada “Türkiye’yi iyi anlamalıyız deniyordu ve Türkiye’nin güvenini kazanmalıyız, Türkiye’de bize karşı bir güvensizlik sorunu var, Türkiye’nin güvenini yeniden kazanmalıyız” analizi yapılmıştı. Türkiye, Doğu ile Batı arasında hangi konumda, nerede duruyor, siz nasıl değerlendirirsiniz bu tartışmaları?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Daha önce başka bir programda da ifade ettim, biz milli kimliğimizden, tarihi yürüyüşümüzden emin olan bir milletiz. Hükümetimiz, Devletimiz o milli kimlik parametrelerine tamamıyla sahip çıkıyor ve Cumhurbaşkanımız bu milli iradenin teveccühü olarak bir siyasi liderlik gösteriyor. Bunu niye söylüyorum, şunun için söylüyorum: Bizim ittifak ilişkilerimiz kimlik arayışıyla ilgili bir konu değil, Doğuculuk-Batıcılık üzerinden değil. Gerçekten Türkiye’nin çıkarlarına uygun, aynı zamanda dostlarını da, bölgesini de refah ve barış içerisinde tutacak bir arayıştır. Burada çok dinamik bir dünyada yaşıyoruz, herkes bizim gibi düşünmeyebiliyor. Daha önce de ifade ettim, Avrupa Birliği tamamıyla Türkiye’yle ilgili, Müslümanlarla ilgili konularda kimlik temelli politikalar izliyor, birçok konuda rasyonel olan aktörler bize geldi mi başka değerler üzerinden değerlendirmeye gidebiliyorlar. Bu da hayatın bir gerçeği, bizim de değerlerimiz var, bizim de rasyonel çıkarlarımızın olduğu alanlar var, bunların hepsini uygun bir şekilde yönetmemiz gerekiyor.

Dolayısıyla Avrupa Birliği’yle ilerletemediğimiz belli noktaların, ekonomik düzlemde noktaların başka platformlarda aranması bizim için bir problem değil, bir tezat da değil, olması gereken bir gereklilik. BRICS meselesi de daha önce ifade ettiğim gibi gerçekten potansiyel gördüğümüz bir yer. Dünyadaki belli başlı nüfusa sahip ülkeler, Hindistan ve Çin başta olmak üzere 3 milyara yakın, zaten bu iki ülke. Brezilya ve Rusya’yı da ekliyorsunuz, Pakistan’ı ekliyorsunuz, neredeyse diğer ülkelerle beraber 4 milyara yakın bir insanın içinde bulunduğu bir platform var. Tabii bu platform ne kadar kurumsallaştırılır, ne kadar herkesin faydasına finansal ve ekonomik bir araç üretir, sistem üretir, ne kadar esneyebilir, ne kadar içerleyici olabilir? En önemlisi ve en önemlisi ne kadar eşitlikçi olabilir? Bir taraftan sistem içerisinde motor gücü oynayacak çok güçlü ekonomik aktörlere ihtiyacınız var, ama diğer taraftan o ekonomik aktörün eşitlikçi bir politikaya razı olması gerekiyor. Bütün bunlar bizim tabii ki BRICS içerisinde de incelediğimiz, baktığımız, ilgi gösterdiğimiz konular. Gittiğimiz hiçbir yerde mükemmeliyet aramıyoruz, kendi fikirlerimizi uygun yöntemlerle aktarıp pozisyonu ilerletmede herkesin faydasına yönelik bir metot takip ediyoruz. İnşallah burada da ben hayırlı şeyler çıkacağına inanıyorum.

SUNUCU- Bunu herhalde Türkiye ekseni olarak tanımlamak mümkün, Türkiye bu çizgide bütün dış politikasını şekillendiriyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kesinlikle.

SUNUCU- Aslında bununla paralel olarak bir boyutu daha var. Türkiye son dönemde tekrar dostlarının sayısını artırma olarak ifade ettiği Cumhurbaşkanının dış politikada, bir çizgide. Mesela Mısır’la, daha önce sorun yaşanan farklı ülkelerde sorunların bir şekilde çözüme kavuşturulup ilişkilerin normalleşme sürecine girdiğini görüyoruz. İşte Mısır’la mesela örneğin karşılıklı ziyaretler de başladı. Ancak bu normalleşme konusu da bu eksen kayması tartışmaları gibi çok farklı bağlamda ele alınıyor. Yani Türkiye bir mecburiyet dolayısıyla, kendisinden kaynaklı bir mecburiyet dolayısıyla bu ülkelerle normalleşiyormuş gibi düşünülüyor, ama Türkiye’yle ilişkilerin normalleşmesi aslında bu ülkeler açısından da önemli değil mi sizce?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İnanılmaz derecede önemli, biz bu normalleşme hamlelerinden sonra o ülkelerin de çok fazla rahatladıklarını görüyoruz esas itibarıyla. Türkiye çok büyük bir ülke, dostları için de inanılmaz derecede büyük bir ülke, hasımları için de öyle. Dolayısıyla herkes Türkiye’nin dostu olmayı tabii ki tercih eder. Türkiye, izlediği yapıcı politikayla bölgedeki birçok kırılgan noktayı, hasarlı noktayı da tamir etmeye başladı. En önemlisi de bu. Bu biraz zaman alacak, biz sadece kendimiz yapıcı olmakla kalmıyoruz, bölge içindeki önemli aktörleri de yapıcı olmaya açıkçası davet ediyoruz. Cumhurbaşkanımızın barış dili, yapıcı dili çok önemli, ama daha önce de söyledim; erdemli ifadeler, barış ifadeleri güçlü bir ülkeden, cesur bir liderden geldiği zaman anlam ifade ediyor gerçek hayatta. Gücü olmayan, etkisi olmayan aktörlerin kullandığı doğru cümleler maalesef ve maalesef çok fazla makes bulmayabiliyor. Ama Türkiye kendi gücünü, kendi dirayetini defaatle göstermiş bir ülke. Dolayısıyla bizim bölgede kullandığımız yapıcı dil, bölge ülkelerinin, bölge halklarının barış içerisinde, güvenlik içerisinde, bağımsız olarak, hegemonların iradesinden bağımsız olarak, aynı modern dünyanın yaptığı gibi kalkınmayı, altyapıyı yükseltmeyi, üstyapıyı yükseltmeyi, modernleşmeyi öne alan, insanların kendi kimliklerini, değerlerini refah içerisinde yaşayabildikleri bir atmosferi oluşturmak. Bunun için de güçlü olmanız gerekiyor, dirayetli olmanız gerekiyor ve stratejik bir perspektife sahip olmanız gerekiyor.

Türkiye, son 20 yıldır ortaya koyduğu gerek mücadele gerek kalkınma hamleleri gerek teknolojik ilerleme, finansal büyümeyle elde ettiği bütün bu kabiliyeti şimdi bölgede yapıcı ve olumlu bir dile çevirme arayışı içerisinde. Bölge ülkelerinin aktörlerinin bu konuda çok olumlu cevap vermeleri, onların da “zaten biz de böyle bir perspektif arıyorduk, zamanın ruhu da bunu gerektiriyor” demeleri bizim için önemli bir şey. Dolayısıyla biz bu politikalara devam edeceğiz.

SUNUCU- Aslında Türkiye’nin bulunduğu coğrafya ve bölgesel konjonktür de biraz güçlü ve dirayetli olmayı gerektiren, bu ilişkileri geliştirmeyi gerektiren bir konumda. Burada Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Genel Kurul hitabının açılışında yaptığı bir ifade vardı, çok dikkatimi çekmişti. “Sizin televizyon ekranlarında izlediğiniz krizlerin biz ortasında bulunuyoruz” demişti. Sanırım bu da bu değeri işaret ediyor.

Türkiye’nin bir başka boyutta yürüttüğü diplomatik hamleler söz konusu. Arabuluculuk meseleleri, dünyanın çok farklı noktalarında, sadece kendi etrafında da değil. Mesela Somali ve Etiyopya arasında da bir kriz yaşandı ve Türkiye yine orada da arabulucu oldu, siz her iki tarafla da görüştünüz. Buradaki süreci biraz anlatır mısınız, taraflar ne zaman bir araya gelecek, çözüm nasıl sağlanacak, ne öneriyoruz biz arabuluculuk olarak?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Az önce de ifade ettim, bizim genel perspektifimiz, bizim için tarihi ve kültürel coğrafyamızda barışın egemen olması önemli. Birçok ülke, ulus devlet ya Birinci Dünya Savaşından sonra ya da İkinci Dünya Savaşından sonra bu bölgelerde, Afrika’da, Ortadoğu’da hayat bulmuş durumdalar. Bunların olgunlaşma süreci içerisinde yaşadıkları büyük çalkantılar var, çatışmalar var. Türkiye, bölgenin köklü bir ülkesi olarak bu ülkelere yardım desteğini uzatmak zorunda.

Etiyopya’yla da, Somali’yle de gerçekten çok iyi ilişkilerimiz var. Somali’yle geldiğimiz nokta belli, onlara hem terörle mücadelede hem diğer konularda çok fazla yardım ediyoruz. Cumhurbaşkanımızın hem Etiyopya Başbakanıyla hem Somali lideriyle ciddi ilişkileri var. Bu aradaki anlaşmazlık eğer iyi yönetilemezse bölgede yeni bir çatışmanın tabii kapısını açacak, Allah korusun, niteliğe sahip bir husus. Daha önce girişimler oldu, biz bakıyoruz girişimler varsa bir sorunu çözmeye ilişkin, arabuluculuğa ilişkin, biz bakıyoruz bizim yardımımıza ihtiyacınız varsa yapalım, yoksa bütün olumlu katkımız neyse onu vermeye devam edeceğiz. Baktık çok fazla bir yere gidemedi, iki ülke de bize bu konuda bir talepte bulununca biz de tabii ki arabuluculuk işlemine başladık. Bence geldiğimiz noktada meselenin esasına inmiş durumdayız, çünkü her sorun alanında biliyorsunuz bir esas vardır, bir de onun etrafında birçok detay, köpük diyeceğimiz konu vardır. Onlardan bir arındırılıp meselenin esasına gelmek de arabuluculukta bayağı bir zaman alıyor, farklı yöntemleri kullanmanız gerekiyor. Ben inanıyorum ki, şu anda liderler düzeyinde de götürüyoruz, yakın zamanda bir sonuca ulaşacağız. Sistemli çalışıyoruz bu konuda.

SUNUCU- Sayın Bakanım, Türkiye diplomasi modeli aslında dünya diplomasisi literatürüne de belki yeni mekanizmalar da bir anlamda kazandırıyor. Diplomasinin yeni bir formatının, yavaş yavaş gündemde yer almaya başladığını gördük, nedir bu? Farklı ülkelerden birkaç kurumla koordineli ve kapsamlı görüşmeler yapılıyor. Bunun örneklerini de Irak’ta, Özbekistan’da, Libya’da gördük. Bu yeni format tam olarak nedir ve nasıl karşılık buluyor?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle: Daha yapısal, daha kurumsal gitmeye çalışıyoruz. Liderler düzeyinde, ben her zaman söylüyorum Cumhurbaşkanımız bizim için tarihi bir fırsat, çok az demokratik yoldan seçilmiş liderin uzun yıllar üst üste büyük bir halk desteği ve meşruiyetiyle irade kullanma imkânı olur tarihte, çok az lidere ve millete nasip olur bu. Ama bu tarihi bir fırsattır. Bizim uygun yöntemlerle halk tarafından oluşturulmuş bu iradeyi kullanmamız gerekiyor. Cumhurbaşkanımızın başka liderlerle oluşturduğu çok kapsamlı ciddi ilişkiler var, büyük bir siyasi irade oluşuyor, bizler de Bakanlıklar olarak, özellikle Dışişleri Bakanlığı olarak, sistemli çalışarak bu iradenin oluşturduğu alanda hedeflerimize ulaşmamız gerekiyor. Zaten her ilişkide iki tane konu vardır. Bir, irade olması karşılıklı, ikincisi pratikte adım atmanız. Şimdi irade oluştuktan sonra adımlar nitelikli olarak atılmadığı zaman kalıyor. Bizim şimdi özellikle kurumsallaştırma dediğimiz konu Nijer’de, Libya’da, Özbekistan’da, diğer yerlerde. Bazen gidiyoruz bir konu var, birden fazla Bakanlığı ilgilendiriyor. Diyelim Özbekistan’da güvenlik konusu var, sanayi konusu var, göç konusu var, terörle mücadele konusu var, bölgesel politikalar konusu var, gidiyoruz. Aynı şekilde Irak’ta, aynı şekilde başka yerlerde birden fazla Bakanlık, birden fazla kuruluşumuz hep beraber işin içine girerek meseleyi bulunduğu yerde çözmeye çalışıyoruz, bir mekanizma oluşturuyoruz. Daha sonra onun takibini de aynı şekilde yapıyoruz.

Ben daha önce de söylemiştim, Dışişleri Bakanlığı’nı son bir yıl içerisinde Cumhurbaşkanımızın da desteğiyle bu şekilde çalışacak şekilde yeniden reform ettik, organizasyonel yapısını. Aynı zamanda çok konuyu çok coğrafyada götürebilecek ve birden fazla kurumlarımızla da koordine edecek durumdayız. Çünkü kurumlarımız bizim çok meşgul, hepsi gerçekten çok nitelikli çalışan kurumlarımız, Bakanlıklarımız, Savunma Bakanlığımız, İstihbaratımız, İçişleri Bakanımız, Sanayi, Ekonomi, Enerji. Hepsinin Türk milletine yönelik büyük bir hizmet mesaisi var. Bizim tabii dış politikadaki uygun mesajları alıp Türkiye’deki uygulanabilir dile çevirmemiz, onu bir pratik içerisine sokmamız Bakanlık olarak önemli. Gerçekten üstün bir koordinasyon anlayışıyla bütün kurumlarımız sizin dediğiniz gibi dış politikada az zamanda nitelikli iş yapma pozisyonuna erişmiş durumdalar. Bu Türkiye’nin ciddiyetini de gösteriyor. Şöyle bir şey yapmıyoruz: Geldik, konuştuk ve dağıldık değil; geldik, konuştuk, arkasına iş yapıyoruz. Duruşumuz bu.

SUNUCU- Bu Türkiye diplomasi modelinin en önemli sac ayaklarından bir tanesi herhalde diplomatik ağımız. Dünyanın en büyük üçüncü diplomatik ağına sahibiz. Diplomatik misyonlarımızın Türk dış politikasına katkıları ortada, ama bu ekonomik alandaki iş birliklerine dair, ilişkilere dair oynadıkları rolü çok fazla konuşmuyoruz. Kısaca son olarak buna da değinmenizi isteyeceğim Sayın Bakanım. Türk Elçiliklerinin olduğu yerlerde ekonomik ilişkiler nasıl canlanıyor, nasıl değerlendirirsiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Özellikle biliyorsunuz ekonomide Türkiye ekonomisinin –ben buna mucize ekonomisi diyorum- gerçekten herhangi bir doğal zenginliğe, petrol, gaz gibi sahip olmadan kendi emeğiyle, alın teriyle, ihracatıyla G-20 arasına girmesi her türlü takdirin üzerinde olan bir konu. Burada önemli olan ne? Tabii ihracat. Teknolojik ürün ihraç ediyorsunuz, tekstil ürünü ihraç ediyorsunuz, sanayi ürünü ihraç ediyorsunuz. Burada pazar bulmak önemli, hem ihracatçınız için hem de o ülkelerde iş yapacak iş adamlarınız için. Bizim Türk Misyonlarına verdiğimiz bir numaralı direktif, yakın bölgemizdeki birkaç ülke dışında bizim çatışmalı bir alanımız yok zaten, tarihten gelen bazı sorunlu alanlarımız var kendi bölgemizde, onları özel birkaç mekanizmayla yönetiyoruz. Ama geri kalan Afrika, Asya-Pasifik, Latin Amerika, buralardaki geniş diplomatik ağımız, Türkiye’nin ve gittiğimiz ülkenin ekonomik çıkarı, kalkınma çıkarı, ticari çıkarları neyi gerektiriyor buraya odaklanalım, Misyonumuzun bir numaralı işi bu gider gitmez. Ekonomimiz için yeni pazarlar bulmak, yeni fırsatlar bulmak ve bununla ilgili ülkelerin siyasi iktidarları nezdinde de bir farkındalık oluşturmak Türkiye’yle alakalı, Türk iş adamlarıyla ilgili, Türk ekonomisiyle ilgili, Türkiye’nin onların yanında olduğuna ilişkin. Şimdi bu diplomattan geldiği zaman tabii daha etkili oluyor. İş adamı gittiği zaman biraz daha tek taraflı kar merkezli görülebiliyor, ama sizin diplomatınız hem siyasi, hem güvenlik, hem ekonomiye dayalı konuları bir paket olarak karşısındaki muhatabıyla konuştuğu zaman Türkiye adına, orada pazar açmaya yönelik, alan açmaya yönelik kararlar alınması daha etkili oluyor.

Ben her hafta bir Misyonumuzdan haber alıyorum, falan şirketimize şu ihale verildi, filan şirketimiz şu özelleştirmeyi kazandı, filan yerde şirketimize şu türden imtiyazlar tanındı gibi. Gerçekten ama bu dediğim gibi tuğla tuğla örerek gittiğimiz bir yer. Barış yoluyla bizim marketimizi, pazar alanımızı genişletmemiz gerekiyor.

SUNUCU- Sayın Bakanım, değerlendirmeleriniz için çok teşekkür ediyorum. Böylece tamamlamış olduk.

Değerli izleyenler, Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’la dış politika gündemindeki sıcak gelişmeleri değerlendirdik. New York’taki Türkevi’nde gerçekleştirdiğimiz özel yayında Sayın Bakanın çok önemli açıklamaları, çok önemli mesajları oldu.

* Interpress deşifresidir.