Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Ülke TV'ye Verdiği Mülakat, 18 Ekim 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın TRT Haber'e Verdiği Mülakat, 4 Ekim 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın MBC Masr'a Verdiği Mülakat, 18 Eylül 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın TGRT Haber’e Verdiği Mülakat, 28 Ağustos 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın NTV’ye Verdiği Mülakat, 25 Temmuz 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın A Haber'e Verdiği Mülakat, 27 Haziran 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT Haber'e Verdiği Mülakat, 3 Haziran 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın 24 TV'ye Verdiği Mülakat, 9 Mayıs 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın CNN Türk'e Verdiği Mülakat, 9 Nisan 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın UTV'ye Verdiği Mülakat, 7 Nisan 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Reuters’a Verdiği Mülakat, 4 Nisan 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TV100'e Verdiği Mülakat, 14 Mart 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Jazeera Arabic’e Verdiği Mülakat, 26 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Bloomberg TV’ye Verdiği Mülakat, 24 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT World’e Verdiği Mülakat, 16 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Palestine TV'ye Verdiği Mülakat, 8 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Anadolu Ajansı Editör Masası'na Verdiği Mülakat, 5 Şubat 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Şark TV’ye Verdiği Mülakat, 27 Ocak 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın CNN Türk'e Verdiği Mülakat, 7 Ocak 2025 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın France 24 English'e Verdiği Mülakat, 20 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Al Jazeera English'e Verdiği Mülakat, 18 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Al Hades TV’ye Verdiği Mülakat, 15 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın NTV’ye Verdiği Mülakat, 13 Aralık 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın A Haber'e Verdiği Mülakat, 15 Kasım 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Haber Global'e Verdiği Mülakat, 17 Ekim 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın TRT Haber’e Verdiği Mülakat, 28 Eylül 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Anadolu Ajansı Editör Masası'na Verdiği Mülakat, 19 Eylül 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Kanal 7’ye Verdiği Mülakat, 31 Temmuz 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Sky News Arabia’ya Verdiği Mülakat, 24 Temmuz 2024 Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Habertürk’e Verdiği Özel Röportaj, 24 Haziran 2024
Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Ülke TV'ye Verdiği Mülakat, 18 Ekim 2025

SUNUCU- Efendim, herkese iyi geceler.

En Sıradışı özel yayınına hoş geldiniz.

Bugün çok önemli, çok değerli bir konuğumuz var, Dışişleri Bakanımız Sayın Hakan Fidan. Efendim, yayınımıza hoş geldiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Teşekkür ederiz, hoş bulduk, sağ olun.

SUNUCU- Hassaten teşekkür ediyorum, çünkü böylesi bir yoğunluk içerisinde bize fırsat ayırdınız, davetimizi kabul ettiniz.

Çok çok teşekkür ediyorum, şeref verdiniz, bunu söyleyeyim en başta.

Şimdi eminim hepimizin kafasında birçok soru var. İlk ağız, birçok şeyi merak ediyoruz. Bunları soracağız ve bu gece bu sorulara cevap arayacağız.

Yoğunluğunuz var, ama biz birçok sorunun cevabını sizden almak istiyoruz. O yüzden sorabildiğimiz kadar soru soracağız bu gece müsaade ederseniz. Gazze ile başlamak istiyorum. Gazze meselesi iki türlü konuşuldu. Evet, bu büyük bir başarı. Mesela yurt dışından, yurt dışı medyasını, yurt dışındaki aktörleri masaya yatırdığınız zaman Türkiye'yi öve öve bitiremiyorlar. Yeren de var, ama ortaya koyduğu başarı yüzünden yeren var. İçeride bir parça birileri bunun başarı olmadığını falan düşünüyor, işte onu biliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde önemli bir diplomatik başarı bu. Hiç şüphesiz siz de bu sürecin mimarlarından biriydiniz. Ve bu Şarm El-Şeyh’teki bu Zirve’de şöyle bir ifade kullandınız: “Bu ivmeyi kalıcı ve adil çözümle taçlandıracağız, iki devletli çözüm için çalışacağız” ki herhalde ana omurga da burası. Yani bunun için bir çaba ortaya koymak gerekiyor. O zaman şuradan başlayalım: Yeni dönemde Türkiye’nin Gazze’deki yol haritası ne?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet, tekrar öncelikle teşekkür ediyorum misafir ettiğiniz için.

Sizler vasıtasıyla ekranları başında bizleri seyreden seyircilerimize saygılarımı, sevgilerimi, muhabbetlerimi de iletmek istiyorum buradan sizlerin vesilesiyle.

Tabii Şarm El-Şeyh’te varılan mutabakat, atılan imzalar tarihi bir imzaydı hem Gazze için, hem bölge için, hem de Cumhurbaşkanımızın küresel liderlik rolünün tekrar ortaya konması için fevkalade önemliydi. Şimdi burada her şey bitmiş değil, her şey daha yeni başlıyor. Suriye'de de aynısını söylemiştik malumunuz 8 Aralık'tan sonra. Burada devam eden soykırımın durması, 2 milyon insanın karşı karşıya kaldığı çaresizliğin bir an önce son bulması, vatanlarından edilmelerinin önlenmesi, Filistin halkının tekrar ikinci bir sürgün yaşamasının önüne geçilmesi bizim stratejik önceliklerimizdendi. Şu anda varılan mutabakat uluslararası toplumun arkasında saf tuttuğu husus bunlar, bunlar önemli. Buradan devam ederken biz hep şunu anlatıyoruz: Aslında bunu Gazze savaşının ilk gününden itibaren biz söyledik, çünkü zaman zaman tekrar ediyorum. Cumhurbaşkanımız Gazze meselesine çok önem verdiği için ilk Gazze savaşından itibaren bizleri bu konulara memur etmişti. 2008'de ilk Gazze savaşı patlak verdiğinde yine bizleri bu konulara memur etmişti. Yine arabuluculuk rolleri için hem Şam'a, hem Kahire'ye gidiyorduk. O zaman Hamas'ın bir bölümü Şam'daydı. O günden bugüne çıkardığımız derslerin arasında en önemli olan şu: Eğer kalıcı bir çözüm olmazsa, iki devletli çözüm hayata geçmezse, biz bugün bu savaşı durdurabiliriz, bu soykırımı durdurabiliriz, ama bir müddet sonra, 5-6 sene sonra tekrar bir savaşı daha göreceğiz. Çünkü işgal devam ettiği sürece, zulüm devam ettiği sürece bir karşı duruş, bir direniş her zaman için olacak. Uluslararası topluma biz bunu anlattık. Artık buna nihai olarak bir son vermemiz gerekiyor. Bu herhangi bir çatışmaya benzemiyor. İnsanlığın bugüne kadar biriktirdiği ne kadar fikir, değer, inanç varsa hepsinin karşı karşıya gelip çatıştığı bir yer. Bu çatışma burada kalmıyor, bütün dünya başkentlerinde…

SUNUCU- Medeniyet namına ne varsa orada bombalandı, orada öldürüldü, orada katledildi.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ve bütün dünya başkentlerinde gelip etkisini gösteriyor. Siyasette ve halk arasında, toplumda inanılmaz bir negatif etkiye yol açıyor. İnsanlık vicdanı bunu taşıyamıyor. Bu taşıyamama eğer sorumlu kişiler tarafından doğru düzgün bir eyleme dönüştürülüp, bu zulme son verilmezse, daha sonra bu kendini başka şekilde “manifest” de eder, daha büyük, daha sıkıntılı konularla karşı karşıya kalabiliriz. Onun için bu soykırımın durması, İsrail'in yıllardır oluşturduğu illüzyonun, zaten deşifre olmuş durumda, ortadan kalkmasıyla mümkün oldu. Şehitlerimizin kanları da gerçekten bu noktada çok mübarek rol oynadı. Açıkçası o şehitler İsrail'in yıllardır ortaya koyduğu bu illüzyonu bozdular.

SUNUCU- Bunu kendileri de itiraf ediyor ya, Ehud Barak falan itiraf ediyor ya eski başbakanları, dünyanın nefretini kazandı falan diyorlar.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Dolayısıyla bundan sonra bizim hedefimiz bu yapılan mutabakatın devam etmesi, insani yardımların devam etmesi, Filistinli bir heyetin Gazze'deki yönetimi devralması ve iki devletli çözüme doğru gidilmesi. Bu konuda şu anda hâlihazırda üstünde mutabık kalınmış konu yok. Filistin Devleti’ni tanıyan 150'den fazla devlet var. Bu devletin hayata geçirilmesi için şu anda çalışılması gerekiyor.

Önemli olan şu: Bugüne kadar burada kabul göstermemiş, bunun gerekliliğine inanmamış, başta bazı büyük Batılı devletlerin olmak üzere, uluslararası toplumun artık bu fikri kabullenmesi, ya biz artık buraya bir çözüm getirmemiz lazım, bu böyle kendi başına bırakacağımız, İsraillilere oyun alanı açacağımız bir alan olmaktan çıktı, bu bizim başkentlerimize gelip bizim sosyal tabanımızı, bizim siyasetimizi, her şeyimizi ikiye bölüyor. Yani bu orada bıraktığımız bir çatışma değil, ikinci Gazze savaşı daha kısıtlı savaştı, daha kısa süren bir savaştı, işte bin küsur şehitle neticelenen bir savaştı. Ama şimdi 70 bin civarında, belki daha fazla.

SUNUCU- Daha fazla olduğu da söyleniyor, yüz binlerce olduğu söyleniyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kesinlikle, ben de öyle inanıyorum açıkçası. Yani matematiksel bir veri vermek bu yıkımın tabiatından dolayı zor olabilir, ama savaşın işleyişini bildiğim için orada özellikle kameralar önünden kaçırılan çok fazla katliamın olduğunu, infazın olduğunu da düşünüyorum.

SUNUCU- Enkazın altından ne çıkacak?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Enkazın altında olanlar var. Bu kadar şehidin kanının aslında günün sonunda bir rahmete dönüştüğü, bütün ezilenler için dünyada bir umut kaynağı, bir başkaldırış kaynağı olduğunu da görüyoruz. Bize düşen, bunu uygulanabilir siyasete dönüştürmek.

SUNUCU- Şimdi o illüzyon dediğiniz hadise hakikaten önemli. Dünya başkentlerinde, İtalya'da o gün 2,5 milyon insan İtalya'nın dört bir yanında sokaklara dökülüyor. Bunların bir kısmı, sadece bir kısmı Müslüman, ama dünyada vicdanlar harekete geçiyor. Zannediyorum ki Trump'ın “bütün dünyayı yenemezsin” sözü bunu anlatmaya çalışıyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kesinlikle. İsrail'in aslında kendi güvenliğini oluşturduğu illüzyonun, yalanın arkasına gizlediği bu güvenlik duvarı, illüzyon, birdenbire ortadan kalkıyor. Bu sihri kaldıran o mübarek şehit kanları ve bu kanın hakkını mücadele ederek veren gerçekten insanlar. Burada tabii biz bunun sorumluluğunda olarak başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere yoğun bir mücadele içerisine girdik. Stratejiyi baştan kurarken birincisi şuna baktık: Şu ana kadar bu ne yapılmadı, şu ana kadar Müslüman ülkelerin ciddi bir dayanışması gerekiyor, topyekûn bir ses çıkartması gerekiyor. Uluslararası toplumu mobilize etmeleri, seferber etmeleri gerekiyor. Bu sorun her zaman için bir uluslararası sorun olarak tanındı, ama uluslararası ortak bir çaba ortaya hiçbir zaman için konmadı. Bir grup Arap devletinin 1948'den bu yana özel olarak ilgilendiği, muhatap alındığı bir sorun oldu. Yani Amerika, İsrail, dört tane Arap ülkesi bu konu bu şekilde götürülmeye çalışılan bir konu ve her zaman için aynı kaldı. Bu sefer savaş başladığında biz İslam İşbirliği Teşkilatı'na dedik ki, Müslüman ülkelerin tamamını coğrafi olarak, demografik olarak temsil eden bir grup kuralım ve dünya kamuoyunun karşısına öyle çıkalım. Biz Müslümanlar olarak, dünya nüfusunun yaklaşık üçte birini oluşan Müslümanlar olarak diyoruz ki, buna artık seyirci kalamayız.

SUNUCU- En zoru da budur herhalde.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii. Aslında burada şöyle bir şey oldu: Beraber ortaya koyduğumuz bu çabanın özellikle Cumhurbaşkanımızın New York'ta diğer 7 liderle bir araya gelip Trump'la görüşmesi ve akabinde olayların birden hız kazanması, Amerika'nın kayıtsız şartsız İsrail destekçiliğinden bir arabuluculuk rolüne evrilmesi bir noktada, şu andaki geldiğimiz sürecin başlatıcısı oldu ve İslam ülkeleri arasında da aslında çok ciddi bir dayanışma ruhunu da arttırdı. Biz kendi sorunumuzu kendimiz sahiplenirsek, iş birliği ortaya koyarsak mevcut aktörler üzerinden sahici ve samimi bir şekilde etkimiz var, bunu kullanmalıyız.

SUNUCU- Bir de onlara bir cesaret gerekiyor dedi Sayın Cumhurbaşkanı…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii, Cumhurbaşkanımızın şu ana kadar uzun erimli liderliğinin ortaya çıkarttığı güç, etki, nüfuz, daha da önemlisi güvenilirlik. Çizgisinin düzgün olması, karakterinin güvenilir olması ve dünya kamuoyunda tanınır olması burada diğer ülkelerin arkasında saf tutmasını sağladı ve gittik tek bir dille Trump'la konuştuk.

SUNUCU- Şimdi daha zor kısımlara geleceğim. Sayın Cumhurbaşkanımızın imzaladığı bu dörtlü deklarasyonda üç başlık öne çıkıyor. Bu da garantörlük, görev gücü ve Gazze'nin yeniden inşası. Gazze'nin yeniden inşası konusunda ben bugün gördüm, işte iş makineleri girmiş bizim gönderdiğimiz, Türk bayrağı taşıyan iş makineleri falan orada. Yardım yine gönderiyoruz. Buralara eyvallah, ama garantörlük meselesi, bunu biraz açmak istiyorum, o da şu yüzden: Hiç şüphesiz Gazze tarafının bu anlaşmanın altına imza atmasında Hamas'ın işte silah bırakmayı kabul etmesi, diğer kabulleri sizin Türkiye'nin Hamas'la kurduğu irtibat ve sizlere güvenmesiyle ilgili bir şey. Dolayısıyla bir komplikasyon gelişirse, gelişebilir mi, söz konusu İsrail ise gelişebilir. Bir komplikasyona karşı bir eylem planı var mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii bütün olumsuz ve olumlu senaryolar için bir cevabımız var. Bu sorunu topyekûn çözme manasında değil, ama hazırlıklı olma manasında önemli bir konu. Şimdi biz her zaman için söylüyoruz, İsrail'in siciline baktığımız zaman yüzde yüz güven beklemek doğru değil. Önemli olan uluslararası toplumun burada gerekli baskı mekanizmasını İsrail'in üstüne koyacak bir farkındalığı üretmesi ve bu farkındalığın eyleme dönüşmesi. Bu yüzden belli çalışmaların yapılması gerekiyordu.

Şimdi burada garantörlükle ilgili birkaç tane netleştirmeyi yapmam gerekiyor kamuoyunun bilgisi için. Bizim şu ana kadar oynadığımız rol, arabulucu rolü. Bu savaşın durdurulması için biz, Filistin davasına olan desteğimiz, yakınlığımız, inancımız dolayısıyla onların üzerindeki bu samimiyetimizi, bu meseleyi çözüm için kullandık. Amerikalıların da İsraillilerle aynı türden ilişkisi var, onlar da onları kullandılar ve bir ortak resimde bir araya geldik. Onun için ilk önce Amerika ile Müslüman ülkelerin anlaşması, daha sonra her iki tarafın da gidip kendi samimi olduğu tarafa mevzuyu anlatması, olabildiği kadar bir yerde buluşturması gerekiyordu. Metodolojik olarak söylüyorum. Şimdi bizim oynadığımız rol arabulucu rolü. Şimdi, şu anda oluşturulmuş erken görev gücü dediğimiz, arazideki mevcut ateşkes anlaşmasından çıkacak birtakım sıkıntılar oluyor. İlk 72 saat önemliydi. Orada bazı operasyonel sorunlar oldu. Rehinelerin, cesetlerin verilip verilmemesiyle ilgili sorunlar çıktı. Bazıları kasıtlı yapılıyor dedi, bazıları işte teknik imkânsızlık falan, onları çözmek için oluşturulmuş bir grup var, iletişim rahat olsun diye. Orada arkadaşlar görev alıyorlar. Fakat onun dışında şu anda yapılandırılmış, üstünde karar kılınmış, görev tanımı, angajman kuralları belirlenmiş bir durum yok. Şu anda Trump'ın barış planında sözü edilen üç tane kurumsal mekanizmanın kavramı var. Görev gücü, barış konseyi ve istikrar gücü. Şimdi bunların niteliği, görev tanımları ve kompozisyonları konusunda erken tartışmalar devam ediyor. Bunlar hayata geçtiği zaman… Ama biz şunu söylüyoruz garantörlükle ilgili, Cumhurbaşkanımızın bizlere verdiği yetki alanı şu: Bizim gerek Milli Savunma Bakanlığı gerek İstihbaratla yaptığımız koordinasyon neticesinde de, eğer Filistinlerin de kabul edeceği bir anlaşma çıkarsa, burada bizim üzerimize düşen görev neyse biz bunu yapmaya hazırız. Resmi olarak söylediğimiz söylem şu: İki devletli çözüm hayata geçerse, biz burada fiili garantör olma sorumluluğunu almaya hazırız. Bu çok önemli bir şey, bunun altına her devlet giremez. Yeter ki ‘67 sınırlarına dayalı bir devlet Filistinlilere verilsin. Herkesin eşit olduğu, egemen olduğu bir yapı ortaya çıksın.

SUNUCU- Çok özür dilerim, araya bir gireyim mi? Şimdi 1967, bu hakikaten mühim, orayı iyi hatırlattınız. Trump'la bu konu ya da Amerikalılarla bu konu hiç gündeme geldi mi, yani bu böyle mi olacak? Gazze bir parça orada, Batı Şeria orada, Kudüs öbür tarafta, bağlantı yok. O 1967 meselesine Amerikalıların sıcak bakmayacağını düşünüyorum, ama gündeme geldi mi böyle bir şey?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi şöyle, bazı konular var, ortada şu anda acil konu soykırımın durdurulması ve Gazze'deki dramın…

SUNUCU- Bu başarıldı.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi buna giderken bunu engelleyecek üzerinde yüzde yüz ilk başta prensipte anlaşamayacağımız bir konu üzerinden tartışmaya girmenin bir şeyi yoktu. Ama burada biz şunu yaptık: Amerika'yı bu konuda geleneksel olarak destekleyen aktörler, İngiltere, Kanada, Avustralya, Fransa, Portekiz gibi ülkelerin Filistin Devleti’ni tanıması fevkalade önemli bir adımdı. Her şeyi zamanına göre karşıdaki muhatabınızın hassasiyetlerini bilip uygun bir şekilde pozisyonu ilerletmek gerekiyor, yoksa biz netiz, onda hiçbir sıkıntı yok. Her türlü şeye rest çekme imkânımız da var. Ama maksat meseleyi çözmekse, onu belli aşamalarla ilerletmekse belli diplomatik üslupları ve stratejileri kullanmak gerekiyor. Şimdi burada iki devletli çözüme gidildiği zaman biz garantör olmaya hazırız veya bizim istediğimiz şekilde şu anda uluslararası istikrar gücünde angajman kuralları eğer böyle bir şey gerektirirse bakarız, Cumhurbaşkanımızın da…

SUNUCU- Ateşkes bozulursa Ankara'nın ilk refleksi ne olur?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ateşkesin bozulması şu demek, yani onun da biraz altını çizelim: İsrail, elindeki ezici silah üstünlüğünü kullanarak savunmasız Filistinleri öldürüyor. Orada klasik manada bizim bildiğimiz bir savaş olmuyor. Bu savaş ilk belki birkaç ayda vardı. Yani Hamas da füze fırlatıyordu, birtakım karşılıklar veriyordu. Ama daha sonra, İsrail savaşı havaya taşıyınca, tamamıyla, 24 saat istihbarat toplama ve toplanan hedeflerin imhasına yönelik gidince… Zaten ilk birkaç ayda önceden tespit ettiği bütün hedefleri, binaları içindeki insanlarla birlikte yok etti. Daha sonra, teker teker kasaba-kasaba, şehir-şehir, köy-köy yok etmeye başladı. Şimdi burada anladığımız manada bir savaş yok. Yani, o sana üç tane vuruyor, sen de bir tane vuruyorsun manasında değil. Bir katliam var, bir soykırım var. Dolayısıyla biz hep onu söylüyoruz, başlayacak olan savaş değil, başlayacak olan tekrar soykırım. Dolayısıyla, uluslararası toplumun bunun… (Yayın kesiliyor)… uluslararası toplumun Hamas'ın arkasında durmasını, Filistinlilerin arkasında durmasını engelleyecek bir mevzunun kalmaması lazımdı. En son İsrail'in suiistimal ettiği konu neydi? Rehineler konusuydu. Şu anda rehineler yok. Filistin halkını aç bırakması için, öldürmeye devam etmesi için hiçbir gerekçesi yok. Uluslararası toplum artık bunu görüyor. Bundan sonra zaten eğer hala bu konu devam ederse, var olan çöküş derecesi, sistem zaten çökmüş durumda, moral değerler dibe vurmaya gitmiş, Avrupalılar kendilerini kurtarmak için son dakikada İsrail'den kendilerini beri tutmaya başlamış ve Filistin devletini tanımaya başlamışlar. Artık bu hala bu şekilde devam ediyor. İnsanlar bir şey yapmıyorsa buradaki çöküş sadece oradaki değil…

SUNUCU- Amerika'yı da sallar.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu her yerin çöküşü ve bunu insanlar görüyorlar. Amerikan sağı şimdi bölünmeye başladı. Herkes bölündü. O zaman diyecek ki; “Biz bugüne kadar bütün dünyaya bir Batı üstünlüğü, sadece teknolojik, siyasal üstünlük, ekonomik üstünlük değil, moral üstünlük propagandası yaptık. Ama geldiğimiz noktada barbarlığa göz yuman biziz. 1940'lı yıllarda tarihin yanlış tarafındaydık, 2025'e geldik yine yanlış tarafındayız. Çünkü neden? Fiilin kendisiyle değil, faille uğraşıyoruz. Yani fail üzerinden olay değerlendirmesi yapıyoruz”. Ama biz inancımız gereği, değerlerimiz gereği fiile bakıyoruz. Fiil ne? Soykırım. Kim yaparsa yapsın, kime karşı olursa olsun bizim karşı durduğumuz bir şey. Ama Batılılar için böyle değil.

SUNUCU- İllüzyon dediniz, o güzel bir kavramsallaştırmaydı. Amerika'da Filistinlilere olan destek yüzde bir, yüzde dört gibiyken, yüzde 66’ya kadar geldi. Tam tersi, işte oralardan da İsrail’e olan destek yüzde 25’lere kadar düştü. Bu sadece Amerika’da değil, dünyanın her yerinde öyle. Hollanda’da mitingler var, İtalya’da, İspanya’da… İspanya çok acayip tavırlar sergiledi. Bu dediğiniz doğru, buradan şunu mu anlayalım: Cesaret edemez?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- O çılgınlığı her an için yapabilir. Çünkü rasyonel düşünen bir aktörle karşı karşıya değiliz. metafizik olarak sapkın bir anlayışla, bir seçilmişlik duygusuyla… Buna sizin dünyevi bir rasyonaliteyle yapacağınız bir şey yok. Sadece güç tehdidiyle, uluslararası sistemden tamamıyla izolasyonu ve buradaki çılgınlığı gören kendi içindeki diğer aktörlerin durdurmasıyla bu iş mümkün olacak.

SUNUCU- Ama Türkiye'nin, yani Ankara'nın refleksi, şunu anlıyorum söylediğinizden, dünyanın refleksinden farklı olmayacak, çünkü böylesi bir tepki, dünya nasıl tepki veriyorsa…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Biz her zamanki gibi sadece tepki değil, tepkiyi organize etmeyle başlayacağız. Bizim şu andaki en büyük rolümüz, stratejik perspektifi çizip, organizasyonu yapıp ve herkesi mobilize etmek. Bunu sessizce yapmaya devam edeceğiz biz. Bunda şeyimiz yok. Bu mobilizasyon olacak ki, bakın insanlar şunu görmeli: Filistin meselesindeki bütün dram ve zulüm, bütün insanların kendi çektiği başka dram ve zulümlerle birleştiriliyor, ilişkilendiriliyor artık. Avrupa başkentlerinde, Amerikan kentlerinde bir protesto gösterisi olduğu zaman, bu sadece Filistin için olmuyor. O protestoyu yapan grup kendi bilincinde, kendi ideolojisinde, kendi gerçek hayatındaki başka bir sıkıntıyla bunu eklemlendiriyor. Bu artık siyasal psikologların daha yakından bakması gereken bir olay. Bu tek başına bir Filistin meselesi değil. Filistin meselesi burada çok güçlü bir ateşleyici rolü üstleniyor. Bu sel, siyasi olarak birçok şeyi alır götürür.

SUNUCU- Türkiye hangi rolü üstlenecek Gazze'nin yeniden inşası konusunda? Güvenlik, finansman, özel sektör, onun katılımı… Gazze'yi inşa edecek hızlıca. Yine organizatör Türkiye olacak herhalde orada, çünkü o imkân ve kabiliyete sahip. Mesela şu konuşuluyor işte, 11 ili sarsan depremden sonra o illerin nasıl ayağa kaldırıldığı. Bu model, bu tecrübe, bu organizasyon Türkiye'nin elinde var gibi. Bunun bir takvimi var mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi siz de ifade ettiniz, bu sadece Türkiye'ye bırakılsa, Türkiye’nin 6 Şubat depreminden sonra ortaya koyduğu kısa süredeki çabayı, profesyonelliği bütün dünya gördü. Keşke yaşanmasaydı, yaşandı, ama hemen arkasından sorumlu bir devlet anlayışıyla bizim ortaya koyduğumuz bir profesyonel hizmet var. Bu hizmetin aynısının Gazze’de tekrar etmemesi için bir sebep yok. Ama burada, elini taşın altına koymak isteyen başka ülkelerle de bir rol dağılımı, bir masraf paylaşımı gerekiyor. Buna yönelik şu anda tartışmalar devam ediyor. Benim gördüğüm, sadece önden söyleyebileceğim, şu anda -güvenlik ve barış- alanda ateşkes devam ederse, yapılacak Donörler Konferansıyla aslında bir şekillenme olacak ve bu şekillenme ile beraber süreç başlayacak. Bir defa kaynak bulunması gerekiyor Turgay Bey. Dünya Bankası'nın ve başka kuruluşların, başka devletlerin yaptığı maliyet analizleri var. Bu maliyet analizlerinin ortaya koyduğu konular var, tabii bunlar olabilecek en ideal şartlarda…

SUNUCU- Tazminat gündeme gelmez mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tazminatı gündeme getirmeniz için… Olabilir, olmalıdır da. Onun için de bir yerden çalışılması muhakkak gerekiyor. Hukuki olarak belki bunu da Uluslararası Adalet Divanı’na taşımamız gerekiyor soykırımla beraber veya Ceza Mahkemesi’ne. Şimdi bu tazminat meselesi zaman alabilir, ama Gazze'nin bir an önce altyapısının inşasına başlamak gerekiyor. Burada Türkiye, Cumhurbaşkanımız kaç defa deklare etti, mevcut şartlar uygun olduğunda, şirketleriyle, devlet organlarıyla, finansal yapısıyla, her şeyiyle alana girmeye hazır. Sadece Türkiye değil, uluslararası toplum burada mobilize olmaya hazır. Bunu organize etmek gerekiyor. Fakat tekrar ediyorum, burada en önemli husus, bu kadar çalışanı ve iş makinesini alana sokmanız için her şeyden önce ateşkesin devam ediyor olması ve bozulmayacağına ilişkin de bir şey olması lazım.

SUNUCU- Bunu izleyip göreceğiz. Şimdi son haftalarda bazı İsrailli yorumcular ve analistler işte İsrail medyasında, “Türkiye'nin etki alanı büyüyor, Doğu Akdeniz'den Suriye hattına kadar İsrail çevreleniyor” gibi değerlendirmeler yapıyorlar. Çok sıklıkla yapıyorlar bunu. İşte, eski ABD Büyükelçisi Ayalon vesaire onlar da katıldığı televizyon programlarında Türkiye’ye ilişkin bu tür şeyler söylüyorlar. Kimileri de Ankara'nın Gazze savaşındaki tutumunu, “bölgesel rekabetin bir parçası” olarak kodlamaya çalışıyor. Bu türden algı çabalarına ne dersiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben bunu aslında biraz stratejik körlük veya cahillik olarak nitelendiririm eğer kasıtlı propaganda faaliyeti değilse. Türkiye'nin stratejik yönelimleri, güç kullanım şekilleri, ne zaman ve nasıl kullandığı, dost-düşman ayrımı, ittifaklarla olan ilişkileri, bunlara baktığınız zaman bunların ne kadar komik olduğu ortaya çıkıyor. Bunlar kendi toplumlarını, kendi kamplarını tabiri caizse “gazlamak” için ortaya attıkları bir şey.

SUNUCU- Yeni Osmanlı geliyor gibi, işte…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Biraz da şöyle bir şey var. Bu aslında Körfez’de çok kullanıldı, çok şükür artık bu şey yok. Körfez’de Türkiye ile diğer İslam dünyasının mensuplarının dayanışmasını önlemek için tarihteki belli kavramların ve olayların bugüne yanlış taşınması ve propaganda unsuru olarak kullanılması. Dediğiniz gibi, Yeni Osmanlıcılık meselesi. Suriye'de bunu denediler insanlar. Suriye'de dediler ki, şöyle konuştular, güya bize iyilik yapıyorlar: “Bu Türkiye'nin zaferidir. Türkiye gelecek, burayı domine edecek, her şeyi yapacak.” Biz dedik ki: “Yok, bu sorun hepimizin sorunu. Biz hepimiz kardeşiz. Bu insanlar hepimizin kardeşi. Hepimiz el ele verip bu insanlara yardım etmek zorundayız. Bu bölge, hepimizin bölgesi. Gelin Suriye'den başlayalım, bölgesel sorunları beraber sahiplenelim.”

Bölgeye Cumhurbaşkanımız yeni bir kavram getirdi, Turgay Bey. Rekabeti değil, iş birliğini… Biz birbirimizle rekabet edeceksek hayırda rekabet edelim. Ama birbirimize çelme atmak için… Yok Türk dominasyonu, yok Fars dominasyonu, yok Arap dominasyonu… Bizim bu dominasyon işleriyle kardeşlerimize karşı işimiz yok. Bizim olgun devletler olarak bir araya gelip, el ele verip 21. yüzyılda diğer ülkelerin yaptığı gibi nitelikli iş birliği yaparak kalkınmayı, güveni, refahı sağlamamız gerekiyor. Bunun için bu coğrafyada yeterli miktar kaynak var mı? Var. İnsan gücü var mı? Var. Para var mı? Var. Stratejik oryantasyon ve hikmet lazım. Liderlik lazım. Türkiye'nin söylediği söz burada niye etkili oluyor? Türkiye, gerçekten çok güçlü bir ülke, çok güçlü bir liderliği var. Güven var ve bu güçlü ülke kendi gücünü dominasyon için değil, iş birliği için kullanıyor. O zaman sizin sözünüz, sizin çağrınız diğer aktörler nezdinde daha etkili oluyor. Bu çağrıya devam etmek gerekiyor. Suriye'de gerçekten Arap ülkeleriyle çok güzel bir iş birliğimiz var. Amerika'yla yakın çalışmaya çalışıyoruz. Avrupa Birliği'ndeki çeşitli ülkelerle… Herkes görüyor. Buraya olumlu yaklaşırsanız, buradan olumlu şey çıkar, olumsuz yaklaşırsanız karmaşa çıkar, terör çıkar, bölünme çıkar. Bu sadece Türkiye'nin değil, herkesin zararına…

SUNUCU- Şimdi hazır o konuyu açmışken, Şara ve Putin arasında bir diyalog var. Orada, basına yansıdığı kadarıyla birtakım pazarlıklardan falan söz ediliyor. Yakın takibinizde herhalde Sayın Bakanım.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet.

SUNUCU- Yani nasıl olmasın? Suriye'yi soracağım özelde ama bunun biraz da magazin yönü var. Al Esad'ı, ver işte limanları, üssü ya da neyse. Nedir değerlendirmeniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Olması gereken bir diyalog.

SUNUCU- Diyalog her zaman iyidir.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Gerçekten şu olgunluğa da şapka çıkartıyorum. Gerçek devlet adamlarında oluyor. Biz de aynısını defalarca yaşadık. Kavga ettiğimiz insanlarla oturduk konuştuk. Kavga ederken de konuştuk. Şimdi Ahmed Şara ve arkadaşları Ruslara karşı, yani Rusya Esad'ı desteklerken, İranlı Milisleri desteklerken, karşı kamplardı ve savaşıyorlardı. Bunun hemen sonrasında Rusya yeni gerçekliği kabullendi. Dedi ki: “Dur, gel, olan oldu, oturalım konuşalım.” Ahmed Şara’da öyle radikal bir tavır koyup, “Ben seninle konuşmam” vesaire şeyi yok. “Siz hayatın bir gerçeğisiniz, Rusya büyük bir ülke, oturalım konuşalım.”

SUNUCU- “Öğreniyor” da diyebiliriz, siz der misiniz böyle bir şey bilmiyorum ama yani… İlk pozisyonu ve bugün devlet adamı pozisyonu.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben o konuda sorumlu davrandığını düşünüyorum. Tabii ki bizim istişarelerimiz oluyor. O istişarelerde biz her zaman için yüzyıllara dayanan, bin yıllara dayanan devlet geleneği, devlet tecrübesini aktarmaya çalışıyoruz. Yeni devletleşmelerin kafasını sağa sola vurarak, büyük riskler alarak bir şeyler öğrenme lüksü yok.

SUNUCU- Bir de komşuyuz, ortak bahçeyi idare ediyoruz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii, burada Rusya'nın davranışını da ben tebrik ediyorum. Suriye'nin ortaya koyduğu cevabı da şey yapıyorum. Anlaşırlar mı her meselede? Anlaşmazlar. Ama önemli olan, anlaşma niyetiyle karşı karşıya gelip konuşmak ve diyalog kapısını açmak, bu kıymetli bir şey.

SUNUCU- Şimdi bu Şam'daki, yine buradan devam edelim, oluşan merkezi otoriteyle temas düzeyimiz ilk günküyle kıyaslandığında nasıl?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Temas düzeyimiz… O kadar yoğun temasımız var ki, “temas düzeyi” diye bir şey sormuyoruz kendimize. Sürekli temas halindeyiz, her türlü organla. Şöyle bir örnek vereyim: İki hafta önce, Suriye Dışişleri Bakanı çarşamba günü resmi ziyaret yapıyor bize. Beş gün sonra, pazar günü de yanında Milli Savunma Bakanı ve İstihbarat Başkanıyla tekrar Ankara'yı ziyaret ediyor. Biz tekrar oturuyoruz, Milli Savunma Bakanımız, İstihbarat Başkanı İbrahim Bey’le. Altı kişi saatlerce süren toplantı yapıyoruz. Sonra tekrar ayrılıyoruz.

Dün uzun bir telefon görüşmesi yaptım. Çünkü takibini yaptığımız bazı önemli konular vardı. Arkadaşlarımız konuşuyorlar. Ticaret Bakanımız, Enerji Bakanımız, İçişleri Bakanlığımızın üniteleri… O kadar fazla devlet kurumu, kuruluşu… Milli Savunma Bakanlığımız sürekli temas halinde. Burada şöyle bir şey var, onu söyleyeyim: Şimdi Suriye meselesini biz çok ciddi yürütüyoruz. Cumhurbaşkanımızın o konuda ilk günden itibaren koyduğu bir yapısal konu var. Birincisi, Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Bey Başkanlığında yürüyen ilgili bakanlıkların katılımıyla kurulu bir Üst Strateji Kurulu var. Suriye'ye yönelik mevzuların bir an önce götürülmesi… Bu mültecilerle ilgili konu, alan da konu, enerji konusu, ticaret konusu, gümrük kapıları konusu, yardımlar konusu… Çok detay isteyen konu var. Burada üstten kararlar ortaya konuyor. Aşağıda, Dışişleri Bakanlığı'nda bir Bakan Yardımcımızın, Nuh Bey’in koordinasyonunda yürüyen bütün devlet kurumlarının katıldığı bir teknik koordinasyon komitesi var. Yukarıda aldığımız kararları aşağıda devlet kurumları eliyle, Dışişleri Bakanlığı koordinasyonunda uyguluyoruz. Bu kesintisiz çalışan bir şey ve bunun karşılığında Suriyeli kardeşlerimiz var.

Suriye'de şöyle bir zorluk var, onu biraz mazur görmek gerekiyor. O da ne? Yani devlet kurulalı yeni olmuş, kurumsal kapasiteler çok yeni. Geride bunun inşa edilmesi gerekiyor. Bir taraftan, kendi kurumsal kapasitelerini -ya da kadrolar yok birçok konuda- oluştururken aynı anda sizin istediğiniz profesyonellikle sizinle bir iş birliği muhataplığı içerisine giremeyebilir. Bunu da normal kabul etmek gerekiyor. Bazı yerlerde onu da biz kendi üstümüze alıyoruz. Ama günün sonunda Türkiye-Suriye ilişkileri, Türkiye'nin Suriye merkezli konularda başka ülkelerle ilişkileri çok planlı ve sistemli bir şekilde gidiyor.

SUNUCU- Şimdi orada merkezi idarenin, iradenin, otorite tesisi ne aşamadadır sizce? Rakamsal olarak söylemiyorum, gidişat açısından.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Gidişat açısından söyleyeceğim ben. Çok yakından takip ettiğimiz bir konu. Şimdi birinci büyük proje, ülkedeki silahlı grupların tek bir silahlı kuvvetler yapısı altında toplanması. Ben YPG'yi falan daha kastetmeden söylüyorum.

SUNUCU- Oraya geleceğim, onu soracağım.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii. Direniş grupları, muhalif gruplar, ayrı ayrı silahlı gruplardı kuzeyde ve güneyde, bunların bir ordu sistematiği arasında… Şimdi burada geçiş büyük ölçüde sağlandı. Altta detaylar var, onların yürütülmesi gerekiyor. Ama genel mutabakatın ve kabulün sağlanması önemliydi. İşler iyi giderken birdenbire biliyorsunuz Lazkiye’de ayaklanma çıktı. Daha sonra Güney'de, Süveyda'da olaylar çıktı. YPG, 10 Mart anlaşmasından geri adım atan bir frene basma ameliyesine girdi ve kurumsal kapasite inşası, ülke normalleşmesi faaliyetleri bir an için inkıtaya uğrayıp sistem bütün ağırlığını ve dikkatini bu ortaya çıkan kriz alanlarına odaklandırdı. Şimdi bu kriz alanlarını iyi yönetmek gerekiyor. Bence burada da ciddi mesafeler alınıyor. Burada belki sonra konuşuruz, ama en büyük risk İsrail yayılmacılığının Suriye üzerinden devam etme riski. En fazla konuştuğumuz, istişare ettiğimiz, Amerikalılarla götürdüğümüz konu bu konu.

SUNUCU- Kaşıyorlar sürekli, tahrik ediyorlar. İçeride kendilerine müzahir unsur arıyorlar.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii tabii, yani İsrail'in şundan vazgeçmesi gerekiyor, onu anlatmak gerekiyor onlara, işte onunla biraz meşgulüz dolaylı veya direkt yollarla: kendisine komşu ülkeleri, zayıf, bölünmüş bırakarak, başkasının güvensizliği ve zayıflığı üzerinden güvenlik üretmek çok riskli ve tehlikeli bir strateji. Şu ana kadar devam ettikleri bu, onların dünyasında. Bu mesela Mısır'da böyle oldu, Ürdün'de böyle oldu, Lübnan'da böyle oldu. Ama bizden biraz uzakta olduğu için biz konuya stratejik bir endişeyle baktık. Ama birinci dereceden müdahil olma durumunda değildik. Fakat Suriye meselesi bizim için birinci dereceden bir milli güvenlik meselesi. Bizim için fiziksel bir sorun, duygusal bir sorun değil. Fiziksel bir sorun. Orada olan biten her şey benim buradaki toprak bütünlüğümle, vatandaşımın malıyla, canıyla, kanıyla alakalı bir konu. Ben devlet olarak bu sorumluluğu üstüme alıp ona göre davranmak zorundayım. Şimdi bunu bu şekilde sistematize ettiğiniz zaman ortaya koyacağınız tavırlar da ister istemez ona göre gelişiyor. Bizim buradaki mesajımız çok net. Suriye, İsrail de dahil kimseye tehdit olmasın, ama hiç kimse de Suriye'ye tehdit olmasın. Herkes otursun, kendi sınırları neredeyse o sınırlar üzerinden hayatına devam etsin, kimse kimsenin sınırına, toprağına, işine, gücüne karışmasın. Bizim istediğimiz bu. Ama sen, “Bunlar Sünni Arap Müslümanlar, biz bunların niyetini okuyoruz, 50 yıl geçtikten sonra bunlar güçlenirlerse bana bilmem bir şey yapacaklar, onun için ben şimdiden bunları böleyim, parçalayayım, yutayım, kaos içerisinde bırakayım, sıkıntı üreteyim” diye bir güvenlik politikası geliştiriyorsan bu çok tehlikeli politika. Çünkü bu sadece Suriye'yi etkilemiyor. Suriye'nin etrafında kaç tane ülke var? Ürdün birinci dereceden, hemen güneyden etkileniyor. Lübnan zaten İsrail’in işgali altında. Türkiye'yi sen etkiliyorsun. Irak'ı ister istemez etkiliyorsun. Çünkü bütün güçleri, dikkati sistemine alıp başka bir yere verdiğin zaman Suriye çölündeki DEAŞ yapısı tekrar ortaya çıkıyor. Aslında kriminal grupların dini öğeleri kullanarak DEAŞ maskesi altında ortaya çıkmasını da ayrıca bir incelemek lazım. Birçok ülke…

SUNUCU- Orada Trump’ın bir sözü var, işte anası Obama, babası Hillary diye. Ben demiyorum. Yani sizde diplomatik bir krize sebep olmaz, Trump dedi onu.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Dolayısıyla, bu birinci derecen bizim için bir sorun. Fiziksel bir sorun, milli güvenlik sorunu ve biz gerekli görüşmeleri, planlamaları yapıyoruz. Zaman zaman ilgili kısımları kamuoyuna yansıyor, ama netleşmeler oldukça inşallah şey yapacağız. Yakında bir üçlü toplantı planlıyoruz Türkiye, Amerika, Suriye. Bunu yakın zamanda gerçekleştirmeyi inşallah düşünüyoruz. Meseleleri teker teker ortaya koyup, ele alıp götüreceğiz.

SUNUCU- Bu rakama dayanan bir soru olacak, ama var mıdır aklınızda, geri dönen sığınmacıların sayısı belli mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi tam rakam şu anda aklımda değil, ama eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, çünkü sürekli değişiyor, İçişleri Bakanımızın Kabine’de yaptığı son bir sunumdan hatırlamaya çalışayım. Yani 500 bine yakın mültecinin geri dönmesi söz konusu. Bazıları da geri dönmek için…

SUNUCU- Arkadaşlar, siz de bir bakın. Hani “timing” ile alakalı bir soru olabilir. Son şu kadar ayda olabilir, toplamda bu kadar olabilir, o yüzden ben size…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii tabii, bizim arkadaşlarda vardır o, bizim arkadaşlarımız bir şey yapsınlar.

SUNUCU- Bir bakalım, arkadaşlar da bir baksınlar. Hani bir şey değil ama yine de biz Hakan Beyi yanıltmış olmayalım. Hani “timing”, bir aralığa ait rakam da olabilir, toplamda da olabilir, varsa gelebilir.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok yok, var var, o rakamlar var. O rakamlar var, yalnız o rakamlar şöyle: Biz sınırdan gidenler üzerinden ölçüm yapıyoruz, ama Suriye'ye geri dönüş sadece Türkiye üzerinden olmuyor. Başka ülkelerden de geri dönüşler var. Bir Türkiye'den dönenlerin miktarı var, bir de Suriye'ye geri dönen toplam miktarı var. Suriye'ye geri dönenlerin toplam miktarını biz ancak Suriyelilerden öğrenebiliriz. Çünkü Ürdün'de çok var, Irak'ta olanlar var, Lübnan üzerinden dönen, Mısır'da olanlar var, birçok yerde olan Suriyeli var, onların dönüşleri var. O rakamları açıkçası ayrıca Suriyelilerden almak lazım. Kendileri de çok iyi biliyorlar mı ondan da pek emin değilim, ama günün sonunda şunu söyleyeyim: Orada istikrar ve güven devam ettikçe nüfusun dönüşü devam ediyor. Bu nüfus dönüşüne bizim ihtiyacımız var. Yani iş gücü ihtiyacının ortadan kalkması için, ekonominin işlemesi için, hayata geçmesi için, fabrikaların çalışması için, bürokrasinin çalışması için bu nüfusun dönmesine ihtiyacımız var.

SUNUCU- Bu 2015'ten bu yana uluslararası raporlara da yansıyor. Bu “SDG”-YPG'nin kendi kontrol altında tuttuğu, yani sonradan kontrolüne geçirdiği yerlerdeki bu demografik değişimler, bunlar takip ediliyor mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii…

SUNUCU- Yani bu Suriye'nin aşması gereken bir sorun. Bu geri dönüşlerin hızlanabilmesi için bu işgallerin de, “SDG”-YPG'nin işgallerinin de sonlandırılması gerekiyor. O konuya ilişkin bir çalışma var mıdır oralarda?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle: Şimdi 10 Mart mutabakatının uygulanması aslında bütün bunların hepsini de kapsıyor. Yani nüfusu Arap olan…

SUNUCU- 10 Mart mutabakatı da hangi aşamada, onu da sormuş olayım?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Nüfusu Arap olan yerlerden YPG'nin hemen çekilmesi birinci aşamada olması gereken konu. Ama bu henüz hâlihazırda uygulamaya başlanmış bir konu değil. Burada Arap aşiretlerinde de belli miktar zaten baştan beri bir rahatsızlık hep var. Herkes şu anda bu sorun çözülecek diye bekliyor. Çözülmemesi durumunda çok ciddi çatışmaların çıkacağını öngörmek aslında mümkün. Şu anda Arapların olduğu bölgeden YPG'nin çekilmesi birinci öncelik. Bakalım bekliyoruz. Şu anda devam eden birtakım görüşmeler var, ama o görüşmelerde, dün konuştuğumda tekrar, hâlihazırda tam bir içerik yok. Şimdi özellikle silahlı unsurların entegrasyonu konusundaki keyfiyet ne olacak konusu kendi aralarında tartışılan bir konu. Deyrizor’un devri konusu vardı. Deyrizor biliyorsunuz Arapların çoğunlukla yaşadığı bir yer, Deyrizor ve o vilayet etrafındaki diğer nahiyeler. Deyrizor’un devri meselesi var. O konuda da henüz bir kâğıt üzerinde mutabık kalınmış değil. Burada YPG'nin maksimalist bir tutum içerisinde olduğunu görüyoruz. Bu işgalci tavrının, bu sömürgeci tavrının bir an önce ortadan kalkması gerekiyor.

SUNUCU- Peki bu mutabakat bir olumsuzlukla… Yani bir olumsuzluk çıkarsa Türkiye'nin tavrı ne olur? Çünkü en kritik, en önemli aşama burası hem Suriye açısından hem komşusu Türkiye açısından.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi Suriye ile bu konuda bir iş birliği içerisindeyiz. Amerikalı dostlarımızla da konuşuyoruz. Onlar biliyorsunuz YPG ile de konuşuyorlar. Her üç tarafla da konuştukça kim ne kadar rasyonel, kim ne kadar gayri rasyonel ve neyi ne kadar makul istiyor, istemiyor ortaya çıkıyor. Biz bunu defaatle söyledik, bizim için sorun kendi milli güvenliğimizle alakalı bir sorun. Yani YPG henüz hâlihazırda Türkiye'nin milli güvenliği için tehdit olan unsurlardan vazgeçtiğine ilişkin bir deklarasyonda ve eylemde bulunmuş değil ve bunun da nasıl olacağına ilişkin bir şeyi yok. Oradaki Türkiye, Irak, İran kökenli PKK militanlarından nasıl kurtulacağına ilişkin bir yol haritası bize sunmuş değil. Türkiye'ye yönelik tünelleri, füze sistemlerini, diğer başka unsurları ortadan kaldıracağına ilişkin bize bir şey sunmuş değil.

SUNUCU- Amerika ne diyor, Trump yönetimi? Çünkü hani 50 bin tır dolusu silah yardımında bulundu… Biden dönemi belki bir önceki yönetim, çok fazla silah yardımında bulunmuştu. Trump yönetimi herhalde bunu yapmıyor. Onların yaklaşımı nasıl?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi şöyle: Trump yönetimi biliyorsunuz Ankara'daki Büyükelçi Tom Barrack’ı aynı zamanda Suriye Koordinatörü olarak atadı ve aynı zamanda Lübnan meselesine bakıyor. Yani giderek bölgede daha fazla Özel Temsilci rolü üstleniyor. Aslında Ankara üzerinden bölgeye yaklaşımı fevkalade önemli. Burada çalışmalar var. Bir defa Trump yönetimi Suriye'deki duruma, başka yerlerdeki durumlara olduğu gibi, yeniden topyekûn kendi Trump yönetimi yaklaşımını getirme peşinde. Yani bunu görüyoruz. Bu oluşturulurken tabii bizim ortaya koyduğumuz yapıcı tutum, tavır önemli. Ama biz yaparken şunu da söylüyoruz: Bakın diyoruz biz insanların kimliksel özgürlüğü, eşitliği, bunlar bizim hassas olduğumuz konular. Bunu Suriye'de sonuna kadar yaşasınlar. Ne Kürt’ün, ne Türk'ün, ne Arap'ın, ne Şii'nin, ne Sünni’nin, ne Alevi'nin, ne Nusayri'nin, ne Hristiyan’ın, ne Yezidi'nin, kimsenin hakkına bir şey olmasın. Mevzumuz bu değil. Bu adamın varlık nedeni Türkiye'ye zarar vermek kardeşim. Ben bu adamın bu zarar verici unsurlardan arınmasını istiyorum, onun dışında ne yaparsa yapsın. Benim bununla bir derdim yok. Ben kategorik olarak bilmem o düşmanı, bu düşmanı değilim. Benim yıllardır kendim kavgasını verdiğim bir mücadele var, onun da sebepleri bu ve ben bunu bu şekilde vermeye de devam edeceğim. Ben bunu geleceğe bırakamam. Oradan bir kriz çıksın da başka bir şey olsun, işte beni şu ana kadar şu ülkeler kullandı, ben de çıkayım uluslararası piyasalara, bugüne kadar beni siz kullandınız, bunlar şimdi ayrıldılar, beni başka kullanacak yok mu, ben Türkiye'ye karşı size iyi şey yaparım, siz beni besleyin, ben de Türkiye'ye kan kaybettireyim… Bu oyunla artık gidilecek bir yer yok. Bu başta Kürtlere büyük rahatsızlık. Kürtleri alıp uluslararası sistemdeki bazı emperyal güçlerin iş birlikçisi durumuna düşürecek bir zehirli zihniyetin, Kürtlerle de işi yok, hiçbir aziz milletle de işi yok. Bunların, bu düşüncenin, bu virüsün bu topraklardan temizlenmesi gerekiyor. Bakın bu sadece Türkiye'nin değil… Türkiye de en az etkilenen ülke durumda şu anda. Güya Türkiye’ye karşı kuruldu, ama Türkiye bundan en az etkilenen durumda. En fazla etkilenen kim? Bu virüsü taşıyan ülkeler. Biz zamanında çok dedik bu PKK meselesinde…

SUNUCU- O akrep sizi…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben başka bir fenomenle dedim. Bakın, bu adamlar virüs kardeşim. Türkiye güçlü bir bünye, bu virüs bizi biraz hafif ateşlendirir, ama bu size girdi mi sizi öldürür, kaldıramazsınız siz, siz zayıfsınız. İmkânlarınız, bedeniniz, gücünüz zayıf, almayın bunu. Alırsanız ölürsünüz, taşıyamazsınız. Sen kendini eskiden “human agent” dedikleri insan ajanı olarak, virüs yayıcı olarak kullan bana karşı… Bana hastalık bulaştıracağım diye kendin ölüyorsun kardeşim ya. O da işte ayrı bir stratejik zihniyet geriliği. Yani zor, Allah kimseye, bu…

SUNUCU- Virüsü…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok yok, bu akıl darlığının izahı da ayrı bir konu.

Arkadaşlar rakamı ilettiler, 500 bine yakın.

SUNUCU- Ben sadece tam rakamı alalım diye söyledim. Biz sizi birazdan bir soluklandırmak isteriz. Biraz daha sorumuz var.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii tabii.

SUNUCU- Şimdi bir soru soracağım arada, yine kaldığımız yerden devam edeceğiz ama, mesela değerlendirmelerde şunu yapıyorum ben, yazılarımda falan da yapıyorum. Bir kesim hopluyor zıplıyor falan, ama yine alıyorum dışarıdan örnekler getiriyorum. Dış basını örnek getiriyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliği olmasaydı bu süreçler Gazze dahil, Suriye dahil, böyle mi gelişirdi? Böyle gelişir miydi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok, asla. Yok, mümkün değil.

SUNUCU- Yani sadece risk almak üzerinden de değil, sözü dinleniyor. Az sonra şeyi söyleyeceğim, Trump Mısır'dan Washington'a dönerken uçakta gazetecilere Ukrayna-Rusya savaşının bitirilmesi konusunda yine topu Sayın Cumhurbaşkanımıza atıyor. Ben küçüklüğümden hatırlarım, aile büyükleri vardı: Bir yerde bir sıkıntı olsa o gidiyor, nişan olsa o gidiyor, ikisi kavga etse ona söylüyoruz ya gel şunlara bir barıştır falan. Sözü dinlenen, akil falan böyle insanlar vardı. Şu anda dünya siyasetinde Sayın Cumhurbaşkanının pozisyonu böyle bir şey herhalde.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şimdi Turgay Bey halk meşruiyetine dayalı arka arkaya seçim kazanarak son 23 yıldır kesintisiz büyük bir nüfusu olan bir ülkenin meşru lideri olmak, seçilmiş lideri olmak ve bunu her 4 yılda bir, 5 yılda bir yenileyerek devam ettirmek, bu kadar süre bu meşruiyetle gelmek ve bunu yaparken de içeride ve dışarıda ayağınıza çelme takmak için birçok operasyona muhatap olmanız, bunlarla mücadele etmeniz ve bunlardan da muzaffer olarak gelmeniz… Tabii ki bunun sonunda aslında böyle bir başarı hikâyesini bütün dünyadaki liderler hayal ediyorlar, ama Allah bir tanesine nasip ediyor. Bunu onlar da görüyor. Şimdi burada aslında Cumhurbaşkanımızın kişiliğinde, milletimizin son 23 yıldır ortaya koyduğu ferasetin, sabrın, muazzam bir mücadelenin hikâyesi var. Cumhurbaşkanımızın liderliği bunun mücessem olmuş halidir.

Her zaman için söylüyorum, bizim büyük ittifaklara demir atmadığımız bir yerde, demir attığımız şey uzun erimli, güçlü, istikameti düzgün, hikmetli bir liderlik. Bir millet bununla ayakta duruyor. Şimdi bu sadece bizim için değil, bölge halkları için de aslında bir nimete dönüşüyor. Bölgedeki sorunların çözümünde, güvenilir, akil, adalet sahibi, sözünün eri, hem de güçlü bir… Çünkü hikmet sahibi olursunuz, dürüst olursunuz ama zayıf bir ülkeden gelirsiniz, sözünüzü ayıp olmasın diye dinlerler. Ama güçlü bir ülkenin lideri olarak ve bu kadar büyük mücadelelerden geçmiş bir ülkenin lideri olarak ortaya bir şey koyuyorsanız, insanlar ona muhtaçlar. Hele bizim bölgemiz gibi gerçekten çatışmaların, karmaşanın çok olduğu bir yerde. Ülkenizde ortaya koyduğunuz zaten hizmetin kendisi bizatihi orada ne yapmak istediğinizin de bir yansıması. Dolayısıyla biz Türkiye'deki 23 yıllık bir mücadelenin, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde yürüyen bu mücadelenin sadece Türkiye için değil, geldiğimiz noktada artık bölge halkları için, buradan bize de açık bir ışık gerekiyor noktasına geldiğini görüyoruz. Bu arabuluculuk işlerinde fevkalade güzel işliyor. Bizim hiç kimsenin toprağında, kültüründe, inancında, dininde, parasında, pulunda hiçbir şeyimiz yok. Biz kendimizdeki istikrar neyse bunun aynısını diğer tarafta da olmasını istiyoruz.

Cumhurbaşkanımızın burada belki olsaydı daha iyi olacak dediğim tek bir husus var. Yani bu kadar güçlü bir liderlik, bölgedeki bazı sorunları çözmede karşısında bir-iki tane kendisi gibi insan daha olsaydı o zaman böyle çok daha iyi giderdi.

SUNUCU- Onun da şanssızlığı, içeride de yok, dışarıda da yok.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Onun için tarihi olarak, maddi ve manevi olarak daha fazla omuzlarına yük biniyor ve bölge daha fazla muhtaç duyuyor. Dolayısıyla ben bunu stratejik bir zorunluluk olarak, tarihi bir ödev olarak söylemek zorundayım. Sadece milletimizin değil, bölgemizin Cumhurbaşkanımıza daha uzun yıllar ihtiyacı var. Bu gerçeği bizim kabullenmemiz gerekiyor. Bu bir stratejik zorunluluk, bunun altını iyi çizmek gerekiyor. Çünkü eğer bölgede bundan sonra biz yeni bir ittifak sistemi, bölgesel bir istikrar alanı hep beraber oluşturacaksak dünya barışına da katkısı olan, dünya ekonomisine katkısı olan, dünya gelişmesine katkısı olan, insan haklarına katkısı olan bir bölgesel ameliye içerisine gireceksek burada güçlü liderliğe ihtiyaç var.

SUNUCU- Ve hafıza devam etmeli. Türkiye'nin tarih sahnesinde bir yürüyüşü var. Bu yürüyüşün kodları var. Bu kodlarla devam ettiğinde bir başarı oluşuyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Batıdaki ve Doğudaki liderliklerin kendi halklarına verdikleri hizmetin aynısını buralarda görmeyle ilgili bir dertlerinin olmadığını, kendi menfaatleriyle ilgili. Bu normaldir yani, uluslararası ilişkilerde herkes kendi çıkarında görür. Ama biz bölge ülkesi olarak bizim kendi durduğumuz yer böyle bir şey değil. Cumhurbaşkanımızın tarihsel yürüyüşü, mücadelesi, inancı, siyasi çizgisi böyle bir şey değil. Gerçekten ve gerçekten çok basit, ama hikmetli parametrelerle hareket ediyoruz. Kendimiz için ne istiyorsak, komşumuz için de aynısını istiyoruz. Bu bize ödev, küçükten verilmiş inancımız gereği bir ahlak. Biz bunu dış politikaya yansıtıyoruz, buna benzer diğer hususları da. Hatalı olduğumuz yerler var mıdır, vardır. Gelsin dostlarımız, muhataplarımız söylesinler. Biz hatamızdan da geri adım atmasını biliriz. Önemli olan doğrunun, hak ve hakikatin aranması ve profesyonel bir şekilde herkesin menfaatine olacak şekilde bunun arkasından gitmek.

SUNUCU- Kimse güvenilmez demiyor zaten, hiçbir coğrafya da demiyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok, çok şükür. Çünkü bakın 90 milyon insan tekrar tekrar güvenmişse, diğer insanlar da diyor ki o zaman burada bir şey var yani.

SUNUCU- Peki, bu sizin tecrübenizi soruyorum ki Rusya-Ukrayna konusunda öteden beri burada da bir bilgi birikimimiz gelişti. Trump'ın sözleri üzerinden bakarsak Ukrayna-Rusya arasındaki bu savaşı Türkiye'nin arabuluculuğu bitirebilir mi sizce, böyle bir ışık var mı tünelin ucunda?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle: Türkiye bu konuda katkı vermeye devam edebilir. Biliyorsunuz 3 tur görüşmeleri ev sahipliği yaptık. Bu ev sahipliği yaptığımız görüşmelerde çok detaylı konular tartışıldı. Esir değişiminin ve diğer operasyonel ihtilaf konularının çok detaylarına inildi. Buralarda somut adımlar atıldı, esirler değiştirildi, yaralılar değiştirildi, kayıplar bulundu, çocuklar vesaire, siyasi tutuklular, birçok konuda adım atıldı. Adım atılmayan yerler de var. Ama bunlar yapılırken Turgay Bey şöyle bir şey oldu, yani orada masa etrafında bulunduğum için biliyorum. Taraflar kendi aralarında nihai bir ateşkes için neye ihtiyaç var, pozisyonları nelerdir, limitleri nelerdir, onları da doğrudan veya ima yoluyla anlatarak birbirlerine aslında bir şeyleri müzakere ettiler adını koymadan. Bu, arada şöyle bir atmosfer ortaya çıkarttı, liderlerine gidip bunu rapor ediyorlar, biz şunu-şunu yaptık ama baktık karşısı… Çünkü burada karşıdakinin niyetinden, bu savaşın kuralıdır, emin olana kadar siz her zaman için en kötü senaryoya göre hazırlıkla gidersiniz. Bu da nedir? Daha fazla harbe hazırlıktır, daha fazla saldırıdır, daha fazla yok etme amacıyla hareket etmektir ve bu her iki taraf için de aynı olunca ne oluyor? Daha fazla imha edici bir savaşla karşı karşıyasınız.

Şimdi taraflar birbiriyle bir araya gelip aslında biz böyle bir dinamiğin içindeyiz, ama diğer taraftan da “barışı arıyoruz”un samimiyetini ortaya koymaları önemliydi. Şimdi bu üç tur görüşme gerçekten fevkalade büyük rol oynadı. Çünkü taraflarda bir de şöyle bir şey var: Bakın, gelen heyetlere bakın Rusya tarafından ve Ukrayna tarafından bu kompozisyon çok önemli. Özellikle Ukraynalılar. Şimdi herkesin kendi içeride hesap vermek zorunda olduğu aktörler var veya bir anlaşma yapacağı zaman resmi olarak zorunluluk olmasa da gayriresmi olarak şart olan hususlar vardır. Askerinizin, istihbaratçınızın, yani o işin savaşını veren insanların bu işi kabul etmesi lazım. Geldiği zaman herkes 15'er kişilik heyetle geliyor. Askeri unsur var, istihbari unsur var, diplomatik unsur var. Bazı işte şeylerden gelenler var, siyasi liderlerin direkt yanından gelenler var. Yani liderlik kararı, harpte olanlar, mücadelede olanlar bunlar masanın etrafındalar.

SUNUCU- Duygular da karışıyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii, bunların hepsi aslında ayrı ayrı bu sorumluluğun içerisinde olmak zorundalar. Nasıl savaşın içindeler, barışın içinde de olmak durumundalar. Heyetlerin kompozisyonuna baktığınız zaman aslında bu fevkalade önemli. Bu da aslında kendi başına çok şey söylüyor. Şimdi Türkiye bunu mümkün kılmış bir platformu hazırladı, buna ev sahipliği yaptı. Daha sonra bunun üzerine zaten biliyorsunuz Alaska görüşmesi bina edildi.

Şimdi benim değerlendirmem şu: Cumhurbaşkanımız da defaatle söyledi; Bakanlar düzeyinde, heyetler düzeyinde ben talimatımı verdim, işte Bakanım aldı bunları bir araya getirdi. Ben liderler düzeyinde de üzerime düşeni yapmaya hazırım. Zaten hem Sayın Putin'le görüşürken, hem Sayın Trump'la görüşürken, özellikle Sayın Trump'la görüşürken Cumhurbaşkanımız Sayın Trump'ın seçildiği ilk gün tebrik etmek için aradı. Kendisiyle bir ülkede seyahatteydik. İki konu söyledi, Rusya-Ukrayna ve Gazze meselesi. Hep bu istikrarla geldik. Daha sonra devreye Suriye meselesi girdi, oradaki iş birliğimiz konusu. Orada çok şükür işler daha iyi gidiyor. Ama bu konuyu her zaman için gündeminde tuttu. Türkiye'nin kendi ikili konuları var Amerika ile yürüyen, çok fazla önemli başka konularımız da var, ama Cumhurbaşkanımız bu iki sorunu daha sonra Suriye'yi her zaman için yani Trump'la yürüttüğü ilişkinin birinci gündem maddesi yaptı. Bu aslında ne kadar bir barış insanı olduğunu… “Bana ne başkasının kavgasından, benim orada gündemim var, ikili ilişkilerim var, ticaretimi ne kadar arttıracağım, yaptırımları ne kadar kaldıracağım, o ne olacak bu ne olacak, bunlarla uğraşırım”… Hayır, onun ne kişiliği müsaade eder, ne Türkiye'nin tarihi müsaade eder. Cumhurbaşkanımız burada o endişeyi gösteriyor ve bu işi sonuna kadar takip ediyor. Bundan sonra da bu böyle devam edecek. Biz her türlü desteği vermeye yine hazırız. Görüşmelerimiz, konuşmalarımız da devam ediyor çeşitli düzeylerde. İnşallah bir şey bulurlar. Ama ben biraz daha iyimserim. Bu senenin sonuna kadar, daha önce de söyledim, bizim görüşmelerimizde zaten…

SUNUCU- Kıyısına kadar gelmişti.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bir yerde kilitleniyor, işte Donbas’ta kilitleniyor.

SUNUCU- Şimdi Yunan medyasını ben böyle sıklıkla takip ederim. Zannediyorum siz de takip ediyorsunuzdur. Çok eğlenceli buluyorum Yunan medyasının Türkiye haberlerini. İşte bir gün öldük bittik, Türkler şu kadar güçlendi, bizi şöyle yapacaklar, böyle yapacaklar. Sürekli bununla meşgul olan bir Yunan medyası var. Şu sıralar da bu SAFE programına veto etmekle meşguller. Bu SAFE katılımını engelleyebilirler mi? Almanlar zannediyorum ikna etmeye çalışıyorlar vesaire, ama arka planda da Yunanistan'ın bir İsrail'e yakınlaşması var. İsrail akıllarını çeliyor diye düşünmüyorum, görüyorum, benim gördüğüm o. Ne dersiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bu biraz açıkçası yine yakından takip ettiğimiz, biraz karışık, tarihi temelleri olan da bir konu. Biraz siyasal psikolojiyle de ve şartlarla da alakalı bir konu. Gerçekten orada da az önce söylediğim konuyla karşı karşıyayız. Cumhurbaşkanımızın yıllardır kesintisiz yanındayım, Başbakanlık Müsteşarlık Yardımcılığı döneminden beri, o zaman başladık bu konularla yanında memur olmaya, meşgul olmaya ve bugün de başka bir rolde. Gördüğüm şu: Karşısında onunla aynı siyasi iradeyi kullanacak bir muhatap olsaydı, seçilmiş bir muhatap.

SUNUCU- Ki geçmişte Yunanistan’a da gidildi.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Her zaman gidiyor, Cumhurbaşkanımız her seçilen Yunanistan Başbakanı’na şans veriyor. Vermediği hiçbir insan yok.

SUNUCU- Kapalı kapılar arkasında ya da temasta da sıkıntı yok.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok, bakın, Türkiye’de Türkiye-Yunanistan, Türkiye-Kıbrıs sorunlarını çözecek siyasi meşguliyeti olan tek insan Cumhurbaşkanımızdır. Bu benim inandığım, arkasından yürüdüğüm lider olarak söylemiyorum, siyasi gerçekçi analizle söylüyorum. Bunu Yunanlılar da biliyor, Kıbrıslılar da biliyor, herkes biliyor. Bu hassas tarihi konularda bu millet sadece bu liderin aldığı sorumluluk ve kararla hareket eder kardeşim. Eğer bu konuda adım atmak istiyorsanız bu imkânı değerlendirin, bin defa söyledik. Ama şöyle bir sorun var: Bu da Yunanistan'ın kendi iç siyasal dinamik sorunu, yapısal sorunu. Yunanistan'da hiçbir siyasal meşruiyet Türkiye'yle olan sorunları bitirecek kadar güçlü değildir, bitiremez, çünkü şöyle bir açmazın içerisinde, Yunan siyaseti anti-Türk durumu üzerinden besleniyor. Şöyle söyleyeyim: İçeride diyelim bir yolsuzluk davası var, Hemen bir Türkiye kartı sok. İçeride bir hata oldu, gösteriler başladı, Türkiye'yi gündeme getir.

SUNUCU- Biz sıra dışı strateji programı yapıyoruz biliyorsunuz. Orada Yunanistan mevzusu oluyor, ertesi gün Yunan medyasından izliyoruz kendimizi bak bak bak ne dediler işte falan diye.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben buradan kendilerine de seslenmek istiyorum. Türkler, Yunanlar bölgenin kadim halkları. Bizim bu açmazdan çıkmamız lazım. Gelecek bizi bekliyor. Oturalım medeni bir şekilde var olan sorunlarımızı konuşalım. Eğer bir tehdit dili üretmeye devam ederseniz, Türkiye bunun on mislini zaten üretir. Buna gerek yok. Siyaseti buradan kurmayalım. Biz Türkiye'de siyaseti anti-Yunan tezleri üzerinden mi kuruyoruz, yani gece-gündüz Yunanistan mı konuşuyoruz biz, bunu niye siz yapıyorsunuz?

Şimdi SAFE programına gelince, burada tabi Yunanistan Başbakanı’nın Yunanistan Parlamentosu'nda kendini savunmak için SAFE programına Türkiye'yi nasıl almayacaklarını övüne-övüne anlatmaları, bu tabii ibretle takip edilmesi gereken bir konu. Biz Avrupalılara da söyledik. Avrupa'nın sistemi, güvenlik sistemi Yunanistan gibi bir iki ülke tarafından “hijack” edilmiş durumda, hacklenmiş durumda. Bu ülkelerin Avrupa'nın güvenliğiyle falan alakaları yok, kendi güvenliklerini bahane ederek. Bakın, Türkiye kendi sorununu, Yunanistan'la olan sorununu 1980'de, biliyorsunuz 1974'te Yunanistan NATO'nun askeri paktından çıkmıştı, 1980'de geri döndü. O dönem bunu Türkiye kabul etti. Etmeyebilirdi. Yunanistan bugün bizim şartlarımızı yerine getirene kadar şeyin dışında kalabilirdi, ama Türkiye o dönem daha büyük bir stratejik resme baktı ve dedi ki tamam, ‘80'deki liderliğin verdiği karar. Şimdi aynı olgunluğu Yunanistan'dan bekliyoruz. Daha büyük bir Avrupa güvenliği sorunu var. Bizim birbirimize varsayımsal oluşturduğumuz sıkıntıdan çok daha fazla bir şey var. Şimdi bunu göremeyen bir perspektifle nereye kadar ne kadar gidersiniz o ayrı bir konu.

Şimdi Pazartesi günü Lüksemburg'da Avrupa Birliği Bakanlar Konseyi Toplantısı var. Oraya davetliyiz, inşallah oraya gideceğiz. Orada da Yunanlı meslektaşımız bir görüşme istedi, kendisiyle de görüşeceğim bu konuları. Ben Yunanistan'daki meslektaşlarımızın, muhataplarımızın bu konudan çok fazla memnun olduklarını da açıkçası düşünmüyorum. Çok iyi niyetle hareket eden, sorunlara çözüm bulmak arayışında olan bir yapı da var.

SUNUCU- Akıl başka bir şey söylüyor, siyaset…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ama siyaset tabii Türkiye düşmanlığı üzerinden kurgulandığı için, oradaki insan da kendini savunmak için mecburen birtakım şeyler söylüyor. Ama bu söylemi eyleme dönüştürdüğü zaman onu yakından takip ediyoruz, ne Avrupa'daki Türkiye aleyhtarı girişimler, ne Doğu Akdeniz'deki çabalar dikkatimizden kaçmıyor. Yani bunu bakın her zaman söylüyorum, bunu barışçıl yollarla çözmek için inanılmaz derecede güzel fırsatlarımız var. Sayın Erdoğan burada, Sayın Miçotakis orada. Bizler buradayız. Burada irade var. Gelin, çözelim bu sorunları. Yani birbirimize tehdit dili kullanmaya devam edersek bunun sonu iyiye gitmez. Yunanistan'ın hem Savunma Bakanı’nın, hem Başbakanı’nın ikide bir Türkiye ile ilgili tehdit dili kullanıyor oluşu biz hiçbir şey söylemeden…

SUNUCU- Şimdi bunun sonu iyiye gitmez dediniz ya, öncesinde de güzel şeyler söylediniz. Şimdi yarın Yunan medyasında “Türk Dışişleri Bakanı, Yunanistan'ı tehdit etti” haberleri göreceğiz.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben tehditten ziyade adamları bir gerçeğe davet ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti Devleti gerçekten güvenlik organları, güvenlik algısı, hassasiyeti yüksek olan bir ülke. Siz barış diliyle geldiğiniz zaman bu ülke size barış diliyle gelir. Başka bir dille geldiğiniz zaman başka bir dille gelir. Bakın biz bu dili ilk başlatan ülke değiliz, siz bu dili kullanıyorsunuz. Siz bu dili kullandığınız zaman karşılığında başka bir dil beklemeyi zaten düşünmeyin. Ama ilk başlatan asla biz olmayız. Bizim ilk dilimiz selamdır, barıştır. Gelin barışalım, oturalım konuşalım. Cumhurbaşkanımızın metodu bu. Kim Başbakan olduysa kendi Başbakanlığından itibaren her biriyle bu meseleyi çözme konusunda inanılmaz kredi açtı. Ben şahidim, 100 defa. Fakat hiçbir lider bu sorunu çözecek kadar siyasi meşruiyet sahibi değildir Yunanistan'da ve olmayacak da. Yunanistan'daki siyasetin toplamı bu sorunu çözecek kadar siyasi meşruiyet üretemez maalesef. Onun için belki bunu oturup başka şekilde konuşmak gerekiyor.

SUNUCU- Başka şekil yanlış anlaşılmasın.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Yok yok, barış diliyle. Çünkü mesele gerçekten çok basit. Ben 12 mili kabul etmiyorum, sen 6 mili kabul etmiyorsun. Oturulur belli yerlerde, bunların daha önce istikşafi görüşmeleri yapıldı, belli mesafeler kat edildi. Ege Denizi’ndeki sorun çözülmeyecek bir sorun değil. İrade olduğu sürece bu sorun çözülür. Ama herkes şundan korkuyor: “Ben bu sorunu çözdüğüm zaman bu benim iktidarıma mal olur mu?” Yunanistan'daki sorun bu. Yunanistan bunu aşıp, “Tamam ben iktidar korkusundan bağımsız Türkiye ile olan bir sorunu çözmede kendi ülkeme de iyilik yapacağım” noktasına gelirse…

SUNUCU- Elini taşın altına koyabilir mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Hikâye bu. Umarız, Sayın Miçotakis görevdeyken bunu yapma imkânımız olur. Açıkçası ben kendisinin bunu içten istediğini düşünüyorum. Ülkedeki siyasi şartlarının, rekabetin onu başka bir dil kullanmaya mecbur ettiği belli pozisyonlar da oluyor. Ama mazereti ne olursa olsun, biz devletiz, kullanılan dile dikkat ederiz. Olumlu dil kullanırsa olumlu konuşuruz, olumsuz dil kullanırsa olumsuz konuşuruz. Olumsuz davranırsa, olumsuz cevap veririz. Bu olumsuzlukları ilk başlatan biz olmayız, ama cevapsız da kalmayız. Zaten kalamayız da.

SUNUCU- Orada bir İsrail angajmanı var ve Güney Kıbrıs'ta bir şey pişiriliyor. Bu radarınızda değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Baştan beri radarımızda, bunu biz çeşitli vesilelerle özellikle Gazze Savaşı başladıktan sonra uluslararası ortamlarda gündeme getirdik. Güney Kıbrıs, Gazze'deki soykırıma ev sahipliği yapan bir iki ülkeden biri oldu. Bu imajını lojistik hub’a çevirerek düzeltmeyi düşünüyor. İnşallah insani yardım şeyleri yaparak günahlarına kefaret olur. Ama oradan kalkan uçaklar çok fazla Filistinlinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. O günahı nasıl ödeyecekler, o işbirlikçiliğin nasıl altından kalkacaklar bilmiyorum. Şu anda zaten Rum kesimi İsrail'den silah alıyor, aşırı bir silahlanma içerisinde. Bu silahlanma psikolojisinin kendilerini yanlış bir harekete sevk etme riski de var. Çünkü her zaman için popülist siyasete dayalı, maceracı politika izleme potansiyeli olan insanlar var. Karşımızda akil, sağduyuyla düşünen, hikmetli düşünen, Ada’da Türk-Yunan geleceğine inanan, bir vizyoner yaklaşım üreten hikmet sahibi insanlar yok. Maalesef “Benim biraz silahım olsun ne yapacağımı biliyorum” şeyinde.

SUNUCU- Peki, bir delilik yaparlarsa?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben bunu söylemek istemiyorum, silah bizim işimiz. Bu konuları akıllarından bile geçirmemeleri lazım. Böyle bir konu yok.

SUNUCU- Kendi akıllarından zaten geçirmiyorlar, İsrail’in bir gazı var.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Birileri bunlara bir ara şöyle bir akıl verdi. Dediler ki: “Biz Doğu Akdeniz'de İsrail'i de yanımıza alıp bir askeri pakt oluşturursak, Türkiye'yi çevreleme politikası izleriz.” Buna başka birtakım Arap ülkelerini de katmak istediler. Bu 2018'den itibariyle inşa edilmeye başlanan bir politika. Cumhurbaşkanımız bunu gördü, biz bunun birçok kısmını, Arap ayağını çok şükür diplomatik yollarla çözümledik, bir sıkıntı yok. Bundan sonra geri kalan ayağında da biz farkındalığı ortaya koyduk. Biz deşifre ettik: “Böyle bir hamle var, böyle bir birliktelik çabası var ve biz bu birliktelik çabasını görüyoruz.” Biz bununla ilgili uluslararası mercilere gerekli uyarımızı ve kayda geçirmelerimizi yaptık. NATO'ya, Avrupa Birliği'ne kayda geçirmemizi yapıyoruz. Burada çok haince bir niyet var; biz bunu görüyoruz, bunun emareleri var. Lütfen bu muhataplarla konuşun, bu türden maceracı yaklaşımlardan vazgeçsinler. Bu kimsenin lehine olan şeyler değil. Her zaman için bizim amacımız için ekonomik iş birliği yapalım, ticari iş birliği yapalım, daha fazla teknolojik iş birliği yapalım. Yunanlılar Türkiye'ye geliyorlar, çok büyük rekor rakamlarda Türkler Yunanistan'a gidiyor. Yunan Adalarına en fazla giden turistler Türkler. Kıbrıs Rum Kesimi ile Türk Kesimi arasındaki etkileşim daha fazla olsun, daha fazla sınır kapısı açalım, daha fazla gidiş geliş olsun. Hem Cenevre’de hem New York'ta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin ev sahipliğinde yaptığımız toplantılarda, Rum Kesimi Başkanı buradaydı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başkanı Sayın Tatar ve garantör olarak biz, Yunanistan ve İngiltere ve Genel Sekreter bir sene içerisinde iki defa bir araya geldik. Orada da biz çok yapıcı davrandık. Bizim yapıcı davrandığımızı Sayın Genel Sekreter, New York'ta Cumhurbaşkanımızla buluştuğu zaman kendisine de “Türk heyeti, Sayın Fidan geldi, gerçekten yapıcı davrandı, ama diğer taraftan çok fazla bir şey alamıyoruz” diye söyledi. Yapıcı davranmak her zaman için bizim kendimize, liderliğimize olan güvenimizi gösteriyor.

Burada tekrar ediyorum; bizim çok şükür olayları takip etmede, farkına varmada, gerekli senaryoları yapmada, tedbirleri almada hiçbir sıkıntımız yok. Ama birinci yaklaşımımız: “Lütfen daha fazla zaman kaybetmeyelim. Ege Denizi'nde Türkiye-Yunanistan ezeli barışı mümkün, gelin bunu mümkün kılalım. Akdeniz'de bu mümkün, bunu da mümkün kılalım. Kıbrıs Adası'nda Türklerin ve Rumların eşit, egemen, ortak huzur ve yaşamı da mümkün. Bunu da mümkün kılalım.” Mesajımız bu, inşallah karşılık bulur. Ben inşallah Yunanistan'da seçimler olmadan böyle bir karşılık bulma eylemi devam ederse iyi olacağını düşünüyorum. Yoksa her bir muhalefet milletvekili mevcut hükümetten “Türkiye ile ilgili hesap soruyor” diye Türkiye'nin aleyhine konuştuğu zaman, bir günde cevabını alırsınız.

SUNUCU- Bir geçiş sorusu olsun. Özellikle şu 15 yıla falan bakarsak, ben meslektaşlarıma hep şey söylerim; “Her şey benim gazetecilik dönemime denk geldi, bir meteor düşmedi” derim, Allah göstermesin. Şimdi bakıyorum sizde bunun bir istatistiği var mı? Dışişleri Bakanlığı dönemi bu kadar mı yoğun olur? Mesela, son dönemde 80 yıllık döneme kıyasla ne kadar imza atıldı desek… böyle bir şey midir, gördüğümüz gibi mi? Korkunç bir yoğunluk var. Her şey bir döneme geldi, kitlendi.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İki dinamik işliyor: Birincisi, mevcut krizlerin belli konjonktürde olması, bölgesel savaşların, bölgesel gelişmelerin aynı anda nüksetmesi. Bir diğer dinamik de sizin yıllardır iktidar olarak ortaya koyduğunuz, ilmek ilmek ördüğünüz bütün konuların nihayetinde meyve verir hale gelmeye başlaması ve politikanızı daha kurumsal, daha yapıcı bir şekilde dönüştürmeniz. Geldiğimiz noktada biz kalıcı barışın, kalıcı kurumsal ilişkinin olmasını istiyoruz. Açıkçası; başarı, refah ve barışı tesadüfe bağlılıktan kurtarıp bütün ülkeleri içine alan bir sistem içerisinde olmasını istiyoruz. Onun için çok meşgulüz. Hem çatışmaları çözümlemekle, arabuluculuk yapmakla meşgulüz, hem tehditlere karşı hazır olmakla meşgulüz, hem etrafımızdaki ilişkileri daha da ileri taşımakla meşgulüz. Ortaklarımıza yardım etmekle meşgulüz. Yeni ilişki geliştirdiğimiz yerlerde; Latin Amerika'da, Asya-Pasifik'te, Afrika'da çok konu var. Bizlerden liderlik bekleyen, destek bekleyen çok sorun var, konu var. Onlara yetişmemiz gerekiyor. Cumhurbaşkanımızın bu konudaki kuşatıcı liderliğinin aslında her geçen gün daha fazla diğer ülkeler tarafından tanınıyor olması… Bir de Türkiye için artık bir marka oldu. Tayyip Erdoğan markası, liderlik markası Türkiye için artık bir trademark, bu böyle bir marka. Bunları 100 yılda belki ya üretirseniz ya üretmezseniz.

SUNUCU- Herkes, her Bakan şunu bilir, itiraf eder misiniz bilmiyorum ama Sayın Cumhurbaşkanıyla çalışmak zor bir iştir. Acayip bir temposu var. Şu klasik soru sorulur: Gece 2'de, 3'te sizi arayıp yatıyor musun diye soruyor mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Bugün de en fazla hangi liderlik özelliğini şey yapıyorsunuz diye il kampında sordular. Bir defa 24 saat vazifesiyle meşgul olması, inanılmaz bir özellik. Hangi konuyu götürürseniz, ne zaman götürürseniz, bütün bir yıl 7/24 sürekli vazifeyle meşgul olmak ve hiçbir zaman için “of” dememek, ilgi göstermesi… Devlete ait bir işi, millete ait bir işi hiçbir zaman zamanı mı, sırası mı… asla. 24 saat arar. Şu bize daha çok dokunur, kendisinin bizi araması… Biz şöyleyiz; “Cumhurbaşkanımız bu konuyu bu saatte kendisi lütfedip arıyor, konuyla ilgilenmiş, bize ne oluyor?” psikolojimiz oluyor. Bu daha da kolay yönetilir bir konu. Ama bizi zorlayan şu oluyor; çoğu zaman, istihbarattayken daha fazla olurdu, gece bizim sürekli uyandırıp haber vermemiz gereken acil konular olur. Bunu kaç defa yaptığımı bilmiyorum; kendisini kaç defa uykusundan uyandırdığımı, arayıp da bir defa bile ben bir meselemi o gece kendisine söylemediğimi hiçbir zaman için hatırlamıyorum. 3’tür, 5’tir, 2’dir, 1’dir, zaten çok erken yatmıyor, muhakkak ve muhakkak açar ve hiçbir zaman için de “ya ben niye uyandım?... Asla. Bu devlete ait bilginin küçüğü büyüğü olmaz, hepsini aynı ihtimamla dinler, talimatını verir, iradesini koyar, bilir. O, en yukarıdaki iradedir. Aşağıdaki biri bu konuyu kendisine iletiyorsa, onun muhakkak bir şeyi var. Kendisi arar da kendisi daha çok aranır ve biz açıkçası şey oluruz; “Bu kadar çok çalışan bir lideri biz bir de üstüne üstlük şey yapacağız…”

SUNUCU- Bir tık fazla çalışmanız gerekiyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Geçen gün öyle bir şey oldu. Hangimiz arayıp kendisini bilgilendireceğiz, gece iki buçukta Burhanettin Bey’le konuşuyoruz. Çünkü Filistin'le ilgili bir konu, mevzu oldu. Yine bir açıklama yapılması gerekiyor, tweet meselesi var. Ondan sonra bir konu var. Yine aradık, yine uyandırdık. Ama dediğim gibi vazifesine aşık bir insan. Bir defa bile bir insan açmazlık etmez mi?

SUNUCU- Ya da “Sabah söyleseydiniz be kardeşim” demez mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Asla.

SUNUCU- MİT Müsteşarlığı şapkanız vardı. Bu MİT Başkanlığı hakikaten çok gizemli, İstihbarat Başkanlığı çok gizemli. Dünyada da böyle, bu konuyla ilgili filmler yapıldığında en çok onlar izleniyor. Gençler en çok buna ilgi gösteriyor. Ne soruyor gençler size? Dışişleri Bakanlığınız, hakikaten çok başarılı bir Dışişleri Bakanlığı ortaya koyuyorsunuz, bir sürü çalışmaları görüyoruz vesaire, ama dönüp dolaşıp MİT Başkanlığı gündeme geliyor. Çünkü orası daha eğlenceli bir alan gibi geliyor topluma, insanlara. Bununla karşılaşıyor musunuz bu tür şeylerle?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Şöyle; 13 yıl Milli İstihbarat Teşkilatı'nın başında olmak zor bir süreçti, mesuliyet isteyen bir süreçti. Sağ olsun Cumhurbaşkanımız güven gösterdiler. İnsanlar o gizeme dokunmak istiyor, o gizemle hemhal olmak istiyor. Ben onu çok iyi anlıyorum. Oradaki o güven duygusuyla, milletin son savunma kalesiyle “ben de buradayım, ben de kendi kimliğimi, mücadele kimliğimi, milliliğimi buradan üretmek istiyorum…” kendilerini yeniden anlamlandırma ve var etme şeyiyle bu gençler çok bütünleşik, karmaşık duygularla geliyorlar. Ben zaten bunu ilk temas ettiğim anda, binlerce insanda bakarken görüyorum zaten. Ben Milli İstihbarat Teşkilatı'na insan alıp, eğitip, mezun ederken hepsinin gözünde aynı şeyi yıllarca gördüm. Ülkesi için bir derviş gibi isminin bilinmemesini kabul edip ama her türlü nihai fedakârlığı da yapacak bir duruma gelmek aslında bu millet için büyük bir şeref, büyük bir onur. Bir ülkede bu sayıdaki fedakâr, ihlas sahibi fert ne kadar artarsa o millet o kadar yükselir. Çünkü herkes nam için, şan için, şöhret için…Yaptığı bir işin bilinmediği işi, iş saymıyor kimse. Herkes bir şeyin kahramanı, ama bu hizmet öyle değil. Bir şey yapacaksınız, ama bu bilinmeyecek ve sizin buna hazır evlatlarınızın olduğunu görmek, kendisini bu adanmışlığın içerisinde bu gençleri görmek beni açıkçası mutlu ediyor. Onlara ilham kaynağı olabilmek önemli bir husus, önemli bir hizmet. En azından şunu görüyorsunuz, bizim gerçekten çok sıkıntısını çektiğimiz, karanlıkta mücadelesini verdiğimiz birçok konu aslında halka görünmez bir mesaj olarak gitmiş. İnsanlar “milli kavga ne demektir, milli dava ne demektir, milli mücadele ne demektir, bu hangi görünür görünmez alanlarda nasıl yapılıyor, ne türden bir hayat tarzı, nasıl bir adanmışlık istiyor?” … Türk strateji kültüründe, hayatında modern zamanlarda bunu yeniden var edebiliyor olmak ve gençlerin bunun etrafında kenetleniyor olması bence bizim elimizdeki en önemli ama en önemli milli güvenlik “asset”i. Bu çok önemli, bunu beslememiz gerekiyor. Bunu doğru ilkelerle, doğru rol model insanlarla beslememiz gerekiyor. Buna devam etmemiz gerekiyor.

SUNUCU- Ekip arkadaşlarınız yorgunluğunuzu biliyor, ben de biliyorum. Daha başka sorular da var, ama aynı düzlemde son bir soru soracağım. Milli İstihbarat Başkanıydınız; şu anda Dışişleri Bakanısınız, mevkidaşlarınız var, görüşüyorsunuz. Muhatap olduğunuz da birtakım şeyler söylüyor, ama siz geçmişten gelen de bir bilgi birikimine sahipsiniz. Biraz latife olsun diye söyleyeyim; içinizden “at at, uydur yalanı” diyor musunuz ya da onlar hakikat dışı beyanlarda bulunmaya cesaret edebiliyorlar mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Beni tanıyanlar bilirler, benim çok fazla açıkçası zaman kaybetmeyle, karşılıklı yalan söylemeyle işim yok. Samimi olacaksınız, bilgiye dayalı konuşacaksınız. İşimiz sosyalleşmeyi çok gerektiren, karşılıklı güven oluşturmayı gerektiren, insan hukukuna dayalı bir medeni ilişkiniz olur, o oluyor hepsiyle. Medeni ilişkiniz olmadığı bir insanla nihai iş ilişkisi yapamıyorsunuz. O güveni oluşturmanın da bir parçası. Ama benimle ilişkilerinde özellikle çok fazla şey yaptıklarını görmüyorum, direkt konuya giriyorlar.

Bir de aslında ülkeden ülkeye de değişiyor Turgay Bey. Bazı ülkelerde bazı Dışişleri Bakanları gerçekten liderlerinin siyasi inisiyatif gerçekten kullanabiliyorlar. Diyelim, Cumhurbaşkanımızın verdiği çok net direktifler var, biz vizyonunu biliyoruz. Neye, nereye kadar evet veya hayır diyeceğimiz o masada belli. Açıkçası birçok insan bunu yapamıyor. Sistemleri izin de vermeyebiliyor. Yapanlar var, konuşuyoruz. Ama diplomasi yoluyla ilerletilecek çok şey var. Ben Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan buraya gelince onu gördüm, oradayken de söylüyordum: “Diplomatlar işlerini tam yaparlarsa aslında askerlere ve istihbaratçılara daha az iş düşer.” Burada sözle ilerletilecek, özel diplomatik metotlarla ilerletilecek çok alan var. Aslında Dışişleri Bakanlarının bir ülke adına temsil ettiği stratejik duruş, çok önemli bir duruş. Ülkenin siyasi vizyonunu, siyasi liderini oluşturduğu dış politikayı koordine etmekle yükümlüsünüz ve bunu yaparken attığınız bir ton adım var. Ben yıllardır uluslararası sistemin içinde olduğum için şunu gördüm. Orada iki tane husus var; birincisi, Cumhurbaşkanımıza olan güven. İkincisi, bizim insanları yıllardır tanıyor oluşumuz konuları ilerletmede ve güven sorununu ortadan kaldırıyor. İnsanlar şunu diyorlar: “Evet bu insan evet dediyse yapacaktır, hayır dediyse yapmayacaktır.” Biz kimseye gri alan bırakmıyoruz, netiz. Üzmek istemediklerimize usulüne uygun konuşabiliriz, ama genelde o konuda net olduğumuzu herkes bilir. İyi ilişkilerimiz var, iyi dostluklarımız var. İnsanlar dostluklarla bir yere taşıyorlar. Olabildiğince empati yapmaya çalışıyorum. Bir sorun ortaya çıktığı zaman sadece “Türkiye'nin perspektifi, menfaati açısından değil; burada bir sorun alanı var, bu sana şu kadar fırsat getirecek, bana da bu kadar fırsat getirecek, gel buradan beraber gidelim…” Eğer diplomasi yoluyla çözmek istiyorsanız empati kurup gitmeniz lazım. Tek taraflı bir dayatma, tek taraflı bir direnişle karşılaşır, çözümsüzlük olur. O zaman orada çok haklı olmanız lazım veya vazgeçilmez menfaatlerinizin olması lazım. Orada da devletin stratejik ihtiyaç ve öncelik hiyerarşisi var. Onu da zaten Milli Güvenlik Kurulu'nda ve diğer milli güvenlik organlarıyla tartışıyoruz. Kurumsal hafızalara kazınmış, artık bizim ezberimize girmiş, yıllardır işin içinde olduğumuz için; stratejik önceliklerimizin, nerede siyasi öncelik var, nerede güvenlik önceliği var, nerede enerji önceliği var, nerede ittifak öncelikleri var, hangi ittifak nerede ne kadar esnetilebilir, başka ittifakla ne kadar bir araya getirilebilir?... Üzerinde çalışa çalışa bunların hepsi artık bizde bir içgüdüye dönüşmüş. Rahat gidiyor o konuda, ama bu tarih dönemecinde Türkiye'nin üzerine düşen sorumluluk çok fazla.

SUNUCU- Çok… inanılmaz. Ben, “meslek hayatımda bir meteor düşmedi” diyorum. Sizde savaş, her şey çıktı.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Savaşlar var, zaten yıllardır zaten içeride verdiğimiz mücadeleler ve sonra bu bölgede olan konular ve daha da iyiye gitmeyecek Turgay Bey. Aslında bizim normali bu anormallik içerisinde aramamız gerekiyor. Aslında bütün bu krizleri, insanlığın kendi anlam dünyasını, kendi hayatını tekrar var etmesi için Türkiye’nin aynı deniz feneri gibi bir ışık tutucu, yol gösterici olması rolünü üstlenmesi lazım. Ben bu rolü oynayabildiğini düşünüyorum. Türkiye’nin belli konularda, özellikle bölgedeki krizlerin çözümünde… Balkanlar olsun, Ege olsun, Karadeniz olsun, Akdeniz olsun, Ortadoğu olsun, Filistin meselesi, Kafkaslar meselesi, Kuzey Afrika'da bir ton sorun var. Bunların hepsine Türkiye'nin bir umut ışığı olmaya, yol gösterici olmaya devam etmesi bizim en büyük tarihsel sorumluluğumuz.

SUNUCU- Şöyle diyorum, medeniyet namına dünyaya söz söyleyebilecek tek milletiz, bunu açıkça söyleyebiliriz yani. Pozisyonumuz, tarihsel sorumluluğumuz…

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Keşke öyle olmasaydı.

SUNUCU- Değil mi? Bu da bir sorumluluk getiriyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- İnsanlık keşke bu kadar fakir olmasaydı, keşke insanlık teknolojik ilerlemelere paralel erdemi, anlamı, hakikati de ilerletebilseydi. İnsanlar, teorik fizikte ileri gittikleri kadar ahlakta da ve diğerkâmlıkta da ileri gidebilselerdi. Bunu götürebilselerdi, daha iyi olurdu.

SUNUCU- Daha güzel bir dünya olurdu.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tek başına bizim üzerimize sorumluluk kalması da…neyse…

SUNUCU- O da bizim kaderimiz. Bin yıllık, yüzlerce yıllık.

Ben hakikaten çok ama çok teşekkür ediyorum. Böyle yoğun bir ortamda konuğumuz oldunuz ve sorularımızı cevaplandırdınız.

Ayaklarınıza sağlık, çok teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Çok teşekkür ederim, sağ olun. Ben de çok keyif aldım. Ev sahipliğiniz için de teşekkür ediyorum. Sizler vasıtasıyla, eğer varsa, ekranları başında bu saatte bizi izleyen bütün seyircilerimize sevgi, saygı ve muhabbetlerimi tekrar iletmek istiyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar. Dualarını eksik etmesinler. Ülke TV seyircisinin duasına ihtiyacımız var.

* Interpress deşifresidir.