Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 7 (İskele Sancak) Televizyonuna Verdikleri Mülakat, 7 Ağustos 2014, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Ülke TV’ye Verdikleri Özel Mülakat, 6 Ağustos 2014, İstanbul Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT Türk Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 26 Temmuz 2014, Paris Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün'e Verdikleri Özel Mülakat, 24 Temmuz 2014, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 24 Televizyonuna Verdiği Özel Mülakat, 20 Mart 2014, Konya Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT 1 Televizyonunda Yayımlanan "Enine Boyuna” Adlı Programda Verdikleri Özel Mülakat, 2 Mart 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün’e Verdikleri Özel Mülakat, 9 Şubat 2014, Karaman Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun NTV/CNBC-e Televizyonlarına Verdikleri Özel Mülakat, 23 Ocak 2014, Davos Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 24 Televizyonunda Yayımlanan ‘24 ÖZEL’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 9 Ocak 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun NTV Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 7 Ocak 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 7 Televizyonunda Yayımlanan ‘Başkent Kulisi’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 29 Aralık 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu NTV'de Yayınlanan "Yakın Plan" Programına Konuk Oldu, 12 Kasım 2013, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 24 Televizyonunda Yayımlanan ‘24 ÖZEL’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 8 Kasım 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT-1 Televizyonunda Yayımlanan Enine Boyuna Programında Yaptığı Açıklamalar, 27 Ekim 2013, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 7 Televizyonuna Verdikleri Mülakat, 18 Ekim 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun CNNTürk Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 3 Ekim 2013, Ankara
Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun NTV/CNBC-e Televizyonlarına Verdikleri Özel Mülakat, 23 Ocak 2014, Davos

SERVET YILDIRIM - Sayın Bakan, hoş geldiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hoş bulduk.

SERVET YILDIRIM - Ayağınızın tozuyla mı, ayağınızın karıyla mı diyeyim, bayağı yoğun bir trafiğiniz var; Brüksel, sonra Cenevre, şimdi Davos. Az önce konuşuyorduk, buradan döndükten sonra İran, sonra Addis Ababa, sonra Münih, sonra yine Almanya biliyorsunuz yoğun bir trafik var.

Bu trafiğe birazdan gireceğiz ama dün İsviçre’nin Montrö kentindeki Suriye Konferansından başlayalım. İlk günkü açıklamalar çok fazla umut vermedi, fakat sizin değerlendirmenizi almak isterim. Rejim ve muhalefet toplantılarına devam edecek, ama uzlaşabilmeleri mümkün mü, sizin buradaki beklentiniz nedir?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Açıkçası bizim için çok sürpriz olmadı, tabii ortamı, tarafların psikolojilerini bildiğimizden. Ancak olumlu tarafa, bardağın dolu tarafına bakıldığında bence üç önemli olumlu yönü var dünkü toplantının ve Cenevre-2’nin.

Birincisi; Cenevre-2 bir efsane haline dönüşmüştü, yani bir an önce yapılmalı ve bir çözüm aşaması olarak devreye girmeliydi. Bu yapıldı, bu önemli.

İkincisi; taraflar belli oldu, yani ilk defa Suriye’deki çözümün Suriye içindeki tarafları karşılıklı olarak oturdular. Oturulup konuşulması bağlamında tarafların netleşmesi önemliydi. Rejim karşısında, rejimi destekleyen bazı unsurlar muhalefetin bölünmüşlüğünden hareket ederek “Rejim belli ama karşı tarafın muhatabı kim, rejimin muhatabı karşı tarafta kim?” sorusunu hep sordular. Yoğun bir diplomasiyle ve Türkiye’nin öncülüğünde - açık söylemek gerekirse, birçok ülke de destek oldu ama bizim öncülüğümüzde - muhalefetin bütün unsurlarının birleşmiş olması ve karşılıklı iki tarafın oluşması çözüm için ana şartlardan birini gerçekleştiriyor.

Üçüncüsü; tabii görünüşte olumsuz ama sürece olumlu katkı yapacak unsurlardan birisi; Suriye rejimi adına Velid Muallim’in dün yaptığı konuşma aslında birçok maskelerin düşmesine yol açtı. Dikkat edin, Rusya hep şöyle diyordu Montrö’ye gelmeden önce; rejim hazır, her şeyi görüşmeye hazır, barışçıl bir yaklaşım var, ama muhalefet hazır değil. Halbuki dün yapılan iki konuşmayı yan yana koyduğunuzda - Velid Muallim’in ve Ahmet El Jarba’nın - Velid Muallim bütün konuşmasında hiçbir olumlu kelime kullanmadı, kavram kullanmadı, geçiş süreci demedi, halkın iradesi demedi. Sadece ve sadece o salonda bulunan hemen hemen herkese, muhalefete de, bize de, diğer bölge ülkelerine de, Batı ülkelerine de, Rusya dışında herkese suçlamada bulundu; bütün dünya yanlış, bir tek onlar haklıymış gibi. Bu da, hala rejimle ilgili ümit besleyenler, hani bu rejim bir anlamda barışçıl bir noktaya gelebilir, dönüşebilir diye ümit besleyenler açısından çok açık bir tablo ortaya koydu. O bakımdan yani olumlu yönlerini ele almak lazım. Bundan ders çıkarırlarsa - ki Velid Muallim’in kapanıştaki konuşması baştaki konuşmasına göre daha iyiydi - en azından saldırmadan veya kendi perspektifini anlatırken daha doğru bir - doğru demeyeyim, hani haklı anlamında doğru değil de - daha diplomatik bir dil kullanması sonucunu getirdi. Çünkü bütün gün Velid Muallim’e dönük muazzam bir tepki ve baskı oluştu, “böyle konuşacak idiysen niye buraya geldin” dendi. Herkesin ortak kanaati, onu destekleyen ülkelerin dahi yaşadığı bir hayal kırıklığı vardı. Bu tablonun ortaya çıkması da bir kazanımdır.

Yarın iki taraf tekrar başlayacaklar görüşmelere, bu sefer dolaylı görüşmelere. Dün gece ben muhalefetle tekrar uzun bir görüşme yaptım. Onların dünkü konuşması gayet vizyonerdi. Şimdi de bu tutumlarını sürdürmeleri ve Suriye’nin geleceğinde oynayabilecekleri rol konusunda uluslararası toplumun daha da ikna olması açısından pozitif bir dil kullanmaları yönünde tavsiyelerde bulunduk.

SERVET YILDIRIM - Siyasi çözüm olmasa bile en azından insani yardım konusunda bir uzlaşmaya varmaları mümkün mü?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Tabii bunu da konuştum. Dün toplantıdan önce Ban Ki-moon’la biraraya geldik, detaylı olarak bunu konuştuk. Tabii, insani yardımlar için müzakere etmeye bile gerek yok, aslında Birleşmiş Milletler’in sorumluluğundadır. Şu anda orta çağlardaki gibi aç bırakarak öldürme taktiği uyguluyor rejim. İnsani yardımların bir an önce ulaşması ve bunun müzakere konusunu dahi yapılmaması lazım. Eğer sadece insani konulara yoğunlaşılırsa bu sefer geçiş hükümeti kurulması ertelenir ve bir anlamda rejimin istediği zaman kazanma taktiğine boyun eğilmiş olur. Hükümetin kurulmasına yoğunlaşılırsa, bu sefer de insani yardımlar gecikir. Bu nedenle bizim teklifimiz şu oldu: İki ayaklı bir müzakere yürüsün. İnsani yardımlar ve güven artırıcı önlemler bir tarafta konuşulurken, müzakere edilirken, diğer taraftan da bir an önce geçiş hükümeti kurularak siyasal geçişle ilgili adımlar atılsın. Bu yöndeki kanaatimizi hem Ban Ki-Moon’a dün sabah söyledim, hem de daha sonra görüştüğüm Sayın Kerry’le, Sayın Steinmeir’le, Sayın Saud el Faysal’la, bütün ilgili ülkelere de bu konuda iki ayaklı bir müzakere konusunda çaba göstermeleri yönünde kanaatlerimizi hep paylaştık.

SERVET YILDIRIM - Rejimin muhalefetine rağmen hayata geçirilebilir mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Artık bazı konular var ki, herhangi bir aktörün muhalefet etmesine bağlı olmaması lazım. Resimleri gördünüz, 55 bin kare resim, tek tek insanlar nasıl sistematik bir işkenceye tabi tutulmuşlar. Dün orada da bunlar gündeme geldi ve rejim dönüp de bu resimler bana ait değil diyemedi, çünkü hepsinin üzerinde numaraları var. Ve bunu çeken kişi, uluslararası hukukçular önünde ifade verdi. Da Silva gibi bu alanda, savaş suçları konusunda en yetkin isim ve ekibi patolojistler ve diğerleri hepsi oturdular bütün bu delilleri incelediler. Bu resimler karşısında insanın isyan etmemesi mümkün değil.

SERVET YILDIRIM - Orada eleştiriler vardı, bu komisyon ne zaman kuruldu, meşruiyet nedir, Katar’ın çalışmaları finanse etmiş olması, bu eleştirilere ne yanıt verdiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bu resimleri görüp de bu eleştirileri düşünen kişilerin vicdanından şüphe etmek lazım. Rejim bir şey yaptığında ve bu ortaya konduğunda nedense bazıları hala rejimi nasıl kurtaracağım, Türk Hükümetini nasıl zora sokacağım, kendi Hükümetimizi - bunu içeride de söyleyenler için söylüyorum - o resim nasıl üretilmiş olabilir diye düşünüyor. 55 bin resim ortada bir vaka olmadan nasıl üretilir. Şunu demeleri lazım: Bu resim orada değil de şurada çekildi, ispat etsinler. Bu komite de dünyanın en saygın komitesi. Katar’ın finansmanı hususu, sadece uluslararası hukuk firmasıyla ilgili bir sponsorluktur. Yoksa bu heyeti, dünyada herkes Da Silva’yı ve diğer heyeti tanıyor. Bunları herhangi bir maddi araçla ikna etmek mümkün mü? Kendisi de söyledi açık bir şekilde. Dolayısıyla, hala bu resimlerden infial duymayıp şüpheci bir şekilde bunun arkasında ne var diye sorgulayanların vicdanını sorgulamak lazım. Gerçekten hayret ediyorum. Bu resimler Pazartesi akşamı yayınlandı ve Türkiye’de halkta büyük bir infial uyandırdı, kamuoyunda bir infial var. Ama dikkat ediniz, bizim muhalefet partilerimizden hala doğru dürüst bir ses, bu resimlerle ilgili insani bir yakarış yok. Çünkü onların bütün derdi, ne olursa olsun Türk Hükümeti, Sayın Başbakanımız, bizler zor durumda olalım. Bu resimler gündemdeyken onlar TIR meselesini gündemde tutmaya, TIR’larla ilgili iddiaları gündemde tutmaya çalıştılar. Tam Başbakanımız Brüksel’deyken, istediler ki biz Cenevre’ye giderken, Başbakanımız Zürih’teyken dünya kamuoyuna kendi Hükümetini, böylesine zalim bir rejimi meşru kılacak şekilde kendi Hükümetini ihbar etmek, açık bir şekilde ihbar etmek, muhbirlik yapmak yakışır mı bir devlet adamına, bir yurtsevere, bir vatansevere? TIR’larla ilgili her türlü açıklamaları yaptık. Türkiye’deki gelişmelerle ilgili her türlü tabii eleştiri yapılabilir. Ama bir kere de insanlık vicdanı adına CHP milletvekillerinin gidip bu zulümler devam ederken el sıkıştığı bu kişiyi savunmak, hala savunmaya devam etmek veya buna karşı sessiz kalmak, halkın gösterdiği insani tepkiyi bile anlayamamak yakışmıyor.

SERVET YILDIRIM – TIR’ları birazdan ben de soracağım ama bu resimlere dönersek. Beklenen neticeyi yarattı mı, yoksa dünya hala sessiz mi? İşte 4-5 gün oldu bu resimler dolaşıyor, medyada yer aldı.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bakın Srebrenitsa ilk olduğunda - ben o günleri iyi hatırlarım - Srebrenitsa konusunda da böyle şüpheler izhar edenler oldu. O olaylardan kısa bir süre önce Türkiye’den gidip de Miloseviç’le röportaj yapan gazeteciler çıktı, çok kendini önemli addeden gazeteciler ve Aliya İzzetbegoviç’i terörist gibi gösteren gazeteciler çıktı bu memleketten maalesef.

Şimdi de benzer zihniyetin bu resimler karşısında sessiz kalması veya tevil etmeye çalışması beklenebilir. Ama uluslararası toplumun bunu örtmesi mümkün değil. Şimdi Cenevre’de bu gündeme geldi. Yoğun gündeme gelmemesi Cenevre’de oluşan bu yeni masayı - tabiri caizse - müzakere masasını etkilememek adına. Ama bu süreç devam edecek, yani bu konuya dair Birleşmiş Milletler’de de incelemeler sürecek. Ban Ki-Moon’la da görüştüm, diğerleriyle de, bu dosya burada kapanmayacak. Değişik kanallarla bu gündemde tutulacak ve mutlaka bunu yapanlar adalet önünde, uluslararası adalet önünde hesap verecekler.

Dün bir vesileyle de söyledim; şimdi rejimin önünde iki yol var. Ya ciddi bir şekilde müzakereye girecek ve bir geçiş hükümeti üzerinden siyasi sonuca gidecek ya da bütün bu rejim mensupları Lahey’de ve uluslararası mahkemelerde, uluslararası ceza mahkemelerinde yargılanacaklar. Bu iki yoldan biri mutlaka önümüzdeki dönemde yaşanacak.

SERVET YILDIRIM - Peki Sayın Bakan, bu tırlara ilişkin olarak Adana’da durdurulan tırlar çok tartışıldı. 7 tane denildi, 3’ü arandı denildi. Bunlara ilişkin bilgiler nedir? Kaç tırdı, bu tırlardan Türkiye’den çıkıp Suriye’ye gidenler konusu, bu ne kadardı, son bilgiler nedir? Bir de, aynı zamanda bu 200 milyon dolarlık silah yardımı konusu var, bugün medyada da yer almıştı. Buna ilişkin olarak nedir son durum?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - TIR’larla ilgili bu kampanyayı yapanlar Velid Muallim’in ağzını kullanıyorlar, açık söylüyorum, dün kullandığı dili kullanıyorlar. Halbuki, uluslararası toplum adına Ban Ki-Moon benim konuşmamdan sonra bütün o heyetin huzurunda ve dünyanın huzurunda Türkiye’ye gösterdiği liderlik –kastettiği muhalefeti getirmek ve bu toplantıyı gerçekleştirmek- ve insani konularda gösterdiği olağanüstü cömertlik dolayısıyla teşekkür etti. Ban Ki-Moon bize teşekkür ediyor, Türkiye’de sığ akıllı ve maalesef kendi ülkesini zor duruma düşürme konusunda bile hassasiyet taşımayan bazı çevreler her gün bir olay yaratarak, Türkiye’yi neredeyse teröre destek veren bir ülke konumunda dışarı yansıtmak istiyorlar. Bunun anlaşılır bir tarafı yok.

Siyasi muhalifimiz olabilirsiniz, bizim görüşlerimizi beğenmeyebilirsiniz, ne olursa olsun, hangi gerekçeyle olursa olsun bize karşı çıkabilirsiniz, bunların hepsine saygı duyulabilir. Ama bütün dünya sizi takdir ederken, daha bu olaydan bir gün önce Urfa’da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri ve komşu ülke temsilcileriyle birlikte Urfa’da toplantı yapmışken ve bütün dünya bunu gösterirken, Harran Kampının o olağanüstü atmosferini gösterirken bu TIR’la ilgili operasyonu gündeme getirmenin akıl alır ne tarafı var, vicdanlı ne tarafı var?

Herkesin şunun farkında olması lazım - dünya farkında ama Türkiye’de farkında olmayanlar var - bizim sınırımızın hemen ötesinde bir savaş yürüyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu savaşla ilgili kendi güvenliğini teminat altına alacak, mülteci akınını durduracak, Suriye içindeki kanın akmasını durduracak her türlü tedbiri alır. Bunun için de kimseden izin alma zorunluluğu yoktur. Düşününüz, son birkaç aydır mülteci sayısı 200 bin civarında durdu. Nasıl durdu bu, herkesin bunu sorması lazım. O TIR’lar sayesinde durdu. O TIR’larla insani yardımları biz Suriye içine ilettikçe mülteci akını kesiliyor. Eğer insani yardım iletemezseniz, o insani yardıma ulaşamayan kesimler sınırınıza yığılıyor. 4-5 aydır 200 binin biraz altında, biraz üstünde seyrediyor rakamlar. Çünkü bu 200 milyonluk yardım onunla ilgilidir.

Ben de değişik vesilelerle ifade ettim, Başbakan Yardımcımız Sayın Atalay da, AFAD ve insani yardımı koordine eden Bakan olarak da ifade ettiler; biz mülteci dalgası artınca bu mülteci dalgasını acaba sınır ötesinde tutabilir miyiz diye sınırın ötesine yiyecek, giyecek, ilaç ve her türlü yardımı gönderiyoruz. Bizim için bu hayati bir mesele, sınır ötesinde bunu durdurmak. Bunun planlaması bugün yapılmadı, 2011’de mülteciler gelmeye başlayınca acaba bunları nasıl yaparız diye ihtimaliyet planlamaları yapıldı, Genelkurmay tarafından, MİT tarafından, Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, AFAD tarafından. Bunlar hep birlikte yapıldı. Şimdi siz her gün bir TIR’ı - ayrıca bu yardımlar iki senedir gidiyor, niye şimdiye kadar böyle bir şeye gidilmiyordu? Çünkü Türkiye’yi mahkum ettirmek istiyorlar bunu yapanlar.

SERVET YILDIRIM - Bu konuda farklı bir şey yapmayı düşünüyor musunuz bu arada Muallim’in işte Türkiye’yi teröre destek vermekle suçlaması var, Caferi’nin işte elimizde belgeler var demesi var, sizin de yanıtınız vardı bunlara kimin terörist olduğunu biliyoruz diye ama. Bu eleştiriler karşısında Hükümetiniz farklı yöntem ya da farklı bir şeye girebilir mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bakın şunu görün: Dünkü tablo o bakımdan önemliydi. İyi ki Cenevre-2 gerçekleşti, inşallah olumlu bir netice alır, bu akan kanı durdururuz. Ama olmasa bile, dün tablo çok netleşti. Birkaç ülke hariç dün Esad ve rejimi işbaşında kalmalı, işbaşından gitmemeli diyen ülke yok bir kere, herkes öyle dedi, bütün ülkeler. Bunda sadece Suriye’nin Dostları çekirdek grup ülkeleri değil Norveç’inden Latin Amerika ülkeleri, birçok ülkelere kadar herkes bir kere bu rejimle bunun gitmeyeceğine konuşmasında değindi. Esad’ı destekleyen ülkeler dahi, Rusya ve Çin de dahil Esad kalmalı gibi bir ifade kullanmadılar, hiç o kalmalı diyen yok.

Şimdi Türkiye’nin yalnızlaştığını söyleyenler, Esad orada kalacak, Türkiye yalnızlaştı, yanlış tercihler yaptı diyenler ne diyecekler? Oradaki ülkelerin tümü neredeyse, birkaç ülke hariç Esad gitsin dedi, o birkaç ülke de Esad kalsın diyemedi, çünkü tablo bu. Şimdi böyle bir rejimin Türkiye’yi suçlamasını kim ciddiye alır? Bizdeki bazı kesimler, bizi illa suçlayacak olan kesimler, mesela bazı gazeteler dün Velid Muallim’in konuşmasını bazı marjinal gazeteler manşet yapabilirler, ama bunun dışında kim ciddiye alır, ciddiye alan odu mu? Türkiye gibi teröre karşı mücadelede en kararlı politikaları takip etmiş, kendisi terörden mağdur olmuş, Afganistan’da bu mücadeleye bütün bölgede destek vermiş, Terörle Mücadele Küresel Forumunun Eşbaşkanı olan bir ülke terörle, yani çamur at izi kalsın türünden bir şeyle o çamurun izi kalabilir mi? Bu olmaz. Ama Türkiye’de bazı ham hayaller, seçimlere giderken Hükümetimizi yıpratabilmek için, uluslararası itibarını zedelemek için bu tür girişimlerde bulunacaklar. Ama bunlar hiçbir zaman bizim gerekli tedbirleri almamız konusunda bizi tereddütlere düşürmez. Türkiye Cumhuriyeti Devleti yanı başında giden bir savaşla ilgili olarak kendi ulusal güvenliğinden doğan ihtiyaçları karşılamak üzere oradaki insani yardımları koordine etmek ve mülteci akınını orada tutabilmek üzere ne gerekiyorsa bunu yapar. Bu yürütmenin verdiği siyasi bir karardır. Bunun bir şekilde sorgulanması veya bunun herhangi bir şekilde uluslararası bir kampanyaya mesnet teşkil edecek şekilde Türkiye’de kullanılması her şeyden önce bu ülkeye zarar verir, hepimize zarar verir.

SERVET YILDIRIM - Bu arada Suriye’nin kuzeyinde Cizire kantonunda özerlik ilan ettiği Kürtlerin belirtildi önceki gün. Bu karar süreci nasıl etkiler, bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bu hiç etkilemez. Neden etkilemez bakınız, bu konuda da Türkiye’de özellikle BDP ve bazı çevrelerde bazı kanaatler beyan ediliyor. Eşbaşkan Gülten Kışanak’ın bazı ifadeleri oldu, Kürtler masada Cenevre’de yok, Türkiye dışladı gibi. Burada sizin televizyonunuzdan bunu da açıklamak istiyorum. Kürtler masada var, muhalefet içinde olan Kürtler dün masada oturuyorlardı, Ahmet El Jarba’nın yardımcısı şu anda bir Kürt’tür, Abdülhakim Başar ve Suriye Kürt Ulusal Konseyinin Başkanıdır. Peki, PYD masada yok, peki niye yok, bunu kendilerine sormaları lazım. PYD niye yok? Çünkü… (Yayın Kesintisi)

SERVET YILDIRIM - Evet Sayın Bakan, teknik arıza nedeniyle bir süre ara verdik, kusura bakmayın, özür dileriz.

En son sorum; bu Suriye’nin kuzeyindeki Kürtlerin önceki gün bu Cizire kantonunda özerklik ilan etmesi bu süreci nasıl etkiler idi. Cenevre’de Kürtler, PYD neden yer almadı gibi eleştiriler vardı, bunlara ilişkin olarak sizin değerlendirmenizi rica ediyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Cenevre sürecini etkilemez, Suriye’nin geleceğine de bir etki bu anlamda yapmaz. Şimdi bazı eleştiriler olduğunu biz de biliyoruz, Cenevre’de sanki Kürtler dışlanmış gibi bir eleştiri ve sanki Türkiye bunu arzu etmemiş gibi. Bu doğru değil, son derece yanlış bir değerlendirme. Bir kere Cenevre’de Kürtler dışlanmadı, muhalefetle beraber hareket eden Kürt gruplar, çok sayıda Kürt grubun çatı kuruluşu olan Suriye Kürt Ulusal Konseyi - ki başında Abdülhakim Başar var. Cenevre’deki müzakere heyetinde de temsil ediliyorlar ve Abdülhakim Başar, Ahmet El Jarba’nın, Suriye Ulusal Koalisyonun Başkan Yardımcısı. Dolayısıyla Kürtlerin dışlanması diye bir şey söz konusu değil.

Böyle bir dışlanmaya biz izin vermeyiz. Ama PYD’nin kendi kendini dışlaması söz konusu. Çünkü, geçen sene Mayıs, Haziran ayı gibi - son derece açıkçası cesur siyasi bir karar alarak - Salih Müslim’i Türkiye’ye davet edip arkadaşlarımız kendileriyle görüştüler. Ona; şu ana kadar PYD rejim ile muhalefet arasında ikircikli bir politika takip ediyor, bu da muhalefette güvensizlik doğuruyor. Suriye’nin geleceğinde rejimin artık bir sözü olamaz, kendi tercihinizi doğru yapın deyip üç temel ilke söylemiştik. Bir; rejimle ilişkinizi kesin, PYD’nin nerede rejimle nasıl askeri işbirliği yaptığını biz biliyoruz, muhalefet biliyor. Rejim bir yeri boşaltacağı zaman kuzeyde, özellikle Afrin’de, Kobani’de ve Haseki’de elindeki tankları, teçhizatı PYD’ye bırakıp gidiyor. Aynı şeyi şimdi IŞİD’e yapıyor rejim, IŞİD’e destek veriyor, yani El-Kaide bağlantılı gruplara, yeter ki Özgür Suriye Ordusu zayıf olsun. Bu rejimle ilişkinizi kesin, muhalefetle açık bir ilişkiye girin ve muhalefet içinde yerinizi alın, Türkiye her konuda, bu konuda destek verin. Üçüncüsü de; kendi başınıza emri vaki bir ilana kalkmayın, çünkü bu başkalarını da tahrik edecektir, diğer etnik ve mezhebi grupları da. Buna olumlu yaklaştıkları intibaını verdiler önce ve bölgeye, Haseki’ye çok yoğun insani yardım akışına da zemin hazırladık ve insani yardım konusunda da hiç tereddüt etmeden bunları sürdürdük. Fakat özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin kimyasal silahlarla ilgili anlaşma sonrasında operasyon yapmayacağı, uluslararası toplumun Suriye’ye operasyon yapılmayacağı gibi kanaat hasıl olunca rejimin kalacağı vehmiyle rejimle ilişkilerini arttırdılar, muhalefetle ilişkilerini neredeyse kestiler. Bu dönemde Suriye Kürt Ulusal Koalisyonu muhalefete girdi, PYD dışarıda kaldı. Hep şunu ümit ettiler, Rusya’dan veya başka ülkelerin görüşlerini düşünerek muhalefet birleşemeyeceği için biz üçüncü veya dördüncü bir taraf olarak masaya ayrıca otururuz, bazen muhalefetle işbirliği yaparız, bazen rejimle işbirliği yaparız, aradan kendimize açıkçası opportünist bir tavırla kendimize bir alan açarız gibi bir yaklaşıma girdiler. Bunun üzerine muhalefetle masaya oturduklarında, bundan 2 ay önce konuşulmaya başlandığında, muhalefet çok net bir şekilde şunu söyledi: Bizim cephemizde - Suriye Ulusal Koalisyonunda - sadece rejimle işbirliği yapmayanlar oturabilir. PYD isterse rejim safında girsin otursun. Ama Suriye Kürt Ulusal Konseyi işbirliği yapmadığı için bizimle beraberdir, bu açıklamayı muhalefet yapıyor. Bizim herhangi bir yerde Suriye Ulusal Koalisyonu üzerine veya başka ülkeler üzerine bu konuda herhangi bir baskımız olmaz, olmadı da. İsteriz ki en geniş katılımlı masa oluşsun. Fakat hep böyle ikircikli tutum sergilendiği zaman, muhalefet de bunu açıkçası güvenemediği bir yapı olarak görüyor. PYD’nin dışlanma sebebi, PYD’nin uyguladığı bu ikircikli, opportünist tutum yüzündendir. Bunu herkesin doğru anlaması, doğru değerlendirmesi lazım. Türkiye bütün unsurların, Kürt unsurların da muhalefet içerisinde yer alması için çok ciddi diplomatik çaba sarf etti ve Suriye Kürt Ulusal Koalisyonu da ilkeli tutumu sebebiyle bugün muhalefetin içindedir, masadadır. PYD bu konuda ilkeli bir tutum takınmadığı için, rejimle işbirliğini sürdürdüğü için, bu zulme hiç açıkça karşı çıkmadığı için maalesef kendi kendini dışlamış oldu bu masadan.

SERVET YILDIRIM - Efendim, isterseniz Kuzey Irak’a gelelim, gerçi Suriye’ye ilişkin daha soracak şey var, ama süremiz kısıtlı.

Şimdi geçen sene siz burada iş adamlarıyla bir kahvaltılı toplantı yaptığınızda Türk iş adamlarına tavsiyeniz, Irak’a girin yatırım yapın diye. Bu sabah görüştüğüm bir iş adamı geçen sene sizinle o toplantıda olan, buna güvenerek Irak’a yatırım yaptık, ama şu anda ciddi bir belirsizlik var diye ruh hallerini de anlattı. Şimdi Ceyhan’da petrol depolanmaya başlanmıştı, bu akış bilmiyorum hala devam ediyor mu. Irak Merkezi Yönetim hukuki yollara başvuracağını açıkladı. Şimdi Irak’ta Kuzey Irak ve Irak Merkezi Yönetim arasında bir uzlaşmaya varılabilir mi, size gelen bu sinyal nedir bu anlamda?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Geçen seneki o kahvaltıyı hatırlıyorum. Ama geçen sene de o belirsizlikler vardı, fazlasıyla vardı ve Maliki Hükümetiyle bizim Hükümetimiz arasındaki gerilim daha yüksek tondaydı. Ben buna rağmen Irak’ta tutunmak ve Irak’ta yatırım yapmak doğru bir tercih dedim, hala buna inanıyorum. Bölgemizdeki en büyük potansiyel barındıran ülke Irak’tır. Zaten bu sebeple birçok iç çatışmalarla son 30 yıldır yaşıyor. Bizim Irak’a komşu olup da Irak’taki bu büyük potansiyelden beri olmamız, uzak kalmamız mümkün değil.

Bu potansiyelde ne var? Bu potansiyelde enerji var, bu potansiyelde bütün şehirlerin tekrar inşa edilmesine yol açacak büyük bir taahhüt potansiyeli ve müteahhitlik hizmetleri potansiyeli var. Zamanla istikrar olması halinde zenginleşecek ciddi bir pazar var, ulaşım var. Bizim Irak’taki politikamızın esası; Irak’ın bir an önce istikrara ulaşmasını sağlamak ve Irak içindeki etnik ve mezhebi kutuplaşmaları engellemek. Hala aynı şeyi söylüyorum; Irak’a mümkün olduğu kadar çok işadamımızın ekonomik bakımdan girmesi, etkili olması lazım. Dünyanın gözü bu anlamda Irak’ın üzerinde olacak. Ama çalkantılar da yaşanacak, bu riskli bir yatırım belki, ama nihayetinde Türk işadamlarını, Türk özel sektörünü Irak’tan dışlamak ya da Irak’ın Türkiye’nin desteği olmadan bütün bu büyük ekonomik dönüşümünü sağlayabileceğini düşünmek çok zor. Yapabilselerdi zaten ilişkilerde gergin olduğu dönemlerde olurdu. Aksine son birkaç aydır ilişkilerimizde bir yumuşama var. Biliyorsunuz ben Bağdat’a, Necef’e, Kerbela’ya gittim, güzel de görüşmeler yaptık. Şu andaki en temel sorun Kuzey Irak’taki enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden dünyaya pazarlanması konusunda. Merkezi Hükümetle sıkıntılı olduğumuz dönemde Kuzey Irak’taki Bölgesel Yönetimle çok yakın bir işbirliği içinde, hepsi bizim kardeşlerimizdir, enerji işbirliğini belli bir noktaya getirdik. Bu sadece Türkiye’nin tercihi ya da Türkiye’nin öngördüğü bir pazar değil. En az 20 ülke bu pazarla ilgileniyor. Biz komşu bir ülke olarak tabii ki Kuzey Irak’ta, tarihi bağlarımızın, kültürel bağlarımızın olduğu bir bölgede bu enerji kaynaklarına bigâne kalamayız. İsteriz ki Bölgesel Yönetim de, Irak da refaha kavuşsun, Türkiye de enerji ihtiyacını karşılasın. Bu konuda Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Sayın Mesut Barzani de son derece rasyonel tercihlerde bulundu, Diyarbakır buluşması bir zirve teşkil etti. Bundan kimsenin rahatsızlık duymaması lazım. Aslında bu rahatsızlığı duyduğunuzda Irak Kürt Bölgesel Yönetimini, o bölgeyi Irak’tan dışlamış gibi olursunuz. Bizim istediğimiz, arzu ettiğimiz şey şu: Merkezi Hükümetle Bölgesel Yönetim otursunlar anlaşsınlar. Sayın Neçirvan Barzani 17 Aralık’ta buradaydı, biz kendisine bunu söyledik, teşvik ettik. Sayın Barzani iki kere gitti Bağdat’a, yani Erbil’den Bağdat’a gitti ve detaylı görüşmeler yaptılar. Olumlu bazı sinyaller de ortaya çıktı. Bizim için en optimum, en iyi formül; bu meselenin Bölgesel Yönetim ile Merkezi Hükümet arasında çözülmesi. Bu olması halinde mesele kalmaz.

SERVET YILDIRIM - Merkezi yönetime denildi mi siz uzlaşmadan biz bu işi yapmayacağız ya da uzlaşma olmasa da Türkiye ne yapacak?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Türkiye olarak - Hükümetimizin son yıllardaki politikalarında hiç sarsılmayan bir unsur - verdiğimiz taahhüdün arkasında dururuz. Biz bu enerji işbirliğini kağıtta kalsın diye yapmadık. Ancak hep şunu da söyledik; Enerji Bakanımız da, Başbakanımız da, bizler de: Irak Anayasasını ihlal edecek, Irak Anayasasına aykırı düşecek hiçbir işlemin içinde de olmaz Türkiye. Irak Anayasası neyi öngörüyorsa, Merkez Hükümetin payı itibariyle, Bölgesel Yönetimin payı itibariyle bütün bunları saygı duyarak herkesle işbirliği yapar.

Bir de şu özellik var: Ben Necef’e, Kerbela’ya gittiğimde bizzat gördüm, valilere - hepsi dostumuzdur, özellikle Necef Valisi eskiden beri tanıdığımız bir arkadaşımızdır - vilayetlere de çok özel yetkiler verilmiştir Irak’ta. O Türk işadamlarını bizzat kendisi çekti Necef Valisi. Dolayısıyla valilerin bile böyle anlaşma yapma hakları var Irak sistemine göre. Bu bakımdan herkesin şimdi kazan-kazan-kazan üç tarafın da “win-win-win” formülü üzerine çalışması lazım. Biz bu konuda açıkçası Irak Merkezi Hükümeti ile Bölgesel Yönetim nasıl anlaşırlarsa ona uyarız. Bu mesele, bu problem bizimle Irak Hükümeti ya da Bölgesel Yönetim arasında bir problem değil. Ümit ederiz ki seçime kadar bu bir şekilde çözülür, Irak’taki seçime kadar, ama görüşmeler sürüyor. Diyaloğun sürmesi önemli, biz bu diyaloğu sürdüreceğiz. Olumlu netice alacağımızı ümit ediyoruz. Ufak tefek, düşünün Bakü-Tiflis-Ceyhan’la ilgili yıllarca sürdü müzakereler, enerji projeleri öyle hemen birkaç oturumda çözülen meseleler değil. Girift, karmaşık, egemenlik sorunlarını da barındıran bir konudan bahsediyoruz. Dolayısıyla bunun biz rasyonel bir düşünceyle çözüleceğine inanıyoruz.

SERVET YILDIRIM - Sabırla bekleyeceğiz gibi bir yaklaşım şey yapıyorum bu aşamada.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bekleme, ama sadece bekleme değil. Ben buraya gelirken yolda Enerji Bakanımızla görüşüyordum, Romanya’daydı, her an sürekli temas halindeyiz. Yine burada bugün veya yarın Sayın Mesut Barzani’yle bir görüşme yapacağız, tabii bunları onunla da konuşacağız. Şehristani’yle de daha Büyükelçimiz iki gün önce görüştüler, Irak Merkezi Hükümetinden. Amerikalılarla da görüşüyoruz, herkese yaptığımız ortak tavsiye; gelin bu kaynaklar refahın, barışın, istikrarın zeminini oluştursun. Çatışmanın, gerilimin ve gereksiz istikrarsızlığın değil.

SERVET YILDIRIM - Efendim, çok kısa da AB’yi isterseniz sorayım, Başbakan 5 yıl aradan sonra Brüksel’e gitti. Türkiye burada tutumunu anlatabildi mi, özellikle 17 Aralık operasyonu sonrası doğal soru işaretlerine ilişkin olarak size epey de herhalde orada bir şey yöneltilmiştir. Sizin açıklamalarınız orada etki yaptı mı, açıklayabildiniz mi durumu?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi açıkçası Başbakanımızın Brüksel’e ziyaretinin sadece 17 Aralık’a indirgemek doğru değil. Türkiye, Avrupa Birliği ilişkileri çok daha geniş kapsamlıdır, çok daha derinliklidir. Geçmişte Avrupa Birliği ilişkileri de küçük, büyük ne krizler yaşandı. Kriz dediğim hani gündem oluşturan konular ve bunların hepsi geçildi ama Türkiye’nin Avrupa Birliği perspektifi hiç sarsılmadı. Emin olun 3 sene, 5 sene sonra inşallah biz tam üyelik konusunda ileri mesafe aldığımızda 17 Aralık’ta ne olduğu bile hatırlanmaz. 17 Aralık’ı tek bir tarihle hatırlayınız 17 Aralık 2004 Türkiye’ye müzakere kararı alınan tarih. Bizim için 17 Aralık’ın Avrupa Birliği ilişkileri açısından önemi budur. Diğer 17 Aralık meselesi bizim kendi içimizde yaşadığımız ve gerçekten seçim öncesinde Türkiye’de siyasi bir manipülasyonun da parçası olarak gündeme gelen bir konudur. Biz bunu hukuk kuralları içinde, hukuk devleti kuralları içinde ama aynı zamanda kuvvetler ayrılığı prensibinin doğru uygulanması perspektifinde yani yargının sadece tarafsız olması değil, objektif olması da - bağımsız olması değil objektif olması, tarafsız olması da gerektiği - ilkesi etrafında adımları Türkiye’de atarız. Ama tabii konjonktür bunu gerektirdi, konular da açıldı ama tek konunun bu olduğu da zannedilmesin.

SERVET YILDIRIM - Başbakanın müzakere başlığıyla ilgili takvim oluşturmasıyla ilgili...

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Başbakanımız oturup da Avrupa Birliği yetkilileri ona soru sordu, O da bunlara cevap verdi şeklinde bir müzakereyi biz hiçbir ülkeyle, hiçbir örgütle yapmadık. Başbakanla bütün konular ele alındı, bu da konulardan biri olarak gündeme geldi. Genellikle de konuşmaların sonunda bu konudaki gelişmeleri sizden dinlemek istiyoruz dendiğinde Başbakanımız Hükümetimizin perspektifini anlattı, Başbakanımız da mukabil sorular sordu. Avrupa’da HSYK yapılanması hangi ülkelerde nasıldır, biz de bilelim dedi. Biliyoruz ama bunun aynı olmadığını sizden duyalım dedi. Önemli olan bu konularda şeffaflıktır, samimiyettir ve açık bir dil kullanmaktır. Ben Brüksel görüşmelerinden olağanüstü memnun ayrıldım, çünkü iki taraf da Türkiye - Avrupa Birliği ilişkilerinin ne kadar stratejik olduğu konusunda mutabık kaldılar ve bu tür dalgalanmaların bu ilişkiyi etkilememesi konusunda da bir mutabakata vardılar.

İkincisi, iki taraf da bu ilişkilerin bir an önce hızlandırılması konusunda mutabık kaldılar. Beni en çok ümitlendiren ve memnun eden inşallah bu da gerçekleşecek. Madem ki Avrupa Birliği değerleri Türkiye’deki reformlar açısından, Avrupa Birliği perspektifinden önemlidir. Başbakanımız açık bir şekilde o zaman 23. ve 24. fasılları açalım dedi. 23 ve 24. fasıllar açılırsa zaten bütün bu reformlar o fasıllar içinde konuşularak yapılacak. Biz bunu yıllardır söylüyoruz ama Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin blokajı vardı. Benim gördüğüm, edindiğim intiba Avrupa Birliği yetkililerinden, 23 ve 24. faslın gecikmeden açılması konusunda bizim bu görüşlerimiz ciddi etki yaptı ve şu anda bu fasılların açılması hususunda çok daha fazla ümit varız. Bu fasıllar açıldığında zaten Türkiye’deki yürüyen yasama süreciyle bu fasıllarda yürüyen müzakere arasında bir senkronizasyon olacak yani Adalet Bakanımız ve ekibi gelecekler, konuşacaklar Avrupa Birliği Bakanımız konuşacak, bizler konuşacağız ve bir senkronizasyon olacak. Avrupa Birliği normlarına biz saygılıyız ama Avrupa Birliği içinde farklı uygulamalar varsa bir konuda, HSYK yapılanması gibi, Türkiye’nin de kendisine en uygun modeli alması konusunda da Türkiye’nin tercih hakkına herkes saygı duymalı, HSYK bu işin sadece bir parçası. Biz evvelsi gün Brüksel’de sadece HSYK’yı konuşmadık. Aksine, kapsamlı bir şekilde önümüzdeki dönemde atacağımız insan hakları adımları, demokratikleşme süreçleri, kişisel verilerin korunması, telefon dinlemelerinin kontrol altına alınması – bu tür dinlemelerin delil olarak kullanılıp insanların hak ihlallerinin önüne geçilmesi - de dahil olmak üzere çok geniş bir spektrumda konuşuldu. Ben bazen basında hayret ediyorum böyle bir kriz ortamın da bir tek konuya inhisar edildiği ve orada kalındığı zannediliyor. Mükemmel görüşmeler oldu. Tabii çok açık ve şeffaf bir şekilde, özellikle Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’yle ilgili herhangi bir konuyu konuştuğunuzda çok daha tansiyon yükseliyor. Avrupa Parlamentosu’nda da bazen yine Başbakanımıza hürmet eden, saygı ifadeleri kullanan bazı milletvekillerinin daha… hani ne diyeyim tansiyonlu soruları oldu. Onlara da Başbakanımız cevap verdi.

SERVET YILDIRIM - Sayın Bakanım, süremizin sonuna geldik ama çok kısa buradaki temaslarınızla ilgili de bilgi alayım. Burada da yoğun az önce girişte de anlattım yoğun da bir trafiğiniz var. Yani bir hafta içinde geniş bir coğrafya da oradan oraya gideceksiniz. Davos’taki trafiğinizle ilgili olarak görüşmelerle çok kısa.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Davos, tabii, iki yönüyle önemlidir. Birisi; burada yapılan oturumlar dünyanın en seçkin siyaset adamlarının, bilim adamlarının, kanaat önderlerinin, işadamlarının katıldığı geniş bir istişare imkanı sunar.

İkincisi de; tabii ikili görüşmeler. Burada bizim katılacağımız oturumlarda, tabii Avrupa’nın geleceği bağlamında AGİT vizyonuyla ilgili İsviçre Cumhurbaşkanlığının ev sahipliğinde bir oturum yapacağız, AGİT ve Avrupa perspektifi konusunda. Öte yandan, Suriye gündemde olduğu için Suriye’de insani yardımlar konusunda, insani durum konusunda bir oturum yapacağız. Bir de, Suriye’nin siyasal ve Montrö sonrasında bir anlamda değerlendirme yapılacak bir oturum olacak. Yine dünyada uluslararası ilişkilerde jeopolitik kaymalar şeklinde bütün uluslararası ilişkileri ilgilendiren bir oturum var. Belki de en çarpıcı belki gelebilecek oturum da, Ortadoğu’da yeni duruma dair, İran Dışişleri Bakanı ve Sayın Barzani’yle birlikte katılacağımız bir oturum. Bunlar dışında da çok sayıda ikili görüşmelerim olacak.

SERVET YILDIRIM - Efendim, çok teşekkür ederim, size kolay gelsin diyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ben teşekkür ederim.