Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 7 (İskele Sancak) Televizyonuna Verdikleri Mülakat, 7 Ağustos 2014, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Ülke TV’ye Verdikleri Özel Mülakat, 6 Ağustos 2014, İstanbul Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT Türk Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 26 Temmuz 2014, Paris Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün'e Verdikleri Özel Mülakat, 24 Temmuz 2014, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 24 Televizyonuna Verdiği Özel Mülakat, 20 Mart 2014, Konya Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT 1 Televizyonunda Yayımlanan "Enine Boyuna” Adlı Programda Verdikleri Özel Mülakat, 2 Mart 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün’e Verdikleri Özel Mülakat, 9 Şubat 2014, Karaman Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun NTV/CNBC-e Televizyonlarına Verdikleri Özel Mülakat, 23 Ocak 2014, Davos Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 24 Televizyonunda Yayımlanan ‘24 ÖZEL’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 9 Ocak 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun NTV Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 7 Ocak 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 7 Televizyonunda Yayımlanan ‘Başkent Kulisi’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 29 Aralık 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu NTV'de Yayınlanan "Yakın Plan" Programına Konuk Oldu, 12 Kasım 2013, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 24 Televizyonunda Yayımlanan ‘24 ÖZEL’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 8 Kasım 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT-1 Televizyonunda Yayımlanan Enine Boyuna Programında Yaptığı Açıklamalar, 27 Ekim 2013, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 7 Televizyonuna Verdikleri Mülakat, 18 Ekim 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun CNNTürk Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 3 Ekim 2013, Ankara
Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün'e Verdikleri Özel Mülakat, 24 Temmuz 2014, Ankara

MURAT AKGÜN - İyi günler efendim. Biraz evvel de anons ettiğimiz gibi yayın konuğumuz Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu, efendim günaydın.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Günaydın.

MURAT AKGÜN - Efendim, hemen Filistin’le başlamak istiyorum. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un bir açıklaması oldu. Hamas’ı kınadı, İsrail’e yönelik bir kınama yok. Bir taraftan İsrail’in kayıplarına yönelik başsağlığı var, Filistin’in kayıplarına yönelik hiçbir atıf yok. Nasıl karşıladınız Ban Ki Moon’un açıklamasını?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Doğrusu biz de hem hayal kırıklığına uğradık, hem de uluslararası toplumun en üst makamında bulunan ve bizim de dostumuz olan bir kişi açısından şanssızlık olarak değerlendirdik. Ama daha sonra Sayın Başbakanımızla yaptığı telefon konuşmasında, bu konu kendisinin dikkatine getirildiğinde yanlış anlaşıldığını, aslında Filistin için de taziye dilediğini ayrıca ifade etti. Her ne surette olursa olsun, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği gibi uluslararası değerleri, insan haklarını koruması beklenen bir makamın daha güçlü bir sesle Filistin’deki bu insanlık dramına ve insanlığa karşı işlenen suçlara dönük olarak açık bir tavır almasını her zaman bekleriz.

Kara harekatı başladığı gün ben Sayın Ban Ki Moon’la görüşmüştüm ve Birleşmiş Milletler’de iki mekanizmayı harekete geçirmiştik aynı gece. Birisi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin toplantıya çağırılması, diğeri Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinin toplantıya çağırılması, bir de İslam İşbirliği Teşkilatı’nın toplantıya çağrılması.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplandı, ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin doğası gereği oradaki beş daimi üyenin anlaşması gerektiği ve bu beş daimi üyenin İsrail konusundaki her zamanki tutumları bilindiği için herhangi etkili bir karar çıkması, bir basın açıklaması çıkması mümkün olmadı. Ancak memnuniyetle ifade edeyim, Türkiye’nin girişimiyle başlatılmış olan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi dün toplandı. Türkiye, şu anda üyesi olmamakla birlikte, bu Konseyin içindeki dost ülkeleri motive ederek ve bu Konseye doğrudan başvurarak bu girişimi başlatmıştı. Burada çok güçlü bir karar çıktı ve İsrail’in insanlığa karşı işlediği suçlar bağlamında bir araştırma komisyonu kurulması ve rapor sunulması konusu karara bağlandı. Daha önce de Gazze konusunda değişik raporlandırmaları var Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyinde açıkçası daha demokratik ülkelerin katılımları itibariyle P5 gibi bir mekanizma - 5 ülkeden birinin vetosu olması halinde durması gibi mekanizma - olmadığı için böyle bir kararı almak mümkün oldu. Bu, uluslararası toplumu harekete geçirmek bakımından önemli bir karardır. Nitekim dün İsrail’de bunun yansımaları gözüktü. Tabii İslam İşbirliği Teşkilatı da önümüzdeki hafta toplanıyor. İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri beni aradı, ben daha acil toplanmalarını talep ettim, ancak işte bayram vesaire bunların katılımı etkileyebileceği düşüncesiyle bayramın hemen sonrasına almayı düşünmüşler. Diğer taraftan ateşkes çabalarımız sürüyor. 

MURAT AKGÜN - Onu soracaktım. Kısa vadede bir ateşkes ümidiniz var mı? Çünkü Amerikan Dışişleri Bakanı Kerry’nin bazı adımlar atıldığına dair ifadeleri var. Her saat başı bir çocuğun öldüğü haberleri geliyor. Ölü sayısı 700’ü çoktan aştı. Kısa vadede bir ümidiniz var mı ateşkes için?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Şimdi Sayın Abbas’ın İstanbul ziyareti sonrasında Sayın Abbas’la da mutabık kalarak çok ciddi ve kapsamlı bir süreç başlattık. Kamuoyunda hala eski alışkanlıklarla yanıltıcı bilgiler ifade ediliyor. Türkiye hem Filistin El-Fetih kanalıyla, yani Sayın Abbas’la, hem de Hamas kanadıyla, Sayın Halid Meşal’le, daimi ve sürekli bir temas trafiği yürütüyor. O gün Sayın Abbas’la mutabık kaldığımız veçhile bir yeni süreç başlattık. Burada konuyla ilgili bütün tarafların sürecin içinde olmasına önem veriyoruz. Kimdir konuyla ilgili taraflar? İsrail, karşısında da Filistin tarafının iki kanadı: Ulusal Birlik Hükümeti Sayın Abbas ve Sayın Halid Meşal. Sayın Meşal Başbakanımızla olan görüşmede ve daha sonraki görüşmelerimizde de bu Ulusal Birlik Hükümeti’nin bozulmayacağı konusunda bize garanti verdi ve şu ana kadar da bozmadılar. Hatta bizim de girişimizle Doha’da tekrar tekrar biraraya gelindi. Filistin’in iki tarafı ve İsrail üzerinde etkili olacak ülkelerin, yani Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye, Katar ve Mısır’ın da sürekli devrede olduğu, birlikte çalıştıkları bir ateşkes için yaklaşık 1 haftadır, 5 gündür yoğun bir çalışma var.

MURAT AKGÜN - Ümidiniz var mı kısa vadede ateşkes için?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Düne göre bugün biraz daha var. Son günlerde buna ivme kattık. Tabii arada bir anlayış farkı var. İsrail, daha önceki ateşkes çabası için de Mısır, hemen ateşkes olup, Gazze’de insan hakları ihlallerine yol açan temel sorunların ileride önü açık şekilde tartışılması söz konusu. Hamas tarafı ise, ateşkes için Gazze’de insan hakları ihlallerine ve başta ambargo olmak üzere kısıtlamalar ve ablukaya yol açan şartların da kaldırılmasını ve ateşkesin bununla birlikte yapılmasını istiyor. Şimdi biz son günlerde bu iki yaklaşımı uzlaştıracak bir çaba içerisindeyiz. Hem Gazze’deki açık hapishane şartlarında yaşayan kardeşlerimizin şartlarını iyileştirecek ve belli teminatlar verecek olan bir sürecin başlatılması, hem de daha fazla gecikmeye mahal bırakmaksızın bir an önce ateşkesin temin edilmesini sağlayan bir çalışma üzerinde…

MURAT AKGÜN - İsrail’le temas düzeyimiz malum Sayın Bakan ama bu süreçte hiç İsrail ve Mısır’la direkt bir temasımız oldu mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Bütün bu süreç içerisinde zaten birlikte düşünüldüğü için Mısır’la bazı temaslarımız var. İstişare ediyoruz, çünkü önemli olan burada Gazze’deki şartların iyileştirilmesi. Çünkü dün mesela hepimizi çok ciddi telaşa sevk eden, kaygıya sevk eden hususlardan birisi; dün öğle itibariyle Gazze’deki bütün dizelin bitmiş olması. Dolayısıyla hastanelerdeki yaralılara bakacak şekilde bile hastanelerin çalışamaz hale gelmiş olması. Şimdi bunların temin edilip Gazze’de intikal ettirilmesi için İsrail’le de, Mısır’la da temas halinde olmak lazım. Başka türlü Gazze’ye ulaşmak mümkün değil. İnsani yardımların ulaşması bakımından her iki tarafla da gerektiğinde temas kuruyoruz.

MURAT AKGÜN - Hem İsrail’le, hem Mısır’la?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Tabii. Yani alanda başka yerden temin etmek mümkün değil. İsrail tarafından Başbakanımızın talimatıyla TİKA bu akaryakıtı, mazotu temin etti ve onun Gazze’ye intikali için de çalışmalar sürüyor. Bu konuda da Türkiye dışında alanda bu işi yapabilecek kapasitede başka ülke yok. Dolayısıyla bir yandan ateşkes sağlamaya çalışıyoruz. Bir yandan da şu anda acil hayat orada sürüyor. Hayatla ölüm arasında insanlar gidip geliyorlar. Onların dertlerine deva olmamız lazım.

MURAT AKGÜN - Bunun için de İsrail’le de masadayız.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Oradaki baş maslahat görevlimiz, TİKA ofisi. Alandaki bütün unsurlarımız bu anlamda teması sürdürüyor. Gerektiğinde de diplomatik anlamda zaten Dışişleri Müsteşarımız Sayın Sinirlioğlu’yla tazminat görüşmeleri bağlamında bir kanal söz konusuydu. Mısır’la bu anlamda da gerektiğinde ateşkes görüşmeleri için temas kuracak noktalarımız var.

MURAT AKGÜN - Amerika Birleşik Devletleri’yle ilgili bir soru sormak istiyorum. Sayın Başbakanın Sayın Başkan Obama’yla galiba görüşememe durumu söz konusu. Acaba Filistin sorunu üzerinden bir kırılma ya da yıpranma mı söz konusu?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Yok, bunun Filistin sorunuyla doğrudan bir ilgisi yok. Sayın Başbakanımız dünyada herkesin kendisinin görüşüne başvurduğu ve bu anlamda da her zaman bu tür görüşmelere katkı yapan bir lider. Bu anlamda prensipte zaten Amerika ile diyelim Irak bağlamında Biden’la yapılan görüşme, çünkü Biden’ın dosyası Irak tabiri caizse. Sayın Obama’yla da görüşülse, o da Sayın Biden’a şunu şunu yapın diyecek. Filistin konusunda Kerry’le son olarak bu gece sahurda saat 2’de görüşmüştüm. Biraz sonra, bu program bitince tekrar görüşeceğiz. Geçen gece de yine bir günde üç kez görüşmüştük. Hem Kerry’yle, hem Halid Meşal ve gerektiğinde Mahmud Abbas’la, hem de Katar Dışişleri Bakanıyla bir günde birkaç kez görüşerek bu görüş ayrılıklarını gidermeye çalışıyoruz. Türkiye’nin de hazırladığı bir taslak üzerinde birlikte çalışmalarımız sürüyor.

Ümit ederiz bir-iki gün içinde hayırlı bir noktaya, iyi bir netice noktasına geliriz. Hala görüş ayrılıkları var. Bizim için önemli olan, iki hedefi aynı anda gerçekleştirmek. Bir ateşkes ve insani yardımların süratle Gazze’ye intikal etmesi. Bir de buna hemen katkı sağlayacak şekilde ve hemen başlayacak şekilde, önü açık bir şekilde değil hemen başlayacak şekilde Gazze’deki durumu iyileştirecek 2011 Gilad Şalit, 2012 ateşkes anlaşmalarındaki ana unsurları kapsayan Gazze’de yeni bir düzen kuran bir ateşkesin önünü açmak. Bundan kastım; abluka, Gazze’ye yardımların gitmesi vesaire.

MURAT AKGÜN - Sayın Bakan, biraz evvel mazot alımı konusunda İsrail’den alımın altını çizdiniz. Orada çok acil bir durum olduğuna göre, eğer insani yardım için bir koridor açılacak olursa hemen evvelemirde gönderilecek yardım İsrail’den temin edilip mi gönderilecek?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Gazze’deki kardeşlerimizin ihtiyaçlarının karşılanması için nereden temin edilirse edilir. Bizim birinci adımımız kriz başlar başlamaz Gazze’nin içinden satın almak oldu. Orada çalışan TİKA mensupları, Kızılay mensupları arkadaşlarımızın hepsine teşekkür ediyorum. Kahraman Gazze halkının yanında onlar da kahramanca onların kaderini paylaşarak çalışıyorlar. Bu harcamaların gelirinin de Gazze’de kalması için önce Gazze’de piyasada ne varsa onu alıyoruz.

MURAT AKGÜN - Ama artık galiba o imkan da tükendi.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - O imkan tükendiği zaman da, nerede bulursak alıp bir an önce Gazze’ye ulaştırmak. Bütün meselemiz bu.

MURAT AKGÜN - Sayın Bakan, dolaylı ya da dolaysız hep İsrail’den bahsettiğimiz için aklıma şu soru geliyor: Muhalefetin iki tane çok ciddi iddiası var. Bunlardan bir tanesi; Türkiye, İsrail’e jet yakıtı yakıyor, gerçi bu konuda açıklamalar geldi ama. Sizi ilgilendiren, daha önemli olduğunu düşündüğüm; Kürecik’teki radar İsrail’e bilgi veriyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Şimdi bunlar son derece gayri ciddi ve sadece muhalefet etmek için gündeme getirilen konular. Açık söyleyeyim, Türkiye Cumhuriyeti Devleti gelenekleri ve uluslararası anlaşmalara sadakati ve uluslararası anlaşmaların muhteviyatı itibariyle ciddi bir geleneğe sahiptir. Her şeyden önce Kürecik konusuna açıklık getireyim. Daha Kürecik kurulurken bu iddiaların tümü gündeme getirildi, o zaman da bu iddiaların hepsini çürüttük. Hatta şimdi Loğoğlu son olarak yine iddia ediyor. O zaman Kürecik’te bu kararı aldığımızda Loğoğlu’nun açıklaması var CHP Genel Başkan Yardımcısı, eski Dışişleri Müsteşarı, en iyi kendisi bilir. Ama hala istismar etmeye devam ediyorlar. Açıklaması var, bu doğru bir karar diyor. Gazetelere, arşivlere bakanlar bunu bilir. Peki, o gün için doğru olan karar daha sonra niye değişti? Çünkü birileri Loğoğlu’nun kulağına fısıldadı. Dedi ki; büyükelçi olmak farklı bir şey, müsteşar olmak farklı bir şey, muhalefet olmak farklı bir şey. Muhalefet olmak ak’a kara demek. Bu mantıkla yaklaşılıyor. NATO Genel Sekreteri Sayın Rasmussen bu tesislerin tümü sadece NATO’ya hizmet eder diye açıkladı. Bu anlamda Türkiye NATO’nun üyesi olarak da, en aktif üyelerinden biri olarak da orada neyin yapıldığını en yakından bilen, kendi topraklarında da bunu denetleme gücüne sahip bir ülke, söz konusu değil. Bir kere Kürecik Türkiye’nin kuzeyinden doğusuna, güneyde bu anlamda Patriot sistemlerinin gelişi de Suriye tehdidiyle ilgilidir. Kürecik’te, Ortadoğu’da tansiyon yükselince, çevre bölgelerde tansiyonlar yükselince Türkiye’nin kendi güvenliğini temin etmek, NATO güvenliğine de katkıda bulunmak üzere tesis edilmiş bir şey. Emin olun eğer bu argümanları göze alıp Kürecik’e bunu kabul etmeseydik bu sefer de diyeceklerdi ki, kendi ulusal güvenliğimizi sırf Arap’ları memnun etmek için kendi ulusal güvenliğimizi riske ediyor bu Hükümet diye. Yani bu kadar basit mantıkla çalışan bir muhalefet anlayışı… Şimdi bu açıdan zaten NATO anlaşmaları ve diğer çerçevede böyle bir şey söz konusu değil. Velevki bir de şu var: İsrail’in buna ihtiyacı var mı, böyle bir bilgi aktarımına? Kürecik’teki sistemin daha gelişmişi İsrail’in kuzeyinde var.

MURAT AKGÜN - Yani Kürecik’e ihtiyacı yok İsrail’in, öyle mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - İhtiyacı yok, bu çok daha önceden var ve o sistem Gazze’den fırlatılan herhangi bir füzeyi Kürecik’ten çok daha önce tespit edip haber etme gücüne de sahip. Yani, Kürecik olmasaydı, biz 2012’de bunu kabul etmeseydik İsrail kendi bu anlamda güvenliğini terk etmiş mi olacaktı? İsrail zaten kendi güvenliğini bir şekilde en sofistike araçlarla temin ediyor. Bunlar karşılığı olmayan şeyler, dürüst olmak lazım burada ve özellikle Loğoğlu bağlamında da söylüyorum, sözüne sahip çıkmak lazım. Muhalefet yapmak adına kendi kariyerine ihanet etmemeleri lazım…

Jet yakıtı meselesine gelince, Sayın Başbakanımız, Sayın Enerji Bakanımız, son olarak Ekonomi Bakanlığımız da açıkladı. Biz de yurt dışına gittiğimizde, yani ben Amerika’ya giderken yakıt yetmediği için İzlanda ya da İrlanda’da iner yakıt alırız. Bu Türkiye’ye yakıt satmak anlamına mı gelir? Hayır. Bazen İsrail uçakları da Türkiye uluslararası sivil ulaşım…

MURAT AKGÜN - … uçaklarını bahsediyorsunuz değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Tabii sivil ulaşım, bazen özel uçak da olabilir bu.

MURAT AKGÜN - Yani askeri mahiyetli bir satış yok.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Hayır hayır, söz konusu değil. Bunlar bazen özel uçak da olur. Bizim özel uçağımız, yani Başbakanlık uçağı giderken yolda durur ve hangi ülke olursa olsun buradan satın alır. Allah aşkına askeri amaçla alınan bir jet yakıtını 9-10 bin dolarlık şeylerle mi alınır, toplamda 130 bin dolar mı yapar? Milyonlarca dolarlık faturalar çıkar buradan. Bir satış söz konusu değil. İhracat mevzuatımız gereği Türkiye’de yabancı bir uçak ya da şirket bir şey aldığında bu ihracat kalemi içine yazılıyor. Bunu Bakanlar Kurulunda çok detaylı bir şekilde ele aldık ve herkes bütün bilgiyi ortaya koyarak konuştu. Dolayısıyla bu da açık bir iftiradır.

Şunu da ifade edeyim, madem bunlar gündeme geldi, tekrar tekrar gündeme getirdikleri husus Türkiye’nin savunma işbirliği durdurulsun. Zaten durdu, yani 2009’dan bu yana Türkiye’nin İsrail’le herhangi bir askeri tatbikatı ya da işbirliği, herhangi bir şekilde yok. Ortak proje de yok. Şunu da daha iddialı şekilde söyleyeyim. Mavi Marmara’dan bu yana da Türk askeri İsrail askeriyle herhangi bir şekilde bir oda içinde birarada bulunmadı, bir toplantıya katılmadı. Bu bizim o zaman açıkladığımız tedbirlerin başındaydı. Bütün ilişkileri askıya aldık. İsrail’in nerede bir inisiyatifi varsa Türkiye blokaj koydu. İster bu son derece sıradan diplomatik proses olsun, ister çok önemli bir proses olsun, hepsine blokaj koyduk, ambargo koyduk. NATO içindeki binlerce ortak proje, sadece İsrail’in değil, Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın, Fas’ın katıldığı Akdeniz diyaloğu çerçevesindeki faaliyetlere, İstanbul inisiyatifi çerçevesindeki faaliyetlerin hepsine de blokaj kondu ve bu yüzden birçok NATO faaliyeti akamete uğradı. OECD üyeliğini gündeme getiriyorlar.

MURAT AKGÜN - Onu soracaktım.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - OECD 2007’de karara bağlanmış, teknik süreçleri 2010’da Mavi Marmara’dan çok önce bitmiş. Burada da Ekmeleddin İhsanoğlu’na bir kez daha çağrıda bulunmak istiyorum. Öncelikle bulunduğu makam ciddiyet gerektirir, bir de dürüstlük ve sadakat gerektirir. Ya bu OECD sürecinin ne olduğunu bilmiyor, bilmemesi normaldir, çünkü alanı değil. Konuyu bilmiyorsa haddini bilecek ve susacak. Mavi Marmara’dan sonra Türkiye’nin herhangi bir İsrail üyeliğine ya da girişimine destek vermesi ya da onay vermesi ya da izin vermesi ya da susması söz konusu olmamıştır.

MURAT AKGÜN - Sayın Bakan, Ekmeleddin İhsanoğlu’ndan söz açıldığı için şunu sormak istiyorum müsaadenizle: Ekmeleddin Bey geçen günlerde Ankara temsilcileriyle biraraya geldiğinde Mahmud Abbas’la malum nişan durumu var, o konuda görüşlerini aktarırken dedi ki; eğer zamanında Mahmud Abbas’ın bana Türkiye’nin geçmişteki pozisyonlarıyla ilgili söylediklerini söylersem birileri utanır dedi. Bu birilerinden herhalde kasıt Hükümet oluyor, siz oluyorsunuz diye tahmin ediyorum. Utanılacak ne olabilir?

Bir de, bu nişan hikâyesine bir de sizin ağzınızdan açıklık getirir misiniz, herkese verilen mi, çünkü o bunun herkese verilen sıradan bir nişan olmadığını söyledi bize, ne dersiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Sayın Mahmud Abbas daha geçen hafta İstanbul’daydı, gece yarısı sahura kadar birlikte olduk. Mahmud Abbas, Ortadoğu’nun yürüyen hafızalarından biridir. Birçok süreci yaşamıştır. Mahmud Abbas’la onlarca görüşmemiz olmuştur. Tabii Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kastettiği şey nedir onu bilmem. Ama Mahmud Abbas’a bizim her zaman Filistinliler arası ihtilaflar da dahil olmak üzere son derece dürüst, son derece açık görüşmelerimiz olmuştur. Bazen görüş ayrılıkları da olur, yani görüş ayrılığı olan noktalar olur. Biz 2009’da, 2012’de, ama özellikle 2009’da ve Davos sonrası da yaşanan gelişmelerde çok daha açık ve kararlı bir tavır aldık. Bu görüş ayrılıkları utanılacak şeyler değildir. Kaldı ki, Mahmud Abbas ve ekibiyle son derece sıcak, bizim dönemimizdedir Mahmud Abbas’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuşması, bir Filistin liderin konuşması. Bizim Filistin tarihiyle, Filistin siyasetiyle, Filistinli taraflarla yürüttüğümüz müzakerelerde utanacak hiçbir şey yok. Türk milletinin tarihine altın harflerle yazılacak bir Filistin politikamız var. Bu politika değil onlarca yıl, yüzlerce yıl Filistinlinin kalbinde derin bir iz bırakmıştır, bırakacaktır. Mesela dün Filistinlilerle, biraz da teşvik etmek için konuştuğumda Şucaiye’nin, yani çok şehit verilen, kadınların-çocukların katledildiği son bölgenin tarihinden kısaca onlara bahsettim. Bu anlamda Türkiye’nin ne hissettiğini orada son Dünya Savaşında, son büyük muharebelerden birinin olduğu ve Mehmetçiğin Gazze’yi ve Filistin topraklarını savunmak için şehit düştüğü topraklardır buralar. Bizim Filistin davasında herhangi bir şekilde utanılacak hiçbir şeyimiz olmaz. Eğer varsa söylesin. Biz bunu Mahmud Abbas’la da, yani açık meydan okuyorum; söylesin, neyse karnından konuşmasın, neyse söylesin.

MURAT AKGÜN - Nişan meselesi…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Nişan meselesine geleceğim. Sayın Abbas’la Sayın Başbakanımızın da, benim de çok yakın dostluğumuz vardır. Görüş ayrılıklarımız olsa bile bazen bunları çok açık ve net konuşuruz, herkeste olur görüş ayrılığı, bazen Hamas’la da görüş ayrılığı yaşadığımız anlar oldu birçok konularda. Ama şunu bilir ki, Sayın Abbas da bilir, Sayın Meşal de; Filistin’in başı derde girdiğinde ilk başvuracakları kapı Ankara’dır. Hiçbir hesap etmeden onlara yardım edecek hükümet Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’dir.

Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu bunu diyeceğine, İslam İşbirliği Genel Teşkilatı Genel Sekreteri olarak Sayın Abbas’la birlikte Birleşmiş Milletlerde Filistin Devleti tanındığında o salonda görmek isterdim. Yoktu İhsanoğlu o salonda, ben vardım. Filistin Devleti adına konuşan bendim. Filistin halkı adına ve onların haklarını savunarak Türk milleti adına ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Devleti adına konuşan bendim. İslam dünyasından bir tek konuşan bendim. Neredeydi İhsanoğlu açıklasın bakalım o gün, Filistin Devleti ilan edilirken Sayın İhsanoğlu neredeydi? Daha mı önemli bir işi vardı? Daha önemli bir işi mi vardı, neredeydi, madem Abbas’la bu kadar iyiydi ilişkileri? O salonda Sayın Abbas’la kucaklaşan bendim, bütün o kareler ortada. Bu şahsi bir kucaklaşma değildi. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti adına, Sayın Başbakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımız adına yapılan bir kucaklaşmaydı. Şimdi yıllar geçtikten sonra konuşmak kolay. Uzun bir yol diye bunu kıyamet kopsa iki eli kanda olsa İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri orada, o salonda olur. Yoksa ki bunu ben birçok Dışişleri Bakanına açıktan da söyledim Arap ve Müslüman dışişleri bakanına. Arap Ligi Genel Sekreteri de yoktu. Kendisine de söyledim, sizi orada görmek isterdik dedim. Tarihi olay oluyor, Birleşmiş Milletler Filistinli devlet olarak tanıyor, üye olmayan ama devlet olarak tanıyor ve o salonda İslam dünyasından konuşan bir tek Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı var. Bir de Endonezya Dışişleri Bakanı dostum vardı. Onunla da Türkiye’de buluşacaktık, orada bulaşamadığımız için New York’ta buluşalım diyerek oraya geldi, yani bizim çağrımızla beraber gitmiş gibi olduk. Neredeydiler şimdi hani Arap dünyasını çok tanıyan İhsanoğlu, İslam dünyasında çözüm bulacak İhsanoğlu. Meydan okunan yerde bu tür zihniyetler yoktur...

MURAT AKGÜN - Nişan meselesi Sayın Bakan?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Bu ise başka bir yapı. İhsanoğlu’nun en büyük merakı, her türlü aracıyı da koyarak herkesten bir nişan almak. Bu nişan daha önce Türk büyükelçilerine verildi, en son olarak da Filistin’deki son Büyükelçimize Kudüs nişanı ve aynı nişan Şakir Torunlar’a verildi. Şimdi Kılıçdaroğlu soruyor, tabii bunları bilemediği için sanki bu nişan çok nadir verilen ve sadece İhsanoğlu hak ettiği için verilen, Başbakanımızdan da esirgenen bir şeymiş gibi. Şakir Torunlar Büyükelçimiz, bu arada Kudüs Başkonsolosluğumuz, biz büyükelçi statüsünde görürüz, ona verildi son olarak görevden ayrılırken. Görevden ayrılan büyükelçilerin çoğuna verilen bir nişandır.

MURAT AKGÜN - Yani büyükelçilere verilen bir nişan Sayın İhsanoğlu’na da verilmiş.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Tabii tabii, Sayın İhsanoğlu’na da verilmiş. Yani bunu küçümsemek için söylemiyorum. Ama esas nişan nedir biliyor musunuz? Esas nişan Filistinlilerin kalbinde verilen nişandır. Şimdi gidin Gazze sokaklarına inin. İhsanoğlu deyin, bakın 8-9 senelik Genel Sekreterlikten sonra Gazzeliler onu sonunda “oğlu” olduğu için karıştıracaklardır, bilmeyeceklerdir, yüzü canlanmayacaktır Gazzelilerin zihninde, Filistinlilerin zihninde. Kimdi diye soracaklardır belki. Ama Erdoğan deyin, bakalım gözler nasıl açılacak, yürekler nasıl açılacak? Türkiye’den bu anlamda eğer Gazzelilerin, Filistinlilerin kalbinde bir nişan varsa o nişan zaten verilecek kişilere verilmiştir. Ben o nişanı Gazze’ye gittiğimde Filistinlilerin gözünde gördüm. Hiç kimseye bizim kendimizi tanıtmaya dahi ihtiyacımız yok. Nişan göstermeye ihtiyacımız yok. Çünkü onların gönlüne işlemiş bizim adlarımız, bizim verdiğimiz mücadele. Ama İhsanoğlu nişanı göstererek ispat edebilir kendini, bir salonda verilen nişanı. Bunu önemsiz kılmak için söylemiyorum, ama isterdim ki eğer İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterliğini bu anlamda mükemmelen yaptıysa Filistinlilerin her yerde onun resmi asılsaydı. Herhangi bir Filistinli evde İhsanoğlu’nun resmi var mı? Çünkü zor şartlarda gidip o salonlarda bulunmak lazım. Filistin’le yatıp Filistin’le kalkmak lazım, yani Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Salonunu kastediyorum, diplomatik resepsiyon salonlarını değil. Bu işte aradaki farkı gösteriyor aslında. Onun için ben başta açık söyleyeyim, Sayın İhsanoğlu’nu CHP’ye yakıştıramamıştım, İhsanoğlu adını dahi yani babasına hürmeten, tekrar Allah rahmet eylesin. Ama görüyorum ki gerçekten yakışıyormuş, mantık aynı mantık; yalan söyleyeceksiniz, olayları çarpıtacaksınız. OECD konusunda olduğu gibi Mavi Marmara’dan sonra diyeceksiniz. Dediğim gibi ya bilmiyor ya da açık örtüyor. Bunlar tipik CHP taktikleri. Bir yalanı 10 kere tekrar edeceksiniz insanlar inanacak. Örtülü konuşacaksınız, açık ve mert söylemeyeceksiniz; işte Abbas şunu söyledi bana. Söyle, ne dediyse söyle. Abbas buradaydı. Orada söyleseydin, akşam da biz Filistin meselesini konuşurken Sayın Abbas’a sorsaydık gerçekten böyle bir şey var mı diye. Abbas da çıkar basına açıklardı gerekirse. Bizim hiçbir şeyimiz gizli, saklı değil.

CHP mantığı, Türkiye’de İhsanoğlu’nun da bugün temsil ettiği CHP mantığı temelde bazı parametrelere dayanıyor. Bir tanesi, bu parametrelerin; olmayanı söyleyeceksiniz. Yani şimdi İhsanoğlu’nun söylediklerini arka arkaya koyduğunuzda zihninizde bir politika canlanıyor mu? Hayır, aynen CHP... Suriye’de şunu yapmayın, bunu yapmayın, Filistin’de bunu yapmayın. Ama toplandığınızda ne yapalım söyleyin. Şimdi çok çarpıcı bir şey daha söyleyeyim, geçen televizyon kanalında, olayları da takip etmiyor, diyor ki; ateşkes görüşmeleri yapılmalı, tarafların hepsiyle görüşmeli. Sanki biz taraflarla görüşmüyormuşuz gibi. Filistinliler arasında taraf tutmamalı. Bunu dediği günlerde Mahmut Abbas İstanbul’da… Ve dedi ki; Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi toplantıya çağrılmalı. Bunu dediği zaman biz zaten toplantıya çağırmıştık. Yani kara harekâtı olduğu gece yarısı ben aradım büyükelçimizi, büyükelçilerimizi. Talimat gönderdik. Bu gece, sabahı beklemeyeceksiniz, bu gece toplantıya çağıracaksınız. İhsanoğlu ondan 4-5 gün sonra Birleşmiş Miller İnsan Hakları Konseyi’ni toplantıya çağıralım diyor. Olayı takip etmiyor ki. Tipik CHP taktiği... Bunu dediğinde bizim müracaat etmiş olmamız gerçeğini örteceğini zannediyor, bu gerçek örtülmez ki…

MURAT AKGÜN - Sayın Bakan, iç politikadan konuştuğumuz için dış politikaya dönme hakkımı sabit tutaraktan şunu da sormak istiyorum: Malum Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidiyor. Arkasından da eğer Sayın Başbakan cumhurbaşkanı seçilecek olursa, Türkiye’nin yeni bir başbakan ihtiyacı durumu söz konusu olacak. Son birkaç gün içinde gazeteler de -siz de muhtemelen görüyorsunuz- sizin adınıza yönelik yorumlar var. Birtakım şartların gerektiği, üç döneme takılmamak gibi ve bunları karşılayan en önemli isimlerden birinin de siz olduğu yorumları yapılıyor. Dün de iki gazetemiz de bu yönde Sayın Başbakandan sonraki başbakanın siz olacağınıza dair yorumlar, açıklamalar, analizler vardı. Siz nasıl karşılıyorsunuz efendim?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Ben şu günlerde gece ve gündüz işimi yapmaya çalışıyorum. Şunu da daha önce de söyledim: Bu kadar yoğun ve insani sorumluluk, milli sorumluluk bakımından olağanüstü misyonların omuzumuzda olduğu dönemlerde şahsınızla ilgili herhangi bir konuyu öne alıp bunlarda bir ihmal yapmak ihanettir. Yani burada dün gece boyu yine Filistin bağlamında Libya’yla gelişmeler var. Libya’yla sürekli temas halindeyiz, maalesef orada da Trablus’ta çatışmalar yoğunlaştı. Bunlar bizim şu anda gündemimizdi. Ha diğer AK Parti’nin geleceği Türkiye’nin geleceği anlamına geldiği için, tabii onlar da hepimizin üzerinde düşünmemiz gereken hususlar. Sayın Başbakanımızın vurguladığı hususlar ilkesel konular, bir isim zikretmedi Sayın Başbakanımız, ilkesel konuları. Ve bana da sorulmuş olsaydı ki bazı televizyon programında benzer şeyler söyledim, ilkesel olarak yapılması gerekenleri doğru yapmalıyız. Nedir bunlar? Olağanüstü bir hal varmış gibi ne ülkeye, ne partimize bir görüntü vermemeliyiz. Yani olağanüstü bir çözüm bulmalıyız; hayır, Türkiye’de normal bir süreçte Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılıyor, normal bir süreçte görev devir teslimi söz konusu olacak. AK Parti’nin, partimizin kuralları, tüzükleri belli. Türkiye’nin bu normal akışının içinde, her şey doğal seyri içinde doğru bir eksende yürür. Bu bizim devlet ahlakımız gereği böyle olması icap eder. Şu anda bütün çevre bölgelerde, bölgelerimizdeki krizler ve ortada bir, yani beklemeye tahammülü olmayan işler var. Bir geçiş dönemi olsun, yarın şu olsun, daha sonra düşünelim. Daha sonra düşünelim diyebileceğimiz bir konjonktür yok. Konjonktürel şartlar bizi süratle ve etkin yönetimi devam ettirmek zorunda bırakıyor.

MURAT AKGÜN - Zaman başbakanlığı düşünme zamanı değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Hem o, bir de bu doğal süreçler işlerken bekleyerek zamanla karar verelim diyeceğimiz dönem yok. Bir de bizim dava ahlakımız var. Bütün AK Parti bireyleri için yaşlı-genç, şu veya bu bölgeden, şu veya bu geçmişte tecrübeden gelmiş, hangi kökenden, nereden gelmiş olursa olsun bütün AK Parti’nin üzerinde anlaştığı bir dava ahlakı vardır. Bu ahlak siyasetin ötesindedir, siyasetin temelindedir. Dolayısıyla bu ahlaki ilkeler ve Türkiye’nin ihtiyaçları bağlamında ne yapılması gerekiyorsa yapılır. Başbakanımızın bu anlamda zikrettiği ilkeler aslında Türkiye’nin geleceği ve AK Parti’mizin geleceği açısından birtakım temel oluşturuyor, yani sağlam bir temel oluşturuyor.

Demek istiyor ki Başbakanımız bunlar normal prosedürler. Ama Türkiye’de ve AK Parti’de olağanüstü bir hal varmış gibi olağanüstülük ifade eden yöntemleri kimsenin düşünmemesi lazım. Yani bu başbakanla genel başkanlığın ayrılması; bir olağanüstü haldir. Normal şartlarda hiçbir siyasi kendine güvenen ve yürüyen siyasi hareket içinde bunların ayrı olması düşünülemez bir gücün parçalanması anlamında. Türkiye’de de zaten bu tür şeyler hiç siyasi hayatta uygulanmış, çok başarılı olmuş hususlar değil.

MURAT AKGÜN - Seçilmiş cumhurbaşkanıyla seçilmiş başbakan sıkıntı yaratır mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Yok hayır, ikisinin de meşruiyeti son derece güçlü temellere dayanmış olduğu için. Şunu söyleyeyim, orada da Sayın Başbakanımız yanlış anlaşılıyor bence: Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı, yani 12 Eylül Anayasası millete güvensizlik anayasasıdır. Bu millet yanlış insanları seçer başbakan yapar, dolayısıyla bu başbakan da bizim belirlediğimiz parametrelerin, -vesayet rejimi ya- vesayet rejiminin parametrelerinin dışına çıkına çıkar. O zaman bu başbakanı sınırlayalım. Öyle sınırlayalım ki bu başbakan sadece alt yapıyla ve bazı hizmetlerle uğraşsın. Onun için rahmetli Menderes, Karayolları ile ilişkilendirilmiştir, Sayın Demirel’e baraj kralı denmiştir. Sayın Özal Türk ekonomisini dışarıya açmıştır denmiştir ama devletin temel fonksiyonları olan güvenlik, dış politika, bir yargı sistemi ile ilgili hükümetin, seçilmiş insanların, hükümet de değil sadece seçilmiş insanların bir rolünün olmaması istendi. Onun için de Cumhurbaşkanlığı makamı öyle dizayn edildi ki… İki yolla denetim kurulur başbakanlık üzerinde, yani şey anlamda söylüyorum, 12 Eylül’ün mantığı. Bir; anayasal kurumlar diye, sanki diğer kurumlar anayasal değilmiş gibi anayasal kurum diye bir şey ihdas ediliyor. Türkiye’deki bütün kurumlar anayasal ya da yasal olması icap eder. Bir demokraside devlette anayasal olmayan hiçbir şey yoktur. Niye bazı kurumlara anayasal deniyor? Çünkü o kurumların hükümet üzerinde olduğu imajı veriliyor. Bir anayasa reformu yapıldığında önce bu anayasal kurumlar kavramının değiştirilmesi veya terk edilmesi gerektiğini düşünürüm. Türkiye’de her kurum anayasal olmak zorunda. Anayasanın dışına çıkan kurum olabilir mi? Niye sen onu özellikle anayasal kurum diye tanımlıyorsun? Verilen intiba şu: Hükümetlerin üstünde, seçilmişlerin üstünde.

İkinci olarak da; cumhurbaşkanlarının hep emekli genelkurmay başkanlarından ya da mutlaka bürokratik sistemden geleceği kabul edildiği için 12 Eylül şartlarında Cumhurbaşkanlığını da yetkilendirerek bir fren görevi verilmiştir. Yani hükümet yanlış yaparsa freni cumhurbaşkanı çeker. Nitekim Sayın Sezer döneminde bu fren yolunun nasıl uygulandığını biliyoruz. Kararnamelerin nasıl geri döndüğünü, işlemlerin nasıl durdurulduğunu… Şimdi seçilmiş cumhurbaşkanı, seçilmiş başbakan bu anlamda bir çelişki teşkil etmez. Cumhurbaşkanının fren rolü değil, tabir caizse gaz, bir motivasyon ve pozitif katkı rolünü gündeme getirir. Yani artık Cumhurbaşkanlığı makamı ki Sayın Gül AK Parti Cumhurbaşkanı olarak, seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak, AK Partili anlamında demiyorum, Cumhurbaşkanlığı makamına gelince tabii partiyle bağları koptu ama AK Parti kökenli bir Cumhurbaşkanı olarak bu fren rolünü kaldırdı. İşlerin çok daha rahat yürüdüğü tabii bir ilişki doğdu. Şimdi seçilmiş olması, bunun kalkması dışında motivasyon olarak daha çok ivmeyle cumhurbaşkanının Türk siyasi hayatına katkı vermesini sağlar. Anayasal yetkiler yine Sayın Başbakanımızın söylediği gibi bu yetkiler tanımlanmış yetkiler. Bu yetkileri kullanmak konusunda da ne Sayın Cumhurbaşkanımız başbakanlık makamını etkileyecek şeyler, kendi ifadesi de bu yönde, ne de Başbakanlıkla Cumhurbaşkanlığı makamı Türkiye’de rekabet eden makamlar haline dönüşür.

MURAT AKGÜN - Sayın Bakan, sürem dolmak üzere…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Ama önemli olan burada Cumhurbaşkanlığı makamının 12 Eylül’ün düşündüğü kalıbın dışına çıkacak. Bu da doğal bir şey, kalıbın dışına çıkmasını olumsuz bir şeymiş gibi görmemek lazım.

MURAT AKGÜN - Siz adınız geçtiği için söylüyorum, siz kendinizi Başbakanlığa hazır hissediyor musunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Dediğim gibi şu anda benim ilgilendiğim, bugün sabah rüyamda gördüğüm, sabah kalktığımda konuştuğum, yatmadan önce Halid Meşal’le konuştuğum, Katar Dışişleri Bakanıyla konuştuğum. MİT Müsteşarımızla son bazı değerlendirmeler anlamında…

MURAT AKGÜN - Bunları rüyalarda mı gördünüz, yoksa gerçekten yaptınız mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Yok yatmadan önce de, rüyalarda da gördüğümüz şeyler. Sayın Kerry ile konuştuk, ondan önce İtalyan Dışişleri Bakanı’yla bir görüşme ayarlanma; bu akşam iftarla sahur arasındaki trafik…

MURAT AKGÜN - Anladım.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Şimdi bu trafik içinde Gazze yanarken bizim herhangi bir şekilde şahsi bir şey içinde olmamız veya onun için bir başka temas yürütmemiz ahlaki de değil, vaktimiz de yok.

MURAT AKGÜN - Libya’yla bitirmek istiyorum Sayın Bakan. Libya’daki Türk vatandaşların durumlarının tehlikede olduğuna dair haberler var. Bakanlığınız bu yönde bir açıklama yapmıştı. Oradaki Türklerin burnu kanamadan topluca geri getirilebilmeleri amacıyla bir operasyon, belki Silahlı Kuvvetlerin de katıldığı yani uçaklar manasında bir operasyon söz konusu mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Şimdi maalesef Libya’daki gelişmeler hepimizi kaygılandıran bir seyir takip ediyor. Aslında bu domino etkisi yapıyor. Nasıl o 2012’de domino etkisiyle bütün bölgede pozitif demokrasi dalgaları esiyordu ve her yerde seçimler yapılıp geleceğe dönük iyimser bir bakış vardı, maalesef 2013’te Mısır darbesinden ve Suriye’deki gelişmelerden sonra bu sefer negatif bir domino etkisi var. Her yerde eskiden demokrasi öncüleri ortaya çıkarken, General Hafter örneğinde olduğu gibi bu sefer bu model domino etkisi yapma şeyinde. Bu sebeple son birkaç aydır Libya’da çok ciddi çatışmalar var, önce Bingazi’de, şimdi Trablus’a sıçradı. Biz Libyalı birçok yetkiliyi Türkiye’de ağırladık, Libya’da görüşmeler yaptık. Ancak durumun kritikliği artınca, bundan önce de vatandaşlarımıza uyarıcı bazı açıklamalar yapmıştık. Son olarak dün Trablus havaalanındaki çatışmalar Trablus şehrinin içerisine ve Büyükelçiliğimiz yakınlarına kadar da sirayet ettiği için bazı tedbirler aldık. Dün gece Sayın Başbakanımızla da gece 1-2 civarında, 01:30 civarında bir değerlendirme yaptık. Vatandaşlarımızın süratle tahliyesi için gece ilgilendirdiğimiz konulardan biri buydu. Bize başvuran bildiğimiz birkaç yüz vatandaşımız var. Onların tahliyesi için tedbirleri aldık. Vatandaşlarımıza duyuruda bulunduk. Kimler tahliye olmak istiyorsa onlarla ilgili tedbir alacağız. Büyükelçiliğimizin tahliyesi durumunda ilgili tedbirler alındı.

MURAT AKGÜN - Boşaltıyor musunuz Büyükelçiliği?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Geçici bir süre için. Çünkü zaten birçok büyükelçilik zaten Trablus’ta… Bir de şu büyükelçilikler hani sanki Türkiye’nin büyükelçisi, aslında birçok ülke şu anda mesela Suriye’de kimse büyükelçi bulundurmuyor. Yani Türkiye’nin olmaması bir eksiklik gibi algılanıyor, ama güvenlik şartları bunu sağlamıyor. Benzer şekilde Bingazi’de hala çalışan başkonsolosluk kalmadı. Son olarak biz Bingazi’den Mısrata’ya almak durumunda kaldık. Mısrata Başkonsolosluğumuz çalışıyor, orada bir güvenlik problemi yok. Büyükelçimizle ilgili böyle bir tedbir almamız da söz konusu olabilir.

MURAT AKGÜN - Efendim, çok teşekkür ediyorum vakit ayırdınız, soruları yanıtladınız.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU - Ben teşekkür ederim.

MURAT AKGÜN - Efendim, yayın konuğumuz Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’ydu. Yeniden görüşünceye kadar hoşça kalın efendim. Söz tekrar İstanbul’da.