Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 7 (İskele Sancak) Televizyonuna Verdikleri Mülakat, 7 Ağustos 2014, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Ülke TV’ye Verdikleri Özel Mülakat, 6 Ağustos 2014, İstanbul Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT Türk Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 26 Temmuz 2014, Paris Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün'e Verdikleri Özel Mülakat, 24 Temmuz 2014, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 24 Televizyonuna Verdiği Özel Mülakat, 20 Mart 2014, Konya Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT 1 Televizyonunda Yayımlanan "Enine Boyuna” Adlı Programda Verdikleri Özel Mülakat, 2 Mart 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün’e Verdikleri Özel Mülakat, 9 Şubat 2014, Karaman Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun NTV/CNBC-e Televizyonlarına Verdikleri Özel Mülakat, 23 Ocak 2014, Davos Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 24 Televizyonunda Yayımlanan ‘24 ÖZEL’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 9 Ocak 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun NTV Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 7 Ocak 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 7 Televizyonunda Yayımlanan ‘Başkent Kulisi’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 29 Aralık 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu NTV'de Yayınlanan "Yakın Plan" Programına Konuk Oldu, 12 Kasım 2013, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 24 Televizyonunda Yayımlanan ‘24 ÖZEL’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 8 Kasım 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT-1 Televizyonunda Yayımlanan Enine Boyuna Programında Yaptığı Açıklamalar, 27 Ekim 2013, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 7 Televizyonuna Verdikleri Mülakat, 18 Ekim 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun CNNTürk Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 3 Ekim 2013, Ankara
Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün’e Verdikleri Özel Mülakat, 9 Şubat 2014, Karaman

MURAT AKGÜN - İyi günler efendim, iyi Pazarlar. Canlı yayın konuğumuz Karaman’dan Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu.

Sayın Bakan, hoş geldiniz yayınımıza.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hoş bulduk, teşekkür ederim.

MURAT AKGÜN - Efendim, hemen Türk-İsrail ilişkileriyle başlamak istiyorum şu nedenle: Geçtiğimiz günlerde Sayın Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tazminat konusunda olumlu gelişmeler olduğunu açıkladı. Şunu sormak istiyorum: Bir olumlu sonuca yaklaştık mı? Bir de, İsrail tarafından gelen haberlerde İsrail’in 20-25 milyon dolar ödemeyi kabul ettiğine dair birtakım iddialar var, haberler var; doğrular mısınız efendim?

Buyurun.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi her şeyden önce Türkiye bu konuda son derece ilkeli bir tutum sergiledi, sergilemeye devam ediyor. Mavi Marmara olayı sonrasında benim Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde yaptığım toplantıda zikrettiğimiz bazı talepler vardı, bunlar 7-8 talepti. Birçoğu o süre içinde yerine getirildi; Mavi Marmara Gemisinin salıverilmesi, yaralı vatandaşlarımızın bırakılması, vesaire birçok talep vardı. Geriye üç temel talebimiz kalmıştı; özür, tazminat ve Gazze’ye, Filistin’e dönük kısıtlamaların kaldırılması, insani yardımın Türkiye’den akmasına, ulaşmasına izin verilmesi. Şimdi Geçen sene bildiğiniz gibi Mart ayında Sayın Obama’nın da girişimiyle bir şart yerine getirildi, bu da özür, özür dilendi. Tabii yıllarca Türkiye’de özür dilenmez diye bekleyen veya bunu eleştiren kesimler de bu anlamda Türkiye’nin kararlı tutumunun neticesini görmüş oldular başta muhalefet olmak üzere. O günden bugüne ikinci talep için, yani tazminat için görüşmeler belli aralıklarla, ama hep sürdü. Son dönemlerde bu görüşmelerde hem bir ivme, hem de bir yakınlaşma açıkçası söz konusu. Müsteşarımız Sayın Sinirlioğlu İsrail’den muhataplarıyla bu görüşmeleri sürdürüyor. Son görüşmelerde aradaki görüş ayrılıklarının azaldığını söyleyebiliriz. Tabii bizim şimdi bir rakam zikretmemiz doğru olmaz, ancak tazminat bizim için sadece maddi değeri bağlamında değil vatandaşlarımızın hukuklarının korunması ve o anlamda bir bedel ödetilmesi anlamında önemlidir. Dediğim gibi olumlu bazı gelişmeler bu çerçevede var.

MURAT AKGÜN - Ne kadar süreçte bir sonuç alınabilir, bir şey söylemek durumunda mısınız?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bu tür konularda bir süre vermek doğru olmaz, ancak son görüşmelerde ciddi mesafe alındığını ifade edebilirim. Karşılık olarak nihai bir görüşme için tabii temaslar sürüyor. Tabii burada kısıtlamaların kaldırılması, bu Gazze ve Filistin’in bütününe insani yardımların ulaşması ki Gazze’de durum Mısır’daki darbeden sonra daha da kötüleşti, oradaki kardeşlerimize bu yardımların ulaşması bağlamında da şu anda bu tazminat görüşmeleri ve sonrasında atılacak adımlar önem taşıyor. Önemli olan burada hem vatandaşlarımızın hukukunun korunması, hem de Gazze’deki durumun iyileştirilmesi yönünde adımlar atılması. Bu konuda zaten İsrail Başbakanı Netanyahu’nun özür esnasında verdiği taahhüt vardı.

MURAT AKGÜN - Beraber çalışılacak taahhüdü.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii tabii. Şimdi hem bu tazminatla birlikte bir adım daha atılmış olur, hem de Gazze ve Filistin’in bütününe dönük olarak yardımların ulaştırılması anlamında da somut bazı gelişmeler sağlanabilir.

MURAT AKGÜN - Peki tazminat bir çözüme kavuşturulursa kısa vadede, bizim de ilişkilerin normalleşmesi açısından bir adım olarak bir büyükelçi göndermemiz söz konusu olur mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bunları hep değerlendiriyoruz, tabii bundan sonra atılacak adımlar, zaten kısıtlamaların kalkması için koordinasyon bağlamında orada bizim temsilcimizin aktif şekilde çalışması gerekir. Hem gözlemek, hem oraya giden yardımlarımızın koordinasyonu anlamında. Bütün bunları değerlendireceğiz, karşılıklı olarak atılacak adımlar tespit edilecek.

MURAT AKGÜN - Biraz evvel Netanyahu’nun açıklamasını hatırlattınız, ben de oradan hareketle şunu soracağım: Eğer ortaklaşa bir çalışma yapılacaksa Türk tarafında bu çalışmanın kim olacak başındaki kişi, siz mi olacaksınız, yoksa daha alt düzeyde bürokrat düzeyinde mi olacak bu konuda?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ortak çalışmadan kasıt?

MURAT AKGÜN - Gazze’deki durumun düzelmesi.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Türkiye’den ki nihayet Mavi Marmara Gemisi oradaki kardeşlerimize yardım götürüyordu. Bu yardımların hiçbir engel olmadan Gazze’ye ulaşabilmesi önemli. Bunun koordinasyonu yine ilgili bir kurum, tabii Dışişleri Bakanlığımız, Büyükelçiliğimiz çerçevesinde, ama ilgili bütün kurumlarımızın katılmasıyla. Nasıl diğer yerlere yardım çalışmalarımız yürütüldü, yani Somali’ye ve birçok dünyanın değişik yerlerine ilgili bütün kurumlarımızın, orada TİKA’nın yaptırmakta olduğu hastane var, ilgili kurumlarımızın tümünün katılımıyla her şeyden önce ciddi bir kampanyayla bu tazminat sonrasında Gazze’ye ve Filistin’in bütününe, Batı Şeria’ya dönük olarak yapacağımız yardımların koordinasyonuna gireceğiz ve bu yardımların ulaşması için de büyük bir çaba göstereceğiz.

MURAT AKGÜN - Peki, bizim İsrail’e yeni atayacağımız büyükelçi konusunda kafanızda bir isim belirdi mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi bunları isterseniz burada tabii zikretmeyelim, ancak tabii bütün çalışmalar zaten geçen seneden itibaren özürden sonra atılacak adımlar konusunda Sayın Başbakanımızla sürekli istişare halinde bunlar üzerinde konuştuk. Bundan sonraki gelişmelere de bağlı olarak da yine gerekli adımlar atılır, bu konuda zaten bir yani sadece büyükelçilik ataması konusunda değil bu gelişmelerin olması bağlamında neler yapılacağı hususunda zaten zihni ve istişari bir hazırlığımız var.

MURAT AKGÜN - O zaman şu şekilde kapatmak istiyorum bu bölümü. Mavi Marmara baskınından sonra Türk-İsrail ilişkilerinin geldiği en olumlu noktadayız desem abartı olur mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Evet, bu denebilir. Zaten özürle birlikte açıkçası birçok Türkiye’de de bizi eleştirenler özrün alınamayacağı yönündeydi, özürle zaten tarihi bir adım atıldı, yani tarihi bir başarı elde edildi açıkçası. Şimdi tazminatla bir ikinci adım atılacak. Bunlar şu anda dediğiniz doğrudur, Mavi Marmara’dan sonra ilişkilerin normalleşmeye en yakın olduğu dönemi yaşıyoruz. Burada alınacak kararlarla önümüzdeki süreç daha da aydınlığa kavuşacak.

MURAT AKGÜN - Tazminat için rakam belirtmekten kaçındınız ama, ben de şunu sormak istiyorum: Acaba iki tarafın kafasındaki rakamlarda belli bir yakınlaşma oldu mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bir yakınlaşma var, geçen sene diyelim Mart ayında özürden sonra Nisan ayında yapılan ilk görüşmelerdeki, Nisan-Mayıs aylarındaki açık ile iki tarafın beklentileri arasında, şu andaki durum arasında çok ciddi bir şekilde bir yakınlaşma var, belli bir optimum bir noktaya ulaşma çabası, iradesi de her iki taraf açısından var. Biz de bazı teklifler ve bu konuda ısrarlı olduğumuz bazı hususlar vardı, bunları zaten uluslar arası benzer örnekleriyle de mukayese ederek yapılan çalışmalar vardı, Türkiye’de iç hukuk bağlamında açıkçası biz daha öncesinden, hatta özür öncesinden iç hukuk bağlamında nedir bunun karşılığı, bunları da ele almıştık, çalışılmıştı. Sayın Başbakan Yardımcımız Sayın Arınç da, hem Başbakan Yardımcısı vasfıyla, tabii hem de hukuki birikimiyle bu konular üzerinde değişik arkadaşlarımıza çalışmalar yaptırmıştı, hep bunları ele aldık. Şu anda bu çerçevede uluslararası değişik örnek olayları da değerlendirerek belli bir vatandaşlarımızın hakkını gözeten ve uluslararası örnek olayların da çıtasının üstünde olan bir çözüm yönünde ciddi bir şey oluştu.

MURAT AKGÜN - Tabii biz şimdi hep devletler arası ilişkilerden bahsediyoruz, bir de ölen vatandaşlarımızın, onların ailelerinin açtığı davalar var. Peki tazminat gelmesi halinde o davalar düşecek mi, düşmeli mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ailelerle geçen sene de konuşmuştuk zaten özür sonrasında, tabii ailelerle bu konular hep müzakere edilecek, tablo netleşince tekrar konuşulacak, ailelerle de görüşülecek. Tabii bir tazminat ödenmesi belli bir hukuki sonuç doğurur, o bakımdan yurt dışındaki şeylere bir müdahil olması, yani yurt dışındaki davalar için kimse bir şey söyleyemez. Ama yurt içindeki davalar bağlamında tabii belli bir hukuki bağışıklık veya bir hukuki sonuç tazminatla birlikte doğar.

MURAT AKGÜN - Efendim, başka bir konuya geçmek istiyorum, yine bizim açımızdan sonra derece önemli; Kıbrıs. Eğer yanlış bilmiyorsam Salı günü bir kez daha yeniden iki tarafın liderleri, yani Kıbrıs Türk ve Rum liderleri masaya oturacaklar. Görüşmelerden ne sonuç bekliyorsunuz. Bir de, daha evvelden bir ortak metin üzerinde anlaşmaya varıldı. Türk tarafı ki bu genellikle Kıbrıs Rum Kesiminin ısrarı üzerine oldu, Türk tarafı, yani Ankara bu ortak metni nasıl değerlendiriyor, yorumunuzu almak isterim?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi biliyorsunuz 2004 Annan Planı referandumundan sonra uzun bir süre müzakereler kesilmişti, daha sonra 2008’de tekrar başladı, yakın zamana kadar da sürdü. Geçen sene Rum tarafındaki seçimler dolayısıyla bir ara verilmişti, Anastasiadis’in seçilmesiyle birlikte bu sefer daha sonuç odaklı, doğrudan meselenin özüne müteallik konuların ele alınacağı bir süreç başlama yönünde bir beklenti ve irade oluşmuştu. Ancak Sayın Anastasiadis, yaşamakta oldukları ekonomik krizi de gerekçe göstererek bu müzakerenin başlamasını uzun bir süre ertelemişti. Ekim ayında başlaması ihtimali vardı, Ekim ayında da gelen teklif müzakerenin çerçevesini belirleyecek bir metin üzerinde çalışma teklifiydi. Bu çalışma yürütüldü. Aslında bu metin ortak bir açıklamanın ötesine geçen bir metin. Aslında müzakere çerçevesini ortaya koyan bir metin, ana parametreleri ortaya koyan bir metin. Dolayısıyla da bu metinler müzakere edilirken herhangi bir ortak açıklama gibi değil de bir çözümün çerçevesi de belirlenmiş oldu. O bakımdan zor ve çetin bir süreçti. Kimi zaman bizzat devreye girdiğimiz durumlar oldu. Ben Sayın Venizelos’la zaten Birleşmiş Milletler Genel Kurulu marjında …’da yaptığımız toplantıda tarihi bir karar almıştık. Bu müzakereler başlamasıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs Rum Yönetiminden bir temsilciyi kabul etmesi ve onları dinlemesi, Yunanistan’ın da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti temsilcisini dinlemesi, müzakerecisini dinlemesi yönünde bir prensip kararı almıştık Atina’ya giderek, bu aslında ilk defa olacak bir şey idi. İlk defa aslında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de Yunanistan tarafından muhatap alınacak, biz de Güney Kıbrıs Rum Yönetimini…

MURAT AKGÜN - Görüşmeler Atina ve Ankara’da olacak değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ankara’da olacak, evet tabii. Şimdi bu önemli bir adımdı, psikolojik ortamı değiştiren bir açıklamaydı. Şimdiye kadar Kıbrıs meselesinde hiç olmamış, gerçekleşmemiş olan bir durumdu. Fakat bu arada müzakere metni üzerinde epeyi bir ihtilaflar çıktı. Hatırlayacaksınız ben 14 Aralık’ta, 13 Aralık’ta Atina’ya gittim, döndüm 14 Aralık’ta da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne gittim. O zaman Sayın Eroğlu ve bütün Kıbrıslı yetkililerle, Ana Muhalefet ve Hükümet yetkilileriyle toplantıda biraraya geldik. Bir anlamda bu metnin etrafındaki temel konularda Türk tarafının tutumunun konsolidasyonu sağlandı orada. Muhalefetin de içinde olduğu ve önemli bir başarıydı. Yani o gün çok uzun süren bir çalışma yemeğinde bir anlamda Türk tarafı hem Türkiye Cumhuriyeti, hem de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin içindeki bütün Hükümet, muhalefet, değişik partiler, koalisyon üyeleri de olmak üzere bir noktaya geldik. Zaten Sayın Başbakanımızla, Sayın Cumhurbaşkanımızla da istişareler etmiştik o ziyaret öncesinde. Orada tarihi bir hamleyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tarafı, Kıbrıs Türk tarafı bir metne onay verdi, Birleşmiş Milletler’in metnine onay verdi. Bu onay sonrasında bütün uluslar arası toplum Türk tarafının ne kadar iyi niyetle ve müzakerede neticede olarak da çalıştığını açık bir şekilde görmüş oldu. Sayın Anastasiadis daha sonra bu metinden rücu eden bazı açıklamaları oldu, tekrar bir müzakere başlatılması söz konusu oldu. Ama nihayetinde o metinden muhteva olarak çok da fazla sapmayan, bazı daha editoryal nitelikli değişikliklerin olduğu bir metinde bir mutabakat sağlandı.

MURAT AKGÜN - Siz bu mutabakattan memnun musunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Evet.

MURAT AKGÜN - Metin tatminkar mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii. Türk tarafının şu ana kadar benimsediği temel ilkeleri gözeten, iki kurucu devlete dayalı ve bu anlamda iki kesimliliği hem kabul, hem pekiştiren, ama aynı zamanda da uluslar arası toplum nezdinde Birleşmiş Milletler üyesi olmak hasebiyle ve Birleşmiş Milletler anayasal çerçevesinde bir ortak devlet prensibinin kabul edildiği, bir anlamda bir öz oluştu.

MURAT AKGÜN - Tek egemenlikle kasıt bu mu?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ama tek egemenlik kavramı üzerinde, evet tek egemenlikten kastedilen sadece, yani özellikle Birleşmiş Milletler üyesi olmak hasebiyle bütün toplumların sahip olduğu dış egemenlikle ilgili bir konu. Ama bu tek egemenliğin de iki kurucu devletten neşet ettiği, yani herhangi bir tarafın kullanacağı, tek tarafın kullanacağı bir tek egemenlik değil. İki kurucu devletten neşet eden bir egemenlik olduğu kayıtlara geçti. Önemli olan tabii nihai kertede siyasi iradenin ortaya konması. Fakat bu metin tarafların bulabileceği en optimum ortak nokta olarak çok tatmin edici bir noktaya geldi.

MURAT AKGÜN - Peki bu tutum görüşmelere, Salı günü başlayacak görüşmelere de yansıyacak mı, ne dersiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ben hep o müzakerelerde, yani sadece Kıbrıs müzakerelerinde değil bütün bu arabuluculuk görüşmelerinde birçok müzakerelerde bulunduğumda hep şunu fark etmişimdir ve bunu hep dile getiririm. Müzakerelerin teknik detayları ve çerçevesinden daha önemli olan psikolojik ortamıdır. Yani, taraflar oraya müzakere masasına biz bu konuda artık çözüm istiyoruz, çözüm odaklı bir yaklaşım sergileyelim diye gelmişse ve uluslar arası toplum bunu teşvik edici bir noktadaysa, o teknik detaylar kolay aşılabiliyor. Ama bu irade yoksa, en küçük detay bile büyük bir problem olarak bir Çin duvarı gibi aşılmaz bir şeye dönüşüyor.

Burada iyi olan ki bütün bu süreçte Birleşmiş Milletler devredeydi, ben hem Yunanistan, hem İngiltere Dışişleri Bakanlarıyla sürekli temastaydım garantör ülkeler olarak. Avrupa Birliği katkıda bulundu. Dün dahi Yunanistan Dışişleri Bakanıyla çok pozitif bir görüşme yaptık. Bugün de Sayın Kerry ile bir görüşmemiz var Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanıyla. Dün olacaktı, benim programlarım dolayısıyla mümkün olmadı. Yani, Kıbrıs’ı ve Suriye’yi ele alacağımız bir görüşme. İngiliz Dışişleri Bakanıyla bundan birkaç gün önce görüştük tekrar. Uluslararası toplum şu anda hem Kıbrıs meselesinde ciddi bir şekilde eğilmeye başladı, hem de bir çözümün ana parametrelerinin oluşabileceği bir ortam doğdu. Bu arada tabii inşallah Nisan ayıyla birlikte Türkiye Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ve Kıbrıs Adası’na su vermeye başlayacak ve bunu bir barış projesi olarak Sayın Başbakanımız ilan etti. Yani ihtiyaç hissedildiğinde Güneye de bu suyun verilebileceğini hep söyledik. Enerji kaynakları anlamında Kıbrıs’ın etrafındaki enerji kaynakları konusunda zaten ciddi bir gerilim bölge için söz konusu. Halbuki bu enerji kaynaklarının bir barış için ve herkesin ortak refahına katkıda bulunmak için kullanılması ihtimali var. Özellikle Suriye ve Mısır’da ortaya çıkan istikrarsızlıklar da söz konusu olduğunda, Kıbrıs’ta bir çözümün Doğu Akdeniz’de kalıcı bir barışı temin etmek, Doğu Akdeniz’in enerji ve su kaynaklarının barış yönünde kullanmasını sağlamak ve Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin daha da iyileştirilmesi ve Türkiye-Yunanistan, Güney Kıbrıs ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında bir barış ortamının oluşması Doğu Akdeniz’de, bunlar önemli kazanımlar. Tabii bu Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde de yeni bir ivme katacaktır.

MURAT AKGÜN - Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine girmeden şunu sormak istiyorum: Bugün Milliyet Gazetesinde Sayın Derviş Eroğlu’nun, Cumhurbaşkanının bir açıklaması vardı, sınırsız görüşmeler olmasın, bu işi üç ay, hadi bilemediniz beş ayda bitirelim diye. Onun bu talebi ve belki de iyimserliğini siz paylaşıyor musunuz Sayın Bakan?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Biz hep bunu söyleyegeldik, aslında ben dediğim gibi birçok uluslar arası görüşmelerde, hem akademik hayatta da incelediğim görüşmeler vardı. Hatta biz 3 K diye anlatırdık; ta 40’lı yıllardan devam eden Birleşmiş Milletler Gündeminde işte Kıbrıs, Kudüs meselesi ve Keşmir diye hep süregiden müzakereler. Bazı konularda artık müktesebatın bütünüyle oluştuğu noktaya gelinir. Kıbrıs’ta böyle bir durum var, aslında Karabağ’da da neredeyse böyle bir durum, artık bütün tartışılabilecek şeylerin hepsi tartışılmıştı…

MURAT AKGÜN - Artık 3 K oldu 4 K değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Evet, belki o da denilebilir. Birleşmiş Milletler gündeminde, uluslararası gündemde bunlar durur. Ama taraflar da şunu bilir ki; tartışılacak her şey tartışıldı. Yani, müktesebatta o kadar çok bir birikim var ki. Annan Planını görüşmelerinin bütün o 2002’den 2004’e kadar süren şeylerin hepsinde vardık. Artık orada o nokta bir doygunluğa gelir tartışılacak şeyler, orada siyasi irade ve uluslar arası konjonktür belirleyici olur. Biz 2004’te siyasi iradeyi Türkiye tarafı olarak ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak koyduk. Ve 2004 referandumu, düşünün 2004 referandumu karşılıklı evet’lerle neticelenmiş olsaydı, Adada yerleşik bir barış olurdu, Türk-Yunan ilişkileri başka seyrederdi, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri bugün çok farklı noktada olurdu, belki de müzakerelerin tümü bitmiş olabilirdi. Her şey farklı olabilirdi. O iradeyi o gün koyan Başbakanımızın hani bir adım önde olma prensibiyle başlayan ve birkaç ay içinde, yani Şubat ayında bu politikayı Davos’ta hatta ilk defa deklare edildi Annan görüşmesinden sonra ve Nisan ayında referanduma gidildi. Yani 2,5 ay içinde referanduma gidildi. Önemli olan Türk tarafının koyduğu bu siyasi iradenin karşılığı ortaya konamadı. Ve tabii negatif olan şu, olumsuz olan şuydu: Pozitif irade ortaya koyan taraf neredeyse cezalandırıldı, negatif irade ortaya koyan taraf ödüllendirildi. O da 2004’ten 2014’e kadar 10 yıl zaman kaybına sebebiyet verdi.

MURAT AKGÜN - Peki bu sefer de aynı şey olursa ne olacak Sayın Bakan, yine Türk tarafı evet der de Rum tarafı hayır derse?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bu sefer, her vesileyle de söylüyoruz, bu sefer önü-ucu açık bir şekilde bir referandum veya bir şey değil, eğer bir kez daha hayır çıkacak olursa her iki tarafın, aslında 2004’te de bir kendi kaderini tayin hakkı yaşanmıştı, fakat Avrupa Birliği içinde bu mesele çözülür beklentisiyle bu göz ardı edildi, referandumun bu anlamda mutlaka bir sonucu olur. Yani negatif bir sonuç, sonuçsuzluk anlamına gelmez.

MURAT AKGÜN - Yani o zaman oradan, Rum tarafındaki referandumdan hayır çıkarsa doğru anladıysam, lütfen düzeltin yanlışsam, eğer negatif sonuç çıkarsa herkes kendi yoluna mı gidecek?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii, bunun böyle olması icap eder. Bu problem onlarca yıl, yüzlerce yıl sürecek değil.

MURAT AKGÜN - Bir kez daha görüşmeler başlamayacak.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şu anki mantık o yönde seyreder. Biz taraflarla da bunu, Birleşmiş Milletlerle değil her kesime de bunu söylüyoruz; bu sefer bir tarafın hayır demesi üzerinden bir şey olmaması lazım, bir çözümsüzlük. Dikkat ederseniz bize atfediliyordu eskiden çözümsüzlük çözümdür diye, şimdi Rum tarafı çözümsüzlük çözümdür noktasında. Yani, ilanihaye önü açık bir şekilde devam etsin müzakereler, çözümsüz bir şekilde bu kalsın. 2008’den bu yana süren müzakerelerin her aşamasında biz hem Türkiye Cumhuriyeti olarak, hem Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak hep bu görüşmelerin bir zaman perspektifi olsun görüşünü öne sürdük ve hep uluslararası bir kontekste oturtulsun, yani garantör ülkeler de katılsın Türkiye ve Yunanistan başta olmak üzere Annan formatı. Şimdi buna karşı Rum tarafı hep önü açık olmasına önem verdiler, çünkü çözümsüzlüğün kendi lehlerine olduğunu düşündüler. Şimdi ise artık bunun çözümsüzlüğün bir sürecin sonucunda çözümsüzlüğün bir alternatif olmaması lazım. Bu sefer öyle veya böyle Kıbrıs’ta kalıcı ve nihai bir çözümün oluşması lazım.

MURAT AKGÜN - Bu bölümün başında siz Rum temsilcisinin Ankara’ya gelmesi, Türk temsilcisinin Atina’ya gitmesinden bahsetmiştiniz. Peki, şimdi artık Salı gününden sonra bu iki görüşmenin kısa vadede gelişeceğini söyleyebilir miyiz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Evet, dün Yunanistan Dışişleri Bakanı değerli meslektaşımla da bu konuyu ele aldık. İlk görüşme sonrasında bu ziyaretler gerçekleşecek.

MURAT AKGÜN - İlk görüşme nerede olacak peki kararlaştırdınız mı, yani Ankara’da mı, Atina’da mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Eşzamanlı olabilir, eşzamanlı olarak aynı anda, aynı günlerde bu görüşme gerçekleşir.

MURAT AKGÜN - Bu konudaki son soru; siz 2014 yazına kadar Kıbrıs konusunda bir sonuca varılabileceğini düşünüyor musunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bizim her zaman güçlü bir siyasi irademiz oldu, eğer bu karşı tarafta da bu şekilde tecelli ederse, dediğim gibi müktesebat büyük ölçüde tartışılmış ve oluşmuş bir müktesebat var, kısa sürede sonuç almak mümkün olabilir. Ama önemli olan; karşı tarafın siyasi iradesinden, mesela 14 Aralık’ta ben Adaya gittiğimde oturup bütün Kıbrıs Türk tarafıyla konuşup istişare etme imkanı bulduk. Ama Rum tarafında böyle işlemiyor şeyler, hani kendi ulusal konseyleri var bütün muhalefetin içinde olduğu, kilise etkisi var, birçok faktör var. Son anda anlaşıldığı düşünülen bir noktada rücu etmek söz konusu olabiliyor 2004’te olduğu gibi. Önemli olan bu iradenin bu sefer sergilenmesi. Ama beni memnun eden; uluslararası toplumun, Amerika Birleşik Devletleri çok pozitif bir rol oynadı bu son gelişmelerde, yani bizim metnin ve mutabakat sağlanan 14 Aralık metninden sonraki gelişmelerde ve her zeminde de Türk tarafının tutumundan memnuniyet ifade ettiler. İngiltere pozitif rol oynadı, Yunanistan pozitif rol oynadı. Avrupa Birliği ile Sayın Başbakanımızın ziyaretinde de Brüksel’de görüşmüştük. Hatta Almanya ziyaretinde de, Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın Türkiye ziyaretlerinde de bu tür konular ele alındı. Yani bütün bir momentum var ve hemen herkes, hepsi Türkiye’nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yürüttüğü son derece rasyonel, ancak aynı zamanda da çözüm odaklı yaklaşımı da takdir ettiklerini ifade ediyorlar.

MURAT AKGÜN - Sayın Bakan, başka çetrefilli bir konuya geçmek istiyorum, o da Avrupa Birliği’yle ilişkiler. Siz bu akşam Konya’dan Brüksel’e uçacaksınız. Şunu sormak istiyorum: İnternet Yasası Avrupa Birliği’nden yoğun tepki topluyor. Bilmeyenler için çok kısaca özetlemek istiyorum, mesela AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Stefan Füle’nin sözcüsü konuyla ilgili olarak; Türk halkı daha fazla bilgi ve şeffaflığı hak ediyor, daha fazla kısıtlamayı değil dedi. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz da yasayı; zaten basın hürriyeti ortamı açısından geri adımdır diye niteledi. Şimdi görünen o ki Brüksel’deki temaslarınızda bu konu önünüze gelecek, sizin mesajınız ne olacak?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi maalesef Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde bazen farklı bir psikoloji egemen oluyor. Türkiye’de üzerinde çalışılan veya yasalaştırılan bir husus tam anlamıyla anlaşılmadan ve Avrupa’daki örneklerle karşılaştırılmadan bir hükme varılıyor, bu doğru bir şey değil. Ben sadece bir Bakan veya bir siyasi kişilik olarak değil bir aydın olarak da basın üzerinde hiçbir kısıtlamanın gelmesinin doğru olduğu kanaatinde değilim, buna internet de dahildir. Ama aynı zamanda bir de basın etiği var, internet etiği de oluşmalı. Yani basın etiğinde söz konusu olan hususlar, internet etiğini de yansıyabilmeli. Şimdi öyle olaylar yaşadık ki, yaşıyoruz ki bu internet ortamının, sanal ortamın hiçbir ahlaki kayıt olmadan kullanılması sanki doğal bir hakmış gibi görünüyor. Yani yazılı basında çıktığında tepki doğuran bir husus mesela bir son derece bir misal vermek kendi yaşadığım tecrübeden hareketle benim seneler önce tekzip ettiğim bir haberle ilgili benimle ilgili tamamıyla yalan bir haber bir gazete de 2-3 sene sonra tekrar gündeme getirildi. Hiçbir zemini olmayan, daha önce bu konuda da gerekli tedbirleri almış olduğumuz. Ben o gün o gazeteyle ilgili mahkeme üzerinden bir durdurma kararı alabildim. Yani çünkü kişilik haklarına açık bir hem hukuki bir suçlama ve hem etik olarak da bir suçlama var, hiçbir zemini yok daha önce bu konuda da alınmış bir karar var. Ben bundan birkaç sene önce olan olay bir misal olsun diye söylüyorum, durdurulabildi yani tekzip yayınlanması tekrar karar altına alındı ve bu kasıtlı yapılmış bir şeydi yapanlarda bunun yanlış olduğunu bilerek yaptılar. Şimdi böyle bir şeyi internet ortamında kişilik haklarını yok eden, küfürlere varan, olağanüstü hakaretler içeren metinler rahatta dolaşabiliyor. Şimdi insan haklarının basın özgürlüğü ve etik temellerle bir yerde sentez edilmesi lazım. Bir kişinin bir görüşü beyan edebilmesi nasıl bir insan hakkıysa, başka bir insanın da kendi kişisel hukukuna ve kendi kişiliğine yönelik saldırılarla ilgili talepte bulunabilmesi de bir hukuki haktır, o da bir insan hakları ihlalidir.

Şimdi size şunu ifade edeyim: Gezi olayları esnasında birçok bakan arkadaşım, bu arada benim de evimin adresi verilerek internet ortamında o provokatörlerin baskın yapmaları için çağrı da bulunuldu. Düşünebiliyor musunuz? Yani bir adres gösteriliyor ve deniyor ki onlara şimdi hep beraber şuraya gidip basacağız. Şimdi bunun gazete de olsa böyle bir şey suç, bir toplantıda söyleseniz suç, ama internette, internet ortamında, tweet ortamında bunu söylediğiniz de sanki serbestmiş gibi. Hani dedikodunun veya şeyin toplum içinde dar bir kesimde konuşulduğunda meşru olmasının önünü açmak gibi, halbuki bu dar da değil yani sanal alem de bir mesele. Şimdi bu yasanın arka planında esas itibariyle insan hakları konusundaki kişisel hukukları ihlal edilenlerin bu ihlallerin önlenmesi çabası var, bir düzenleme çabası var bir yasaklama değil. Şimdi Avrupa’da da benzer uygulamalar var.

MURAT AKGÜN - Peki, o zaman niye eleştiri geliyor Avrupa’dan madem...

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi oraya geleceğim. Bakınız bunun benzer şeylerini daha önce de yaşadık, algı şurada: Eğer Türkiye’de bir şey olursa bu kısıtlayıcı veya bir düzenleme olursa, bu kısıtlayıcı ve yasaklayıcı sonuçlar doğurur bize güvensizlik yani Türk insanına güvensizlik, ama Almanya’da aynı düzenleme olursa, Avrupa’da genelde bu kısıtlayıcı ve yasaklayıcı olmaz. HSYK’yla ilgili düzenlemeler konusunda da benzer şeyleri yaşadık o zaman Brüksel’de de Başbakanımız izah etti, Almanya’da ben gittiğimde konuştu. Mesela Türkiye’de HSYK’yla ilgili bir düzenleme öyle böyle tartışılır, konuşulur bu bizim kendi egemenlik konumuzdur yasamada bir karar alınır, hep beraber alırız. Avrupa değerleri ve kriterleri bu noktada önemli bir kriterdir ve biz her görüşmede, her Bakanlar Kurulu’nda Avrupa Birliği’yle ilgili özel bir bahis açarız. Ama şimdi Almanya’daki görüşmelerimiz de çok basit bir soru sordum, ben de daha sonra Sayın Başbakanımız da ve Sayın Merkel’e sorulan. Almanya’da Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri savcıları kim atıyor? Adalet Bakanı atıyor bütün savcıları federal savcıları Adalet Bakanı atıyor. Şimdi Almanya’da federal savcılar Adalet Bakanı atadığında normal bir düzenleme oluyor, Türkiye’de bunun dikkat edin dile getirilmesi bile yürütmenin yasama üzerinde egemenliği anlamına gelir. Bu böyle bir şeyi dile getirseniz Brüksel’de de, dünyada da neredeyse kıyamet kopar. Aldığınız cevap şu: Ama bizim atadıklarımızı atadıktan sonra tam bağımsız hareket ederler. Aslında zihin gerisinde şöyle bir şey var, bunu Almanya için, Alman yetkililer için söylemiyorum, genellikle şöyle bir şey var: Bir düzenlemeyi biz yaparsak, o düzenlemeden sonra bağımsız hareket etmeye devam ederler, ama Türklerin böyle bir, yani Türk savcılar böyle bir şey gösteremezler, niye Türk savcılar gösteremesin?

MURAT AKGÜN - O zaman bir çifte standart mı söz konusu?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Evet, yani niye gösteremesinler? Mesele sistem düşüncesi yani sistemi doğru kurduğunuzda insana da güvenmeniz lazım. Şimdi bunu bir örnek olarak söylüyorum hani böyle bir niyetimiz, Adalet Bakanlığı atasın gibi bir şey söz konusu değil ama, sadece bir algıyı oluşturmak için özellikle son dönemlerde ben buna neo oryantalist tavır diyorum. Yine Alman polisinin efendim Hamburg’da, Frankfurt’taki göstericilere muamelesiyle, Türkiye’deki muamele karşılaştırıldığında deniliyor ki, ama biz nihayetinde bu kamu düzenini korurken polislerin doğru davranacağını düşünüyor. Peki, yani niye biz ihlal edeni de bizde cezalandırırız. Bir kere bizim her şeyden önce içeri de kendi insanımıza güvenmemiz, kendi sistemimize güvenmemiz lazım. Dışarı da Türkler gidip de sürekli böyle bir şikayet ortamı içinde Türkiye’deki sisteme güvensizlik yansıtılırsa son zamanlarda bunun çok örnekleri görüldü. Bu sefer Brüksel’de de zaten Türkiye’de böyle bir eğilim var kanaatiyle yanlış kanaatler uyanabiliyor. Tabi biz yarın görüşmelerimiz de ben bugün burada Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanımız ki, bu konuyla doğrudan ilgili Bakanlığımızdır onlardan da gerekli doneleri alacağım, Sayın Bakanımız da Karaman’da birlikteyiz. Bunlar tabi hep beraber değerlendireceğiz, bunlar her zaman tartışmaya açıktır ve esas olanda özgürlüktür bunu söyleyeyim. Esas olan basında da, üniversitede de, toplumsal kesimde de, sivil toplum kuruluşunda da, internette de özgürlüktür. Ama özgürlüğün bir etik düzenleme ile insan haklarını koruyacak şekilde belli bir düzenlemeye getirilmesi ve özgürlükler bu da esastır. Yani sizin özgürlüğünüz, internette fikir beyan etme özgürlüğünüz başkasının hakarete uğramama özgürlüğünün başladığı yerde biter. Yani siz dediğiniz gibi hakaret edebileceksiniz, küfür edebileceksiniz, iftira atabileceksiniz, internet ortamıdır diye bu da mazur görülecek. Bu iftiradan, bu hakaretten, bu küfürden mazur olanlar bunun hakkında bir düzenleme talep edemeyecekler burada bir dengesizlik var, insan hakları itibariyle de bir dengesizlik var. Özgürlüğün başladığı yer, bittiği yer başkasının özgürlüklerinin ve haklarının ihlal edildiği noktadır, bunu düzenlemek esas itibariyle internet yasasında bu boyut var. Ama diyelim ki, eksik bir yönü var ya da yanlış kullanılmaya müsait bir şey var bunlarda her zaman tartışmaya açıktır kimse şimdiye kadar bu tartışmalardan kaçınmadı, birçok düzenleme de biliyorsunuz hep bu konularda tekrar tekrar gözden geçirildi.

MURAT AKGÜN - Yani internet yasasında da bu saatten sonra birtakım başka düzenlemeler olabilir diyorsunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, yani bunlar dile getirilebilir kimse buna karşı çıkmaz. Fakat, esas itibariyle bu yasanın çıkış gayesi budur, bugünkü uygulanış esası da, niyeti de uygulanış esasları da budur. Burada çıkabilecek diyelim yasa uygulanırken de bir başka hata doğarsa tabi ki tekrar nihayet bunlar doğma değil, ele alınabilir ama bu yasayı bütünüyle yasaklayıcı bir yasa görüntüsü verilmesi doğru değil, prensip olarak doğru değil, biz o zaman her meseleden bir kriz çıkartabiliriz. Artık Türkiye’nin sürekli bir kriz görüntüsü ve ortamı içinde yaşatılması doğru değil. Normalleşmesi lazım bu yasanın çıkması, temel itibariyle bu esaslara mütealliktir ve yasama kendi süreci içinde bütün tartışmaları yaparak bu yasayı çıkarmış. Sayın Cumhurbaşkanımızın tabi onay süreci var, her zaman bu konular tartışılabilir fakat, bu yasayı böyle otoriter bir eğilimin kısıtlayıcı bir şeyinde olmasından daha çok, yaşana tecrübelerin getirdiği bir tedbir olarak telakki etmek lazım. Şimdi bakınız son demokratikleşme paketi içinde.

MURAT AKGÜN - Sayın Bakanım bu konuda son bir cümle alayım mı, çünkü daha başka sorularım var.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi son demokratikleşme paketi içinde olağanüstü şeyler insan hakları açısından olağanüstü mesafeler alındı. Yani yaşadığımız tecrübeler gösterdi ki mesela sınırsız telefon dinlemelerinin veya kolay telefon izinlerinin yol açtığı olumsuz sonuçlar var ve buna düzenleme getirildi. Yani eskiden bir hakimle alınabilecek bir karar üç hakimle ve mutabakata gidiyor burada korunmak istenen kim? Korunmak istenen vatandaşın haberleşme özgürlüğü aslında. Çünkü herhangi bir şekilde telefon dinlemelerinin çok kolay olduğu ortamlarda bütün o insanların ne kadar huzursuzluğa yöneltildiği açık ortaya çıktı. Burada esas itibariyle mesele bu ifade özgürlüğünün ve iletişim özgürlüğünün korunması. Şimdi onu görmeyeceksiniz, orada sağlanan iletişim özgürlüğüyle ilgili adımı. Buradaki bir düzenlemeyi iletişim özgürlüğü yok ediliyor denilecek. Allah aşkına ben bazen açık söyleyeyim hayal ediyorum bazı çıkartılan şeylerden hani konuşma metinlerinden, efendim o telefon görüşmelerinden.

MURAT AKGÜN - Basına yansıyan telefon konuşmalarında mı bahsediyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Yansıyan evet yani bunların benim şahsımla ilgili de bir konuşmada geçen bir ifade düşünebiliyor musunuz, şimdi bunların yol açtığı, bunların bu şekilde sirküle edilmesi beni rencide ediyor. Yani bir şekilde bunların bir düzenleme altına alınabilmesini teminen bu adım atıldı yoksa kısıtlayıcı hükümler getirilmesi bağlamında değil. Tabi karşılaştırmalar da dediğim gibi her zaman yapılabilir Avrupa’daki düzenlemelerle zaten yapıldı bu yasa hazırlanırken ama, tatmin olunmamışsa bunlar hep konuşulur, bu karşılaştırmalar hep yapılır en doğru noktaya da gelineceği kanaatindeyim.

MURAT AKGÜN - Bir başka soru, son zamanlarda Türkiye’yi iki kere ziyaret eden ABD Hazine Bakanlığı Müsteşarı David Cohen’in bir açıklaması oldu. Cohen, İran nükleer programına ve terörizmi destekleyenlere ilişkin hazırladıkları kara listede yer alan bazı kişi ve şirketlerin Türkiye üzerinden El-Kaide’ye para ve savaşçı gönderdiğini iddia etti. Doğruluk payı nedir, Türkiye’nin tespitleri ne yöndedir?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi mesele çok önemli bir örnek olay. Son dönemde maalesef basınımızda hassasiyet kaybı oldu, muhalefette de birçok kesimde de. Bakın şimdi bu metnin yapılan şeyin bütün İngilizcesini biz getirttik haber çıkar çıkmaz. Haber öyle bir verildi ki ilk anda internette ve basında Türkiye sanki bu kara listeye alındı ve Amerika, Türkiye’yi El-Kaide’ye yardım eden ülke konumuna getirecek. Şimdi bu o kadar ağır bir suçlama ki bu suçlamayı bir basının, bir gazetenin haberine taşıması, internetine taşıyabilmesi için önce bir 50 kere düşünmesi lazım. Vatandaşı olduğu bir ülkeye böyle bir suçlama yöneltildiği iddiası. Şimdi bu gazetecilik mi? Ben açıkçası o gece uykusuz kaldım, o gazetenin o internete haberi düştüğünde bütün ilgi birimlerin Washington, müsteşarımıza herkese bunu tetkik edin ben bu ortaya çıkmadan bu gece uyumayacağım. Ve o gece 2’ye kadar biz metni de elde ettik, daha biz o metin üzerinde çalışırken gazetede çıkmıştı Türkiye’ye El-Kaide suçlaması, yani bu olabilecek bir şey mi? Metin de söylenen şey şu: Türkiye’den sadece bir kişinin adı geçiyor bir kişinin adı o bir kişi Türkiye’yi temsil etmez, ola ki suçludur o tabi tetkike muhtaç. Ola ki büyük bir cürüm içindedir onun da gerekli cezalandırmasını herkesten önce Türkiye yapar. Metnin bütününe baktığınızda da esas amaç, şimdi ülke adı vermem doğru olmaz ama tam da Suriye’deki El-Kaide’ye karşı olduğu iddia edilen bazı ülkelerin El-Kaide bağlantılarını ortaya çıkaran yani El-Kaide’ye karşı olup da rejimin yanında olan bazı ülkelerin El-Kaide bağlantılarını ortaya çıkaran bir rapor ve bu bağlantılar içinde de bir tek Türk vatandaşının adı geçiyor. Şimdi buradan Türkiye’ye bir suçlama geldiği iddiası nasıl yapılabilir, nasıl bu haber başlığına taşınabilir, bu nasıl bir duyarsızlık ben anlamakta zorlanıyorum. Şimdi burada olan mesele tam da bizim tezlerimizi destekleyen bir mesele tam bizim tezleri. Niye biliyor musunuz? Biz diyoruz ki, El-Kaide’yi rejim destekliyor, Suriye rejimi El-Kaide’yi destekliyor yani Suriye rejimiyle, IŞİD arasında doğrudan irtibat var diyoruz. Aslında raporun esası da Suriye rejimine destek veren bazı çevrelerle El-Kaide arasındaki şeyi ortaya koyuyor. Yani bizi aksine rapor Türkiye’ye yöneltilen bazı suçlamalar konusunun ne kadar temelsiz olduğunu, Suriye muhalefetini El-Kaide’yle özdeşleştirenlerin ne kadar yanlış düşündüklerini. Suriye muhalefetinin El-Kaide irtibatının olmadığını, aksine El-Kaide’ye karşı mücadele ettiğini, rejiminse doğrudan bu gruplarla ilişkili olduğunu söyleyen bir rapor.

MURAT AKGÜN - El-Kaide bizim alakamız yok diyor IŞİD örgütüyle El-Kaide.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- IŞİD yani esas orada kast ettiği El-Kaide öyle diyor ama, nihayetinde bu rapor El-Kaide bağlantılı derken kast ettiği şey IŞİD. IŞİD’le rejim arasında bir irtibat var zaten biz aylardır bunu söylüyoruz. Niye IŞİD’le, rejim hiç savaşmıyor, niye rejim bir taraftan muhalefeti yanı ılımlı muhalefeti, Suriye halkını temsil eden muhalefeti bombalıyor, onun çekildiği yerlere IŞİD giriyor. Yani Suriye muhalefeti şu anda bir taraftan rejimle savaşıyor, bir taraftan IŞİD’le savaşıyor.

MURAT AKGÜN - Ve IŞİD aslında rejimin adamı diyorsunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ve şu soruyu herkesin sorması lazım: Ben daha detayına giremem devlet mahremiyeti açısından giremem ama, yürek yakan bir sorudur. Niye Türkmenlere yardıma giden tırların durdurulmasından sonra yani Türkiye’de IŞİD Türkmenlere karşı alanda ciddi bir şekilde Türkmenlere zulmü artırdı ve Türkmenler belli mevzilerden çekilmek zorunda kaldı. Şimdi burada kim IŞİD’e yardımcı oluyor? Aç susuz kalmış, yiyecek erzak bulamayan Türkmenlere erzak gönderilemediği için o Türkmenler bulundukları yerleri terk etmek zorunda kaldı. Şimdi bu soruyu sormak bizim devlet olarak hakkımız değil mi?

MURAT AKGÜN - Yani Adana’daki tırları durduranlar IŞİD’e yardımcı oldular diyorsunuz öyle mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Dolaylı olarak oraya gidiyor tabi dolaylı olarak buraya. Bakınız olayların akışını, olayların akışına bakınız. O yardımların bir şekilde Türkiye’de engellenmesinden sonra, Türkmenler birer birer IŞİD karşısında çünkü ellerinde yiyecek bu silah anlamında demiyorum, insanı yardım olarak yiyecek bulamayan insanlar, mücadele edebilirler mi?

MURAT AKGÜN - Giden yardım sadece insani yardım mıydı yani gıdadır.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi insanı yardım bunu söyledik defaatle söyledik. Halep Türkmenlerine, Bayır Bucak Türkmenlerine giden yardımlar. Şimdi o yardımları engellemek suretiyle dolaylı olarak IŞİD’e yardım etmiş olanlar bizi El-Kaide’yle irtibatlı yani bizi derken Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, istihbarat teşkilatımızı El-Kaide’yle irtibatlı göstermek isterse bu soruyu sorması lazım kamuoyumuzun. Türkiye’nin sınırları boyunca bir iç savaş yaşayan ve kamu otoritesini kaybetmiş bir ülke var yanı başımızda. Siz bu ülkede yaşayan ve gönlü sizinle beraber olan akrabalarınız olan Türkmenler var, Araplar var, Kürtler var, Sünniler var Nusayriler var hepsi var ve biz bunlara ilgi göstermekten kaçınabilir miyiz? Burada hiçbir zaman irtibatımızın olmayacağı tabi rejimin bu zulümleri varil bombalarıyla insanları şey yapan rejimin zulmüne bir de IŞİD. Peki, kim Türkmenler bu şekilde sahip kalmasından şimdi kim sorumlu olur? Öyle bir psikolojik operasyon yapılıyor ki hem bizim Suriye’deki bize müzahir başta Türkmenler olmak üzere gruplara yardımımız engelleniyor ve bu yolla IŞİD’in ve rejimin önü açılıyor, uluslararası kamuoyunda da üzerimizde baskı uygulanarak hem rejime ve IŞİD’e yardım edilmiş oluyor, hem de dönülüyor biz IŞİD’e yardım ediyormuşuz gibi bir propaganda yapılıyor.

MURAT AKGÜN - Bu psikolojik harekatın arkasında kimler var?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Türkiye’nin yani şu anda Hükümetimizin Suriye politikasından ve diğer politikalarından memnun olmayan herkes diyeyim. Kimler varsa onları siz sıralarsanız içeride, dışarıda kimler var. Yani 700 bin kardeşimize kapımızı açmamızdan, bir insanlık destanı yazmamızdan, Suriye ötesinde bekleyen kardeşlerimize yardım elimizi uzatmamızdan sınır ötesinde kimler rahatsızsa, kimler eleştirmişse onların hepsi bunların içine getir, sonra da dönüp Türkmenlere niye sahip çıkılmıyor diye nasıl sorarsanız? Ayrıca Türkmenlere sahip çıkmak görevimiz olduğu gibi, zulme uğrayan ve baskı altında bize sığınan Arap kardeşlerimize de sahip çıkmak, Kürt kardeşlerimize de sahip çıkmak, Hıristiyan kardeşlerimize de onların hepsi bizim komşumuz olmak bakımından kaderimizi paylaştığımız insanlar ve nitekim Hıristiyanları da biliyorsunuz Midyat’a yerleştirdik. Nusayrilere de, Sünnilere de biz hiçbir ayrım yapamayız burada.

MURAT AKGÜN - Türkmen göçü devam edecek gibi mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Maalesef. Yani ben Çobanbey’den gelen Türkmenlerle konuştum, anlattıkları bir facia. Bir taraftan rejim bombalıyor, bir taraftan IŞİD militanları saldırıyor ve siz diyorsunuz ki, bunlara kayıtsız kalın. Bunun bedeli hiç istemediğimiz şekilde hepimiz üzerinde sonuçları olur. Türkiye bir taraftan biz dikkat edin 3 yılı neredeyse doldurdu bu çatışmalar, 3 yıldır Türkiye’nin sınırında bir iç savaş yaşanıyor, biz bir taraftan bu iç savaşın ülkemize sirayet etmesini veya ülkemizi etkilemesini engellemeye çalışıyoruz. Bir taraftan oradaki insani görevimizi yerine getiril zulmü durdurmaya çalışıyoruz, bir taraftan orada bize müzahir tahrik boyu yönleri hep Türkiye, Anadolu’ya dönük olmuş bize müzahir halk kesimlerine kucak açmaya çalışıyoruz. Şimdi bu kadar ağır bir yükün altındayız, bu kadar ağır bir yükün altında gece, gündüz uykularımız kaçarcasına uğraşırken Amerika’da çıkacak bir raporun bir cümlesini, bir Türk vatandaşıyla ilgili cümlesini alacaksınız ve bizi o gece uykusuz bırakacaksınız. Yani o şey netleşinceye kadar Sayın Müsteşarımız Sinirlioğlu da, ben uyumadım o haber çıktığı anda.

MURAT AKGÜN - O Türk vatandaşı hakkında soruşturma başlatıldı mı, ismi, kimliği, her şey biliniyor herhalde?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi onlar zaten basında bile yer aldı, tabi bunların hepsini tevkifatı yapılır, en şiddetli şekilde de cezalandırılır eğer böyle bir şey varsa. Ama bakın burada hesap ne? Bu haber çıkacak bir, Türkiye El-Kaide’yle irtibatlı gösterilecek. O haberin içinde daha belki 10’na yakın ülkenin vatandaşlarının adı geçiyor, onlar El-Kaide’yle irtibatlı değil, Türkiye irtibatlı ve o raporun özü olan rejimle, IŞİD arasındaki irtibat göz ardı edilip bu söylenecek. İki, Türk, Amerikan ilişkilerine zarar verilecek ve denilecek ki, Türkiye’yle Amerika’nın ilişkileri bozuluyor Amerika’nın bir yetkilisi Türkiye’yi suçladı. Beklenecek ki, Türkiye buna tepki versin, Türk, Amerikan ilişkileri zedelenecek, Türkiye uluslararası itibar kaybedecek bunun bunda kimin ne menfaati var yani buna özen gösterilmesi gerekmez mi?

MURAT AKGÜN - Sayın Bakan, Suriye bağlamında bir de şunu sormama müsaade edin kısaca: Süleyman Şah Türbesi oradaki güvenlik önlemi malum Türk toprağı kabul ediliyor oradaki Türk asker sayısının arttırıldığı söylendi, bir tehdit mi söz konusu oraya yönelik?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şunu söyleyeyim: Biz ilk 3 yıl önce bu kriz başladığında Genelkurmay Başkanlığımızla, MİT Müsteşarlığımızla yaptığımız bütün kriz toplantılarında, sonra Sayın Başbakanımız Başkanlığında yaptığımız bütün toplantıların Milli Güvenlik Kurulunda aldığımız kesin bir karar vardır zaten bu uluslararası hakkımızdır aynı zamanda ulusal görevimizdir. Süleyman Şah Türbesi ve o alan Türkiye Cumhuriyeti toprağıdır. Oraya dokunmakla Allah muhafaza sınırınıza ya da herhangi bir yere dokunmak arasında bir fark yoktur. Oradaki askerlerimizin güvenliği Mehmetçiğimizin sınır içindeki güvenliği yani Türkiye o da bizim sınırımızdır güvenliğinden hiçbir farkı yoktur. Onlara yapılabilecek herhangi bir saldırı ya da o topraklara yapılacak tecavüz Türkiye toprağına, Türkiye Cumhuriyeti toprağı olmak bakımından Ankara ya da Konya’ya herhangi bir yere yapılmasından farklı değil.

MURAT AKGÜN - Savaş nedenidir onu öngörüyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Farklı nitelik olmaz bunu da taraflar herkes gayet iyi bilir.

MURAT AKGÜN - Peki, bir tehdit var mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi yani güvenlik ortamı bu kadar kırılgan olduğu bir yerde her türlü provokasyonda olabilir, her türlü tehditte olabilir. Onun için Genelkurmay Başkanımız her türlü tedbiri almıştır, son dönemde gerekli tahkimatlar da yapılmıştır ne gerekiyorsa tabi oradaki Mehmetçiğimizin müdafaası anlamında, toprağımızın müdafaası anlamında da gerekli çalışmalar yapılmıştır.

MURAT AKGÜN - Sayın Bakanım, son bir soru vaktim tamamlandı ama bir soru daha sormak istiyorum. Irak Başbakanı Maliki’nin önümüzdeki günlerde veyahut kısa dönemde geleceğine dair haberler vardı. Maliki’nin bir Türkiye ziyareti için gerekli alt yapı oluşmuş vaziyette mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi Sayın Maliki’nin ziyareti konusu biliyorsunuz Sayın Nuceyfi’nin Ekim ayındaki Türkiye ziyaretinde gündeme geldi, daha sonra ben Sayın Hoşyar Zebari Türkiye’yi ziyaret etti, ben Irak’ı ziyaret ettim, Sayın Meclis Başkanımızın ziyareti sequence içinde bu cereyan ediyordu bir düzenlilik içinde. Ancak bildiğiniz gibi önce Irak’ın Irak’ta Şii kardeşlerimizin Erbain dediğimiz törenlerinin bitmesi beklendi, bizim gittiğimizde de Sayın Maliki ondan sonra gelebilmesinin ancak mümkün olacağını söylemişti o da Aralık ayı sonuna geliyordu. Ondan daha sonra bildiğiniz gibi Ambar’da, Felluce’de, Ramadi’de çok şiddetli olaylar yaşanmaya başlandı ve dolayısıyla bir kendi içinde birçok ciddi sıkıntılar yaşandı, birkaç gün öncede Dışişleri Bakanlığına bir saldırı oldu. Ben Hoşyar Zebari’yi de aradım Sayın Zebari’yi hem taziye hem destek ifadelerinde bulundum. Tabi orada bu Türbülans yaşanmaya başlayınca seçim ortamına girince bu gezi gündemden düştü. Ancak herhangi bir şekilde Sayın Maliki gelmez isterse tabi Türkiye bu daveti ben iletmiştim Sayın Başbakanımız adına da. Bu olabilir ama seçim ortamına da girildiği bir dönemde, bu ciddi güvenlik sorunları da varken gelememesi de herhangi bir krizin işareti görülmez bizim açımızdan. Ümit ederiz Irak bir an önce istikrara kavuşur çok acılar çekti Irak halkı çok büyük acılar yani İran-Irak Savaşı, daha sonra Körfez Savaşı ambargolar, Saddam’ın zulmü kimyasal silahlar maalesef aynı acılar bugün Suriye halkına çektiriliyor. Biz bu bütün acılı dönemlerde en zor şartlarda hep Irak halkının yanında olduk. Etnik ve mezhebi hiçbir ayrım gözetmeden hep Irak halkının yanında olduk, her kesimle konuştuk. Ümit ederiz bu sıkıntılar aşılır, hiçbir kesim dışlanmadan bir an önce seçimlere gidilir.

Sayın Nuceyfi biliyorsunuz 2-3 gün önce buradaydı tekrar Sayın Nuceyfi’ye ben de, Sayın Başbakanımızda hem ayrı ayrı, hem birlikte görüştüğümüzde kendilerine ilettik. Önemli olan Irak’ın her ne suretle olursa olsun suhuletle seçimlere gidebilmesidir. Bu saldırılar biraz da seçimleri erteleme ve Irak’ta meşruiyet tartışmasını artırmaya dönük saldırılar olduğu kanaatini taşıyoruz. Irak’ta sistemi kuvvetlendirecek ve Irak’ın birliğini, bütünlüğünü sağlayacak en önemli garanti teminat seçimlerini yapılabilmesidir. Böyle bir yenilenmeyle Irak’ın tekrar derlenip, toparlanması bizim için hayati önem taşır. Her halükarda biz Türkiye olarak Irak’ın istikrarı için, birlik ve beraberliği için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız.

MURAT AKGÜN - Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum vakit ayırdınız, soruları yanıtladığınız için.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ben teşekkür ederim.

MURAT AKGÜN - Efendim, Karaman’da konuğumuz Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’ydu. Vaktimiz el verdiğince geniş bir yelpazede sorularımızı yanıtladı. Her zaman dediğimiz gibi yorum siz dinleyenlere ait.

Yeniden görüşünceye kadar hoşça kalın deyip sözü İstanbul’a bırakıyorum. İyi Pazarlar efendim.