Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 7 (İskele Sancak) Televizyonuna Verdikleri Mülakat, 7 Ağustos 2014, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Ülke TV’ye Verdikleri Özel Mülakat, 6 Ağustos 2014, İstanbul Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT Türk Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 26 Temmuz 2014, Paris Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün'e Verdikleri Özel Mülakat, 24 Temmuz 2014, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 24 Televizyonuna Verdiği Özel Mülakat, 20 Mart 2014, Konya Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT 1 Televizyonunda Yayımlanan "Enine Boyuna” Adlı Programda Verdikleri Özel Mülakat, 2 Mart 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun A Haber Ankara Temsilcisi Murat Akgün’e Verdikleri Özel Mülakat, 9 Şubat 2014, Karaman Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun NTV/CNBC-e Televizyonlarına Verdikleri Özel Mülakat, 23 Ocak 2014, Davos Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 24 Televizyonunda Yayımlanan ‘24 ÖZEL’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 9 Ocak 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun NTV Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 7 Ocak 2014 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 7 Televizyonunda Yayımlanan ‘Başkent Kulisi’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 29 Aralık 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu NTV'de Yayınlanan "Yakın Plan" Programına Konuk Oldu, 12 Kasım 2013, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 24 Televizyonunda Yayımlanan ‘24 ÖZEL’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 8 Kasım 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun TRT-1 Televizyonunda Yayımlanan Enine Boyuna Programında Yaptığı Açıklamalar, 27 Ekim 2013, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Kanal 7 Televizyonuna Verdikleri Mülakat, 18 Ekim 2013 Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun CNNTürk Televizyonuna Verdikleri Özel Mülakat, 3 Ekim 2013, Ankara
Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun KANAL 24 Televizyonunda Yayımlanan ‘24 ÖZEL’ Programında Verdikleri Özel Mülakat, 8 Kasım 2013

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Ankara’dan iyi sabahlar efendim, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu konuk ediyoruz ve kendisiyle dışişleri üzerine, gündemin üzerine, dış politika üzerine bir röportaj yapmak istiyoruz.

Sayın Bakanım, hoş geldiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hoş bulduk, teşekkürler.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Füle’nin yanından geliyorsunuz, bir açıklamalar yaptınız olumlu da bir hava vardı, özellikle vizeler çok merak ediliyor. Vizeler konusunda somut adımlar atılabilecek mi? Hep bunları duyuyoruz iyiye gittiğine dair ama, bugün Füle’yle yaptığınız görüşmenin perde arkasında daha iyi haberler var mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Son dönemde Türkiye, Avrupa Birliği ilişkilerinde ciddi büyüme var, bundan büyük memnuniyet duyuyoruz. Aslında bizim tarafımızda siyasi irade olarak ve yapılan hazırlıklar bağlamında bu konuda zaten bir kararlılık ve ivme vardı. Ancak, Avrupa Birliği tarafında malum Sarkozy’nin getirdiği blokajlar, Kıbrıs sorunu ve Avrupa içindeki gittikçe artan yabancı karşıtlığı vesaire gibi konularla ilgili bir duraklama seziliyordu ama son haftalarda önemli bir ivme söz konusu. Geçen sene Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Hollande’ın iktidara gelmesi sonrasında Laurent Fabius’la yaptığımız görüşmelerde blokajların kalkması konusunda mutabık kalınmıştı. Bu blokajlar kalkınca ilk fasıl - 22. bölgesel kalkınma faslı - Avrupa Birliği Bakanımız ve Kalkınma Bakanımızın katılımlarıyla 3 gün önce açıldı. Bu önemli bir gelişme. Bunu destekler mahiyette, tabi bununla bağlantılı değil ama, 4 yıldır süren yoğun bir müzakere vardı. 2009’da ilk defa biz vize muafiyeti için doğrudan girişimde bulunduk. Ondan bu yana da geri kabul anlaşmasıyla, vize muafiyet süreci arasında bağlantı kuran, senkronize olmasını sağlayan bir müzakere dönemi yaşadık. Geçen sene bu konuda bazı tıkanmalar olmuştu. Çünkü geri kabul anlaşmasının önce uygulanması ve sonra biraz da belirsiz bir dönem sonrasında vize muafiyeti konusunun gündeme gelmesi gibi bir Avrupa yaklaşımı vardı - Avrupa Birliği yaklaşımı – ancak karşılıklı yapıcı bir anlayışla, son aylarda artan bir tempoyla çalıştık. Olumlu bir sonuca doğru gidiyoruz. Geçen sene vize muafiyeti ile geri kabul anlaşmasını birbirine paralel kılan bir süreci başlatmıştık - paraf ile yol haritası arasına kurduğumuz irtibatla.

Bugün yaptığımız görüşmelerde - iki hafta önce Visegrad toplantısı dolayısıyla Budapeşte’de yine Füle’yle beraberdik, New York’ta görüşmüştük - Avrupa Birliği’yle teknik olarak geldiğimiz noktayı ele aldık. Ümit ederiz ki, önümüzdeki birkaç hafta içinde bu vize diyaloğunu vize muafiyet diyaloğu ile geri kabul anlaşması arasındaki paralelliği tahkim eden ve ileri adımlar atmasını sağlayacak ve açık bir takvimle, daha net bir takvimle önümüzü göreceğimiz bir süreç başlayacak. Ben vize muafiyeti konusunda daha önceki döneme göre çok daha ümitliyim. Önemli olumlu adımlar atılacak. Zaten bildiğiniz gibi Hükümetimizin en başından itibaren en önemli ilkesel dış politika konularından birisi vize muafiyeti anlaşmalarıyla vatandaşlarımızın yurt dışındaki hareket serbestisini arttırmaktı. Çünkü bizim en önemli gücümüz insan kaynağı. Şimdi buna Avrupa Birliği vize muafiyeti de eklenirse, eminim hem insani boyutu itibariyle ailelerin buluşması, daha kolay irtibata geçilmesi hem ekonomik boyut itibariyle hem de siyasi boyut itibariyle son derece derin mahiyetli bir adım niteliği taşır.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Tabi bir ara ne kadar da tersine gidiyordu, neredeyse aileleri parçalar bir süreç başlamıştı. Bununla paralel tabi yabancı düşmanlığı da çok kritik bir süreç aslında yani hala daha aslında çok aşırı sağcı partilerin yükselişlerinin de sürdüğü ekonomik krizin herhalde bir yansıması bu. Buna bağlı olarak aslında şunu da söylemek istiyorum: Bu Almanya’daki Nazi davasıyla ilgili de gelişmeler yakından takip ettiğinizi biliyorum Bakanlık olarak da nereye doğru gidiyor? Çünkü bir sanki Almanlar biraz daha kapalı tutmak istiyor gibi bir hava var.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- İki sene önce bu Nazi cinayetleri ortaya çıkmaya başladığında - aslında doğrudan konuyla alakalı olmayan bir soruşturma neticesinde - su yüzüne, gün yüzüne çıkmaya başladığında ben Almanya’ya gittim. Bir hafta Almanya’da kalarak bütün ailelerimizle, katledilen vatandaşlarımızın en yakınlarıyla uzun görüşmeler yaptım. Daha sonra Alman yetkililerle görüşmeler yaptık. Tabi hep orada da vurgulamıştım, şimdi de önemli bu boyuta dikkat çekmek istiyorum.

Bunun bir hukuki boyutu var; yani katledilenler var, caniler var, katiller var. Hukuki boyutu itibariyle bu sürecin en dikkatli şekilde yürütülmesi lazım. Burada herhangi bir aksama olursa, bundan sonraki cinayetleri Allah muhafaza veya benzer yaklaşımları tetikleyen sonuçlar doğar. Bu hukuki boyutun en iyi şekilde yürütülmesi için Türkiye olarak ailelerimize destek bağlamında da, davanın takibi bağlamında da her şeyi yapıyoruz. Hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyoruz, kaçınmayacağız. Ama hukuki boyutun ötesinde bir de zihniyet boyutu var, bir sosyolojik boyutu var, psikolojik boyutu var. Bunu besleyen böyle bir olgu ortaya çıkartan bir buz dağının görülen yüzü dışında bir de altı var, zemini var. Şimdi onunla mücadele edilmezse hukuki bakımdan ne netice alınırsa alınsın, belki bugün için geçerliliğini sürdürür ama, daha sonra yine başka problemler çıkar. Dolayısıyla biz bir taraftan hukuki süreçte bunun sorumlusu olan katillerin en açık bir şekilde cezalandırılmasının takibini yaparken, diğer taraftan yabancı düşmanlığıyla - ki çok haklı olarak tespit ettiğiniz gibi, ekonomik krizle birlikte daha da tırmanışa geçen yabancı düşmanlığıyla - ve bunun arkasında ki zihniyet boyutuyla ilgili mücadelemizi de sürdüreceğiz.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Sayın Bakanım, buradan yavaş yavaş isterseniz de bölgemize doğru gelelim. Çok yakın zamanda peş peşe zincirleme ziyaretleriniz olacak bunu biliyoruz. İlki de Irak olacak, Irak’ta deyince işte çok gergin, çok daha zaman zaman da çok sert atışmaların olduğu bir süreç yaşamıştık. Biz ne oldu, biz mi geri bir adım atıyoruz, Irak politikalarımız mı değişti, yoksa Irak tarafı mı, bir Bağdat tarafı mı yürüttüğü politikadan vazgeçti?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ülkeler arası ilişkilerde birçok kalıcı sorun vardır, bir de konjonktürel olarak belli konjonktürel şartların ortaya çıkarttığı sorunlar vardır. Suriye’yle mesela şu anda maalesef ilişkilerimizde yaşanan gerilimin sebebi çok kalıcı. Suriye içinde yaşanan son derece olumsuz gelişmeler ve bunun bizi etkilemesi sonucunda ortaya çıkan ve bizim bütün çabalarımıza rağmen Suriye yönetiminin yürütmekte olduğu zalimce politikalar, saldırılar dolayısıyla sadece bizimle değil bütün dünyayla sıkıntı yaşanan bir Suriye rejimi var burada çok kalıcı bir durum söz konusu.

Irak’ta da aslında seçimlerin yapıldığı 2006’dan bu yana ilişkilerimiz hep iyi seyretti ve Türk-Irak ilişkileri bu anlamda çok kalıcı problemlerle anılmadı aslında bakarsanız. Irak’ın demokratik değişim sürecine en fazla katkıyı Türkiye sağladı. 2006’da ben o zaman Başbakan Başdanışmanı olarak da bizzat devrede olduğum, yürüttüğüm Başbakanımızın da Iraklı yetkililerle birlikte sürdürdüğü o zaman ki Dışişleri Bakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımızın da takip ettiği çok etkin bir süreçte biz bütün Sünnilerin o zaman siyasi sürece katılmayı ret eden grupların, siyasi sürece katılımları yönünde çabayı biz sağladık ve bu Irak demokrasisinin kurulması, inşası bağlamında atılan en ciddi adımdı ilk adımdı, bu konuda da bütün Iraklı taraflar hep bize teşekkür ettiler.

Daha sonraki dönemlerde de Irak’ın en zor döneminde 2009’da tekrar terör tırmanınca Irak’a giderek Sayın Maliki’yle Yüksek Düzey Stratejik İşbirliği Konseyini yapan da Sayın Başbakanımızdı. Dolayısıyla, ilişkilerin doğasında ve seyrinde bir sıkıntı yoktu. Ancak Irak içindeki iç siyasi tartışmalarda yaşanan bazı gerilimler doğal olarak dışarıya yansıdı, sadece bize değil bütün bölgeye yansıdı ve önemli olan burada bizim takip ettiğimiz siyasi prensip Irak’ta bütün kesimleri kuşatan bir siyasi sürecin işlemesi. Hiç kimsenin dışlanmadığı, Kürt, Arap, Türkmen, etnik unsurların Müslüman, Hıristiyan, Sünni, Şii, Yezidi unsurların hepsinin içinde olduğu bir siyasal sürecin işlemesi hepimizin temel amacı bu. Son dönemde ilişkilerimizde de bir durağanlık yaşanıyordu. Ben bu durağanlığı geçen bir vesileyle daha konjonktürel yani çok derinlemesine giden bir durağanlıktan daha çok Irak içinde yaşanan gelişmelerin ve siyasi ihtilafların bütün bölge aktörleri itibariyle de doğurduğu bazı sonuçlar çerçevesinde değerlendirmek gerektiğini düşündüm. Türkiye hiçbir zaman Irak’ın ve diğer komşu ülkelerinde içişlerine müdahil olma ya da belirleme gibi bir iddiası da olmadı. Ancak o kadar iç içe yaşıyoruz ki, her bir komşu ülkede olan gelişme bizi etkiliyor, biz de gelişmeler onları etkiliyor. Özellikle Irak, Suriye bağlamında bu daha belirgin. O bakımdan samimi olarak kanaatlerimizin serdedildiği dönemler oldu. Ancak son dönemde Irak’ta iç siyasette de bir yumuşama yaşandı - yani bizim için en temel mesele iç siyasetteki gerilimse - dikkat ederseniz son dönemde Sayın Maliki’nin, Sayın Barzani’yle görüşmesi karşılıklı ziyaretler, Sayın Malik’in, Sayın Müceyfi’yle daha sağlıklı bir diyalog kurma çabası içine girmesi, Sayın Müceyfi’nin, Sayın Maliki’yle görüşmesi yani 2 yıllık dönem itibariyle bakıldığında taraflar arasında daha seçimlere doğru giderken…

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Tabi bir yandan da neredeyse silahlı kuvvetlere karşı karşıya gelmişti Kuzey Irak’ta.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi, daha uyumlu karşılıklı saygıya dayanan bir ilişki doğmaya başladı yani bunun Türkiye’nin tavrının değişmesi veya gibi algılamak değil, Irak içindeki pozitif gelişmelere Türkiye’nin de pozitif bir tepkiyle, pozitif bir katkı sağlaması olarak değerlendirmek lazım. Nihayet Irak seçimlere gidiyor bir ülkede siyasi istikrarın ve meşruiyetin en temel zemini seçimlerdir. Biz taraflar arasındaki bu aşamayı büyük bir memnuniyetle karşıladık yani Kuzey’deki Kürt bölgesel yönetimle ilişkilerimiz malum, Sünni kesimlerle ilişkilerimiz malum, Şii bütün guruplarla Türkiye’nin yakın ilişkileri var aynı anda Basra’da, Musul’da, Erbil’de Başkonsolosluk bulunduran yegane ülke biziz. Dolayısıyla, bütün kesimlerle bu ilişkilerimiz yürürken ve bu kesimler arasında bir yumuşama atmosferi doğmuşken tabi daha önceki bu iç gerilimlerden doğan Türkiye’yle, Irak yönetim arasındaki bazı krizlerin atlatıldığı bir ortam doğdu. Sayın Müceyfi Ankara’ya gelerek bu konuda Irak Hükümetinin de ilişkileri iyileştirme yönündeki iradesini Ankara’da Sayın Başbakanımıza, bizlere ifade etti. Biz de bizim için en önemli şey şimdi biz hiçbir dış politika konusunda biz kişisel ya da konjonktürel zeminlerde almayız. Rasyonel ve ahlaki, ilkesel, etik temellerde ele alırız stratejik ve etik temel bizim için önemli. Daha önce açık bazı serdeden kanaatler karşılıklı olarak oldu ancak, bu içerideki yumuşamaya bizim destek vermemiz hem stratejik hem de etik bir sorumluluktur buna destek veriyoruz biz ve o taraflarla istişare ederek bu desteği veriyoruz bütün taraflarla konuşarak. Sayın Maliki’den, Sayın Müceyfi’yle birlikte gelen mesaja Türkiye’nin olumsuz tepki vermesi bu gelişme yaşanırken mümkün mü, doğru mu? Bu bir geri adım kimse için bir geri adım olarak düşünülmemeli yani.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Yok zaten Bağdat’ta bir talep geldikten sonra.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi bu Bağdat yönetimi için de, Bağdat için de geri adım gibi düşünülmemeli. Yani ortadaki ihtilaf konularının sabırla, karşılığı ve çok bu arada çok kamuoyunun doğrudan gözü önünde olmayan çok görüşmeler yapıldı. Mesela, bir tabi bu gözü önünde gerçi ama Mart ayında Doha’da Cumhurbaşkanı Vekili Sayın Huzayir’le benim çok samimi bir görüşmem oldu. Bu uzun dönemden sonra en üst düzeydeki ilk görüşmeydi, daha sonra da bunlar devam etti. Diplomatlarımız görüşmelere devam ettiler ve şartlar olgunlaştıkça da bu diyelim biraz konjonktürel durumlardan kaynaklanan atmosferi tümüyle değiştirme iradesi iki tarafta da oluştu ve nihayet seçime gidiliyor.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Ama krizde bir seçimle başlamışsa bir anlamda Maliki açısından baktığımız zaman. Şimdi de orada şöyle bir sorun var mı: Türkiye’nin desteklediğini iddia ettikleri liderdi, sonunda mahkum oldu Türkiye’de yaşıyor mesela orada bir kriz çıkar mı? Onu ayrı mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Türkiye hiçbir komşu ülkedeki seçimde açık bir şekilde şunu veya bunu desteklediği gibi bir şey söz konusu değil.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Yok o karşı tarafın iddiasıydı.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Kim seçimleri kazanırsa biz onunla iyi ilişkiler içine girdik. Irak’ta 2009 seçimleri sonrası iç siyasi kriz oluştuğunda da, Türkiye devreye girerek bugünkü yani o zaman o günden, bugüne devam eden bugünkü hükümet yapısını oluşmasına da doğrudan katkıda bulundu. Onun için de hükümet kurduktan sonra da Bağdat’ı 2010 yılında ilk ziyaret eden Dışişleri Bakanı ben oldum ve taraflara hep olumlu katkılar vererek sağlıklı bir yapının ortaya çıkmasına katkıda bulunduk. Bu müdahil olmak anlamında bir şey değil. Biz Irak’taki bütün kardeşlerimizle en iyi ilişkileri kuruyoruz, geliştirmeye çalışıyoruz. Türkiye bir kişi veya bir grubun arkasında olmadı hiçbir zaman, herkesle oldu. Şimdi gelecek Nisan ayında yapılacak seçimler için şimdiden hem Irak içindeki bütün gurupların bu seçimlere katılımı hiç kimsenin dışlanmaması hem bu seçimlerin suhuletle ve şeffaf, açık ve adil bir şekilde yapılması hem de bölgedeki genel konjonktür itibariyle bizce en önemlisi bu, en önemli boyutlarından biri bu. Bu seçimlerin bölgede kışkırtılmak istenen Sünni, Şii çatışmasının aksine bölgede Irak üzerinden, bölgede Sünnilerle, Şiilerin bir arada ortak hükümet edebilme, kendi vatanlarına ve bölgelerine sahip çıkma iradesi gösterebilmeleri açısından önemli. Hiçbir görüş ayrılığı bundan daha önemli olamaz.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Şüphesiz…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bu şartlar doğduğunda bu yumuşama Irak için de doğduğunda bize düşen etik ve stratejik görev, buna destek vermektir buna engel olmak değil. Biz hiçbir zaman hiçbir gurubu Irak’ta veya herhangi başka komşu ülkede diğerine karşı kışkırtıcı bir tutum içinde olmadık. Bu anlamda da Irak’ta özellikle bu seçimler uluslararası standartlarda şeffaf adil seçimler olur seçimler sonrasında bütün kesimleri kuşatan bir idari yapıya yani Cumhurbaşkanı’yla, Meclis’te Hükümetle oluşur, Hükümet içinde bütün kesimler temsil edilirse bundan sadece Irak kazanmaz, bundan bütün bölge kazanır bölge için de en fazla Türkiye kazanır. Bunu çok açık ve net bir şekilde söylüyorum.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Seçimler sonrasında bir siyasi mülteci sorunumuz var mı, yok mu yani o gündeme gelir mi Bağdat’ta hani?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Nasıl?

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Seçimi kazandıktan sora işte Maliki tarafından mahkum edildi birinci gelen Iraklı lider Türkiye’de…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tarık Haşimi.
YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Tarık Haşimi’yle ilgili bir konu
.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bakın o konuda da bizim çok ilkesel bir tutumuz var.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Yok bizim tutumumuz nette hani onlar Bağdat bununla ilgili nezaket gösterir mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hep bunları izah ediyoruz Türkiye hiçbir başka ülkenin hukuki sürecine müdahil olmaz ancak, Türkiye’ye bir sığınma talebi olduğunda da bizim eskiden beri gelen…

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- O tarihsel bir şey her zaman olmuştur.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bir şeyimiz var, benimseye geldiğimiz etik bir pozisyon var bunun ilk ve tek örneği değil.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Ta... kadar gidebilir yani.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi daha Sayın Humeyni ve birçok

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Trokçi’de gelmişti gelen çok oldu.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Trokçi yani dinine, etnisitesine, mezhebine bakmazsınız biz bu tür konularda bir geleneği olan bir ülkeyiz. O bakımdan bunları bir problem olarak görmemek lazım ama gönül ister ki, bütün bu ihtilaflar giderilsin ve Irak içinde hukuk kurulları çerçevesinde ve bütün toplumları kuşatan en geniş özgürlük anlayışı içinde bütün kesimleri kuşatan bir yapı, bir sosyal hayat, bir siyasi hayat doğsun. Irak’ta her gün bugün sabahta terör saldırıları var her terör saldırısı bizim yüreğimize bir ok gibi işleniyor mübarek Muharrem ayında da sürüyor bu Kurban Bayramı’nda da, Ramazan Bayramı’nda da. Ölenler Sünni olmuş, Şii olmuş, Arap olmuş, Türkmen olmuş, Kürt olmuş hepsi bizim kardeşimiz. Irak’ın istikrarı için ne yapılması gerekiyorsa her türlü çalışmayı yapacağız. Bizim ziyaretimizde bu anlamda bir başlayan bir sürecin yani Sayın Müceyfi’nin ziyareti arkasından Sayın Hoşyer Zebari’nin ziyareti onun öncesinde Sayın Volkan Bozkır’ın Dışişleri Komisyonu Başkanımızın ziyareti şimdi benim ziyaretim, bundan sonra Meclis Başkanımızın ziyareti, Sayın Maliki’nin ziyareti bu bir takvim halinde işleyecek.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Gittikçe yükselecek belli ki.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bu yakınlaşmanın kendisi bizatihi dahi Irak’taki seçimlerin daha suretle gerçekleşmesine zemin hatırlayacaktır. Seçim de Irak halkı iradesini ne yönde koyarsa bu idarenin bizim başımızın üstünde yeri vardır. O irade sonucu ortaya çıkan yapı da hangi Sünni veya Şii kardeşimizin hangi Arap, Türkmen, Kürt kardeşimin nerede yer aldıkları ikinci sorudur onlar kendi aralarında bunu çözerler.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Kuzey Irak’ta ki yapmakta olduğunuz anlaşmalara ilişkin bir kesinti oluşturmaz sanıyorum?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Kuzey Irak’ta ki bizim üzerinde çalıştığımız anlaşmaların hiç birinde merkezi hükümetin hakları göz ardı edilmemiştir ve merkezi hükümetin Irak anayasası çerçevesinde belirlenen yetkileri aşındırılmamıştır bunu çok açık bir şekilde ifade etmek isterim. Enerji konusunda özellikle gelen eleştiriler ya da haklı sorular vardır cevaplandırılması gereken ama ilkesel olarak bir şey söylüyorum, bu anlaşma hazırlanan anlaşmaların hiç birisi merkezi hükümetin haklarını göz ardı etmemiştir.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Türkiye yani Bağdat’ı by-pass edip bizlerle bir ilişki kurmuyor...

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ve merkezi hükümetin anayasal ve yasal hiçbir yetkisi de aşındırılmamıştı, aşındırılmayacaktı. Bundan sonra zaten birlikte oturup konuşacağız bunları. Yani biz sadece Irak’ın Kuzey’indeki enerji kaynaklarının en iyi şekilde Irak halkının menfaatleri yönünde değerlendirilmesi değil, bütün Irak’taki enerji kaynaklarının en etkin şekilde Irak halkının refahı için kullanılmasını sağlayan bir ülkeyiz. Dolayısıyla, Türkiye coğrafyası üzerinden başka ülkelere ve başka ülkeler sevk edecek enerji kaynakları bütün Irak halkının menfaatinedir. Bu konuda da Türkiye elinden gelen türlü kolaylığı sağlar.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Irak’ta özellikle işgalinden beri Türkmenlerin pozisyonunda da çok sıkıntılı zamanlar yaşandı ve hala zaman zaman da haberler çıkıyor. Türkmenlerle ilgili görüşmeniz de olacak mı ya da onların durumuna ilişkin Türkiye’nin düşüncesi nedir?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Her an bunu takip ediyoruz yani geçen ay içinde Eylül ve Ekim aylarında Iraklı Türkmen liderleri iki kez ağırladım, bizzat toplantılarına katıldım. Orada vefat eden, şehit edilen Türkmen kardeşlerimizin acılarını her zaman paylaştık. Ali Haşim rahmetlinin ve diğer birçok Türkmen liderlerin kayıpları dolayısıyla hep tepkimi ortaya koyduk ve oradaki Türkmenlerin geleceği, kaderi konusunda Türkiye ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti olarak bizler her zaman yakın ilgi gösterdik, bundan sonra da göstermeye devam edeceğiz.

Kerkük’ün statüsü konusunda hep hassasiyetimizi koruduk. Oradaki Türkmen, Kürt, Arap kardeşlerimizin hepsinin haklarının gözetildiği bir yapının hayata geçirilmesi için ne gerekiyorsa yapmaya, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Geçen sene biliyorsunuz Konya’da Şeb-i Aruz’da Kerkük vilayet meclisini ağırladım Hasan Turan Başkanlığında bütün vilayet meclisi bütün unsurlarıyla Kerkük’teydi. Telafer’deki Şii ve Sünni Türkmenler arasındaki en ufak bir gerginlik ya da kıvılcıma hassasiyetle yaklaşırız. Bütün aşiretleri iki sene önce bizzat benim Başkanlığımda İstanbul’da ağırladım ve Telafer’deki Türkmen kardeşlerimiz arasındaki ihtilafların giderilmesi için her türlü çabayı yaptık, yapmaya devam edeceğiz.

Musul seçimleri öncesinde ve sonrasında vilayet seçimleri Mart ayında Arapların, Türkmenlerin ve Kürtlerin birlikte Musul vilayet seçimi meclisinde en adil şekilde, ortak bir yönetim içinde bir araya gelmesi için talep edildiğinde bizden elimizden gelen yardımları, katkıları sağladık. Türkmenler hiçbir zaman ihmal edilmemiştir ama, bütün Irak halkının bütün kesimleri de bizim için Türkmenler gibi azizdir, kardeştir, akrabadır, onların hepsinin arasında kalıcı barışın ihdas edilmesi için ne gerekiyorsa şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- İnşallah bundan sonra belki daha da güçlü olarak yapmanın imkanları artacak. İşte görüşmeler, seviye, ilişkiler arttıkça. Buradan isterseniz yavaş yavaş Sayın Bakanım, Suriye meselesini de konuşalım çünkü, iki gelişme birden oldu bir tanesi dün Sayın Başbakan’da tekrar biz o bölgedeki işte El-Kaide ve benzeri radikal örgütlerle asla yan yana durmayız, onları dışlarız dedi. Bunu belki kaçıncı kez söyleniyor, siz de söylediniz defalarca. Bir yandan da işte Adana’da bir roket başlıkları 935’de çok da ilginç konuyu ve Adana atölyelerinde yapıldığı iddiası var ama henüz bu gazete haberi kesinleşmiş bilgi değil. Salim Müslim’in bugün bir açıklaması vardı, işte Türkiye yardımı kesti diye. Böyle bir algı vardı ve sürekli Türkiye buna itiraz eder pozisyonda. Türkiye’nin muhaliflerle ilişkisi net olarak nedir? Oradan da belki Suriye’nin geleceğine ilişkin bir konuşalım.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi her şeyden önce Türkiye üzerinde bu tür soru işaretleri uyandırmaya çalışan ve bir kampanya haline dönüştürmeye çalışan kesimler var bunun farkındayız, takip ediyoruz. Şimdi Suriye’de olan insani trajediden yani milyonlarca, 7 milyon insanın mülteci durumuna düştüğü bir konjonktür doğmuşsa, bir bataklık oluşmuşsa orada her türlü haşerat türer.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Evet.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi bu bataklığın oluşmasına sebep olan rejim, o bataklığın oluşmasına sessiz kalan uluslararası toplum ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, bu bataklığın oluşmasından menfaat uman bazı kaos isteyen çevreler sorumlu tutulmayacaklar ama, bu bataklıkta ortaya çıkan bazı zararlı unsurlardan, bu bataklıktan en fazla zarar gören Türkiye gibi komşu ülkeler sorumlu tutulacak bunun izah edilir bir tarafı yok, bunun meşru görülür bir tarafı da yoktur. Türkiye, Suriye krizinin başlamasında hiçbir rol olumsuz anlamında bir rolü olmamıştır, aksine bu krizin durdurulması için, bu krizin hiç çıkmaması için aylarca, yıllarca diplomasi yürüten biziz. Türkiye hiçbir zaman hiçbir şekilde Suriye’de bu bataklığın oluşması esnasında El-Kaide veya benzer gruplarla ilişkisi olan çevrelere hiçbir katkı sağlamamıştır veya onlarla hiçbir ilişkisi de olmamıştır. Kimlerle ilişkisi olmuştur? Bir, bu zulümden kaçan masum mültecilerle tabi ki olacaktı başka türlü sınırımıza gelen 600 bin insanı orada mı yani hava bombardımanı altında mı bıraksaydık, aç ve sefil olarak oralarda mı bıraksaydık? Bunları kabul etmek o da bizim devlet geleneğimizin bir parçası daha önce Kafkasya’dan, Balkanlar’dan uzun muhaceretler görmüş, bunların acısını yaşamış bir halkız. Son olarak da işte 90’lı yıllarda Jivkov’dan kaçan soydaşlarımıza Bosna’da Miloseviç kaçan Kosovalı, Bosnalı kardeşlerimize nasıl yardım ettik, Saddam’dan kaçan Kürtlere? Yani bu temiz, tertemiz sicile sahip olan bir ülke mülteciler için kapısını kapatabilir miydi? Bunu yapamazdık, uluslararası hukuk açısından da yapamazdık bunun bir kuralı var. Peki, niye katkıda bulunduk? Haklı taleplerini dile getiren veya eli hiçbir zaman kana bulaşmamış olan Suriye barışçıl Suriye muhalefetine katkıda bulunduk. Bu bataklığın oluşmasından sorumlu olmayan, her biri alanında tanınmış felsefe Profesörlerinin, iş adamlarının, sivil toplum temsilcilerinin olduğu Suriye muhalefetine. Buna da niye katkıda bulunduk? Cenevre-2 için dahi organize olmuş bir muhalefete ihtiyaç var değil mi? Bunu da yapacak en büyük katkıyı bu konuda da sağlayacak olan Türkiye, herkes böyle görüyor. Eğer böyle bir zemin olmamış olsa bugün bu barış sürecinin önünde muhatap alınabilecek bir muhalefet olur muydu? Bütün alan radikal yapılarla dolardı. Radikalleşmenin önündeki en büyük engel, meşruiyet için hareket eden ve barışçıl çözüme hazır olan muhalefettir. Rejim Suriye’deki radikalleşmeden memnun olur ki, kendisine daha fazla baskı yapmak için gerekçe oluştursun.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Ki oluyor da zaten…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- O El-Kaide unsurlarıyla veya radikal unsurlar da memnun olur, Suriye rejiminin baskısından o zaman onlara da sert tepki verme, bunun çözümü bu iki tarafında memnun olmayacağı tek şey, ılımlı Suriye’nin bütünlüğünü düşünen bir muhalefet yapılanmasıdır Türkiye bu muhalefet yapılanmasına destek verdi bunu defaatlerce söyledik. Ve herhangi bir şekilde uluslararası toplumca terör örgütü ilan edilen ya da alanda şu veya bu kesime hangi kesim olursa olsun gayri insani uygulamalarda bulunan guruplarla hiçbir şeyimiz olmamıştır. Bugün bu yayınları yapanların veya bu yayınlar üzerinden Türkiye’yi ilzam etmeye çalışanların arkasında aslında bu bataklığı durdurma iradesi, gücü, ahlaki yetkinliği gösteremeyen çevreler var. O zaman durdurun bu bataklığı, durdurun bu zulmü ki, bu guruplar böyle bir şeyden istifade edemesinler.

7 milyon insan yerinden edildi, 2 milyon insan mülteci, 100 binlerce insan öldürüldü ve yaralı. Şimdi böyle bir tabloyu çözemeyenler, bu tablonun ortaya çıkmasından sonra ortaya çıkan guruplarla ilgili sadece olayı oraya inhisar ettirmeleri bir çözüm değildir. Aynen şey gibi Suriye krizini kimyasal silahlara indirgemek gibi. Sanki kimyasal silahlar elimine edildiğinde kriz ortadan kalkacak. Tabi eliminasyon önemlidir ama kriz bitmez

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Ama ölümlerin yüzde 99’u başka silahlarla.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi de sanki radikal guruplar olmasa Suriye’de problem olmayacak diye bir argümanın karşılığı olabilir mi? Radikal guruplar problemin bir ilk sebebi değil sonucu. İki sene önce barışçıl gösteriler sürerken alanda bir tane bile El-Kaide unsuru yoktu. Hava bombardımanı başlayana kadar, bu guruplar teşekküllüyetinde yüzlerle ifade ediliyordu ama, hava bombardımanıyla şehirleri tümüyle tahrip ettiğinizde bu şehirlerden büyük bir öfkeyle kaçan kalabalıkların, bir kısmı mülteci olarak komşu ülkelere giden, bir kısmı sivil muhalefete katılır, bir kısmı da bu durumu istismar etmek isteyen radikal guruplara katılabilir. Bu yerinden edilmiş, bu çaresiz ve artık şeysiz herhangi bir alternatif önünde bırakılmamış kitlenin ne yapacağını kimse bilemiz ki. Önemli olan burada işin kaynağına gitmek, bu işin sorumlusu bütün o şehirleri yüz binlerce insanın yaşadığı şehirlere yerle bir edip o insanları çaresiz bir şekilde en yakınlarını kaybetmiş öfkeli bir şekilde her türlü tepkiyi göstermeye hazır bir şekilde sürenlerdir. Ve dışarıdan gelen şeylerle ilgili olarak da biz her zaman çok açık tavır mesela, bu yabancı savaşçılar diye zikredilen. Yabancı savaşçıların içinde sadece El-Kaide yanlısı olanlar yok, Hizbullah savaşçıları da var değişik yerlerden gelen ve rejime destek veren savaşlar da var.

Herkesin bütün yabancı unsurların Suriye’den çekilmesi lazım. Bu El-Kaide’ye yakın unsurlarla ilgili bize gelen şikayetlerde hep şunu söyledik: Türkiye bir hukuk devletidir, 34 milyon turisti ağırlamış bir ülkedir ve bu konuda da son derece yetkin bir bürokratik mekanizmaya sahiptir, ama hukuk devletidir. Kendi ülkesinden ayrılanları yani bu şekilde meşkuk, şüpheli bir şekilde ayrılanları onların orada durdurması lazım ya da bizim bize onların isimlerini vererek durdurmalarını temin edilmesi lazım. Ben sadece Türkiye’ye demiyorum bunu, komşu ülkelerin hepsinde bu sıkıntılar var. Bu konularda Türkiye her türlü iş birliğini de göstermiştir ama, siz bu gurupların bulunduğunuz ülkelerde durdurulmaları konusunda üzerinde düşeni yapmazsanız, bunların tespiti konusunda iş birliği yapılmazsa bütün dünyada şu anda artık öylesine bir telekomünikasyon imkanı var ki, kontrol zorlaşır. Şeye gelince Adana’daki olay da dahil olmak üzere Türkiye aslında bu bizim iddialarımıza ve tutumumuza örnek teşkil eden bir şeydir. Herhangi bir şekilde, Türkiye’nin hukuk sistemini ihlal eden, kurallarını ihlal eden kim olursa olsun takip edilir, üzerine gidilir ve sonuç alınır. Tabi bu tahkikat sürdüğü için nihai sonuçlar hakkında ben burada bir şey söyleyemem. Ama Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin ne kadar bu konuda kararlı ve ciddi olduğunu ve Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu açık bir şekilde ortaya koyan bir tablo bu. Yani buradan bir suçlama sonucu ortaya çıkmaz aksine, bir hukuk devleti olarak Türkiye’nin hangi gerekçeyle neyle ilgili olursa olsun ve kimle alakalı olursa olsun. Hiçbir zaman bu hukuk devleti kuralları dışına çıkanlara izin vermeyeceğinin açık bir göstergesidir.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Sayın Bakanım, peki Cenevre görüşmelerinin tarihi belli olmadı Kerry bugün iki hafta içinde belli olur demişti. Genelde baktığınız zaman kısaca onu anlamak istiyorum, Cenevre-2 toplantılarının nasıl gidilecek, yani umutlu musunuz? İşte muhaliflerle bir yere gidiyorsunuz bir muhatap olarak oraya oturmaları için toplanmaları gerekirdi kendi içlerinde. Değişik haberler geliyor Suudi Arabistan bu sefer kendi desteklediği gurupları tekrar desteklemek ve silahlandırmak için başka bir proje açıklıyor o da bugün yine gazetelerde vardı. Siz Cenevre’ye doğru giderken ne görüyorsunuz Suriye konusunda?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi önce Cenevre-1’i doğru anlamak lazım, Cenevre-1 2012 Haziran’ın da tıkanıklıkların olduğu yani bir anlamda çatışmaların sürdüğü ve çözüm anlamında tıkanıklıkların ortaya çıktığı bir dönemde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri 5 daimi üyeyle, komşu ülkelerden özellikle etkili komşu ülkeler ve Arap Ligi’nin içinde olduğu bir aksiyon, bir ortak eylem gurubu gibi bir gurup oluşturuldu ve bu gurubun çalışmanın neticesinde Cenevre-1’e gidildi. Yani Cenevre-1’de öyle bir hava estiriliyor ki, Türkiye Cenevre-1’e de muhalefet etti veya şimdi de farklı yaklaştı. Hayır, Cenevre-1’e giden sürecin içinde en aktif katkıyı biz sağladık daha önce oluşan bu ortak eylem guruplarıyla da, ortak çalışmalarla da bütün P-5 ülkeleri içinde Rusya ve Çin’in de olduğu. Cenevre-1’de de katkıda bulunduk, Cenevre-1’de aslında ortaya çıkan şey meselenin yüzde 80-90’nını çözecek mahiyette bir tablo ortaya çıkmıştı yani karşılıklı mutabakatlarla. Ancak en kritik sonuç yani soru, bu geçiş süreci esnasında rejim unsurlarının durumlarının ne olacağı? Yani bir demokratik Suriye doğması, bütün kesimleri kuşatan bir yapı ortaya çıkması, bunun için bir geçiş hükümeti kurulması bu geçiş hükümetinde iki tane eli kanlı kimsenin bulunmaması, iki tarafın mutabakatının aranması gibi şartlar uzun müzakerelerle oluştu ve bir zemin ortaya çıktı fakat görüş ayrılıkları da devam etti. Bizim ve Suriye’nin Dostları Grubu’nun Cenevre-1 mutabakatından çıkardıkları yorum şudur: Bu eli kanlı olanların sürece katılmaması ve tam yetkiye, mutlak yetkiye, yürütme yetkisine sahip bir geçiş hükümetinin oluşması demek, şu ana kadar ki bu zulümleri sürdürmüş olan kişi ve unsurların bu süreçten dışlanması anlamına gelir; bizim yorumumuz, Suriye’nin Dostları Grubunun yorumu bu.

Buna mukabil başka bazı ülkelerin ise burada Suriye’nin, başta Esad olmak üzere rejimin şu anki yürütücü kadrosunun geleceğiyle ilgili bir şey söylemediği. Ama ilkesel olarak bunlar ortaya çıktığında zaten tablo ortaya çıkıyor. Şimdi de tartışmanın esas odağını bu teşkil ediyor, bu geçiş hükümeti...

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Bu çözülebilir bir şey mi? Esad’a prim veren bir dünya konjonktürü oluşuyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ama aynı zamanda çok daha vahim suçları işlemiş bir Esad var bugün. Yani 2012 Haziran’ında daha kimyasal silah kullanmamıştı...

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Cenevre-1’le 2 arasında daha kötü bir portre çıkıyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ve hiçbir balistik füze de kullanmamıştı. Balistik füze 2012 Aralık’ı, 2013 Ocak’ından itibaren atıldı 280 küsur balistik füze.

Yani şimdi karşımızda balistik füze kullanmış, üstüne üstlük bir de kimyasal silah kullanmış bir yönetim var. Şimdi bu yönetimin 2012’de meşru görünmüyorsa, bu yönetimin şimdi tümüyle meşru görünmesi ya da bu yönetimle yürütmenin paylaşılacağı düşüncesi kabul edilemez bir düşüncedir. Onun için, 11 ülke Londra’da bir araya geldik 2 hafta önce biliyorsunuz ve bir deklarasyon yayınladık, bizim Cenevre-2’den neyi anladığımızı ve müzakere parametrelerini ortaya koyan bir deklarasyondur.

Orada çerçevede çok açık bir şekilde ortaya kondu ve dendi ki, birincisi; bu önü açık bir süre olmamalıdır. Yani müzakereler başlayacak, 1 yıl, 2 yıl, 3 yıl, 5 yıl değil, en kısa sürede tamamlanacak bir süreç olmalıdır ki, hiç kimse, ne Esad, ne de bazı radikal unsurlar da bu süreci uzatarak kendi durumlarını tahkim etmesine izin verilmemeli.

İkincisi; müzakere yönetimi itibarıyla taraflar iki heyet halinde olmalılar. Yani rejimin hesabı şu: Biz tek başıma oturalım, muhalefette ise 4-5 farklı kanat olsun, böyle muhalefet orada kendi aralarında tartışırken şeyi kaybetsin. Kendisinin açıkça işbirliği yaptığı muhalefet unsurları, kendisinin çıkardığı muhalefet unsurları, bunun içinde PYD de var işbirliği yaptıkları anlamında veya ... denilen, Şam’da bulunan rejimle şey içinde olan; ki onlardan da sonra Kadiri Cemil’le ihtilaf içine düştü rejim. Onlar böyle dağınık bir karşıya otursun ve kendisinin pozisyonu konsolide olsun; bu olmaz. Muhalefet Suriye Ulusal Koalisyonu tarafından tek bir muhatapla temsil edilecek. Ha, bu muhalefete katılmak isteyenler de rejimle olan ilişkilerini kesip bu muhalefetle müzakerede muhalefet yapılarına katılacaklar, ondan sonra burada yer alabilirler; yoksa gidip rejimin yanında yer alsınlar, ona kimsenin itirazı yok. Ama herkesin pozisyonunun net olduğu bir müzakere tablosu olması lazım, muğlaklık sonuç olmayı engeller.

Üçüncüsü; bu müzakere süreci içinde oluşacak olan, ki Cenevre-1’in öngördüğü odur, geçiş yönetimi tam yetkiye sahip olacak. Yani bir geçiş yönetimi olsun, bir başbakan olsun, muhalefetten de bazı bakanlar olsun, ama yukarıda Cumhurbaşkanlığı yetkilerini muhafaza eden bir güç dursun, istihbarat, asker, ordu aynı yapıyı muhafaza etsin, yani kendi halkını bombalayan güvenlik yapılanması sürsün, bunlar bu yetkilerini kullansınlar, ama bir geçiş yönetimi olsun. Geçiş yönetimi ne yapacak o zaman? Sadece rejimin yıktığı sokakları mı temizleyecek? Geçiş yönetiminin tam yetkiye sahip olması lazım, emri orduya, polise, istihbarata onun vermesi lazım, burada bir tereddüdün olması; tam yetki önemli.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Bunlar olabilecek mi peki?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Sonra da eli kana bulaşmış olanların Suriye’nin geleceğinde yerinin olmaması lazım. Aksi takdirde, Suriye’de bir barışa biz Cenevre’de mutabık kalsak bile, alanda buna kimse riayet etmez.

Ve en önemlilerinden birisi de, Suriye’nin geleceğini belirleyecek olan seçimin geçiş yönetiminin tümüyle yetkisinde ve uluslararası denetime açık olması lazım.

Şimdi şöyle bir argüman var: İyi, seçime gidelim ve birisi seçilsin. 7 milyon insan yerinden edilmişken, 2 milyon insan yurt dışındayken, ki bunların hepsi rejime muhalif unsurlardır, geri kalanlarla yapılacak olan seçim ve bir de Beşar Esad’ın sanki dünyaya meydan okuyormuşçasına kendisini ulusal kahraman ilan ederek gideceği bir seçim adil bir seçim olabilir mi? Bütün sokakların Suriye rejimi tarafından kontrol altında tutulduğu, Doğu Guta’da, Muadimiye’de, Şam’ın mahallelerinde insanların, affederseniz, hayvan leşi yemek durumunda kaldığı bir konjonktürde on insanlar gidip oy vermeyi düşünebilirler mi? Yani oy verdiğinde durumun değişeceğine inanırlar mı? Bir rejim düşün ki, bütün tarumar etmiş, abluka altına tutmuş, o insanları hayvan leşi yemek zorunda bırakmış, şimdi rasyonel seçim, nihayet rasyonel düşünme ve seçme aracıdır. Dolayısıyla, bu şartların sağlanmasıyla seçime gidilmesi.

Şimdi bu bir paket, bizim Cenevre-2’den anladığımız bu.

Son bundan 2-3 gün önce tekrar bir hazırlık toplantısında, Türkiye’nin da içinde olduğu, P-5 ülkelerinin de içinde olduğu bir çalışma yapıldı Cenevre’de. Bu çalışma neticesinde aslında olumlu bazı gelişmeler de söz konusu oldu, biz bunları hep takip ediyoruz. Önümüzdeki dönemde muhalefetin, Suriye Ulusal Koalisyonu’nun toplantıları olacak, onlara destek vereceğiz, bir araya gelmeleri, Cenevre’ye hazırlıklı gitmeleri. Ve Cenevre’ye gittiklerinde zaten muhalefetin şimdiye kadar ki Cenevre’ye katılım için öngördüğü ilkelerden biri de, Arap Ligi ve Türkiye’nin ortak garantisinin veya ortak desteğinin ifade edilmesi; biz bu desteği ifade ettik. Biz barışçıl hangi yol olursa, Suriye’ye barışının bir dakika önce gelmesi için ne fedakarlık yapmak gerekiyorsa onu yaparız. Ama barış görüntüsü altında işlenen suçların tamamıyla göz ardı edildiği ve yeni suçların önünün açıldığı bir süreci de barış süreci olarak adlandırmak mümkün olmaz.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Durum daha da ağırlaştı iki Cenevre toplantısı arasında diyorsunuz, ama bir yandan da olumlu adımlar atılıyor, bakalım ne olacak. Onların hepsini o zaman...

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Türkiye hepsine destek verecek. Yani hiçbir Türkiye Suriye’de tırmanın yanında yer almadı, hiçbir zaman Suriye’de akan herhangi bir kandan sorumlu olmadığı gibi, onu durdurmak için elinden gelen her şeyi yaptı, bundan sonra da bir an önce barış ve istikrarın olması için her şeyi yapacaktır.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Sayın Bakanım, süremizin epeyce sonuna doğru yaklaşıyoruz, birkaç sorum daha var ama, arada şunu da sormak istiyorum: Gezilerden başladık, sizin bildiğim kadarıyla Irak’tan hemen sonra 3 geziniz daha var, arada da galiba misafirleriniz olacak önümüzdeki süreçte. Önemli gelişmeler, yakınlaşan İran, Myanmar, Amerika var sırada, Azerbaycan’dan Aliyev gelecek Türkiye’ye...

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Rusya’ya gideceğiz.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Siz tekrar Rusya’ya gideceksiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Aslında şu 1-1,5 aylık takvimi şöyle eline alıp bakan herkes, Türkiye’nin dış politika alanının ne kadar genişlediğini, sorumluluklarının ne kadar arttığını ve aslında vizyonunun da dünyada ve bölgede ne kadar kabul gördüğünü gösteren bir tablo görür.

En yakından başlamak gerekirse, Ukrayna’yla YDSK yaptık, yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyleri bir vizyon mekanizmasıdır, liderlerin eşbakanlarıyla ortak kabine toplantıları. Ukrayna’yla yaptık geçen ay içinde, şimdi Azerbaycan’la ve Rusya’yla yapıyoruz, Azerbaycan’la gelecek hafta, daha sonra da Rusya’yla.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Aliyev’in ziyareti bu toplantı için mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- O zaman ekiple, kalabalık geldi, sadece devlet başkanı ziyareti değil.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi tabi, çok geniş kapsamlı. Türkiye’yle Azerbaycan ilişkileri öyle bir noktaya geldi ki, hamdolsun, sadece ikili ilişkilerin o bir millet, iki devlet anlayışıyla gelişmesi değil, dünya enerji politikalarını, stratejilerini etkileyebilecek ölçekte kapsamı işbirliği alanlarını ortaya çıkartan ilişkiler TANAP, TAP.

Bu vesileyle şunu da zikretmek isterim: 2 günce Dışişleri Komisyonunu bilgilendirdim Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, basına kapalı bir toplantıydı, ona rağmen dışarıya bazı yanlış anlaşılmalara sebebiyet verecek aktarımlar yaşanmış. Özellikle Türkiye’nin Ermenistan’la sınırlarını açması yönünde bazı hazırlıklar olduğuna dair tartışmanın ve benim brifingimin muhtevasıyla uyumlu olmayan...

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Çarpıtma mı var diyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Yani dışarıya yansıtılırken mutlaka yanlış anlaşmalara sebebiyet verecek bazı şeyler olabiliyor. Aslında çıkmaması lazım bunların hiçbirisinin dışarıya, basına kapalı yapılmamasının sebebi bizim bunları açık paylaşmamız.

Türkiye’nin, Azerbaycan-Ermenistan ihtilafı konusundaki tutumu açıktır, Türkiye-Ermenistan normalleşmesi konusundaki tutumu da açıktır...

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Belirlediğiniz ilkeler vardı, bunlar geçerli hala.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi tabi. Dışişleri Komisyonunda açık bir şekilde ben söyledim, Ermenistan işgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi konusunda gerekli adımları attığı zaman, Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri normalleşir, yani sadece Türkiye-Ermenistan değil, Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri de. Ve Türkiye’yle Azerbaycan arasında bu konuda hiçbir görüş ayrılığı yok, birlikte kararlar alıyoruz, birlikte tartışıyoruz. Dışarıya Türkiye’nin tek taraflı adımlar atacağı gibi algı oluşturacak şekilde yansıtılan haberlerin aslı astarı yoktur.

Sorunuzun diğer şeyine dönecek olursak; Azerbaycan’dan sonra Rusya’ya gideceğiz, yani 22-23 Kasım’da Rusya’da olacağız, yine YDSK toplantıları.

Bu arada, Amerika ziyaretim olacak 18’inde.

Ama düşünün, bütün bu gelişmeler, trafik sürerken, bütün komşu ülke dışişleri bakanlarını neredeyse Türkiye’de ağırladım ve onlara gidiyorum. Bulgaristan Dışişleri Bakanı geldi, Romanya Başbakanı geldi, İran Dışişleri Bakanı geldi, ben gideceğim ay sonuna doğru, Irak Dışişleri Bakanı geldi, şimdi biz gidiyoruz, takvimim el verdiği ilk fırsatta Atina’ya gideceğim bu ay içinde yine.

Bütün bunlar sürerken, bir yandan da Myanmar gibi küresel sorun, ahlaki sorunu içeren bir konuda da sadece geçen sene benim gidişimle başlayan bir sürecin bir adamı olarak İslam İşbirliği Teşkilatı heyeti olarak 5 ülkenin, temas grubu ülkesinin dışişleri temsilleri, hepsi dışişleri bakanı düzeyinde olmayabilir. Ama ben Dışişleri Bakanı olarak oraya katılmaya önem veriyorum, çünkü bu Myanmar süreci İslam İşbirliği Teşkilatı içinde, 2012’de benim ve Başbakanımızın muhterem eşlerinin de katıldığı benim Myanmar’a yaptığım ilk ziyaret, Rohingya, Arakan bölgesine de gittiğimiz o ziyaretle ve Myanmar Hükümetiyle kurduğumuz ilişkilerde teklif ettiğimiz şekilde gerçekleşen bir toplantı olacak, bir ziyaret...

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Düzelecek mi? Yani çok can yakıcı fotoğraflar hala gelmeye devam ediyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Elimizden geleni yapıyoruz. Düşünü ki, bu kadar yoğun bir dış politika trafiği içinde Myanmar’ı ihmal etmiyoruz, etmeyeceğiz.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Sadece bizim açımızdan değil, İslam ülkeleri ya da Birleşmiş Milletler de buna dikkat ediyor mu artık? Myanmar’la ilgili...

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Sayın İhsanoğlu benim ziyaretim sonrasında geçen sene bir İslam İşbirliği Teşkilatı ziyareti için elinden geleni yaptı, İslam İşbirliği Teşkilatı içinde bir temas grubu oluşturduk. Myanmar Hükümeti, son olarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısında Myanmar Dışişleri Bakanıyla uzun bir görüşme yaptım, hem ikili ilişkilerimiz, ama özellikle Myanmar’daki, Arakan’daki durumla ilgili olarak da ve bu ziyaretin bir an önce gerçekleşmesi talebinde bulunduk, onlar da kabul ettiler.

Şimdi tabi bütün bu süreci Türkiye’nin başlattığı bir inisiyatif olduğu için İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Sayın İhsanoğlu’na katkıda bulunmak ve temas grubu içinde çalışmalarda bulunmak üzere bizzat da katılacağım bu ziyarete, beraber olacağız. Bu Azerbaycan ziyareti sonrası hemen ertesi gün Myanmar, Myanmar’dan Amerika Birleşik Devletleri, döndükten sonra İngiliz Dışişleri Bakanını 20’sinde ağırlayacağız, 21’inde Plan Bütçe Komisyonunda bütçemiz görüşülecek, 22’si ve 23’ünde Moskova’da olacağız, döneceğiz 25-26’sında İran’a gideceğiz, dolayısıyla bu trafik bu şekilde yoğunlaşarak devam edecek.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Hiç bahsettiğimiz konulardan bir tanesi de İsrail. Mavi Marmara’dan sonra ne oldu efendim? Özür de dilediler, diğer iki şartta mı sıkıntı var? Bazen de çok böyle Türkiye’ye hala sıcak, resmi düzeyde ne bilmiyorum ama, medyaya böyle yansıyor en azından, son olarak galibe Mavi Marmara büyük bir hataydı kendi açıklamaları oldu askeri kanattan. Nedir oradaki durum?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bir kere bu tür açıklamalarla bir iç muhasebe yapmaları önemli. Bu da Türkiye’nin de katkılarıyla İsrail’in benzer hatalar yapmaması için bu olaylardan kendi tecrübesini, dersini çıkardığı anlamına gelebilir.

Bizim Mavi Marmara sonrasında ortaya koyduğumu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde benim konuşmamla ve Başkanlık açıklamasıyla ortaya konan talepler vardı, 7 talep, bunlar birer birer gerçekleşti. İşte yolcuların salıverilmesi, geminin bırakılması vesaire, vesaireden sonra şu kalmıştı: Özür, tazminat ve Filistin’e dönük kısıtlamaların, ambargonun kaldırılması. Özür gerçekleşti, şimdi tazminat görüşmeleri sürüyor, bazı ihtilaflar hukuki süreç bağlamında var, o konuda teknik müzakere yürüyor. Filistin’e dönük maalesef kısıtlamalar...

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Aksine son zamanlarda tekrar bombalamalar...

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şeyde değil açık söylemek gerekirse, tabi o saldırıları her zaman kınıyoruz, ona karşıyız ama. Yani Mısır’daki yönetim değişikliği özellikle Gazze’ye dönük durumu çok etkiledi. Ve şu anda Gazze’ye giden yardımların büyük çoğunluğu İsrail üzerinden gidiyor, yani Mısır kapası kapandı, Refah kapısı ve ora da çok sınırlı bir şekilde açılıyor...

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Protestolar da sanıyorum buna ilişkin artmaya başladı Mısır’da.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Eğer Mısır’daki yönetim Gazze’ye yardımı açık tutan, Gazze’ye kucak açan bir yönetim olsaydı, yani Mursi yönetimi devam etseydi ve Sayın Başbakanımızın bir Gazze ziyareti vardı o olmuş olsa ve Gazze’deki ve Filistin’deki genel şartlar iyileşse çok da uygun konjonktür çıkabilirdi; şimdi orada bir tıkanıklık var.

Ama yine söylüyorum, gerek bizim yardımlarımızın ulaşması bağlamındı, gerek genel yardımlar bağlamında Mısır’daki yönetimin aldığı sert tutum sonrasında İsrail kapılarını göreceli olarak açtı ve bu yardımların akmasına da, akan yardımların, sınırlı da olsa akan yardımların akmasına katkıda bulundu. Bunları takip edeceğiz, bunları tabi hep beraber değerlendireceğiz.

Ama nihai hedefimiz, özürden sonra tazminat görüşmelerinin başarıyla sonuçlanması ve bunun bir anlamda hukukun, hakkın tescili anlamında yerine getirilmesi, buna paralel olarak da tabi Filistin’de insani durumun iyileştirilmesi için her türlü çabanın sergilenmesi ve bu ambargonun, Filistin’e dönük kısıtlamaların kaldırılması yönünde adımlar atılması. Bu yönde gelişmeler oldukça da tabi Türkiye-İsrail ilişkilerinde de gelişmeler görülür.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Mısır’daki durumu nasıl görüyorsunuz efendim? Çünkü Türkiye haklı olarak çok sert bir şekilde kınadı. Ama darbe güçlü bir şey, silahla yapılıyor, kendi halkınıza karşı silah kullanırsanız, Türkiye’de de örneklerini gördük, Suriye’de de görüyoruz, Mısır’da da, bir şekilde baskıladı. Bunlar sonra neler olacağını dünya ne umuyor? Yani Kerry de doğrusu çok anormal değişik şeyler söyledi orada, işte demokrasiyi neredeyse darbecilerin savunduğu anlamında. Konjonktür hala Mısır’ın lehine mi, darbecilerin lehine mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi Mısır’ın lehine olmak ayrı bir şey, darbecilerin lehine olmak ayrı bir şey.

Mısır o kadar önemli bir ülke ki, Ortadoğu’nun omurga ülkesi, Arap dünyasının beyni derler Mısır için. Yani Mısır’da ne üretilirse Arap dünyasında o tartışılır. Mısır’da Nasırcılık ve Arap milliyetçiliği yükseldiğinde bütün Arap dünyası o dalgayla beslendi ve ulusal devlet yapılanmaları İkinci Dünya Savaşından sonra Mısır’dan esinlenerek yürüdü. Mısır’da demokrasi yönünde bir yürüyüş olursa bütün Arap dünyası bundan böyle etkilenir, Mısır’da darbe yönünde, otoriter ve baskıcı yönetimler yönünde eğilim olursa diğer ülkeler de o yönde etkilenir. Maalesef Mısırdaki Tahrir devrimi ilham olarak, 25 Ocak devrimini söylüyorum, 30 Haziran karşı devrimini değil, 25 Ocak devrimi ilk devrim, büyük bir ilham kaynağı olmuştu bütün Arap dünyasına, Ortadoğu halklarına.

Neydi istedikleri? Özgür ve adil seçim, insan hakları, serbest medya, bütün bunlar. Şimdi baktığımızda Mursi yönetimi özgür ve adil bir seçimle işbaşına gelmişti, bir talebin karşılığıydı. Tabi on yıların biriktirdiği ekonomik sorunlar, siyasal sorunlar, anayasal çerçevedeki yetersizlikler, bütün bunlar 1 yılda herhangi bir yönetimin başa çıkabileceği çapta sorunlar değil. Mursi yönetiminin de bu dönem içinde bu sorunlar karşısında ola ki hata yaptığı anlar da olmuştur. Ama siyasette hayatının bedelini ancak halk ödedir ve başka seçimle. Hiçbir zaman hiçbir otorite demokrasilerde kendi başına bir hata analizi yapıp da tavır ortaya koyamaz.

Kaldı ki, dediğim gibi bütün bu 1 yıl içinde hiçbir medya mensubu tutuklanmadı veya medya kuruluşu kapatılmadı, hiçbir özgür kısıtlanmadı, serbest gösteriler, yürüyüşler devam etti, kimse öldürülmedi. Ama son 4 aylık darbe yönetimine batığınızda, bütün muhalif medya susturuldu, gösterilerde 4 bine yakın insan öldü, binlerce insan yaralandı, barışçıl gösteri yapma imkanı kalmadı, siyasi muhalifler tutuklandı, serbest ve adil seçimler gerçekleşeceğine dair toplumun ümidi kalmadı. Yani 25 Ocak devrimi hangi değerler için yapılmışsa ve hangi hedefleri gözetmişse, şu anda Mısır’da tam tersi bir tablo var. Yani Mursi’yi...

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Bu söylediklerinizden de şunu anlıyorum, Türkiye Mısır politikasını mı değiştirdi falan gibi yorumlar da çıkmaya başladı, siz de görmüşünüzdür: Hayır, Türkiye’nin Mısır’daki darbe yönetimine bakışı belli.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Biz sert bir tutum da sergilemedik, yani ilkesel bir duruşumuz oldu, ama hiçbir zaman Mısır gibi önemli bir ülkeyle böyle hasmane bir ilişki içine de girmeyi arzu etmedik, etmeyiz de. Fakat, bu ilkesel duruşumuz da Türkiye’nin çıkarlarını sadece gözettiğimiz için ortaya konan bir duruş değil, şu veya bu kesimi desteklediğimiz için; hayır, aksine Mısır’ın geleceği de, bölgemizin geleceği de, Mısır’ın demokratik meşruiyete dayalı bir geçiş süreciyle kalıcı bir demokratik yönetime kavuşmasıdır. Buna kavuştuğu zaman Mısır halkı da sorunlarını daha kolay çözer, buna kavuştuğu zaman Mısır tekrar bölgeye ilham kaynağı olur. Aksi takdirde, sadece Mısır halkı değil, bölgede de soğuk savaş mantığıyla davranan, toplumu 2-3 kutuplara ayrılmasına sebebiyet verecek ve genel olarak otokratik yapıların ortaya çıkmasına sebep verecek şartlar ortaya çıkar.

Sadece bir kriter bile ilginçtir, Mısır’daki darbeyi ilk ve en coşkulu şekilde destekleyen Beşar Esad oldu. Çünkü, o darbenin kendi baskısını da meşru kılacak sonuçlar doğuracağını ve demokratik yönetim isteyen kitleleri caydıracağını düşündü.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Haklı da çıktı.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Maalesef.
Ama bunun sorumlusu da yine dediğim gibi sadece Mısır’daki yanlış uygulamalar değil, uluslararası toplumun ikircikli tavrı da maalesef bu sonuçlara sebep.

Türkiye ilkesel tutumunu sürdürecek, ancak hiçbir zaman da Mısır gibi bölgenin omurga ülkesi bir ülkeyle ilişkilerinde bu geçiş, bu konjonktürel şartlardan etkilenmemesine özen gösterecek. Yani bu 5-6 aylık...

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Tıpkı aslında en başta konuştuğumuz Irak gibi.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Yok, Irak’la benzerliği farklı, Irak’ta ihtilaf içinde olduğumuz, ama demokratik seçimlerle işbaşına gelmiş bir hükümet vardı, yani ihtilaf içinde olsak dahi. Ama Mısır’da önce kendi halkından destek alan bir idari yapının doğması önem taşır.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, çok teşekkür ediyorum.

Epeyce konuyu konuştuk, hala da aklıma bir sürü soru geliyor ama, sürenin bittiğine dair defalarca uyarı aldım.

Çok teşekkür ediyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ben teşekkür ederim.

YAŞAR TAŞKIN KOÇ- Size de iyi de yolculuklar, yoğun bir trafiğiniz var. Ankara’da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla dış politikanın aklımıza gelen temel başlıklarını konuştuk.

Kısa bir aranın ardından 24 canlı yayınlarıyla sizlerle birlikte olmaya devam edecek.