Avrupa Birliği’nin temellerini atan Schuman Deklarasyonu’nun üzerinden tam 67 yıl geçmiştir. Tüm kıtayı etkileyen savaşlar sonrasında insan hakları, hukukun üstünlüğü, demokrasi, eşitlik, adalet gibi temel değerler üzerinde, dil, din, ırk farklılıkları gözetmeksizin hoşgörü kültürüyle bütünleşen Avrupa ülkeleri barış ve refah içerisinde ilerlemiştir.
Ülkemiz de coğrafi ve tarihsel olarak parçası olduğu Avrupa ile birlikte bu evrensel değerleri benimsemiş, Avrupa’nın güvenliğine, istikrarına ve refahına katkı sağlamıştır. Kurumsal olarak da Avrupa’nın içinde yer alan Türkiye, bu doğrultuda AB’ye tam üyelik yolunda da gereken tüm çabayı göstermiştir.
Ancak maalesef son yıllarda Avrupa Birliği’nin, kurucularının emellerinin aksine, savunucusu olduğu ideallerden ve temel değerlerden uzaklaşmaya başladığı görülmektedir. Ayrımcılık, yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı gibi aşırı akımlar Birliğin birarada yaşama kültürünün aşınmasına ve uluslararası alanda etkinliğinin ve güvenilirliğinin sorgulanmasına neden olmaktadır. Bu durum, Avrupa Birliği ile ortak değerleri paylaşan geniş Avrupa coğrafyasında da hayalkırıklığı ve endişe yaratmaktadır.
Bu hayalkırıklığının ve endişelerin önüne geçmek, AB’nin ayrıştırmadan, popülizmden uzak durarak, özünde yer alan birleştirici ve kapsayıcı yaklaşıma dönmesiyle mümkündür. Stratejik bir ortak ve aday ülke olarak Birliğin güçlenerek devamından yana olan Türkiye karşılıklılık anlayışıyla bu konuda her türlü samimi ve anlamlı işbirliğini göstermeye hazırdır. Temennimiz, Avrupa Birliği’nin üzerine inşa edildiği değerlere yeniden sahip çıkarak, karşı karşıya kaldığı mevcut sınamaların üstesinden gelmesidir. Avrupa, AB’den büyüktür ve geniş Avrupa kıtasının ihtiyaç duyduğu birliktelik ve dayanışma ortamı yeniden tesis edilmelidir. Türkiye bu yönde katkıda bulunmaya hazırdır.