Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın BM 80. Genel Kurulu Yüksek Düzeyli Haftası Sonrasında Gerçekleştirdiği Basın Toplantısı, 27 Eylül 2025, New York Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Balkan Barış Platformu Dışişleri Bakanları Toplantısı Sonrasında Gerçekleştirdiği Basın Toplantısı, 26 Temmuz 2025, İstanbul Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın NATO Dışişleri Bakanları Gayriresmi Toplantısı Sonrasında Gerçekleştirdiği Basın Toplantısı, 15 Mayıs 2025, Antalya Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Dördüncü Antalya Diplomasi Forumu'nda Gerçekleştirdiği Basın Toplantısı, 13 Nisan 2025, Antalya Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın Ulusal ve Uluslararası Medya Kuruluşlarının Temsilcileriyle Gerçekleştirdiği Basın Toplantısı, 10 Ocak 2025, İstanbul Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Doha Forumu’nda Gerçekleştirdiği Basın Toplantısı, 8 Aralık 2024, Doha Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın D-8 Dışişleri Bakanları ile Basın Toplantısında Yaptığı Konuşma, 8 Haziran 2024, İstanbul Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı Kapsamında Basına Yaptığı Açıklama, 4 Nisan 2024, Brüksel Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Basına Yaptığı Açıklama, 10 Ocak 2024, Duşanbe Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın BM 78. Genel Kurulu Kapsamında Yaptığı Basın Toplantısı, 23 Eylül 2023, New York Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Brüksel'de Yaptığı Basın Toplantısı, 6 Temmuz 2023, Brüksel Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 5 Nisan 2023, Brüksel Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basın Bilgilendirme toplantısında yaptığı konuşma, 7 Şubat 2023, Antalya Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun ABD ziyareti kapsamında Basına Yaptığı Açıklama, 18 Ocak 2023, Washington Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basınla Yılsonu Değerlendirme Toplantısı, 29 Aralık 2022, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 26 Eylül 2022, Tokyo Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 23 Eylül 2022, New York Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Ekvator Ginesi Basınına Yaptığı Açıklama, 22 Temmuz 2020, Ekvator Ginesi Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basın Mensuplarının Sorularına Verdiği Yanıtlar, 20 Temmuz 2020, Lome Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basın Mensuplarına Yaptığı Açıklama, 5 Mayıs 2020, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı Sonrası Yaptığı Açıklama, 2 Nisan 2020, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basın Mensuplarına Yaptığı Açıklama, 15 Mart 2020, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Kızılcahamam’da Basın Mensuplarına Yaptığı Açıklama, 2 Şubat 2020, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 17 Ekim 2019, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 27 Eylül 2019, New York Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun XI. Büyükelçiler Konferansı’nda Düzenlediği Basın Toplantısı, 8 Ağustos 2019, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına yaptığı açıklama, 10 Temmuz 2019, Ankara Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun 18. Doha Forumu Sonrasında Basına Yaptığı Açıklama, 16 Aralık 2018, Doha Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 5 Aralık 2018, Brüksel Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Basına Yaptığı Açıklama, 17 Ekim 2018, Ankara
Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın BM 80. Genel Kurulu Yüksek Düzeyli Haftası Sonrasında Gerçekleştirdiği Basın Toplantısı, 27 Eylül 2025, New York

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli basın mensupları, Türkevi’ne hoş geldiniz. Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurulu yüksek düzeyli haftası çerçevesinde gerçekleştirdiğimiz programı bugün itibariyle çok şükür tamamlıyoruz. Bir hafta boyunca Sayın Cumhurbaşkanımızın iştirak ettikleri faaliyetler ve heyetimizin katıldığı etkinliklerin genel bir değerlendirmesini bugün sizlerle paylaşmak istiyorum.

Her sene olduğu gibi son derece yoğun bir diplomasi trafiği içindeydik. Sayın Cumhurbaşkanımız, New York'ta bulundukları süre boyunca çok sayıda ikili görüşme gerçekleştirdiler. BM Genel Kurulu’na, İki Devletli Çözüm Konulu Konferans’a ve İklim Zirvesi’ne katıldılar. Her sene olduğu gibi Türk-Amerikan toplumunun mensuplarıyla da bir araya gelme imkânları oldu. Türk ve Amerikalı iş insanlarıyla görüştüler. Sayın Cumhurbaşkanımızın Refikaları Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi de aile, kadının güçlendirilmesi, çevre ve kültür konularında çeşitli etkinliklere katıldılar. Benim de Dışişleri Bakanı olarak çok sayıda ikili görüşmem oldu.

Ayrıca, İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Konseyi Başkanı sıfatıyla yıllık koordinasyon toplantısına başkanlık ettim. Bakan Yardımcılarımız ve Bakanlığımızın diğer yetkilileri bir hafta boyunca yoğun bir çalışma içindeydi. Heyetimizde bulunan diğer Bakanlarımızın burada kendi konularıyla ilgili sayısız görüşmeleri oldu. Suriye, Ukrayna, Libya, Somali, Arabuluculuk, G-20 ve MIKTA gibi konularda çeşitli etkinliklere katıldık. Çevre, enerji, yapay zekâ, gıda güvenliği ve iklim değişikliğiyle mücadele gibi tüm insanlığı ilgilendiren meselelerde, ilgili platformlarda Türkiye'nin görüşlerini paylaştık, BM çalışmalarına katkı sağladık, pozisyonumuzu mümkün olduğunca daha da ileri götürdük.

Değerli basın mensupları, Filistin meselesi ve Gazze'deki durum bu Genel Kurul haftasının en önemli gündem maddesiydi. Neredeyse her gün bir veya iki tane Filistin'le ilgili program vardı. Türkiye olarak, Filistin konulu tüm toplantılara ya öncülük ettik, ya koordine ettik, ya destek verdik. Zaten hepsine katıldık ve Filistin davasını çok şükür en güçlü şekilde savunduk.

Sayın Cumhurbaşkanımız BM Genel Kurulu’na yaptıkları hitabın çok büyük bir kısmını, sizler de dinlediniz, Filistin konusuna ve Gazze'de yaşanan soykırıma ayırdılar. Sayın Cumhurbaşkanımız, Pazartesi günü düzenlenen İki Devletli Çözüm Konulu Konferans’a da ayrıca hitap ettiler. Biliyorsunuz bu konferans öncesinde ve sonrasında Filistin Devleti’ni şu ana kadar tanımayan, uluslararası ilişkilerde ağırlığı bulunan bazı Batılı ülkelerin de Filistin'i tanımasına şahit olduk. Türkiye'nin Filistin meselesine dair vizyonunu ve uluslararası toplumdan beklentilerini Sayın Cumhurbaşkanımız dünya kamuoyuyla bu iki konferansta paylaştı.

Arap Ligi ve İİT üyesi 8 ülkenin liderlerinin ABD Başkanı Trump'la birlikte katıldığı Gazze konulu toplantının fikri öncülüğünü de Sayın Cumhurbaşkanımız yapmışlardı. Bu görüşmede, 800 milyona yakın Müslüman nüfusu bulunan bir grup ülke olarak, Başkan Trump'a Gazze ile ilgili beklentilerimizi açık bir dille aktardık. Gazze’de ateşkesin bir an önce sağlanması gerektiğini ve bölgeye insani yardım ulaştırılmasının şart olduğunu söyledik. İsrail'in Batı Şeria’yı ilhak etmesinin asla kabul edilemeyeceğini, Gazzelileri ana yurtlarından göç etmeye zorlayacak her türlü girişime karşı olduğumuzun altını topluca çizdik. Gündeme getirdiğimiz konularda olumlu bir ivmenin inşallah sağlanacağını ümit ediyoruz. Buna ilişkin ilk emareler var, inşallah sonu da gelir.

Yüksek düzeyli haftada Filistin konulu Güvenlik Konseyi toplantısına da katılarak İİT adına bir konuşma yaptık. Bunlara ilaveten, Türk heyeti olarak Filistinlilere Yardım İçin İrtibat Komitesi Toplantısı’na, UNRWA konulu toplantıya, Gazze'nin yeniden inşasına yönelik toplantıya ve Lahey Grubu Toplantısı’na üst düzeyde katılım sağladık. BM Genel Kurulu marjında imzaya açılan İnsani Yardım Personelinin Korunması Bildirisi’ne taraf olduğumuzu da özellikle belirtmek isterim. Tabii ki gerek Sayın Cumhurbaşkanımızın gerek benim yaptığımız ikili görüşmelerde de Filistin meselesini sürekli gündeme getirdik. Filistin için daha fazla destek sağlanmasını istedik. Genel Kurul sırasında ve hemen öncesinde bazı Batılı ülkelerin Filistin Devleti’ni tanıdıklarını ilan etmeleri son derece önemli bir gelişme oldu. Bu sonuç aynı zamanda İslam İşbirliği Teşkilatı Arap Ligi Ortak Temas Grubu olarak yürüttüğümüz çalışmaların somut bir neticesidir. Filistinlilerin haklı davasını her zaman, her platformda savunmaya devam edeceğiz.

Değerli arkadaşlar, Sayın Cumhurbaşkanımızın New York'taki programının ardından, sizler de takip ettiniz, Washington'a ikili bir ziyaret gerçekleştirmesi içinde bulunduğumuz haftayı daha da önemli hale getirdi. Sayın Cumhurbaşkanımızın ziyaretleri genel itibariyle son derece dostane, olumlu ve yapıcı geçti. Sayın Cumhurbaşkanımız, Başkan Trump'ı hem ikili ziyaret için, hem de gelecek yıl Ankara'da düzenlenecek NATO Zirvesi kapsamında ülkemize davet ettiler. Görüşmede, CAATSA yaptırımları gibi ilişkilerimizi daha da güçlendirmemizin önünde engel teşkil eden sorunların çözülmesi gerektiği konusunda mutabakat sağlandı. Bu bağlamda savunma sanayii alanında atılabilecek adımlar değerlendirildi. Ekonomik ve ticari ilişkilerin dengeli şekilde ilerletilmesi ve ticaret hacminin 100 milyar Dolara ulaşması için somut projeler üzerinde çalışacağız.

Bildiğiniz üzere Türk Hava Yolları'nın 75 adet geniş gövdeli ve 150 adet dar gövdeli uçak satın alması için anlaşma sağlandı. Ziyaret öncesinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız, ABD'den uzun süreli LNG tedariki için anlaşmaya varmıştı. Ziyaret marjında da Stratejik Sivil Nükleer İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı imzalandı.

Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Trump bölgesel ve küresel meseleleri de ele aldılar. Tabii ki Sayın Cumhurbaşkanımız Filistin konusunu gündeme getirdi. Bizim için önemli olan konuların altını kuvvetli bir şekilde çizdi. Bunların başında Gazze'de ateşkesin bir an evvel sağlanması hususuna, keza İsrail'in yayılmacı politikalarının bölgede yarattığı risklere ayrıca Sayın Cumhurbaşkanımız dikkat çektiler.

Suriye'de Amerika ile temaslarımızın gündeminde olan konular ele alındı. Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması gerektiği konusunda her iki ülke de hemfikir. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başkan Trump, Rusya-Ukrayna savaşının sona erdirilmesi için atılabilecek ortak adımları da ele aldılar. Ayrıca, iki ülke arasında NATO'da eşgüdümün arttırılması üzerinde duruldu. Ziyaretimizin sonunda her iki ülkenin de iş birliğini karşılıklı saygı temelinde daha da ilerletmek istediğini gördük. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başkan Trump bu yönde ortak bir iradeye sahipler.

Değerli arkadaşlar, New York'a ve Washington'a yaptığımız ziyaret gerek BM çerçevesindeki temaslarımız ve gerek ABD ile ikili ilişkilerimiz bakımından son derece verimli oldu. Genel Kurul’un bu seneki teması bildiğiniz üzere “Birlikte Daha İyi, Barış, Kalkınma ve İnsan Hakları için 80 Yıl ve Daha Fazlası” olarak belirlenmişti. Türkiye olarak biz küresel meselelere katkı sağlamayı sürdüreceğiz. Aynı zamanda çok kutuplu dünyada stratejik özerkliğimizi koruyarak ve ülkemizin çıkarlarını savunan politikalar geliştirmekteyiz. Önümüzdeki dönemde de Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde diplomasiyi, diyaloğu ve iş birliğini ön plana çıkarmaya devam edeceğiz.

Hepinize katılmanız için çok teşekkür ediyorum. Hafta boyunca sizler de yoruldunuz, sürekli bizimle beraberdiniz. Şimdi bu konuşmadan sonra sorularınızı alabilirim.

SORU- Teşekkürler Sayın Bakanım. Dilek Kaya, İhlas Haber Ajansı.

Başkan Trump dün uçağa binmeden önce Gazze’de ateşkesi sağlamak üzere olduğunu söyledi ve toplu halde çok yakında rehinelerin de serbest bırakılabileceğini ifade etti. Konuyla ilgili, Gazze meselesinde gidişatı değiştirebilecek bir gelişme bekliyor musunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar, konuşmamda da işaret ettiğim gibi bu yönde, çoğu kamuoyunun gözü önünde olmayan yoğun bir diplomasi trafiği var. Türkiye bunların bir kısmına öncülük ediyor, bir kısmında ciddi rol oynuyor. Başkan Trump ile 8 ülke liderinin, Cumhurbaşkanımızın da dahil olduğu, İslam ülkelerinin bir araya gelmesi önemli bir toplantıydı. Bildiğiniz gibi önümüzdeki hafta İsrail Başbakanı da Washington’a bir ziyarette bulunacak, bütün bunlarda Amerika'nın aslında kendi merkezi rolünü oynaması, İsrail üzerindeki etkisini kullanması bizim için önemli. Amerika Birleşik Devletleri'ni bu noktaya getirmek için takip edilmesi gereken diplomatik usulün, stratejinin, ilişki adımlarının dikkatle hesaplanması ve bunların teker teker hayata geçirilmesi gerekiyordu.

Cumhurbaşkanımızın diğer liderlerle uzun süredir yaptığı görüşme trafiği, akabinde olan gelişmelere baktığımız zaman, inşallah şu anda bizim önceliğimiz Gazze'deki ateşkesin sağlanması, sivil katliamının durması, bir an önce insani yardımların girmesi. Bu fevkalade önemli. Bunu önceleyen bir ateşkes anlaşmasını ve paralelinde diğer hususları da gündeme getiren bir kâğıt üzerinde çalışılıyor. Bu biraz dediğim gibi sessiz götürülen bir çalışma oldu, ilgili ülkeler olarak katkılarımızı verdik, müzakereler devam ediyor. Bu konuda inşallah iyimser olmak istiyoruz, ama bizde geri adım atmak yok, bıkmak, usanmak yok. Bu yolda elimizden gelen her şeyi, bütün yaratıcılığımızı, gücümüzü kullanarak yapmaya devam edeceğiz.

SORU- Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum öncelikle basın toplantısı düzenlediğiniz için. İslam Doğru, Anadolu Ajansı.

Ben de yine Filistin Devleti’nin tanınması üzerinden gideceğim, bu anlamda BM haftası gerçekten önemliydi sizin de bahsettiğiniz gibi. Filistin Devleti’nin tanınması, bundan sonraki süreçte Gazze’de soykırım durdurulmasına nasıl yansıyacak, teknik olarak süreç nasıl ilerleyecek, özellikle Türkiye’nin bu konudaki çalışmaları nasıl devam edecek, bu konuda biraz daha detay vermeniz mümkün müdür?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tabii. Bildiğiniz gibi arkadaşlar 7 Ekim'den sonra başlayan soykırım harekâtını gördüğümüzde Türkiye olarak bir strateji ortaya koyduk. Aslında uluslararası diplomasi retoriğini de şekillendiren bir söylem stratejisiydi, o da şuydu: Bizim daha önceki Gazze savaşlarından çıkardığımız ders, bu sefer sadece ateşkese yoğunlaşmak değil, paralel olarak bütün bu savaşları ve katliamları mümkün kılan ortamın kaldırılmasına da yoğunlaşmak. O nedir? İki devletli çözüm, kalıcı. Yani hem İsraillilerin hem Filistinlilerin güven içinde, barış içinde, huzur içinde yaşadığı bir ortamın hayata geçirilmesi. Çünkü ateşkese yoğunlaştığınız zaman diğerini unutuyorsunuz. Ateşkes için çalışılırken biliyorsunuz sayısız defalar görüşmeler oldu, müzakereler oldu, esir değişimleri oldu, rehine değişimleri oldu. Bir ara, ara verildi 60 gün, sonra tekrar katliam başladı. Ama diğer taraftan da biz aynı zamanda yaptığımız iş bölümüyle bir grup ülkeyle iki devletli çözümü ve Filistin'in tanınması gündemini sürekli ilerlettik ve en sonunda geldiğimiz noktada gerçekten rekor sayıda ülke Filistin'i tanıdılar. Tabii ülke sayısıyla beraber ülkelerin özgül ağırlıklarının da önemi var. Artık Avrupa ülkeleri, Anglo-Sakson ülkeler, klasik olarak, geleneksel olarak Amerika’nın güçlü müttefikleri, Fransa, İngiltere, Avustralya, Kanada, bunlar tarihi müttefikler, onlar da Filistin'i tanıdılar. Bu tabii aslında hem yapılan çalışmaların etkisini gösteriyor hem de uluslararası kamuoyunun vicdanının, Filistin'de yaşanan katliamı gördükten sonra kendi hükümetlerinin üzerinde oluşturduğu politik baskının neticelerini.

Tabii Filistin Devleti’nin tanınması için, iki devletli çözüme gidilmesi için 60 bin masumun şehit edilmesine, katledilmesine, 2 milyon insanın aç bırakılmasına hiç gerek yoktu. Ama maalesef insanoğlunun doğasında var, çoğu zaman hikmetle değil, musibetle insanoğlu ders alıyor. Bizim insan olarak aslında gelişmemiz, evrimimiz hikmetle hareket etme yönünde olmalı. Musibeti beklemeden iyiliği görüp ona göre hareket etmemiz lazım, ama olan bu. Bunun şu anda ortaya koyduğu tablo: Filistin Devleti artık daha çok tanınıyor. Biz bunu sürekli gündemde tuttuk, tutmaya da devam edeceğiz.

İkinci aşama, tanınan bir devlet değil, yaşayan ve hayata geçen bir devlet aşaması. Bunun için atılması gereken adımlar var. Bunun için şu anda devam eden sıcak savaşın durması gerekiyor. Daha sonra Filistinlilerin kendi kendini yönetebildikleri, mali bağımsızlıklarının olduğu, idari bağımsızlıklarının olduğu bir atmosfere, bir pratiğe doğru evrilmek gerekiyor. Buna yönelik hazırlanan kâğıtta çalışmalar da var. 2-3 tane paralel çalışma gidiyor. Özellikle Filistin Yönetimi’nin reform edilmesi meselesi var, buna yönelik bir çalışma gidiyor. Burada Batı’dan bazı ülkeler de yer alıyor. Diğer taraftan Gazze'nin muhtemel bir ateşkes anlaşmasından sonra kendi kendisini yönetmesiyle alakalı konular var. İki devletli çözüme giderken Filistin Devleti’ne yönelik atılacak adımlar var. Bunlar tabii iyi senaryoda inşallah hayata geçirmek istediğimiz konular. Türkiye, Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bu meseleye yapıcı bütün katkısını inanılmaz şekilde veriyor ve bunu yaparken de gerçekten sahici… Yani burada siyasal bir kredinin hiçbir zaman için peşinde olmadık. Amacımız bu tarihsel zulmün durması ve vatandaşlarımızın vicdanının daha fazla acı çekmemesi. Çünkü onlar adına hareket etme, tedbir alma sorumluluğu olan bizleriz.

SORU- Sayın Bakan, teşekkürler.

Oray Eğin, Habertürk’ten.

Blair Planı’yla ilgili Türkiye’nin pozisyonu nedir? Destekliyor muyuz, karşısında mıyız? Salı günkü toplantıda zannedersem Trump ile Cumhurbaşkanı konuşmuş bu konuyu. Nedir pozisyonumuz, dahil olacak mıyız? Sonra bu işin bir de inşa tarafı olacak, bunu açıklarsanız sevinirim, teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar, bizim önümüzde bu Blair Planı’dır diye net somut bir şey yok. Biz ilgili ülkeler, aktörler olarak böyle bir planla muhatap olmadık. Bizim muhatap olduğumuz, bizim de katkı verdiğimiz diğer ülkeler olarak, Amerika'nın da kabul edebileceği bir ateşkes ve Gazze’deki yaraların sarılmasıyla ilgili bir çerçeve planı. Buna yönelik müzakere süreçleri devam ediyor. Burada katkılar var. Tabii burada Filistin tarafının ve İsrail tarafının da bir noktada bunu kabul etmesi gerekiyor. Biz Filistinliler üzerindeki etkimizi kullanacağız, Amerikalılar da İsrail üzerindeki etkisini kullanarak bu mekanizmayla bunu hayata geçireceğiz.

Burada, basına da yansıdı, Tony Blair'e özellikle bir noktada, uluslararası yardımların belki organizasyonunda bir rol verilebilir, o ayrı bir şey, ama bizim temas grubu ülkeleri olarak hassasiyetle üstünde durduğumuz konu, muhtemel bir ateşkes anlaşması sonrasında Gazze'yi yine Filistinlerin kendilerinin yönetmesi.

SORU- Teşekkürler Sayın Bakanım. Kübra Koç, TRT World.

Efendim, benim sorum Suriye özelinde. ABD arabulucuğuyla İsrail ve Suriye arasında bir anlaşmaya varılması hala gündemde. Gözlemlendiği kadarıyla da Suriye Yönetimi üzerinde ciddi bir baskı var bununla ilgili olarak da. Sizin Suriyeli muhataplarınızla yaptığınız görüşmelerde buna yönelik özel bir istişare oldu mu?

Bir de efendim, Sayın Trump ile yapılan görüşme sonrasında “SDG” dosyasında yeni bir sürece giriliyor diyebilir miyiz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Suriye meselesi bütün yönleriyle yaptığımız görüşmelerde hep yer alıyor değerli arkadaşlar. Biliyorsunuz hem bölge güvenliği için önemli hem Türkiye'nin güvenliği için önemli. Daha da önemlisi Suriyelilerin kendisi için önemli. Milyonlarca Suriyeli hala Suriye'nin dışında mülteci sıfatıyla yaşamakta, bunun da son bulması için Suriye'nin kalıcı istikrara kavuşması ve buna ilişkin güçlü sinyalleri vermesi gerekiyor. Şimdi tabii bölgede İsrail'in saldırılarıyla başlayan yeni bir tehdit algısı oldu Suriye öznesinde. Zaten Suriye'nin kendine has problemleri vardı ve toplumsal bütünlüğüne ilişkin tehditler vardı. Esad döneminden kalma sıkıntılar, altyapı ve ekonomik sıkıntılar hep ortada. Sivil savaştan kalan yıkım ortada. Bütün bunların, uluslararası sistemin ve aktörlerin de desteğiyle, giderilmesi için gerçekten mucizevi bir diplomatik başarı sağlandı. Hem Türkiye hem bölgesel ülkeler hem Avrupa Birliği hem Amerika çok büyük bir süratle Suriye'deki yeni yönetime destek verme ve Suriye'nin yaralarını sarma konusunda bir fikir birliği içerisine girdiler ve eylem birliği de başlamıştı. Tabii bu noktada İsrail'in saldırıları denklemi değiştirmeye başladı. Bu nasıl giderilebilir, buna ilişkin arayışlar devam ediyor. Suriyeli kardeşlerimizin bu noktada yürüttüğü görüşmeler var. Bizim verdiğimiz destekler var. Bizim yaptığımız görüşmeler var, Amerikalılarla bu konuyu çok büyük bir sıklıkla gündeme getiriyoruz. Bölgesel ülkelerle yaptığımız görüşmeler var. Bu önemli bir konu, bunu mümkün olan en uygun diplomatik yöntemle çözmeye gayret ediyoruz.

Diğer taraftan “SDG”nin durumu, YPG’nin oluşturduğu muhtemel tehditle ilgili, mevcut tehditle ilgili çerçeve konular, bu konular sürekli gündemde. İki taraflı, üç taraflı sürekli takip ediliyor. Şam’daki yönetimle “SDG” arasındaki müzakere süreçlerini yakından takip ediyoruz. Amerika’nın konuya ilişkin evrilen görüşleri ve rolüyle ilgili değerlendirmelerimiz ve yönlendirmelerimiz var. Türkiye’nin bu konuda çok yakın bir takibi söz konusu, ilgili kurumlarımızın değerlendirmesi söz konusu. Kendi aramızda yaptığımız değerlendirmeler var, aldığımız kararlar var. Günün sonunda hedefimiz şu: Türkiye'nin milli güvenliğinin tehdit altında olmadığı, Suriye'deki Kürt kardeşlerimiz dahil hiçbir azınlık veya çoğunluk grubunun kendisini tehdit altında görmediği, özgür gördüğü, kimliğini yaşayabildiği, eşit hissettiği, güvende hissettiği bir ortamın olması. Bunun için gerekli olan siyasal çerçeve, ekonomik katkı, kurumsal kapasite, askeri ve güvenlik tedbir, ne ise, Türkiye hepsini vermeye ve gerekenleri yapmaya hazır. Bunu tek taraflı olarak değil, bölgedeki ortaklarıyla, bulabildikleri paydaşlarıyla beraber yapmaya hazır. Bu yönde çalışıyoruz açıkçası, ama dediğim gibi, az önce saydığım hedefler doğrultusunda çalışıyoruz. Bu konuda çok şeffafız, netiz, hiçbir gizli gündemimiz yok, ajandamız yok. Cumhurbaşkanımız da her fırsatta dünya liderleriyle yaptığı görüşmelerde bunun altını çiziyor. Biz de ilgili kurumlar olarak, Dışişleri Bakanlığı olarak bunu koordine ediyoruz kurumlarımızla. Cumhurbaşkanımızın bu vizyonunu alanda hayata geçirmenin koordinasyonunu yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz. Dediğim gibi Türkiye büyük ve güçlü bir ülke, kurumsal kapasitesi yüksek, hangi aracı ne zaman kullanacağını iyi biliyor. Ama her zaman için hikmetle, iyi sözle, barışçıl amaçlarla ve yöntemlerle başlangıç yapmak istiyoruz ve bununla gitmek istiyoruz. Muhataplarımızın bunu anlamadığı bir ortamda, buna pozitif cevap vermediği bir ortamda başka yöntemleri de her zaman için devlet olarak kullanmak, bölgemize, halkımıza, milletimize, devletimize olan bir yükümlülük.

SORU- Ali Artmaz, TRT Haber.

Değerli meslektaşlarım genelde bölgesel konulara odaklandı Suriye, Gazze konusu. İzninizle ben tekrardan Türk-Amerikan ilişkilerine dönmek istiyorum. Özellikle iki liderin görüşmesinde çok yönlü gündem vardı, CAATSA, F-35, özellikle enerji. Tabii merak ettiğimiz konu şu: Hangi konularda net mutabakat sağlandı, hangi konular bir süreç alacak? Gazeteciler olarak özellikle Türk kamuoyu önümüzdeki günlerde ne tür gelişmeler beklemeli bu başlıklarda, hangi başlıklar ön plana çıkacak?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar, şunun altını özellikle çizmek istiyorum: Sayın Cumhurbaşkanımız da basınla dönüş yolunda, yaptığı toplantıda ifade ettiler, biz de zaten olayın canlı şahitleriyiz ve katılımcılarıyız. Birincisi, her iki tarafta da Sayın Trump'ta da, Sayın Erdoğan'da da, iki ülke arasındaki sorunları tamamıyla çözme yönünde irade var. Niyet var ve irade var. Şimdi bu sorunlar farklı kategorilerde, bir kısmı önceden olmuş sorunlar, bir kısmı konjonktüre dayalı sorunlar, bir kısmı siyasetin doğasından gelen konular, bir kısmı dünyadaki bazı olan olaylarda, özellikle Ortadoğu’da farklılığımızın olduğu konular. Şimdi bütün bunlar özellikle ikili ilişkilere dayalı, başka üçüncü aktörlerin olmadığı konularda, ikili ilişkilere dayalı konularda sorunların çözülmesi yönünde Sayın Trump'ın biz bir irade koyduğunu gördük. Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu yönde gerçekten büyük bir ikna kabiliyeti var. Biliyorsunuz, küresel ölçekte sayılı liderlerden olmanın avantajını biz açıkçası ülkemiz lehine burada kullanıyoruz. Somutlaştırdığınız zaman herkesin bildiği konular ne? CAATSA meselesi, 2019'daki olan olaylardan sonra ortaya çıkan CAATSA. CAATSA konusu bizim için aslında şöyle büyük bir sıkıntı: İki NATO müttefiki ülke arasında birbirlerinden bir şey almayı engelleyen bir yasal kısıtlamanın olması sistemik olarak büyük bir problem. Şundan dolayı: Şu anda F-35 vesaire, işte almayı beklediğimiz, işte KAAN’ın motorları var şu anda bekliyor Meclis’te, Amerikan Kongresi'nde, onların lisansı durmuş durumda. Yani onların lisansının da hayata geçip motorlarının gelmesi lazım ki KAAN’ların üretimi başlayabilsin. Bütün bunların halli bir teknik konuyken aslında sistemik olarak bizim Amerika'yla olan ilişkimizde sınırlamaların olması bizi ister istemez daha farklı araçlar içerisine itecek uluslararası sistemde. Kendi yeteneklerimizi zaten geliştiriyoruz, onda bir problem yok, ama hiçbir ülke kendi geliştirdiği yeteneğiyle kendi kendine yeterli olmuyor. Muhakkak hem bir ittifak kültürü hem bir savunma sanayii ekosistemi içerisinde olmanız gerekiyor. Bir teknoloji transferi, daha gelişmiş bir silah, daha gelişmiş bir şey alma ihtiyacınız oluyor veya bizden alınıyor, biz satıyoruz.

Şimdi burada daha geçen gün bir toplantıdaydım, orada da BAYKAR’ın ürettiği teknolojinin Amerika için de bir üretim alanı olabileceği, Amerika'nın da Türkiye'deki bu gelişmiş teknolojiden istifade edebileceği konusunda talepleri var, olaylar var. Yani bu konu aslında tek taraflı olmuyor, artık Türkiye'nin de geliştirdiği yeteneklerden sonra iki taraflı oluyor. Biliyorsunuz Türkiye, Amerikan pazarına mühimmat satabiliyor, silah satabiliyor buradaki yerlere. Şimdi her zaman için bunun algısı tek taraflı gibi. Aldığımız daha fazla, biz tabii ödeme yapıyoruz bu konuda. Bizim hassas olduğumuz konu, iki ülke arasında bir sınırlamanın, kısıtlamanın olmaması. Yani bu müttefiklik ruhuna, stratejik ortaklık ruhuna yakışmıyor. Onun için CAATSA’nın aradan çıkması meselesi var, bu konuda iki tarafta da irade var. Şimdi konunun ilgili muhatapları, başta Savunma Bakanlıklarımız olmak üzere konuyu daha da ileri taşıma konusunda gayret içerisinde olacaklar.

Diğer taraftan, enerji alanında iş birliği fevkalade önemli. Enerji meselesinde nükleer enerji dahil, doğal gaz konuları dahil neler yapılabilir o konuda bir fikir birliği var, atılacak somut adımlar var. Bir Halkbank meselesi var sürekli uzun yıllardır gündemde olan. Bu konu da tabii yargıya taşınmış bir konu. Ama idarelerin perspektifi de bu konuda önemli, doğru bilgilendirmeleri önemli, bu konuda atılması gereken birtakım konular var.

Genel olarak, ifade ettiğim gibi somut sonuçları fevkalade iyi bir görüşmeydi, ziyaretti. Zaten liderlerin belli aralarla bir araya gelmeleri gerekiyor. Devam eden çok sayıda ticari, teknolojik, eğitime dayalı, savunmaya dayalı, dış politikaya dayalı, bölgesel konulara dayalı politikalar var. Bunu ya bürokratlar yapıyor ya iş adamları yapıyor ya bizim gibi Bakanlar yapıyor. Ama bütün bunlar yapılırken en tepede seçilmiş liderlerin iradeleriyle bu konu oluyor. Liderler belli aralıklarla bir araya gelip, göz göze bakıp “Ben sana güvenmeye, sen bana güvenmeye devam ediyoruz, iradelerimizi devam ettirelim” demeleri önemli. Bütün bu yürüyen çarkın... Bu sadece Türkiye ile olan ilişkilerle değil, bu uluslararası ilişkilerin doğasında var. Dikkat edin, Amerika Birleşik Devletleri’nin İngiltere’yle de aynı şekilde bir araya gelmesi lazım, Fransa’yla da Kanada’yla da. Bu bütün büyük ülkeler için geçerli olan bir mekanizma. Günün sonunda uluslararası ilişkilerin doğasında olan, özellikle irade kaynaklarının bir araya gelip, biz hala birbirimize güveniyoruz, birbirimizle iş birliği yapmamız gerekiyor, bundan da memnunuz, bunun için kendi mekanizmalarımıza bu konularda talimatı verip çalışmalara devam edelim sinyalini vermesi önemli. Ben, özellikle bunun sağlanması açısından bu ziyareti önemli buluyorum ve belli aralıklarla bunun tabii olması gerekiyor büyük müttefikler arasında.

SORU- Teşekkürler Sayın Bakanım. Funda Karayel, Daily Sabah.

ABD Başkanı Trump, Sayın Cumhurbaşkanımıza gerek New York'ta, gerek Washington'da büyük bir hürmet gösterdi. Diğer ülke liderlerine olan yaklaşımından çok farklı biçimde saygı gösterdiğini defalarca söyledi. Washington'daki görüşmenin iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlenmesine yönelik yakın dönemde nasıl bir yol haritası oluşturacağını öngörüyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Az önce de ifade etmeye başladım, Washington'daki görüşmeler, Sayın Trump iktidara geldikten sonraki ilk devlet ziyareti oldu. Daha önce Sayın Cumhurbaşkanımız çeşitli vesilelerle bir araya geldi, en son New York'ta bir araya çok taraflı toplantıda gelindi, ama yan yana oturuyorlardı biliyorsunuz o toplantıda. Öncesinde, esnasında ve sonrasında, siz sadece resim çekilen anı görüyorsunuz, biz sürekli oradayız, orada sürekli bir iletişim var iki lider arasında. Telefonda çok sık konuşuyorlar biliyorsunuz, düzenli bir iletişim ve koordinasyon var. İlişkilere dair, dediğim gibi, iki tarafta da irade mevcut, artık geri kalanı iş dünyasına kalmış, enerji dünyasına kalmış, savunma sanayiine kalmış, ilgili aktörlere kalmış, bizlere kalmış bir konu. Yani biz ne kadar taşırsak; ne kadar yeni iş birliği alanı, iş dünyası ne kadar yeni ticaret üretirse, iş geliştirirse, o kadar gidecek. Yani şu anda en azından Amerikan Yönetimi’nde Türkiye’yle ilişkilerde bir sıkıntı alanı yok, Başkan’ın kendi güç alanında olan konularla. Ama Kongre’ye dayalı yasal olarak birtakım daha önceden başlatılmış sınırlamaların yine aynı şekilde siyaset üzerinden yürütülmesi ve götürülmesi gerekiyor. Bu konuda da tabii ki Amerikan yönetim liderliğinin yadsınamaz bir rolü olacağını düşünüyorum.

Teşekkür ederim değerli arkadaşlar. Bir hafta boyunca sizler de bizlerle beraber yoruldunuz, yoğun emek verdiniz.

* Interpress deşifresidir.