TEMEL ÇEVRE SORUNLARI

İklim değişikliği, çölleşme, biyolojik çeşitlilik kaybı, ormansızlaşma, ozon tabakasının tahribatı, hava, su ve toprak kirliliği, tehlikeli ve plastik atıklar, deniz ve okyanus kirliliği gibi çevre sorunları sürdürülebilir kalkınmayı tehlikeye atmakta; insanların güvenliği, sağlığı ve üretkenliği, diğer canlı türlerinin bekası ve gıda güvenliği ile su kaynakları üzerinde tehdit oluşturmaktadır.

1960’lı yıllardan itibaren, çevre sorunları ile ilgili önlemlere yönelik girişimler tedricen toplumların gündeminde yer almaya ve uluslararası düzeyde çevre politikalarının belirlenmesinde etkili olmaya başlamıştır. Çevre politikalarının temel amacı, çevre kalitesini belirli bir düzeyde tutarak, toplumsal refahı mümkün olan en yüksek seviyeye getirmektir. Çevre politikaları ülkeler bazında farklılık gösterse de ortak bir hedef olarak öne çıkan temel kavram “sürdürülebilir kalkınma”dır. Sürdürülebilir kalkınma ile ekonomik ve sosyal gelişme kaydedilirken, doğal kaynakların korunarak, gelecek nesillerin yararlanmasına imkân sağlamasını teminen çevre üzerinde oluşan insan baskısının azaltılması hedeflenmektedir.

1972 Stockholm Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Çevresi Konferansı, 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nca hazırlanan ve Brundtland Raporu olarak da bilinen “Ortak Geleceğimiz” başlıklı rapor, 1992 Rio BM Çevre ve Kalkınma Konferansı, 2000 yılında düzenlenen BM Binyıl Zirvesi, 2002 Johannesburg Sürdürülebilir Kalkınma Dünya Zirvesi (Rio+10), 2012 Rio+20 BM Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı ve 2015 BM Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi çevre ve sürdürülebilir kalkınma alanlarında önemli dönüm noktalarını teşkil etmektedir.

Çevre sorunlarının çözümü, kamu sektörü ve özel sektör, hükümet dışı kuruluşlar ile sivil toplumun katılımını ve ulusal çabaların yanısıra, ikili, bölgesel ve çok-taraflı düzeyde uluslararası işbirliğini gerekli kılmaktadır.

Çevre sorunlarının sınır ötesi niteliğe sahip olması, BM, Avrupa Birliği (AB), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gibi uluslararası kuruluşların konuya eğilmelerini gerekli kılmıştır. Bu kapsamda oluşturulan Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS/UNFCCC), Paris Anlaşması, BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (BMBÇS/ UNCBD) ve BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (BMÇMS/UNCCD), Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme (CITES), Antarktika Antlaşması, Tehlikeli Atıkların Sınırlarötesi Taşınması ve Bertarafının Kontrolüne İlişkin Basel Sözleşmesi Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Hakkında Sözleşme (Ramsar) ve benzeri küresel çevre sözleşmeleri, başta Akdeniz’in Deniz Ortamı ve Kıyı Bölgesinin Korunması Sözleşmesi (Barselona Sözleşmesi) ve Karadeniz’in Kirliliğe Karşı Korunması Sözleşmesi (Bükreş Sözleşmesi) olmak üzere, bölgesel anlaşmalarla çevre sorunlarına çözüm aranmaktadır.

Türkiye çevre sorunlarının çözümü için ikili, bölgesel ve uluslararası düzeyde sürdürülmekte olan işbirliği çabalarında etkin rol oynamaktadır. Bu çerçevede ülkemiz, sosyo-ekonomik koşulları ve kalkınma önceliklerini gözönünde bulundurmak suretiyle, küresel ve bölgesel düzeyde çevre sözleşmelerine taraf olmuştur.