Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sayın Burak Özügergin’in Olağan Basın Toplantısı, 28 Ekim 2009

Arkadaşlar isterseniz doğrudan sorulara geçelim.

 

SORU  : Kuzey Irak’tan Türkiye’ye yapılan gelişlerin ardından Avrupa’dan da yeni bir grubun gelmesi bekleniyordu ama grup bir basın toplantısı düzenledi; yurtdışındaki Türk Büyükelçiliklerinden gelmeleri konusunda bir izin verilmediği şeklinde bir açıklamaları oldu. Bizim Büyükelçiliklerimize böyle bir başvuru yapıldı mı? Dışişleri bu sürecin neresinde duruyor?

 

CEVAP  : Bu sorunuz çok daha büyük bir meselenin parçasıdır. Söylememe gerek yok, tabiatıyla siyasi bir konu. Zaten İçişleri Bakanımız bu sabah bir açıklama yaptı. Haftasonu da sizlerle görüştük; prosedür nedir diye. Başkonsolosluklarımıza başvuru yapılır. Bu başvurular merkeze, Ankara’ya intikal ettirilir ve ilgili makamlarımızın müştereken aldıkları kararlar çevresinde Başkonsolosluklarımıza talimat verilir. İçişleri Bakanımız bazı açıklamalarda bulundu. Dolayısıyla benim şu aşamada ekleyeceğim bir şey yok.

 

SORU  : 30’u ve 31’inde Sayın Bakan’ın Kuzey Irak’a bir ziyaret yapacağını biliyoruz. Bu son saldırılar ve güvenlik kaygıları gerekçesiyle bu  programda değişiklik öngörülmüyordur herhalde değil mi? Kuzey Irak programlaması ile ilgili olarak son durum nedir?

 

CEVAP  : Maalesef ne tarih, ne de kimlerle görüşeceğimize dair bilgi vermem mümkün değil tabiatıyla. En azından güvenlik endişelerini göz önünde bulundurursak durum böyle. Ziyaret beklenilen tarihlerde gerçekleşecek gibi görülüyor. Ziyaretin amacına isterseniz değinelim. Irak halkı çok uzun yıllar boyunca baskılara, sıkıntılara, yokluklara göğüs gerdi. Artık kavimler arası, mezhepler arası, etnisiteler arası husumetlerin bir kenara bırakılması gerektiğini düşünüyoruz. Ve herkesin Irak’ın birlik ve beraberliği için çalışmak durumunda olduğunu söylüyoruz.

 

İşte bizim Irak’ta yapmaya çalıştığımız bu. Hızlandırılmış biçimde yeniden inşa, imar ve kalkınma hamlelerine destek olmak. Çünkü ekonomik kalkınma, refah, sosyal uyumun ve siyasi uzlaşmanın da ayrılmaz bir parçası. Onun için Irak’a, dünyanın neredeyse her bölgesinde geniş deneyim kazanmış bir işadamları, müteşebbisler heyetiyle gitmeyi öngörüyoruz.

 

Biz Irak’ın içinden geçmekte olduğu zor dönemde hep Irak’ın elini tuttuk. Irak’la ilişkilerimizi normal bir komşu gibi, iyi bir komşu gibi sürdürmeye çalıştık. Çünkü Irak halkının refahının bizi de daha güçlü kılacağı noktasından hareket ettik hep.

 

Bu genel çerçeve içerisinde ziyaretle ilgili özel olarak söyleyebileceğim bir husus; Musul ve Basra Başkonsolosluklarımızın da resmen açılışını yapacağız. Bu birimlerimiz zaten bir süredir faaliyetteydi, fakat resmi açılışı yapmak bugüne kadar mümkün olmamıştı. Ziyaret yakın bir zamanda gerçekleşecek.

 

SORU    :  Burak bey, Sayın Bakan bu ziyareti sırasında Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimin Başkanı Mesud Barzani ile görüşme yapacak mı acaba? Teşekkürler.

 

CEVAP     : Tarih ve kimlerle görüşeceğimize dair programı daha sonra açıklayacağız.

 

SORU    : Burak Bey, Azerbaycan’la yaşanan kriz sonrasında bayrakların yeniden yerine dikildiği yönünde haberler var. Son gelişmeler nedir acaba?

 

CEVAP : Biz hiçbir zaman kriz olarak görmedik. Türk-Azerbaycan ilişkilerinde kriz yaşanması zaten kavramsal olarak mümkün değil. Tek bir millet içerisinde kriz yaşanmaz. Bazı sıkıntılar, yanlış anlaşmalar olmuş olabilir. Bunu uzun bir birlikteliğin içinde küçük bir parantez olarak görmek lazımdır, ki bu parantez de, anladığım kadarıyla bu sabah kapanmıştır.

 

SORU      : Daha önce Türkiye-Irak ABD üçlü güvenlik toplantısı olacağı yansımıştı. Acaba bu konuda herhangi bir gelişme, somutlaşma var mı? Bir de geçen hafta basına yansıdığı kadarıyla Sayın Bakan Türk Büyükelçileriyle Bakanlıkta Kıbrıs sorunuyla ilgili bir değerlendirme toplantısı yapmış. Kıbrıs politikası yeni bir şekil alıyor galiba. Verebileceğiniz bilgi var mı?

 

CEVAP  : Üçlü mekanizma sorusuyla başlayalım. Bu çalışmalar terör örgütünün Irak’taki varlığının tasfiye edilmesi amacıyla yapılıyor. Önce çok net bir şekilde ne yaptığımızı ortaya koyalım. İşbirliğimiz hem ikili düzeyde Amerika’yla, hem Irak’la devam ediyor. Hem de üçlü düzeyde devam ediyor. Önümüzdeki dönemde, Kasım ayı içerisinde, bu mekanizmanın yeni bir ayağını teşkil edecek bir toplantı daha yapılacak. Bunun da vakti geldiğinde tarihini ve yerini açıklarız. Ama burada özellikle vurgulamak istediğim, bu işbirliği gayet aktif bir şekilde devam ediyor.

 

Kıbrıs konusuna gelince, evet geçen Cuma -aslında Cuma ve Cumartesi demek lazım, çünkü bütün gece toplanıldı- herhalde 30-40 Büyükelçimizin katıldığı bir toplantı oldu. Bazı sorular tespit edilmişti. Bu sorulara bir beyin fırtınası formatında cevap arandı. Yani hazırlanmış notlar çerçevesinde değil. Zaten onun için o kadar canlıydı ve sabaha kadar bırakamadık toplantıyı.

 

Birinci tur müzakereler adada tamamlandı biliyorsunuz. Nereye gelindi? Üç kategori çıktı karşımıza. Bir, üzerinde ilkesel anlaşmaya varılmış hususlar. İki, biraz çabayla üzerinde mutabakata varılacak gibi görülen bu hususlar. Yani gri bölge. Bir de biraz zor görünen konular.

 

Bu fotoğrafı çektikten sonra “biz ne yapmak istiyoruz?” sorusunun cevabı arandı. Biz barışı zorlayacağız. Önümüzde 4-5 aylık, 6 aylık bir süremiz var. Adada seçimlere gidilecek. Her demokraside olduğu gibi, seçim süreçleri tabii başka süreçlerin önüne biraz geçebiliyor. Dolayısıyla parametrelerin sabit olduğu birkaç aylık bir süremiz var.

 

Biz  bu toplantıyı AB sendromuyla yapmadık. Bazen arkadaşlar arayıp soruyorlar, “Aralık’ta bu karşınıza çıkacak, ne yapacaksınız?” diye. Yani bu “eyvah AB geliyor toplantısı” değildi. Bu “Kıbrıs işini nasıl çözeriz” toplantısıydı.. Sayın Bakanların da, Sayın Bağış da iştirak ettiler, içinde bulunduğu ortamda çıkan mesaj, “biz barışı zorlayacağız” oldu.

 

Bir takvim konulmalı mı konulmamalı mı? Sonsuza kadar gitmeyeceğine göre, yani önümüzde kritik dönemeçler gördüğümüze göre bir takvim konulmalı.  İsterseniz adına takvim deyin, isterseniz çalışma programı deyin, ne derseniz deyin; görüşmelere bir metodoloji getirilmeli. Bu kanaat Büyükelçilerimizin çoğunda vardı. Türkiye’nin bir sorunu çözmek için bu kadar azimle üstüne gitmesi bazı kesimleri rahatsız ediyor olabilir. Ama biz bundan yılmayacağız. Çözüm istiyoruz demek kolay. Çözümün arkasındayız demek de kolay. Masada yaptıklarınızla, üçüncü taraflar nezdinde yaptığınız girişimlerle samimi olup olmadığınız ortaya çıkar. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde aktif bir Kıbrıs politikası göreceksiniz.

 

SORU   : Burak bey, ben son durum ile ilgili olarak İsrail ile ilişkileri değerlendirmenizi istiyorum. Bir de bu bağlamda, gelecek ay sonunda İstanbul’da yapılması öngörülen Akdeniz için Birlik Bakanlar Toplantısı’yla ilgili yaşanan sorunlar. Türkiye bu konuda nasıl bir tavır takınıyor. Lieberman’a gösterilen tepkilerle ilgili olarak herhangi bir girişimde bulunuluyor mu?

 

CEVAP  : Öncelikle şunu söyleyeyim, Türkiye, Arap-İsrail ihtilafı bağlamında yaşanan olumsuz gelişmeler hakkındaki görüşlerini ilgili taraflarla açıklıkla paylaşmaktadır. Türkiye’nin gösterdiği tepki tamamen insani boyuttadır. Hep söylüyoruz, Gazze’deki durumun düzeltilmesini istiyoruz. Bunu istemek İsrail karşıtı olarak görülmemeli. Bu insani bir durumdur. Ve Türkiye’nin bölge halklarına borcu vardır. İki ülke ilişkilerini sadece basına yansıyan alametlerle değerlendirmek de hatalı olur. Türkiye-İsrail ilişkileri tarihin sınamasından geçmiştir. Zaman zaman meydana gelen dalgalanmalarla kopmayacak kadar da güçlüdür. Bu ana mesajı da vermek isterim.

 

Akdeniz için Birlik konusuna gelince, doğrudur, önümüzdeki kısa vadede bir Dışişleri Bakanları toplantısı düzenlenmesi gündemde.  Fakat bu ülkemizin müdahil olmadığı konular nedeniyle bazı güçlüklerle karşılaşılmakta sizin de ifade ettiğiniz gibi. Biz bu toplantıya ev sahipliği yaparız dedik. Çünkü biliyorsunuz İsveç AB’nin Dönem Başkanı. Kasım-Aralık’ta İsveç de oldukça soğuk. Dolayısıyla İstanbul’da bu toplantıyı yaparız dedik. Hem de Akdeniz’e kıyısı olan bir ülke Türkiye. Hem de AB’ne katılım için müzakereleri sürdüren bir ülke. Dolayısıyla birçok açıdan sembolik bu toplantı olur. Umarım sıkıntılar aşılır ve toplantı yapılır. Biz buna önem atfediyoruz.

 

SORU   : Burak bey, son dönemde Türkiye’nin Suriye ve Irak’la yaptığı anlaşmalar, ardından Başbakan’ın İran’a gitmesi, bazı Batılı çevrelerde “Acaba Türkiye’nin dış politika önceliklerinde bir eksen kayması mı yaşanıyor? Artık Türkiye Batı daha çok Doğu ya mı yüzünü dönüyor?” gibi endişeleri de beraberinde getirdi. Acaba siz bu değerlendirmelerle ilgili bir yorumda bulunabilir misiniz?

 

CEVAP   : Gayet basit, biz buna katılmıyoruz. Dış ilişkileri sıfır toplamlı bir oyun olarak görmemek lazım. Türkiye ilişkilerini genişletiyor. Yön değiştirmiyor. Bizim eksenimiz bellidir. Bu sizin de belirttiğiniz, arada bir gündeme getirilen bir husus. Sanırım insanlar Soğuk Savaş zihniyetinden kurtulamadılar. Yani Türkiye, pekala Suriye ile de, Irak’la da, İran’la da, Rusya’yla da, Gürcistan’la da, Ermenistan’la da gayet iyi dost olur. Yunanistan’la da olur, Bulgaristan’la da olur. Bu ne NATO’ya karşı bir şeydir, ne herhangi başka bir ülkeye veya ülke grubuna yönelik bir tutum olarak değerlendirilebilir.

 

Artık bu tür kısıtlayıcı paradigmalardan kurtulmamız lazım. Alışmamız lazım. Kimseye karşı hareket etmiyoruz. Biz tabii ki komşularımızla en yakın ilişkiyi kuracağız. Bundan daha doğal ne olabilir? Avrupa’ya bakıyorsunuz, AB’ye bakıyorsunuz, sınırları kaldırmışlar. Tabii ki modern çağda, Soğuk Savaş ertesinde ülkeler sınır ötesi işbirliği yapacaklar. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Dolayısıyla, başa dönersek herhangi bir eksen kayması sözkonusu değil.

 

SORU     : Türkiye’nin Afganistan’a  asker göndermesi konusunda, ya da göndermemesi, ya da ne şekilde katkı yapacağı konusunda, Türk Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay, Başbakanlık, üst düzeyde yapılan değerlendirmeler hakkında bir değerlendirmede bulanabilecek misiniz bize?

 

CEVAP      : Biliyorsunuz, Afganistan’a ve Afganistan’ın kalkınmasına yönelik çabalara, gerek siyasi ilerlemesine gerek ekonomik-sosyal ilerlemesine Türkiye çok büyük bir önem veriyor. Gerçekten arada bir dile getirilir; Türkiye’nin en büyük dış yardım programı Afganistan’a yönelik olmuştur. Biz bunu sadece söylediklerimizle değil, yaptıklarımızla da kanıtladığımızı düşünüyoruz.

 

Bu ülkeye yönelik tarafımızca yapılan taahhütler uzun vadeli. Böyle küçük bir projeyi yapıp, bir kuyu açıp dönmüyor Türkiye. Türkiye orada sosyo-kültürel olarak Afganistan’ın kalkınmasında yer aldığını gösteriyor.

 

Biliyorsunuz Afganistan’ın doğusunda Vardak ilinde bir İl Yardım Ekibimiz var. Afganistan’da TİKA ajansımız çok başarılı çalışmalar yürütüyor. Bu faaliyetler Afgan halkı tarafından da gerçekten takdir ediliyor. Yakın dönemde de Kabil Bölge Komutanlığı’nı devralacağız. İkinci bir İl İmar Ekibi tesis edeceğiz. Bu da Cevizcan’da.olacak, yakında.

 

Asker gönderme konusu ayrı tabii. O ayrıca değerlendirilir. Fakat biz hep önceliği Afganistan’ın ekonomik ve sosyal kalkınmasına verdiğimizi söylüyoruz.

 

SORU   : Burak bey, Türkiye Kabil Bölge Komutanlığı’nı Ağustos ayında devralacaktı. Seçimler nedeniyle ertelenmişti. Yani 20 Ağustos’taki seçimler nedeniyle. Şimdi 7 Kasım’da tekrar bir ikinci tur seçimler olacak. Acaba var olan güvenlik sistemi dağılmasın diye bir erteleme tekrar sözkonusu olabilir mi? Bir de, İsrail ile ilişkileri değerlendirdiğimiz zaman Mescid-i Aksa çevresinde bir sorun devam ediyor. Acaba burada yada orada, sırf bu soruna yönelik olarak İsrail ile bir görüşme, diplomatik bir girişim oldu mu?

 

CEVAP   :  ¨Bizdeki bilgiler de Afganistan’daki ikinci tur seçimlerin 7 Kasım’da yapılacağı yönünde. Şu ana kadar Komutanlığı devralmamızı engelleyecek, geciktirecek bir husus karşımıza çıkmadı. Eğer böyle bir şey olursa tabiatıyla takip ederiz. Ama kısaca hayır.

 

Harem-i Şerif ile ilgili sorunuza gelince, 24 Eylül’den beri orada ciddi bir sorun var. Ortada  son derece gergin bir hava var. Ve bu gerginlikten derin kaygı duyduğumuzu belirttik. Kudüs’te Başkonsolosluğu olan tek İKÖ ülkesi Türkiye. Bu gelişmeleri İsrail nezdinde gerek ikili düzeyde gerek üçüncü taraflar nezdinde ve çok taraflı kuruluşlar nezdinde, BM ve söylediğim gibi İKÖ çerçevesinde, başından beri yakından takip ediyoruz.

 

Ekim başında bir açıklama yapmıştık ve demiştik ki, geçmişte yaşanan üzücü olaylardan artık ders alalım. Gerginliği tırmandıracak kışkırtıcı adımlar atmayalım. Son olarak geçtiğimiz Pazar günü meydana gelen olaylar, konunun ne kadar ciddi olduğunu, vahim olduğu bize maalesef hatırlatmıştır. Olaylar sırasında birçok yaralanma olmuştur. Tutuklamalar olmuştur. Bu endişelerimizi arttıran bir husus olarak karşımıza çıkmıştır. Zaten hemen akabinde bir açıklama da yaptık. Devlet Bakanımız ve Başbakan Yardımcısı Sayın Arınç bugün Rabat’ta düzenlenen Uluslararası Kudüs Forumu toplantısında da Türk Hükümetinin görüşlerini teyid etme fırsatı bulacaktır. Neticede üç semavi dinin merkezi Kudüs. Diğer kutsal yerler için gösterilen hassasiyetin Harem-i Şerif için de kuşkusuz gösterilmesi ve tekrar ediyorum, tahrikkar eylemlerden kaçınılması önem arz etmektedir. Burada sorumluluk İsrail’e düşmektedir ve kendisinden biran önce gerekli adımları atmasını bekliyoruz.

 

Temas yapılıyor mu? Tabiatıyla temas yapılıyor. Gerek Ankara’daki İsrail Büyükelçiliği nezdinde, gerek Tel Aviv’deki Büyükelçiliğimiz gerek Kudüs Başkonsolosluğumuz tarafından. Gayet aktiflerdir bu konuda.

 

SORU      : Ermenistan’la Protokolün imzalanmasının ardından Meclis’teki onay sürecinde Karabağ’da herhangi bir gelişme olmadığı taktirde bu Protokolün onaylanamayacağı yönünde üst düzey yetkililerden açıklamalar geldi. Bu çerçevede gerek Minsk gurubu gerekse Azerbaycan-Ermenistan arasında yürütülmen süreç çerçevesinde, sorunun çözümüne yönelik ciddi bir adım bir gelişme, süreçte bir hızlanma gibi bir şey sözkonusu mu? Size gelen bu konuda bir şey var mıdır acaba?

 

CEVAP   : Bizim amacımız sadece Türk-Ermeni ilişkilerinde ilerleme sağlamak değil, aynı zamanda Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde de bir ivmelenmeye zemin hazırlamak olmuştur. Bunu da açıklıkla söylüyoruz zaten. Çünkü bütün çarklar aynı anda dönmezse, uzun vadede baktığımızda Kafkaslara barış ve istikrar gelmeyecektir. Bunu herkes görüyor zaten. Biz bunu samimi olarak istiyoruz. Yani Ermenistan’la normalizasyonu biz samimi olarak istiyoruz. Çünkü bu daha geniş bir konseptimizin bir parçası. Komşularımızla ilgili bakış açımızı artık biliyorsunuz. Biz bu sorunları Ermenistan’la çözmek istiyoruz. Fakat Ermenistan’la sorunlarımızı çözdük, ama Kafkaslar’da barış yok, istikrar yok. Bu Türkiye’nin lehine midir? Hayır. Bölge ülkelerinin lehine midir? O da hayır. Biz Kafkasya ülkesiyiz aynı zamanda. Dolayısıyla, bütün sorunların çözümü hepimizin lehine olacaktır. Bizim Kafkaslar’da yaratmaya çalıştığımız ortam bu.

 

Evet, sonuçta Türk-Ermeni ilişkilerindeki ilerlemenin Ermenileri Türkiye’nin gizli bir gündemi olmadığına dair rahatlatacağını ve Azerbaycan’la aralarındaki sorunları çözmek için daha olumlu bir tutum içinde olmayı sevk edeceğini umut ediyoruz. Minsk gurubu 17 senedir toplanır, ama herhalde son birkaç aydır ismini daha çok duyduğumuz bir süreç, mekanizma haline döndü.  Geçtiğimiz Cuma günü Viyana’da bir toplantıları oldu. Buna merkezden katıldık. Eş-başkanlarla Müsteşar Yardımcımız Büyükelçi Ünal Çeviköz uzun görüşmeler yaptı. Minsk gurubu eş-başkanı değiliz, ama üyesiyiz. Orada işiniz ne diyemez kimse bize. Evet bir ivmelenme var. Daha da ileriye gitmesini sağlamaya çalışıyoruz. Bu hepimizin lehine olacaktır. Ana mesaj bu.

 

SORU     : Kıbrıs konusunda çözüm istemeyenler var dediniz. Kimler bunlar ve ne açıdan istemiyorlar?

 

CEVAP      : Öyle net bir suçlamada bulunduğumu hatırlamıyorum. İstemeyen çevreler olabilir. Her zaman için sorunların devamından fayda gören kesimler olur. Bu Kıbrıs sorunu için de böyledir. Ortadoğu sorunu için de böyledir. Ermenistan-Türkiye arasındaki bazı sorunlar açısından da bu böyledir. Onlar kendilerini bilirler. Biz sorunu çözmeyi amaçlıyoruz ve dediğim gibi de yaptıklarımızla da bunu gösteriyoruz.

 

SORU     : Eş-başkanlarla bir araya geldi. Yani üç eş-başkanla. Yani bu toplantıda Ermenistan ve Azerbaycan temsilcileri yoktu. Ermenistan ve Azerbaycan’ın temsilcileri, Müsteşarları vs. de var mıydı?

 

CEVAP   : Raporlarda bunu okuduğumu hatırlamıyorum. İsterseniz öğleden sonra bir değerlendirelim. Ama dikkatinize getirmek istediğim husus, bizim bir taraftan Ermenistan’la aramızdaki ikili ilişkilere bir yön vermeye çalışırken, Minsk Gurubu içerisinde de yer alırız, Suriye ile vizeyi de kaldırırız, Irak’la Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısını da yaparız. Yani bunlar birbirinin alternatifi değildir mesajı vermeye çalışıyorum.

 

Teşekkürler.