Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sayın Burak Özügergin'in Olağan Basın Toplantısı, 11 Haziran 2009

Arkadaşlar günaydın,

 

Sorularınıza açığım.

 

SORU             : Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’nun ay sonunda Irak’a gideceği yönünde haberler var. Bunu doğrulayabiliyor musunuz?

 

CEVAP           : Sayın Bakanın önümüzdeki kısa vadede Irak’a resmi bir ziyarette bulunacağını doğruluyorum. Takdir edersiniz ki, başta güvenlik sebebiyle bunu şu anda tarihlendirecek durumda değilim. Ama sorunuzun kısa cevabı evet.

 

SORU             : İki soru sormak istiyorum. Birincisi Sayın Bakanın Irak ziyaretinde Erbil’de temasları olacak mı acaba? İkinci sorum da, bu iki gündür basına yansıyan Brüksel kaynaklı haberler var, Kıbrıs’a karşılık Heybeliada açılımıyla ilgili. Dışişleri Bakanlığı olarak bu konudaki değerlendirmeniz nedir? AB’den size bu yönde bir telkin geldi mi? Ek protokolün bu sene uygulanmaması karşılığında Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması konusunda bir talep geldi mi acaba?

 

CEVAP           : Öncelikle Irak sorunuza cevap vereyim. Program hakkında çalışmalar sürmekte. Yani gideceğimizi doğruladığıma göre, bu ziyaretin programının üzerinde çalıştığımızı söylemekte bir sakınca yok. Önümüzdeki günlerde programı sizlerle paylaşırız.

 

SORU             : Peki düşünülüyor mu? Erbil düşünülüyor mu bu ziyaret sırasında.

 

CEVAP           : Bakacağız. Diğer sorunuz ise biraz daha kapsamlı bir cevabı gerektiriyor ve birçok kısımdan oluşacak. Birincisi Kıbrıs. Şimdi Kıbrıs’ta süren bir müzakere süreci var. Tekrarlamaya gerek duymuyorum ama biz bu sürecin arkasında olduğumuzu her vesile ile söylüyoruz.

 

Hatta Sayın KKTC Başbakanı ülkemizde bir ziyarette bulunacak bugün. Eminim görüşmelerin sonunda bu tutumumuz, desteğimiz bir kez daha ifade edilecektir. Limanlarımızın açılmasına karşılık KKTC üzerinde uygulanan izolasyonların kaldırılması konusundaki önerimiz, eylem planımız halen masadadır.

 

AB’ye gelince, biz Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecimizi kendi çerçevesinde, kendi dinamikleri içerisinde yürüyen bir süreç olarak görmeye devam ediyoruz. Her iki süreç -bunun üzerine basarak söylemek ihtiyacını duyuyorum- her iki süreç doğaları gereği birbirinden bağımsız ve ayrı mecralarda yürümektedir. Aralarında bir bağ kurulmasının doğru olmadığını neredeyse her vesileyle söylüyoruz. Yani Kıbrıs müzakereleri sürüyor. Adada bir süreç var. Diğer tarafta AB sürecimiz var. Bu ikisini birbirine karıştırdığınız zaman iyice içinden çıkılmaz bir hale geliriz. Nitekim AB sürecinde karşımıza çıkarılan suni engeller de söylediğimi doğrular niteliktedir. Bize bu yönde bir talep de gelmemiştir ayrıca, sorunuzu bu şekilde tamamlamak gerekirse. Biz Avrupa Birliği tam üyelik sürecimizi belli olan çerçevede yürütüyoruz. Yani nedir? Müzakere çerçeve belgesidir, muhtelif ortaklık kurumlarında alınan kararlardır. Bu çerçevede yürür, birbirine karıştırmamak lazım.

 

SORU             : Burak Bey Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sonra çıkan tabloyu nasıl değerlendiyorsunuz?

 

CEVAP           : Son soruya verdiğim cevabın bir kısmı bu soru için de geçerli. Yani Avrupa Parlamentosu tabii ki Birliğin en önemli kurumlarından biridir. Fakat kompozisyonunun değişmiş olması dengelerin bozulduğu anlamına gelmez. Yani Avrupa Parlamentosu’nda mevcut dengelerin bozulduğu anlamına gelmez. Sadece siyasi grupların üye sayısında belirli değişiklikler meydana gelmiştir. Çoğunluk el değiştirmemiştir. Geçenlerde Sayın Bakanımıza da soruldu. Kendileri bir kanada odaklanmamak gerektiğini, mesela aynı zamanda Yeşiller’in de oylarını arttırdığına işaret etmişti.

 

Daha önce Türkiye konusundaki kararlarda etkili olan siyasi grupların bu etkilerini sürdürmesini bekliyoruz.  Bu vesileyle, belki sorunuzda yoktu ama, Türkiye konusu seçimlerde gündeme getirildi. Bazı ülkelerde gündeme getirildi. Bunun doğru olmadığını söyledik. Doğru bir yaklaşım değil. Avrupa vizyonuyla bağdaşan, Avrupa’nın geleceğiyle ilgili vizyonla bağdaşan bir tutum olmadığını söylemiştik. Bizim ilk tespitlerimize göre, hiçbir partinin Türkiye konusunu işlemek suretiyle önemli ölçüde oy kazandığını veya kaybettiğini söylemenin mümkün olmadığını görüyoruz. İlk tespitlerimiz bunlar.

 

Bildiğiniz gibi AP’deki muhafazakâr grup, Avrupa Halk Partisi ve bu grubu oluşturan partiler, Türkiye’nin AB üyelik sürecine farklı yaklaşmaktadırlar ve görüş birliği içerisinde değildirler. Grup içerisinde yer alan birçok siyasi parti, mesela İsveç, İtalya’nın gönderdiği parti temsilcileri, Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemektedirler.  Yeknesak bir görüntüden söz etmek mümkün değil. Diğer taraftan, seçimlerden hemen sonra, “bu demokratik ortamda yapılan bir seçimdi, buna saygı göstereceğiz, tabii ki aksi düşünülemez, endişeli değiliz yolumuza devam ediyoruz” demiştik.

 

SORU             : Efendim vergilendirme başlığının Haziran ayında açılabilmesi ile ilgili olarak Brüksel’de veya AB başkentlerinde ne gibi işaretler alıyorsunuz?

 

CEVAP           : En az bir fasılda ilerleme kaydetmeyi öngörüyoruz. Biz açılış kriterlerini karşıladığımızı düşündüğümüz zaman bu başlıkların müzakerelere açılması beklentimizi Avrupa Birliği Komisyonuna iletiyoruz. Sadece onlara değil, üye ülkelere de iletiyoruz tabii ki. Zaten Müzakere Çerçeve Belgesi’nde de tanımlanan süreç bu. Açılış kriterleri karşılandığı zaman o fasıl açılır. Her zaman söylüyoruz, suni engeller, bizimle ilgili olmayan, siyasi mülahazalara dayalı suni engeller çıkarmayınız diye. Biz üzerimize düşen yükümlülükleri sadece sözünü ettiğimiz fasılda değil, bunun dışındaki bir çok fasılda bir çok başlıkta yerine getirdiğimizi düşünüyoruz. Yani açılış kriterlerini birçok fasılda karşıladığımızı düşünüyoruz. Dolayısıyla bunların bir an önce vakit geçirmeden açılmasını bekliyoruz.

 

Bunun dışında zaman zaman değişik fikirler ortaya atılıyor. Başlık açıldı, açılmadı. Bakarsınız bu dönemde bir açarız. Gelecek dönemde üç açarız. Dolayısıyla bu hususa çok fazla da kilitlenmemekte fayda var. Yani önemli olan buradaki reform sürecinin kesintisiz bir şekilde ilerlemesi. Başlık açmak sonuçta merasim, küçük bir merasimden ibaret.

 

SORU             :Yani yeni fasıl açılabilecek mi, ümidiniz var mı?

 

CEVAP           : AB işinde hiçbir zaman umudu yitirmemeniz gerekir.

 

SORU             : İki tane sorum var Burak Bey.  Birincisi İsrail-Suriye görüşmelerinin tekrar başlatılması konusunda son durum nedir? İki taraftan Türkiye’ye getirilen mesajlar nelerdir, pozisyonlar nelerdir şu anda?  İkinci sorum da Sayın Davutoğlu’nun Pakistan ziyaretinde gündeme gelen bir zirve, bölgesel bir zirve Kasım’da Ankara’da yapılması planlanan. Bu nasıl bir zirve olacak ve hangi ülkeler katılacak?

 

CEVAP           : Şimdi Suriye-İsrail görüşmelerini hatırlayalım. Nasıl başladı? İki taraf bizden aracı olmamızı istedi, öyle başladı. Ne zaman kesintiye uğradı? 4. turdan sonra kesintiye uğradı. Yani dört buçuk tur yapıldı. 5. tura çok yaklaşılmıştı. Neden kesildi? Gazze olayları, savaşı sebebiyle kesildi. Biz her iki tarafa, sadece her iki tarafa değil, Amerikalılara da son ziyaretimizde, iki taraf hazır olduğu takdirde Türkiye’nin de hazır olduğu mesajını verdik. ABD yetkilileri bu mesajı aldılar. Bu konuda bizim oynadığımız rolü, sağladığımız işlevi takdir ettiklerini her vesileyle zaten söylüyorlardı. Sayın Mitchell’ın bölgeye yapmakta olduğu ziyarette bu konunun da gündeme gelmesi doğaldır. Tabii ziyaret bittikten sonra herhalde bizimle gelişmeleri paylaşacaklardır. Dolayısıyla bizim burada beklediğimiz sinyal her iki tarafında hazır olduğuna dair sinyal.

 

SORU             : Size bir sinyal gelmiş midir şu anda?

 

CEVAP           : Hayır.

 

Diğer sorunuz Pakistan-Afganistan görüşmelerine ilişkin. Biraz önce Sayın Bakanla bir telefon görüşmesi yaptım. Bana Pakistan’daki görüşmelerin üç düzlemde gerçekleştirildiğini söyledi. Birincisi Pakistan’la ikili ilişkiler. Burada Sayın Cumhurbaşkanını, Başbakanı, Dışişleri Bakanını, Genelkurmay Başkanını, Ana Muhalefet liderini ziyaret etti Sayın Bakanımız. Buradaki ilişkilerin mükemmel olarak nitelendirildiğini biliyorsunuz.

 

İkinci düzlem Pakistan’ın içinden geçmekte olduğu zor dönemde bu ülkeye yaptığımız ve yapmayı öngördüğümüz insani yardımlarla ilişkili görüşmeler. Biliyorsunuz, biz sadece insani yardım yapmakla kalmıyoruz, ki buna ilişkin bir iki söyleyeceğim şey var, ayrıca uluslararası topluma da yardım yapmasını telkin ediyoruz, bu çağrıda bulunuyoruz.

 

Üçüncüsü, biliyorsunuz Pakistan’da geçtiğimiz gün maalesef bir saldırı daha yapıldı. Birleşmiş Milletler görevlileri canlarını kaybettiler. Ayrıntısına vakıf değilim şu anda ama, Sayın Bakan ve heyeti Birleşmiş Milletler’i de ziyaret etti bu vesileyle ve başsağlığı diledi.

 

İnsani yardımlara gelince, biliyorsunuz uluslararası terminolojide IDP olarak geçen, yerlerinden edilmiş kişiler var Pakistan’da. Son dönemde yaşanan olaylar çerçevesinde evlerini terk etmek zorunda kalan kişilerin barındığı bir kamp ziyaret edildi. Sayın Bakanın uçağının inmesiyle neredeyse eş zamanlı olarak inen bir kargo uçağında ilaç ve gıda malzemesi, yani yardım paketleri vardı. Burada bunlar dağıtıldı.

 

Pakistan’da, az değil iki-iki buçuk milyon yanlış hatırlamıyorsam, yerlerinden edilmiş kişi var. Bunlar Türk bayrağını gördüler orada. Bırakın bir Dışişleri Bakanını, bir yabancının o bölgeye yaptığı ilk ziyaretti o kamp ziyareti. O bakımdan Pakistan’la olan ilişkilerimiz çerçevesinde…

 

SORU             : Kampın adını alabilir miyiz Burak Bey?

 

CEVAP           : Kampın adını ben size daha sonra vereyim, notlarımda yok. Aynı zamanda biliyorsunuz dün gazetelerimizde de vardı, 10 milyon ABD Doları tutarında yardım sırf bu IDP’lerin ihtiyaçlarının karşılanması için sağlandı.

 

Bunun dışında önümüzdeki dönemde Eylül’de ve Kasım’da birer toplantıya evsahipliği yapacağız. Pakistan’ın Dostları Grubu toplantısı sanırım Eylül’de olacak. En son Tokyo’da yapılmıştı hatırlarsanız. Kasım’daki toplantı da Afganistan’a komşu ülkeler toplantısı olacak.   Fakat daha ayrıntıları henüz ortada değil. Bunlar fikir olarak ortaya atıldı. Sayın Bakan Afganistan’a geçince, Afganistan’a komşu ülkeler toplantısı hakkında biraz daha fazla bilgi verecek duruma geliriz.

 

SORU             : Afganistan’a geçilmiyor herhalde

 

CEVAP           : Geçiliyor.

 

SORU             : Eylül’de bir toplantı mı olacak?

 

CEVAP           : Evet

 

SORU             : Nerde?

 

CEVAP           : İstanbul’da olması söz konusu. Ama dediğim gibi, ayrıntılar ortaya çıktıktan sonra ancak kesin hale gelir.

 

SORU             : Çankaya Köşkü’nde yapılan Pakistan, Afganistan ve Türkiye arasındaki üçlü zirvenin sonuç bildirgesinde de bir komşu ülkelerle toplantı talebi vardı. Bu toplantılardan biri onlardan biri mi, o ayrı bir toplantı mı?

 

CEVAP           : Sanırım bu Afganistan’a Komşu Ülkeler Toplantısı o çerçevede değerlendirilmeli. Buyurun.

 

SORU             : Efendim benim üç tane sorum olacak. İlki Kıbrıs’ın güneyindeki petrol arama çalışmalarına Türk donanmasının müdahalesini öne sürerek Türkiye-AB görüşmelerinde enerji faslının bloke edileceği söyleniyor. Bu konudaki yorum ve görüşleriniz nelerdir? İkinci olarak yine aynı şekilde Kıbrıs’ın Güneyindeki petrol arama çalışmalarına bir Amerikan şirketinin de dahil olduğu, katılacağı söyleniyor. Bu konuda Amerika yönetimi nezdinde bir girişiminiz var mı? Son olarak efendim Salı günü yine Kıbrıs açıklarında yapılacak tatbikatın bu konuyla bir alakası var mı? Yani bir gözdağı olarak nitelendirilebilir mi?

 

SORU             : Burak Bey bir ek yapabilir miyim soruya aynı konuya ilişkin? Sizin açıklamanızı dinledik. Yani Türkiye’nin AB üyelik süreciyle Kıbrıs meselesi ayrıdır diye. Dün Paşalidis’in açıklamaları yansıdı uluslararası ajanslara. Bugün Stefanopulos aynı konuya devam ediyor. Ancak Paşalidis’in ifadelerinin içinde daha önce Amerikan tarafından açıklanmayan şirket ismi veriliyor. Hem de “ne yapacak Türkiye? Kalkıp Amerikan araştırma gemilerine mi saldıracak” yönünde bir ifadesi var.

 

CEVAP           : Bu konuda, zaman zaman açıklamalar yaptım. Hatta kullandığım bir sıfatın da “maceracı” olduğunu hatırlıyorum. Bu tür gayretleri, yani bu tutumu, maceracı olarak görüyoruz. Şimdi biraz önce değindiğim bir husus var. Müzakere süreci devam ediyor. Yani iki lider haftada birkaç kere bir araya gelip tesis etmeyi öngördükleri ortaklık konusunda görüşmeler yapıyorlar. Bu ortaklık daha tesis edilmeden karşı tarafa baskı uygulamak politikası ne kadar etiktir, bu tartışılabilir tabii.  Bunun için “maceracı” kelimesini en hafif biçimde kullanabileceğim terim olarak kullanıyorum.

 

Bu müzakere süreciyle bağdaşmıyor, işin felsefesine aykırı. Gerginlik potansiyeli taşıyor. Zaten insan sorguluyor, bir tarafta ilerleyen bir müzakere süreci varken, kalkıp da niye böyle bir şey yapılsın. Gerginlik süreci, gerginlik yaratmak potansiyeli taşıyor. Üstelik hukuki temelden de yoksun. Öncelikle Kıbrıs Türk Halkının orada hakları var. Bunu hiçe sayamazsınız. Tesis etmeyi öngördüğünüz ortaklığı ilgilendiren bir husus çünkü bu. Yani arabayı atın önüne koyamazsınız.  Bırakın sürecin felsefesine aykırı olmasını, bizzat Türkiye’nin orada hakları var. Hakları ve çıkarları var. Yani bölgede, enlem boylam vermemin bir anlamı yok ama, Türkiye’nin o bölgede çıkarları var. Ve bu çıkarlarını koruyacağı, koruma niyetinde olduğu herhalde herkes tarafından bilinir. Bunun sürpriz olmaması gerekir. Birleşmiş Milletler’e bile tescil ettirdik. Haklarımızı koruyacağız. Ama gerginlik de istemiyoruz tabiatıyla. Çünkü baştan söyledim, amacın gerginlik çıkarma olduğunu kabul edersek, o zaman bu oyuna gelmemek gerekir diye düşünüyoruz.

 

Üçüncü taraflara gelince, üçüncü taraflar da adada müzakere sürecinin devam ettiği bir ortamda sağduyu ile hareket etmek durumundalar, bizim beklentimiz budur. Gerginlik yaratıcı politikalara alet olmamasını bekliyoruz üçüncü tarafların. Bir veya başka ülkeyi kastetmiyorum burada. Bizim çağrımız tüm üçüncü taraflara.

 

SORU             : Burak Bey, daha önce basın da bir Alman vakfının Friedrich Ebert Vakfı’nın CHP’ye maddi destek sağladığına dair iddialar gündeme gelmişti. Alman Büyükelçiliği bu belgelerin sahte olduğunu dile getirmişti. Bazı belgeler yayınlamıştı. Hafta içinde de Alman Büyükelçiliği Dışişleri Bakanlığına yazdığı bir yazıyı basına dağıttı. Bunu nasıl karşılıyorsunuz. Usulden mi, bir girişiminiz oldu mu,  olacak mı bu konuda?

 

CEVAP           : Doğru duyduğuma emin olmak istiyorum. “Yazıyı dağıttı” dediniz değil mi?

 

SORU             : Alman Büyükelçiliği Türkiye Dışişleri Bakanlığına yazdığı yazıyı basın mensuplarına dağıttı.

 

CEVAP           : Tamam, doğru duymuşum.

 

Şimdi, bu adli bir süreçtir. Şunu söyleyeyim. Adli süreçler hakkında, biliyorsunuz, pek fazla konuşmayı sevmeyiz. Ama şunu söyleyebilirim Bakanlığımız bu adli süreç çerçevesinde, üstüne düşeni yapmıştır, yapmaktadır ve yapacaktır da.  Olayın içeriğine girecek olursak, Bakanlığımızın görevi kim suçlu kim suçsuz bunu tayin etmek değildir. Görevimiz iki ülkenin adli makamları arasındaki evrak iletişimini düzenli olarak sağlamaktır. Hüküm vermek değildir. Yani burada ne diyoruz? İçerikle ilgili hüküm vermemiz söz konusu değildir diyoruz.

 

Almanya Büyükelçisinin Bakanlığımıza muhatap bir mektubu basınla paylaşması ise diplomatik teamüllere uymamaktadır. Konuya ilişkin bir açıklama yapılması talebinin de karşılanması, biraz önce ortaya koyduğum ilkeler çerçevesinde uygun değildir. Uygun görülmediği, bunun mümkün olmadığı da kendilerine bildirilmiştir.

 

Bu sabah haberlerde gördüm doğru mudur teyit edecek vaktim olmadı ama, Yüce Meclis’e bir önerge verilmiş galiba. Bizim görevimiz, sadece bu konuda değil, bize gelen her türlü soru önergesine zamanlıca cevap vermektir, bunu yapacağız.

 

SORU             : Burak Bey, bugün Bulgaristan basınına yansıyan bir haber var. Bulgaristan elinde kullanılamaz durumdaki silahlarından artık kurtulmak istiyormuş. Ve Bulgaristan Genelkurmay Başkanı yakınlarda Belgrad’da yapılan, ne zaman yapıldığını bilmiyorum, İlker Başbuğ’un ve Arnavutluk Genelkurmay Başkanı’nın katıldığı bir toplantıda bunu Türk tarafına iletmiş ve bu işlemi Türkiye’de yapmak isterlermiş. Hatta iş artık Genelkurmay Başkanı’nın bunu kendi Savunma Bakanına bildirmesi boyutuna gelmiş. Bu konuda Türk Silahlı Kuvvetleriyle Dışişleri Bakanlığı arasında bir bilgilendirme yapıldı mı?

 

CEVAP           : Sorunuzun aşağı yukarı % 95’inin Silahlı Kuvvetlerimizi ilgilendirdiğini gördüğüm için rahatlıkla bu konuda bilgi sahibi olmadığımı söyleyebilirim. Bu konuda bilgiye vakıf olmadığımızı, yani benim şahsen vakıf olmadığımı söyleyebilirim. Bakarız, ilk defa, haberler dâhil ilk defa sizden duyuyorum.

 

SORU             : Almanya’da hizmet verecek Türk vatandaşlarının vizesiz girişine ilişkin Adalet Divanının verdiği kararın Almanya tarafından uygulanması konusunda bir değerlendirmeniz vardı Dışişleri Bakanlığında hukuki yönden. Bunu sonuçlandırdınız mı acaba? Almanya’nın uygulamasının bu kararı tam olarak kapsadığını düşünüyor musunuz?

 

CEVAP           : Soysal kararından sonraki gelişmeleri ilgilendiriyor sorunuz. Çok fazla geçmişine girmeyeceğim, hepinizin malumu ABAD’ın kararı. Ankara’daki Almanya Büyükelçiliği’nin, geçtiğimiz hafta -5 Haziran’dı sanırım- bazı kategorilerdeki Türk vatandaşlarına vize muafiyeti getirildiği yönünde bir açıklaması oldu. Şimdi tabii ki bunu memnuniyetle karşıladık. Çünkü karardan sonra, Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın kararından sonra, Almanya’nın bunu kendi hukuk sistemine oturtması gerekiyor, içselleştirilmesi gerekiyordu.

 

Ancak, bu düzenlemenin, yani o açıklamada yer alan düzenlemenin koşullarını incelediğimiz zaman, öngörülen tedbirlerin uygulamada bazı yeni sorunlar yaratabileceği düşüncesindeyiz. Tabii vize her ülkenin hükümranlık hakkı. Dolayısıyla yabancılar nasıl Türkiye’ye vize politikalarına karışamayacaklarsa, biz de başka ülkelere böyle şeyler yapmayız, içişlerine karışmayız. Ancak burada bir ABAD kararı var. Yani bir dış boyutu var, bunun için rahat konuşuyorum.

 

Uygulamada bazı sorunlar yaratabilir diye düşünüyoruz, bunu söyledim. Gayet komplike bir sistem kurulmuş. Yani benim vatandaşım iki şeyden birini yapacak. Eğer doğru anladıysam, bir, vizeden muaf olduğuna dair bir vize alacak. Veya iki, şansını deneyecek ve Almanya’da Gümrük Memuru’nun karşısına dikilecek. Yani biraz riskli gibi görünüyor. Görünüyor diyorum, öyle olmayabilir. Dolayısıyla biraz daha geleneksel, Dışişleri temkiniyle konuya bakmak ihtiyacındayız. Ama ilk bakışta bunu söyleyebilirim.

 

Bu işin Almanya tarafı. Bir de Komisyon boyutu var. Çünkü olay sadece Almanya’nın bazı kararlar almasıyla bitmeyecek. Bunun Avrupa’ya da yayılması, AB içerisinde yayılması söz konusu olabilecek en azından bazı ülkeler açısından. ABAD kararını uygulama rehberini hazırlayacak Komisyon nezdinde gerekli girişimleri yaptık, yapıyoruz. Kararın gerek hizmet sunucusu, gerek hizmet alıcısı Türk vatandaşları için vize muafiyeti öngördüğü, dolayısıyla AB Komisyonu’nun üye ülkeler için hazırlayacağı rehberin de esas olarak bu temel üzerine inşa edilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Yani işi daha da karmaşık hale getirmek değil. ABAD kararını ne diyor. Belirli kategorilerdeki vatandaşlar için vize muafiyetinin getirilmesi. Yani kararın kendisi basit, uygulamasının da basit olması gerekir. Biz Komisyon nezdinde bu görüşümüzü bildiriyoruz. Almanya makamları nezdinde de biraz önce sözünü ettiğim ilkeler çerçevesinde görüşlerimizi dile getiriyoruz.

 

SORU             : Burak Bey, önceki toplantılardan birinde Irak’ta Kerkük’le ilgili olarak BM Özel Temsilcisi’nin de Mistura’nın hazırladığı raporun sizin elinize ulaştığını ve çeşitli değerlendirmeleri yaptığınızı söylemiştiniz. Bu konuyla ilgili olarak Türkiye’nin görüşü nedir acaba? Raporla ilgili olarak beğenip beğenmediğinizi iletebilir misiniz acaba?

 

CEVAP           : Bu rapor, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne, bizim de geçici üye olduğumuz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne gelecek. Bu ay içerisinde gelmesi söz konusu. Benim tercihim, gelsin, görüşlerimizi orada, değerlendirme aşamasında Güvenlik Konseyi’ne açıklayalım. Yani şu anda biraz uygun olmaz bu konunun ayrıntısına girmek. Genel felsefesi itibariyle bize çok da ters gelmediğini söylemiştim. Ayrıntıların Güvenlik Konseyi üyeleriyle bu ayın ortalarında ele alınması söz konusu, o zaman açıklayacağız.

 

SORU             : Burak Bey, Sayın Bakan Pakistan temaslarında İslamabad’daki Türk Büyükelçiliğinin NATO kontak merkezi olarak kullanılacağını da söyledi. Bir detay bilgi yok elimizde biraz bilgi verebilir misiniz? Ayrı bir temsilci olacak mı büyükelçilikte?

 

CEVAP           :  Önce felsefesini nasıl gördüğümüzü söyleyeyim bir iki cümleyle. Biz NATO ile Pakistan arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine büyük önem atfediyoruz. Bu ilişkilere, yani NATO-Pakistan ilişkilerine ISAF veya Afganistan optiğinden değil, kendi içinden bakılması gerektiğini düşünüyoruz. İşte bu çerçevede NATO ile Pakistan arasında bir siyasi diyalog kurulması ve ortak işbirliği alanlarının konuşulup geliştirilmesinin uygun olacağını söyleyegeldik.

 

NATO Genel Sekreteri geçtiğimiz Ocak ayında Pakistan’a gitti. Bu ziyaret Örgüt ile bu ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi bakımından önemli olacak. Önemli bir kilometre taşını oluşturdu. 15 Mayıs 2009 tarihi itibariyle de İslamabad’da Büyükelçiliğimiz NATO Temas Noktası Büyükelçiliği görevini üstlenmiştir. Şimdi bu ne anlama gelmektedir? Bu soruyu şöyle cevaplayacağız.

 

İslamabad Büyükelçiliğimiz üstlendiği bu görevle NATO-Pakistan arasında yürütülen siyasi diyalogun geliştirilmesine, işbirliği faaliyetlerin yürütülmesine katkıda bulunacak. Büyükelçilik NATO ve NATO’nun Pakistan’daki faaliyetleri konusunda Pakistan makamları ve kamuoyunun bilgilendirilmesinde rol alacak. Yani NATO ne iş yapar sokaktaki insanın hayatını ne şekilde etkiler, bu konularda kamuoyunun bilgilendirilmesinde rol oynayacak. Karşılıklı üst düzey ziyaretlerin organizasyonuna katkıda bulunacak. Kolaylaştırıcı olacak. NATO Sekreteryası ve İslamabad’daki diğer müttefik ülke Büyükelçilikleri arasında da bir köprü vazifesi görecek. NATO temas noktası olmak bu anlama geliyor. İleride bu şemsiyenin altına tam olarak neler giriyor sizinle memnuniyetle paylaşırız.

 

SORU             : Ayrı bir Büyükelçinin gitmesi…

 

CEVAP           : Hayır böyle bir ayrı temsilci atanması sözkonusu değil.

 

SORU             : İngilizce nasıl söyleyeceğiz bunu? “Contact Point” mi?

 

CEVAP           : “Contact Point”.

 

SORU             :  Afganistan’a yeni il imar timlerinin gönderilmesi gündemde mi peki?

 

CEVAP           : Doğrudur, yeni bir il imar ekibi gönderilmesi gündemde. Bekleyelim Sayın Bakanımız Pakistan’dan Afganistan’a geçsin, ondan sonra ayrıntısını sizinle paylaşırız. Yani Afgan makamları Sayın Bakanımızdan duysunlar.

 

SORU             : Bu bağlantısı yok dediniz ama Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasına ilişkin çalışma var mıdır, yok mudur? En son Amerikan Başkanı Obama’nın ziyaretinde gündeme gelmişti. Çalışma var mıdır, yok mudur onu merak ediyorum?

 

CEVAP           : Heybeliada Ruhban Okulu meselesi uzun zamandır gündemde. Bu konu gerek içeride gerek dışarıda zaman zaman dile getirilir. Konunun özü bizim vatandaşımız olan azınlıklarımızı ilgilendirir. Bu bizim sorunumuzdur, biz böyle bakıyoruz. Devletin farklı birimleri çalışma içerisindedirler. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığımızın bu konuda yürüttüğü çalışmalar var. Çünkü konunun yasal boyutu var. Bu çalışmalar hangi yönde sonuçlanır, bununla ilgili kararımız ne olur, zaman içerisinde görürüz. Fakat belki şu cümleyi söylemekte fayda var: Bu karar Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız bir şekilde başka konulardan ayrı bir şekilde vereceği bir karardır.

 

SORU             : Efendim şimdi zannediyorum ki gelecek ay Fransa’da Türkiye ile ilgili büyük bir projenin açılışı yapılacak. Bu açılış nedeniyle ne gibi temaslar öngörülüyor yani üst düzeyde bir görüşme olacak mı Türkiye ile Fransa hükümetleri arasında?

 

CEVAP           : “Türkiye Mevsimi”ni kastediyoruz. Paris’te ve diğer Fransız illerinde yürütülecek irili ufaklı birçok faaliyeti kapsayan bir program bu. Biz buna, bu programın başarıya ulaşmasına büyük önem atfediyoruz. Amaçlardan birisi nedir? Avrupa Birliği’nin en önemli, en büyük ülkelerinden Fransa’da Türkiye’nin iyi tanıtılmasıdır, daha iyi tanıtılmasıdır. Çünkü Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine Fransa’nın bakış açısı bir tarafa, Türk-Fransız ilişkileri Avrupa’nın en köklü ilişkileri arasında. Bu ilişkilerin sıcak tutulması gerekir. Fransız halkının Türkiye’yi yeterince tanımadığı, Türk kültürünü, Türk insanını yeterince tanımadığı düşüncesinden hareketle ortaya atılmış bir projedir. Fransa tarafının da bu projeye önem verdiğini memnuniyetle görüyoruz. Bu yılın ikinci yarısında, Temmuz ayında başlayacak. Ayrıntılarını konuşuruz. Paris’te bazı faaliyetlere Sayın Bakanın katılması söz konusu. Ama hangileri olacak bunu ilerde sizinle paylaşacağız.

 

Teşekkürler.