Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sayın Burak Özügergin'in Olağan Basın Toplantısı, 24 Şubat 2009

Genelde yaptığımızın aksine, bugün herhangi bir duyuru ile başlamayacağız. Doğrudan sanırım konuya girebiliriz. Evet, buyurun.

SORU: Burak Bey, ABD Ortadoğu temsilcisi George Mitchell’in Türkiye’ye geliş tarihleri belli oldu mu?

CEVAP: Oldu, yarın gelmesi öngörülüyor. Henüz açıklama yapmadık, çünkü programda birtakım ayarlamalar yapılıyor. Ama yarın gelmesini bekliyoruz.

SORU: Bir tur kapsamında mı gelecek, yoksa…

CEVAP: Sayın Mitchell’ın bir tur kapsamında gelmesi sözkonusu. Hatta geçen sefer ziyaret edemediği İngiltere’yi de ziyaret edeceğine dair basında haberler vardı. Tabii bu, muhakkak, onlar tarafından yapılacak bir açıklama.

SORU: Ziyaretten ne bekliyoruz acaba? Kimlerle görüşecek?

CEVAP: Dediğim gibi, program daha net değil ama şöyle diyebiliriz: Geçen seferki iptal edilen ziyaretten örnek alacak olursak, Sayın Bakanın yanı sıra, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımızla görüşmesi bekleniyor. 25’i ve 26’sında burada olacak. Dolayısıyla bu söylediğim görüşmeler bu iki güne yayılacaktır.

SORU: Burak Bey, Türkiye, Irak ve ABD arasındaki PKK’ya karşı mücadele mekanizması için Erbil’de bir koordinasyon merkezi kurulmasına karar verilmişti. Bununla ilgili son gelişmeleri öğrenebilir miyiz acaba?

CEVAP: Dediğiniz gibi, üç ülke arasında, Türkiye, Irak ve ABD arasında bir üçlü mekanizma tesis edilmişti. Bu üçlü mekanizmanın ana amaçlarından biri, tabii ki, terör örgütünün tasfiyesini sağlamak idi ve öyle halen. Üçlü mekanizmanın bir Ana Komite’si var ki buna bizim tarafımızda Sayın İçişleri Bakanımız başkanlık yapar. Bir Alt Komite’si var. Buna Genelkurmay Başkanlığımızdan temsilciler katılmaktadır. Ana Komite üç ayda bir, yanlış hatırlamıyorsam, toplanır. Alt Komite de ayda bir toplanır. Fakat, Alt Komite düzenli olarak da, daha doğrusu sürekli olarak da çalışmalarını sürdürüyor.

Bu çalışmaların bir parçası olarak, yani PKK’nın tasfiyesi çalışmalarının daha etkin bir şekilde yürütülmesini temin etmek üzere, Komite’nin bir kolunun da Erbil’de faaliyet göstermesi için muhtelif düzenlemeler yapıldı. Pek ayrıntıya giremeyeceğim bu düzenlemelerin ne olduğu konusunda, ama amacını size söylemiş bulunuyorum.

Şunu ilave edebilirim. Alt Komite çalışmalarına Genelkurmay’dan temsilcilerimiz katılıyor dedim. Buna aynı zamanda Bağdat’taki Askeri Ataşeliğimiz ve tabii ki Büyükelçilik mensupları da katılmaktadır.

SORU: Şu anda merkez faaliyete geçmiş durumda mı?

CEVAP: Çok fazla ayrıntı veremeyeceğim. Ama Alt Komite faaliyetlerinin bir parçası olarak gördüğümüzü söylüyorum ve Alt Komite’nin çalışmalarını sürdürdüğünü de söylüyorum.

SORU: Uzun bir süredir gündemde olan PKK’ya yönelik afla ilgili görüşmelerin sürdüğü haberleri var. Bugün de yine bir gazetenin manşetinde. Ve hatta öyle ki, ABD ve AB’nin de bu planı desteklediği, gerekirse PKK terör örgütünün lider kademesinden bazı isimlere ev sahipliği yapacağı şeklinde. Dışişleri Bakanlığı’nın bu yönde bir görüşmesi var mıdır? Siz eve dönüş için bir plandan haberdar mısınız? PKK’ya geri dönüş için böyle bir kapsamlı plan var mıdır?

CEVAP: Çok fazla ayrıntısına giremeyeceğim bir soru sordunuz ama tekrarlayayım. PKK’nın tasfiyesi meselesi çerçevesinde ne tür tedbirler alınması gerektiğini ilgili tüm kuruluşlarımızla bütünlük içinde değerlendiriyoruz. Bu değerlendirmelerimizi, demin sözünü ettiğim üçlü mekanizma çerçevesinde olsun, gerek ikili temaslarımız çerçevesinde olsun, gerek AB Komisyonu veya üye ülkeler nezdinde yaptığımız girişimler çerçevesinde olsun dile getiriyoruz ve alınması gereken tedbirlerin ne olduğunu muhataplarımıza iletiyoruz.

SORU: Burak Bey, Ulusal Güvenlik Ajansı Başkanı Ankara’daydı. Bu konuda bizimle resmen veya gayrı-resmi olarak paylaşabileceğiniz ne tür bilgiler var elinizde?

CEVAP: Biliyorsunuz ABD ile ilişkimizi biz stratejik ortaklık olarak niteliyoruz ve bu çerçevede hem ülkemizden ABD’ye, hem ABD’den ülkemize muhtelif ziyaretler oluyor. Her düzeyde, üst düzeyde, alt düzeyde ziyaretler oluyor. Bu herhalde sözünü ettiğiniz de o tür bir ziyaret olsa gerek. Ama bunun ötesinde de herhangi bir bilgi verebilecek durumda değilim.

SORU: Ne görüşmeleri ne oldu?

CEVAP: Dediğim gibi fazla bir bilgi verebilecek durumda değilim bu konuda.

SORU: Türkiye’nin Afganistan’a muharip güç göndermeme kararlılığında herhangi bir değişme var mı acaba?

SORU: Bir de ABD’nin bu konuda ilettiği bir talebi var mı acaba Türkiye’ye?

CEVAP: ABD’nin Irak’tan Afganistan’a asker kaydırması veya ek asker göndermesi meselesi ABD’de yapılan seçimden sonra özellikle dile getirilmeye başlandı. Bize bu konuda herhangi bir talep gelmemiştir.

SORU: Burak Bey, Türkiye’nin gündemini çok uzun süredir Deniz Feneri davası ve ilgili dosyanın Türkiye’ye iletilmesi işgal ediyor. Bugün itibariyle dosya geldi. Neden bu kadar uzun sürdü dosyanın iletilmesi süreci ve bu süreçte Dışişleri Bakanlığı nasıl bir rol oynadı? Teşekkürler.

CEVAP: Bu sorunun belki de muhatabı biz olmasak gerekir. Çünkü, bildiğim kadarıyla, dosya dün ulaştı Berlin Büyükelçiliğimize. Bazı arkadaşların takip ettiğini duydum, akşam veya gece saatlerinde dosya kurye ile Ankara’ya geldi ve bildiğim kadarıyla da dosya bu sabah erken saatlerde Adalet Bakanlığımıza teslim edildi. Dolayısıyla bu bir adli konu olduğu için bundan sonra Adalet Bakanlığımız uygun gördüğü zaman ve çerçeve içerisinde açıklamaları yapacaktır.

SORU: Konuyla ilgili olacak yine ama, dün geldi diyorsunuz ve derhal, 24 saat geçmeden, Adalet Bakanlığı’na verildi. Peki sizin bu dosyayı Alman Dışişleri Bakanlığı’ndan, ya da Alman makamlarından talep etmeniz ile bu dosyanın size iletilmesi arasında çok uzun bir süre geçtiği anlaşılıyor. Bu böyle midir? Bu konuda bilgi verebilir misiniz?

CEVAP: Biliyorsunuz Almanya Adalet Bakanı dün İstanbul’daydı. Sayın Adalet Bakanımızla bazı görüşmeleri oldu. Herhalde bu bilgileri paylaşmışlardır. Tekrar ediyorum, Adalet Bakanlığımız davanın seyri konusunda gerekli olan bilgileri eminim sizinle paylaşacaklardır.

SORU: Burak Bey, son günlerde basında bazı haberler yer alıyor ve ABD’nin Irak’tan geri çekilmesi sürecinde Türkiye’nin de planlara dahil edildiği konuşuluyor ve bu konuyla ilgili olarak resmi ve gayrı-resmi şekilde diplomatlar arası görüşmelerin yapıldığı söyleniyor. Bunun doğruluk payı var mıdır? Birinci sorum bu. İkincisi, yine ABD’nin Orta Asya’daki bazı ülkelerdeki üstlerinin kapatılmasının ardından Trabzon’da bir üs isteminin olduğu ve bu konuda Türkiye’ye görüş iletildiği belirtiliyor. Böyle bir istek var mıdır? Eğer böyle bir istem varsa Türkiye’nin yanıtı nedir?

CEVAP: Deminki soruya verdiğim cevap gibi, ne ABD’nin Afganistan’a göndermeyi öngördüğü ilave askeri birliklerin, ne de Irak’tan çekilecek Amerikan askerlerinin Amerika’ya veya başka yerlere Türkiye üzerinden nakledilmesine ilişkin herhangi bir talep bize ulaşmamıştır. Yani bize böyle bir talep gelmedi. Bu vesileyle bir hususa dikkatinizi çekeyim: Üs konusu. İkinci sorunuzun da cevabı olabilir belki. Amerika’nın Türkiye’de üssü yok. İncirlik’ten söz ediyorsak, İncirlik, yani 10. Tanker Üssü, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait bir üstür. ABD’yle ittifak ilişkilerimiz çerçevesinde değerlendirebilirsiniz bunu. Amerikalılar İncirlik’te muhtelif anlaşmalar çerçevesinde görev yapar. Ama bu İncirlik’in bir Türk üssü olduğu hususunu ortadan kaldırmaz. Sorunuzu cevaplama yolunda daha da ileri giderek, Trabzon diyorsunuz, veya başka bir yerde, bize herhangi bir talep gelmedi.

SORU: NATO’nun askeri kanadına Fransa’nın dönme niyetiyle ilgili olarak Sayın Bakan değerlendirmeler yapılıyor demişti. Acaba varılan herhangi bir karar, bir prensip var mıdır?

CEVAP: Doğru hatırlıyorsunuz, değerlendirme yapıyoruz. Fakat bir sonuca varmamızı gerektiren bir durum yok, çünkü Fransa’nın resmi olarak böyle bir talebi olmadı henüz. Biliyorsunuz, Fransa’nın dönüşü başka ülkelerin dönüşü gibi değil. Fransa, NATO’nun hem içerisinde hem dışında olan bir ülke. Afganistan’da görev yapan bir ülke. Konunun siyasi boyutu da var, hukuki boyutu da var. NATO içerisinde, yani Örgüt içerisinde de henüz Fransa’nın olası dönüşünün ne gibi sonuçlar doğuracağına dair çalışmalar tamamlanmış değil. Genel Sekreter’in temasları devam ediyor, hukuk servislerinin ve herhalde Personel Dairesi’nin çalışmaları bu konuda devam ediyor. Dolayısıyla önce bu çalışmaların sonucunu bir görelim, ondan sonra değerlendirmelerimizi tamamlama imkanı buluruz.

SORU: Burak Bey nasıl bir yöntemle alınacak acaba bu karar? Üyelere danışılarak mı yoksa NATO Genel Sekreterliği’nin kararıyla mı olacak?


CEVAP: İşte bu sorunun cevabı da aranıyor, çünkü yöntem de belli değil. Biz yöntemin belli olmasını istiyoruz. Yani önce NATO kendi içerisinde belirler, izlenecek yöntem şudur der, biz pozisyonumuzu ona göre ortaya koyarız. Onun için, şu aşamada söylenecek bir şey yok.

SORU: Yani Türkiye’nin yöntemle ilgili bir tercihi var mı şu aşamada? Yani şöyle olursa doğru olur gibi bir pozisyon var mı?

CEVAP: Muhtelif seçenekler hakkında değişik değerlendirmeler yapıyoruz ve hangi seçenek ortaya çıkarsa o zaman o seçenek hakkındaki düşüncelerimizi ortaya koyacağız.

SORU: Yine aynı konuyla ilgili olarak, ABD ile Fransa’nın anlaştığı ve Portekiz ile Virginia’daki üslerinin de Fransa’ya verilebileceği düşünülüyordu. Bir NATO üyesi olarak siz Fransa’ya, NATO’nun askeri kanadına yıllar sonra dönen bir ülkeye, iki üssün verilmesine ne diyorsunuz?

CEVAP: Bunlar hep spekülasyon şu aşamada. Türkiye tabii neredeyse en başından beri NATO’nun en güçlü üyelerinden biri. Tabiatıyla bu konudaki danışmalar içerisinde yer alıyoruz. Gerçekten de iyi bir noktaya temas ettiniz. NATO içerisinde bu kadar nüfuza sahip olan Türkiye’nin, İttifak’ın geleceğini ilgilendiren gelişmeler hakkında, değil haberdar olmak, aynı zamanda söz sahibi olmayı da beklemesi gayet doğal.

SORU: Efendim, İsrail Kara Kuvvetleri Komutanı’nın açıklamalarına ilişkin Türkiye’nin beklediği yanıt geldi nihayet Ankara’ya. Bu yanıt tatmin edici mi sizin açınızdan acaba?

CEVAP: Doğru bu yanıt, dündü sanırsam, Ankara’daki İsrail Büyükelçisinin Bakanlığımızı ziyaretiyle, bir Nota marifetiyle tarafımıza ulaştırıldı. Nota’da, hem Kara Kuvvetleri Komutanı’nın yaptığı açıklamanın hemen ertesinde İsrail Ordu Sözcüsünce yapılan açıklamaya değinildi, ki bu açıklamada, hatırlarsınız, Kara Kuvvetleri Komutanı’nın ifadelerinin orduyu bağlamadığı yer almaktaydı. Yine Genelkurmay Başkanımızla yapılan ve benzer düşüncelerin ifade edildiği bir telefon görüşmesine atıf vardı Nota’da. Ardından İsrail tarafından Genelkurmay Başkanımıza gönderilen mektuba da atıf vardı. Ayrıca Nota’da, Türk İsrail ilişkilerinin devamına atfedilen önemin de altı çizilmektedir.

Biz bu Nota’yı değerlendireceğiz tabii. Muhtelif birimlerimizi ilgilendirdiği için; Sayın Başbakan’a yönelik birtakım ithamlar vardı, dolayısıyla Başbakanlığa kuşkusuz ki gönderildi Nota. Genelkurmay Başkanlığımıza iletiliyor. Hep birlikte değerlendirilir. Fakat en azından şu aşamada şunu söyleyebilirim. İsrail ile ilişkilerin geliştirilmesine yönelik ifadelere biz iştirak ediyoruz ve bunu da zaten Sayın Başbakanımız her vesileyle dile getirdi.

SORU: Burak Bey, NATO Genel Sekreterliği için aday belirleme süreci başladı. Karikatür kriziyle tanıdığımız Rasmussen de adaylar arasında gösteriliyor. Türkiye bir Türk aday göstermeyi düşünüyor mu ya da planlıyor mu?

CEVAP: Şu anda böyle bir gelişmeden doğrusu haberdar değilim. Önce bütün adaylar çıksın ortaya. Hem Örgütün, NATO’nun geleceği açısından hem Türkiye’nin çıkarları bakımından hangi aday bize yakın görünürse oyumuz ona olacaktır. Ama şu anda dediğim gibi daha çok erken. Adaylıklar resmi olarak açıklandı mı ondan da emin değilim açıkçası.

SORU: Rasmussen’in adı geçti.

CEVAP: Bazı adayların adı geçiyor, doğru, fakat resmi süreç çerçevesinde bildirimler yapıldı mı ondan emin değilim.

SORU: Burak Bey iki sorum var. Birincisi Gazze süreciyle ilgili olarak ve Filistin’de bir uzlaşı hükümeti kurulması konusunda Türkiye’nin özel bir çabası var mı bir? İkincisi Alman Dışişleri Bakanı gelecek mi yakında.?

CEVAP: İçinde bulunduğumuz aşamada, yani bugün itibariyle, Ocak’ın 17-18’si idi galiba, iki ayrı ateşkese varılmıştı. Yani ateşkesler diyebileceğimiz bir durumdayız şu anda. Bu ateşkeslerin tek bir ateşkese ve kalıcı bir ateşkese dönüştürülmesi yolunda çalışmalar özellikle Mısır’ın başkanlığında sürdürülüyor. İsrail ve Hamas ile görüşmeler de keza bu çerçevede zikredilebilir. Ayrıca şunu da hep ifade ettik. Gazze’deki yaşanan trajedinin ertesinde süratle yapılması gereken işlerden birisi de nedir? Filistinliler arasındaki uzlaşının biran önce sağlanmasıdır. Bize gelen bilgilere göre, içinde bulunduğumuz dönemde bu yönde de çalışmalar Mısır’ın başkanlığında sürdürülüyor, ki biz, başından beri olduğu gibi, Mısır’ın bu çalışmalarını, bu gayretlerini de destekliyoruz.

SORU: Yani Türkiye’nin çabası sadece bir destek mi?

CEVAP: Destekliyoruz derken, sıcak çatışmanın başladığı dönemlere geri gidecek olursak, çok sayıda heyetimiz Mısır’a gitti. Şam’a gitti. Bütün gruplarla görüştük. Onun için başından beri biz bu işin içerisinde hep yer aldık. Bundan sonraki dönemde de bize ihtiyaç olduğu takdirde… Eğer sorunuz, “şu anda bizim orada bir heyetimiz var mı?” ise, bildiğim kadarıyla yok. Ama, sonuçta Kahire veya Şam çok uzun bir uçuş mesafesinde değil. Bundan sonra da yardımcı olmaya elimizden geleni yapmaya devam edeceğimiz kuşkusuz.

Steinmeier’i sordunuz. Almanya Dışişleri Bakanı’nın ülkemizi ziyareti için bir planlama yapıyoruz. Tarihleri henüz belirlenmedi: Kısa sürede Sayın Bakanı burada görmek isteriz.

SORU: Ermenistan’la devam eden diyalog çerçevesinde. Öncelikle sürüyor mu bu görüşmeler? Ne aşamadasınız? Ve Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın geçtiğimiz günlerde bazı ifadeleri oldu. Büyük Ermenistan hayalini vurgulayan ifadeler. Buna tepkiniz var mı bu birinci sorum. Bir ikinci sorum da, Türkiye’nin gündemini çok meşgul eden bir Davos Zirvesi’ni geride bıraktık ve onun ardından Başbakan’ın sizlere, Dışişleri Diplomatları’na yönelik “Monşerler” sözü vardı. Bu “Monşerler” sözüne Bakanlığınızın bir tepkisi var mıdır? Bu tepki, eğer varsa, Bakanımız tarafından iletilmiş midir? Veya bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Üzerinize mi almıyorsunuz?

CEVAP: Şimdi ikinci sorudan başlayalım. Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan’ın büyük Ermenistan’ı vaadettiği yolunda gerçekten de birtakım haberler yeraldı. Fakat bizim bulgularımıza göre sözlerinin çarpıtıldığı ifade ediliyor. Her ne ise, biz biliyorsunuz Ermenistan’la ilişkilerin normalizasyonunu hedef alan bir görüşme trafiği içerisindeyiz ve basın üzerinden birbirimize mesaj vermenin doğru olmadığını düşünüyoruz. Bizim Ermenistan’la yürüttüğümüz temaslarda bazı ilkelerimiz var. Bu ilkeler çerçevesinde doğru bildiklerimizi söylemeye devam edeceğiz.

Öbür sorunuzu sanırım şu anda ele almak doğru olmaz. Sayın Başbakanımızın ifadelerini yorumlamak bize düşmez. Başka bir soru varsa alayım.

SORU: Yine ilgili bir soru. Nisan ayı yaklaşırken ABD’de Başkan’ın “soykırım” kelimesini telaffuz edip etmeyeceği tartışılıyor. Çeşitli spekülasyonlar var. Türkiye’nin bu konuda ABD yönetiminden beklentisi nedir? Bir de bir diğer nokta, Ermeni lobisinin Darfur katliamı ile “sözde soykırım” arasında paralellik kurduğuna ilişkin bazı açıklamalar var ve Türkiye’nin bu çerçevede Sudan ile olan ilişkileri de eleştiriliyor. Buna ilişkin değerlendirmeleriniz nedir? Böyle bir ilişkiyi kabul ediyor musunuz?

CEVAP: Bizim ABD ile dış politika gündemimiz büyük ölçüde örtüşüyor. Bunu çeşitli vesilelerle söylüyoruz. Burada bile söyledim. Biz ABD’yi stratejik ortak olarak görüyoruz. İlişkilerimiz sadece ikili bakımdan değil, bölgesel açıdan da çok önemli. Nisan tarihi yaklaşıyor dediniz. Bu konuda bir heyecana kapılmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Biz ne diyoruz? Tarihimizin belli bir döneminin yanlışlarla çarpıtılmasına itiraz edegeldik. Asılsız iddialarla tarihimizin çarpıtılması bizim için pazarlık konusu değil. Bugüne kadar olduğu gibi, doğru bildiğimizi söylemeye devam edeceğiz.

Biraz önceki soruya da cevap vermiştim. Biz Ermenistan’la ortak tarihimizi de içine alan muhtelif konularda görüşmeler içerisindeyiz. Bu devam ederken, üçüncü ülkelerin konuya dışarıdan yapacakları müdahalelerin yapıcı sonuçları olmayabilir. Dolayısıyla, değil zarar vermek, sürece herkesin destek olmasını bekliyoruz ve zarar verici yaklaşımlardan uzak durulmasını bekliyoruz. Ama biz ABD’deki yeni yönetimle, ortak dış politika gündemimizi ilgilendiren bütün alanlarda yakın bir işbirliği, diyalog ve istişare içerisinde olmayı arzuluyoruz ve çeşitli ilk temaslarımızdan aldığımız izlenim de, ABD’nin yeni yönetiminin de bizimle bu ortak gündemimizi ilgilendiren konularda işbirliği yapmak niyetinde olduğu yönünde.

Darfur konusunu hatırlattınız, böyle bir iddiaya cevap vermenin ciddiye almak olduğunu düşünüyorum, dolayısıyla cevap vermemeyi tercih ediyorum.

SORU: Ben Kıbrıs konusunu soracağım. Amerika’yla ilişkilerde Kıbrıs da ön planda. Nitekim Obama’ya çok yakın olan Senatör Richard Durbin Ankara’da temaslarda bulundu ve ağırlıklı konu Kıbrıs’tı. Yeni bir müzakere süreci var Kıbrıs’ta taraflar arasında. Amerika’nın yaklaşımı nasıl? Süreci hızlandıracak yeni bir girişim var mı, yeni bir beklenti sözkonusu mu? Amerika’yla Kıbrıs konusunda yeni bir sürece girildi mi?

CEVAP: Kıbrıs’ta süreç bir miktar yol aldı. Sayın Cumhurbaşkanı Talat ile Sayın Hristofyas en son 12 Şubat’ta 20. görüşmelerini yaptılar. Görüşmeler geçtiğimiz sene 3 Eylül’de başlamıştı. Bütün görüşmelerde neler konuştular? Federal düzeyde yasama, yürütme, yargı, kilitlenmeyi çözücü mekanizmalar ve bağımsız kurumlar konuları üzerinde durmuşlardı. Bize ulaşan bilgilere göre, mülkiyet konusuna geçtiler şimdi. Sayın Dışişleri Bakanı Ali Babacan, 5 Şubat’ta adayı ziyaret etti. Sayın Cumhurbaşkanı Talat ile görüşmelerin seyri konusunda görüş alışverişinde bulundu. Hep söylüyoruz biz kapsamlı çözüm sürecini destekliyoruz diye. Bu ziyaret de o desteğin bir kez daha dile getirilmesi için bir vesile oldu.

Amerika’yla Kıbrıs bağlamındaki ilişkilere gelince, yeni yönetim muhtelif dış politika alanlarında yeni isimler belirledi ve bu isimler, Afganistan-Pakistan olsun, Kıbrıs konusundaki sizin dile getirdiğiniz temsilci olsun, dinleme aşamasındalar. Yani aslında Başkan Obama’nın “dış politikada dinleyeceğiz” tarzı açıklamalarının bir yansımasını izliyoruz bugünlerde. Zaten Amerika’yla Kıbrıs konusundaki görüş alışverişimiz yeni değil. Onun için, buna da tabi önümüzdeki dönemde devam edilecektir. Ama çözüm, liderler arasında adada kapsamlı çözüm müzakerelerinden gelecektir. AB’nin de bu çözümü özümsemesini beklediğimizi de bu vesileyle hatırlatmak isterim.

SORU: Burak Bey, geçtiğimiz hafta bütün gazetelerin manşetlerini süsledi biliyorsunuz Avrupa’ya vizesiz giriş. İki kamyon şoförünün Almanya’da açtığı dava sonucunda Avrupa Adalet Divanı’nın tavsiyesine başvurulması sonucunda bir karar çıktı ve çalışanların, çalışmak için Avrupa’ya gidenlerin, yani görev için gidenlerin vizesiz Avrupa’ya girebileceği belirtildi. Türkiye bu konuyla ilgili olarak ne gibi çalışmalar yaptı? Ne gibi sonuçlar elde etti.

CEVAP: Sözünü ettiğiniz karar 19 Şubat tarihli. Mehmet Soysal ve İbrahim Savatlı adlı vatandaşlarımızı ilgilendiriyor. Kararın sadece özüne değineceğim. Şunu diyebilirim, karar güçlü bir karar ve Divan’ın aldığı kararlar nihai statüde oluyor. Biz konuyu Ortaklık kurumlarının gündemine taşıyacağız. Yani bunu Avrupa Birliği ile aramızdaki gündemin önemli maddelerinden biri haline getireceğiz. Kararın en azından sonuçları bakımından Avrupa Birliği’ne ve üyesi ülkelere ne gibi yükümlülükler getireceği şu anda tam belli değil. Avrupa Birliği içerisinde de bir belirsizlik yaşanıyor. Şu yalnız bizim açımızdan net. Bu karardan vatandaşlarımızın azami şekilde faydalanmalarını hedef alan bir girişimler sürecine tanık olacaksınız. Şu aşamada herhalde bu kadar söylemem yeter.

SORU: Burak Bey, Türkiye’nin gündeme getirdiği Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu’nun son durumu nedir? Bunun uluslararası kamuoyuna duyurulması için bir Devlet Başkanları ya da Hükümet Başkanları düzeyinde bir zirve planlanıyor mu? Buna Ermenistan’dan da bir katılım bekler misiniz eğer olursa?

CEVAP: Önce girişimin amacını hatırlayalım. Coğrafya esaslı. Beş ülkeyi kapsıyor fakat dışlayıcı değil ileriki aşamalarda. Bölge barışını ve ortak güvenliği hedef alan, ekonomik işbirliğini içeren, uluslararası hukukta kabul görmüş prensiplere dayalı ortak kriz çözme ve yönetme mekanizmasını kapsayan bir platform önerisinden söz ediyoruz. Bazı yanlış anlamalara zaman zaman tanık oluyorum. Bu Minsk Grubu gibi var olan süreç, mekanizma, görüşme temas vs., onların yerini alacak bir girişim değil. KİİP, tarafımızca bu girişimleri tamamlayıcı nitelikte görülüyor.

Platformun birinci toplantısı, geçtiğimiz Aralık ayında Helsinki’de Bakan Yardımcıları seviyesinde yapılmıştı. İkinci toplantı geçtiğimiz Ocak ayı içerisinde İstanbul’da gerçekleşti. Tüm üye ülkelerden yine Bakan Yardımcıları katıldı ve modaliteler üzerinde görüş alışverişinde bulunuldu. Bir üçüncü toplantı da yapılması sözkonusu.

SORU: Zirve düzeyinde mi acaba?

CEVAP: Hayır, henüz değil. Konuları zirveye taşımadan önce belirli bir belirginliğe ulaştırmamız gerekiyor. Bu üçüncü toplantının da bunu sağlayacağını düşünüyoruz. Yeri ve tarihi henüz belli değil.

SORU: İsrail’de seçim sonrası koalisyon çalışmaları başlamış durumda. Netanyahu’ya Cumhurbaşkanı bir görev verdi. Acaba Ortadoğu barışının geleceği açısından Türkiye’nin İsrail’deki bu koalisyon çalışmalarından ne gibi beklentileri var? Nasıl bir Hükümet oluşturulmasını bekliyorsunuz? Çünkü aşırı sağcı ya da sağcı bir koalisyon ihtimali de şu anda gündemde.

CEVAP: Bizim tabii başka ülkelerde yapılan seçimler konusunda bir görüş bildirmemiz herhalde sözkonusu olamaz. İsrail seçmeni tercihini yaptı, kurallar çerçevesinde de Devlet Başkanı, Hükümeti kurma görevini belirli bir siyasi lidere verdi. Bizim, dediğim gibi, söyleyeceğimiz bir şey olmaz. Sadece kurulacak Hükümetin bölgenin sorunlarına çözüm bulmasını ümit edebiliriz. Siyasi hayatta belirsizlikler pek olumlu sonuç doğurmaz. Umarız bir an önce İsrail, seçmeninin tercihleri doğrultusunda bir Hükümete kavuşur ve Ortadoğu Barış Sürecine de kaldığımız yerden devam ederiz.

Evet, teşekkürler.