Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sayın Burak Özügergin’in Olağan Basın Toplantısı, 25 Kasım 2009

Herkese günaydın,

 

Öncelikli iki işimiz var. Bir açıklama yapacağız,  bir de duyuru yapacağız. Açıklama şöyle, öğleden sonra yazılı olarak gelecek size, fakat ben şimdiden içeriğini söyleyeyim. Açıklamamız Atina’da yapılacak AGİT Bakanlar Konseyi toplantısıyla ilgili. Biliyorsunuz AGİT Bakanlar Konseyi 17. Toplantısı 1-2 Aralık tarihlerinde Atina’da yapılacak. Bu toplantıya Sayın Bakanımız başkanlığında bir heyetle iştirak edeceğiz. Özü budur açıklamanın. Biliyorsunuz, AGİT Bakanlar Konseyi Toplantıları Devlet ve Hükümet Başkanları zirvelerinin yapılmadığı yıllarda düzenleniyor. Bu açıdan bu tür toplantılar, Örgüt’ün bir sonraki sene yapacağı çalışmalara ışık tutması, yön vermesi bakımından önem taşıyor.

 

Açıklamamızda AGİT’in kurumsal kimliğine dair bilgiler veriyoruz ve diyoruz ki AGİT, komşu coğrafyamızda Abhazya,  Güney Osetya, Yukarı Karabağ ve Trans-Dinyester gibi ülkemizin güvenliğini ve istikrarını yakından ilgilendiren ihtilafların çözüm süreçlerinin sürdürüldüğü uluslararası bir diyalog platformu oluşturmaktadır. Dediğim gibi öğleden sonra sizlere yazılı metnimizi göndeririz.

 

Bir de duyurumuz var. Bu da yüksek teknoloji bağlantılı bir konu. Büyükelçi Ahmet Üzümcü Kimyasal Silahların Önlenmesi Örgütü Genel Direktörlüğüne seçiliyor. Seçiliyor diyorum çünkü henüz rutin formalite tamamlanmadı. Kendisi ile 3 Aralık günü saat 11.00’de Bakanlığımız Fatin Rüştü Salonu’nda video-konferans yoluyla bir basın toplantısı yapabileceksiniz. Büyükelçi Üzümcü halen BM Cenevre Daimi Temsilciliğimizde Daimi Temsilcimiz olarak görev yapıyor malumunuz. Genel Direktörlük görevini de Temmuz 2010’da, mevcut Genel Direktör Pfirter’den devralacak. Dolayısıyla sizleri bu video-konferans toplantısına bekliyoruz.

 

SORU: İlk defa mı olacak acaba bu video-konferans?

 

CEVAP: Evet, ilk defa olacak.

 

SORU  : Bu konuyla ilgili mi konuşacak ?

 

CEVAP  : Tabii tabii. Kimyasal Silahların Yayılmasının Önlenmesi Örgütüyle  ilgili konuşacaktır ama kendisine mevcut göreviyle ilgili bir şey sorarsanız da cevap verir diye düşünüyorum.

 

SORU    : Burak Bey, bu AGİT Toplantısı marjında Sayın Bakan’ın Ermenistan Dışişleri Bakanı’yla da ikili bir görüşme, ya da Azeri Bakan’ın da katılımıyla üçlü bir görüşme gerçekleştirmesi planlanıyor mu acaba?

 

CEVAP   : Bize ulaşan bilgilere göre, Minsk Grubu Başkanlık Divanı, üç ülkeden oluşan Başkanlar Kurulu, üç+iki formatında bir toplantı yapmayı öngörüyor. Buradan da çıkardığımız sonuç, Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanlarının da Atina’da olacağı yönünde. Fakat bizim herhangi bir temasımız şu an için planlanmadı. Hayır demiyorum ama planlanmadı.

 

SORU    : Yani üç+iki’den kasıt kim?

 

CEVAP   : Amerika, Rusya, Fransa, Azerbaycan ve Ermenistan, üç+iki.

 

SORU  : Yunanistan’daki toplantı çerçevesinde Sayın Başbakan’ın mektubu ile ilgili şu ana kadar bir gelişme var mı? İki, Yunanistan Başbakanı aynı zamanda Dışişleri Bakanı, hem mektuba yönelik iki ülke ilişkileri ve Kıbrıs’la ilgili bir görüşme olabilir mi? Teşekkürler.

 

CEVAP : Şu an planlanmamış  olmakla birlikte, bu tür uluslararası toplantılarda ev sahibi ülkenin ikili görüşmeler yapması olağan. Dolayısıyla, eğer vakit olursa bir görüşme olabilir diye düşünüyorum. Ama herhangi bir tarihlendirme bu aşamada yok.

 

Mektup konusuna gelince, henüz bir cevap gelmedi. Ama Yunanistan Dışişleri Bakanlığı yetkilileri Sayın Başbakan’ın Yunanistan Başbakanı’na mektup göndermesini olumlu bulduklarını, içeriğini gayet olumlu bulduklarını bize muhtelif vesilelerle, Büyükelçiliğimize de bildirmişlerdi. Herhalde cevabi mektup gelir. Ama önemli olan burada yeni bir işbirliği ruhuyla yola çıkıyor olmamız. Sayın Başbakan’ın mektubunda bazı unsurlar vardı, bazı teklifler vardı. Bakalım buna nasıl cevap gelecek. Ama sözkonusu mektubun fazla gecikeceğini sanmıyorum.

 

SORU   : Dün İsrail’li Bakanın kabulünün ardından Cumhurbaşkanlığı’ndan bir açıklama yapıldı. Davetle ilgili asıl muhatabın Dışişleri Bakanlığı olduğu söylendi ve öncelikle Davutoğlu’nun İsrail’e gitmesi gerektiği belirtildi. Davutoğlu’nun İsrail’e gitmesi için dün yaptığınız açıklamadaki ön şartların gerçekleşmesi mi gerekiyor. Bunu tekrar açıklayabilir misiniz?

 

CEVAP   : Biz bunları bir ön şart olarak bu şekilde dillendirmiyoruz tabii ki. Bir davet olduğu, davetin vaki olduğu doğru. Değerlendireceğiz. Programlara bakılır, önümüzdeki dönemde şartlar yerine geldiği, koşullar oluştuğu takdirde ziyaretlere devam edilir. Burada önemli olan, İsrail ile ilişkilerimizde herhangi bir kopma meydana gelmemiştir. Sayın Ben Eliezer’in de yaptığı ziyarette muhtelif vesilelerle ortaya konduğu gibi, ilişkilerin ilerletilmesi üzerinde çalışılıyor fakat bazı sorunların da ortada olduğu aşikar. Gazze’deki durum hala vehametini koruyor. Öbür taraftan Ortadoğu’da barış süreci açısından iki kanal da tıkalı. İsrail -Filistin kanalı da tıkalı, İsrail-Suriye kanalı da tıkalı; ki bu iki kanaldaki tıkanıklık giderilmeden bölgenin refaha, istikrara, barışa kavuşması herhalde mümkün olmayacaktır.

 

SORU   : İsrail ile ilgili olarak, İsrail Dışişleri Bakanlığı’yla Bakanlık arasındaki temaslar sadece ve sadece diplomat düzeyinde mi sürdürülür efendim. Ya da Lieberman ile herhangi bir temas oldu mu?

 

CEVAP  : Ben hatırlamıyorum. Son dönemde Bakan düzeyinde bir temas olduğunu hatırlamıyorum. Benim bildiğim bir temas yok. Alt düzeyde temaslar, gerek buradaki Büyükelçilik gerek bizim Tel Aviv’deki Büyükelçiliğimiz kanalıyla sürüyor. Geçenlerde gazetelerde de gördük. Diplomatik Akademiler arasında işbirliği de devam ediyor. Ticaret Bakanları geldi. Yani trafik var. Ama Dışişleri Bakanı seviyesinde bir şey olduğunu hatırlamıyorum.

 

SORU   : Hollanda’dan Türkiye’ye gelecek heyetin içerisinde Türkiye karşıtlığı ile bilinen bir ismin de, Gert Wilders’in de olduğu ve Türkiye’nin de bu konuda rahatsızlıklarını dile getirdiği şeklinde haberler var. İki gündür basında yer alıyor. Bu konuda Dışişleri Bakanlığı’nın bir yorumu olacak mı?

CEVAP  : Dün muhtelif vesilelerle, Hollanda’dan meslektaşlarınızdan da dahil olmak üzere bu soru bana yöneltildi. Şöyle dedim; ziyaretin tam olarak ne zaman yapılacağını, hangi çerçevede yapılacağını inceleme imkanım olmadı ama, önemli olan bizim sözü geçen kişinin görüşlerini reddediyor olmamız. Bunları ırkçı buluyoruz, bu görüşleri ırkçı buluyoruz ve kabul edilemez buluyoruz. Bu tutumuzda da yalnız olmadığımız görülüyor. En kibar deyimle, birçok Avrupa başkentinde kendisine kırmızı halının serilmediğini herhalde siz de biliyorsunuz.

 

Şimdi burada üzücü olan şu. Böyle ziyaret gerçekleştiği takdirde, ki buna siyasi düzeyde karar verilecektir -gerçekleşir mi, gerçekleştirdiği takdirde  kimlerle görüşülür, heyette kimler olur vs.- bu siyasi bir karardır. Bunu şu anda  Dışişleri Bakanlığı’nda ortaya koymamız mümkün değil.Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesinde. Bu onların kararı olacaktır. Ama üzücü olan şu, böyle bir ziyaret gerçekleştiği takdirde medyanın bütün ilgisi bu konuya odaklanacak. Yani bir heyet gelecek Hollanda’dan, işimizi gücümüzü bırakarak, geldi mi, gelmedi mi, ne dedi, nasıl hareket etti, kime ne yaptı, onunla uğraşacağız günlerce. Dolayısıyla ziyaret amacından sapmış olacak, veya en azından olumlu yönleri tamamen gölgede kalacak. Bu da Türk-Hollanda ilişkilerine baktığımız zaman aslında haksız bir durum. Çünkü, biz Hollanda’yı hem şu anda Avrupa’da kendimize bir partner olarak, bir ortağımız olarak görüyoruz, önümüzdeki dönemde de AB’de bir partner olarak görüyoruz. Bunun için sanırım  Türk-Hollanda ilişkileri böyle bir olumsuz gidişatı hakketmiyor. Ama önümüzdeki dönemde bakarız.

 

SORU   : Burak bey, İran’ın nükleer programı çerçevesinde zenginleştirdiği uranyumu yabancı bir ülkede depolama önerisini reddetmesinden sonra Türkiye’de de depolanacağından söz ediliyordu. Şu anda görüşmeler ne aşamada acaba?

 

CEVAP  : Ben öncelikle tutumumuzun arkasındaki felsefeyi söyleyeyim. Bir sorun varsa ortada, bu sorunun çözüm yolu diplomasiden ve diyalogdan geçecektir. Başka çözüm yolları da konuşulmakta ama biz bu diğer alternatifleri hiç düşünmüyoruz bile. Bizatihi sorunun çözümü olarak da görmüyoruz diğer alternatifleri.

 

Evet, böyle bir teklif var. Ayrıntısına ilkesel olarak girmedik, bugün de girmeyeceğiz. Fakat biz ne yapmaya çalışıyoruz. Diyalogla çözüm dedikten sonra, bu sorunun çözümü diyalogla  olur dedikten sonra da elimizi taşın altına koyuyoruz Kabil’de Sayın Bakan muhataplarıyla bu konuyu da görüştü. İngiliz Bakanla, Fransız Bakanla, Sayın Clinton’la, Rus Bakan da oradaydı, bu konuyu görüştük. Oradan Türkiye’ye geleceğimizi sanırken Tebriz’e gittik. Niye, çünkü Sayın İran Cumhurbaşkanı oradaydı ve Kabil’de edindiği izlenimleri Sayın Bakan muhataplarına aktarma imkanı buldu ve görüşmeler 5-6 saat sürdü. Baş başa. Bu bakımdan diyalogla çözüm olmalı deyip de köşemize çekilmiyoruz. Bizim çıkarımız var. Bu konunun suhulet ve barış içerisinde halledilmesi hepimizin lehine olacak neticede. Ayrıntılar konusunu da zamanı gelince hep birlikte öğreneceğiz.

 

SORU  : Burak bey, Ankara’nın kendisini de ilgilendiren bir konuda diyaloga verdiği önemin altını çizdiniz. Bir başka konu Dağlık Karabağ görüşmeleri ve Münih’te gerçekleşen görüşmeden tam da bir iki gün önce Sayın Aliyev’in silahlara başvurabiliriz yönünde bir demeci oldu. Bu konuda Ankara’nın değerlendirmesi nedir. Bu bağlamda Ankara’yla Bakü arasında son dönemde bir iletişim olmuş mudur?

 

CEVAP  : Evet dediğiniz gibi diyalog yoluyla çözülmesi gereken bir başka konu da bu. Biz, barışçı yollardan ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü çerçevesinde Yukarı Karabağ sorununun çözüme kavuşturulmasını hep destekledik ve bu tutumuzda bir değişiklik yok. Bununla birlikte işgal altındaki Azerbaycan topraklarından çekilmek konusu da dahil olmak üzere, birçok alanda Azerbaycan ile çok yakın temasta olduğumuzu da söyleyebilirim. Çok sık bir telefon trafiği yaşanıyor iki ülke arasında. Son dönemde Azerbaycan ve Ermenistan Devlet Başkanları, bizim hesabımız doğru ise, altı kere bir araya geldiler. En sonuncusu da 22 Kasım, geçtiğimiz Pazar günü Münih’te olmak üzere. Dolayısıyla, orada bir ivmelenme olduğunu düşünmek isteriz. En azından geçtiğimiz 17 seneye şöyle bir dönüp baktığımızda bir hareketlenme olduğunu düşünüyoruz. İşte bu da diyalogun bir göstergesidir.

 

SORU   : Aralık ayında yapılacak AB Zirvesinde Türkiye neler bekliyor. Kıbrıs konusunda ya da Ankara protokolü konusunda yeni bir kriz bekliyor mu? Yoksa İlerleme Raporu’nun yumuşak yönünün o zirveye de yansıyacağı düşünülüyor mu? Size gelen bilgiler ne yöndedir

 

SORU   : Ben bir devam yapabilir miyim? Şimdi bu konuyla ilgili olarak Yunanlılar ve Rumlar çok yoğun diplomatik  girişimler yapıyorlar. Acaba Türk tarafının  bu konudaki çabaları ne nedir?

 

SORU     : Bu zirveye Türkiye davetli olmayacak diye bekliyoruz ama Türkiye’nin de böyle bir beklentisi olmadığını da biliyoruz. Zaten aday ülkeler davet edilmiyor AB zirvesine. Ama hani Türkiye’ye jest olarak davet edilebilir. Böyle bir trafikleşme böyle bir mesajlaşma var mı? Türkiye’de davet edilsin, Türkiye’de bulunsun zirvede diye.

 

CEVAP     : Zirve hangi gün? Sanki burada değiliz gibi.

 

SORU     :  10-11 Aralık’ta. Zaten burada değilsiniz de ben o yüzden soruyorum davet gibi bir şey var mı?

 

CEVAP  : Bildiğim kadarıyla böyle bir davet vaki değil. AB ile ilişkiler nasıl gidiyor? Bir kere bir kriz beklentisiyle hareket edersek defansif bir tutuma sokarız kendimizi. Bu yanlış. AB ile ilişkilerimizi  ahdi çerçevede yürütüyoruz. Yani müzakere çerçeve belgesi, Konsey kararları çerçevesinde,  Komisyon’la çok sıkı temas içerisinde olarak yürütüyoruz. AB’nin de bu çerçevenin dışına çıkacağına dair herhangi bir işaret doğrusu şu ana kadar almadık.

 

Şu aklıma geliyor bu soruya cevap olarak. Biliyorsunuz Rampuy ve Ashton yeni postlara seçildiler. Bu niye iyi haber? Hep basında eyvah yandık şeklinde haberler yapanlar da oldu. Bence iyi haber. Çünkü Kissinger mıydı, Avrupa’yı arayacağım ama telefon numarasını bulamıyorum demişti. Kimdir Avrupa’nın Dışişleri Bakanı diye bir cümle telaffuz etmişti 70’lerde. Tamam arayayım da, karşımda tek bir Avrupa yok diye. Şimdi bir telefon numarası edindi Avrupa Birliği. Bir Başkan edindi, Dışişlerinden sorumlu tek bir kişi oldu.

 

Niye iyi, Birliğin uzun vadeli stratejik çıkarlarını birileri gözetecek artık. Ülkelerin tek başına küçük planlar yaparak, küçük hesaplarının peşinde koşarak, koskoca AB’nin uzun vadeli stratejik çıkarlarını olumsuz yönde etkilemesi belki de son bulacak. Vakit alacaktır. İşte bu son bulduğu zaman da, yani Avrupa kendi uzun vadeli çıkarlarını gözeten bir tutum içerisine girdiği zaman da, yanında Türkiye’yi değerli bir ortak olarak görecektir. Bu açıdan diyorum. Belki yine felsefe yaptım ama, sizin sorunuzun cevabı aslında burada gizli. Avrupa Lizbon Antlaşması’nın da yürürlüğe girmesiyle şöyle bir kendine çeki düzen vermiş oluyor. Bir sürü çatlak sesten kurtulacak. O zaman da bu bizim AB ile olan ilişkilerimizde olumlu bir şekilde yankı bulacaktır diye düşünüyorum.

 

SORU   : Burak Bey, malum Hükümet’in demokratikleşme projesi çerçevesinde Mahmur Kampı yine son zamanlarda çok fazla gündeme geliyor. Ama açıklamalar hep İçişleri Bakanlığı tarafından geliyor. Bizim bildiğimiz bir üçlü görüşme  süreci vardı. Türkiye, Irak ve BM Mülteciler Yüksek Komiserliği arasında. Burada herhangi bir kesinti mevzubahis mi? Değilse bu üçlü görüşmelerde ki en son gelişme nedir?

 

CEVAP   : Üçlü görüşmede üçüncü bacağın BM olduğu konusunda doğrusu emin değilim. Türkiye ve Irak’tan sonra ben üç numaraya ABD’yi koyarım. Şöyle diyelim. Terör örgütün tasfiyesi amacıyla çok boyutlu bir süreç devam ediyor. Türkiye-Irak-ABD tarafından oluşturulan üçlü mekanizmanın alt komite toplantıları Bağdat’ta düzenli olarak yapılıyor. Mekanizmanın Bakanlar düzeyindeki toplantısı ise, sanırım önümüzdeki ay, Aralık içerisinde yapılacak. Yerinden emin değilim. Bu üçlü mekanizmaya ilaveten, haliyle ikili görüşmeler de sürüyor. Mahmur konusunda BM ile muhakkak bir temasımız vardır, ama böyle bir proje içerisinde olduğumuzu pek sanmıyorum.

 

SORU  : Hangi Bakanlık acaba…

 

CEVAP  : İçişleri.

 

SORU    : Son toplantı hatırlıyorsunuz bu salonda yapılmıştı ve Sayın İçişleri Bakanımız  bundan sonraki toplantıyı Irak’ta yapacağız demişti. Bilmiyorum ama bunun teyit edilmesi lazım.

 

CEVAP  : Şu anda yerini bilmiyorum ama evet mantıklı geliyor bana.

 

SORU    : Sayın Bakan da toplantının Erbil’de yapılacağını açıklamıştı. Kuzey Irak’ta yapılmaması yönünde Türkiye’nin yeni bir talebi, isteği mi var acaba? Ya da bir çekince mi sözkonusu?

 

CEVAP   : Dediğim gibi toplantının nerede yapılacağını şu anda bilmiyorum. Öğreniriz. Öğleden sonra da tekrar konuşalım. Ama şu anda bilmiyorum. Elimdeki notlarda böyle bir ifade yok.

 

SORU   : Tarih kesinleşti mi?

 

CEVAP   : Aralığın ikinci yarısı diye aklımda kalmış.

 

SORU  : Mahmur’un boşaltılmasıyla ya da oradaki mültecilerin Türkiye’ye gelmesiyle ilgili olarak yapılan tartışmalar çerçevesinde BM Yüksek Komiserliği’nden bir açıklama yapılmıştı. Buradaki sorun uluslararası bir hukuki sorundur. Burada mülteciler vardır. Bunun PKK’dan ayırmak gerekir ve dolayısıyla buranın boşaltılmasıyla ilgili çalışmalarda bizim muhatap alınmamız gerekir, Türkiye bizi muhatap almalı, diye açıklamalar var. Ya da taraflar diyelim Türkiye demeyelim de?

 

CEVAP   : Bu konu İçişleri Bakanlığımızın takip ettiği bir konu olmakla birlikte benim söyleyebileceğim şu var. Mahmur Kampı dendiğinde terör yuvası haline gelmiş bir yer karşımızda duruyor. Oradan ülkemize yapılan saldırılardan çok canımız yandı. Bu açıdan önceliğimiz terör konusudur, ki bu bakımdan da dediğim gibi İçişleri Bakanlığımız gerekli açıklamaları yapıyor.

 

Bu vesileleyle yaklaşan bayramınızı hem kendim hem arkadaşlarım adına kutluyorum.