Avrupa Birliği ile Su Konusu

1.         Su konusu AB ile 3 Ekim 2005 tarihinde başlayan katılım müzakereleri çerçevesinde, “Çevre” başlığı altında yürütülmektedir.

 

2.         AB su mevzuatının ana belgesi sayılan ve 22.12.2000 tarihinde yürürlüğe giren AB Su Çerçeve Direktifi (SÇD), AB toprakları üzerindeki yüzey sularının, kıyı sularının ve yer altı sularının kirlenmesinin önlenmesi amacını taşımaktadır.

 

SÇD, her AB üyesi devletin, ulusal sınırları içinde bulunan nehir havzalarının yönetim planlarını hazırlamalarını (3. Madde, 2. paragraf), AB topraklarının dışına uzanan “uluslararası” nehir havzalarında ise ilgili devletlerle tek bir nehir havzası yönetim planı oluşturmak için çaba harcamalarını, bunun mümkün olmaması durumunda havza planlarını, nehirlerin kendi topraklarındaki bölümü için hazırlamasını ve AB Komisyonuna iletmesini öngörmektedir.

 

Bu bağlamda SÇD nehir havzası yönetiminde AB ülkeleri arasında işbirliği zorunluluğu getirirken (3. Madde, 4. paragraf), AB üyesi olmayan ülkelerle uygun eşgüdümün kurulması için çalışılmasına (3. Madde, 5. paragraf) yer vermektedir.

 

3.         AB Konseyi tarafından 14 Nisan 2003 tarihinde kabul edilen Türkiye Katılım Ortaklığı Belgesinde sınır aşan sular konusuna da yer verilmiştir. Belgede, Türkiye’nin sınır aşan sular konusunda SÇD ve AB’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler çerçevesinde işbirliğine gitmesi talep edilmiştir. Belgede belirtilen ve SÇD’de atıfta bulunulan Sınır Aşan Suların ve Uluslararası Göllerin Kullanımı (Helsinki), Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Karar Almaya Katılım ve Yargıya Başvuru (Aarhus) ve Sınır Aşan Çevresel Etki Değerlendirmesi (Espoo) Sözleşmelerine Türkiye taraf değildir. 2003 yılı Ulusal Programı’nda anılan sözleşmelerin AB’ye üyelikle birlikte değerlendirileceği kaydedilmiştir. Aarhus ve Espoo Sözleşmeleri suya odaklı Sözleşmeler olmayıp, suya dayalı projeleri (baraj yapıları, yer altı suyu çekim işlemleri) ilgilendiren hükümleri bulunmaktadır.

 

4.         AB Komisyonunun 6 Ekim 2004 tarihli Etki Değerlendirme Çalışmasında, Orta Doğu’da su sorununun gelecek yıllarda giderek önemi artan bir konu olarak AB’nin gündeminde önemli bir yere sahip olacağı kaydedilmiştir. Çalışmanın 9. sayfasında,

 

“Orta Doğu’da su önümüzdeki yıllarda giderek artan biçimde stratejik bir konu haline gelecektir. Türkiye’nin AB’ye katılımıyla beraber su kaynakları ve altyapılarının (Fırat ve Dicle nehirleri havzaları üzerindeki barajlar ve sulama sistemleri, İsrail ve komşu ülkeleri arasında su alanında sınır ötesi işbirliği) uluslararası yönetiminin AB için önemli bir mesele haline gelmesi beklenebilir.” ifadesi yer almıştır. Belgede yer alan su kaynakları ve alt yapılarının uluslararası yönetimi ibaresiyle Fırat ve Dicle havzalarında sınır aşan boyutta entegre havza yönetimine gidilmesi gerektiği savunulmakta, ayrıca ulusal görüşümüzün aksine Dicle ve Fırat nehirleri ayrı havzalar olarak gösterilmektedir.

 

Bunun üzerine, Avrupa Birliği Daimi Temsilciliğimiz tarafından AB Komisyonu nezdinde yapılan çeşitli girişimlerde, AB’nin ülkemizin sınır aşan sular meselesi ile Fırat ve Dicle Nehirleri konusuna ilgisinin ve yaklaşımının yanlış anlamaya neden olmayacak bir çerçeveye oturtulması istenmiştir.

 

9 Kasım 2005 tarihinde yayımlanan Katılım Ortaklığı Belgesinde ise sınıraşan sular konusunda işbirliğinin AB Su Çerçeve Direktifi ve Avrupa Birliği’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalar çerçevesinde geliştirilmesine devam edilmesi yönünde bir ifade kullanılmıştır.

 

6 Kasım 2007 tarihinde yayımlanan Katılım Ortaklığı Belgesinde ise, özellikle yatay ve çerçeve düzenlemelerde, sınıraşan boyutunu da kapsayan çevresel etki değerlendirmesi ve idari kapasite güçlendirilmesi konularının geliştirilmesine devam edilmesi belirtilmiştir.

 

5.         Avrupa Komisyonu tarafından ülkemize ilişkin olarak açıklanan 2006 yılı İlerleme Raporu'nda AB su mevzuatına uyumu da içeren “Çevre” faslı, “Çok sınırlı ilerleme” kaydedilen fasıllar arasında sayılmıştır.

 

Raporda, ülkemizin Espoo ve Aarhus Sözleşmelerine taraf olmadığı ve taraf olma konusunda bir takvimin bulunmadığı, stratejik çevresel etki değerlendirmesi direktifinin mevzuata yansıtılmadığı ve mevcut mevzuatın çevresel etki değerlendirmesinin sınır aşan boyutunu kapsamadığı ifade edilmiştir.

 

Raporda ayrıca, müktesebatla ilgili yatırımların gerçekleşmesini teminen Su Çerçeve Direktifine uyum sağlanmasına ve bu bağlamda Türkiye’nin sınır aşan sular konusunda özellikle üye ülkelerle işbirliğinin artırılmasına yönelik adımların atılmadığı vurgulanmış, yatay mevzuatta ise özellikle halka danışılması ve sınır aşan konulardaki ilerleme eksikliğinin giderek artan bir endişe kaynağı olduğu kaydedilmiştir.

 

Avrupa Komisyonu’nun ülkemiz hakkındaki 2007 ilerleme raporunda ise, “Çevre” faslında “sınırlı ilerleme” kaydedildiği belirtilmiştir.

 

Raporda, ülkemizin Espoo ve Aarhus Sözleşmelerine taraf olmadığı ve çevresel etki değerlendirmesinin halkın katılımı ve sınıraşan boyuttaki danışmalara ilişkin prosedürlerinin henüz tam uyumlu olmadığı ifade edilmiştir.

 

Raporda ayrıca, su kalitesi alanında genel olarak uyum düzeyimizin düşük olduğu, su çerçeve direktifinin de henüz uyumlaştırılmadığı, sınıraşan boyuttaki danışmaların henüz başlangıç safhasında olduğu, su yönetimi için kurumsal çerçevenin nehir havzası yönetimi temelinde düzenlenmediği belirtilmiştir.

 

6.         AB ile müzakerelerin ilk aşamasını oluşturan ve müktesebatın analitik incelemesinin yapıldığı tarama sürecinde, 2006 Nisan ve Haziran aylarında Brüksel’de yapılan “Çevre” faslı tarama toplantılarında su konusu da ele alınmıştır. “Çevre” faslına ilişkin tarama sonu raporu 22 Haziran 2007 tarihinde AB Komisyonu tarafından hazırlanarak AB Konseyine sunulmuştur.

 

Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinde “Çevre” faslı altındaki üstlenmesi gereken müktesebat kapsamındaki, çevresel etki değerlendirmesi direktifleri ile Aarhus ve Espoo Sözleşmelerinin sadece sınır komşumuz olan AB ülkelerine yönelik uygulanması için, 29-30 Ocak 2007 tarihlerinde Ankara’da uzmanlar ve hukukçular düzeyinde bir çalışma grubu toplantısı düzenlenmiştir. Bu konuda değerlendirmelerimiz sürmektedir.

 

21 Aralık 2009 tarihinde AB ile gerçekleştirilen Hükümetlerarası Konferans’ta "çevre" faslı görüşmelere açılmıştır, Bu çerçevede, AB’ne aday ülke olarak kapanış kriterleri çerçevesinde diğer hususların yanı sıra "sınıraşan" konuları da içerecek şekilde AB çevre mevzuatına uyum sağlamamız beklenmektedir. 

AB’nin sınıraşan konuları da içeren su ve çevre mevzuatının temelini, AB Su Çerçeve Direktifi; Sınıraşan Suyolları ve Uluslararası Göllerin Korunması ve Kullanılması Sözleşmesi (Helsinki Sözleşmesi); Sınıraşan Boyutta Çevresel Etki Değerlendirilmesi Sözleşmesi (Espoo Sözleşmesi) ve Çevresel Konularda Bilgiye Erişim, Karar Alma Sürecine Halkın Katılımı ve Yargıya Başvuru Sözleşmesi (Aarhus Sözleşmesi) oluşturmaktadır.

 

Ülkemiz, Su Çerçeve Direktifi’nin tam uyumlaştırılmasının ve bahsekonu Sözleşmelere taraf olunmasının, AB'ne tam üye olunmasının ardından gerçekleşeceğini, bununla birlikte, Sözleşmeler kapsamındaki Direktiflere tam uyumun AB’ne üyelik tarihinin kesinleşmesinden iki sene önce yapılabileceğini ifade etmektedir.