DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Bundan tam bir hafta önce 51 masum
kardeşimiz sapkın fikirlere sahip bir cani tarafından gerçekleştirilen
menfur terör saldırılarının kurbanları oldular. Cuma namazını eda eden
Müslümanlar hunharca katledildi. Çok sayıda kardeşimiz de yaralandı.
Saldırıda hayatını kaybedenlere yüce Allah’tan rahmet, yaralı olan
kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum. Ayrıca, kederli aileler ile Yeni
Zelanda devleti ve halkına da başsağlığı, sabır ve metanet diliyorum.
Biliyorsunuz, bu insanlık dışı terör eyleminin hemen ardından, Sayın
Cumhurbaşkanımızın talimatı üzerine, Türkiye’nin Zirve Dönem Başkanlığı
çerçevesinde Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımızla birlikte Yeni Zelanda’ya
gittik. Sıcak karşılama ve misafirperverlik için Başbakan Yardımcısı ve
Dışişleri Bakanı Winston Peters ve Yeni Zelanda yönetimine huzurlarınızda
bir kere daha teşekkür etmek istiyorum.
Christchurch’te buluştuğumuz saldırı kurbanlarının yakınları, halen tedavi
görmekte olan yaralılar ve saldırıya uğrayan camilerin yöneticileri ile
duygusal anlar yaşadık.
Beni bizzat arayan çok kıymetli Dışişleri Bakanı kardeşlerimin de
selamlarını ilettim ama tüm İslam İşbirliği Teşkilatı’nın selamlarını ve
dayanışma mesajlarını da bu kardeşlerimizle paylaştık.
Saldırıdan çok kısa bir süre sonra kendilerini ziyaret etmemizden ve
Türkiye ile İslam Dünyasının desteğini yanlarında hissettikleri için çok
mutlu oldular. Yeni Zelanda halkının da bu ziyaretimizden çok mutlu
olduğunu bizzat gördük.
Bu vesileyle bugün aramızda bulunan Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve
Dışişleri Bakanı Sayın Winston Peters ve Etnik Topluluklar Bakanı Sayın
Jennifer Salesa nezdinde Yeni Zelanda Hükümeti ve halkına tekrar başsağlığı
dileklerimizi iletiyorum ve kendilerine de bugünkü toplantımıza hoş
geldiniz diyorum.
Yeni Zelanda makamlarını saldırı sonrası gösterdikleri örnek tutumlarından
dolayı takdir ediyoruz. Ülkede yaşayan Müslümanların sahiplenilmesini ve
samimi dayanışma mesajları verilmesini önemsiyoruz.
Başbakan Jacinda Ardern başta olmak üzere, bu olay karşısında ilkeli tavır
alan Yeni Zelanda hükümet ve meclisinin bu tutumunun İslam ve yabancı
düşmanlığı eylemlerinin sıklıkla görüldüğü ülkeler ve siyasetçileri
tarafından örnek alınacağını umuyoruz.
Değerli Kardeşlerim, bugünkü toplantı, bu vahşi saldırıyı kınamak ve
terörle mücadelede Yeni Zelanda Hükümetiyle, halkıyla ve oradaki Müslüman
kardeşlerimizle dayanışmamızı sergilemek için önemli bir fırsattır, önemli
bir vesiledir.
Aynı zamanda, dünya genelinde İslâm karşıtlığı ve yabancı düşmanlığı içeren
eylemlere karşı tek vücut olduğumuzu göstermek için buradayız.
Hoşgörü kültürünün hâkim olduğu Yeni Zelanda’da bile bu tür bir saldırının
meydana gelmesi, insanlığın birlikte yaşama arzusuna kastedenlerin
Christchurch’ten tüm dünyaya gönderdikleri bir tehdit mesajıdır.
Bu terör saldırısını münferit bir vaka olarak görmek işin doğrusu akla
mantığa uygun değildir.
İslam düşmanı, ırkçı ve dünyadaki tüm insanların huzurunu hedef alan bu
zihniyete sahip çıkan insanlara da maalesef bugün rastlıyoruz.
Başbakan Ardern’in net açıklamalarına rağmen bu saldırının bir terör eylemi
olduğunu dile getirmekten bile imtina eden siyasetçileri görmekten üzüntü
duyuyoruz.
Çok kıymetli kardeşlerim, değerli konuklar, son yıllarda İslam
karşıtlığının yükselişi ve eyleme dönüşmesi, endişe verici bir eğilime
işaret etmektedir. Göç karşıtı popülist söylemlerin artmasıyla, benzer
eylemler özellikle Avrupa’da artışta.
Birçok Avrupa ülkesinde Müslümanlar ırkçılık, ayrımcılık ve yabancı
düşmanlığı kaynaklı eylemlere yoğun biçimde maruz kalıyorlar ve bu
eylemlerin sayısı artıyor.
Sadece ABD’ye baktığımızda ise, nefret söylemi kullanan grupların sayısı
son dört yılda bir buçuk kat artmıştır. 2014’te 784 iken 2018’de 1.020
olmuştur. Ayrıca aynı şekilde, nefret suçu sayısında da bir sıçrama
görülmektedir. Nefret suçları, sadece ABD’de 2014’ten 2017’ye kadar yüzde
30 artış göstermiştir.
Biz, insanların inançlarını, kimliklerini, geçimlerini ve en önemlisi
hayatlarını hedef alan bir anlayışı kabul etmiyoruz. Beklentimiz bu İslam
düşmanı teröristlerin arkasındaki siyasi desteğin biran evvel son
bulmasıdır.
Elbette İslam düşmanlığının ve terörizmin karşısında olan, hoşgörünün ve
iyi niyetin tarafında yer alan tüm ülke ve kuruluşlarla işbirliği içinde
çalışmak isteriz. Bu olayların yakından takibi ve tekrarlarının önlenmesi
için tedbirler alınması şarttır.
Öte yandan, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 50. kuruluş yıldönümünde
üzüntümüz bununla da sınırlı değil.
İsrail Yönetimi, Müslümanların ibadet özgürlüğünü kısıtlama ve Kudüs’ün
İslami kimliğini yok etme gibi eylemlerini her geçen gün artırıyor.
Filistin’de tüm dünyanın gözü önünde ve her türlü uyarıya rağmen çağımızın
en büyük zulümlerinden biri yaşanıyor.
Yıllardır Mescid-i Aksa’ya sistematik saldırılar gerçekleştiren İsrail’in
de, tıpkı Yeni Zelanda’da camiyi kana bulayan zihniyet gibi ne inançlara ve
kutsal mekânlara saygısı ne de birlikte yaşamaya tahammülü vardır. Bu
vesileyle belirtmek isterim ki ABD Başkanının Golan Tepeleri hakkındaki
kabul edilemez açıklamaları da bu çarpık zihniyetleri besleyecek
niteliktedir.
Zamanımızın en büyük trajedilerinden biri olan Rohingya Müslümanlarının
durumu İslam düşmanlığının bir başka örneğidir.
Maalesef bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.
Christchurch’teki katil ve kendisi gibi olanların sapkın dünya görüşünde
Müslüman da Yahudi de, Budist de, beyaz olmayanlar da, hatta kendi
çizgisinde olmayan Hristiyan da aynı yerdedir. Ve hepsi birer açık
hedeftir.
Bu terör saldırısı bireysel bir nefretin sonucu da değildir. Kendisinden
önceki canilere özenen, gelecekte başka ırkçı canilere örnek olmak isteyen,
dünyaya bir mesaj veren bir terör çizgisinin son örneğidir.
Buna karşı bugün burada bir adım atacağız.
İşte tüm bu nefret söylemlerine, bunun olağan kıldığı şiddet ve teröre
karşı tepkimizi beyanlarımızla ve fiili adımlarımızla inşallah
göstereceğiz.
Bugün davetimize icabetle İstanbul’a gelmeniz, dünyanın neresinde olursa
olsun Müslümanlara karşı yapılan eylemlere duyarsız kalmadığımızın önemli
bir göstergesidir.
Bugün buradan yükselecek sesimiz ırkçılık, hoşgörüsüzlük, dışlanma ve
şiddet eylemlerine maruz kalan kardeşlerimizle dayanışmamızı güçlendirecek,
onlara cesaret verecektir.
Çok kıymetli konuklar, değerli kardeşlerim, İslam karşıtı yaklaşımlara ve
bunlardan kaynaklanan sorunlara karşı etkin önlem alınması, günümüz
koşullarında artık bir zorunluluktur.
Bu yönde ilk adımın Müslümanların yaşadıkları toplumların idarecileri,
karar vericileri ve siyasetçileri tarafından atılması gerekmektedir.
Diğer taraftan, İslâm dünyasının tehditler karşısında birlik ve beraberlik
içinde hareket etmesi elzemdir. Bu noktada, İslam İşbirliğ Teşkilatı üye
ülkeleri olarak atabileceğimiz birçok adım, kat edebileceğimiz uzun bir
mesafe vardır.
Nefret suçlarını olağan kılan, siyaset, basın aracılığıyla da
normalleştirmeye çalışılan nefret söylemleriyle mücadele etmeliyiz.
Yükselen ırkçı terörün ayak izlerini geriye doğru izlediğimizde İslam
düşmanı, yabancı düşmanı, göçmen düşmanı söylemlerin ve bunları yayan
siyasetçilerin ve hatta medyanın sorumluluklarını görüyoruz. Bu tür sapkın
ideolojilere sahip olanları dışlamak ve küçük oy hesaplarıyla toplumun
huzur ve dengesini bozacak söylem ve eylemlerden şiddetle kaçınmak
insanlığa karşı bir borçtur. Zira bu söylemler şiddete meyilli bu zavallı
zihinlerde bir eylem dürtüsüne dönüşüyor.
Mesela, İslam’ı ve Müslümanları terörle bağdaştırmaya çalışan zihniyet ve
söylemler, uydurulmuş tarih faraziyeleriyle güya desteklenerek, bu
insanların radikalleşmesini körüklemiyor mu?
Son saldırıda failin dini kimliğine bakarak ‘’Hıristiyanlık bir terör
dinidir’’ diyebilir miyiz? Myanmar’daki soykırıma Budist terörü diyebilir
miyiz? Hiçbir din ve inanç şiddet ve terörle tanımlanamaz ve barış bizim
dinimiz İslam’ın adında ve merkezindedir.
Çok kıymetli kardeşlerim, değerli konuklar, Türkiye olarak başta BM olmak
üzere üyesi bulunduğumuz uluslararası kuruluşlarda diyalog, uyum, çoğulcu
yaşam ve hoşgörünün altını çiziyoruz. Müslümanların karşılaştığı sorunlar
ile bunların çözümü konusunda çok taraflı uluslararası platformlarda
süreklilik arz edecek şekilde hep birlikte çalışmamız önemlidir. Bu tür
saldırılar İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde bir mekanizma tarafından
yakından izlenmeli, kayıt altında tutulmalı ve bunlar Batı dünyası ve
kamuoyları nezdinde kararlı bir şekilde gündeme getirilmelidir. Ancak İslam
İşbirliği Teşkilatı’yla sınırlı kalma lüksümüz de yoktur ve olamaz.
Uluslararası camianın önde gelen teşkilatları ve sivil toplum ile ortak
hareket etmeli, dünya kamuoylarına ulaşmalı, hesap verebilirlilik
anlayışını yaygınlaştırmalıyız.
BM Medeniyetleri İttifakı girişimi çerçevesinde somut olarak neler
yapılabileceğine de bakmalıyız. Medeniyetler İttifakının etkin ve etkili
olması önem taşımaktadır. Bu ihtiyaç maalesef bugün her zamankinden daha
fazla geçerlidir.
Çok kıymetli kardeşlerim, değerli konuklar; Ekim 2018’de yine burada
İstanbul’da İslamofobi’nin bir insan hakkı ihlali olduğunu ve ırkçılığın
güçlü bir tezahürü olduğunu ilan etmiştik. Bu kez İslam düşmanlığı dahil
ırkçılığın her türünün nedenlerinin tesis edilmesi için etkin stratejiler
geliştirilmesi için çağrı yapıyoruz. Aşırılık ve şiddet yanlılarına en
güzel yanıt olacağına inanıyorum. Hepinizi derin saygı ve muhabbetlerle
selamlıyorum. Bugün sizleri burada ağırlamaktan büyük bir mutluluk
duyuyoruz. Çok teşekkür ediyorum.