Çok Kıymetli Büyükelçilerim,
Sevgili Çalışma Arkadaşlarım,
XII. Büyükelçiler Konferansı vesilesiyle Dışişleri Bakanı olarak sizlere
topluca hitap etmekten dolayı büyük bir mutluluk duyuyorum.
Dün Sayın Cumhurbaşkanımızın doğrudan talimatlarını alma imkânı bulduk.
Zat-ı Devletleri’ne hepimiz adına şükranlarımızı bir kere daha arzediyorum.
Her zamanki gibi şevkle, özveriyle çalışıp talimatlarını yerine
getireceğiz.
Bugün 10 Kasım, Cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı,
rahmet ve minnetle anıyoruz.
Atatürk ve Cumhuriyetimizi kuran, bize hediye ve emanet eden tüm
ecdadımızın ruhları şad olsun.
Bu yıl Milli Egemenliğimizin 100. Yıldönümünü kutluyoruz. 3 yıl sonra ise
Cumhuriyetimizin 100. Yıldönümünü şevkle, gururla kutlayacağız. Bu yıl
ayrıca, Hariciye Vekaleti, yani Dışişleri Bakanlığı’nın 100. Yıldönümü.
Reis-ül Küttaplığın kuruluşundan bu yana ise, 5 asrı aşan bir diplomasi
geleneğimiz var.
Bu nedenle bu yılki temamızı “Milli Egemenliğin 100. Yılında Türk
Diplomasisi: Gelenekten Geleceğe” olarak belirledik.
Geleneklerimizle övünüyor ve geleceğe güvenle bakmamızı sağlayacak
dönüşümleri de hızla uyguluyoruz.
Ülkemiz için Sayın Cumhurbaşkanımızın dirayetli duruşu ve güçlü
önderliğinde 2023 yılı hedeflerimize kararlılıkla ilerliyoruz.
Dışişleri Bakanlığı Teşkilatı da gecesini gündüzüne katarak yerli, milli,
Girişimci ve İnsani bir dış politikayı sahada ve masada güçlü bir şekilde
uyguluyor.
Değerli Mesai Arkadaşlarım,
Türkiye dünyanın en büyük beş diplomatik ve konsüler ağından birine sahip.
Halen yurtdışında 152 Büyükelçimiz görev yapıyor, ekran başında bizlerle
beraberler. Merkezde ise 116 Büyükelçimiz mevcut. Hemen her zaman diliminde
bir Büyükelçiliğimiz, Başkonsolosluğumuz veya Ticaret Ofisimiz var.
En batıdaki Meksika Büyükelçiliğimiz sabahın 5’inde bize bağlanmış durumda.
En doğudaki Wellington’da ise saat gece yarısı. Bu esasen Dışişleri
Bakanlığı’nın çalışma yelpazesini de gösteriyor. Bakanlık 7 gün 24 saat
esası üzerinde çalışan bir teşkilata ve çalışma düzenine sahip.
Bir temsilciliğimiz güneşin batışını, aynı anda bir diğer temsilciliğimiz
ise güneşin doğuşunu yaşıyor.
Bu ne demektir?
Her şeyden önce dünyanın en geniş 5 bilgi toplama, analiz ve diplomatik
girişim ağından biri Türkiye’mizin emrinde.
Özel yetişmiş deneyimli kadrolar 248 misyonda her gün Ankara’yı bilgi ve
değerlendirmeyle beslemekte, karar alıcılara destek olmakta. Sonuçta oluşan
talimatları da bulundukları ülkelerde yerine getirmekte. Bu dev mekanizmayı
en verimli şekilde çalıştırmak çok önemli. Büyük imkan, büyük sorumluluk
demektir.
Değişim, dönüşüm hayatın değişmez unsuru. Değişime intibak edemeyen ise
silinir, gider.
Dün Türkiye’mizin dijital dönüşüm gündemi hakkında ayrıntılı brifing aldık,
kendilerine çok teşekkür ediyoruz. Şunu gururla söylüyorum ki: Türkiye,
günümüzde değişimi sürükleyen dijital teknolojiler konusunda bir dönüşüm
geçiriyor, hem de büyük bir dönüşüm.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde daha da çevik bir yönetim anlayışını
benimsedik. Bakanlığımız da bu çerçevede dünya ölçeğinde bir dinamizm
sergilemektedir.
Esasen Bakanlığımız e-devlet uygulamaları alanında hep öncü bir çalışma
içinde oldu. Kamu yönetimi gibi diplomasinin de ilkesi, bisikletin
selesindeyken pedalı çevirmektir.
Geçen yıl, küresel salgından önce, yine bu platformda Dijital Diplomasi
girişimini ilan ettik. Türkiye olarak liderlik ettiğimiz arabuluculuk gibi
uluslararası süreçlerde de rotayı bu yöne önceden çevirmiştik. Bu öngörünün
isabetini pandemi sürecinde de yaşıyoruz.
Bu yıl 22 bin kişiye ulaşan ve “greenbox” teknolojisini uyguladığımız
İstanbul Arabuluculuk Konferansı’nda üçüncü kez dijital teknolojilerin
barış çabalarına katkısını ele aldık. Bildiğiniz gibi geçen yıl New York’ta
bu alanda Bakanlar Toplantısını düzenlemiştik.
Yine, salgından çok evvel dijital çağda diplomasi ve çağın diplomasiye
etkileri konusunu Antalya Diplomasi Forumu’na tema olarak belirlemiştik.
Sonuç itibarıyla, salgın tüm dünyayı evlerine hapsettiğinde, biz süratle
internet üzerinden “dijital ortamda diplomasiye” uyum sağlayabildik:
· Salgın sırasında 11 tanesi Sayın Cumhurbaşkanımıza refakaten, 61
diplomatik videokonferans gerçekleştirdik.
· Sayın Bakan Yardımcılarımız, Genel Müdürlerimiz ve aynı şekilde diğer
çalışma arkadaşlarımız dijital ortamda toplantılar düzenlediler.
· Videokonferans uygulamasından Bakanlık içinde de yararlandık.
Büyükelçilerimiz ve Başkonsoloslarımızla toplantılar tertipledik. Böylece,
salgın konusunda diğer ülkelerdeki durumu ve uygulamaları da yakından takip
ettik.
· Yine geçen sene ilan ettiğimiz Antalya Diplomasi Forumunu da dijital
ortamda hayata geçirdik. Bir fikir olmaktan çıkarıp, fikirlerin
şekillendiği bir zemine dönüşmesini sağladık. Dünyanın diplomatik
gündeminde yer tutan belirli konularda fikirlerin oluşumuna da bu şekilde
katkılar sağladık.
Özetle, dijital çağa yetişmek değil, çağı sürükleyenler arasında yer almak
şiarıyla hareket ediyoruz.
G-20 Dijital Diplomasi endeksinde Türkiye olarak 7. sıradayız. Sosyal medya
etkileşimi bakımından ise 3. sıraya çıktık.
Dijital Diplomasi girişimimiz Bakanlığımızın icra kapasitesine de katkıda
bulunuyor. Çağa uygun şekilde yeteneklerimizi dönüştürüyor. Bu çerçevede,
teknolojiden dış politika alanında istifade etmeye, makineler yardımıyla
daha verimli hizmet üretmeye dönük çalışmalar sürecek.
Yurtdışındaki vatandaşlarımıza verilen hizmetlerin kalitesi konusunda ne
kadar hassas olduğumu biliyorsunuz. Ve bu süreçte sizlerin de ne kadar
hassas olduğunu, tüm çalışma arkadaşlarımızın, sadece vatandaşlarımız
değil, yani yurtdışındaki vatandaşlarımız, Türkiye’deki yakınları ve
vatandaşlarımız ve tüm dünya gördü. O yüzden sizlere bu hassasiyetiniz için
çok teşekkür ediyorum. En büyük sorumluluğumuz, vatandaşımıza hizmet ve
onların hakkını hukukunu korumak. Vatandaşlarımızın sorunlarına yapay zeka
aracılığıyla her günün her saati, mesai gözetmeden yanıt verecek “Hızır”
uygulamasını da hizmete sokuyoruz.
Gelişen misyon ağımız ve dijital kapasitemizle sunduğumuz hizmetlerin
kalitesini artırmaya hep birlikte devam ediyoruz.
Her seviyede diplomatlarımıza çağın gerektirdiği yeni yetenekleri
kazandırmamız elzem. Bunun için dijital becerileri geliştirmek için eğitim
çalışmalarımızı Bakanlık olarak başlattık.
Kamu diplomasisi, konsolosluk hizmetleri, siber güvenlik, stratejik öngörü
ve dış politika analizleri gibi farklı alanlarda büyük veri ve yapay zeka
gibi dijital teknolojilerden daha büyük ölçüde hep birlikte yararlanacağız.
Uzaktan çalışma bağlamında hem merkez, hem de yurtdışı teşkilatımıza modern
cihazları dağıtıyoruz. Bakanlığımızda yüksek hızlı internet bağlantısı ve
donanım ihtiyacımızı karşılayan altyapı kuruldu, bunu da her gün
güçlendiriyoruz.
Büyük veri mühendisliğinden faydalanmak için gereken altyapı ve personel
yapılanmasına da başladık.
Diğer ülke ve kurumlarla dijitalleşmenin diplomasiye etkisi hakkında bilgi
değişimi ve iş birliği yapıyoruz.
Geleneklerimizden güç almaya özen gösteriyoruz. Ama aynı zamanda Dışişleri
Bakanlığımız gelecekle buluşmaya devam ediyor.
Diplomasi, özünde, devletleri temsil eden insanlar arasında farklı
vasıtalar aracılığıyla iletiş ve müzakeredir. Gelenek de budur,
öngörebildiğimiz gelecek de budur.
Tabii ki diplomasi yöntemleri, çağın teknolojisine ve özelliklerine uyum
sağlamak zorunda.
Nitekim, salgın döneminde birçok seyahat kısıtlaması uygulansa da biz
tempomuzu düşürmeden yüzyüze diplomasimizi de sürdürdük.
İbni Arabi ne güzel söylemiş: “Varlığın kökeni harekettedir”. Nitekim,
yolculuk durmadı. Salgının başından beri 24 yurtdışı ziyareti
gerçekleştirdik. Ülkemizde 19 Devlet ve Hükümet Başkanı, 18 Dışişleri
Bakanı ağırladık. Daha geçen hafta Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği
Süreci Dışişleri Bakanları Toplantısı’na Antalya’da evsahipliği yaptık.
Seyahatleri telefon ve internet görüşmelerimizle de destekledik. Bu dönemde
Sayın Cumhurbaşkanımız 205 telefon görüşmesi, 11 videokonferans, biz de 251
telefon görüşmesi, 50 videokonferans yaptık. Bu arada telefon üzerinden
iletilen mesajlar veya anlık telefon üzerinden kısa kısa görüşmeleri
saymıyoruz. Yani vasıtalarımızı çeşitlendirdik ve muhataplarımızla iletişim
ve müzakereye devam ettik.
Salgının başından itibaren Türk diplomasisi her alanda hizmetlerini
aksatmadan sundu.
Bu dönemde, Bakanlığımız bünyesinde faaliyete geçirdiğimiz Koordinasyon ve
Destek Merkezi vasıtasıyla Cumhuriyet tarihimizin en büyük tahliye
operasyonunu koordine ettik.
Sayın Cumhurbaşkanımız dün rakamları sizlerle tekrar paylaştı ve sizlere
takdirlerini iletti. Ben de Koordinasyon ve Destek Merkezimiz başta olmak
üzere emeği geçen tüm Büyükelçilerimize, Başkonsoloslarımıza ve tüm çalışma
arkadaşlarımıza şahsınızda teşekkürlerimi sunuyorum.
Pek çok ülkenin içine kapandığı bir dönemde, tüm dünyaya yardım elimizi de
uzattık. Keza bu rakamlar da dün Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından sizlerle
ve kamuoyuyla paylaşıldı.
Böylece salgın döneminde de insani konularda dünya lideri olmaktan gurur
duyuyoruz.
Bu hizmetleri götürürken ve bu hizmetleri gerçekten herkes görüyor, kamu
hizmetinin insana hizmet olduğunu anlatan çok sayıda örnek hikayeyi de hep
birlikte yaşadık. Bazen çok sevindik, bazen çok duygulandık.
Salgın nedeniyle Tayland’da doğan minik Eren ile annesi Nilay Hanımı
Büyükelçimiz tahliye uçağına yolcu etti. Allah Eren’i analı babalı
büyütsün.
Kronik hastalığı olan Ela kızımızın İsviçre’de temin edemediği ilacı
Başkonsolosluğumuz hemen Almanya’dan bulup getirtti ve ailesine teslim
etti. Minik Ela’ya şifalar diliyoruz.
Sadece karadan değil yeri geldi denizden de tahliye gerçekleştirdik. Atlas
Okyanusu’nda Moritanya açıklarında avlanan 48 Karadenizli balıkçımızı da
ülkemize getirdik. Hint Okyanusu’na doğru seyrederken ilacı biten
gemicimize Malaka Boğazı açıklarında ilacını ulaştırdık. Pruvaları neta
olsun! Buna benzer daha çok örnekler yaşadık ama, sadece birkaçını
paylaşıyorum.
Latin Amerika’dan Asya’ya, Kuzey Amerika’dan Afrika’ya hemen her coğrafyada
vatandaşımıza doğrudan hizmet götürdük, insana dokunduk. Türkiye bir
şefkatli güç olarak tüm insanlık adına mükemmel bir sınav veriyor.
Bu deneyimlerin tabi ki unutulmasını istemiyoruz. Dolaysıyla tahliyelerden
kriz bölgelerindeki tecrübelerimize kadar 21. yüzyıl Türk diplomasisini
bugünkü ve sonraki kuşaklara aktaracak Müşfik Güç Belgeseli’ni bir sonraki
Büyükelçiler Konferansına yetiştirmek için çalışmalarımızı başlattık,
düğmeye bastık.
Çok Kıymetli Büyükelçilerim,
Sevgili Çalışma Arkadaşlarım,
Salgın bizi durdurmadı ama tüm dünyayı derinden etkiledi.
Geleceği görmek mümkün değil. Ama Perşembe’nin gelişi de Çarşamba’dan
bellidir.
Salgının hemen başlarında insanlığı nasıl bir gelecek beklediğine dair
stratejik öngörü çalışmaları yaptık. Pandeminin zaten mevcut olan
yönelimleri hızlandıracağı sonucuna vardık. Aradan geçen zamanda ilk
tespitlerimizde haklı çıktığımızı görüyoruz.
Ayrıca, dünya çapında bu alandaki ilk çalışmalardan ikisini, sizlere de
gönderdik, hatta sizler tüm Dışişleri Bakanlarına da gönderdiniz, Stratejik
Araştırmalar Merkezi ve Antalya Diplomasi Forumu olarak hazırladık.
Herşeyden önce salgınla birlikte mevcut küresel kurumların yetersizliği bir
kez daha ortaya çıktı.
· Uluslararası örgütler güç ve itibar kaybına uğramaya devam etti.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin salgını gündeme alması 100 gün
sürdü. “Dünya Beşten Büyüktür” çağrısıyla vurgulamakta olduğumuz reform
ihtiyacı iyice su yüzüne çıktı.
İkincisi, salgın dünyadaki kırılganlıkları daha da artırdı.
· Çatışmalar devam ederken insani yardımlar, barış operasyonları, sahada
arabuluculuk çabaları sekteye uğradı.
· Kırılganlık ve politik riskler sadece gelişmekte olan dünyada değil,
dünyanın en gelişmiş ekonomilerinde dahi artıyor.
· Etkin yönetişim ve devlet kapasitesinin önemi bir kez daha ortaya çıktı.
Üçüncüsü, salgın küresel güç dengelerini de etkiledi.
· Büyük güçler arasındaki jeopolitik rekabet hız kazandı, gerilim arttı,
derinleşti.
· Aslında her güçteki devletler artan şekilde birbirleriyle rekabete
girişmiş durumda.
· Nüfus ve ekonomi bakımından önemli güçler de ciddi sınamalarla karşı
karşıya kaldı.
· Uluslararası dayanışma ciddi bir darbe aldı. Örneğin tıbbi malzeme
temininde, sizler de gördünüz, yaşadınız, adeta vahşi bir rekabet yaşandı.
Diğer taraftan, salgın teknolojik dönüşüm ve dijitalleşmeyi iyice
hızlandırdı.
Dijitalleşmenin kaçınılmaz olduğunu ve çeşitli alanlarda artık fark
yaratabileceğini hep beraber gördük. Adeta geleceğin bir provasını
yapıyoruz bugün.
Bunların her biri dış politikamızı etkileyecek olan önemli tespitler.
Geçen senelerdeki konuşmalarımızda vurguladığımız hususların salgın
döneminde de daha belirgin hale geldiğin görüyoruz.
Geçen sene dünyanın bir gül bahçesi olmadığını söylemiştik.
Savaşların, darbelerin, çöken devletlerin, acı ve zulmün yaşandığı, kanın
aktığı, azgelişmişliğin insan zulme dönüştüğü yerlerde görev yapıyoruz.
Türk diplomatları bu zor bölgelerde fedakarca vatandaşlarımızı ve milli
menfaatlerimizi korumaya, dostluk köprüleri ve ticaret kanalları inşa
etmeye devam ediyor.
Yani sahada, masada ve fikri zeminlerde etkin olmaya, girişimci ve
yenilikçi bir diplomasiye olan ihtiyaç azalmıyor, tam tersine artıyor.
Farklı güç unsurlarını akil şekilde kullanmaya devam etmemiz gerekiyor;
çünkü uluslararası ilişkilerin temel mantığı “mücadele” olmaya devam
edecek.
“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” temel hedefi doğrultusunda her gün küresel ve
bölgesel barış ve refaha hizmet edecek adımlar atıyoruz.
Barış ve refah güçlü ve girişimci olmayı gerektirir. Dolayısıyla dış
politikamızdaki adımları “başımızı kuma gömmek” değil, “hamle üstünlüğünü
elde etmek” üzerine inşa ediyoruz.
Uluslararası sistemde değişim sancıları yaşanıyor. İçinde bulunduğumuz
coğrafya sorunlarla örülü. Bazen oyun kurmak gerekiyor.
Bazen de farklı güç odaklarının bölgemize reva gördükleri tertipleri
vakitlice görerek meşru çıkarlarımızı korumak için oyun bozmak gerekiyor.
Biz her iki durumda da girişimci olmaktan çekinmiyoruz. Yüzyıllara sari
devlet deneyimi bize diplomasinin çok kez silahsız mücadele olduğunu da
öğretiyor. Yerli ve milli gücümüzü sahada ve masada ortaya koyuyoruz,
koyacağız.
Değerli Büyükelçilerim,
Sevgili Çalışma Arkadaşlarım,
Kıbrıs, bizim milli davamızdır. Kıbrıs konusunda da çözüm yollarını tıkayan
kim, bellidir.
Ada’da Türk toplumunu eşit görmeyen sorunlu bir zihniyet var. Avrupa
Birliği bu zihniyeti üye yaptı ve çözüm umutlarını tıkadı. Şimdi üstüne bir
de ortak zenginliklere “el konulması” teşebbüslerine, en azından sözde
destek veriyor.
İyi de, bunlara bizim müsaade edeceğimiz varsayımının ardındaki kibir ve
yanılgı nereden kaynaklanmakta?
Bugüne kadar siyasi eşitliği kabul etmediler. Siyasi eşitliğin olmadığı
yerde egemen eşitlik olmalıdır ve olacaktır.
Kıbrıs Türkü artık sırf müzakere etmek için masaya oturmayacaktır. Son
seçimlerde de bu mesajı açıkça verdiler.
Doğu Akdeniz’deki mesele de kaynakların hakkaniyetli paylaşımıdır. Bölgede
istikrarsızlığı yaratanlar, Türk’ün haklarını gasp edebileceğini
düşünenlerdir.
Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip ülke olan Türkiye’nin kendi
kıyılarına hapsedilmesini ve hakkı olan kaynaklardan vazgeçmesini kimse
beklemesin. Bizi dışlayan, hatta karşısına alan girişimlerin de başarı
şansı yoktur.
Komşu komşunun külüne muhtaçtır. Sayın Cumhurbaşkanımızın son İzmir
depreminde verdiği mesaj da bunu veciz şekilde ortaya koydu. Yunanistan ile
sorunları konuşarak halletmek istiyoruz. Önkoşulsuz diyalog ve diplomasiye
kapımızı kapatmıyoruz.
Yunanistan Başbakanı Fransa, Almanya, İngiltere’deki gazetelere yazı yazıp
başka ülkelerin kamuoylarına yaranmaya çalışırken, biz bir Yunan gazetesine
makale yazarak doğrudan Yunan halkına seslendik.
Dedik ki, isterseniz gerginlik ve tırmanmayla yaşayalım veya diplomasi,
diyalog ve işbirliği yapalım: seçim Yunanistan’ındır. Türkiye hamdolsun her
yoldan gitmeye muktedirdir.
Her türlü makul diplomatik açılımı da onlara sunuyoruz: İstikşafi
görüşmeler, gelir paylaşımı, Bölgesel Konferans gibi somut öneriler hep
bizim tarafımızdan geldi.
Sadece Yunanistan’la değil tüm kıyıdaş ülkelerle bu meseleleri konuşmak
için Doğu Akdeniz Konferansı toplantısını bizzat Sayın Cumhurbaşkanımız
önerdi.
Kırılgan olan bölgemize hakkaniyeti, huzur ve işbirliğini artıracak
diplomasiyle kazandırmak için ilgili tüm aktörlerle birlikte biz Türkiye
olarak çalışmayı öneriyoruz.
Değerli Mesai Arkadaşlarım,
Türkiye, Suriye’deki gelişmeleri milli güvenlik ve bölgesel istikrar
perspektifinden izliyor ve yönlendiriyor. 10 yıldır istikrarsızlık içindeki
bu komşumuzun artık terörden arındırılması, halkının beklentilerini
karşılayacak siyasi bir çözüme kavuşması, mültecilerin dönüşünün sağlanması
en başta bizim hedefimiz.
Bu anlayışla PKK/PYD/YPG ve DEAŞ terör örgütlerinin yarattığı tehdide karşı
harekatlarımızı başarıyla icra ettik.
Sınırımızda terör koridoru oluşturmaya çalışanlara izin vermedik.
PKK/PYD/YPG’nin bölücü gündemi ve siyasi sürece dahil olma çabalarını
engelliyoruz. Adı, sanı ne olursa olsun hiç kimsenin bölgemizde terörü
meşrulaştırmasına izin vermeyeceğiz.
İdlib’de ateşkesin muhafazası için faaliyetlerimizi kararlılıkla
sürdürüyoruz. Bölgedeki masum insanları korumakta da kararlıyız.
Öte yandan, ihtilafta kalıcı bir çözüm bulunması için siyasi sürece ivme
kazandırılması lazım. Bu yöndeki uluslararası çalışmalara da öncülük
ediyoruz.
Suriye’de savaştan kaçanlara kapılarımız açık, Şimdi, güvenli bir şekilde
onların dönmelerini sağlıyoruz. Suriye’de terörden arındırdığımız bölgelere
dün Sayın Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi 411 bin Suriyeli’nin güvenli
şekilde geri dönmesini sağladık.
Değerli Büyükelçiler,
Sevgili Çalışma Arkadaşlarım,
Libya’daki durum bu yıl gündemimizi meşgul eden öncelikli konular arasında
yer aldı. Başından beri krizin sadece siyasi diyalog yoluyla
çözülebileceğini savunduk. Ancak, destek ifadeleriyle yetinerek köklü
bağlarımız bulunan bu ülkedeki gelişmeleri seyrine bırakma seçeneğimiz
yoktu. İnisiyatif alarak kaosun önlenmesi ve uluslararası meşruiyetin
korunması için harekete geçtik.
Türkiye’nin BM tarafından tanınan Milli Mutabakat Hükümeti’ne sağladığı
eğitim ve danışmanlık desteği ülkenin daha fazla iç savaşa sürüklenmesini
engelledi ve BM önceliğindeki siyasi sürecin de önünü açtı.
Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması konusunda imzaladığımız Mutabakat
Muhtırası da Doğu Akdeniz’deki meşru çıkarlarımızın korunması yolunda
önemli bir adım teşkil etti.
Sahada sürdürülebilir ateşkesin tesisi ve kapsayıcı siyasi sürecin
ilerletilmesi konusunda Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm
taraflarla eşgüdüm halinde çabalarımızı sürdürüyor, Libya Siyasi Diyalog
Forumu’nun çalışmalarını destekliyoruz.
Değerli Büyükelçiler,
Türkiye birden fazla sorunlu bölgenin tam da ortasında. Bu bölgelerdeki
ihtilaflar ne yazık ki çözülmüyor. Mesela Ukrayna’nın Kırım ve Donbass,
Gürcistan’da Abhazya ve Güney Osetya, Moldova’da Transdinyester sorunları
halen çözüm bekliyor.
Donmuş ihtilaf tabiri ise yanıltıcı. Bunlar “çözümü dondurulmuş
ihtilaflar”. Bunun son örneği Yukarı Karabağ oldu.
Tabiatıyla Azerbaycan bizim için herhangi bir ülke değil. Bir millet iki
devlet anlayışıyla bağlı olduğumuz kanımız, canımız bir ülke.
Biz Azerbaycan’ı sırf kardeşimiz olduğu için değil, uluslararası hukuk
bakımından haklı olduğu için de destekliyoruz. Çünkü Türkiye her zaman
meşrunun ve haklının yanındadır.
Nitekim Ermenistan’ın 27 Eylül saldırısının hemen ardından yoğun bir
diplomatik seferberlik başlattık. Başta Sayın Cumhurbaşkanımız olmak üzere
hepimizin gerçekleştirdiği temaslarda muhataplarımıza Azerbaycan’ın
uluslararası hukuka göre haklılığını anlattık, anlatıyoruz.
Hepiniz, sizler yurtdışında Azerbaycanlı meslektaşlarınızla birlikte
çalışıyorsunuz. Azerbaycan temsilciliğinin olmadığı yerlerde haklı
davalarını sizler savunuyorsunuz.
Temaslarımızda Ermenistan’ın sivillere bilerek saldırdığını, savaş suçu
işlediğini, saldırganlığını örtmek amacıyla ülkemiz aleyhinde de kara
propaganda yaptığını teşhir ettik, ediyoruz. Bu ülkenin PKK/YPG
teröristlerini ve çok sayıda yabancı savaşçıyı Yukarı Karabağ’da
konuşlandırdığını da aktardık.
Uluslararası kuruluşlardaki ortak çabalarımız BM Güvenlik Konseyi’nden
Bağlantısızlar Hareketi’ne, AGİT’ten İslam İşbirliği Teşkilatı’na kadar çok
sayıda kuruluşa yankı buluyor.
Gelinen aşamada Azerbaycan’ın sahada kazandığı başarı 30 yıllık işgalin
artık sürdürülebilir olmadığını göstermiştir. Nitekim dün gece yarısı
itibarıyla da artık Ağdam, Laçin, Kelbecer’de işgalin takvime bağlı şekilde
sonlandırılması kararlaştırılmıştır. Bildiğiniz gibi, kahraman Azerbaycan
ordusu; bu 7 rayondan, 3’ünü saydık; diğer 4 rayonu sahadaki başarılı
operasyonlarla ele geçirdi. Sonuçta 1+2, eskiden 5+2’ydi, şimdi Ağdam
kaldı, Azerbaycan onun da önemli bir kısmını geri almıştı zaten. Eskiden
5+2 formülü vardı, şimdi 1 Aralık’a kadar inşallah tüm işgal edilmiş 7
bölge, rayon Azerbaycan’a iade edilecek, bunun için çalışmalarımızı
sürdürüyoruz.
Ve biz önümüzdeki süreçte, biraz önce söylediğim gibi, çalışmalarımızı
sürdürüyoruz. İlgili tüm aktörlerle temas halinde Azerbaycan’ın hakkını,
hukukunu her platformda savunmaya devam edeceğiz. Yani Türkiye ve Türk
milleti olarak, bu süreçte de her zaman olduğu gibi bir millet iki
devletiz. Kardeş Azerbaycan ve Azerbaycan halkına da hizmet etmek bizim
görevimizdir.
Ermenistan’ın bu süreçten gerekli dersleri çıkardığını umuyoruz, çünkü 3
defa ateşkes oldu, 3’ünü de Ermenistan bozdu. Uluslararası topluma diyoruz
ki, gelin bu ihtilafı artık her zaman söylediğimiz gibi Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi kararları, Azerbaycan’ın egemenliği ve toprak bütünlüğü
çerçevesinde çözelim. Son sağlanan mutabakatın da bu amaca ve tüm bölgenin
ihtiyacı olan kalıcı istikrara hizmet edecek bir adım olmasını da temenni
ediyoruz.
Değerli Büyükelçiler,
Kıymetli Çalışma Arkadaşlarımız,
Önümüzdeki tablo açıktır.
Müttefiklerimiz ittifak dayanışmasını her mülahazanın üstüne koyamıyorlar.
Mesela efendim “ Avrupa Birliği” dayanışması diyorlar. Peki, NATO
dayanışması nerede?
Halbuki, hiçbirinin NATO dışında güvenli olması da mümkün değil.
Bu çelişkinin açıklaması nedir?
FETÖ, PKK/PYD, Doğu Akdeniz konularında müttefiklerimizin düştükleri durum
gerçekten üzüntü verici.
Ama biz de biliyoruz ki, geçmişte olduğu gibi bugün de Türkiye’ye karşı diş
gösteren, dil uzatan çevreler er ya da geç Türkiye’den yardım isterler.
Atatürk’ün bir anısı aklımıza geliyor:
1933’te Ankara Erkek Lisesi sınavında geleneksel dostluğa dair bir soruya
Atatürk takılır. Tarihçi Kemal Arıburnu yanıt verir: “…ortak hareketlere
Fransız yazarlar geleneksel dostluk niteliği vermişlerdir” der. Atatürk
teyit eder, “Türkiye’nin geleneksel dostu yoktur, çıkarlar ortak olunca
Avrupalılar buna hemen geleneksel dostluk ismini verirler” der.
İşte Türkiye merkezinde bulunduğumuz geniş coğrafyada birden fazla havzada
güvenlik ve istikrara katkıda bulunmakta.
NATO operasyonlarına en fazla katkı yapan 5 ülke arasındayız.
NATO’nun geleceği için başlatılan çalışmada İttifak içi dayanışmanın en
temel mülahaza olarak tescil edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Değerli Arkadaşlar,
Trans-Atlantik bağların pekiştirilmesinde ve müttefiklere güven hissi
verecek şekilde NATO reformunun ilerletilmesinde Amerika Birleşik
Devletleri’nin rolüne önem atfediyoruz.
Bu dönemde ikili ilişkilerimizi zehirleyen unsurların giderilmesi için adım
atılmasını da bekliyoruz:
· S-400 füze sistemi alındı, bitti. Çünkü alternatiflerini Amerika Birleşik
Devletleri’nden ve NATO müttefiklerimizden satın alamadık, ihtiyacımız var.
· F-35 programından çıkartılmamız NATO’nun güneydoğu kanadını, hatta doğu
stratejisini menfi etkiler.
· Yaptırımların ve tehdit dilinin ittifakın gücüne katkısı ne? ABD’nin
bundan çıkarı ne? ABD’nin bunun muhasebesini çok iyi yapması lazım.
· Bize düşman bir terör örgütüne silah vermeleri aramızda gerçekten ciddi
bir güven bunalımı yaratmıştır.
· Aynı şekilde darbeci FETÖ elebaşına ilişkin beklentimiz de gayet açıktır.
Mevcut küresel dengeler temelden sarsılırken ikili ilişkilerimizde yeni
fırsatlar doğuyor.
Suriye ve Libya gibi krizlere bölgesel barış ve istikrarı destekleyebilecek
kalıcı çözümler bulunmasında Türkiye’nin temel çıkarı ve rolü var.
Bu gerçek ışığında yeni dönemde siyasi, güvenlik, ekonomik işbirliğimiz
açısından yeni sayfalar açabiliriz.
Değerli Büyükelçiler,
Türkiye gibi Avrupa Birliği de yüz yıldır dengesini bulamayan bir
coğrafyayla komşudur.
Dış politikamızda temel hedeflerimizden biri çevremizde içiçe geçmiş
sürdürülebilir barış ve kalkınma kuşakları oluşturmaktır. Yani kırılganlık
ve çatışmaların son bulmasında Türkiye’yle Avrupa Birliği’nin ortak çıkarı
mevcut.
Avrupa Birliği’ne üyelik sürecimiz biz dahil tüm Avrupa için bir güvenlik,
refah, huzur ve işbirliği sözleşmesinin müzakeresi anlamını taşıyor.
Konuyu ortak menfaatler ve ilkeler değil, kültürel ve dini bir karşıtlık
gözlüğünden görmek ise Avrupa’nın kurtulamadığı bir illet.
Avrupa Birliği’yle ilişkilerimizde bazı üye ülkeler özellikle gerginlik
yaratıyor. Yani adres söyleyeyim, Yunanistan, Rum kesimi ve son dönemde
Fransa ülkemizle olan ikili sorunlarını Avrupa Birliği platformuna
taşımakta. Üyelik dayanışmasını aleyhimize suiistimal etmekte.
Diğerleri de şaşkın, yılgın durumu izliyor. AB üyeleri arasında sessiz
çoğunluk esasen Türkiye ile diyaloğun Avrupa’nın kendi geleceği için
öneminin bilincinde.
Parçası olduğumuz Avrupa Kıtasındaki ülkelerle ilişkilerimizi dönemsel
sorun ve krizlerin belirlediği kısa vadeli bir gündemle yürütmüyoruz.
Bütüncül bir bakış açısıyla kurumsal mekanizmaların yeniden canlandırılması
için çaba gösteriyoruz.
Olumlu bir gündem üzerinden faydalı bir ilişki düzenini üyelik sürecimizi
koruyarak yeniden canlandırmak mümkündür. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi
olsun, vize serbestisi olsun somut fırsatlar var. Göç konusu da hepimizin
ortak meselesi. 18 Mart Mutabakatı’nın bu anlayışla güncellenmesi
gerekiyor.
Sevgili Büyükelçiler,
Geçtiğimiz yıl diğer komşumuz Irak için de zorlu geçti. 2020’nin ilk
günlerinde yabancı güçlerin Irak üzerinden hesaplaşmaları tüm bölgeyi
savaşın eşiğine getirdi. Ben de krizin ilk günlerinde Cumhurbaşkanımızın
talimatıyla Bağdat’ı ziyaret ettim. Çeşitli hesaplaşmaların Irak’a
yansıtılmasına karşı olduğumuzu vurguladım. Irak’ın farklı güçler arasında
bir rekabet alanı olmaması gerektiğinin altını çizdik.
Irak’ın tüm kesimlerine ulaşma hedefimiz doğrultusunda diğer taraftan
geçtiğimiz yıl Musul ve Basra Başkonsoloslarımızı faaliyete geçirdik.
Tarihi ve sosyal bağlarımız bulunan Necef ve Kerkük’te de Başkonsolosluk
açmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Irak’taki PKK varlığına karşı mücadelemizi geçtiğimiz yıl da aralıksız
sürdürdük. Pençe Harekâtlarımız neticesinde ülkemize terörist sızmalar çok
azaldı. PKK’nın kökü kazılana kadar mücadelemizi içeride de, dışarıda da
sürdüreceğiz. PKK şimdi de Irak’taki Kürtlere saldırıyor. PKK’nın asıl Kürt
kardeşlerimize tehdit olduğunu hep söylemedik mi?
Irak Türkmenlerine desteğimiz devam edecek ve Irak’ın birliği ve toprak
bütünlüğü ilkesine bağlı kalmak kaydıyla IKB Yönetimiyle de elbette
temaslarımız sürmekte. Temennimiz, Iraklı kardeşlerimizin hak ettikleri
istikrar ve refaha bir an önce kavuşmalarıdır.
Salgının ikili ticaretimize olumsuz etkisini azaltmak amacıyla devreye
soktuğumuz “temassız ticaret” mekanizması da son derece başarılı oldu.
İran ile ilişkilerimizi her düzeydeki temaslarla ve bölgesel istişareler
vasıtasıyla devam ettiriyoruz. Yaptırımlar ve COVID-19 salgını nedeniyle
zor bir dönemden geçen İran ile gerek halkımızın ortak menfaatleri, gerek
bölgesel barış ve istikrara katkı bağlamında angajmanımızı sürdüreceğiz.
Yakın dönemde yara alan Filistin meselesi Ortadoğu’daki sorunların
merkezinde yer almaya devam ediyor. Filistin davasını göz ardı etmek,
bölgedeki meşruiyet krizini derinleştirmekten başka bir işe yaramaz.
İsrail-Filistin ihtilafında iki devletli çözüm perspektifini ortadan
kaldırmaya yönelik girişimlere karşılık Filistinliler arası uzlaşının
sağlanması, Filistin devletini tanıyan ülkelerin sayısının artırılması,
Filistin’in uluslararası kuruluşlarla işbirliğinin güçlendirilmesi için
çabalarımıza devam edeceğiz.
ABD’nin sözde barış planına, İsrail’in ilhak planlarına, Kudüs’ün hukuki
statüsünü bozmaya yönelik adımlara ve Harem-i Şerif’e yönelik eylemlere
karşı sessiz kalmadık. İsrail’le normalleşme süreçlerinin Filistin’in
menfaati hilafına yapılmasına da duyarsız kalmıyoruz. İslam İşbirliği
Teşkilatının Filistin davasında daha etkin ve görünür olmasına yönelik
çabalarımızı sürdürüyoruz.
Değerli Büyükelçilerim,
Sevgili Çalışma Arkadaşlarım,
Kuzey komşumuz Rusya ile ilişkilerimiz ortak çıkar ve karşılıklı saygı
temelinde olumlu seyrini koruyor. İkili ve bölgesel konularda işbirliğinin
ilerletilmesi için en üst düzeyde karşılıklı güçlü siyasi irade mevcuttur.
8 Ocak 2020’de bildiğiniz gibi TürkAkım boru hattını açtık. Ticaret ve
turizm ilişkilerimiz de son derece güçlü.
Rusya ile bölgesel konularda anlaşamadığımız hususlar olsa da diyaloğu
canlı tutup ortak paydamızı bulmaya önem veriyoruz.
Diğer komşumuz Ukrayna’yla ilişkilerimiz 2011’de tesis ettiğimiz stratejik
ortaklık temelinde gelişmeye devam ediyor. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü
güçlü şekilde destekliyoruz. Kırım Tatarlarının hak ve çıkarlarının
korunması için çaba sarf ediyoruz. Soydaşlarımızın yaşam koşullarının
iyileştirilmesi için projeleri hayata geçiriyoruz.
Balkanlar’da ikili ilişkilerimizin yanında Üçlü Mekanizmalarımız ile Dönem
Başkanlığı’nı devraldığımız Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci gibi
platformlar yoluyla etkin rol oynuyoruz. Geçen hafta, biraz önce söyledim,
bu forum çerçevesinde Balkan ülkelerinden Dışişleri Bakanları’nı ülkemizde
ağırladık. Bölgedeki mevcudiyetimiz giderek güçleniyor ve genişliyor.
Balkanlar ve dünyanın dört bir yanındaki soydaş ve akraba topluluklarına
desteğimiz artarak devam ediyor. Dünyanın neresinde olursa olsun her bir
soydaşımızın sorumluluğu omuzlarımızda.
Her zaman dile getirdiğim gibi diplomasi bir takım oyunu. Sahada
varlığımızı ve yumuşak gücümüzü arttıran TİKA, Maarif Vakfı, Yurtdışı
Türkler Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü, Diyanet İşleri Başkanlığı,
Vakıflar Genel Müdürlüğü, AFAD, Kızılay ve Türk Hava Yolları gibi
kurumlarımızla başta soydaşlarımız olmak üzere tüm insanlığa umut oluyoruz.
Biliyoruz ki Türkiye, Türkiye’den büyüktür.
Değerli Büyükelçilerim,
Ortak dil, tarih ve kültür bağlarına sahip olduğumuz Orta Asya
Cumhuriyetleri ile işbirliğimizin her alanda geliştirilmesi önceliklerimiz
arasında.
Orta Asyalı kardeş ülkelerin her biriyle çok özel ilişkilerimizi stratejik
düzeyde somut sonuçlara tahvil ediyoruz.
Bu bağlamda Türk Konseyi’nin artan bir ilgi ve kapasite kazanmasından da
memnuniyet duyuyoruz.
Türk Konseyi’nin Ermenistan’ın Yukarı Karabağ’daki saldırıları konusunda
takındığı tutum gerçekten takdire şayan. Ayrıca pandemi döneminde
düzenlediği Zirve ve her düzeyde ilgili kurumlar arasında sağladığı temas
ve koordinasyon kardeş ülkelerimiz arasındaki dayanışmayı pekiştirdi.
Giderek çok sayıda ülke ve kuruluş Türk Konseyi’yle ilişki kurmak istiyor.
Burada bir konuyu açıklamak istiyorum. Birçok kuruluş ve ülke Türk
Konseyi’nden statü istiyor. Macaristan biliyorsunuz gözlemci statüsüne
sahip. Sizlere de bu konu gelebilir o yüzden izah ediyorum. Öncelikle
Macaristan’ı hemen başvuru yapılır yapılmaz bu statüye dahil ettik, şu an
da tek ülke, ama sayı çoğaldı. Şimdi öncelikle bu gözlemci statüsünün
çerçevesini belirlememiz lazım; ya da birden fazla statü verebilir miyiz
bazı bölgesel örgütler de var, ortaklık diyalog vesaire farklı statüler
sözkonusu olabilir. Ya da bu statüyü elde edecek ülkelerin sorumlulukları
ne, hangi yetkiler vereceğiz, bunları belirlememiz lazım. Bir de sayıyı
belirlememiz lazım, üye sayısından fazla olabilir mi, olmaz mı? Şimdi
Sekretarya bu konuda çalışma yapıyor ve bu çalışmayı taslağı hazırladıktan
sonra Dışişleri Bakanları olarak uzmanlarımızla, arkadaşlarımızla beraber
bir araya geleceğiz bunun çerçevesini belirleyip, sonra liderlere
sunacağız; ondan sonra da bu talepleri bu kriterler çerçevesinde
karşılamaya çalışacağız.
Değerli Mesai Arkadaşlarım,
21.yüzyılı şekillendirecek olan Asya’ya bütüncül bir bakışla yaklaşan
Yeniden Asya girişimimizi geçen sene bu forumda yine başlatmıştık.
Asya’daki yükselişin ortaya çıkardığı fırsatlar ve potansiyelin
değerlendirilmesi yönünde bu yıl somut adımlar attık.
Asya politikalarımızın etkin eşgüdümle belirleyip bu politikaların
uygulanabilmesi için mekanizmalar da kurduk, yani sadece sloganda kalmadı.
İlgili tüm kurum ve kuruluşlarımız ve kamuoyumuz bu girişimimize gerçekten
çok güçlü destek verdi, yani beklediğimizden daha fazla destek gördük.
Yeniden Asya Girişimi iş dünyasının ve akademik çevrelerin de çalışmalarına
içerik ve ivme kazandırmaları için motivasyon kaynağı oldu.
Girişim kapsamında Büyükelçilerimiz 31 ülke için 40 ana faaliyet alanında
ikişer yıllık öncelikli Eylem Planları oluşturdu. Her bir bölge ülkesine
ayrı ayrı önem veriyoruz.
Asya coğrafyasındaki ağırlığı giderek artan bölgesel kuruluşlara Yeniden
Asya Girişimimiz çerçevesinde daha dinamik, daha aktif katılımlar
sağlıyoruz. Güneydoğu Asya’da ASEAN’la Diyalog Ortaklığı statümüz
çerçevesinde işbirliğimizi derinleştiriyoruz, eylem planlarını bir bir
uyguluyoruz.
Yakın bölgemizin ötesindeki coğrafyalara açılım politikalarımızı ileri
götürmek için salgın ortamında da Afrika ve Latin Amerika ülkeleriyle
ziyaret ve temaslarımızı sürdürdük.
Salgın döneminde bile Haiti, Dominik Cumhuriyeti ve Venezuela’yı ziyaret
ettik. Venezuela’daki çabalarımız bu ülkedeki iç uzlaşı bakımından somut
sonuçlar doğurdu. Gerçekten Büyükelçimize de çok çok teşekkür ediyoruz.
Oradaki iktidar olsun, muhalefet olsun herkesle temaslarımızı sürdürdük,
birçok insanın hapisten çıkmasına yol açacak ve seçim döneminde de önemli
yaklaşmaları sağlayacak girişimlerde taraf tutmadan girişimlerde bulunduk
ve bu sürece destek verdik.
Değerli Arkadaşlar,
Son beş yılda Afrika’ya ülkemizden 500’den fazla üst düzeyli ziyaret
yapıldı. Ben de pandemiye rağmen son dönemde 6 tane Afrika ülkesini ziyaret
ettim.
Ekvator Gine’sinde Büyükelçilik binamızı resmi olarak açtık, yakında Togo
ve Gine Bissau’da Büyükelçiliklerimizi açacağız. 2008’de “stratejik
ortaklık” ilişkisi tesis ettiğimiz Afrika Birliği ile Sayın
Cumhurbaşkanımızın da söylediği gibi üçüncü zirveyi 2021’de gerçekleştirmek
için Afrika Birliği Teşkilatıyla, Sekretaryasıyla, Dönem Başkanlığıyla
çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Afrika Kıtası’yla ticaret hacmimiz bugün 26
milyar Dolar’ı aştı, geçtiğimiz konferanslarda bunu 23 milyar olarak
açıklıyorduk, yani sürekli bir artış var. Ve 50 milyar dolar hedefine doğru
ilerliyoruz.
Değerli Çalışma Arkadaşlarım,
Sevgili Büyükelçilerimiz,
Dünyanın barış ve hususunu kasteden sınamalar sadece jeopolitik alanda
değil. Bir süredir Avrupa’da sorun haline gelen yabancı ve İslam
düşmanlığının giderek Avrupa’yı Dünyanın Hasta Adamına dönüştürebileceğini
söylüyoruz.
Irkçılığın bir kanser gibi siyasetin merkezine doğru yayılmasını, şiddete
dönüşmesini, şimdi de buna bir de ağır bir psikolojik işkence boyutunun
eklenmesini esefle karşılıyoruz.
İşte Fransa’da çocuklara yönelik yaptıklarını biliyorsunuz; bunun takipçisi
olacağız, hep beraber takipçisi olacağız, peşini bırakmayacağız. İnsan
hakları, çocuk hakları, kadın hakları gibi, özgürlükler gibi konularda bize
ders vermeye çalışanların nasıl ikiyüzlü ve aciz duruma düştüklerini
görüyoruz.
Cumhurbaşkanımızın 2008 yılında Medeniyetler İttifakı platformunda dikkat
çektiği gibi “bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir dönemde nefret,
korku ve hoşgörüsüzlüğün küreselleşmesi tehdidi” bir çelişkidir. Önyargı ve
çatışmaların derinleşmesi, jeopolitik hesaplaşmalar kadar tehlikelidir.
Hoşgörmek veya birlikte yaşamayı öğrenmek yerine başkalarının dinlerini
tanzim etmeye yeltenmek ise apaçık densizliktir. Biz hoşgörü ve birlikte
yaşama kültürünün savunucusu olmaya devam edeceğiz.
1,5 milyardan fazla insanın kalbinde müstesna bir yeri olan Peygamber
Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vessellem ve diğer kutsallarımıza hakaret
edilmesini ifade özgürlüğü olarak göremeyiz. Duruşumuz bu kadar net ve
haklı.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi ve AGİT gibi çoktaraflı platformlarda
bu işin bayraktarlığını yapmaya devam ediyoruz.
Bu vesileyle, Dışişleri Bakanlığı olarak bundan sonra yabancı düşmanlığı,
İslam karşıtlığı ve göçmen karşıtlığı gibi konularda bilhassa Batı’da
yaşanan gelişmelere ilişkin yıllık rapor hazırlayacağımızı buradan duyurmak
istiyorum. Bu raporlar yoluyla işlenen suçları teşhir edeceğiz ve yasal
süreçlerin takipçisi olacağız.
Öte yandan küresel gündemde önümüzde duran belki birinci mesele
çoktaraflılığı güçlendirmektir. Türk kültürü çok taraflılığı, yani imeceyi
özünde, töresinde barındırır. Bir elin nesi var, iki elin sesi var.
Etkin çoktaraflılık aynı şekilde çoktaraflı kurumların da etkin olmasına
ihtiyaç duyar. Bu yıl Birleşmiş Milletler’de Büyükelçi Volkan Bozkır,
UNESCO’da Büyükelçi Altay Cengizer Genel Kurullara Başkanlık yapıyor.
Böyle bir yılda, BM sistemi başta olmak üzere, uluslararası kuruluşların
daha etkili çalışması için destek veriyoruz. Aynı zamanda, başta BM olmak
üzere, uluslararası kuruluşların ülkemizdeki mevcudiyetinin artırılmasına
yönelik çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Şimdi İstanbul’da bir BM merkezi oluşturmaya çalışıyoruz. Birkaç
alternatifimiz var, bazı binalar konusunda kiralama tekliflerini aldık,
müzakereler sürüyor ya da satın alma opsiyonunu da son fiyatları da göz
önünde tutarak değerlendiriyoruz. Böylelikle BM ve diğer ülkemizde
evsahipliği yaptığımız örgütleri aynı merkeze taşımayı planlıyoruz. Yine
New York, Cenevre, Viyana’dan sonra İstanbul’u da büyük bir BM merkezi,
bölgesel merkez yapmak için gerekli adımları atacağız değerli arkadaşlar.
Kıymetli Çalışma Arkadaşlarım,
Türkiye Cumhuriyetinin Çok Saygıdeğer Büyükelçileri,
Bir hitabımın daha sonuna geliyorum. Öncesinde emin-i ahkamların yaptığı
işlerin, Kanuni Sultan Süleyman devrinde Reis-ül Küttab unvanıyla Celalzade
Mustafa Paşa’da toplanmasıyla başlayan yolculuğumuza bugün Türkiye
Cumhurbaşkanlığı Dışişleri Bakanlığı olarak devam ediyoruz.
Aradan geçen yüzyıl boyunca değişim Türk diplomasisini de sürekli olarak
uyum baskısı altında bıraktı. Bugün de dünya hızlı bir değişim süreci
yaşıyor ve diplomasi mesleği de buna ayak uydurmak zorunda.
Değişime uyum her yer ve her zeminde nüfuz elde etmeyi gerektirir. Sadece
başkentlerde resmi makamlarla temas yeterli değil. Diplomasi artık her
zamankinden daha çok sesli, daha çok enstrümanlı ve her kıta, her ülke, her
şehir ve siber dahil her mecrada icra edilen bir meslek.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde kayıtlıdır: 1665 Kasım ayında, yani 355 yıl
önce bu ay, Osmanlı Elçisi Kara Mehmet Paşa Konakçıbaşı, haznedarağa, iç
ağaları, hazine katarlarıyla, kösler çalınarak ve küheylan atlar sırtında
Beç yani Viyana Kalesi’ne giriş yapıyordu. Beç Kalesi’nden karşılamak için
gelen baş elçi, Kral’ın gönderdiği küheylan bir at getirerek elçimizin
göğsünü, öteki Kral mahiyeti de elçimizin eteğini öptüler. Elçimiz, Kral’ın
gönderdiği ata binerek böylece Beç Kalesi’ne girdi ve kendilerine ayrılan
konakta tüm yabancı ileri gelenlere bir ziyafet çekti.
Diplomasi kendi usulleri, lisanı, gelenekleri olan bir kamu hizmet alanı.
Muhatabı öncelikle yabancılar. Bu hikayede günümüze benzer ve çok farklı
çeşitli unsurlar dikkatinizi çekmiştir.
Eskiden “hümayunname” dediğimiz bir belgeye bugün “Güven Mektubu” diyoruz
ama bunu bugün de elektronik postayla değil, Cumhurbaşkanımızın imzasıyla
doğrudan yabancı ülke egemenlerine elden sunuyoruz.
Bir yandan da yabancı dile, kültüre hükmeden memurlarımıza ilaveten yapay
zekayla donatılmış makineleri en iyi nasıl kullanacağımızı düşünüyoruz.
Ancak her şey de değişmiyor, değişmeyecek.
Türk Dışişleri Teşkilatı medeniyetiyle, devlet yönetme becerisiyle,
yetiştirdiği liderleriyle, parlak tarihi ve geleceğiyle girişimci ruhu ve
insani değerleriyle dünya sathında güneş gibi parlayan bir devlet ve
milletin temsilcilerinden oluşur.
Bu teşkilat dünyanın her köşesinde şanlı ay yıldızlı bayrağımızı gururla
dalgalandırır.
Bu teşkilat Türkiye’nin gözü, kulağı, kolu, nefesi ve sesidir.
Türk Büyükelçisi gelenekten geleceğe mesleğin gereği neyse onu en iyi
şekilde yapar. O çağın yeteneklerini kazanır ve uygular.
Rahmetle yad ettiğimiz, başta demokrasi şehidimiz Fatin Rüştü Zorlu olmak
üzere şehitlerimiz gücümüzün ilham kaynağıdır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın önderliğinde 2023 ve ardından 2053 hedeflerine
doğru milletçe koşuyoruz. Milli hedeflere ve dünyanın her köşesinde barış
ve refaha katkı sunan girişimci ve insani diplomasimizi özenle ve şevkle
uygulamaya devam edeceğiz.
Bu onurlu görev için hepiniz özenle seçildiniz. Sizlere inancımız ve
güvenimiz tam, beklentilerimiz de aynı derecede güçlü.
Çalışmalarınızda başarılarınızın devamını diliyorum.
Ailelerinize ve tüm çalışma arkadaşlarımıza selamlarımızı, saygılarımızı,
sevgilerimizi iletin lütfen.
Gelecek sene Büyükelçiler Konferansı’mızı yeniden Türkiye’de düzenlemek
ümidiyle hepinizi bir kere daha sevgi, saygıyla selamlıyorum.
Sağlıklı kalın, hoşçakalın. Sağolun.