[Orjinal İngilizce metnin resmi olmayan Türkçe tercümesidir]
ABD Orta Doğu’ya çıkarlarıyla bağlıdır, ancak Türkiye sadece Suriye ve
Irak’la yaklaşık 1.290 kilometrelik bir sınırı paylaşmaktadır. Bu
coğrafyada ve ötesinde, Türkiye ile ABD uluslarımızı tehdit eden terörist
örgütleri yenme hedefini paylaşmaktadır. DAEŞ (veya sözde İslam Devleti)
ortak düşmanımız olagelmiştir ve Türkiye’nin aktif katkıları olmadan bu
örgüte karşı başarı elde edilmesi mümkün olamazdı.
Her ne kadar bu örgüt, Suriye ve Irak’ta askeri olarak mağlup edildiyse de,
Türkiye’nin sözkonusu katkıları sürmektedir. Kuzey Suriye’deki Cerablus
şehrinin 2016 yılında DAEŞ’ten kurtarılmasında Türk askerinin çok önemli
rolü olmuştur. Türkiye, 10 binden fazla DAEŞ mensubunu ve El Kaide
bağlantılı kişiyi tutuklamış, yaklaşık 5.800 teröristi sınırdışı etmiş ve 4
binden fazla şüpheli yolcunun ülkeye girmesine izin vermemiştir.
DAEŞ Suriye ve Irak’taki toprak kontrolünü kaybetmişse de, hala dehşet
saçma kapasitesini muhafaza etmektedir. Türk makamları yakın zamanda DAEŞ
hücrelerine karşı operasyonlar düzenlemiş ve terör örgütünün yeniden
örgütlenme çabalarını sekteye uğratmıştır.
Amerikalı yetkililer, ABD’nin bölgeye angaje kalmak istediğini ve DAEŞ
kalıntılarının yeniden gruplaşmasını önlemek için Suriye’de asker
bulundurmaya gereksinim duyduklarını bize söylediler. Ancak, DAEŞ’le
mücadele, ülkemizi ve vatandaşlarımızın güvenliğini tehdit eden
bölgemizdeki diğer terörist gruplar ile mücadele etmeyeceğimiz anlamına
gelemez ve gelmemelidir.
Bu savaşta ABD’nin yerel ortak seçimi aramızda bir çıkmaz yaratmıştır:
Amerikan Hükümetinin kendisinin bir terörist örgüt olarak tanıdığı bir
grup. Sözde Halk Koruma Birlikleri veya YPG, diğer bir adıyla, açıkça
yasadışı Kürdistan İşçi Partisi denilen terörist örgüttür bu.
Bu gruplar farklı isimler aldılar ve karmaşık yapılanmalar geliştirdiler;
bununla birlikte, bu onların gerçek yüzünü gizlememektedir. Onlar, aynı
kadrolar tarafından yönetilmekte, aynı kamplarda eğitim görmekte, aynı
örgütsel ve askeri yapılanmaları paylaşmakta ve aynı propaganda araçları
ile mali kaynakları kullanmaktadır. Kürdistan İşçi Partisi, veya PKK,
YPG’yi yönetmektedir ve PKK’nın intihar bombacıları Suriye’deki YPG
kamplarında eğitilmektedir.
Irak ve Suriye sınırlarımız boyunca konuşlanan YPG/PKK’lı teröristlerin,
ABD’nin sağladığı silahları kullanmalarını ve eğitim almalarını dehşetle
karşılıyoruz. Güvenlik güçlerimizin el koyduğu PKK’lı teröristlere ait
silahlar da sayı bakımından hızla artış göstermekte ve daha sofistike bir
hal almaktadır.
Bir NATO müttefikinin başka bir NATO müttefikine saldıran bir terör
örgütünü silahlandırması, NATO’nun temsil ettiği her şeyi temelden ihlal
etmektedir. Bu düzeltilmesi gereken siyasi bir garipliktir.
ABD’nin sözkonusu politikanın NATO ittifakının güvenilirliğine verdiği
zararı göreceği, müttefiklerini ve uzun vadeli menfaatlerini yeniden ön
plana koyarak politikasını düzelteceği hususunda şüphemiz bulunmamaktadır.
ABD’nin Türkiye’de hâlihazırda muteber bir ortağı bulunmasına rağmen, Halk
Koruma Birliklerine güvenmesi kendi kendine işlediği bir hatadır.
Bununla birlikte, Türkiye, nihai ve kaçınılmaz rota düzeltmelerini
bekleyecek zamana sahip değildir. Türkiye’nin güvenlik kaygılarını anlarmış
gibi görünmek ve sadece bunu ifade etmekle yetinmek sözkonusu tehdit ve
tehlikeleri bertaraf etmemektedir.
Son haftalarda Türk makamları, Suriye’deki YPG ve DAEŞ kamplaşmalarının
oluşturduğu tehditlerde bir artış olduğunu belgelemiştir. Suriye’deki Afrin
bölgesindeki teröristler, hem bölge halkının hem de sınır boyunca Türklerin
yaşamlarını ve mülklerini tehdit etmekteydi.
Harekete geçmek zorundaydık, bu nedenle Türkiye Afrin’deki teröristlere
karşı Zeytin Dalı Harekâtını başlatmıştır.
Harekâtın net bir hedefi var: sınırlarımızın güvenliğini sağlamak ve
Afrin’deki teröristleri etkisiz hale getirmek. Sözkonusu harekât, meşru
müdafaa hakkımız doğrultusunda uluslararası hukuk temelinde
yürütülmektedir. Hedefimiz teröristler, barınakları, silahları ve bununla
bağlantılı altyapılarıdır. Türk Ordusu sivillere zarar vermemek için azami
ölçüde tedbir almaktadır.
Afrin’den kaçan sivillere yardım etmek için kamplar kurarak insani
çabalarımızı önemli oranda yoğunlaştırdık. Hâlihazırda üç milyondan fazla
Suriyeliyi ağırlamaktayız, Türk insani yardım kuruluşları da desteğimize
ihtiyaç duyanlara yardım eli uzatmaktadır.
Türkiye harekâtını teröristlerin kökleri kazınana dek sürdürecektir.
Türkiye ulusal güvenliğini tehdit eden ve Suriye halkının iradesi hilafına
ayrılıkçı yerleşim bölgelerinin veya teröristler için güvenli bölgeler
oluşturulmasına rıza göstermeyecektir.
Türkiye hâlihazırda Suriye’deki çıkmaza çözüm arayan her siyasi süreçte
aktif rol oynamaktadır. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması barış
gayretlerinde kilit rol oynamaktadır. Teröristleri temizlemek barışa yer
açmak demektir.
Bölgemizde terörist yapılanmaların, iç çatışma yaşayan komşuların,
savaşların ve insani felaketlerin olmadığı bir gelecek için gayret
gösteriyoruz. Türkiye bu elzem savaşta ABD’nin saygısını ve desteğini hak
etmektedir.