DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sizi ve Yüce Heyetinizi, Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Bütçe görüşmelerine başladığımızda 17 Aralık’tı, tarihimizde 17 Aralık’ta
çok şehitler verdik. 1980 yılında Sidney'de Başkonsolosumuzu ve güvenlik
görevlimizi, Ataşemizi Ermeni terör örgütü ASALA’nın saldırısında şehit
verdik. 2004'te Musul'da 5 güvenlik görevlimizi ve 1 yerel personelimizi
şehit verdik. 2016'da Kayseri'de hain terör saldırısı sonucunda 15
askerimiz şehit oldu. Bu vesileyle tüm şehitlerimizi rahmetle anmak
istiyorum.
Dışişleri Bakanlığımız bütçesi üzerinde konuşma yapan, görüşlerini
belirten, önerilerde, eleştirilerde bulunan tüm milletvekillerini tebrik
ediyorum ve kendilerine çok teşekkür ediyorum.
Gerçekten zor bir süreçten geçiyoruz, dünyada bir geçiş dönemi var. Bizim
bölgemiz bir ateş çemberi ve biz böyle bir süreçte Türk dış politikasını
başarıyla yürütmek için çaba sarf ediyoruz. Meclisimizin geçmişte
onayladığı bütçeleri de en etkin şekilde kullanmaya çalıştık. Elbette,
Mustafa Kemal Atatürk'ün Cumhuriyeti kurarken belirttiği gibi "yurtta sulh,
cihanda sulh" anlayışıyla ve bugünkü uyarlamasıyla “girişimci ve İnsani dış
politikamızla” dünyanın her yerine ulaşmaya çalışıyoruz ve bugün Dışişleri
Bakanlığı olarak büyüyoruz. Bir taraftan dünyadaki misyon sayılarımız
büyüyor, diğer taraftan Avrupa Birliği Bakanlığıyla bütünleşerek daha da
güçlendik ve bugün dünyada misyon sayısı bakımından beşinci sıradayız, 242
misyonumuz var ve Latin Amerika'da 6 temsilciliğimiz vardı, 17 oldu.
Afrika'da 12 vardı, 42 oldu. ASEAN'dan Sektörel Diyalog Ortaklığı Statüsü
aldık, sadece Laos'ta büyükelçiliğimiz yoktu, şimdi 10 üyenin hepsinde
büyükelçiliğimiz var ve önümüzdeki günlerde Basra ve yine Musul
Başkonsolosluğumuzu da inşallah tekrar sizlerin de destekleriyle açmış
olacağız.
Tabii ki dünyanın her yerine ulaşmak önemli, ama stratejik ilişkileri
geliştirmek bizim önceliklerimizden bir tanesidir. Ülkelerle ikili
ilişkilerimizi stratejik düzeye çıkarırken, ticaret başta olmak üzere her
alanda ilişkilerimizi geliştirmek için gece-gündüz çalışıyoruz. Elbette,
ülkemizin çıkarlarını dünyanın her yerinde aramak, savunmak ve Türk
bayrağını dünyanın her yerinde dalgalandırmak bizim esas görevimizdir. Ama
dünyanın ve bölgemizin içinden geçtiği şu süreçte var olan krizleri
yönetebilmek için, çözebilmek için, ön alabilmek için kriz yönetimini de
çok iyi başarmamız lazım. İşte Türkiye bugün gerçekten kriz yönetiminde son
derece başarılı ve artık herkesin, özellikle arabuluculukta başvurduğu bir
ülke hâline geldi.
Şimdi geçtiğimiz günlerde Kerç Boğazı ve Azak Denizi'nde yaşanan krizden
sonra Ukrayna gemilerinin ve de personelinin bırakılması için herkes
Cumhurbaşkanımızdan bir yardım bekliyor, Avrupalılar dahil ve bu konuda da
tabii ki üzerimize düşeni yapıyoruz, ama sadece bu krize yönelik kriz
yönetimi yaparsak olmaz.
Yanı başımızda bir yangın var, 7-8 yıldır devam eden Suriye'de bir ateş
var, iç savaş var. Bu savaşın bir taraftan durdurulması için, dinmesi için,
ateşkesin tesis edilmesi ve devamı için çaba sarf ederken, önümüze çıkan
bir siyasi çözüm sürecini de çok iyi bir şekilde değerlendirmemiz
gerekiyor. En son imzaladığımız İdlib Muhtırasıyla beraber felaketlerin
önüne geçtik, ama Suriye'de bir siyasi çözüm için de belki de son bir
fırsat penceresini açmış olduk, bunu değerlendirmemiz lazım. Ve bu gece
görüşmelerimiz bittikten sonra, sabaha doğru inşallah Cenevre'ye hareket
edeceğiz, Rusya ve İran Dışişleri Bakanları da gelecek, yarın Suriye için
anayasa komisyonunun kurulmasını, inşallah kurulma kararını birlikte
vereceğiz, müzakerelerini sürdürüyoruz Birleşmiş Milletler’le beraber.
Tarihî bir gün olacak ve Suriye'de siyasi bir çözüm için önemli bir adımı
atmış olacağız.
Elbette Suriye'de terörle mücadeleye de devam etmemiz gerekiyor, çünkü
YPG/PKK, DEAŞ ve diğer terör örgütleri halen sahada var ve bunlar bize de
tehdit oluşturuyor. Dolayısıyla sınırımızın ötesindeki bu terör örgütlerini
de bertaraf etmek bizim boynumuzun borcudur.
Diğer taraftan, Millî Savunma Bakanlığımızla beraber yürüttüğümüz ve daha
önce uyguladığımız Münbiç yol haritasının başarılı bir şekilde uygulanması
ve Fırat'ın doğusuna da bir an önce geçilmesi için ABD'yle görüşmelerimizi
sürdürüyoruz ve Münbiç yol haritasının da önümüzdeki günlerde
tamamlanacağına inanıyoruz.
Ama bölgemizdeki sorun sadece Suriye değil, Yemen'deki ateşin ve Yemen'deki
savaşın bitmesi için de çaba sarf ediyoruz. İnsani yardımlarımızı
ulaştırıyoruz, Birleşmiş Milletler’in çabalarını destekliyoruz ve
önümüzdeki günlerde İslam İşbirliği Teşkilatı Dönem Başkanı olarak da Yemen
konusunda yine bir toplantı gerçekleştireceğiz. Aynı düşüncelerimiz ve
çabalarımız Libya için de geçerlidir ve Libya'da da Birleşmiş Milletler’in
çalışmalarını destekliyoruz. Önümüzdeki hafta sonu inşallah kalabalık bir
heyetimizle Libya'ya hareket edeceğiz Özel Temsilcimiz Emrullah Bey'le
beraber ve Libya'ya bundan sonraki süreçte de desteğimiz devam edecek.
Balkanlar’da, Kafkasya'da, diğer bölgelerde gerginlik var. Özellikle Kosova
ve Sırbistan arasındaki gerginliği yakından takip ediyoruz.
Cumhurbaşkanımız sürekli her iki cumhurbaşkanını arıyor ve bu ülkeler
arasında bir yumuşamanın sağlanması için çaba sarf ediyoruz. Bosna
Hersek'in, Makedonya'nın Avrupa-Atlantik kurumlarına entegrasyonu için de
gece-gündüz çalışıyoruz. Ama bu çabalarımızı Birleşmiş Milletler çatısı
altında da, uluslararası örgütler nezdinde de kendine güvenen bir ülke
olarak, itibarlı bir ülke olarak da sürdürüyoruz. Ve şimdi, Barış İçin
Arabuluculuk inisiyatifinde Finlandiya'yla beraber öncü ülke Türkiye'dir.
Birleşmiş Milletler’den sonra AGİT çatısı altında da bu girişimin eş
başkanlığını Türkiye yapmaktadır ve bu Barış İçin Arabuluculuk
inisiyatifini de yine İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesine taşıdık, buna çok
önem veriyoruz.
Bugün her zamankinden daha fazla medeniyetler arası ittifaka ihtiyacımız
var ve İspanya'yla eş başkanlığını yaptığımız bu inisiyatifin de yeniden
canlanması için geçtiğimiz günlerde New York'ta forum vardı ve yeni Genel
Sekreter, daha doğrusu Yüksek Komiser, İspanya eski Dışişleri Bakanı
Moratinos'la beraber, İspanya'yla beraber bunu canlandırıyoruz. Çünkü artan
ırkçılık, yabancı düşmanlığı, hoşgörüsüzlük ve İslam düşmanlığı gibi
akımların önüne geçmezsek Avrupa'yı ve dünyayı felaketler bekliyor, bunu da
söylemek isteriz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım; Kaşıkçı cinayetinin de aynı anlayışla
aydınlatılması için çaba sarf ediyoruz. Türkiye'nin yürüttüğü bu süreç tüm
dünya tarafından, uluslararası toplum tarafından takdirle izleniyor. Ama
biz takdir almak için değil bir cinayetin aydınlatılması için çaba sarf
ediyoruz. Uluslararası soruşturma dâhil ne gerekiyorsa, Cumhurbaşkanımız
Erdoğan'ın da söylediği gibi sonuna kadar devam edeceğiz.
Milli ve kutsal davalarımıza da sahip çıkmak bizim boynumuzun borcudur.
Kutsal davamız Filistin ve Kudüs'e sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Amerika'nın aldığı kararlara, İsrail'in pervasızca saldırılarına karşı
herkes sussa susmayan bir ülke vardır, Türkiye. Susmayan bir millet vardır,
Türk milletidir ve bundan sonraki süreçte de kardeşlerimizi yalnız
bırakmayacağız.
İki tane İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Zirvesi düzenledik.
BİR MİLLETVEKİLİ- İsrailliler niçin vizesiz geliyor? İsrailliler Türkiye'ye
niçin vizesiz geliyor?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Her ikisinin arkasından da yine bundan
memnun olmayanları da görüyoruz, siz memnun olmayın, çatlayın, biz
Filistinli kardeşlerimizi yalnız bırakmayacağız.
Birleşmiş Milletler’de inisiyatif kullanarak iki tane Amerika ve İsrail'i
bozguna uğratacak kararı da Türkiye çıkarmıştır ve ezici bir çoğunlukla
çıkarmıştır. Bundan sonra da iki devletli çözüm oluncaya kadar bu çabamızı
sürdüreceğiz, Kudüs ve Filistin davasını hiçbir zaman yalnız
bırakmayacağız.
Milli davalarımızdan bir tanesi de Kıbrıs'tır. Kıbrıs'ta adil bir çözüm
için, kalıcı bir çözüm için samimi çabalar sarf ettik. Ama Crans-Montana'da
da gördük ki maalesef Rum tarafı buna yanaşmıyor. Dolayısıyla artık laf
olsun diye bir müzakereye başlamamız söz konusu değildir. Neyi müzakere
edeceğiz, ne için müzakere edeceğiz, parametreleri ne, çerçevesi ne;
bunları belirleyeceğiz. Aksi takdirde laf olsun diye olmaz. Ama sıfır
garanti, sıfır asker rüyasında olanlara tekrar hatırlatıyorum; o rüyadan,
hayalden uyansınlar, vazgeçsinler, öyle bir şey hiçbir zaman olmayacaktır.
Diğer taraftan, Kıbrıs etrafındaki hidrokarbon araştırmaları konusunda da
tavrımız nettir. Ve şimdi gemilerimizle beraber Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti'nin davet ettiği alanlarda ve daha önce BM'de kayda
geçirdiğimiz münhasır ekonomik bölgelerimizde kazılarımıza başlıyoruz,
artık bizim de sondaj gemilerimiz var, sadece sismik araştırma değil
gemilerimizle ve de yine kahraman askerlerimizle oralarda gerekli
tedbirleri de alıyoruz, almaya devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri; yıllardır AB'yi konuşuyoruz. Elbette AB halen
bizim için stratejik bir hedeftir, ama Avrupa Birliği’nden rahatsız
olduğumuz durumları da çekinmeden onların yüzüne de söylüyoruz, buradan da
söylüyoruz. Şu anda katılımla ilgili sıkıntıların farkındayız. Biz bir
taraftan Reform Eylem Grubu toplantılarıyla, Türkiye'de olağanüstü hâlin
kalkmasından sonra, bu hain darbe girişiminden sonra yaşadığımız travmaları
aştıktan sonra, yine reformu Türkiye'nin gündemine getirdik,
Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla. Bu ülkeyi 17 yıldır dönüştüren, reforma
tabi tutan, tüm dünyanın sessiz devrimler diye nitelendirdiği reformları
yapan Recep Tayyip Erdoğan'dır, onun kadrolarıdır. Ve biz şimdi bu Reform
Eylem Grubumuzla, özellikle Adalet Bakanlığımızın yaptığı çalışmalarla
reform eylem stratejisini belirliyoruz ve reformlarımıza devam edeceğiz.
Ama bunlar devam ederken, bu zorluklar varken, Avrupa Birliğiyle birlikte
atacağımız adımlar var. Vize serbestisini elde etmemiz lazım; bu bizim
milletimizin, vatandaşımızın hakkıdır.
Göç konusunda Avrupa Birliğinden kaynaklanan aksamaları zaten her zaman
gündeme getiriyoruz, zorluklar var, ama bu işbirliğinin önümüzdeki süreçte
de devam edeceğini söylemek isterim.
Bugün milletvekillerimiz de söyledi, özellikle MHP adına konuşan
milletvekilimiz Gümrük Birliği’nin bir an önce güncellenmesi gerektiğini
söyledi, katılıyoruz. Ve daha önce yapılan üç tur görüşmelerden sonra
tekrar müzakerelerin başlaması için Avrupa Birliğiyle beraber çaba sarf
ediyoruz, çünkü bu her iki tarafın da yararınadır. Hatta her zaman iddialı
bir şekilde söylüyorum; Avrupa Birliği üyesi ülkelerin çoğu Türkiye'den
daha fazla bu güncellemeden yararlanacaktık, faydalanacaktır. Siyasi
duygularla bu süreci engellemenin Avrupa Birliği’ne de bir faydası yok.
Avrupa Birliği’ne şunu da söyledik: IPA fonlarından kesintiler
yapıyorsunuz. Bu fonlar esasen Türkiye'nin ekonomisini zayıflatmaz, ama
sizi küçültür, sizin itibarınızı küçültür. Dolayısıyla böyle küçük
düşüncelerden lütfen vazgeçin diye söylüyoruz. Güvenlik dahil birçok alanda
işbirliğimizi de sürdürmemizde fayda var. Bu, Avrupa kıtası için de
faydalıdır.
Evet, dünyanın her yerinde var olacağız, gücümüzü artıracağız,
çıkarlarımızı arayacağız. Ama yurt dışında yaşayan 6 milyondan fazla
vatandaşımız var. Bu vatandaşlarımıza sahip çıkmak da bizim önceliğimizdir,
Türk dış politikasının önceliklerinden bir tanesidir. Vatandaşlarımıza daha
iyi, daha hızlı, daha kaliteli ve yerinde hizmet vermek için gece-gündüz
çalışıyoruz. Sadece çağrı merkezlerimizle değil tüm misyonlarımızla bunu
yapıyoruz. Vatandaşlarımız ırkçı saldırılara maruz kaldığı zaman veya
herhangi bir konuda hukuki desteğe ihtiyaç olduğu zaman artık güçlü bir
şekilde bu desteğimizi veriyoruz. En son aile müşavirliklerimizle beraber
artık yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza da aile danışmanlığı dâhil,
eğer çocuklarıyla ilgili veya başka sosyal sorunlar yaşadığı zaman
vatandaşlarımızın yanında oluyoruz, onlara hizmetin en iyisini vermek için
gece gündüz çalışacağız. Ve yurt dışında vatandaşlarımızın durumuyla
ilgili, Avusturya'da biliyorsunuz çifte vatandaşlığa engel bir kanunları
var ve bazı vatandaşlarımızı vatandaşlıktan çıkardılar. Ama bugün
Avusturya'da Avusturya Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti ve Avusturya
Hükûmetinin, devletinin bu haksız uygulaması da yine hukuktan dönmüş oldu,
bundan da büyük bir mutluluk duyuyoruz.
Yurt dışına giden işadamlarımız, yatırımcılarımız, hepsinin işlerini takip
etmek bizim görevimizdir. Devletimizi bayrağımızın dalgalandığı her yerde
herkese hissettirmek için yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Ama soydaşlarımız
da var, akraba topluluklarımız da var, onları da yalnız bırakırsak olmaz.
Çünkü onlar 100 yıl güçlü bir Türkiye tekrar gelecek diye beklediler,
tekrar onları sukutuhayale uğratamayız ve ecdadımızın emaneti miraslara
sahip çıkmak da bizim en önemli görevlerimizden bir tanesidir. Ama sadece
bu yardımlarımızı soydaşlarımıza, akraba topluluklarımıza ulaştırırsak
olmaz. Dünyadaki mazlumların umudu olan bir Türkiye'yiz. Dünyanın her
yerinde, Rohingya Müslümanları olsun, Somaliler olsun, aynı şekilde ta
Karayipler olsun, nerede olursa olsun tüm mazlumlara, Gazze'deki mazlumlara
sahip çıkmaya devam edeceğiz.
Bugün sadece Dışişleri Bakanlığıyla değil TİKAmızla, aynı şekilde Yunus
Emre Türk Kültür Merkeziyle, yine Kızılayımızla, AFAD'ımızla, Maarif
Vakfımızla, Türk Hava Yollarımızla dünyada marka olduk. Sert güç önemlidir,
ama yumuşak güç daha kalıcıdır, ülkenin itibarını artırır. Tüm
kurumlarımızla beraber dünyanın her yerinde Türkiye'nin imajını yükseltmek
için çaba sarf ediyoruz. Ama yeri geldiği zaman sert gücümüzü de
kullanmamız lazım, diplomasiyi de kullanmamız lazım. Neye karşı? Terörle
mücadelede teröristlere karşı içeride nasıl mücadeleyi kararlılıkla
sürdürüyorsak, dışarıda da FETÖ, PKK/YPG ve diğer terör örgütlerinin
yapılanmaları dâhil, onların Türkiye'ye getirilmesi dâhil her türlü
mücadeleyi arkadaşlarımızla sürdürüyoruz ve göreve yeni başlayacak
arkadaşlarımıza da şunu söylüyoruz: Sakın ha, sakın, FETÖ'yle mücadele
bitti dersek aldanırız. Milletimize de sözümüz var, onlarla sonuna kadar
mücadelemizi sürdüreceğiz ve önümüzdeki süreçte de onların faaliyetlerinin
sonlandırılması için, o hainleri ülkemize getirmek için çaba sarf edeceğiz.
Değerli milletvekilleri; elbette konuşmalarınızda sorular da sordunuz,
görüşler de belirttiniz, çok teşekkür ediyoruz.
Bir arkadaşımız Suriyeliler ne zaman geri dönecek dedi. Bu haklı bir soru
olabilir, ama bu insanlar nereden geldi, bunu unutmadan. Şimdi özellikle
Fırat Kalkanı bölgesine, Afrin bölgesine 300 binden fazla Suriyeli gönüllü
bir şekilde döndü. Bunlara biraz daha uluslararası toplumla beraber yardım
edersek daha fazla dönecek. Demek ki bir dönme arzusu var. İdlib
muhtırasından sonra bile, orası çok kalabalık olmasına rağmen, orada çok
sayıda terörist ve yabancı terörist savaşçı olmasına rağmen oraya bile
dönmeye başladılar, çünkü orada Türkiye var, Türkiye'nin olduğu yerde huzur
buluyorlar.
Efendim, bir arkadaşımız dedi ki; Türk dış politikası Kürt düşmanlığı
üzerine kuruldu. Bu kesinlikle doğru değil. Biz ne içeride Kürt
kardeşlerimizle problem yaşıyoruz, ne de dışarıdaki, Suriye ve Irak'taki
Kürt kardeşlerimizle bir problemimiz var. Biz Bağdat'ta Kürtlerin, Kürt
kardeşlerimizin anayasal hakları için varız dedik. Ama Erbil'e gittik dedik
ki; Sayın Barzani, bu referandumu yaparsan defakto kullandığın haklar
gidecek, masaya oturamayacaksın, Kürtleri böleceksin, Kürtler acı çekecek.
Şimdi bunları söyleyen mi haksız, buna rağmen başkalarının dolduruşuna
gelip de referandumu yapıp da tüm hakları elden giden mi hata yaptı?
Buradaki ayırımı çok iyi bir şekilde yapmamız lazım. Biz hiçbir zaman
dışarıda da, içeride de Kürt düşmanlığı yapmıyoruz ama YPG ve PKK'yla
sonuna kadar mücadelemizi devam ettireceğiz.
Burada Hişyar konuşuyor; bütçede de konuştu, sonra kaçtı gitti, çünkü
gerçek…
Hişyar, buradasın, iyi, sevindim.
Geçen sene dedim ki Hişyar Bey; Suriye'de PKK'nın, YPG'nin sürgüne
gönderdiği 300 binden fazla Kürtlerle gidip görüştün mü? Onlar niye
Suriye'ye dönemiyor, sordun mu dedim. Ama maalesef gidemedin, niye? PKK
sana izin vermez, vermez. Doğruları konuşalım.
Yine, ismini hatırlayamayacağım, affetsin beni, Süryani kökenli bir
arkadaşımız var. O gün bütçede bana Süryanilerin Türkiye'de zulme
uğradığını söylüyor. Biz, Süryanilerin tüm haklarını verdiğimiz gibi tüm
dünyadaki Süryanilerle de çok iyi temas içindeyiz. Ama geçen gün bana Dünya
Süryaniler Kongresi, Aramiler Kongresi Başkanı geldi ve diyor ki; "Fırat'ın
doğusunda Süryanileri PKK-YPG sürgüne gönderiyor. Okullarını kapatıyor ve
zorla bizim çocuklarımızı bünyesine katıyor." Bunu niye söylemiyorsunuz?
Çünkü söyleyemezsiniz. PKK-YPG size müsaade etmez, söyleyemezsiniz,
söyleyemeyeceksiniz de.
Peki, iki gün önce Yezidi aktivist… (Bir müdahale)
Müsaade edin.
Yedizi aktivist Nadya Murad'la görüştüm, doğru. Nadya Murad dedi ki;
"Lütfen askerlerinize söyleyin, burayı bombalamasınlar. Çünkü DEAŞ gitti,
YPG/PKK geldi. Önce bizlere kurtarıcı gibi geldiler, ama şimdi bizim
çocuklarımızı zorla alıyorlar. Siz bombaladığınız zaman onlar saklanıyor,
ön tarafa Yezidileri sürüyorlar ve onlar ölüyor" dedi. Peki dedim, sesinizi
niye çıkarmıyorsunuz? “Bir kızımızı zorla bünyesine kattılar” dedi. Daha
üç-dört gün önce olmuş. “Ve kız kaçtı, geldiler tekrar zorla götürecekti,
halkımız isyan edince götüremedi” dediler. Yani, PKK yapıyor bunu. Bunu
duyunca Türkiye'deki Kürt kardeşlerimize PKK'nın yaptıkları aklıma geldi.
Şimdi bu gerçekleri söyleyince rahatsız oluyorsunuz, ama bunlar gerçek. Siz
söyleyemediğiniz için ben söylüyorum sizin adınıza.
Efendim, sürem azalıyor. Yani burada YPG/PKK Suriye'de ve Irak'ta en çok
Kürtlere, Yezidilere, Süryanilere ve diğerlerine zulmediyor. Burada mecaz
anlamda dedi ama, Hişyar Bey dedi ki: "Burada bir leş var, Türkiye de bunun
içinde." Kusura bakmayın, Suriye'de bir leş kargası varsa o da YPG/PKK'dır.
Çünkü muhalefet dahil hiç kimse Suriye'yi bölmek için çalışmıyor, ama
PKK-YPG Türkiye'yi bölmek için orada. Siz diyorsunuz ki; Kürtleri
boşaltıyorlar, başkasını yerleştiriyorlar. Tam tersi, yüzde 90 Arap olan
yerleri şimdi PKK kontrol ediyor ve onların mallarını bile elinden
almıştır, malları bile alınmıştır.
Afrin'de yine Süryani çocuklarını Türk askerinin karşısına sürmüştür.
Bunları bizim söylememiz gerekiyor.
Efendim, İnsan Hakları Mahkemesi kararına gelecek olursak; Mahkeme bir kere
kendi kararıyla çelişmiştir. Önce mahkeme… (Mikrofon Kapatıldı)
OTURUM BAŞKANI MİTHAT SANCAR- Tamamlayın Sayın Bakan, iki dakika daha süre
veriyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Son sözlerim zaten Değerli Başkan.
Önce mahkeme demiştir ki; Demirtaş'ın tutuklanması doğrudur, makul şüpheyle
tutuklanmıştır. Sonra da demiş ki; efendim, siyasi gerekçeyle
tutuklanmıştır. Bir kere İnsan Hakları Mahkemesi kendi kararlarıyla böyle
çelişmemelidir; bir. Bu mahkemenin reformu için çok çaba sarf eden birisi
olarak söylüyorum bunu.
İki, Henüz daha bu karar kesin değildir. Üç ay içinde -bu küçük dairede bu
karar verilmiştir- Türkiye'nin bu kararı büyük mahkemeye götürme hakkı
vardır. Tabii ki mahkeme kararları bizi ilgilendirir, konuşuruz. Ama bize
Avrupalıların, Batılıların ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının
uygulanmasıyla ilgili ders vermeye hakkı yoktur. 15 senedir Yunanistan,
Batı Trakya Türkleriyle ilgili üç tane İnsan Hakları Mahkemesi kararını
uygulamamıştır. “Bazı ülkeler tanımıyorum” diyor Avrupalı ülkeler. Bizi
ilgilendiren kısmı başka bir şey, ama Almanya dâhil birçok Avrupa ülkesi
henüz İnsan Hakları Mahkemesi kararını uygulamamışken Türkiye'ye ders verme
hakları yoktur, böyle bir ikiyüzlülüğe, böyle bir çifte standarda da biz
izin vermeyiz. Bunları da açıkça söylemem gerekiyor. Zaten itirazla ilgili
Adalet Bakanlığımız gerekli çalışmaları şu anda sürdürüyor, bunu da
bilgilerinize sunarım. Adalet Bakanımız da gerekli bilgileri, atılacak
adımlar hakkında bilgi verir.
Gerçekten bugün uzun uzun burada tartışmalar oldu. Tüm görüş belirten
herkese şükranlarımı sunarak bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum, sizlere
de bütçemize verdiğiniz destek için çok teşekkür ediyorum.
Saygılar sunuyorum.