Çin ve Güneydoğu Asya Ekonomilerinde Güven Ögesi ve Yeni Sağlık Tehditleri
Çin ve Güneydoğu Asya Ekonomilerinde Güven Ögesi ve Yeni Sağlık Tehditleri

Dr.Y.Turan ÇETİNER (*)

 

Yeni Ekonomi’nin Asya Yöneliminin Önündeki Engeller Arasında "Güven"

Yeni Ekonomi" veya "Küresel Ekonomi" itiş gücünü ağırlıkla fikir ve yaratıcılık gibi soyut ögelerden alan bir olgu olarak gelişmektedir. Bugün "bilgi" her şeyden fazla önem ve değer taşımakta, "bilgi, bilgiyle yaratılmakta", internet başta olmak üzere bilgiyi dağıtan araçlar çoğalmakta, bunun meydana getirdiği dramatik sonuçlar doğrultusunda, internet gibi bilgiyi dağıtan araçlara bağlananlar çoğaldıkça, bunların da değeri artmaktadır.    (Qeter Schwartz, GBN "Web" kaynaklı makale, Eylül, 2000). "Fikri Mülkiyet Hakları" çerçevesinde küresel ekonomik gündemde her zaman yer bulan, yaratıcılık ve hayal gücü ise bilginin sınırlarını zorluyor, yeni bilgileri yaratıyor. "Yeni Ekonomi"de yer edinilmesi, araştırma-geliştirme harcamalarına ayrılan kaynak, ülkelerin bilim adamı yetiştirme, teknoloji yaratma/üretme güçleri gibi bir anlamda son derece katı  nicel  değerlere de dayanıyor. 

"Güven ögesi" ise, küresel ekonomide soyut unsurlar arasına katılabilecek bir kavram haline geliyor. Bu öge anket ve araştırmalara konu olmanın ötesinde sayılamıyor, bir hesaplamayla ortaya konulamıyor. Ancak yaşanıyor, hissediliyor, ekonomik hayatın ne şekilde olacağını bazen dolaylı, bazen de doğrudan belirliyor. Bu "duygu" veya "algılama" pekiştiriliyor, güçlendiriliyor ve yeniden üretiliyor, kimi zamansa azalıp, aşınabiliyor. 

"Güven ögesi" zorlayıcı önlemlerle geliştirilemiyor. Fikri mülkiyet haklarına konu üretim, örneğin bilgisayar programları, bir merkezden alacağı desteğe bağlı kılınabiliyor. Bütün bunlar, "zorlayıcılığa" sahip, yaratıcılığın çıkış noktasından korunmasının örnekleri olarak görülebiliyor.

Ancak, "yerinden" denetim altına alınması gereken fiziki ve toplumsal şartlar, bu tür denetimlerin dışında kalıyor. Bölgecilik, bir anlamda, ülkelerin tek tek veya ASEAN gibi organizasyonlarda olduğu gibi bir gruplaşma çerçevesinde yerel şartlara hakim olma, bunları iyileştirme hususunda birlikte hareket etme kararlılığı olarak ortaya konabiliyor. Bu durum, yönetimlerin önce tek tek, daha sonra ise işbirliği içerisinde "yeni hastalıkların" yarattığı tehdit gibi sorunlarla mücadelede doğru ve geçerli normlara sahip olmaları ve bunları etkin bir biçimde uygulamaları ile gerçekleştirilebiliyor.

Bu çerçevede, yeni tüketim alışkanlıkları kazanan ve genişleme sürecinde olan orta sınıfa sahip genç nüfusları ile pazar açısından olduğu kadar, düşük maliyetli işgücü gibi üretim ve yatırım yapılmasına elverişli olanaklar da sunan, Çin ve Güneydoğu Asya ekonomilerinde bundan sonrası için gelişmelerin yeni tanımlar kazanan "güven ögesi"ne de bağlı kalacağını söylemek mümkündür. Bu ögenin tanımlanması, bu bölgelerdeki ülkelerde siyasi istikrar, kamu düzeninin sağlamlığı, yatırımcıların haklarını garanti eden ve etkinlikle uygulanan mevzuat yapısı gibi hususlara bakılarak yapılagelmekle birlikte "yeni hastalıkların" ortaya koyduğu tehditle mücadelenin gösterdiği gibi, saydam, öngörülü ve uzun vadeye yönelik bakışa sahip yönetimlerin de yatırımcı ve girişimciler tarafından aranacağı kesinlik kazanmaktadır. 

SARS, Neden Olduğu Belirsizlik Ortamı ve Bölgedeki Arkaplan

Asya’da bulaşıcı hastalıkların çeşitli nedenlerle daha uzun dönemlere yayılan, kalıcılaşan ve olumsuz etkileri daha derinden hissedilen bir ortamın bulunduğu söylenebilir. Bölge, bu çerçevede, az gelişmişlikten, gelişmeye doğru yol alırken karşısına çıkan bu engelden de zarar görmektedir. 

Örnek olarak, Avrupa ve Amerika’da kısa bir zaman gündeme gelen "Hand, Foot and Mouth Disease" Asya’da 2000 yılında etkileri şiddetle yaşanılan bir döneme yol açmış, hastalık bugün dahi ortadan kalkmamıştır. Kolera ve tifo gibi altyapı eksikliklerinden doğan hastalıklar, Uzak Doğu ve Güneydoğu  Asya’nın geri kalmış bölgelerinden silinememiş, HIV yayılmaya devam etmiş,   daha çok mevzii kalmış gibi görünen Endonezya’daki orman yangınlarının   yarattığı iş bulutu (haze) zaman zaman etkileri Singapur ve Malezya’ya kadar yayılan bir sorun olarak sürerken, sıtma gibi daha eski kronik hastalıklar gündemden çıkmamıştır. SARS ile başlayan kriz dönemi bu arkaplana bağlı olarak değerlendirilebilir. Dünya Sağlık Örgütü’nün 12 Mart 2003 tarihinde yayınladığı bir seyahat tavsiyesi ile zatürree benzeri özellikler  gösteren, ancak çok   daha tehlikeli olduğu düşünülen bulaşıcı bir hastalığa dikkat çekmesinden kısa bir süre sonra, Hong Kong’da sağlık sisteminin sınırlarını zorlayan bir hal alan SARS salgını, aynı durumun kıta Çin’i içerisinde ulaştığı boyutların da adım adım ortaya çıkmasıyla birlikte, Çin ve bölge ülkelerinin sosyal yaşamları ve ekonomilerinin sarsılacağı bir kriz dönemini başlatmıştır. Hiç kuşkusuz, bu durum yalnızca bölge ülkelerinin önemli zararlarla karşılaşması anlamına gelmemiş, buralarda mevcut olumlu göstergelere bakarak önemli yatırımlara giren çok uluslu şirketlerin çeşitli etkenlere bağladıkları, ancak bir salgın hastalık tehlikesini dışarıda bırakarak öngördükleri risk unsurunun gelişmelere hakim olmasına da neden olmuştur. 

SARS’ın yeni bir hastalık olarak ortaya çıkması kadar, tanı ve tedavisinin de bilinememesi, doğal olarak hastalığın yayılmasının önlenmesine odaklanılmasını en gerçekçi çözüm olarak ortaya çıkarmıştır. Ancak bu yöntemin gerektirdiği, hastalığın yarattığı tehditlerle yüzleşilmesi ve gerçekçi bir politika izlenmesi, Çin açısından gecikme ve duraksamalar içeren bir süreçle başlamıştır. 

Çin ve ASEAN’ı Birleştiren "Yeni Hastalıklar"ın Yarattığı Tehdit

ASEAN’ın sürdürdüğü ASEAN+3 (Çin, Japonya, Kore Cumhuriyeti);         ASEAN+1 (Çin) gibi süreçlerde, Çin’in gelişen ekonomisi ile yabancı yatırımları ve ekonomik faaliyetleri giderek daha fazla çekmeye başlamasının bir tehdit veya rekabet olarak görülmemesi, aksine, bu ülkenin gelişen bir pazar olarak ortaya çıkmasının ASEAN için Çin’in orta sınıfına yönelik turizm faaliyetleri gibi fırsatlar yaratacağı hususları öncelikle vurgulanagelmektedir. Bu zeminlerde üzerinde durulan bir başka husus ise, yatırımcı ülkelerin "yumurtaları tek sepete" koymayarak, Güneydoğu Asya’da da yatırımlarda bulunmaya devam edilmeleri  olmaktadır.

Singapur Başbakanı Goh Chok Tong tarafından 28 Nisan 2003 tarihinde bir mülakat sırasında bir kez daha açıkça ortaya koyulduğu üzere, "Çin’de işlerin yolunda gitmediği bir durumun ortaya çıkması ihtimali karşısında yabancı yatırımcılar Çin’e bir alternatifleri olması hususunu şu anda değerlendirmektedirler". Bu çerçevede, ASEAN’ın yatırımcılar için ilave ikinci bir seçenek sunabileceği ve ifade edildiği şekilde, bu seçeneğin "ilave" konumunda olabileceği, çünkü Çin’in arzettiği büyük pazar  ve  üretim merkezi olarak sağladığı şartlar göz önüne alındığında, ASEAN’ın bu ülkenin ötesine geçemeyecek, ancak ikinci planda önem arzedecek bir yatırım sahasını oluşturabileceği belirtilmektedir ("Far Eastern Economic Review", "Leading the Charge Against SARS",  8 Mayıs 2003). Esasen bu yaklaşım, dış yatırıma büyük önem veren Çin ve ASEAN ekonomilerini birbirlerini tamamlayıcı hale getirme, bu itibarla, ASEAN Bölgesi ve Çin’i ekonomik faaliyetler açısından birbirlerine yaklaştıracak adımların 1,6 milyarlık bir pazar ve üretim kaynağı yaratılması anlamına geleceği yönündeki görüşle de uygunluk arzetmektedir.

Öte yandan, SARS ile başlayan krizin yalnızca "Çin’de işlerin yolunda gitmemesi" anlamına gelmediği ve ASEAN ekonomilerini de etkisi altına aldığı      düşünüldüğünde, ASEAN’ın Çin, Japonya ve Kore Cumhuriyeti gibi ülkelerle oluşturduğu mekanizmaların etkin bir biçimde işletilmesi yönündeki  çalışmaların önemi daha açık görülmektedir. Sözkonusu hastalıkla mücadele için alınan bütün önlemlerin beraberinde getirdiği masraflar ve ekonomik faaliyetlerde  görülen yavaşlamanın bu şekilde devam etmesi halinde, Japonya dışında Asya ekonomileri toplamında %30 küçülmenin meydana gelebileceği belirtilmektedir. ("Far Eastern Economic Review", "The Cost of SARS:$11 Billion and Rising", 24 Nisan 2003). Bu durum, krizden etkilenen ülkelerin etkin bir işbirliğine gitmelerini kaçınılmaz kılmaktadır. Nitekim, 29 Nisan 2003’te  Bangkok’da ASEAN liderlerinin katılımıyla SARS ile ilgili olarak yapılan özel toplantıya Çin Başbakanı Wen Jiabao da katılarak karşıtlarıyla görüşmüş, ASEAN liderlerinin aldığı kararlar çerçevesinde SARS’ın yayılmasının durdurulması ve tedavisi gibi hususlarda işbirliği yapılmasında mutabık kalmıştır ("People’s Daily", "Premier Wen Arrives in Bangkok for ASEAN-China Summit", 29 Nisan 2003).

ASEAN ve Uzakdoğu ülkelerinin SARS ile  mücadelede uluslararası toplumla açık işbirliği yapma çalışmaları, ikili düzeyde de önemli işbirliği arayışları    çerçevesinde devam etmektedir. Bu kapsamda dikkat çeken bir başka  gelişme de, Singapur Başbakanı Goh’un 4-8 Mayıs 2003 tarihlerinde  ABD’ye yaptığı resmi ziyaret sırasında, Singapur tarafından önerilen, iki ülkenin SARS ve buna benzer yeni hastalıklar ile biyolojik savaş tehdidine karşı işbirliği yapmaları ve bu doğrultuda ABD Afet Önleme ve Kontrol Merkezi ve Ulusal Sağlık Enstitülerinin Singapurlu araştırmacılarla birlikte  Singapur’da bir ortak araştırma merkezi kurmasının ABD tarafından olumlu bulunmasıdır. Salgın hastalıklara ilişkin tahminlerde bulunmaya imkan verecek izlemeyi de yapması     düşünülen bu merkezin oluşturulması, SARS ile olduğu kadar, bu hastalığa benzer olayların vuku bulması halinde hazırlıklı olunmasını ve sağlık hizmetlerinde ileri imkan ve kabiliyetlere sahip bulunan ABD’nin de bu tür tehditlerle mücadeleye daha etkin katılmasını amaçlamaktadır. 

"Güven Ögesinin" Güçlendirilmesi ve Yeniden Üretilmesi Sınavındaki Bölge

SARS ile mücadelede saydam ve doğru politikalar uygulayan ülkelerin          Güneydoğu Asya’da ön plana çıkması sözkonusu olacaktır. Bunun Çin’e  yönelen    yatırımların bir süre daha bu ülkelerde kalması sonucunu beraberinde   getireceği de söylenebilecektir. Singapur bu kapsamda kuşkusuz öne çıkmakta, uyguladığı yöntemler farklı olmakla birlikte sonuç  alabilen bir başka  bölge  ülkesi ise  Vietnam olmaktadır. 

Öte yandan, bir diğer önemli husus, hiçbir ülkenin bu yönde sağlayacağı başarının, bölgenin içinde bulunduğu durumdan soyutlanarak değerlendirilemeyeceği olmaktadır. Sağlık tehditlerinden arındırılmış bir ülke, çok uluslu şirketler tarafından ekonomik olarak sunacağı imkanlar açısından tek başına yeterli görülemeyecektir. Çünkü "yeni ekonomi"nin itici gücü olan çok uluslu şirketler, geniş pazar  ve üretim avantajları arayışlarında ülkeleri tek tek görmemekte, stratejilerini bölgesel ölçütlerde oluşturmaktadır. 

Bütün bu hususlara bakıldığında, Çin ve Güneydoğu Asya ülkelerinde ekonomik gelişmenin güven ögesini arkasına almadan hız kazanmasının zor olacağı görülmektedir. Yatırımcı, iş adamı veya turist konumunda olsun, kişilerin ekonomik hareketliliğini engelleyen yeni hastalıkların ilk aşamada olumsuz etkilerinin, bunun ardından da tamamen ortadan kaldırılmasının, üstesinden gelinmesi gereken ciddi bir zorluk olarak, SARS açısından bir süre daha, benzeri krizlerin ortaya çıkması ihtimali açısından ise uzun dönem gündemde kalacağı söylenebilecektir.

 


(*) İkinci Katip; T.C. Singapur Büyükelçiliği