Rusya Federasyonu Enerji Sektörünün Yapısı, Sektörde Yaşanan Gelişmeler Ve Rusya Federasyonu’nun G-8 Başkanlığı

Kenan Şahin (*)

Bu çalışmada Rusya Federasyonu’nun (RF) enerji sektörünün (1) yapısı, sektörde yaşanan gelişmeler ve Rusya’nın başkanlığını ve ev sahipliğini yapacağı 32. G-8 zirvesinde RF enerji sektörüne ilişkin olarak gündeme gelmesi muhtemel konular incelenmiştir.

Çalışmanın birinci bölümünde RF açısından enerji sektörünün önemi, ikinci bölümde sektöre yönelik kamu politikaları, üçüncü bölümde sektörde yaşanan konsolidasyon-konsolidasyon sonrası yapı ve önemli şirketler, dördüncü ve son bölümde ise Rusya’nın G-8 üyeliği ve RF’nin ev sahipliğini ve başkanlığını yapacağı 32. G-8 toplantısında RF enerji sektörüne ilişkin olarak gündeme gelmesi muhtemel konular ele alınmıştır.

RF AÇISINDAN ENERJİ SEKTÖRÜNÜN ÖNEMİ

RF Hükümeti hidrokarbon kaynaklarını ekonomik ve siyasi açıdan stratejik kabul etmektedir. Nitekim bugünkü enerji stratejisinin ilk ipuçlarının yer aldığı Rusya Devlet Başkanı Putin'in ‘Rusya Ekonomisinin Kalkınma Stratejisinde Mineral Hammaddeler’ başlıklı tezinde (1997) (2) ve bu teze istinaden yine kendi imzası ile yayımlanan kısaltılmış makalede (1999) Rusya’nın doğal kaynaklarının sadece ekonomik kalkınmasını güvenceye almayacağı aynı zamanda uluslararası pozisyonunu da belirleyeceği vurgulanmaktadır. Aynı makalede sektör için önceliklerin devlet tarafından belirleneceği, kamu planlamasının gerekliliği, hammadde kaynaklarının değerlendirilmesinde özel teşebbüsün ve yabancı sermayenin de önemli rol oynayacağı, ancak devletin yolgöstericiliği ve planlayıcılığının vazgeçilemez olduğu belirtilmektedir.

RF ekonomisi açısından enerjinin önemi, gerek GSMH ve cari işlemler, gerek kamu maliyesi rakamlarının incelenmesinden kolaylıkla görülebilmektedir (3). Enerji sektörünün GSMH'ye katkısının % 20'nin üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. Öte yandan, artan petrol ve gaz üretimi ve fiyatları cari işlemlerin fazla vermesine sebep olmaktadır. RF cari işlemler hesabı 2003 yılında 35.9 milyar USD, 2004 yılında 60.1 milyar USD fazla vermiştir. 2003 yılında 135.9 Milyar USD olan mal ihracatının yaklaşık % 54’ü (73.7 Milyar USD) petrol, petrol ürünleri ve doğal gaz ihracatından oluşmakta iken, 2004 yılı toplam mal ihracatı olan 183.5 Milyar USD’ın 59.3 Milyar USD’ı petrol, 19.3 Milyar USD’ı petrol ürünleri, 21.9 Milyar USD’ı ise doğal gaz ihracatından oluşmaktadır. Diğer bir ifadeyle 183.5 Milyar USD’lık mal ihracatının 100.5 Milyar USD’ı (% 54.8’i) petrol, petrol ürünleri ve doğal gaz ihracatından meydana gelmiştir. 2004 yılında RF tarafından 215,5 Milyon ton petrol, 77,3 Milyon ton petrol ürünü, 145,3 Milyar metreküp doğal gaz, 62,6 Milyon ton kömür ihracatı yapılmıştır. Doğal gaz ihracatının hemen tamamı Türkiye dahil Avrupa’ya yapılmıştır. RF tarafından ihraç edilen diğer ürünlerin (demirli metaller ve yarı mamuller, alüminyum gibi) üretim maliyetleri içinde de enerjinin payının çok yüksek olduğu dikkate alındığında enerjinin Rusya ihracatı için önemi daha iyi anlaşılabilmektedir. Konuya konsolide bütçe açısından bakıldığında da benzer bir durum sözkonusu olmaktadır. Petrol fiyatlarının varil başına 1 USD artması konsolide bütçe gelirlerini 1.4 Milyar USD artırmaktadır. RF Federal Bütçe Gelirlerinin yaklaşık yarısı (konsolide bütçe gelirlerinin üçte biri) enerji sektöründen elde edilmektedir. Sadece Gazprom’un Federal Bütçeye katkısının günlük 1 Milyar Ruble (yaklaşık 35 milyon USD) olduğu gözönünde bulundurulursa enerjinin kamu maliyesi açısından da önemi daha açık olarak ortaya çıkmaktadır.

RF borç dinamikleri açısından da enerjiden elde edilen gelirler büyük rol oynamaktadır. RF idaresi gelecekte petrol fiyatlarının düşmesi halinde yaşanacak sıkıntıların önceden giderilebilmesi ve hammadde satışları nedeni ile ülkeye giren aşırı dövizlerin ‘dutch disease’e (4) sebep olmaması için 2004 yılı başında petrol istikrar fonunu kurmuştur. Halen Ural Petrolü varil fiyatının 20 USD’ı geçmesi halinde alınan vergilerle oluşturulan bu fonda biriken meblağ Kasım 2005’de 1.236,5 Milyar Ruble’ye (43.6 Milyar USD) (5) ulaşmıştır. Petrol ve doğal gaz ihracatı nedeniyle artan döviz girdileri sayesinde 2005 yılı Aralık ayında rezervler de 167.2 Milyar USD’a ulaşmıştır ki, istikrar fonu ile birlikte kullanıma hazır döviz cinsinden kaynak tutarı 211 Milyar USD seviyelerine gelmiştir. Artan döviz gelirleri IMF’ye olan borçların erken ödenmesine imkan sağladığı gibi, Paris Klübü’ne olan borçların 15 Milyar USD’lık bölümünün de erken ödenmesine imkan vermiştir (6). RF Paris Klübü’ne kalan borçları ile Londra Klübü’ne olan borçlarını da da erken ödemek istemektedir. Fonda biriken kaynakların bir kısmının sosyal güvenlik reformu için kullanılması 2005 yılının son aylarında gündeme gelmişse de henüz bu konuda bir adım atılmamıştır.

Enerji fiyatlarındaki ve üretimindeki artış şirketlerin nakit pozisyonlarını güçlendirerek daha kolay borçlanmalarına, yatırımları artırmalarına ve sektörde konsolidasyona imkan vermektedir. YUKOS olayından sonra RF’na yabancı sermaye gelmeyeceği iddialarına karşın Gazprom, batılı bankalardan oluşan bir konsorsiyumdan, Sibneft’in satın alınmasını finanse etmek amacı ile 13.1 Milyar USD kredi alabilmiştir. Öte yandan, yeni kurulan ve tamamı kamuya ait olan Rosneftegaz adlı holdingin de kolaylıkla 7.5 milyar USD tutarındaki borçlanmayı gerçekleştirebileceği görülmüştür (7).

Enerji sektörünü ekonomik açıdan olduğu kadar siyasi açıdan da önemli kılan, RF’nin başta doğal gaz olmak üzere rezerv durumu, yıllık üretimi ve mülkiyeti devlete ait olan petrol ve doğal gaz boru hatlarıdır. RF 2004 yılı sonu itibariyle dünya toplam petrol rezervlerinin % 6,1’ine ( 9,9 milyar ton-72,3 milyar varil), dünya doğal gaz rezervlerinin % 26.7’sine (48 trilyon metreküp) sahip bulunmaktadır (8). Öte yandan, ispatlanmış rezervler her geçen gün yeni keşiflerle artmakta olup genel kanı lisans verme sürecinin düzene girmesini müteakip artması beklenen keşif çalışmalarının rezervleri daha da artıracağı yönündedir. 2004 yılı sonu itibariyle petrol rezervlerinin yıllık üretime oranı 21.6, doğal gaz rezervlerinin yıllık üretime oranı 81.5’tir. Suudi Arabistan’dan sonra en büyük üretici haline gelen Rusya, 2004 yılında 459 milyon ton petrol ve gaz kondensantı ve 633 milyar metreküp doğal gaz üretmiştir. Sektörü stratejik kılan diğer faktörler boru hatları, ihraç limanları ve bunlara ilişkin yeni projelerdir ki, bu hususlar Transneft ve Gazprom’a ait geniş açıklama ve değerlendirmelerin yapıldığı bölümde ayrıca ele alınmıştır.

RF ENERJİ SEKTÖRÜNE YÖNELİK KAMU POLİTİKALARI

Sektöre ilişkin kamu politikalarını sektörün vergilendirilmesi, regülasyonu (lisans verme ve denetleme), özelleştirme ve kamulaştırma ile boru hattı tekelleri ve projeleri (Transneft ve Gazprom) başlıkları altında incelemek mümkündür.

Sektörün vergilendirilmesi : 1 Ocak 1999 tarihinden bu yana yürülüğe giren vergi yasaları ile RF vergi sisteminin yeniden yapılandırılması başlatılmış olup süreç devam etmektedir. Enerji sektörünü ilgilendiren kısımları açısından bakıldığında yeni sistem vergi sayısını azaltmakta, toplanan vergi miktarını artırmakta, transfer fiyatlamasını (9) engellemeyi amaçlamakta, enerji üzerinden alınan vergilerin daha büyük kısmını federal seviyeye aktarmaktadır (10). Sektörde vergi dışı ödemelerin başlıcaları lisans alımı sırasında yapılan bir defalık ödeme (bonus), mineral kaynakların çıkarılması sürecinde yapılan düzenli ödemeler (kilometrekare başına herbir mineral kategorisi için yapılan ödemeler), mineral kaynaklara ilişkin jeolojik enformasyon için yapılan ödemeler, ihalelere katılım için yapılan ödemeler ve lisansların çıkarılması için yapılan ödemelerden oluşmaktadır. Vergilere gelince, 1 Ocak 2002 tarihinden itibaren mineral kaynak üretim vergisi (11) yürürlüğe girmiş, lüks (excise) vergisi sadece bazı petrol ürünlerine uygulanır hale getirilmiş ve 1 Ocak 2004 itibariyle doğal gaz bu verginin kapsamı dışına çıkarılmış, petrol ve gaz ile bunlardan elde edilen ürünlerin ihracatından alınan vergiler her iki ayda bir yeniden hesaplanacak şekilde formüle edilmiştir (12).

Regülasyon : RF’de enerji sektörüne ilişkin düzenlemeler 1995 tarihli Subsoil Yasası ve yine 1995 tarihli Ürün Paylaşım Anlaşmaları (PSA) Yasası çerçevesinde yapılmakta olup bu yasalar dışında bazı genel yasaların (1999 tarihli Yabancı Sermaye Kanunu gibi) ve uluslararası anlaşmaların (yatırımların karşılıklı korunması gibi) konuyla ilgili hükümleri de bu düzenlemelerde rol oynamaktadır. Düzenlemelerin en önemlileri, üretim lisanslarının edinilmesi ve ürün paylaşım anlaşmalarına (PSA) ilişkin olanlarıdır. Petrol sahalarının değil, üretilen petrolün özel mülkiyete ait olabileceğini öngören Subsoil Kanunu, lisansların verilmesine ilişkin konuları düzenlemektedir. Lisanslar ihale ile verilmekte ve ihaleyi kazanan firmalar ihale bedelini (bonus) ödemekte ve ürün paylaşım anlaşmasını imzalamaktadırlar. Lisansların hangi hallerde devredilebileceği ile hangi hallerde iptal edilebileceği de yine bu yasa ile düzenlenmiştir. Sözkonusu Subsoil Yasası’nın değiştirilmesi için yeni bir taslak imzalanmış olup yasa tasarısı Duma tarafından ele alınmıştır. Tasarı yabancıların doğal kaynaklar alanına katılımını sınırlandırmayı amaçlamaktadır. Tasarıya göre doğal kaynak sahalarının büyüklüğü, bulundukları coğrafi bölge ve sözkonusu kaynağın RF’de ne kadar bulunduğu gözönünde bulundurularak yabancıların sektöre girişleri sınırlandırılacaktır. Bu durum ExxonMobil ve BP gibi şirketlerin RF içindeki büyüme potansiyellerini sınırlandırdığından ciddi eleştirilere konu olmaktadır. Sadece petrol ve gaz değil bakır, altın gibi madenler de yasa kapsamına girmektedir.

Özelleştirme ve kamulaştırma : RF enerji sektöründe özelleştirme ve kamulaştırma aynı anda yaşanmaktadır. RF Hükümeti bir yandan YUKOS ve Sibneft olaylarında olduğu gibi kamunun sektördeki payını artırmakta, öte yandan LUKOIL'deki azınlık hissesinin özelleştirilmesi ve Gazprom hisselerinin daha büyük bir kısmının yabancılara satılmasını teminen düzenlemeler yapmaktadır. Sürecin mantığı, öncelikler devlet tarafından belirlenmek ve kontrol daima kamu elinde kalmak kaydıyla, özel sektöre ve yabancılara RF enerji sektöründe faaliyette bulunma hakkı vermektir. Bu çerçevede, aşağıda örnek olarak YUKOS olayı ve Rosneftegaz’ın kuruluşu ile Gazprom hisselerinin yabancılara satışı için yapılan işlemler ele alınmıştır. LUKOIL'deki azınlık hisselerinin özelleştirilmesi ‘sektörün konsolidasyonu’, Sibneft’in Gazprom tarafından satın alınması ise boru hattı tekelleri bölümlerinde ele alındığından, tekrardan kaçınmak maksadıyla bu bölümde ayrıca değerlendirilmemiştir.

YUKOS OLAYI : YUKOS’un 2003 yılı sonu itibariyle (Yuganskneftegaz adlı bağlı ortaklığı Rosneft’e satılmadan önce) SPE bazında ispatlanmış petrol rezervleri 14.7 milyar varil, ispatlanmış gaz rezervleri ise 7.9 trilyon metreküp idi. Sözkonusu rezervlerin büyük bölümü Yuganskneftegaz’ın faaliyette bulunduğu Batı Sibirya'da bulunmaktaydı. 2003 yılı sonu itibariyle günlük ortalama üretimi 1.6 milyon varil (yıllık toplam üretim 80.8 milyon ton) olan YUKOS, Rusya petrol üretiminin % 19.2'sini gerçekleştirmekteydi. Halen RF’de 5 büyük rafinerinin sahibi olan YUKOS Baltık devletlerindeki en büyük rafineri olan Litvanya’nın Mazeikiu rafinerisinin de çoğunluk hissesine sahiptir. Şirketin YUKOS adı altında faaliyet gösteren 1200 dolum istasyonu vardır. Yuganskneftegaz adlı bağlı ortaklığı hariç 7 ayrı bağlı ortaklığı olan şirketin Yuganskneftegaz’ın ayrılmasından sonra rezervlerinin 3 milyar varil seviyelerine düştüğü tahmin edilmektedir.

Konumuz açısından önemli olan ve Rosneft tarafından satın alınan Yuganskneftegaz’ın SPE bazındaki rezervleri 11.63 milyar varil petrol eşdeğeridir (13) ve 2004 yılı ilk çeyreğinde ortalama günlük üretimi 1.015 milyon varil olarak gerçekleşmiştir. Batı Sibirya'da faaliyet gösteren Yuganskneftegaz 1964 yılından beri faaliyette bulunmakta olup bugüne kadar ürettiği toplam ham petrol miktarının 10 Milyar varil düzeyinde olduğu tahmin edilmektedir.

YUKOS olayının gerisindeki sebepler konusunda birçok tez ortaya atılmış ise de bu sebeplerin başlıcaları aşağıda genel ve özel olmak üzere iki başlık altında incelenmiştir (14).

Genel Sebepler :

- RF İdaresinin stratejik yeraltı kaynaklarını devlet öncülüğünde yönetmek istemesi (bunun diğer örnekleri Sibneft'in Gazprom tarafından satın alınması, özel sektörün boru hattı inşa girişimlerinin muhtelif sebeplerle engellenmesi, subsoil yasa tasarısı gibi.)
- Bir kurumun ve bazı şahısların cezalandırılması yoluyla iş dünyasına mesaj verilmesi (bu mesaj gerekli yerlere ulaşmıştır)

Özel sebepler :

- YUKOS’un büyük ortağı ve yöneticisi olan Khodorkovsky’nin iş dünyasındaki faaliyetlerine ek olarak siyasi faaliyetler içine girmesi ve bundan RF İdaresinin rahatsız olması, (muhalif siyasi faaliyetlere verilen maddi destek ve medya vasıtasıyla yönetimin eleştirilmesi)
- YUKOS’un Sibneft ile birleşerek daha büyük bir kuruluş haline gelmesinin engellenmesi
- YUKOS hisselerinin ABD firmalarına satışının önlenmesi ( Chevron ve ExxonMobil’in oluşması beklenen YUKOSSibneft firmasının % 25’ini satın alacağına dair haberler dava süreci öncesinde ve sonrasında gündeme gelmiştir)
- YUKOS yönetiminin diğer bazı petrol şirketleri ve yabancı yatırımcılar ile birlikte RF’nin enerji ihracatı ve boru hattı politikasını etkilemek ve değiştirmek istemesi (Batı Sibirya’dan Çin’e Dakinq’e özel bir boru hattı inşası projesi, Murmansk’ta büyük ihraç kapasitelerinin oluşturulması gibi)

Yukarıda bahsi geçen sebepler dolayısıyla YUKOS ve yönetimine yönelik muhtelif soruşturmalar başlatılmış, önce 31 Ekim 2003 tarihinde Khodorkovsky tutuklanmış, daha sonra RF hükümeti şirket hisselerinin % 44’ünün el değiştirmesini engellemek amacı ile bu hisselerin satışına yasak getirmiştir. YUKOS’un 2000-2003 döneminde vergi boşluklarından faydalandığı tespit edilmiş (vergiden kaçınma) ve bu vergiler ile bunlara ilişkin cezaların (toplam 27.5 milyar USD) ödenmesi talep edilmiş, bir kısım YUKOS hesaplarına el konulmuş, bunun üzerine YUKOS bazı borçlarını da ödeyememiş ve işletme sermayesi sıkıntısı içine düşmüş, sonuçta YUKOS’un varlıklarının satışı yolu ile vergi alacaklarının tahsili yolu benimsenmiştir. Bu süreçte önce Yuganskneftegaz'ın satışı gündeme gelmiş, YUKOS avukatları bu bağlı ortaklığı alan ya da almaya teşebbüs eden firmalar aleyhinde uluslararası mahkemelere başvuracaklarını bildirmişlerdir. Yuganskneftegaz’ın piyasa değerine ilişkin farklı açıklamalar yapılmıştır. YUKOS, danışmanlık firması DeGolyer ve MacNaughton'ın yaptığı değerlendirmeye atfen sözkonusu bağlı ortaklığın değerinin 30.4 milyar USD olduğunu iddia etmiş, RF Hükümeti tarafından değerleme yapmak için görevlendirilen DrKW ise bu değerin 15-17 milyar USD aralığında olduğunu bildirmiştir. Ancak Rus petrol şirketleri RF yönetiminden, uluslararası şirketler ise hem RF yönetiminden hem de uluslararası mahkemelerden çekindikleri için 19 Aralık 2004’de yapılan ihaleye girmemişler ve Yuganskneftegaz 9.4 milyar USD bedel ile -daha sonra Rosneft’e ait olduğu ortaya çıkan- Baykal Finans Grubu adlı, hiç duyulmamış bir şirkete satılmıştır. Sözkonusu satışta finansmanın kimler tarafından yapıldığı halen bir tartışma konusu olmayı sürdürmekte ise de Hazine kaynaklarının kullanıldığına ilişkin tahminler ağırlık kazanmaktadır. Yuganskneftegaz’ın YUKOS’tan ayrılmasından sonra YUKOS piyasada önemli bir oyuncu olmaktan çıkmıştır. YUKOS’un elinde kalan diğer varlıkların da vergi borçlarını tahsil amacı ile satılması beklenmekte olup konuya ilişkin en yoğun tartışmalar Mazeikiu rafinerisi üzerinde sürmektedir (15).

ROSNEFTEGAZ’IN KURULMASI VE GAZPROM HİSSELERİNİN YABANCILARA SATIŞI

Rosneftegaz Rosneft’in kısmi özelleştirmesini yaparak fon elde etmek ve bu fonlarla Gazprom hissesi satın alarak Gazprom’daki kamu hissesini % 50’nin üzerine çıkarmak amacıyla kurulan bir kamu holdingidir. Bu amaçla Gazprom’un % 10.7 oranındaki hissesini satın almıştır. Devletin hisselerinin % 50’nin üzerine çıkmasını müteakiben Gazprom’dan yabancıların daha fazla hisse satın almalarına imkan verilecektir. Yasal düzenlemeler ve hisse satın alma işlemleri dahil sürecin yıl sonu itibariyle tamamlanması ve 2006 yılında yabancılara hisse satışına başlanması beklenmektedir.

Boru hattı politikaları: Transneft ve Gazprom

RF enerji sektöründe petrol boru hatları Transneft, doğal gaz boru hatları ise Gazprom’un tekelindedir. Gazprom aynı zamanda RF doğal gaz üretiminde de tekele yakın bir konumdadır ve Sibneft'i satın alarak petrol üretimi alanında da büyümeyi hedeflemiştir.

TRANSNEFT

Rusya’da üretilen petrolün % 93’ünü (16) boru hatları ile taşıyan ve 336 petrol dolum istasyonu ile 14.16 milyon metreküp rezervuara sahip olan şirketin tamamı Federal Hükümete aittir. RF dış politikasının uygulanmasında çok önemli bir yeri olan Transneft’in yeni boru hattı projeleri büyük oranda stratejik mülahazalar dikkate alınarak yapılmaktadır.

Gerek petrol ve gerek doğal gaz boru hattı projeleri incelendiğinde yeni pazarlara ulaşmanın yanında eski doğu bloku ülkelerinin birbirlerini by-pass etme çabalarının çok büyük rol oynadığı görülmektedir. Bir diğerini by-pass etme çabası sadece Rusya için değil bölgedeki her ülke için geçerlidir.Transneft’in gündemindeki başlıca projeler aşağıdaki gibidir:

- Drujba Boru Hattı: Yaklaşık 2500 km uzunluğunda olan ve günlük taşıma kapasitesi yaklaşık 1.2-1.4 milyon varil olan bu hat, Batı Sibirya, Urallar ve Hazar Havzası petrollerinin toplandığı Samara bölgesinden başlamakta ve Belarus’dan sonra iki kola ayrılmaktadır. Birinci kol Polonya üzerinden Almanya’ya, ikinci kol ise Ukrayna, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti üzerinden Macaristan’a ulaşmaktadır. Proje Belarus ve Polonya arasındaki hattın kapasitesinin genişletilmesini ve hattın diğer kısmının da Almanya’ya kadar uzatılmasını içermektedir. Böylece Baltık Denizi tanker trafiği de azalacaktır.

- Baltık Boru Hattı Projesi : Sibirya ve Timan-Pechora bölgesinden gelen petrolü Rusya’nın Finlandiya Körfezi’ndeki Primorsk Limanı’na taşımayı öngören bu boru hattı projesi 2001 yılında gündeme alınmıştır. 2004 sonu itibariyle Primorsk Limanı’nın kapasitesi 1 milyon varil/gün’e çıkarılmıştır. Kapasitenin daha da artırılarak 1.24 milyon varil/gün’e ulaşması beklenmektedir. Bu projenin gerçekleşmesi ile beraber Rusya’nın Baltık ülkelerine (Estonya, Litvanya ve Latviya) transit ülkeler olarak ihtiyacı kalmayacaktır. Baltık ülkelerine ait limanlardan ihraç edilen Rus petrolünün miktarı da her geçen gün azalmaktadır.

- Murmansk Projesi : Özellikle LUKOİL tarafından gündeme getirilen ve Batı Sibirya ve Timan-Pechora bölgesindeki petrolü Barents Denizi’ndeki Murmansk Limanı’na taşıyacak bir petrol boru hattı projesidir. Murmansk’da büyük tonajlı tankerlerin dolum yapmalarına imkan sağlayacak tesislerin yapılması ile beraber buradan ABD’ye dokuz günde 1.6-2.4 milyon varil petrol ulaşabilecektir. Bu süre Orta Doğu kaynaklı petrolün ABD’ye gitme süresinden daha kısadır. (Aynı bölgede LNG tesisleri yapıldığı takdirde ABD’ye doğal gaz ihracatı da mümkün olacaktır.) Bu projeye ilişkin bazı tereddütler varlığını korumaktadır. Bu hat için yeterli petrolün var olup olmadığı, hattın özel sektör tarafından yapılması halinde Transneft’in tekel konumunun ortadan kalkacağı ve bunun Rus dış politikasına farklı şekillerde yansıyabileceği, diğer ihraç projelerinin bölge petrolünü taşımak için yeterli olacağı ve Murmansk projesine gerek kalmayabileceği gibi eleştiri ve tereddütler bunlara örnektir. Transneft 2005 yılı Ocak ayında Murmansk yerine Indiga’ya bir terminal yapmayı düşünebileceğini belirtmiştir.

- Adria Projesi : 1974 yılında Orta Doğu petrolünün Hırvatistan’ın Adriyatik kıyısındaki Omisalj Limanından kuzeye Yugoslavya ve Macaristan’a taşınması için kurulmuş olan hattın Rus sistemi ile bağlantılı olduğu da gözönünde bulundurularak, bu hattın Rusya’dan gelecek petrol ile tersine akıtılması projesidir. Adriya sisteminin Drujba sistemi ile bağlanabilmesi için Rusya, Belarus, Ukrayna, Slovakya, Macaristan ve Hırvatistan’ın anlaşması gerekmektedir. Projeye ilişkin olarak 2002 yılında ilgili ülkeler bir ön anlaşma imzalamışlarsa da Slovakya’nın ortaya attığı çevre sorunları ve tarifeler konusunda yaşanan anlaşmazlıklar sebebi ile herhangi bir ilerleme sağlanamamıştır. Bu hat uygulamaya konulduğu takdirde başlangıçta günlük 100.000 varil Rus petrolü Adriyatik’e ulaşacak, daha sonra hat kapasitesi 300.000 varile kadar çıkarılabilecektir.

- Uzak-Doğu Petrol Boru hattı : RF’nin bütün önemli boru hattı projelerinde olduğu gibi Uzak-Doğu Petrol Boru hattı projesinde de ekonomik ve siyasi mülahazalar iç içe girmiş durumdadır. YUKOS Operasyonu’nun sebeplerinden biri olarak YUKOS bölümünde belirttiğimiz gibi hattın nihai ulaşım noktasının Çin mi yoksa Pasifik kıyıları mı olacağı uzun süredir tartışılmaktadır. Aslında ideal olan her iki hattın da yapımı olmakla beraber, her iki hatta yetecek petrolün olup olmadığı tartışma konusudur. Çin’e gidecek hattın Çin’deki bölümünün kontrolü RF’nin elinde olmayacaktır. Bu proje, Baykal Gölü yakınlarına kadar giden hattın buradan Rusya’nın Pasifik kıyılarına uzatılmasını öngörmektedir. Günlük kapsitesinin 1.6 milyon varil olması planlanan hattın, Çin’de Daking’e değil Pasifik kıyılarında Nakhoda’ya gitmesi konusunda Başkan Putin 2004 yılı sonunda kararını vermiştir. Hattın 2008’de tamamlanması planlanmıştır. Hattın bu güzergahta Baykal Gölü’nün etrafından geçmesinin öngörülmesi ve bu gölün dünyanın en büyük tatlı su rezervi niteliği taşıması sebebiyle ile UNESCO tarafından korumaya alınmış olması çevre problemini ve tartışmaları da beraberinde getirmiştir. (Daking’e gidecek hat Baykal Gölü’nün güneyinden, Nakhoda’ya gidecek hat kuzeyinden geçmektedir. ) Hattın tahmini maliyeti 15-18 Milyar USD kadardır. Hattın güzergahına ilişkin tartışmalar Çin ve Japonya arasında zaten var olan tansiyonun daha da yükselmesine de katkıda bulunmuştur. Japonya hattın 7 Milyar USD’lık kısmını finanse etmeyi kabul etmiştir. Nakhoda hattı Daking hattından daha uzun bir mesafe ve daha yüksek maliyetler demek olduğu halde, Rusya tek ülkeye bağlı kalmamak ve potansiyel rakibin daha da güçlenmesini önlemek açısından Nakhoda’yı tercih etmektedir. Öte yandan, Nakhoda’dan sadece Asya ülkelerine değil ABD’ye de ihraç imkanı vardır. Ancak, Transneft Başkanı konuya ilişkin olarak yaptığı açıklamada ABD’nin Luisiana’daki Maraton terminalinin sadece 110 milyon varil Ural ve Sibirya Petrolü’nü alabilecek kabiliyette olduğunu belirterek, ABD konusunda aceleci olmamak gerektiğini belirtmiştir. Üstelik Nakoda’ya giden hattan Skovorodina bölgesinde bir ayrım yapılarak, Çin’e de Rus petrolü verilmesi mümkün olabilecektir. Çinlilerin Sibirya’ya doğru göçleri, bölgede Sovyetler zamanında kurulmuş ekonomik yaşayabilirliği olmayan şehirlerin bugün hızla boşalıyor olmaları gibi kaygılar, kararların verilmesinde rol oynamıştır ve oynamaktadır. RF’nin DTÖ’ye girmesi için Çin ile yaptığı müzakerelerden, RF’nin Çin’e silah satışlarına kadar her alan bu projeye ilişkin tartışmaların sürdüğü zeminler haline gelmiştir. Çin’in RF’deki enerji özelleştirmelerinin dışında tutulması ve hatta Orta Asya’da enerji varlıkları edinmesinin yine RF tarafından engellenmeye çalışıldığı iddiaları konuyu başka boyutlara taşımıştır. Bir diğer faktör Türkiye’nin Mavi Akım hattı ile aldığı gazı Mart 2003’de durdurması ve daha sonra gerek Stokholm Uluslararası Mahkemesi ve gerek iki ülke ikili görüşmelerinde yaşanan olayların, RF’yi tek ülkeye bağımlı boru hattı projelerinden soğutmasıdır. 2004’de Çin RF’den 5.8 milyon ton petrol almıştır, bu miktarın 2005 yılı sonunda 8 milyon tona çıkması beklenmektedir. Çin’e yapılan ihracatta demiryolları büyük rol oynamaktadır. Rus yetkililerin açıklamalarına göre demiryolu ile Çin’e gönderilen petrol miktarının 2006 yılından sonra 15 milyon tona çıkarılması düşünülmektedir.

- Boğazları By Pass etmeye yönelik projeler : Burgas-Aleksandropolis (Dedeağaç) Hattı, Kıyıköy-İbrikbaba Hattı ve Samsun-Ceyhan hattı bu projelerin başlıcalarıdır. Boğazlardan geçen petrolün yarattığı çevre tehdidi dolayısıyla yaşanan aksamalar sebebi ile gündeme getirilen bu projeler birbiri ile rekabet halindedir.

  • Burgas-Aleksandropolis Hattı: Rusya, Bulgaristan ve Yunanistan arasında Burgas–Aleksandropolis petrol boru hattının yapımını öngören işbirliği anlaşması 2005 yılında imzalanmıştır. 300 Km uzunluğunda olacak Burgas Aleksandropolis petrol boru hattı, Karadeniz'e limanı olan Burgas şehri ile Yunanistan'ın Ege denizine kıyısı bulunan Aleksandropolis şehirlerini birbirine bağlayacaktır. Rusya, Bulgaristan ve Yunanistan'ın üzerinde anlaştığı projenin bedelinin 750 – 800 milyon USD civarında olması ve hat ile başlangıçta günlük 300 bin varil 3 yıl içinde ise günlük 700 bin varil petrol taşınması planlanmaktadır. Boru hattının 2008 yılı başında faaliyete geçmesi beklenmektedir.
  • Kıyıköy-İbrikbaba Hattı: Yapılması halinde yılda yaklaşık 60 milyon ton petrol taşıyacağı düşünülen bu hat alternatifler içinde, 200 kilometre ile en kısa olanıdır. Ancak Burgas-Aleksandropulos hattına ilişkin yaşanan gelişmeler bu hattın yapımını geri plana itiyor görünmektedir. Liman derinliklerinin yetersizliği, çevre sorunları ve kamulaştırma bedellerinin yüksekliği de sözkonusu projenin çekiciliğini kaybetmesinde rol oynamıştır.
  • Samsun-Ceyhan Boru Hattı : Ceyhan’ın Rotterdam benzeri bir enerji merkezi haline gelmesine katkı sağlayacak bu projenin maliyetinin 0.7-1 milyar USD civarında olacağı tahmin edilmektedir. Hayata geçtiği takdirde bu hat ile yıllık 55 milyon ton petrol Karadeniz’den Akdeniz’e nakledilebilecektir.

- Diğer projeler: Çeçenistan by-pass hattı projesi, Ukrayna by-pass hattı projesi, Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu (CPC) projesi, Rus petrolünün Kazakistan-Çin boru hattı yoluyla Çin’e satışı gibi projeler bunların başlıcalarıdır.

GAZPROM

Toplam 18.5 trilyon metreküp (Rus standartlarına göre 28.9 trilyon metreküp) ispatlanmış ve muhtemel gaz rezervine sahip olan Gazprom RF doğal gaz üretiminin % 90’ından fazlasını gerçekleştirmekte olup, doğal gaz boru hatları alanında tekel konumunda bulunmaktadır. Boru hatları oldukça eski olan şirketin (2004 sonu itibariyle hatların % 17.3’ü 35 yaşın üzerinde , % 40.7’si 20-35 yaşları arasında, % 30.9’u 11-20 yaş arasındadır) büyük yatırımlar yapması gerekmektedir. Şirketin halen yatırımlarının yarısından fazlası da üretime değil taşımacılığa yapılmaktadır. RF bütçesine günlük katkısı yaklaşık 1 milyar Ruble (350 milyon USD) olan şirket 2004 yılında 545.1 milyar metreküp doğal gaz üretmiş, aynı yıl yeni keşiflerle gaz rezervlerini 378.1 milyar metreküp artırmış, ürettiği gazın 292.1 milyar metreküpünü iç piyasaya 140.5 milyar meterküpünü Türkiye dahil Avrupa’ya, 52.5 milyar metreküpünü BDT ve Baltık ülkelerine satmıştır. Baltık ülkeleri geçiş ülkeleri olduğundan satın aldıkları gazın bir kısmının bedelini geçiş ücretine mahsuben ödememektedirler. 2004 yılında Ukrayna satın aldığı gazın yaklaşık % 85’ini, Belarus % 14.8’ini, Moldova ise % 45.7’sini bu yolla finanse etmiştir.

2000 yılından beri iç piyasaya doğal gaz satış fiyatları her yıl enflasyonun üzerinde artış göstermektedir. Petrol üretimi nisbeten düşük olan Gazprom, Sibneft’i satın alarak petrol sektöründe de ağırlık kazanmaya başlamıştır. Sibneft hisselerinin % 72.7’si Gazprom tarafından 13.1 Milyar USD bedel ile 2005 yılında satın alınmıştır. Sibneft’in petrol rezervleri SEC standartlarına göre 2.46 milyar varil, SPE standartlarına göre ise 4.66 milyar varildir. Sibneft’in satın alınmasını müteakip Gazprom’un yıllık üretiminin 57 milyon tona çıkması beklenmektedir. Bu üretim miktarı Gazprom’u RF’nin orta büyüklükteki petrol şirketleri arasına sokacaktır. Gazprom enerji sektörünün (petrol, doğal gaz, rafineri ve elektrik enerjisi üretimi) yanısıra bankacılık ve medya gibi çok farklı sektörlerde de faaliyette bulunmaktadır. Yurtdışında da aktif olan şirket Türkiye, Almanya, İtalya, Çin, Orta Asya ve Baltık Ülkeleri ile Orta Doğu’da pek çok ülkede faaliyette bulunmakta ya da faaliyete geçmek için proje geliştirmektedir.

Şirketin yurtdışındaki enerji projelerinin önemlileri Özbekistan’da, Kazakistan’da, Türkmenistan’da, Hindistan’da (Bengal Körfezi’nde), Viyetnam’da, İran’da (Güney Pars II ve III) bulunmaktadır.

Gazprom müşteri tabanını genişletmek, yeni pazarlara ulaşmak, yeni taşıma güzergahları bulmak ve ürün çeşitlerini artırmak (LNG ve LPG gibi) için projeler geliştirmektedir. Bu çerçevede Gazprom’un önemli projeleri aşağıda kısaca ele alınmıştır.

- Yamal-Avrupa II : Yamal I hattı, Rusya-Belarus-Polonya üzerinden Almanya’ya doğal gaz taşımaktadır. Hattın kapasitesi 1 Tcf/yıl’dır. Bu hattın kapasitesinin iki katına çıkarılmasını öngören proje, Yamal-Avrupa II projesi olarak adlandırılmaktadır. Gazprom’la Polonya yönetimi Polonya’dan geçecek ikinci hattın güzergahı konusunda anlaşmaya çalışmaktadırlar. Gazprom, Güney Polonya’dan Slovakya’ya oradan da Orta Avrupa’ya gidecek hattı tercih ederken, Polonya bütün hattın kendi ülkesinden Almanya’ya gitmesini istemektedir.

- Baltık Gaz Boru Hattı (17): Yamal-Avrupa II Boru Hattı projesine ilişkin görüşmeler devam ederken, Almanya ile Rusya arasında Baltık Denizi’nin altından geçecek bir boru hattının inşası projesi gündeme girmiştir. Yapılacak bu yeni hat; AB’nin yeni üyelerini by-pass etme amacına yönelik olması, projenin Polonya Hükümeti’nin Angela Merkel’den yardım istediği dönemle çakışması, Almanya eski Başbakanı Schöreder’in bu projede görev alacak olması, projenin gerçekleşmesi halinde Avrupa’nın ortak bir enerji politikasının varlığının olmadığının bir kez daha teyit edilecek olması, Almanya ile Rusya’nın birkez daha Polonya’yı safdışı etmek için biraraya gelmiş olmaları gibi birçok sebeple eleştirilmektedir. Almanya yeni hattın varolan hatlara bir alternatif olmadığını açıklamışsa da bu proje; Yamal II projesini geciktirme olasılığı, Polonya’nın Rusya karşısında yalnız bırakılmış olması, önce AB bütçesi görüşmelerinde daha sonra enerji boru hatları konusunda hayal kırıklığına uğratılan AB’nin yeni üyelerinin ikinci sınıf konumuna daha da itilmiş olmaları gibi hususlarla birlikte değerlendirilmelidir. Sözkonusu projenin Baltık ülkeleri ve Polonya’nın enerji güvenliğini tehlikeye düşüreceği de muhtemel kesimlerce dile getirilmiştir. Alman-Rus gaz boru hattı diğer alternatiflere göre daha yüksek maliyetli olduğu halde bu hattın tercih edilmesi, ana gerekçenin siyasi olduğunu göstermektedir. AB enerji politikası dışında tamamen ikili anlaşmalara göre yapılması planlanan bu hat ile sadece AB içindeki yeni üyelerin statüleri değil, bunların birbirleri ve Rusya ile ilişkileri, Alman-Rus ilişkileri, AB’nin diğer ülkeleri ile Rusya ve Almanya arasındaki ilişkilerin de yeni bir boyut kazanması olası görünmektedir. Aralık 2005’de Alman-Rus enerji yakınlaşmasını tamamlayıcı olarak Alman Dresdner Bank’ın Gazprombank’ın üçte birini 800 milyon USD bedelle satın alacağı ortaya çıkmıştır. Bu yatırım, Rusya bankacılık sektörüne yapılan en büyük yabancı sermaye yatırımı olacaktır. Diğer bir Alman Bankası olan Deutsche Bank da daha önce United Financial Group’u 400 Milyon USD bedelle satın almıştı.

- Mavi Akım Projesi : 2002 yılı sonunda tamamlanmış olan hat, 1252 km uzunluğunda olup hattın 376 km’si deniz altından geçmektedir. 2004 yılında 3.238 milyon metreküp gaz transferi yapılan hattın 2010 yılında tam kapasiteye ulaşması ve yıllık hacmin 16 milyar metreküp olması beklenmektedir. 2003 yılı Mart’ında Türkiye, anlaşmada yer alan bir hükme dayanarak gaz alımını bir süre durdurma kararı vermiş, ancak daha sonra yapılan ikili görüşmeler sonucu gaz akımı yeniden başlamıştır. RF bu olaydan sonra tek ülkeye gidecek hatlardan daha fazla çekinir olmuştur.

- Kuzey Avrupa Gaz Boru Hattı : 2003 yılında İngiltere ve Rusya tarafından gündeme getirilen bu projeye göre, Rusya’dan Finlandiya’ya ve oradan da Baltık Denizi’nden İngiltere’ye gidecek 2000 km’lik bir boru hattı planlanmıştır. Hattın yaklaşık 700 km’si Baltık Denizi’nin altından gidecektir. Halen bu hattın yapılması için petrol şirketlerinden oluşan herhangi bir konsorsiyum oluşturulmuş değildir. 2007’de faaliyete başlaması planlanan hattın faaliyete geçmesinin 2010 yılına kadar ertelenmesi gündemdedir. 2010 yılından itibaren 0,7-10 Tcf doğal gaz taşıması planlanan hattın maliyetinin 5.7 Milyar USD olacağı düşünülmektedir. Bu hattan İsveç’e de bir ayrımla gaz verilmesi mümkün olacak ve Rusya birçok ülkeyi by-pass ederek geçiş ücreti ödemekten kurtulacaktır. Projenin önündeki önemli engellerden biri, Rusya’nın devlet tarafından düzenlenen sistemi ile Avrupa’nın liberal sistemi arasındaki uyumsuzluktur.

- SRTO-Torzhok Gaz Boru hattı: Kuzey Batı Rusya’ya ve muhtemelen Yamal- Avrupa hattına daha fazla gaz temini için düşünülen ülke içi bir hattır.

- Orta Asya Gaz Dağıtım Sistemi : Türkmen, Özbek ve Kazak gazının taşınması için ek kapasite yaratmanın gerekip gerekmediğine göre ele alınacak bir projedir. RF bir yandan Baltık ülkelerine, Polonya’ya ve Ukrayna’ya sattığı gazın fiyatını yükseltirken, diğer yandan bu ülkelerin Orta Asya’dan gaz alımlarını kontrol etmeye çalışmakta ve kendisi de bir geçiş ülkesi olduğundan, bu avantajını maksimum kullanmaya gayret etmektedir. Orta Asya ülkeleri ile yaptığı anlaşmalarda Baltık Ülkeleri, Ukrayna, Gürcistan gibi ülkelerin Orta Asya’dan enerji satın almaları durumunda dahi Gazprom’un nihai onay mercii olması temin edilmeye çalışılmaktadır.

- LNG Sektörüne giriş : Gazprom’un Batı Sibiya’daki ana gaz rezervlerinin azalmasına paralel olarak şirket, yeni rezervlere başvurmaktadır. Nadym-Pur Taz bölgesi, Yamal ve Arctic bölgeleri bunların başında gelmektedir. Öte yandan, Kuzey Amerika, Güney Doğu Asya ve İngiltere gibi yeni pazarlara ulaşım boru hatlarıyla imkansız ya da yüksek maliyetli olduğundan ve ülkelere boru hatlarıyla bağımlı kalmak istenmediğinden yeni gaz sahalarından çıkarılacak gazın likit hale getirilmesi yönünde bir eğilim mevcuttur. LNG ve sentetik yakıtlar (LPG gibi) pazarının büyüyeceği düşüncesinden hareketle Gazprom pazarlama kabiliyetleri de olan şirketlerle LNG projeleri konusunda görüşmelere başlamıştır. Bu çerçevede ChevronTexaco, Statoil ve PetroCanada ile ‘Memorandum of Understanding’ de imzalanmıştır. Öte yandan, Gazprom Sakhalin II projesinde Shell'e ait hisselerden % 25'lik kısmı (Sibirya'daki sahalarından bir kısmını Shell'e vererek) bünyesine katmak için adı geçen şirketle anlaşmaya varmıştır. Sakhalin II projesi bünyesinde LNG tesisi kurulması da vardır. Şu anda Gazprom doğal gazı boru hatları ile ihraç etmekte ve ihraç pazarları Doğu ve Batı Avrupa ve Türkiye ile sınırlı kalmaktadır. Avrupa’ya yönelik boru hatları ise neredeyse tam kapasiteye yakın çalışmaktadır. Avrupa’nın artan talebinin karşılanması ve Kuzey Amerika’ya ihracat konularında çözüm LNG’dir. Güneydoğu Asya ve kısmen Kuzey Amerika pazarlarına ihraç için Sakhalin adasında ve Sibirya’da projeler var ise de İngiltere dahil Batı Avrupa’ya ihracat için yeni tesisler gerekmektedir. Halen önemli bir petrol ihraç alanı olan Kuzeybatı Rusya’nın aynı zamanda önemli bir gaz ihraç limanı olması muhtemeldir. Kuzey Amerika’ya gaz ihracı için en uygun alan Murmansk bölgesidir. Gazprom diğer yandan doğal gaz ihraç ettiği ülkelerle yaptığı swap anlaşmaları ile halen az da olsa LNG ihracatı faaliyetinde de bulunmaktadır.

- Elektrik Enerjisi Üretimi: UES of Russia’da (18) hisse alan Gazprom şirket yönetiminde % 10.5 oy hakkı elde etmiş ayrıca Mosenergo’daki hissesini % 25’in üzerine çıkarmıştır.

- Rusya’nın ülkemizi transit ülke olarak kullanacağı bazı projelerden de bahsetmek mümkündür. Türkiye üzerinden İsrail’e doğal gaz ihracı, İzmir ya da Ceyhan’da bir LNG tesisi kurulması, Gazprom’un Türkiye iç dağıtım piyasasına girmesi ve Tuz Gölü’nün altına doğal gaz depolama tesisleri kurulması bu projelerin önemlileri olarak sayılabilir.

ENERJİ SEKTÖRÜNDE KONSOLİDASYON-KONSOLİDASYON SONRASI YAPI VE ÖNEMLİ ŞİRKETLER

1995 yılında RF petrol üretiminin % 90'ını herbiri dikey olarak entegre olan 14 büyük petrol şirketi (LUKOIL, YUKOS, Tyumen Oil, Surgutneftegaz, Rosneft, Bashneft, Komitek, Onaco, Sibneft, Sidanko, Slavneft, Tatneft, East Oil ve East Siberia Oil) gerçekleştirirken zaman içinde satın alma ve birleşmeler sonucu bu sayı düşmüştür ve düşmeye devam etmektedir. Bahsi geçen firmalardan:

- LUKOIL 1999 yılında Komitek’i alarak bağlı ortaklık haline getirmiş,

- YUKOS, East Siberia Oil'i 1998'de, East Oil'i ise 1999'da satın alarak bağlı ortaklık haline getirmiş, daha sonra YUKOS ve Sibneft birleşme kararı almış, ancak YUKOS operasyonu sebebi ile bu birleşme gerçekleşememiş, bunun yerine YUKOS'un üretiminin % 60'ını gerçekleştiren Yuganskneftgaz, YUKOS'un geçmişe yönelik vergi borçlarının ödenmesini teminen satışa çıkarılmış ve Rosneft tarafından satın alınmış,

- Tyumen Oil 2001 yılında Onako’yu satın almış, Aralık 2002'de Tyumen Oil ve Sibneft birlikte Slavneft'in özelleştirmesine katılmış ve ihaleyi kazanmış,

- Ağustos 2003’de Tyumen Oil ve BP tarafından herbirinin % 50 hissesi olan TNK-BP kurulmuş ve

- 2005 yılında Sibneft Gazprom tarafından satın alınmıştır.

Sadece 2005 yılında yaşanan gelişmelerin sektör üzerindeki etkilerinin görülebilmesi bakımından, şirketlerin 2004 yılı üretimleri aşağıdaki tabloda ele alınmıştır.

RF PETROL ÜRETİMİ 2004 (Bin Ton)

YUKOS

85 678

LUKOIL

84 103

THK-BP

70 265

Surgutneftegaz

59 619

Sibneft

33 984

Tatneft

25 099

Rosneft

21 599

Başneft

12 031

Gazprom

12 008

ÜPA Anlaşmaları ile Üretilen

2 382

Diğer

30 031

RF Toplam Petrol Üretimi

458 808


Kaynak: WTE Russian Petroleum Investor ‘Year 2004 Records and Anti-Records’

Yukarıdaki tabloda yer alan Sibneft, artık Gazprom’a aittir. Öte yandan, YUKOS üretiminin yaklaşık % 60’ı, 2005 yılı sonunda Rosneft hesaplarında görünecektir. Tabloda 7. sırada yer alan Rosneft muhtemelen ikinci ya da üçüncü sıraya, 9. sırada bulunan Gazprom ise beşinciliğe yükselecektir. Özetle, 2005 yılı sonuna gelindiğinde RF’nda petrol üretiminin yaklaşık % 90’ını beş büyük (LUKOİL, TNK-BP, Surgutneftegaz, Gazprom ve Rossneft) bir zayıflatılmış (YUKOS) ve iki orta büyüklükte (Tatneft, Başneft) firma gerçekleştirir olmuştur. Bu firmalardan Gazprom ve Rosneft Federal Hükümetin kontrolündedir. Federal Hükümet, kontrolündeki şirketleri petrol ve gaz varlıklarını artırmaları konusunda teşvik etmekte ve yardımcı olmaktadır. Bu durum, sektörde millileştirme olarak yorumlanmaktadır.

Öte yandan, Federal Hükümet LUKOİL’in devlete ait olan % 7.6’lık hissesini 1,98 Milyar USD bedelle 2003 yılında ConocoPhilips’e satmıştır. Böylece LUKOIL % 100 özel sermayeli bir şirket haline gelmiştir. Rus ve ABD yönetimlerinin desteklediği bu operasyonla ConocoPhilips’in şirketteki hissesi % 10’a çıkmıştır. ConocoPhilips ortaklığının özellikle doğal koşulları çok zor olan Sibirya bölgesinde üretimin daha da artırılmasına ve verimli hale gelmesine katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Öte yandan, ConocoPhilips ile kurulan ortaklık, Irak’ta LUKOIL’in üretim hakkı olan Batı-Kurna 2 sahasında üretim için ortak operasyonlar yapılmasına imkan verecektir. Dünya petrol rezervlerinin yaklaşık % 1.5’ine (ispatlanmış 15.977 milyon varil) sahip olan ve global petrol üretiminin % 2’sini gerçekleştiren LUKOİL’in ispatlanmış gaz rezervleri 24,6 trilyon metreküptür. Firmanın petrol rezervlerinin 23.2 milyar varile, gaz rezervlerinin ise 39 milyar metreküpe kadar çıkabileceği tahmin edilmektedir. LUKOIL ana faaliyet alanı içine girmeyen alanlardan kısmen çıkmıştır. (Petrocommerce Bank’taki hisselerin satışı gibi) Öte yandan, 2003 yılında Azeri Çirag Güneşli projesindeki hisselerini 1.3 Milyar USD’a satmış, Mısır ile bir joint venture olarak kurulan LUKAgip’in tamamını ise satın almıştır. LUKOIL, RF Hükümetinin de desteği ile Rusya dışında birçok ülkede faaliyette bulunmaktadır. Kazakistan’da Tyub-Karagan ve Atashsky projelerinde % 50 hisse alan LUKOİL, Suudi Arabistan’da Block A projesinin % 80’ini, Özbekistandaki Kandym-Khauzak-Shady projesinin de % 90’ını satın almıştır. Şirketin faaliyette bulunduğu diğer ülkeler Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Mısır, Suudi Arabistan, Kolombiya, İran, Irak, Belarus, Estonya, Litvanya, Latviya, Ukrayna, Polonya, Macaristan, Moldova, Sırbistan ve Karadağ, Romanya, Bulgaristan, Kıbrıs, Gürcistan olarak sıralanabilir. Bunların bazılarında üretim, bazılarında rafine, bazılarında sadece dolum tesisleri vardır. Pazarlama alanında petrol istasyonlarına büyük yatırımlar yapan şirketin Rusya, BDT ülkeleri, Avrupa ve ABD’de LUKOİL adı altında faaliyet gösteren 5400 dolum istasyonu vardır. 2004 yılında ABD’deki ConocoPhilips dağıtım ağını satın alan LUKOİL’in, ABD’deki dolum istasyonu sayısı 2000’e ulaşmıştır. LUKOİL sadece petrol değil, doğal gaz sahasında da büyümeyi planlamaktadır. 2004’de 6.5 milyar metreküp doğal gaz üreten şirket 2010 yılında üretimini 30 milyar metreküpün üzerine çıkarmayı planlamaktadır.

2003 yılında TNK (Tyumen Oil Co.), SIDANCO ve BP’nin Rusya’daki petrol varlıklarının çoğunun birleştirilmesi ile ortaya çıkan TNK-BP, US SEC standartlarına göre 8 Milyar varil, SPE standartlarına göre ise 9 Milyar varil petrol rezervine sahiptir. Alaska’da Prudhoe Bay’da kullanılan teknolojiyi Rusya’ya taşımayı planlayan TNK-BP, zor doğal koşullarda üretim yapabileceğinden hareketle yeni sahalar ele geçirmeye çalışmaktadır. Şirkette yabancı hissesinin % 50 olması, Subsoil Yasa Tasarısının yasalaşması halinde şirketin gelecekte bazı problemlerle karşılaşmasına sebep olabilecektir.

Tamamı kamuya ait olan Rosneft, devletin enerji piyasalarına müdahalesinin en önemli araçlarından birisidir. 13 bağlı ortaklığı olan Rosneft, YUKOS’un üretiminin % 60’ını gerçekleştiren Yuganskneftegaz’ı bünyesine katarak, gerek rezervlerini ve gerek üretimini önemli ölçüde artırmıştır. Rosneft ayrıca, Severnaya Neft’i de bünyesine katmış ve böylece petrol rezervleri ve üretimini büyük oranda artırmıştır. Halen Yuganskneftegaz’ın % 76.79’u Rosnefte aittir. Yuganskneftegaz ile birlikte toplam petrol rezervleri 3.245 Milyar tona ulaşan Rosneft’in toplam gaz rezervleri 1.9 trilyon metreküp civarındadır. (Gaz rezervi miktarı Rosneft’in gaz rezervlerinin yaklaşık yarısını Gazprom’a devretmesinden sonraki rakamlardır.) Yurtdışında Kazakistan, Cezayir ve Türkmenistan’da faaliyetleri ve projeleri bulunan şirketin piyasa değeri 50 Milyar USD olarak tahmin edilmektedir. Değerleme Rosneftegaz adlı holding şirketinin Rosneft’de kısmi özelleştirme yaparak, Gazprom hissesi almasını teminen yapılmıştır.

2004 yılında 59.6 milyon ton ham petrol üreten Surgutneftegaz, sektörün en önemli firmalarından biridir. Federal Hükümetle iyi ilişkileri olan Surgutneftegaz’ın azınlık hissedarları ile problemleri devam etmektedir. Şirket yönetiminin şirketin hisselerinin % 0.5’ine sahip olmasına karşın, şirketin bağlı ortaklıklarının hisselerin % 62’sine sahip olmaları azınlık hissedarlarının yönetime katılımını zorlaştırmaktadır.

Sektörün diğer önemli firmaları olan Başneft ve Tatneft ile sektörün en yeni dikey entegre şirketi olan Russneft'in yıllık ham petrol üretimleri toplamının 2005 yılı sonunda 50 milyon ton civarında olması beklenmektedir.

BP’nin TNK-BP ortaklığı ile sektörde oynadığı rol bir tarafa bırakılırsa, RF’nda faaliyette bulunan yabancı firmaların (ExxonMobil, ChevronTexaco, Royal Dutch/Shell gibi) faaliyette bulunduğu ana sahanın Sakhalin adası ve çevresi olduğu söylenebilir. Bölgeye ilişkin toplam 8 proje (19) (Sakhalin 1,2,3,4,5,6,7,8) aşağıda kısaca ele alınmıştır.

- Sakhalin I : Chayvo, Odoptu ve Arkutun Dagi sahalarından oluşan projede Exxon Mobilin payı % 30, Japon Konsorsiyumu Sodeco’nun payı % 30, Rosneft’in iştirakleri olan R.N-Astra’nın payı % 8.5, Sakhalinmorneftegaz-Shelf’in payı % 11.5 ve Hindistan Devlet Şirketi ONGC’nin payı % 20’dir. Çıkarılabilir rezervlerin 307 milyon ton petrol ve 17.1 Tcf doğal gaz olduğu tesbit edilmiştir. Projenin toplam maliyetinin 12.8 Milyar USD’a ulaşması beklenmektedir. İlk aşamada Chayvo sahası işletmeye geçirilmekte olup, buradan Rusya ana karasına (DeCastri’ye) bir boru hattı ile petrol nakli yapılacak ve petrol buradan ihraç edilecektir. Üretilecek doğal gaz da Rus Uzak Doğu pazarına satılacaktır. Kalan gazın boru hattı yolu ile kime satılacağı henüz karara bağlanmamıştır. Odaptu ve Arkutun Dagi sahalarında daha sonra faaliyete geçilecektir.

- Sakhalin II : Yaklaşık 150 milyon ton petrol ve 500 Milyar metreküp doğal gaz olduğu düşünülen Piltun-Astokhskoye ve Lunskoye sahalarından oluşan proje iki aşamada hayata geçirilmektedir. 1. aşama tamamlanmış ve mevsimsel petrol üretimi başlatılmıştır. (iklim koşulları sebebi ile tam yıl üretim yapılmamaktadır) 2. aşamada tam yıl üretime geçilecek ve üretilen doğal gaz 800 km’lik boru hattıyla Güney Sakhalin’de bulunan Prigorodneye’ye taşınacaktır. Burada inşa edilecek LNG tesisi ve LNG ihraç limanından ihracat yapılacaktır. Projenin % 55’i Shell Sakhalin Holding’e, % 25’i Mitsui’ye, % 20’si Mitsubishi’ye aittir. Ancak 2005 yılında bu projenin maliyetinin beklenenin iki katı kadar olabileceği anlaşılmış ve Shell'e ait hisselerden % 25'lik kısmın Gazprom'a, Sibirya'daki Gazprom sahalarından bir kısmının Shell'e verilmesi kaydıyla swap edilmesi gündeme gelmiştir. RF kamu şirketlerinin hissesi olmayan bu projede de RF kamu şirketi Gazprom böylece hissedar olacaktır.

- Sakhalin 3 : (Kirinsky Sektörü) Projenin ayrıca Ayashky ve Odoptinsky sektörleri vardır. Projenin 453 milyon ton petrol, 720 milyar metreküp gaz rezervi olduğu tahmin edilmektedir. Diğer iki sektör dahil edildiğinde toplam petrol rezervi 620 milyon tona, doğal gaz rezervi ise 770 milyar metreküpe ulaşmaktadır. Başlangıçta ExxonMobil, Rosneft ve Chevron Texaco’nun eşit paylara sahip olduğu Kirinsky sektörünün üretim paylaşım anlaşması için uygun olmadığı Federal Hükümet tarafından açıklanmış ve proje için yeniden ihaleye çıkılacağı belirtilmiştir. Sakhalin 3 projesi halen RF enerji sektörünün en tartışmalı konularından biri olmayı sürdürmektedir. Projenin maliyeti 4 Milyar USD olarak tahmin edimektedir. Proje hayata geçtiğinde yıllık petrol üretiminin 24 milyon ton, doğal gaz üretiminin ise 18 milyar metreküp civarında olacağı düşünülmektedir. Ayashky ve Odoptinsky sektörlerinin 2/3’ü ExxonMobil’e, kalanı Rosneft’e aittir.

- Sakhalin 4 : (Zapadno-Shmidtovsky Sektörü) Rosneft’in % 51, BP’nin % 49 hissesi olan projenin toplam 235 milyon ton petrol ve 396 milyar metreküp gaz rezervine sahip olduğu tahmin edilmektedir.

- Sakhalin 5 : (Vostochno-Shmidtovsky Sektörü) Rosneft’in % 51, BP’nin % 49 hissesi olan projenin 212 milyon ton petrol ve 245 Milyar metreküp doğal gaz rezervine sahip olduğu tahmin edilmektedir.

- Sakhalin 6, Sakhalin 7 ve Sakhalin 8 projeleri henüz tanımlanma aşamasındadırlar. Bunlardan Sakhalin 6 bölgesinde Alfa Grubu’nun sahibi olduğu Alfa-Eco şirketinin % 95’ini mülkiyetinde tuttuğu Petrosakh şirketi faaliyette bulunmaktadır.

RF'NİN G-8 ÜYELİĞİ VE ENERJİ GÜNDEMLİ 32. G-8 ZİRVESİNDE RF ENERJİ SEKTÖRÜNE İLİŞKİN OLARAK ELE ALINMASI MUHTEMEL KONULAR

Bilindiği üzere G-8 (Sekizler Grubu) ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada ve Rusya Federasyonu’ndan oluşmaktadır. G-8 dünya sanayi üretiminin % 51’ini, dünya ihracatının % 49’unu gerçekleştirmekte ve IMF varlıklarının % 49’una sahip bulunmaktadır. G-8’in ana faaliyeti, yıllık olarak düzenlenen ve üye ülke devlet ve hükümet başkanlarının katıldığı zirvelerdir. Maliye Bakanları seviyesindeki toplantılar ‘G-8 eksi Rusya’ formülüne göre yapılmaktadır.

1991 yılında Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile beraber Rusya, ana zirve sona erdikten sonra G-7 ile toplantılar yapmaya başlamıştır. 1994 zirvesinden sonra bu grup ‘P8’ (political 8) ya da ‘G-7 artı 1’ olarak adlandırılmıştır. 1998 yılından sonra Rusya toplantıların daha büyük bölümüne, daha aktif olarak katılmaya başlamış, ancak büyük bir ekonomik güç olmadığından Maliye Bakanları toplantılarının dışında tutulmuştur. Bill Clinton’un da desteğiyle G-8 bugünkü seviyesine ulaşmış ve Rusya toplantıların çoğuna katılır olmuştur. Boris Yeltsin’in NATO’nun genişlemesi karşısında mümkün olduğunca tarafsızlaştırılması ve ekonomik reformları sürdürmesi, ABD’nin Rusya’nın tam üyeliğini desteklemesinin gerisindeki ana düşüncelerdir. Rusya’nın ABD ile ilişkilerinde eşit kabul edilme istek ve arzusu ve prestije aşırı önem vermesi bu noktada ABD’nin Rusya politikasının oluşmasında bir kez daha büyük rol oynamıştır. Rusya’nın ekonomik ve demokratik istikrarının yeterli seviyede olmaması bugün de bazı ekonomi toplantılarının dışında kalmasına sebep olmaktadır. Öte yandan, 18 Şubat 2005’de ABD senatörleri Joe Lieberman ve John McCain, demokratik ve siyasi haklar garanti altına alınıncaya kadar Rusya’nın üyeliğinin dondurulması çağrısında bulunmuştur.

2006 yılında gerçekleşecek olan 32. G-8 zirvesinin ev sahipliğini RF yapacaktır. RF’nin insan hakları, demokrasi ve siyasi haklar konusunda atması gereken adımları atmadığı gerekçe gösterilerek sözkonusu zirveye başkanlık yapmaması gerektiğine dair görüşler, başta ABD senatosu olmak üzere uluslararası basında muhtelif kesimlerce devamlı olarak dile getirilmektedir. Rusya'nın reformları devam ettirmesi ve NATO’nun (demokrasinin) yayılmasına karşı çıkmaması için G-7’ye dahil edildiği de gözönüne alındığında eleştiriler kendisine taraftar da bulmaktadır. Ancak, Rusya’nın G-8 içinde kalması için enerji krizi, terorizmle mücadele ve nükleer silahların yayılmasının engellenmesi gibi yeni gerekçeler ortaya çıkmıştır. Rusya’da enerji alanında faaliyette bulunmak isteyen her şirket ya da devletin, ister ithalatçı ister yatırımcı olsun, muhatabının şirketler değil RF Hükümeti olduğu yaşanan gelişmelerle net bir şekilde anlaşılmıştır. Dünyanın en büyük ikinci petrol üreticisi olan Rusya’nın, aynı zamanda Orta Asya petrolleri için de geçiş ülkesi konumunda bulunması, Avrupa, ABD ve Uzakdoğu gibi büyük pazarlara enerji ihraç edebilme kapasitesine sahip olması ve bu güce hükmedenin özel sektör değil Hükümet olması, RF Hükümetini enerji alanındaki görüşmelerde ana muhatap kılmakta ve RF’nin G-8 içinde yeralması için önemli bir stratejik gerekçe oluşturmaktadır.

RF Başkanı Putin, zirvenin gündeminin, enerji güvenliği ve eğitim olacağını belirtmiştir. Bu çerçevede, zirvede RF enerji sektöründeki gelişmelere ilişkin olarak ele alınması muhtemel hususlar aşağıda kısaca ele alınmıştır (20).

- RF enerji sektöründe aynı anda yaşanan özelleştirme ve kamulaştırma uygulamaları, zirvenin muhtemel konularından birisidir. RF’nin LUKOIL’deki azınlık hisselerini satması ve Gazprom’dan yabancıların daha fazla hisse satın almasına imkan veren düzenlemeleri yapması batılı çevrelerce olumlu karşılanmış olmakla beraber, Yuganskneftegaz’ın Rosneft ve Sibneft’in Gazprom tarafından satın alınmış olması ‘yeniden millileştirme mi?’ sorusunu akıllara getirmiştir. RF Rosneftegaz Holding vasıtası ile bir kısım Rosneft hisselerini satarak ve yine Gazprom hisselerinden yabancıların daha fazla satın almasına imkan vererek, yabancı finansal yatırımcılara daha fazla yatırım imkanı sunarken, yeni hazırlanan ‘Subsoil Kanunu Tasarısı’ ile yabancı petrol şirketlerinin sektöre doğrudan yatırımlarını sınırlandırmaya çalışmaktadır. G-8’in diğer üyeleri, muhtemelen doğrudan yatırım imkanlarının daha da artırılmasını talep edecekler ve Subsoil Kanun Tasarısının yumuşatılmasını isteyeceklerdir. Özellikle Sakhalin adası ve çevresi ile Doğu ve Batı Sibirya’da yeni lisanslar elde etmek isteyen yabancı petrol şirketlerinin lobi faaliyetleri bu konuda yoğunlaşacaktır. Büyük petrol şirketlerine sahip olan ülkeler zirvede muhtemelen kendi petrol şirketlerinin Rusya’da daha fazla iş yapmaları için imkan yaratmaya çalışacaklardır. Sektöre doğrudan yatırım, Rusya’nın yavaşlayan ham petrol üretim artış hızını yeniden canlandırmak açısından da önemlidir. Petrol fiyatlarının rekor seviyelere ulaştığı günümüzde petrol üretiminde yaşanacak artışlar fiyatların aşağı çekilmesi açısından gerekli görülmektedir. RF’nin petrol üretimini daha da artırması açısından vergilendirme politikaları da önemlidir. Özellikle Ural petrolü varil fiyatının belirli bir seviyenin üzerine çıkması halinde alınan vergi, şirketleri üretimi artırmak için yatırım yapmaktan caydırabilmektedir. Öte yandan, bu vergi alınmaz ise ülkeye girecek dövizler Petrol İstikrar Fonu yerine şirketlerin eline geçecek ve Ruble'nin değer kazanma süreci hızlanacaktır. Eğer vergi konusu gündeme gelirse RF muhtemelen Paris ve Londra Klübü’ne olan borçlarını erken ödeyebilmek için G-8 üyelerinden yardım isteyecektir.

- Zirvenin bir diğer muhtemel konusu Baltık Hattı projesi (Kuzey Avrupa Boru Hattı Projesi) olacaktır. Almanya ve Rusya arasında bir boru hattı yapımını öngören bu projede, Almanya eski Başbakanı Schröder’in de görev alacak olması konuyu daha da ilginç kılmaktadır. Polonya kendi topraklarından geçecek bir hattın daha ucuz olacağını ve daha ucuz bir hat varken stratejik sebeplerle daha pahalı bir hattın tercih edilmesinin AB mevzuatına aykırı olduğunu bildirmiştir. Her ne kadar bu hattın kapasitesi Yamal I'e nazaran küçük ise de bu hattın inşasının diğer projelerin başlatılmasını en azından erteleyebileceği unutulmamalıdır. RF’nin bir yandan başta Baltık ülkeleri olmak üzere Ukrayna ve Polonya’nın da içinde bulunduğu ülke grubunu enerji taşımacılığı alanında by-pass ederken, öte yandan Orta Asya enerji kaynaklarının kendisini by-pass etmesini engellemeye çalışması diğer G-8 üyelerinin dikkatinden kaçmayacaktır. RF’nin, yeni Alman yönetiminin ve ABD’nin zirvedeki tavırları bu hat ve bu hat sebebi ile ertelenmesi muhtemel diğer projelerin geleceği açısından belirleyici olabilecektir.

- Bir diğer önemli husus, Doğu Sibirya’daki petrolün Uzak Doğu’ya nakli ve satışına ilişkindir. Bu projeye ilişkin Çin-Japonya rekabeti devam etmektedir. Zirveye Çin’in davet edilip edilmeyeceği henüz netlik kazanmamış olsa da, zirvede Japonya’nın asli üye olarak bulunmasına karşılık Çin’in yer almaması ve ABD’nin enerji kaynaklarının Japonya ve Güney Kore'ye yönlendirilmesini tercih etme ihtimalinin daha yüksek olması, bu konuda da bazı belirleyici kararların alınmasına sebep olabilecektir. Bu hatta ilişkin olarak gündeme gelmesi muhtemel bir diğer konu da hattın Baykal Gölü civarındaki güzergahına ilişkindir. Hattın çevresel açıdan doğurabileceği muhtemel zararlar ile bu durumda globalleşme karşıtlarının Dünya Hükümeti olarak adlandırdıkları G-8'e yönelik olarak yapacakları protestolar bu bağlamda muhtemelen dikkate alınacaktır.

- ABD’ye LNG ihracatı da yine gündemde yeralması muhtemel olan konulardandır. ABD’nin artan enerji talebi Rusya'nın doğusundan ABD'ye ve hatta Kanada'ya LNG ihracatını karlı ve verimli kılacak gibi görünmektedir. ABD muhtemelen bu projenin hayata geçirilmesi konusunu gündeme getirecektir.

- Rusya’nın da Irak’taki projelere daha fazla katılmak için taleplerini gündeme getirmesi olasıdır. Rusya bu amaçla bazı adımlar atmış ve LUKOIL’deki azınlık hisselerini ConocoPhilips’e satarken bu hususu gözönünde bulundurmuştur. Irak Savaşı’nın ardından bölgede daha önce yapılmış enerji anlaşmalarının statüsünün belirsizliğe düşmesi ve belirleyici olanın ABD haline gelmesi, RF’nin bu konularda ABD’den taleplerde bulunmasına sebep olacaktır.

- ABD’li petrol şirketleri İran-Libya Kanunu sebebi ile İran’a yatırım yapamaz iken, Avrupa ülkeleri ve Rusya’nın bölgeye yatırım yapıyor olmaları ABD ve bu ülkeler arasında tartışmalara sebep olabilecektir. Ancak, bu sorun uzun süredir bilindiğinden ve henüz çözümlenemediğinden, çözülemeyen bir konuyu gündeme getirmektense çözülebilir konuları gündeme getirme tarafların tercihi olabilir.

Özetle, RF’nin başkanlığını ve ev sahipliğini yapacağı enerji gündemli 32. G-8 zirvesinde RF petrol ve gaz üretimi, petrol ve gaz varlıklarının mülkiyeti, sektöre yabancı sermaye yatırımları ve stratejik açıdan büyük önem taşıyan petrol ve gaz boru hattı projeleri ele alınacaktır. Sözkonusu zirvede alınacak kararlar sadece G-8 üyeleri açısından değil, Baltık Ülkeleri, BDT üyeleri, Ukrayna, Polonya ve Uzakdoğu’da bulunan birçok ülke açısından da önem taşıyacaktır. Zirvede enerji sektörüne ilişkin olarak alınacak kararların ekonomik ve siyasi sonuçları önümüzdeki yıllarda tartışılmaya devam edilecektir.

(*) Ekonomi Müşaviri, T.C. Moskova Büyükelçiliği

(1) Burada enerji sektörü ile kastedilen münhasıran petrol ve doğal gaz olup kapsamı dar tutmak maksadı ile nükleer enerji, diğer fosil yakıtlar, yenilenebilir enerji ve elektrik enerjisi sektörleri konularına girilmemiştir.

(2) RF Başkanı Putin sözkonusu tezi Petersburg Madencilik Enstitüsü’nde yazmıştır. Söz konusu tez hakkında daha detay bilgi için bkz. http://www.rice.edu/energy/publications/docs/PEC_Olcott_10_2004.pdf
Öte yandan anılan tez RF enerji politikalarını uygulamada Federal Hükümetçe yayımlanan RF Enerji Staretejisi 2020 adlı dökümandan daha fazla yönlendirmektedir.

(3) Bu bölümde kullanılan rakamlar Rusya Federal İstatistik Servisi kaynaklarından derlenmiştir. Öte yandan petrol ve gaz rezervleri ve üretimine ilişkin olarak muhtelif kaynakların (Rusya Federal İstatstik Servisi, BP İstatistik Yıllığı, Oil and Gas Journal, Amerikan Enerji Bakanlığı ve Uluslararas Enerji Ajansı gibi) rakamları arasında küçük de olsa farklılıklar bulunabilmektedir. Bu çalışmada Rusya Federal İstatistik Servisi ve BP İstatistik Yıllığı ile Dünya Bankası kaynakları esas alınmış olup şirketlere ilişkin veriler şirketlerin yıllık raporlarından alınmıştır.

(4) ‘Dutch disease’ yeraltı kaynaklarının ihracatı sebebi ile ülkeye giren dövizlerin yerli paranın aşırı değerlenmesine sebep olması ve dolayısıyla ihracatın azalması ve ithalatın artması sonucu o ülkenin sanayisinin olumsuz etkilenmesine verilen genel addır. Terim ilk defa Kuzey Denizinde gaz rezervlerinin keşfini müteakip Hollanda ekonomisinde yaşananları tasvir için kullanılmıştır.

(5) Vergiye baz oluşturacak Ural petrolü eşik fiyatının 2006 yılında 27 USD/varil olması planlanmaktadır.

(6) RF Bir yandan kamuya ait dış borçlarını öderken diğer yandan kamuya ait enerji şirketleri dış borçlanmalarını artırmakta ve özel sektöre ait enerji şirketlerini satın almaktadırlar.

(7) Adı geçen şirketlere ilişkin olarak RF Enerji Sektörünün yapısı bölümlerde detay bilgi verildiğinden bu bölümde uzun açıklamalardan kaçınılmıştır.

(8) BP Statistical Review 2005

(9) Transfer fiyatlaması yolu ile şirketler daha az vergi ödemektedir. Bu durum enerji sektörünün GSMH'ye katkısının da küçük görünmesine sebep olmakta hizmetler sektörünün payını ise aşırı olarak artırmaktadır. Örneğin enerjinin GSMH’ye katkısı transfer fiyatlaması sebebi ile % 7’ye kadar düşmektedir.

(10) 2002 yılında petrol ve gaz üretimi ile rafinericilikten alınan verginin % 80’inin Federal Hükümete, % 20’sinin bölgelere verilmesi kararlaştırılmış, 2003 yılında lüks vergisi olarak yakıtlardan alınan vergilerin % 40’ının Federal Hükümete % 60’ının Bölgelere gitmesi karara bağlanmıştır.

(11) Daha önce varolan dört adet vergi kaldırılarak bu vergi konulmuştur. Verginin oranı % 16.5 olarak belirlenmişse de bu oranın petrol için uygulanması 2007 yılına kadar ertelenmiş, bunun yerine dünya enerji fiyatları ve döviz kurlarına bağlı olarak değişen bir vergi hesaplama yoluna gidilmiştir. Konuyu sınırlı tutmak amacı ile bu verginin detay hesaplanma yöntemi burada açıklanmamıştır.

(12) Ural petrolü varil fiyatı 56 Dolar civarında olduğunda petrol ihraç vergisi ton başına 170 Doların üzerine çıkmaktadır. Ancak bu durumda dahi petrol şirketleri ton başına 100 Dolar civarında kar edebilmektedir.

(13) Yuganskneftegaz’ın rezervlerinin bahsi geçen rakamın birkaç katı kadar olabileceği tahmin edilmektedir.

(14) RF ekonomisindeki döviz bolluğu bu operasyonun rahatlıkla gerçekleştirilmesini sağlamıştır. YUKOS olayının yabancı sermayeyi kaçıracağı vurgulanmışsa da ‘dutch disease’ sorunu ile yüzyüze bulunan RF’nin sermaye kaçışlarından dolayı en azından kısa vadede olumsuz değil aksine olumlu etkilenmesi dahi mümkündür.

(15) RF yönetimi bu rafinerinin kendilerine yakın bir Rus firmasına satılması için Litvanya’ya baskı yapmaktadır. Bu amaçla Litvanya’da bulunan limanlardan Rus petrolünün ihracı azaltılmaktadır.

(16) Petrolün kalanı başta demiryolları ve deniz yolları olmak üzere diğer yollarla taşınmaktadır. Transneft tarafından taşınan petrolün bir kısmı da yine limanlardan tankerler vasıtası ile tüketici pazarlarına ulaştırılmaktadır.

(17) Bu proje Kuzey Avrupa Gaz Boru Hattı Projesi olarak da adlandırılmaktadır. Ancak daha önce bu ada alatında başka bir proje gündeme getirildiğinden bu çalışmada bu hat Baltık Boru Hattı adı altında incelenmiştir. Kuzey Avrupa Gaz Boru Hattı ise 2003 yılında gündeme getirildiği şekliyle ayrıca ele alınmıştır.

(18) Rusya Birleşik Enerji Sistemleri A.Ş.

(19) Sakhalin projelerine ilişkin temel bilgiler Rosneft’in raporlarından, web sitesinden ve Sakhalin 1 ve 2 projelerinin kendi web sitelerinden alınmıştır.