Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç’in Basın Bilgilendirme Toplantısı, 15 Şubat 2016, Ankara

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Hepinize hoşgeldiniz diyorum.

Ben her zaman olduğu gibi geçtiğimiz basın toplantısından bu yana Sayın Bakanımızın programını, katılmış olduğu etkinlikleri size özetleyerek başlayayım. Önümüzdeki döneme ilişkin takvim hakkında da birkaç cümle söyledikten sonra her zaman olduğu gibi yine sorularınızı alayım ve bu şekilde basın toplantısını nihayete erdirelim.

Biliyorsunuz, Ocak ayının başında Büyükelçiler Konferansını gerçekleştirdik. Büyükelçiler Konferansının bir kısmı da Gaziantep’teydi. Siz basın mensubu arkadaşlarımızdan arzu edenler de Gaziantep’te bizimle beraber oldular. 8. Büyükelçiler Konferansı bizim açımızdan başarıyla sonuçlandı. Hem geçmiş dönemin bir muhasebesinin yapılması, hem de önümüzdeki döneme ilişkin olarak planlamanın, programlamanın yapılması açısından önemliydi. Tabii Büyükelçiler Konferansına yurt dışından da katılan misafirlerimiz oldu. Aynı zamanda bazı akademisyenler de panellere katılarak görüşlerini belirttiler.

Bizim açımızdan bir önemli husus da sosyal medyayı bu Büyükelçiler Konferansı sırasında aktif şekilde kullanmamızdı. Youtube’dan bazı paneller canlı olarak yayınlandı, ayrıca Twitter’dan ve websitesinden de anlık bilgi paylaşımında bulunduk.

Büyükelçiler Konferansının hemen ardından Sayın Bakanımız Cidde’de Olağanüstü İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Toplantısına katıldı. Bu toplantıya ilişkin olarak da siz de biliyorsunuz bazı ikili görüşmeler oldu. Yemen, Endonezya, Maldivler, Katar ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlarıyla Sayın Bakanımız ikili görüşmeler gerçekleştirdi.

Sayın Bakanımız bunun hemen ardından Sayın Başbakanımızın 22 Ocak tarihindeki Almanya ziyaretine iştirak etti. Bu toplantı vesilesiyle muhatabı Steinmeier’le de ikili bir görüşme gerçekleştirdi.

Ardından Sayın Bakanımız ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın ziyareti vesilesiyle Biden’ın Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kabul edildiği İstanbul’daki görüşmeye de katıldı.

23 Ocak tarihinde Sayın Bakanımız AKEL Lideri Kiprianu’yla İstanbul’da bir gayriresmi toplantı yaptı, bu konuya ilişkin olarak basına da bilgi verdik.

25 Ocak tarihinde Ankara’da Türkiye-AB Bakanlar Düzeyinde Siyasi Diyalog Toplantısı oldu. Sayın Bakanımız Sayın AB Bakanımızın yanısıra AB Dışilişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Mogherini, Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu AB Komiseri Johannes Hahn da bu toplantılara katıldı.

25 Ocak tarihinde İstanbul’da Yunanistan Dışişleri Bakanı Kotzias’la yine bir gayriresmi toplantı oldu.

Ardından Sayın Bakanımız 26 Ocak Salı günü Avrupa Konseyine bir ziyarette bulundu. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin de zaten kış oturumu o sırada devam ediyordu, yeni AKPM Başkanı seçildi. Sayın Bakanımız yeni AKPM Başkanıyla biraraya geldi. Bunun dışında tabii Avrupa Konseyi Genel Sekreteri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Başkanı, yine Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi denetim komitesi eşraportörleriyle de yine biraraya geldi.

29 Ocak Cuma günü Sayın Bakanımız Ukrayna Dışişleri Bakanı Klimkin’in ülkemizi ziyareti çerçevesinde Klimkin’le İstanbul’da görüştü.

Bugün Sayın Bakanımız Sayın Başbakanımızın Ukrayna’ya yaptığı ziyarette Sayın Başbakanımıza eşlik ediyor.

Sayın Başbakanımızın Suudi Arabistan ziyareti 29-30 Ocak tarihlerinde gerçekleşti. Sayın Bakanımız bu ziyarette de Sayın Başbakanımıza eşlik etti. Bu ziyaret sırasında muhatabı Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Cübeyr ile ikili görüşme yaptı.

Sayın Bakanımız 31 Ocak-4 Şubat tarihlerinde Sayın Cumhurbaşkanımızın Şili, Peru ve Ekvator ziyaretlerine katıldı. Biliyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanımız geçtiğimiz sene Kolombiya, Meksika ve Küba’yı da içeren bir Latin Amerika ziyareti yapmıştı. Bu, aslında Latin Amerika’ya bu şekilde yapılan ikinci büyük ziyaret oldu. Bunlar içinde, her bir ülke önem arzediyor. Şili’ye 21 yıl aradan sonra Cumhurbaşkanı düzeyinde ilk ziyaret bu şekilde gerçekleşmiş oldu. Keza, Peru ve Ekvator’a da ilk defa Cumhurbaşkanlığı düzeyinde bir ziyaret gerçekleşmiş oldu.

Latin Amerika’ya bir açılımımız var, bunu ben size bu kürsüden başka vesilelerle peyderpey aktarmıştım. Ama 2009’da altı olan Büyükelçilik sayımız 2015’te onüçe yükseldi. Yine Latin Amerika’nın başka ülkelerinde de Büyükelçilik açılması gündemde. Ticaret hacmimiz 2003’te 1,5 milyar Dolarken 2014’te 9 milyar Dolara yükseldi, yaklaşık 6 kat artış var. Şili ile bir serbest ticaret anlaşmamız var. Peru, Ekvator, Kolombiya ve Meksika ile de serbest ticaret anlaşması müzakerelerimiz devam ediyor.

Sayın Bakanımız 5-6 Şubat tarihlerinde Amsterdam’daki AB Gayriresmi Dışişleri Bakanları Toplantısına, Gymnich toplantısına katıldı. Bölgesel ve uluslararası konuların yanısıra göç konusu da kapsamlı olarak ele alındı. Sayın Bakanımız orada Mogherini ve Hırvatistan Dışişleri ve Avrupa İşleri Bakanı Miro Kovac’la yine burada görüşmelerde bulundu.

Sayın Bakanımız 8 Şubat Pazar günü Merkel’in ülkemize yaptığı ziyarete de katıldı. Buna ilişkin olarak basında bu ziyaretin detayları yer aldı. Sayın Bakanımız ayrıca 9 Şubat tarihinde Macaristan’a bir ziyarette bulundu. Macaristan Meclis Başkanı ve Başbakanı tarafından kabul edildi. Ayrıca, Macaristan Dışişleri Bakanı Peter Szijjarto’yla da hem görüşmeler, hem ortak basın toplantısı da yapıldı. Ayrıca bu ziyaret sırasında Sayın Bakanımız Yunus Emre Türk Kültür Merkezi’ne de ziyarette bulunuldu.

Sayın Bakanımız geçtiğimiz hafta Münih’teydi. Bunu basından takip ettiniz, bazı arkadaşlarımız da Münih’te bizimle beraberdi. Münih’te Suriye Uluslararası Destek Grubu Toplantısı 11 Şubat tarihinde gerçekleştirildi. Bu toplantı biliyorsunuz Suriye Uluslararası Destek Grubunun dördüncü toplantısı oldu. İlk iki toplantı Viyana’da olmuştu, daha sonra New York’ta da bir toplantı olmuştu, bu dördüncü toplantı oldu. Suriye sorununun, ihtilafının çözülmesine ilişkin olarak beklentimizi bu toplantıda dile getirdik. Özellikle siyasi çözüm bulunmasına yönelik olarak atılabilecek ilave adımlar konusunda görüşlerimizi bu toplantıda dile getirdik. Bu toplantının ardından Uluslararası Suriye Destek Grubu’nca bir bildiri yayınlandı. İsterseniz size bu konu hakkında Sayın Bakanımızın programından farklı olarak ilaveten birkaç cümle söyleyeyim. Biliyorsunuz 18 Aralık tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 2254 sayılı bir karar kabul etti ve bu kararda da Suriye’deki krizin aşılması için bir siyasi çözüm çabası ortaya kondu. Bu çabadan sonra, 29 Ocak tarihinde Cenevre’de muhalefet ile rejim arasında bir görüşme başlamıştı. Bu görüşmeler maalesef 3 Şubat tarihinde durduruldu ve 25 Şubat tarihine kadar ertelendi. Uluslararası Destek Grubu’nun 11 Şubat tarihinde Münih’te yayınladığı bildiri Cenevre’de rejimle muhalefet arasında başlayan müzakerelerin tıkanmasına yol açan unsurların ortadan kaldırılması açısından çok önemli bir çabadır, bunu söyleyebiliriz. Cenevre’deki görüşmelerin bu şekilde askıya alınması, her şeyden önce Rusya’nın sivil hedeflere hava bombardımanına devam etmesi nedeniyle oldu. Aynı zamanda Rusya’dan destek alan rejimin de sivil hedeflere saldırması ve bu grupların saldırıları yoğunlaştırması da buna yol açtı. Görüşmeyi zehirleyen başka unsurlar da oldu. Bunlardan bir tanesi, rejimi destekleyen güçlerin sivil yerleşim yerlerini kuşatma altında tutarak halkı açlığa mahkûm etmesi, açlıktan ölümlerin yaşanması, insani yardımın bir silah olarak kullanılması ve rejim tarafından insani ulaşımın, erişimin engellenmesi görüşmeleri engelleyen unsurlardan bir tanesi oldu. Münih bildirisiyle aslında bu müzakerelere tekrar başlanması yönünde yeni bir fırsat yakalanmış oldu.

Münih Bildirisiyle iki tane temel komisyon kurulmasına karar verildi. Bir tanesi, saldırıların durdurulmasına ilişkin bir komisyon, ikincisi ise insani konuları ele almak üzere başka bir komisyon. İnsani durumu ele almak üzere oluşturulan komisyon ilk toplantısını Cuma günü yaptı ve Çarşamba günü de ikinci toplantısını yapacak. Saldırıların durdurulmasına ilişkin oluşturulan komisyon ise Salı günü yine Cenevre’de biraraya gelecek. Tabiatıyla bu Münih Bildirisinin başarıya ulaşmasının temel koşullarından bir tanesi de, Rusların Suriye’nin özellikle kuzeyinde hiçbir hedef ayrımı gözetmeksizin siviller de dahil olmak üzere yaptığı hava saldırılarının durdurulmasıdır. Ayrıca kuşatmaların kaldırılması, insani erişimin sağlanması gibi hususların da yerine getirilmesi lazım. Ancak bunlar sağlandığı takdirde Cenevre bildirisine uygun bir şekilde siyasi bir çözüm yolunda ilerlenebilir.

Arkadaşlar, Münih’teki Uluslararası Suriye Destek Grubu’nun toplantısının ardından Münih Güvenlik Konferansı oldu. Münih Güvenlik Konferansına Sayın Bakanımız katılarak “Mültecilerin Reddi, AB ve Göçmen Krizi” konulu panelde bir konuşma yaptı. Konuşmada Türkiye’nin en çok sığınmacı barındıran ülke olduğunun altını çizdi, yük paylaşımının önemini vurguladı.

Yine Sayın Bakanımız Münih’te, bu Uluslararası Suriye Destek Grubu toplantısından önce Katar, Suudi Arabistan ve ABD Dışişleri Bakanlarıyla biraraya geldi ve çeşitli ikili görüşmelerde de bulundu.

Sayın Bakanımız aynı zamanda Münih’te Süddeutsche Zeitung gazetesine bir mülakat verdi. Bugün gazeteyi temin edebilirseniz ilk sayfadan bu mülakatı okuyabilirsiniz.

Sayın Bakanımız, biraz önce de söyledim, bugün Ukrayna’da Sayın Başbakanımızla beraber. Sayın Bakanımız yarın Ankara’da olacak, Çarşamba günü resmi bir ziyaret için Gürcistan’a Tiflis’e gidecek. Sayın Bakanımız 18 Şubat günü yine Azerbaycan’daki 5. Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı için Sayın Cumhurbaşkanımıza refakaten Gence’de olacak.

19 Şubat günü Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan 5. Dışişleri Bakanları Üçlü Toplantısı yine Tiflis’te gerçekleştirilecek. Yani Çarşamba, Perşembe, Cuma günü Sayın Bakanımız sırasıyla Tiflis, Gence ve tekrar Tiflis’te olacak.
Pazartesi günü de İtalyan Dışişleri Bakanı Gentiloni’nin Ankara’ya bir resmi ziyaret yapması gündemde. Bu konuya ilişkin olarak da resmi basın açıklamasını önümüzdeki günlerde yapacağız.

Evet arkadaşlar, Sayın Bakanımızın programı bu şekilde. Bunun dışında isterseniz hemen sizden soruları alarak hızlı bir şekilde basın toplantısına devam edelim.

Tülin Hanım, buyurun.

SORU- Tanju Bey, Suriye’deki YPG hedeflerine yönelik saldırılar bugün de devam ediyor mu acaba, bugün böyle bir saldırı gerçekleşti mi? Eğer gerçekleştiyse hangi bölgeye yönelik saldırı var acaba?

İkinci sorum da; Türkiye Cumartesi gününden beri devam eden bu operasyonlar öncesinde Washington yönetimiyle ya da Moskova’yla herhangi bir temasta bulundu mu? Böyle bir operasyon düzenleneceğine dair bir bilgilendirme yapıldı mı? Yapıldıysa karşı taraftan gelen tepki ne oldu?

Fransa’nın bu operasyonlara son verilmesi yönünde bir çağrısı var, Washington’dan ya da Moskova’dan Ankara’ya bu yönde gelen bir çağrı oldu mu acaba?

Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Sorularınızı tek tek alabilir miyim, tek tek hepsine yanıt vermeye çalışayım.

SORU- Bugün herhangi bir saldırı oldu mu?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Şimdi arkadaşlar, biliyorsunuz Cumartesi gününden itibaren özellikle Suriye’den ülkemize yönelik saldırılar ya da top atışları ve tacizler neticesinde angajman kurallarımızı işlettik ve Cumartesi günü, dün ve bugün angajman kurallarımız çerçevesinde misliyle bunlara karşılık verdik. Bunların yoğunluğu, sayısına ilişkin olarak ben burada size bilgi vermeyeyim. Bende bilgi mevcut, ama bu çok dinamik bir süreç ve bu konuya ilişkin olarak da güvenlik makamlarından bilgi almanız doğru olur. Ama spesifik olarak şunu söyleyeyim. Bugün herhangi bir saldırı olup olmadığını sordunuz. Bugün Hatay bölgesinde bir hudut karakolumuza saldırı oldu ve biz buna sabah misliyle karşılık verdik. Ama biraz önce de söylediğim gibi, bu konularda güvenlik güçlerinden bilgi alınması uygun olur, çünkü çok dinamik bir süreç ve biz konuştuğumuz anda da bazı gelişmeler olabilir. Ama şunu söyleyebilirim genel olarak: Bizim angajman kurallarımız mevcut, bu angajman kurallarımız herkes tarafından biliniyor. Bizim için PYD, PKK, DEAŞ ya da rejim fark etmez, Türkiye’ye herhangi bir saldırı olduğunda biz bu saldırılara misliyle mukabele ediyoruz. Cumartesi, Pazar ve bugün gerçekleştirdiğimiz Suriye’ye yönelik top atışlarımız da yine bu çerçevede olmuştu.

PYD bir terör örgütüdür, bunda hiç şüphe yok. Bunu her platformda söylüyoruz, PYD PKK’nın uzantısıdır, Kandil’le irtibat halindedir. PYD ne bölgedeki Kürtleri, ne de Suriyelileri tam anlamıyla temsil ediyor. PYD’nin kendi hedefi, kendi gündemi var. PYD’ye yönelik angajman kurallarını işletmemiz PYD’ye bu bölgede her istediğini yapamayacağını da göstermiş oldu, bu hareketlerin cezasız kalmayacağını da böylece görmüş oldular.

İkinci soru…

SORU- Washington ve Rusya’yla bir temas oldu mu ve iki başkentten de operasyonların durması yönünde herhangi bir çağrı geldi mi?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Şimdi daha öncesini soruyorsanız, daha önce benim bilgim dahilinde böyle bir bilgi verilmiş değil. Washington’la, yani müttefikimizle zaten temaslarımız her platformda devam ediyor, her platformda konuşuyoruz, DEAŞ’a karşı mücadele çerçevesinde her konu gündeme geliyor, bunlar da tabii bunun içinde.

Başka bir sorunuz yoksa?..

Meltem Hanım, buyurun.

SORU- Tanju Bey, ABD Dışişleri Sözcüsü Kirby’nin PYD’yi terör örgütü olarak görmediklerine yönelik açıklamaları vardı ve ardından da hafta sonu Türkiye’nin PYD mevzilerini vurmasına ilişkin bu saldırıları durdurun şeklinde bir açıklaması oldu. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Şimdi Kirby’nin yapmış olduğu PYD’yi terör örgütü olarak görmediklerine ilişkin açıklamaya zaten tepkimiz en üst seviyede verildi. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Bakanımız da bu konuya ilişkin olarak geçtiğimiz haftalarda görüşlerini açıkladılar. Ayrıca buradaki Amerikan Büyükelçisini de Bakanlığımıza davet ederek hassasiyetimizi ilettik.

Bunun dışında haftasonu, siz de biraz önce sordunuz, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Kirby’nin PYD’ye ve Türkiye’ye yönelik bir çağrısı oldu. Özellikle Türkiye’nin Suriye’ye yönelik top atışlarını durdurmasına yönelik bir çağrıydı bu. Doğrusunu söylemek gerekirse, Kirby’nin, müttefiki Türkiye ile bir terör örgütünü aynı kefeye koyan açıklamalarını hayretle karşıladık.

Türkiye terörden çok çeken bir ülke ve Türkiye’nin terörle mücadelede yaptıkları ortada. Özellikle Türkiye’nin Kandil ile irtibatlı olan PYD’ye yönelik olarak da politikası belli. Bu politikayı ve PYD’ye yönelik beklentilerimizi en üst seviyede Amerikalı muhataplarımıza ilettik. En son Biden buraya geldiğinde PYD’nin PKK ile irtibatına ilişkin olarak gerekli belge ve dokümanlar kendisine verilmişti. Hal böyleyken PYD’nin özellikle Azez bölgesine ve ılımlı muhalefete saldırması kabul edilemez.

Bu çerçevede Kirby’nin ifadelerini hayretle karşıladığımızı ve terör örgütüyle müttefiki Türkiye’yi bir tutma anlamına gelecek açıklamalarını hayretle karşıladığımızı, protesto ettiğimizi buradan söyleyebilirim. Aynı şekilde bu düşüncelerimiz açıklamanın ardından ABD makamlarına iletildi.

SORU- Tanju Bey, ABD’nin yanısıra Almanya da, Türkiye’nin YPG mevzilerini vurmasından rahatsız olduğu söyledi. Öyle ki, Başbakanlıktan yapılan bilgilendirmeye göre, Merkel ile Davutoğlu’nun arasındaki görüşmede şöyle bir ifade var: “…bölgede PYD unsurlarının saldırılarını desteklemek üzere sivil yerleşim birimlerine yönelik olarak devam eden bombardımanın sebep olabileceği yeni göç hareketlerinin olumsuz sonuçlarına ilişkin endişe verici bilgiler…”. Yani bir nevi Almanya diyor ki, sizin PYD’yi vurmanız yeni göç dalgasını getiriyor. Buna katılıyor musunuz? Türkiye’nin karadan yaptığı bu operasyonlar mülteci akınını arttırıyor mu?

Bir de, sizdeki sınırdaki son sayılar nedir? 1 Şubat’tan bu yana özellikle Rusya’nın saldırılarını artırmasından bu yana durum nedir? Ve açık kapı politikası çerçevesinde kapıları açmayı düşünüyor musunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Son sorudan başlayayım. Açık kapı politikası çerçevesinde kapıları açmayı düşünüyor musunuz diye sordunuz. Benzer bir soru yanılmıyorsam Cumartesi günü Sayın Başbakanımıza da yöneltildi. Türkiye açık kapı politikasını uyguluyor. Türkiye’de 2,5 milyondan daha fazla Suriyeli var. Tabii eğer kapılarımız kapalı olsaydı, bu Suriyeliler Türkiye’ye nereden girdi sorusu çok cay-i bir soru olurdu. Türkiye elinden gelen tüm imkânlarla Suriyelilere yardım etmeye devam ediyor.

İkincisi, Türkiye’nin PYD’ye yönelik angajman kurallarını işletmesi ve PYD hedeflerine ya da Türkiye’ye saldırıda bulunan hedeflere misliyle karşılık vermesi hiçbir şekilde bir göç dalgasına yol açmaz. Göç dalgasının temel sebebi, Rus uçaklarının hedef gözetmeksizin siviller de dahil olmak üzere ılımlı muhalefet unsurlarına yaptığı saldırılardır. Bunu sadece biz söylemiyoruz, bütün uluslararası kamuoyu söylüyor. Amerika Birleşik Devletleri dahil bütün uluslararası kamuoyu da bunun bu şekilde olduğunu gayet iyi biliyor. Ruslar yaptıkları saldırıların % 88’ini ılımlı muhalefet unsurlarına yapmışlardır. Bu çerçevede bizim beklentimiz Rusların bu saldırıları durdurmasıdır. Bu saldırılar durmaz ise ve Ruslardan destek alan, Rus uçaklarının yaptığı bombardımandan destek alan rejim unsurları bölgede özellikle ılımlı muhalefete saldırılarını durdurmaz ise tabiatıyla ülkemize yönelik bir göç dalgası olabilir. Bizim de temel hedefimiz bunun engellenmesi yönündedir.

İlk sorunuza gelirsek, Sayın Merkel ile Sayın Başbakanımızın yaptığı görüşmeye ilişkin olarak herhangi bir açıklama ben bilmiyorum. Herhalde bahsettiğiniz açıklama…

SORU- …bilgilendirme…

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- …bilgilendirme Almanya tarafından mı yapıldı, yoksa…

SORU- ….hayır Başbakanlıktan.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Metni görmeden herhangi bir yorum yapmam doğru olmaz. Ama bizim bu konuya ilişkin olarak yaklaşımımız bellidir: PYD bizim için bir terör örgütü. Terör örgütü ya da herhangi birisi fark etmez; Türkiye’ye saldıran kim olursa olsun misliyle mukabele edilir. Biraz önce de söyledim, bunun içinde rejim de var, PKK da var, DEAŞ da var ve PYD’de de var. Biz bu çerçevede PYD’ye gerekli müdahalede bulunduk ve bulunmaya da devam edeceğiz. Bu konudaki kararlılığımız tamdır.

Suriyelilere ilişkin şunu söyleyebilirim: Özellikle Halep bombardımanı sonrası çok sayıdaki Suriyelinin sınırımıza yaklaştığı doğru. Büyük bir hareketlilik oldu. 300 bin kişilik bir hareketlenmenin olduğundan bahsediliyor. Tabii bu 300 bin kişi sınırımıza yığılmış değil, onu da söylemem lazım. 20 bin kişi Azez Kasabası’ndaki boş bina ve okullara yerleştirildi, 10 bin kişi ise geri döndü. Sınırın ötesindeki sivil toplum kamplarında şimdilik yaklaşık 100 bin kişi kalıyor. Bu kişilere yardımlarımız AFAD aracılığıyla da, STK’lar aracılığıyla da devam ediyor. 23 Kasım’dan bu yana 7.500 civarında Suriyeli ülkemize girmiş durumda.

SORU- Bir şeyi açıklığa kavuşturmak için Kirby ile ilgili açıklamanızda bir şey sorabilir miyim? Hayretle karşıladık dediğiniz ve şiddetle protesto ediyoruz dediğiniz top atışlarının durması çağrısını değerlendirirken mi?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Hem top atışlarının durması, hem de PYD’ye ve Türkiye’ye aynı şekilde önerilerde bulunulması hususlarını tabiatıyla hayretle karşıladık. Çünkü Türkiye ABD ile müttefik. Diğeri ise bir terör örgütü. Terör örgütüyle mücadele ederken Türkiye’nin de kimseden icazet almasına gerek yok. Türkiye PYD ile mücadelesine kararlılıkla devam edecek. Bunun için o hususun altını çizdim.

SORU- Efendim, az önceki soruyu da netleştirmek adına; sınır ötesindeki kamplarda 100 bin kişinin beklediğini söylediniz. Zaten açık kapı politikasının sorulmasının nedeni bu. Eğer o kamplarda beklenemeyecek koşullara gelinirse, yani sonuçta şu an Türkiye tarafından da bir ateş var, karşı taraftan da, bu çatışma süreci devam ederse, Türkiye sınırlarını yeniden böylesi toplu bir göç için açacak mı? Birinci sorum bu.

İkinci sorum da şu: Evet Türkiye PYD’yi bir terör örgütü olarak deklare ediyor, her zaman bunu savunuyor. Ancak müzakere süreci çerçevesinde tekrar masaya oturulduğunda eğer Türkiye bir tercihe doğru sürüklenirse Esad rejimi konusundaki tutumumuz ne olacak? Suriye’nin bölünmez bütünlüğü ya da toprak bütünlüğü noktasında Türkiye Esad rejimiyle yeniden uzlaşan ve görüşen bir ülke konumuna gelme ihtimali var mıdır? Yoksa Türkiye kesinlikle PYD masada olduğu sürece masanın bir tarafında olmayacak mı?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Sorunuza ikinci sorudan başlayarak yanıt vereyim. Aslında bu farazi bir soru: PYD masaya oturursa Türkiye oturur mu, oturmaz mı? PYD masada yok. Masada olması da bu aşamada gündemde değil. Onun için bu soruya yanıt vermiyorum.

İkincisi; göç olursa Türkiye kapısını açacak mı? Şimdi şunu söyleyeyim: aslında Suriye’de bir insanlık krizi yaşanıyor. Hem insani trajedi, hem de aynı zamanda ulusal güvenliğimize çok büyük bir tehdit. Beş senedir orada insanlar aç, susuz yaşıyorlar, hayatını kaybeden çok sayıda insan var. Ve şunu da söylemem lazım: Dünyaya insanlık dersi bu Suriye krizinde Türkiye tarafından verilmiş durumda. Türkiye bunu kardeşlik hukukunun bir parçası olarak yapıyor.

Biyometrik kayda alınan ülkemizdeki Suriyeli sayısı 2 milyon 620 bin oldu. 10 ilde kamplarda kalan Suriyeli sayısı 285 bin. Keza yine sadece Suriyeliler değil, 200 bin Iraklı da Türkiye’de. Tabiatıyla, Türkiye Suriye’deki şekillenen duruma göre bütün tedbirleri alacaktır. Bunun için de olaylar geliştikçe makamlarımız tarafından karar verilir ve bu şekilde uygulanır.

Ama sorduğunuz soru Suriyelilere Türkiye kapısını açacak mı? Zaten Suriyelilere kapımızı açmış durumdayız. Bu şekilde Türkiye’ye giremeyen Suriyelilere de gerekli yardımı sınır ötesinde yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz.

SORU- Mahmut Gürer, Akşam Gazetesi’nden. Tanju Bey, birkaç sorum olacak.

Birincisi; bu arkadaşlarımızın sorduğu göç konusuyla ilgili. Birleşmiş Milletler’den Türkiye’ye bir çağrı yapılmıştı. Bu konuyla ilgili Sayın Cumhurbaşkanı da konuştu, Sayın Bakan da konuştu. Yapılan çağrıyla ilgili Birleşmiş Milletler’e resmi bir yanıt verilmiş midir ya da bu gerekmekte midir?

Devamı olarak, Sayın Bakanın son 10 gün içerisinde yaklaşık 5 defa ABD Dışişleri Bakanıyla görüştüğünü biliyoruz. PYD konusunda ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün bazı sürekli tekrarlayan demeçleri oluyor. Bu görüşmelerde bu konu gündeme gelmekte midir?

Amerika Birleşik Devletleri’nin bizim PYD’nin terör örgütü olduğunu söylememize ve bu konuyla ilgili olarak desteği kesmesini söylemesine karşın Amerika’nın yanıtı ne oluyor?

Suudi Arabistan’ın Türkiye’de asker konuşlandırmak istediğiyle ilgili bazı tartışmalar var. Jet uçaklarının konuşlandırıldığı dile getirilmişti. Ama devamında basında henüz konuşlandırılmadığı ortaya çıktı. Acaba Suriye’ye bir operasyon için Suudi Arabistan’ın Türkiye’de asker konuşlandırması önümüzdeki süreçte söz konusu olacak mı?

Bir de, yapılan son operasyonlara hava desteği şimdiye kadar Türk uçakları tarafından ya da herhangi bir biçimde koalisyon ülkeleri adına uçan uçaklar tarafından hiç verilmiş midir?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Mahmut Bey, son soru operasyonel bir konu. Bu konuya ilişkin olarak güvenlik makamlarımız ihtiyaç duydukları takdirde size bilgi verirler. Onun için ben bir şey söylemeyeceğim.

Bütün haftasonu ulusal basında, Suudi Arabistan jetleri Türkiye’ye geldi mi, gelmedi mi muamması yaşandı ve bu konu işlendi. Hatta yazılı basında halen 20 tane Suudi Arabistan uçağının Türkiye’de bulunduğu söylendi. Suudi Arabistan kaynaklarına atfen bu hususlar bizim yazılı ve görsel basınımızda da yer aldı. Hatta Suudi Arabistan Savunma Başkanlığı Müsteşarının bu yönde ifadelerinin olduğu söylendi.

Her şeyden önce, uluslararası koalisyon çerçevesinde, DEAŞ’a karşı mücadele eden uluslararası koalisyon çerçevesinde herhangi bir Suudi Arabistan uçağının Türkiye’de bulunmadığını söyleyeyim. Ancak önümüzdeki dönemde bu konuya ilişkin olarak alınan prensip kararı çerçevesinde Suudi Arabistan uçakları Türkiye’ye İncirlik’e gelecek. Bunda herhangi bir sıkıntı yok. Bununla birlikte, halen ülkemizde hava savunma eğitimi çerçevesinde bazı Suudi Arabistan uçakları var. Bunlar Konya’da konuşlu ve daha önce 15-19 Şubat tarihleri arasında planlanan eğitim uçuşlarını gerçekleştirecekler. Benzer uçuşlar 2013 yılında da yine Pakistan, Suudi Arabistan ve Türk uçaklarıyla yapılmıştı. Bu aşamada uluslararası koalisyon çerçevesinde İncirlik’e gelen bir uçak yok. Evet, doğru, Türkiye’de bazı Suudi Arabistan uçakları var, fakat bunlar İncirlik’te değiller ve Suriye’ye karşı biraz önce söylediğim uluslararası koalisyon çerçevesinde Türkiye’de bulunmuyorlar. Ama önümüzdeki dönemde gelecekler.

Kara harekâtı konusunda Uluslararası Koalisyon’un almış olduğu bir karar yok. Ama Uluslararası Koalisyon bu konuda bir karar alırsa tabiatıyla Koalisyon içindeki 64 ülkeden isteyen ülkeler buna katılabilirler.

Sayın Bakanımız, çok sık Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanıyla konuşuyor. Sadece onunla konuşmuyor. Sayın Bakanımızın telefon görüşmelerin hakkında zaten size görüşmeler yapılır yapılmaz background bilgilendirmede bulunuyoruz. Bu aslında müttefikimizle ilişkilerimizin ve iletişim kanallarımızın açık olduğunu gösteriyor. Bunun dışında yine Fransa, İngiltere, Alman Dışişleri Bakanlarıyla da görüşmeler oluyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün PYD konusunda yaptığı açıklamalara ilişkin tepkimizi zaten hem Sayın Bakanımız bizzat verdi, hem de Ankara’daki Amerikan Büyükelçisini Bakanlığımıza çağırarak ifade ettik. Bu konular tabiatıyla telefon görüşmelerinde de gündeme geliyor.

Birinci sorunuz da yanlış hatırlamıyorsam bir Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği yetkilisinin “Türkiye Suriyelilere kapısını açsın” şeklindeki açıklamasına ilişkindi. Bahsekonu açıklamanın hepsini okuduğunuzda sadece bir cümlesinin çekilip alındığını görüyoruz. Açıklamada esasen, Türkiye’nin Suriyelilere yönelik yardımları uzun uzun anlatılıyor, Türkiye’nin özellikle mültecilere ve Suriyelilere verdiği destek vurgulanıyor, bunun için de Türkiye’ye teşekkür ediliyor. Açıklamanın basına yansımasının hemen ardından tabiatıyla resmi makamlarımız, özellikle Cenevre’deki BM Daimi Temsilciliğimiz girişim yaparak bu ifadelerin doğru olup olmadığını sordu. Karşılığında BM tarafından verilen yanıt bu ifadelerin genel anlamda söylenmiş olduğuydu. Bizi tatmin edici bir yanıt aldık. Bunun için sözkonusu açıklamayı “Türkiye’nin kapıları Suriyelilere kapalı” şeklinde algılamak mümkün değil, doğru da değil.

SORU- Teşekkür ederim Sayın Bilgiç, iki tane sorum olacaktı. Birincisi, Cumartesi’den beri devam eden Suriye’ye yönelik top atışlarına ilişkin açıklamanızda angajman kurallarının uygulandığını özellikle vurguladınız. Sanıyorum Başbakan da bugün az önce YPG’nin Azez’e yaklaşmaması gerektiğini, esasen Azez’den şimdiden uzaklaşmakta olduğunu tekrar söyledi. YPG’nin ne yapıp, ne yapmaması gerektiğini ve hangi durumlarda Türkiye’nin karşılık vereceğini de söyledi. Benim merak ettiğim şey şu: Türkiye’nin atışları angajman kuralları çerçevesinde Türkiye’ye yapılan saldırılara karşılık mı, yoksa YPG’nin yapması ve yapmaması gereken bir davranışlar listesi var da Türkiye aynı zamanda bunlara da mı karşılık veriyor? Bizim atışlarımızı tetikleyen davranışlar kümesi nedir, bunu anlamaya çalışıyorum.

İkincisi de şu: PYD ABD ile aramızda sürekli sorulara konu oluyor. Esasen aradaki anlaşmazlık çok basit bir anlaşmazlık gibi. Türkiye’nin pozisyonunda Amerika’nın anlamadığı tam olarak nedir ki sürekli iki taraf duvara çarpıyor gibi bir görüntü veriyor.

Teşekkür ediyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Birinci sorunuz yine güvenlik makamlarımıza sormanız gereken konuları kapsıyor ama Türkiye’nin angajman kurallarını işlettiği doğru. Her bir olayda, özellikle Suriye sınrındaki Hatay bölgemizdeki sınır karakollarına belli tacizler var, bu tacizler çerçevesinde biz bunlara zaten karşılık veriyoruz.

İkinci sorunuzun da bir yanıtı yok aslında. Biz zaten çok açık olarak PYD’nin bir terör örgütü olduğunu söyledik. Zaten bizim girişimlerimiz neticesinde PYD Cenevre Görüşmeleri’nde müzakere masasında değil. Terör örgütüne, terör örgütü gibi davranmak lazım. Bizim temel düşüncemiz bu. Aksi takdirde bir terör örgütünden, DEAŞ’tan, kurtulmak için başka bir terör örgütüne bağlanmak, ondan medet ummak çok doğru bir yaklaşım değil. Biraz önce de söyledim; 18 Aralık tarihinde kabul edilen 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının ilk cümlesini okuyunuz. Kararın ilk cümlesi, Suriye’nin toprak bütünlüğünün, egemenliğinin korunması gerektiğini söylüyor. Şimdi zaten buna bakıldığında PYD, Suriye’nin toprak bütünlüğünü koruyan ve buna yönelik olarak faaliyet gösteren bir örgüt de değil. Hani PYD’nin bir terör örgütü olduğunu kabul etmeseniz bile, PYD’nin davranışları BMGK kararına aykırı. Çünkü PYD’nin bölgesel birtakım ihtirasları var: bazı bölgeleri tutmayı ve buralarda hâkimiyet sağlamayı hedefliyor. Tabiatıyla PYD bizim için bir terör örgütü. Ve bu terör örgütüne de terör örgütü gibi mukabele etmek lazım, ona o şekilde davranmak lazım.

SORU- Bakan Bey son yaptığı açıklamada, “Amerika bizim müttefikimizdir, bizi anlayacaktır PYD konusunda, hatta anlamaya da başladı” ifadesini kullandı. Ancak bir yandan da ABD ile Rusya’nın anlaştığı yönünde iddialar var. Hatta Suriye’yi Rusya’nın alması, kontrol etmesi, Irak’ı da Amerika’nın kontrol etmesi gibi bir anlaşma olduğu yönünde iddialar var. Öyle ki Sayın Başbakan da Amerika ile Rusya ne zaman görüşse bir şey oluyor. Bizim bunu anlamaya, bir açıklamaya ihtiyacımız var demişti. Bu iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Şimdi Büşra Hanım, bu da istişari bir soru aslında, burada genel bir yorum yapılabilir. ABD ile Rusya arasında her konuda % 100 bir anlaşma olduğunu ben de düşünmüyorum, bu bir müzakere süreci. Özellikle Suriye konusunda ABD’yle Rusya arasında müzakerelerin devam ediyor olduğunu anlıyorum, ama Türkiye, ABD’nin de içinde bulunduğu Uluslararası Koalisyonun bir parçası ve DEAŞ’la bu şekilde mücadele ediyor.

SORU- Tanju Bey, biraz önce Mahmut’un sorusuna verdiğiniz cevabı netleştirmek adına soruyorum. Biraz evvel Uluslararası Koalisyon ve Suudi Arabistan’la işbirliği hakkında konuşurken alınan prensip kararı çerçevesinde önümüzdeki dönemde Suudi Arabistan jetlerinin İncirlik’e geleceğini söylediniz.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Evet, doğru.

SORU- Bu bahsettiğiniz prensip kararı Türkiye’yle, Suudi Arabistan arasında varılan ikili bir prensip kararı mıdır, yoksa koalisyon arasında varılan bir karar mıdır?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Arkadaşlar, DEAŞ’la mücadele Uluslararası Koalisyon’un etkin koordinasyonu çerçevesinde yürütülüyor. Bu çerçevede sizin de bildiğiniz üzere, İncirlik’te İngiliz, Amerikalı, Alman ve Katar’a ait uçaklar var. Bu uçaklara son halka olarak da Suudi Arabistan ekleniyor, yani olay bundan ibaret.

Bu taraf bitti evet sormayan arkadaşlar sorabilirler.

SORU- Murat Koralp, NTV’den. Hatay’daki sınır karakoluna yönelik saldırı da saldırı rejim tarafından mı PYD mevzilerinden mi geldi? Bu konuyu netleştirebildik mi?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Arkadaşlar, bu operasyonel konuları bana soruyorsunuz ama operasyonel konularda ben yorum yapmayacağım. Bu konuları netleştirecek olan merci güvenlik makamlarımızdır. Güvenlik makamlarımız saldırılara misliyle mukabele ediyorlar. Saldırıların nereden geldiğine bakıyorlar ve nihayetinde verilen hedefler tarafımızca vuruluyor.

SORU- Tanju Bey, İsrail-Türkiye ilişkilerinde de görüşmeler sürüyor. Devam eden bir süreç var. Şu anda bu görüşmeler ne aşamada, hangi konuda uzlaşıldı ya da üzerinde görüşülen hangi konular var?

Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Şimdi arkadaşlar, İsrail konusu herhalde benim bu kürsüden en fazla cevap verdiğim sorulardan bir tanesi. Ama size hep benzer şeyleri söylüyorum. Biliyorsunuz 31 Mayıs 2010 tarihinde Mavi Marmara’ya yapılan saldırı sonrasında 10 Türk vatandaşı şehit oldu. Bunun ardından, biz İsrail’le ilişkilerimizin normalleşmesini üç şarta bağladık, bunlar: özür, tazminat ve Gazze’ye yönelik kısıtlamaların kaldırılması. Bu şartlardan birincisi özür dilenmesi 22 Mart 2013 tarihinde gerçekleşti. İkinci şart olan tazminat konusunda da bazı ilerlemeler sağlandı ve nihai aşamaya geçildi. Türkiye ile İsrail arasında henüz nihai bir mutabakatın sağlanmış olduğunu söylemek zor, ama görüşmeler olumlu şekilde devam ediyor. Bu çerçevede İsrail gerekli siyasi iradeyi gösterdiği zaman bunlar nihayete erecek. Bu görüşmeler halen devam etmekte olduğu için daha fazla detaya giremiyorum bu konuda.

Evet, Bahar Hanım.

SORU- Tanju Bey, benim de iki sorum olacak. Birincisi, bu Öncüpınar Sınır Kapısı’nın ilerisinde bekletilen çadır kentlere yerleştirilen 100 bin kişiyle ilgili olarak uluslararası basında şu tür yorumlar yapılıyor: Türkiye bu kişileri burada bekletiyor ve yıllardır talep ettiği güvenli bölge ve uçuşa yasak bölgeyi bu şekilde kurmaya yönelik bir çaba içerisinde. Sayın Başbakanımızın Merkel ile görüşmesinde de bu uçuşa yasak bölgenin gündeme geldiğini biliyoruz ve Avrupa Birliği’nden diğer yetkililerin de bunu tekrar gündeme aldığınızı biliyoruz görüşmelerde. Bu konuda ne tür bir müzakere yürüyor, yani bundan yeni bir sonuç çıkar mı?

Bir diğer bir sorum da, Münih’te alınan karar doğrultusunda iki tane çalışma grubunun kurulduğu söylendi, Türkiye’nin de bu gruplarda görev aldığını biliyoruz. Ne düzeyde görev alıyoruz, neler yapıyoruz? Mesela saldırıların durması konusunda Türkiye’nin görevi nedir, yani sahaya mı iniyor, inecek mi veya ne tür görevler yapılacak onu öğrenmek istedim?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Şimdi Bahar Hanım, ikinci sorudan başlayayım. Birincisi, Uluslararası Koalisyon’un bir üyesi olarak biz de tabiatıyla bu çalışma gruplarında yer alıyoruz. Dışişleri Bakanlığımızdan genel müdür ya da genel müdür yardımcısı düzeyinde buralarda temsil ediliyoruz, grupların çalışmalarına katkıda bulunuyoruz. Ama bunların içeriğine ilişkin ben bu aşamada bilgi veremiyorum. Ama önümüzdeki toplantılarda belki bu çalışma gruplarının faaliyetleri hakkında size daha detaylı bilgi verebilirim.

İkinci sorunuza gelirsek, yani Türkiye’nin güvenli bölge yaratmak için Suriyelileri Öncüpınar’ın karşısında çadır kentte beklettiği iddiası, aslında çok komik bir iddia. Biraz önce söyledim 2,5 milyondan fazla Suriyeli Türkiye’de bulunuyor. Aslında bu tür iddiaları gündeme getirenlere bakmak lazım, yani özellikle bizim küsurat olarak yuvarladığımız sayıdaki Suriyeliyi Avrupa ülkeleri almaktan imtina ediyor ve çekiniyor. Özellikle son gelişmeler çerçevesinde Avrupa ülkelerindeki kamuoyunun buna nasıl tepki verdiğini, özellikle hükümetlerin nasıl tepki verdiğini de görüyoruz. Bence bahsetmiş olduğunuz çok gülünç ve yersiz bir iddia. Kimse kimsenin canı pahasına bu tarz politikalar gütmez. Türkiye elinden gelen her türlü yardımı kardeşlik hukuku çerçevesinde Suriyelilere yapmaktadır. Daha önce de yaptı, bugün de yapıyor, yarın da yine yapmaya devam edecek.

Evet, Zeynep Hanım.

SORU- Tanju Bey, siz de bir soru üzerine belirttiğiniz gibi Suriye’de iç savaş sürerken Suudi Arabistan İncirlik’i kullanmak istedi. Bir de yeni bir gelişme olarak Suudi Arabistan, 20 İslam ülkesinin katılımıyla, Suudi basınına yansıyan adıyla, bir İslam Ordusu oluşturmak istiyor ve tarihinin en büyük tatbikatını yapacaklarını ifade ediyor. Suudi Arabistan bunun amacının da bölgesel barış için yaşanan gelişmelere karşı tek vücut olarak durabilmek olarak açıkladı. Şimdi bu askeri bir konu, sizin de belirttiğiniz gibi, ancak diplomatik boyutuyla zaten bir Uluslararası Suriye Koalisyonu var Türkiye’nin dahil olduğu. Siz bu tarz oluşumları Koalisyon’a alternatif bir oluşum olarak mı değerlendiriyorsunuz ya da bu ülkelerin de mi koalisyona davet edilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz? Bu tarz yaklaşımları olumlu karşılıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Birincisi, Uluslararası Suriye Koalisyonunun içinde 64 tane ülke var, bu 64 ülkenin pek çoğu zaten Ortadoğu ülkesi. Tabiatıyla bunlar DEAŞ’a yönelik mücadeleyi koordine ediyorlar. Suudi Arabistan’ın bir inisiyatifi var, bu inisiyatifi biliyoruz. Suudi Arabistan’ın kendi ülkesinde bir tatbikat yapması tabii ki Suudi makamlarını ilgilendirir, buna biz katılacak mıyız, katılmayacak mıyız o konuda benim bir bilgim yok, bu soruları güvenlik makamlarına sormak lazım. Bunlar askeri konular. Ama ben bunu özellikle DEAŞ’a karşı mücadelede herhangi bir alternatif ya da Suriye’ye ilişkin uluslararası koalisyona herhangi bir alternatif olarak görmüyorum, bunların hepsi birbirini tamamlayıcı bir bütünün parçaları.

SORU- Tanju Bey, YPG’ye dönük saldırılarla ilgili bir şeyi netleştirmek için soruyorum, özellikle uluslararası basında yer alan bazı bilgilere göre Azez bölgesindeki Minnig Havaüssü’nü daha önce El-Nusra’nın da içinde bulunduğu güçlerin kontrol ettiğini ve PYD’nin bu güçlerden bu bölgeyi aldıktan sonra Türkiye’nin bu saldırılarının geldiği söyleniyor, yani bir anlamda Türkiye El-Nusra’nın bir bölgeyi kaybetmesinin ardından o bölgeye saldırı düzenlemiş şeklinde suçlamalar var. Yani PYD’nin özellikle Türkiye’ye İslamcı cihatçıları destekliyor bu saldırılarla şeklinde suçlamalar var, buna yanıtınız ne olur?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Arkadaşlar, ben bu kürsüden bu tarz Türkiye DEAŞ’ı destekliyor mu, desteklemiyor mu şeklindeki sorulara yüzlerce defa yanıt verdim, böyle bir şey mümkün değil. Türkiye DEAŞ’ı 2003 yılında zaten başka bir isimle terör örgütü olarak nitelemişti, 2013 yılında da tekrar DEAŞ ismiyle terör örgütü olarak niteledi. Türkiye DEAŞ’la mücadele etmektedir, uluslararası koalisyonun bir parçasıdır, DEAŞ’ın Türkiye’de yaptığı eylemler ortadır. Bu eylemler ortadayken Türkiye DEAŞ teröründen bu kadar çekmişken, -biliyorsunuz Musul’da da zaten Dışişleri Bakanlığı personelimizi DEAŞ kaçırdı- bütün bunlar ortadayken bu tarz hususları gündeme getirmek, bunları sormak bence art niyetli bir yaklaşım. Türkiye hem DEAŞ’la, hem PYD’yle mücadele ediyor. PYD de bir terör örgütü Türkiye için, DEAŞ da bir terör örgütü. Birisinin farklı saiklerle terör faaliyetleri gerçekleştirmesi, diğerinin de farklı saiklerle terör faaliyetlerine bulaşmış olması arasında hiçbir fark yok. İkisi de terör örgütü, terör örgütlerine hak ettiği şekilde davranmak lazım, Türkiye’de bu şekilde onu yapıyor.

SORU- Tanju Bey, DEAŞ’la mücadele için Suudi Arabistan jetlerinin Türkiye’ye gelmesi sözkonusu, siz de bahsettiniz. İncirlik’te bulunan veya İncirlik’e Suudi Arabistan’ın dışında başka ülkelerin de jet göndermesi söz konusu mu yabancı ülkelere ilişkin olarak? Yine diğer yandan DEAŞ’la mücadele çerçevesinde Türkiye’ye yabancı ülkelerin kara unsuru göndermesi de gündemde mi acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Arkadaşlar, bunu biraz önce de söyledim Uluslararası Koalisyon eğer Suriye’ye ilişkin olarak bir operasyon kararı alırsa, o operasyon kararına tabiatıyla ilgilenen bütün Uluslararası Koalisyon üyesi ülkeler katılabilir, yani bunda herhangi bir engel yok, ancak bu çerçevede Uluslararası Koalisyonun aldığı bir karar da yok. Diğer sorunuza ilişkin olarak da başka bir ülkenin olup, olmadığını bu aşamada bilmiyorum.

SORU- En son Türkiye’nin NATO’dan bir talebi vardı Patriotların ayrılmasının ardından ek hava savunma sistemi istemişti, NATO’da bunları sağlayacağını belirtti. Nedir durum, ne zaman gelmelerini bekliyoruz, neler geliyor, elinizde ne veri var?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Patriotlara ilişkin olarak şu aşamada herhangi bir bilgi yok.

SORU- Patriot değil de, Awacslarla, SM füzeleri gelecekti ne zaman gelecek bunlar acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ- Bu konuya ilişkin olarak dediğim gibi bir bilgi yok, ama iyi ki konuyu açtınız, ben aklımda olan başka bir hususu sizinle paylaşayım. Biliyorsunuz 8 Şubat tarihinde Almanya Şansölyesi Merkel’in ülkemize ziyareti sırasında göçle ilgili ortak eylem noktaları üzerinde mutabakata varılmıştı. Bu çerçevede göçle ilişkin olarak NATO’nun ilave gözetleme yeteneklerinin kullanımı hakkında NATO Savunma Bakanları toplantısında bir ortak girişimde bulunulması kararlaştırılmıştı. 10-11 Şubat 2016 tarihinde yapılan NATO Savunma Bakanları toplantısında Türk, Alman ve Yunan Savunma Bakanlarınca bu husus müştereken gündeme getirildi ve bu çerçevede NATO iki odaklı bir yaklaşım benimsenmesini önerdi.

Bunlardan bir tanesi Ege’de kaçak göç yollarını kesmeye matuf bir istihbarat gözetleme keşif operasyonu icra edilmesi. İkincisi ise, NATO’nun Türkiye sınırı boyunca istihbarat gözetleme ve keşif yeteneklerinin yoğunlaştırılması. Bütün bunlar Savunma Bakanları Toplantısında gündeme getirildi ve kabul edildi. Bunların nasıl uygulanabileceğine ilişkin olarak ittifak birimlerine bir görevlendirilmede bulunuldu ve NATO Konseyi’nin onayına en kısa zamanda sunulması kararlaştırıldı. Şimdi bu varılan mutabakat uyarınca Ege’de Almanya komutasında bir faaliyet icra edilecek. Aynı şekilde Suriye sınır bölgelerinde ise NATO uçakları yine bir istihbarat gözetleme ve keşif operasyonu gerçekleştirilecek.

Biliyorsunuz NATO Konseyi tarafından 18 Aralık 2015 tarihinde Türkiye’yi desteklemek amacıyla Türkiye’ye uyarlanmış güvence tedbirleri alınmıştı, bunları da bu çerçevede değerlendirmek mümkün. Ege Denizinde gerçekleştirilecek faaliyetler ulusal egemenliğe, sorumluluklara ve yetkilere tam manasıyla saygı gösterecek. Bugün de bu konuya ilişkin olarak yazılı basında yine bazı haberler var.

Patriot ve diğer konular, yani hava savunma sistemlerine ilişkin olarak şu aşamada benim bilgim yok, ama bu konuya ilişkin zaten daha önceki basın toplantılarında da yanıt vermiştik. Türkiye’deki patriot bataryaları teknik bazı nedenlerle geri çekilmişti, yerleştirilecek yeni bataryalara ilişkin olarak dediğim gibi size belki toplantıdan sonra bir bilgi sunabiliriz.

SORU- …(Mikrofonsuz Konuşma)

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Operasyonel hususlar belli değil ama Ege’deki faaliyet Almanya komutasında olacak. Temel hedef tabii özellikle yasa dışı göçün engellenmesi olacak. Bu çerçevede teknik detaylar önümüzdeki günlerde belli olacak.

SORU- Avrupa basınında çıktı, Makedonya ve Sırbistan da son olarak biliyorsunuz sınırlarını kapattı ve sığınmacıları iki sınır arasına hapsetmiş gibi bir tablo ortaya çıktı. Avrupa basınında Türkiye’nin Geri Kabul Anlaşmasını imzaladığı belirtilerek, Sayın Cumhurbaşkanımızın da bu otobüsler ve uçaklar meselesiyle ilgili sözlerinin ardından bazı ifadeler kullanılmaya başlandı. Yasa dışı göçle gelenler, özellikle Ege üzerinden gelenleri aynı şekilde Türkiye’ye topluca iade etmek gibi bir tez yürütülüyor. Geri Kabul Anlaşması bakımından bunu siz netleştirirseniz çok seviniriz.

Bir de son olarak şunu sormak istiyorum: Biraz üzerinden zaman geçti ama, BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Sayın El-Hüseyin’in yazılı bir açıklaması vardı Cizre’yle ilgili, özellikle ve tutuklu gazetecilerle ilgili. Türkiye bu tarz gelen tepkilere, özellikle bağımsız soruşturma yürütülmesi yönünde bir talepti o, bu tarz gelen tepkilere nasıl bir yanıt verdi acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Arkadaşlar, Türkiye özellikle insan hakları alanında pek çok uluslararası sözleşmeye taraf ve bu uluslararası sözleşmelerin de bazı denetim mekanizmaları var. Türkiye tabiatıyla yeri geldiğinde bu denetim mekanizmalarıyla işbirliği yapıyor. Özellikle BM İnsan Hakları Yüksek Komiserinin bir açıklamasından bahsettiniz, herhalde bir 20 gün önceydi, ben de bu açıklamayı hatırlıyorum. Ama ondan çok daha ileri bir mekanizma var, Avrupa Konseyi’nin mekanizmaları var, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi var ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni uygulayıcı organı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var. Türkiye istisnasız bir şekilde tüm uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmeye çalışıyor. Tabii hiçbir ülkenin karnesi mükemmel değil, Türkiye de özellikle bu yönlendirmeler çerçevesinde gerekli düzenlemeleri yapıyor.

Asıl birinci sorunuz önemli bir soru. Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması 1 Ekim 2014 tarihinde yürürlüğe girdi, o tarihten itibaren zaten Türk vatandaşları ve vatansızlar bakımından da uygulanmaya başlandı. Geri Kabul Anlaşmasının üçüncü ülke vatandaşları bakımından 1 Ekim 2017 yerine 1 Haziran 2016’da uygulanması son olarak kararlaştırılmıştı siz de biliyorsunuz. Biz bu yöndeki hazırlıklarımızı tamamlamaktayız, teknik görüşmeler de en kısa zamanda bu konuya ilişkin olarak tamamlanacak. Türkiye zaten zamanı geldiğinde, yeri geldiğinde yükümlülüklerini yerine getirecek, ama şu aşamada otobüslere doldurulup hepsinin Türkiye’ye gönderilmesi gibi bir durum sözkonusu değil. Türkiye özellikle AB’yle varılmış olan mutabakat çerçevesinde yükümlülüklerini zamanında ve yeri geldiğinde yerine getirecek.

Ama şunu da söylemek lazım: Suriyeli mülteciler bunun kapsamı dışında, çünkü ülkelerin zaten uluslararası yükümlülükleri var, özellikle Suriyeli mültecilere ilişkin olarak, çünkü onları diğer ekonomik saiklerle göç edenlerden ayırmak gerekir.

SORU- … 13 Şubat’ta zaten paylaşacağını söylemişti AB yetkilileri, ihtiyaç listesini sundular AB yetkililerine. Bu neler içeriyor, bilginiz var mı bu konuda?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Bir bilgim yok, o teknik bir çalışma. Hangi projeler olduğunu bilmiyorum. Ama zaten 8 Şubat tarihinde özellikle göç konusunda üzerinde mutabakata varılan ortak noktalara ilişkin olarak, her ilgili kurum, ki bunların arasında AFAD da var, İçişleri Bakanlığı da var, Dışişleri Bakanlıkları da var, her ilgili kurum kendi muhatabıyla, özellikle Alman muhataplarıyla işbirliği yapıyor.

Evet arkadaşlar, teşekkür ediyorum.