Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tanju Bilgiç’in Basın Bilgilendirme Toplantısı, 9 Mayıs 2016, Ankara

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Evet arkadaşlar, hepinize hoş geldiniz diyorum.

En son basın toplantımızın üzerinden belli bir süre geçti. Ben onun için her zaman olduğu gibi kısaca Sayın Bakanımızın geçmiş haftalardaki ziyaret trafiğini özetleyerek ve önümüzdeki döneme ilişkin programı hakkında kısaca bilgi vererek başlayayım basın toplantımıza. Ondan sonra da varsa sizin sorularınıza yanıt vereyim ve toplantımızı tamamlayalım.

Mart ve Nisan ayları Sayın Bakanımız açısından çok yoğun bir diplomasi trafiğine sahne oldu. Çok sayıda yurt dışı ziyaret oldu, ayrıca yurt dışından da Sayın Bakanımızın pek çok misafiri Türkiye’ye geldi, ikili temaslarda bulunuldu. Ben bunların hepsini sıralamayacağım; ancak Nisan ayı sonu itibarıyla birkaç önemli ziyareti sizin dikkatinize getirip hatırlatmak istiyorum.

22 Nisan tarihinde Antalya’da EXPO 2016 Botanik Sergisinin açılışı Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından yapıldı. Sayın Bakanımız da bu açılışa katıldı.

EXPO Botanik Sergisinin hemen ardından Sayın Bakanımız Riyad’a hareket etti. Sayın Bakanımız Riyad’da Kral Faysal Araştırma ve İslami Çalışmalar Merkezi’nin Suudi Arabistan Dışişleri eski Bakanı Suud El Faysal anısına düzenlediği konferansa katıldı. Burada Sayın Bakanımız Kral Salman tarafından kabul edildi, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Cubeyr’le biraraya geldi ve ikili görüşmeler gerçekleştirdi.

Biliyorsunuz bu ziyaretin hemen öncesinde 13. İslam Zirvesi İstanbul’da yapılmıştı. İslam Zirvesinin sonuçları Suudi Arabistan ziyareti sırasında değerlendirildi. Türk-Suudi Koordinasyon Konseyi’nin en kısa zamanda hayata geçirilmesine yönelik fikirler ele alındı. Sayın Bakanımız, Riyad ziyareti sırasında Bahreyn, Umman ve Kuveytli mevkidaşlarıyla da görüştü.

Ayrıca, Arap Turizm Örgütü Başkanı El Fehaid ile de bir görüşmesi oldu; bu görüşme Cidde’de gerçekleştirildi. Burada özellikle Arap Turizm Örgütü ve Türkiye arasında bir anlaşma imzalanması, bir Arap-Türk Turizm Güvenliği Konferansı düzenlenmesi ve ülkemizde bir Arap turizm köyü kurulması gibi çeşitli fikirler ele alındı.

Ardından Sayın Bakanımız Birleşik Arap Emirlikleri’ne bir ziyarette bulundu. Basına da yansıdı aslında ama Birleşik Arap Emirlikleri ziyareti çok önemli bir ziyaretti, çünkü üç yıllık bir aradan sonra Birleşik Arap Emirlikleri’ne ikili düzeyde gerçekleştirilen ilk resmi ziyaret oldu. Sayın Bakanımız muhatabı Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zayed El Nahyan'la biraraya geldi.

Sayın Bakanımız ayrıca, veliaht Prens ve Birleşik Arap Emirlikleri Silahlı Kuvvetler Başkomutan Yardımcısı Şeyh Muhammed Bin Zayed El Nahyan tarafından da kabul edildi. Bu kabul sırasında yine Dubai Emiri Şeyh Muhammed Bin Reşat El Maktum da bulundu. Sayın Bakanımıza ziyareti sırasında Birleşik Arap Emirlikleri tarafından sıcak bir karşılama ve evsahipliği gösterildi.

Ayrıca, Birleşik Arap Emirlikleri’nin yeni Ankara Büyükelçisi o vakit henüz Türkiye’de göreve başlamamıştı; o da yakın zamanda görevine başlayacak.

Sayın Bakanımız Birleşik Arap Emirlikleri’nin hemen ardından Medeniyetler İttifakı 7. Küresel Forumu’na iştirak etmek üzere Bakü’ye gitti. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu Forum’a katıldılar. Ülkemiz İspanya’yla birlikte Medeniyetler İttifakı Girişimi’nin eşsunuculuğunu yapıyor. Forum’un evsahipliğini de bu sene Azerbaycan üstlendi. Sayın Bakanımız Sayın Cumhurbaşkanımıza refakat etti. Sayın Bakanımız ayrıca Forum çerçevesinde bir toplantıya katıldı, yabancı düşmanlığı ve İslamofobinin tehlikelerine dikkat çekti. Ayrıca, İspanya Dışişleri Bakanıyla da burada bir ikili görüşme gerçekleştirdi.

Sayın Bakanımız Bakü’nün hemen ardından “CICA: Asya'da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı” Dışişleri Bakanları Toplantısına katılmak üzere Pekin’e gitti. Burada Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı ve Çin Halk Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısıyla görüştü. Çin’le ilişkilerimiz bizim çok önemli. 2010 yılında stratejik işbirliği düzeyine yükseltilen ilişkilerimizin her alanda güçlendirilmesine yönelik irade de Sayın Bakanımız tarafından ortaya konuldu. Özellikle Edirne-Kars demiryolu, üçüncü nükleer enerji santralinin inşası gibi önemli konular gündeme geldi. Özellikle iki ülke arasındaki ticaretin çeşitlendirilmesi, turist sayılarının arttırılması da yine gündeme gelen konular arasındaydı.

2016 yılında aslında Çin’le yoğun bir ziyaret trafiği olacak. Dışişleri Bakanları Birinci İstişare Toplantısı için Türkiye’de bir toplantı gerçekleştirilecek. Ayrıca, önümüzdeki dönemde İçişleri Bakanımız da yine Çin’e gidecek. En son Enerji Bakanımız da Çin’deydi. Ayrıca, G-20 Zirvesi de biliyorsunuz bu sene Eylül ayında Çin’de gerçekleştirilecek. Buraya da tarafımızca yüksek düzeyli bir katılım öngörülüyor.

CICA Dışişleri Bakanları Toplantısı da bizim açımızdan önemli bir toplantıydı. CICA yirmi altı üye, sekiz gözlemci ülkenin olduğu Asya’da özellikle işbirliği ve güven artırıcı önlemlerinin altının çizildiği önemli bir platform. Sekiz uluslararası örgüt de buraya gözlemci olarak katılıyor. Burada bir bildiri kabul edildi. Özellikle terörizm, düzensiz göç, aşırılıklarla mücadele gibi konulara vurgu yapıldı. Sayın Bakanımız burada çok sayıda ikili görüşme yaptı, Ukrayna, Kamboçya, Tayland, Filistin, Güney Kore, Sri Lanka Dışişleri Bakanlarıyla görüşme gerçekleştirdi. Birleşik Arap Emirlikleri Devlet Bakanı ve Afganistan Dışişleri Bakan Yardımcısıyla da yine temas etti.

Bugün itibarıyla Sayın Bakanımız Paris’te Suriye konulu bir toplantıya katılıyor. Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Almanya, Ürdün, İtalya, Suudi Arabistan, Türkiye ve AB’nin katıldığı, Suriye konusunda özellikle fikirdaş ülkelerin biraraya gelerek güncel gelişmeleri değerlendirdikleri bir toplantı bu. Sayın Bakanımız bu toplantının ardından bu akşam Ankara’ya dönecek.

Önümüzdeki döneme ilişkin olarak ziyaret takvimi çerçevesinde birkaç hususu dikkatinize getirmek istiyorum.

Her şeyden önce, tabii siz de haberdarsınız, Dünya İnsani Zirvesi 23-24 Mayıs Pazartesi ve Salı günleri İstanbul’da yapılacak. Zirveye yaklaşık iki haftalık bir süre kaldı. Dünya İnsani Zirvesi ilk defa yapılacak bir zirve. Küresel insani yardım sistemi günümüzde artık insani krizlere etkin yanıt veremez hale gelmiş durumda. Özellikle Suriye krizinin yarattığı göç dalgası, mülteciler, insani durum hepimizin bildiği unsurlar. Krizlerin sayısı da artmış durumda, sınırlı kaynaklarla ihtiyaçlar arasında bir uçurum mevcut. Bu krizlerin yaklaşık % 80’i silahlı çatışmalar yüzünden oluyor. Bu krizler tekrarlayan, müzmin bir nitelik halini almış durumda. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un şahsi girişimleri çerçevesinde bu şekilde bir zirve yapılması hususunda bir karar alındı.

Türkiye özellikle insani krizlere çok duyarlı bir ülke. Komşusu açken tok yatmayı zul gören bir kültürün temsilcisi olarak, biz bu zirvenin Türkiye’de yapılması konusunda talepkar olduk ve bu çerçevede dediğim gibi zirve 23-24 Mayıs tarihlerinde Türkiye’de yapılacak.

Türkiye ayrıca dünyanın en çok mülteci barındıran ülkesi konumunda; en cömert donör ülkesi konumunda. Bu zirvenin burada yapılmasının bir sebebi de, Türkiye’nin özellikle göçmenler ve insani krizler konusunda atmış olduğu olumlu adımlar.

Zirve vesilesiyle dünya liderleri, ilk kez, krizden etkilenen kesimlerle biraraya gelecek. Sivil toplum, özel sektör ve diğer kesimlerin temsilcileri de zirvede yer alacaklar. Türkiye başarılı çalışmalarını ve deneyimlerini burada uluslararası topluma aktarma imkanı bulacak.

Bu çerçevede zirvenin genel programına ilişkin olarak birkaç unsuru sizinle burada paylaşmak istiyorum. Sayın Bakanımız 20 Mayıs Cuma günü saat 15:00’te evsahibi ülke olarak ülkemizle BM arasındaki Bayrak Töreni’ne katılacak. 21 Mayıs Cumartesi günü yine Sayın Bakanımız ve BM Genel Sekreter Yardımcısının katılımlarıyla Bakanlığımız Stratejik Araştırmalar Merkezi eşgüdümünde düzenlenecek uluslararası bir akademik forum olacak.

Zirve 23 Nisan Pazartesi sabahı liderlerin karşılanmasıyla başlayacak, kahvaltı ve aile fotoğrafının çekiminin ardından açılış oturumuyla devam edecek. Zirve kapsamında iki gün boyunca göçmenler ve insani eylemden küresel sağlığa, acil durumlarda eğitimden, küresel sınamalar için bölgesel eylemlere birçok konuda özel oturumlar düzenlenecek. Toplam on dört özel oturum düzenlenecek. 23 Mayıs Pazartesi akşamı ise bir kültürel performans sergilenecek.

Zirvenin ikinci günü ise eşzamanlı olarak üye ülkelerin ve diğer paydaşların taahhüt oturumları ve yüksek düzeyli yuvarlak masa toplantıları gerçekleşecek. Toplam yedi konuda yuvarlak masa toplantısının yapılması öngörülüyor. Bunlar, çatışmaları önlemek ve sonlandırmak için siyasi liderlik, insani finans, doğal afetler ve iklim değişikliği, cinsiyet eşitliği gibi konular. Zirve 24 Mayıs günü yapılacak bir kültürel etkinlikler, insanlık için konser etkinliğiyle son bulacak.

Zirve sonrası BM Genel Sekreteri tarafından bir Başkanlık Özeti kabul edilecek ve aynı zamanda diğer katılımcı paydaşların dile getirdikleri taahhütleri içerecek bir belge ilan edilecek. BM Genel Sekreteri ayrıca Dünya İnsani Zirve sonuçları hakkında BM Genel Kuruluna da bir rapor sunacak. Bunların uluslararası platformlarda kabul edilmesi bizim açımızdan önemli.

Zirve, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda yapılacak ve bu etkinlik sırasında 127 yan etkinlik gerçekleştirilecek. Bunlar, panel, seminer, çalıştay ve brifing şeklinde olacak. Bunların 22’si ilgili kurumların ve STK’larımızın ev sahipliğinde yapılacak. Kongre merkezinde tanıtım amaçlı yaklaşık 300 sergi standı olacak. Bu sergi standlarının 20’si ülkemiz ile ilgili kurumlar ve STK’lar tarafından kullanılacak.

Zirve’nin uluslararası alanda daha fazla yer bulması amacıyla Sayın Bakanımızın da bazı faaliyetleri oldu. Sayın Bakanımız bu konuya ilişkin olarak uluslararası basında da yer alan bir makale yayınladı. Arkadaşlar bu makalenin bir örneğini çıkışta size verecekler. Elektronik ortamda da bu makaleyi almanız tabiatıyla mümkün. Dünya İnsani Zirvesi’ne ilişkin olarak da yine web sitelerinden güncel bilgi almanız mümkün.

DİZ’den yaklaşık bir hafta sonra En Az Gelişmiş Ülkeler Toplantısı 27-29 Mayıs’ta Antalya’da yapılacak. Sayın Bakanımız En Az Gelişmiş Ülkeler Toplantısına katılacak.

En Az Gelişmiş Ülkeler dendiğinde, ekonomi, insan kaynakları ve kurumsallaşma açısından dünyadaki en yoksul ülkeleri anlamamız gerekiyor. Bu kriterlere sahip 48 ülke var, toplam tahmini nüfusları da yaklaşık 900 milyon civarında. Bunların 17’si denize çıkışı olmayan ülke, 9’u da küçük ada ülkesi. Kıtasal dağılıma bakıldığında da bu ülkelerin 34’ünün Afrika’da, 13’ünün Asya ve Pasifik’te, birinin ise Latin Amerika’da yer aldığı görülüyor.

En Az Gelişmiş Ülkeler listesi BM tarafından belirli kriterlere dayanılarak oluşturulan bir liste. Ülkelerin bu listelerden ayrılması, yani bu kriterlerin üzerine çıkması çok da sık rastlanan bir durum değil; aslında bu da durumun vahametini ortaya koyuyor. Yani en az gelişmiş ülkeyseniz, uzun yıllar bu az gelişmişlikten kurtulamıyorsunuz. Bu listeden çıkmak için de uluslararası alanda bazı adımların atılması, yardımcı bazı unsurların ortaya çıkması lazım, Türkiye de bu çerçevede elinden geleni yapıyor. 1971’de oluşturulan bu listeden bugüne kadar sadece dört ülke çıkabilmiş.

Türkiye 2011 yılından beri Belçika’yla birlikte BM çatısı altındaki En Az Gelişmiş Ülkeler Dostlar Grubu’nun eşbaşkanlığını yapıyor. 1981 yılından beri her on yılda bir düzenlenen BM En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı’nın dördüncüsü 2011 yılında İstanbul’da yapılmıştı ve İstanbul Eylem Programı kabul edilmişti. Programın öncelikli hedefi, bu ülkelerde yoksulluğun ortadan kaldırılmasıdır.

İstanbul Zirvesinde önümüzdeki dönemde en az gelişmiş ülkeler için neler yapılabilir, nasıl bir teknik yardım planı kabul edilebilir, tecrübe paylaşımını nasıl daha etkin hale getirebiliriz şeklindeki sorulara yanıt aranmıştı ve bu çerçevede İstanbul Eylem Programı kabul edilmişti. Türkiye 2012 yılından başlamak üzere en az gelişmiş ülkelere yaklaşık yıllık 200 milyon ABD Doları tutarında bir yardım yapıyor. Bunlar teknik işbirliği programı ve projeleri çerçevesinde oluyor.

Antalya Toplantısı İstanbul Eylem Programı’nın uygulanmasının gözden geçirileceği üst düzey gözden geçirme toplantısı olacak ve 27-29 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek. Sadece En Az Gelişmiş Ülkeler değil, tüm BM üyesi ülkeler davetli. Bu çerçevede Antalya Toplantısı sırasında En Az Gelişmiş Ülkeler Teknoloji Bankası’nın kurulması gibi hususlar da yine gündeme gelen konular arasında olacak. Asıl hedef 2011 yılındaki İstanbul Toplantısı’nda kabul edilen programın hayata geçirilmesindeki engellerin kaldırılması ve daha etkin olarak bunların nasıl hayata geçirilebileceğinin tartışılması.

Yine taslak program hakkında çok kısa birkaç husus söyleyeyim. 26 Mayıs Perşembe günü özel sektör forumu ve STK etkinlikleri gerçekleşecek. 27 Mayıs günü açılış oturumu ve aile fotoğrafı gerçekleşecek. Dışişleri Bakanımız BM En Az Gelişmiş Ülkeler Yüksek Temsilcisi Acharya ile bir ortak basın toplantısı yapacak. Dört genel kurul oturumu, dört yuvarlak masa toplantısı olacak.

Yan etkinliklerle birlikte dört gün sürecek olan toplantıya yaklaşık üç bin kişinin üzerinde konuğun katılması beklenmektedir. Konferans Antalya’daki Titanik Belek Oteli’nde olacak. Konferans basın merkezi de yine aynı otelde olacak. Dünya İnsani Zirvesine hem de en az gelişmiş ülkeler toplantısına eğer akreditasyon yaptırmadıysanız sizi bir an evvel akreditasyon yaptırmaya davet ediyorum, çünkü son başvuru tarihlerini geçirdikten sonra akreditasyon yaptırmak çok daha zor oluyor.

Evet arkadaşlar ben Sayın Bakanın önümüzdeki döneme ilişkin programı hakkında bu hususları söyledikten sonra isterseniz sorularınızı alayım, sorular üzerinden gidelim.

Cansu Hanım.

SORU- Efendim, benim iki tane sorum olacak. Bir tanesi daha önce iki defa ertelenmişti, 1915 olaylarını soykırım olarak niteleyen tasarı 2 Haziran’da Almanya Federal Meclisinde yeniden gündeme gelecek bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, Türkiye’nin tavrı ne olacak bu tasarıyla ilgili?

Bir diğer sorumsa, PYD, Rusya ve İsveç’ten sonra Almanya’nın Berlin kentinde de bir temsilcilik açtı bu konudaki duygu ve düşüncelerinizi almak isterim.

Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Almanya Federal Meclisi’ne 1915 olaylarını “soykırım” olarak tanıyan ortak bir karar tasarısının sunulacağına ilişkin açıklamaları biz de duyduk. Bu hazırlıkları uzun süreden beri yakından takip ediyoruz. Bizim için üçüncü ülke parlamentolarının tarihi siyasileştirme çabaları hiçbir anlam taşımıyor. Bunlar tarihi meselenin çözümünü aslında daha da geciktiriyor ve güçleştiriyor. Soykırım siyasi amaçlarla istismar edilebilecek bir konu değildir, hukuki bir kavramdır. Türkiye zaten 1915’te yaşananların etraflıca incelenmesi için 2005 yılında bir ortak tarih komisyonu kurulmasını önermişti, bu öneri hala masadadır. Biz bu konudaki görüş ve uyarılarımızı Alman makamlarına ve muhataplarımıza ilettik. Almanya’da özellikle 1915 olayları bağlamında son yıllarda tarafsız bir tutum izlenmediğini, sadece Ermeni görüşlerini yansıtan tek yanlı propagandanın desteklendiğini, Türk asıllı Alman vatandaşlarının ve genelde Türk milletinin rencide edildiğini ve tek yanlı görüşleri okul müfredatına sokma girişimlerine göz yumulduğunu esefle görüyoruz. Almanya Federal Meclisi’nin aslında 15 Ekim 2015 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Perinçek/ İsviçre davasında aldığı kararı incelemesi gerektiğini düşünüyoruz. Hukukun üstünlüğünü şiar edilmiş kurumların Avrupa hukuk içtihadının bir parçası olan bu karar doğrultusunda hareket etmesini bekliyoruz. Bu şekilde bir karar alınmasının ikili ilişkilerimize ve iki ülkenin önem atfettiği entegrasyon sürecine menfi yansımaları olacağını düşünüyoruz. Eğer bu karar kabul edilirse tabiatıyla gerek Almanya’da yaşayan Türkler ve Türk asıllı Alman vatandaşlarının, gerek Türkiye’nin ciddi bir tepki göstereceğini belirtmek mümkündür. Bu çerçevede Alman Parlamentosunun sağduyu, mantık ve hukuk çerçevesinde hareket etmesini bekliyoruz.

PYD konusuna gelirsek eğer, bizim açımızdan PKK, PYD, YPG bunlar aynı örgütlerdir, bunu defaatle burada da söyledik. PYD, YPG ve PKK’nın ilişkisi açıktır. PYD, YPG 2003 yılında PKK terör örgütünün kontrolü altında kurulmuştur, iki terör örgütünün aynı lider kadrosu, örgütsel yapısı, stratejisi, taktik ve askeri yapısı mevcuttur. Ayrıca Ankara’da 13 Mart 2016 ve 17 Şubat 2016 tarihlerinde meydana gelen terör eylemlerinin faillerinin Suriye’de YPG unsurları arasında bulunan ve aynı kamplarda eğitim alan PKK, KCK mensupları olduğu bilinmektedir. PYD, Suriye’nin kuzeyindeki diğer Kürt gruplarını zorla tasfiye etmeye çalışmaktadır, Arap ve Türkmenlere karşı etnik temizlik uygulamaktadır. Tüm bu ihlaller de insan hakları kuruluşlarının raporlarıyla belgelenmiştir. PYD’nin bölgede istikrarsızlaştırma faktörü olduğu çok açıktır. Hal böyleyken, bir terör örgütüyle bağlantılı oluşumların hayır amaçlı kuruluş, kültürel dernek gibi maskelerle veya başka şekillerle faaliyet göstermesine izin verilmesi terörle mücadelede uluslararası işbirliğine sekte vuran ve ilkesellikten uzak bir tutumun tezahürüdür. Biz PKK terör örgütünün çeşitli ülkelerdeki paravan destek kuruluşlarına PYD ve YPG’nin eklenmesine izin verilmemesini teminen girişimlerimizi tüm ülkeler nezdinde de sürdürüyoruz. Bizim beklentimiz özellikle müttefiklerimizden terörle mücadelede Türkiye’ye destek vermeleri, ilkeli ve samimi davranmalarıdır.

SORU- Tanju Bey, benim sorum Türkiye ve AB arasındaki vize anlaşmasına ilişkin olacak. AB tarafının terörle mücadele kanununda değişiklik talebini biliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz Cuma günü bu talebi eleştirdi ve “siz yolunuza, biz yolumuza” ifadelerini kullandı. Bu açıklamanın ardından Türkiye ve AB arasında vize anlaşması hala masada mıdır? AB tarafının önümüzdeki dönemde kriterler konusunda ısrarcı olduğunu biliyoruz. AB’nin bu konudaki değişiklikte ısrarcı olması halinde Ankara vize anlaşmasını askıya alabilir mi acaba?

Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Sayın Cumhurbaşkanımız AB’yle vize serbestisi konusunda çok net ifadeler kullandı. Sayın Bakanımız da Cumartesi günü Antalya’da vize serbestisinin lütuf olmadığına ilişkin bazı ifadelerde bulundu. Ben burada Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadelerini yorumlayacak değilim. Tabiatıyla devletimizin başı olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadeleri çerçevesinde gerekli politikalar üretilir ve o çerçevede bu politikalar uygulamaya konulur.

Evet, Mahmut Bey.

SORU- Mahmut Gürer, Akşam Gazetesi. Tanju Bey, birkaç sorum olacak. Tülay Hanım’ın sorduğu soruya ek olarak, Türkiye Avrupa Birliği’ndeki terörle mücadele yasalarını incelemiş midir ya da inceleyecek midir? Bu konuyla ilgili olarak bir çalışma yürütülüyor mu?

İkincisi, Avrupa Birliği’yle Nisan ayına beri sürdürülen bir geri kabul süreci var. Bu süreç kapsamında Yunanistan’daki adalardan Türkiye’ye şimdiye kadar kaç sığınmacı iade edilmiştir, Avrupa Birliği kaç kişiyi mülteci olarak kabul etmiştir? Bir de az önce söylediklerinize açıklık getirmesi açısından, Dünya İnsani Zirvesi’ne acaba kaç devlet ve hükümet başkanı katılıyor, katılımlarını teyit edenler kimler? Sayın Bakanın Birleşik Arap Emirlikleri ziyaretinde bir Arap köyü kurulması konusunun gündeme geldiğini söylediniz, bu konuda biraz bilgi verebilir misiniz, köyün nasıl bir yapısı olacak?

Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Son sorudan başlayayım. Bu Birleşik Arap Emirlikleri ziyareti sırasında değil, Sayın Bakanımızın Suudi Arabistan Ziyareti sırasında Arap Turizm Örgütü Başkanıyla yaptığı görüşme sırasında gündeme gelen bir konu. Arap Turizm Örgütü Başkanı özellikle Arap ülkeleriyle Türkiye arasındaki turizm ilişkilerinin canlandırılmasını teminen bir Arap köyü kurulması fikrini ortaya attı. Daha sonra Arap Turizm Örgütü Başkanının Türkiye’yi ziyaret ettiğini, Konya’ya geldiğini biliyoruz. Yine bu konuda da görüşmeler oldu, yani bu Arap Turizm Örgütü’nün bir önerisiydi. Temel hedefin tamamıyla Arap ülkelerinden Türkiye’ye gelecek turistlerin sayısının arttırılması ve turizm ilişkilerinin güçlendirilmesine ilişkin bir inisiyatif olduğunu söyleyebiliriz.

Vize serbestisi konusunda, özellikle terörle mücadele yasasındaki değişiklik konusuna ilişkin olarak teknik kurumlar İçişleri Bakanlığımız ve Adalet Bakanlığımızdır. Tabiatıyla bu Bakanlıklarımızın özellikle terör tanımı konusunda AB üyesi ülkelerdeki yasaları ve AB müktesebatını detaylı olarak incelediklerini tahmin ediyorum. Detaylı bilgiyi bu ilgili kurumlarımızdan alabilirsiniz.

AB’yle varılan mutabakat çerçevesinde Türkiye’ye gelen düzensiz göçmenlerin ve Avrupa Birliği’ne giden göçmenlerin, mültecilerin sayısını sormuştunuz. Bugüne kadar beş adadan toplam 386 düzensiz göçmen Türkiye’ye alınmıştır. Bu alınan göçmenlerin 14’ü Suriyeli, büyük bir çoğunluğu ise diğer ülke vatandaşlarıdır. Geri göndermelerle eş zamanlı olarak Suriyelilerin yeniden yerleştirme programı da başlatılmıştır. Bu çerçevede 125 Suriyeli Almanya, Hollanda, Finlandiya, İsveç ve Litvanya’ya gönderilmiştir.

Dünya İnsan Zirvesi’ne katılım konusunda bu aşamada ben size herhangi bir bilgi vermeyeyim. Elimizde bazı listeler mevcut. Aşağı yukarı kaç devlet başkanının, devlet başkan yardımcısının ve başbakanın katılacağına ilişkin listeler de mevcut, ama şu aşamada kesinleşmiş bir liste yok. Ama çok sayıda devlet başkanı ve başbakanın burada olacağını söyleyebilirim. Belki önümüzdeki günlerde bu listeler kesinleştikçe Dünya İnsani Zirvesi’ne katılım hakkında size daha net bir bilgi verebilirim.

Emine Hanım, buyurun.

SORU- Tanju Bey, birkaç sorum olacak. Öncelikle Sayın Bakan Paris’te şu anda Suriye’yle ilgili toplantıya katılıyor. En son Nisan ayında malum Riyad merkezli komite birtakım tutumları protesto ederek görüşmelerden ayrılmıştı. Halep’te Rusların ve Amerikalıların girişimiyle bir ateşkes sağlanabildi, ama bu süreçte Riyad merkezli komitenin bu ateşkesten de pek tatmin olmadığını duyduk. Acaba Paris’e gitmeden önce Sayın Bakanın Riyad merkezli komiteyle herhangi bir teması olmuş mudur, bu ateşkesle ilgili Ankara’nın tavrı nedir? Birinci sorum bu.
Gazetelere yansıyan bilgiye göre Anastasiades ve Akıncı’nın karma ordu fikrini düşündükleri söyleniyor, yani askersiz Kıbrıs fikrinden vazgeçmişler. Garantör ülke olarak bunu teyid edebiliyor musunuz bilmiyorum. Garantör ülke olarak Ankara’nın tavrı nedir?

Yine bir gazetede yer alan habere göre Libyalı muhalifler arasında sayılan, ancak El-Kaide’yle bağlantılı olduğu bilinen Abdelhakim Belhadj’ın giriş yasağı kaldırılmış deniyor, bu konuda sizde bir bilgi var mı?

Bir de bir gazetede sınırın öte tarafında El-Nusra’nın Türk bayrağı çektiği yönünde bir haber var. Bu büyük ihtimalle güvenlik kaynaklarına dayandırılan bir haber. Bu konuda TSK ile Dışişleri Bakanlığı arasında bir temas oldu mu? Böyle bir konu doğruysa Dışişleri Bakanlığı’nın söyleyeceği bir şey var mıdır?

Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- El-Nusra’nın Türkiye bayrağı çekmesi?

SORU- Evet, Karar Gazetesinin haberi.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Sorularınıza yine sondan başlayarak yanıt vereyim. El-Nusra’nın Türk bayrağı çektiğine ilişkin olarak bir bilgi bende bulunmuyor. Bu konuya ilişkin olarak belki güvenlik kaynaklarında daha net bir bilgi vardır. Onlar sahadaki fiziki durumu iyi gözlemliyorlar.

Yine Libyalı bir muhalefet temsilcinin Türkiye’ye giriş yasağının kaldırıldığından bahsettiniz, bu da İçişleri Bakanlığımızın uhdesinde olan bir konu.

Bunun dışında Anastasiades ve Akıncı’nın özellikle Ada’daki silahlı kuvvetlere ilişkin olarak bir mutabakata vardığını - yine bir basın haberinden hareketle - bana sordunuz. Bu konuya ilişkin olarak benim şu aşamada bir malumatım yok. Ada’da devam etmekte olan bir müzakere süreci var, bu müzakere süreci çerçevesinde KKTC Cumhurbaşkanı, GKRY lideri düzenli olarak bir araya gelerek temaslarda bulunuyorlar. Bu temaslar çerçevesinde belli konularda görüş alışverişinde bulunuyorlar. Teknik olarak hangi konular üzerinde mutabakata varıldığını en iyi müzakereleri yapanlar bilir. Türkiye olarak biz de müzakereleri yakından takip ediyoruz. Bu aşamada sizin söylediğiniz unsura ilişkin olarak bir yorumda bulunamayacağım. Çünkü bunu teyid etmem şu an mümkün değil.

Suriye ile ilgili olarak, bildiğiniz gibi Suriye’de bir insani kriz hala devam ediyor. Suriye’de Cenevre’de devam eden görüşmelerin üçüncü turu ertelendi. Ruslar ve Amerikalılar tarafından, Suriye’de Lazkiye, Doğu Guta ve Halep’te çatışmaların durdurulmasına ilişkin mutabakatın yenilendiğine dair bir duyuru yapıldı. Biz Suriye’de en başından beri şiddetin durdurulması için her türlü katkıyı sağlamaya devam ediyoruz. Suriye’deki can kaybı artık inanılmaz boyutlara ulaştı. Şiddeti azaltıp bir can daha kurtarabilirsek bu bizim açımızdan bir mükafattır. Maalesef şunu gözlemliyoruz ki, mutabakatlar kağıt üzerinde kalıyor. Rusya Federasyonu ve rejim, elbirliğiyle saldırılarına ve sivilleri katletmeye devam ediyor. Rejim varil bombaları kullanmaya devam ediyor. Geçtiğimiz haftalarda bir hastaneye ile bir mülteci kampına yapılan saldırılara ilişkin olarak basın açıklaması yaptık ve bunları kınadık. Bu tarz saldırıların, böyle bir eylemin insanlıkta yeri olamaz. Göstermelik mutabakatlarla kamuoyunu yanıltmaya yönelik hareketlerde bulunmak yerine, gerçek anlamda tam bir ateşkesin hayata geçmesi bizim temel hedefimizdir. Bunun için yapılması gereken çok açıktır, rejim ve Rusya Federasyonu her türlü saldırısına burada son vermelidir. Bizim temaslarımız Müzakere Yüksek Kuruluyla devam ediyor. Biz onların özellikle müzakere masasında kalmaları ve Cenevre’de müzakereye devam etmeleri yönünde teşvikte bulunuyoruz. Sayın Bakanımız gerektiğinde, Müzakere Yüksek Kurulu yetkilileriyle görüşüyor. Bugün Fransa’da yapılan toplantıda da zaten Müzakere Yüksek Kurulu Başkanı bulunacak, orada da zaten bir görüş alışverişinde bulunulacak. Bizim temel yaklaşımımız müzakerelerin devam etmesi, aynı zamanda şiddetin kesilmesi ve engellenmesidir. Çünkü şiddet devam ettiği sürece özellikle sivillerin, hastanelerin, okulların vurulmasına devam edildiği sürece müzakerenin devam etmesi zorlaşmaktadır. Bizim beklentimiz siyasi geçiş sürecinin bir an evvel başlaması ve özellikle kuşatma altında bulunan bölgelere insani yardımın bir an evvel sağlanmasıdır. Bütün bunlar gerçekleştiği takdirde içerikli bir müzakere olabilir, aksi takdirde müzakerelerin içinin doldurulması da çok güç olur.

Evet, Nazlı Hanım buyurun.

SORU- Tanju Bey, müzakerelerden siz de bahsettiniz. Cenevre’de yakın tarihte bir tur görüşme müzakereleri tamamlandı, şimdi yeni bir tur görüşmelerinin daha yapılabileceği konusu tartışılıyor. Cenevre’de siyasi olarak değerlendirdiğinizde sizce neden yol alınamıyor? Diğer yandan, Cenevre’deki görüşmelerin katılımcıları da çok tartışılan bir konu. Rusya’nın, PYD’nin de bu görüşmelerde yer alması önerisini savunmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Arkadaşlar, biraz önce de söyledim. Bizim temel hedefimiz Suriye’de müzakereler çerçevesinde siyasi dönüşümle sonuçlanacak bir çözüm bulunmasıdır. Bu çerçevede biz hem müzakereleri destekliyoruz, hem de müzakere heyetinin, muhaliflerin, müzakereye devam etmesini teşvik ediyoruz. Bugüne kadar biz hedefimizden hiç sapmadık ve siyasi çözüme ulaşılması için her türlü katkıyı sağladık. Bundan sonra da bu katkımıza devam edeceğiz. Fakat şöyle bir gerçek var: rejim siyasi geçişi tartışmaya açmaya dahi yanaşmıyor. Rusya Federasyonu da rejimi bu konuda var gücüyle desteklemeye devam ediyor. Hal böyle olunca özellikle çatışmaların durdurulması mutabakatı ihlal ediliyor ve kuşatmalar altındaki halkın aç bırakılması ile sahada sivillere yönelik saldırılar artıyor. Bizim temel hedefimiz, siyasi dönüşümün sağlanması. Az evvel söylediğim gibi, bunun için de rejimin siyasi dönüşümü tartışmaya başlaması lazım. Rusya Federasyonu’nun da bu yönde adım atması lazım. Bunlar gerçekleştiği takdirde siyasi istikrarını sağlamış, müreffeh bir Suriye’yi hayal edebiliriz.

Rusya’nın Suriye’deki gündemi belli. Rusya açık bir şekilde PYD’nin ve YPG’nin de bu müzakerelere dahil olması gerektiğini söylüyor. Rusya’nın bu tavrı aslında bir terör örgütüne destek. Kürtleri PYD’nin, YPG’nin ve PKK’nın temsil etmediğini herkes biliyor. Böyle bir düşünceyi savunmak bile Kürtlerin temsiliyetini orada azaltmak demek. Türkiye olarak PYD’nin bu masada yer almaması gerektiğini her fırsatta ve her şekilde söylüyoruz. Rusya’nın bu yaklaşımı, terörü desteklemekten başka bir şey değil.

Evet, Buket Hanım buyurun.

SORU- Tanju Bey, benim de iki sorum olacak. İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesi için yeni bir toplantı yapılmış mıdır? Sayın İbrahim Kalın önümüzdeki günlerde yapılacağını dile getirmişti.

İkinci olarak da, bu Dünya İnsani Zirvesine Mısır’dan, Rusya’dan ya da İsrail’den bir katılım olacak mı? Rusya’yla Tarım Bakanlığı düzeyinde, - Tarım Bakanlığı yetkilileri arasında - sanırım bir iletişim olmuştu, bunun ötesine geçen bir görüşmede olmuş mudur?

Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Buket Hanım, biz İsrail konusunda son yapılan görüşmenin ardından bir basın açıklaması yapmıştık. O açıklamada görüşlerimizi dile getirmiştik. Sonrasında herhangi bir gelişme olmadı, Bir gelişme sözkonusu olduğunda da bunu basına duyuracağız.

Dünya İnsani Zirvesine ilişkin olarak biraz önce de söyledim, katılımcılara ilişkin net bir bilgi şu anda veremiyorum. Hangi ülkeden kim katılacağı önümüzdeki haftalarda daha bir netlik kazanacak. Biliyorsunuz liderlerin programları son ana kadar belli olamayabiliyor. Az evvel belirttiğim gibi çok sayıda devlet ve hükümet başkanının bu toplantıya katılması bekleniyor.

Büşra Hanım.

SORU- … Vize Serbestisi konusunda Avrupa Birliği Türkiye’den terörle mücadele kanununda değişiklikler istiyor. Bu kapsamda hangi ifadelere, hangi maddelere karşı olduklarına dair bir bilginiz var mı? Basına haberler sızsa da bu konuda bir netlik yok. Çünkü onlar terör tanımının kapsamının daraltılması dışında, yasaya orantılık, ölçülük de istediklerini söylüyorlar. Hangi ifade olduğu ortada yok. Sizin bilginiz var mı bu konuda? Ankara hangi gerçekle itiraz ediyor buna?

Diğer yandan, Başbakan geçen haftalarda yapmıştı bir açıklama, bir röportajında Suriye’ye gerekirse kara gücü göndeririz demişti. Hangi sınıra gelirse, yani hangi duruma gelirse Ankara bu adımı atacak? Onu da açarsanız seviniz.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Arkadaşlar, AB, terörle mücadele yasamızın Avrupa müktesebatıyla uyumlu hale getirilmesine yönelik bazı taleplerde bulunuyor. Fakat – biraz önce de söyledim – terörle mücadele yasasına ilişkin düzenlemeler Dışişleri Bakanlığının uhdesinde olan bir unsur değil. Bu temel olarak Adalet ve İçişleri Bakanlığımızın uhdesine giriyor. Bu çerçevede bu sorunuza detaylı olarak yanıt veremiyorum. İlgili kurumlara başvurursanız belki daha detaylı bir yanıt alabilirsiniz.

Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki fikirlerini hepimiz biliyoruz. Türkiye terörün her türlüsüyle kararlı bir şekilde mücadele ediyor, bundan sonra da mücadele etmeye devam edecek. Biliyorsunuz Türkiye sınırının 98 kilometrelik bir bölümünde terör örgütü DEAŞ’ın varlığı var. Bu varlığın ortadan kaldırılmasına yönelik de Türkiye’nin kararlı bir tutumu var. Türkiye bu çerçevede zaten uluslararası koalisyonla ve müttefikleriyle yakın bir işbirliği içinde. Basına da yansıdı: geçtiğimiz günlerde özellikle muhaliflerin DEAŞ’ın elinde tuttuğu bölgeye ilişkin olarak batıdan doğuya yönelik bir saldırısı oldu. Biz de tabii bunları yakından takip ediyoruz. Türkiye bundan önce olduğu gibi, bundan sonra da kendi güvenliğini tehdit edecek her durumda kararlılıkla tedbir alacaktır ve bundan sonra da bu konuda hareket edecektir. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmamalı.

SORU- Aslında her ikisi de ilintili bir soru. Bu yerel ve yabancı basında da yeraldı. Sanırım hem Yeni Şafak’ta hem de El-Cezire İngilizcede. Geçtiğimiz günlerde 15-20 kişilik bir özel harekat timinin, sınırın öteki tarafında bir operasyona katıldığı yönünde haberler vardı. Bunu doğrulamanız veya detay vermeniz mümkün mü?

İkinci bir soruda da: Türkiye’nin Suriye tarafında bir özel bölge fikri vardı. Bu kapsamda yeni adımlar atıldı mı? Doğrulatabilirseniz böyle bir operasyonla veya bölgedeki askeri hareketlilikle bu yönde herhangi bir gelişme, atılan adım var mı?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Burada benim operasyonel konular hakkında bilgi vermem doğru olmaz. Dışişleri Bakanlığı olarak da operasyonel konuların odağında yer almıyoruz. Onun için özel kuvvetlerin burada hareket edip etmediğine ilişkin olarak bu aşamada bir şey söylemeyeyim. Gerçekten bir malumatım yok. Ama prensip olarak biz şunu söylüyoruz: özellikle Suriye’de terör örgütünün melce bulduğu yerlerin terör örgütünden temizlenmesi gerek. Bunun için de politikamız gayet açık ve net. Özellikle burada bir bölge oluşturulmasına yönelik olarak çok daha önce de politikamızı açık bir şekilde uluslararası kamuoyuna duyurmuştuk. Bunda herhangi bir değişiklik yok. Bu çerçevede burada özellikle uçuşa yasak bölge dahil bir bölgenin oluşturulması Türkiye’ye yönelik mülteci akınının önüne geçebilecek bir unsur da olabilir. Bunu dün olduğu gibi bugün de söylemeye devam ediyoruz. Ama dediğim gibi: Türkiye’ye yönelik herhangi bir tehdit olduğunda Türkiye kararlılıkla her türlü tedbiri alabilir ve angajman kurallarını işletebilir.

SORU- 1915 olaylarının Alman Parlamentosunda tartışılacak olması ve sözde soykırım iddialarının tanınma olasılığının ortaya çıkmasıyla ilgili yöneltilen soruya, “bu konuda Alman Devletinin AİHM’in vermiş olduğu Perinçek kararını dikkate alması gerektiğini düşünüyoruz, bu konuda beklentimizi ortaya koyduk” demiştiniz. Sizin bu yanıtınızın dışında Sayın Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu da önceki haftalarda Ankara’da Belçikalı mevkidaşını ağırlarken bu ifadeyi kullanmıştı. “Belçika’dan da bu yönde taleplerimiz var, Perinçek’in AİHM kararını uygulamasını bekliyoruz” şeklinde ifadelerini ortaya koymuştu.

Bu noktada benim sormak istediğim soru: Perinçek’in AİHM kararına ilişkin bu ülkelere karşı nasıl taleplerimiz oldu ve nasıl karşılıklar aldık? Ve Türkiye’nin bu noktada birtakım yaptırımları olabilir mi? Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Avrupa Konseyi’nden başlayayım. Avrupa Konseyi aslında Avrupa Birliği’nden çok daha fazla sayıda Avrupa ülkesinin üye olduğu bölgesel bir kuruluş. Türkiye de Avrupa Konseyi’nin bir üyesi. Avrupa Konseyi’nin birtakım sözleşmeleri var. Bunlardan bir tanesi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan her ülke Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de zorunlu yargı yetkisini kabul etmek durumunda. Bu çerçevede Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin aldığı karar Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin tümü için bağlayıcı nitelikte. Onun için Türkiye’nin bu kararın uygulanması için ilave taleplerde bulunmasına zaten gerek yok. Doğal olarak Avrupa Konseyi üyesi olarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olan tüm ülkeler bunu dikkate almak zorunda. Dikkate almak ve aynı zamanda kendi iç hukuklarını buna uyumlaştırmak zorunda. Bu çerçevede bu konu gündeme geldiğinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin böyle bir kararının olduğunu muhataplarımızın dikkatine her görüşmemizde getiriyoruz. Onun için, eğer bir yaptırım olacaksa, bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde takip edilecek bir konu. Türkiye – biraz önce de söyledim – gerekli uyarılarda bulunuyor, ama spesifik olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Konseyi nezdinde takip edilecek bir konu.

SORU- Tanju Bey, Kilis’te olağanüstü bir durum yaşanıyor. Her gün Suriye tarafından saldırılar sözkonusu. Sayın Bakan Mayıs ayında Amerika Birleşik Devletleri’nden sınıra yerleştirilmek üzere yeni silah sistemlerinin, HİMARS sistemlerinin geleceğini söylemişti. Ne zaman gelecek? Takvimde bir gecikme var mı? Ve koalisyonla birlikte özellikle Kilis konusunda önlem almak üzere yapılan yeni bir çalışma ya da başka herhangi bir önlem var mıdır acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Spesifik olarak ne zaman bu unsurlar yerleştirilecek onu tam olarak bilmiyorum. Ama onu temin edip sizinle paylaşabilirim.

Tabiatıyla biz DEAŞ’ın veya diğer terör örgütlerinin ülkemize yönelik olarak – özellikle Suriye’den ve Irak’tan – yapacakları her türlü saldırıya karşı hazırlıklarımızı devam ettiriyoruz. Bunu koalisyon ortaklarıyla paylaşıyoruz. Angajman kurallarımız var biliyorsunuz. DEAŞ ya da başka bir terör örgütü fark etmez; Türkiye, sınırın öte yanından Türkiye’ye yönelik olarak yapılan her türlü saldırıya kararlılıkla ve misliyle mukabelede bulundu ve bundan sonra da bulunacak.

SORU- Tanju Bey 98 kilometrelik hatta siz değindiniz biraz önce. Türkiye’nin koalisyona katılımı 2015 yazı, Kasım ayında John Kerry bu koalisyondan bağımsız olarak Türkiye ile Amerika’nın o 98 kilometrelik sınırı kapatmak ve temizletmek için ortak çabalar yürüttüğünü söyledi. Bir de teyit edilen haberlerde Sayın Cumhurbaşkanının en son Nükleer Zirve vesilesiyle Amerika’nın yönetimiyle görüşmesi sırasında eğit-donat programının bir başka şekilde tekrar gündeme gelmesine ilişkin bunu gündeme getirdiği ve birtakım listeler paylaştığı söylendi. Yeni bir eğit-donat ya da adı her neyse, bununla ilgili bir gelişme var mı acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Şu aşamada bu dediğiniz benim bilgim dahilinde değil.

SORU- Terör tanımı tartışmaları sonrasında Avrupalı bazı liderlerin mülteci anlaşmasının rafa kalkacağı, iptal edileceği yönünde bazı ihtimaller olduğundan bahsettiği ve bu ihtimal üzerine de çalışmaların başlatıldığı haberleri var. Türkiye bu ihtimalleri nasıl değerlendirir? Bu ihtimaller dahilinde bir yol haritası belirlenmeye başlamış mıdır ya da böyle bir durum söz konusu mudur?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ TANJU BİLGİÇ- Bu konuya ilişkin olarak biraz önce bir soruya yanıt verdim. İhtimaller ve istişari soruların üzerine burada ben yorum yapmayayım. Ama Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadeleri oldu. Ben de onu nasıl değerlendirdiğimizi biraz önce size söyledim. Bunun dışında herhangi bir konuya ilişkin olarak yorum yapmıyorum.

Evet arkadaşlar, teşekkür ederim, sağolun