Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Sayın Hüseyin Müftüoğlu’nun Basın Bilgilendirme Toplantısı, 15 Aralık 2016

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HÜSEYİN MÜFTÜOĞLU- Arkadaşlarım, değerli dostlarım; hoşgeldiniz ilk basın toplantımıza.

Basın toplantımıza başlamadan önce sizler de uygun görürseniz hepinizi 10 Aralık günü yitirdiğimiz şehitlerimizin anısına bir dakikalık saygı duruşuna davet etmek istiyorum.

(Saygı Duruşu)

Teşekkür ederim. Şehitlerimizin ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Bu ilk basın toplantımız. İnşallah daha birçok basın toplantısında bir araya geleceğiz. Öncelikle hepinize topluca ve ayrı ayrı teşekkür etmek istiyorum. Göreve başladığımdan bu yana geçen 1,5 aylık dönem zarfında sizlerin desteği, yönlendirmesi, yardımları sayesinde –bilmiyorum katılacak mısınız- iyi bir başlangıç yaptığımızı düşünüyorum. Bundan sonra da bu işbirliğini daha etkin bir şekilde yürütmek üzere sizlerle birlikte çalışmak için can atıyoruz.

Ben ekibimi de tanıştırmak istiyorum. Benimle birlikte bu görevde sizlerle birlikte olacak ekip arkadaşlarımı şimdi izin verirseniz kürsüye davet etmek istiyorum.

Serhat Aksen ve Ali Tolga Kaya, benim iki Genel Müdür Yardımcısı arkadaşım, buraya gelirlerse onları da size takdim etmek isterim.
Serhat Aksen, -kısaltması ENGY- Enformasyon Genel Müdür Yardımcısı, yani benim Sözcü Yardımcısı sıfatıyla görev yapacak arkadaşım.

Ali Tolga Kaya arkadaşım ise, Kamu Diplomasisi ve Sivil Toplumla İlişkilerden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı. Yeni oluşturulmuş bir birimimiz bu. O birimin de aktif bir şekilde görev yapması için birtakım stratejik çalışmalarımız var.

Her iki arkadaşım da son derece deneyimli diplomatlar, geçmiş kariyerlerinde önemli yerlerde görev yapmış arkadaşlarım.

Görüş, fikir, önerilerinizi memnuniyetle karşılarız. Her türlü öneriye, eleştiriye açığız, lütfen bunları bizimle paylaşın. Aynı şekilde Serhat’la da benimle olduğunuz gibi yakın temas halinde olmanızı bizzat rica ediyorum. Bizim kurmuş olduğumuz sistem üzerinden gelen mesajlar benden, Serhat’tan, Ali Tolga’dan ve tabii ki hepimizin patronu olan Beliz Hanım’dan geliyor olacak. Dolayısıyla kendisine de huzurunuzda tekrar teşekkür etmek istiyorum. Beliz hakikaten bizim beynimiz, kalbimiz, her şeyimiz. Beliz olmasa bu dairede çalışmak zor. Diğer arkadaşlarım da, görünmeyen kahramanlar var, onların ismini tek tek size zikretmeyeceğim, ama o arkadaşlarım da makine gibi sistemin çalışması için çalışıyorlar. Siz onları tanıyorsunuz, onlar da sizleri biliyor.

Şimdi değerli arkadaşlar; basın toplantılarının bir usulü olduğunu biliyorum. Basın toplantılarında sizi kısaca bilgilendirip ardından soru-cevaba geçmek. Eminim ki soru-cevaplar daha enteresan olacak, daha interaktif bir şekilde olacak. Dolayısıyla ben sizi böyle ayrıntılarla boğmak istemiyorum, kısaca bazı şeyleri bilginize getirmek istiyorum. Bunlar bildiğiniz unsurlar. Kaçırdığınız, belki gözden kaçmış unsurlar varsa yardımcı olabileceği düşüncesiyle, bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Toplantımızın başında gerçekleştirdiğimiz saygı duruşunda da hatırladığımız gibi şehitlerimizin haberi bizi derin üzüntüye boğmuştur. Uluslararası toplumdan bu terör saldırısından sonra devletimize, Hükümetimize iletilen, en üst düzeyde Sayın Cumhurbaşkanımıza ve diğer devlet yetkililerimize gelen taziye mesajlarını sizlerle paylaştık. Bunun güncellenmiş listesi var, arzu eden olursa bu listeleri de size iletiriz.

Uluslararası toplum bu kere bizimle ciddi bir dayanışma göstermiştir. Bazı eleştiriler tabii ki var, yok değil; terörizm konusunu, terörizm sözcüğünü kullanmayan mesajlar oldu. Ancak biz iyi niyetle bütün mesajların terörizmin her türlüsünü, yani şehitlerimizin olmasına sebebiyet veren bu saldırı sonunda gelen mesajların her birini samimiyetle gönderilmiş, Türkiye’ye destek açıklamaları olarak alıyoruz ve Türkiye’nin yanında duran dost ülkelere terörizmle mücadele konusunda, samimi bir duruş sergilemeleri konusundaki beklentimizi bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Sayın Bakanımızın Kasım ve Aralık aylarında birtakım iç ve dış temasları oldu. Kasım ayı sonundan itibaren bu son döneme ilişkin ziyaret takviminin üzerinden kısaca geçmek istiyorum.

Sayın Bakanımızın Tunus’a bir ziyareti oldu. Tunus’a Ekonomik Destek ve Yatırım Konferansı için 29-30 Kasım’da Tunus’a gittik.

Arkasından, bildiğiniz gibi Sayın Bakanımız Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Lavrov’u Alanya’da konuk etti. 30 Kasım-1 Aralık tarihinde Rus mevkidaşıyla Alanya’da görüşmeler gerçekleştirdi.

Akabinde Sayın Bakanımız Lübnan’a bir ziyaret gerçekleştirdi ve bu ziyarette üst düzey temaslarda bulundu.

Hemen ertesi gün Sayın Bakan Azerbaycan’a gitti.

Ardından Hindistan’da gerçekleştirilen Asya’nın Kalbi İstanbul Süreci 6. Toplantısına katılan Sayın Bakanımız, 5 Aralık tarihinde de Ankara’da Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Danışmanı Eide’yi kabul etti.

Daha sonra NATO Dışişleri Bakanları toplantısı için Brüksel’e gittik. 6-7 Aralık tarihindeki bu toplantının hemen ertesinde Sayın Bakanımız Almanya’da AGİT’in 23. Bakanlar Konseyi toplantısına katıldı. Bu toplantı Hamburg’da gerçekleşti.

Ardından Sayın Bakanımız 10 Aralık tarihinde Fransa’ya giderek Suriye konulu Fikirdaş ülkeler toplantısına katıldı.

Bildiğiniz gibi Sayın Bakanımızın Sayın Cumhurbaşkanımıza refakaten Kazakistan’a gitmesi öngörülüyordu, ancak bu ziyaret maalesef terör saldırısı sebebiyle ileri bir tarihe ertelendiği için gerçekleşmedi.

Bilahare 13 Aralık’ta, yani bundan iki gün önce Sayın Bakanımız Çek Cumhuriyeti Dışişleri Bakanını Ankara’da kabul etti.

Bu takvimden de gördüğünüz gibi son 15 gün içerisinde yoğun bir dış ziyaret programı oldu. Tabii bu seyahatlere ilaveten Sayın Bakanımız değişik konularda, gerek uluslararası konular, gerek Halep başta olmak üzere Suriye’deki gelişmeler bağlamında yoğun bir diplomasi trafiği gerçekleştirmiştir.

Biraz önce bahsettiğim gibi Bakanlık Sözcülüğünde yeni bir dönem başlıyor. Bu dönem Sözcülük görevi Büyükelçi düzeyine yükseltildi. Bunun iki sebebi var. Bir tanesi; artık Dışişleri Bakanlığı özellikle kamu diplomasisi ve sizlerle iletişim-etkileşim noktasında Büyükelçi ve Genel Müdürlük düzeyinde bir yapılanmanın daha etkin olacağını, daha iyi olacağını değerlendirdiği için Sayın Bakanımız bu makamı Büyükelçi düzeyine çıkardı. İki Genel Müdür Yardımcısı arkadaşımla birlikte biz önümüzdeki dönemde daha fazla neler yapabiliriz, sizlerle daha iyi nasıl etkileşim içerisinde olabiliriz, bunların yollarını arayacağız. Dediğim gibi, sizlerden aldığımız geri bildirimler bizim için çok önemli. Nitekim, 7 Kasım tarihinde yapmış olduğumuz ilk toplantıyı hatırlıyorum, o toplantıda bazı somut önerilerle gelmiştiniz. Önerilerden bir tanesi bir cep telefonu mesajlaşma grubu oluşturulmasıydı. Onu 1 Aralık tarihi itibariyle faaliyete geçirdik. Bizler mutluyuz, umarım sizler de mutlusunuzdur. Biz haberleri, bilgileri daha hızlı sizlere aktarabildiğimizi düşünüyoruz. İlginç olan, bu grup böyle bir “elitler kulübü” gibi oldu, şimdi herkes ona girmeye çalışıyor, bize telefonlarını göndererek o gruba beni de dâhil eder misiniz diye istekte bulunanlar var. Biz biraz daha seçici olalım diyoruz, yani sizlerle paylaşacağımız şeyleri çok geniş açmak istemiyoruz. Tabii sizlerin yönlendirmesiyle, kendi meslektaşlarınızdan gruba kabul edilmesini, dâhil edilmesini istediğiniz arkadaşlarınız varsa lütfen bizlerle paylaşın, biz onları da seve seve dahil ederiz.

İkinci bir öneri; background toplantılar yapılmasıydı. Biz bunu Sayın Bakanımıza arz ettik, Sayın Bakan buna sıcak baktı, olumlu baktı. Dışişleri Bakanlığı olarak background bilgilendirmeyle sizlerin konular hakkında derinlemesine analiz yapabilme yeteneğinize az da olsa katkıda bulunabiliyorlarsak, background toplantılarının devamının yararlı olacağını düşünüyoruz. Böylelikle belli noktalarda aynı düzlemde görüş oluşturabileceğimizi, nelerden bahsettiğimizi daha iyi anlayabileceğimizi, hangi konuların öne çıktığını, hangi konuların daha az önemli olduğunu sizlerle paylaşacağız.
Bu çerçevede bahsettiğim gibi önümüzdeki dönemde biz önerilere açığız, eleştirilere de açığız, lütfen bizimle paylaşın. Çünkü bu dediğim gibi yeni bir dönem, benim açımdan en azından, Ali Tolga olmasa da, Serhat da yeni. Dolayısıyla lütfen bizimle görüşlerinizi, fikirlerinizi paylaşın, böylelikle daha etkin bir şekilde yol alırız.

Şimdi daha önce de söylediğim gibi, bazen telefonlarınızı açamıyorum. Yani hepinizin telefonlarına cevap vermeye çalışıyorum, ama bazen açamıyorum. Anlayın ki, inanın ki açamadığım zamanlar açamıyorum. Bazen sorduğunuz konular hakkında bilgi sahibi değilsem bunu sizinle samimiyetle paylaşıyorum. Bazı konularda da bildiğim şeyleri paylaşamayacaksam, “lütfen sormayın” diye sizlere söylediğim zaman siz de beni anlıyorsunuz. Onun için de, anlayışınız için teşekkür ederim.

Basın toplantılarında çok iyi bir işbirliğimiz var. Sayın Bakanın basın toplantılarında iyi bir işbirliğimiz var, sizlere onun için de teşekkür ederim. Dediğim gibi, sizin yönlendirmeleriniz orada da bizim açımızdan önemli oluyor. Hangi soruların öne çıktığını, gündemin nasıl oluşacağını sizler sayesinde biz de yakından takip etme imkanı buluyoruz.

Önümüzdeki dönemde birtakım ziyaretler, Aralık ayından biliyorsunuz 15 Aralık’tan itibaren özellikle Batı ülkelerinde bir durgunluğa girer, tatiller başlar, bu 15 Ocak’a kadar devam eder. Bizim açımızdan öyle bir şey söz konusu olmayacak. Yılsonuna kadar, hatta devam eden dönemde hızlı bir şekilde temaslarımızı sürdüreceğiz.

Yeni yılın ilk haftasından itibaren, yani 8 Ocak’tan itibaren Büyükelçiler Konferansını icra etmeye başlayacağız. Ona ilişkin olarak da sizlerle tekrar temas halinde olacağız. O toplantının basın bölümü, basın ayağında sizin görüş ve önerilerinizi de almak istiyoruz, ne yapabiliriz daha etkin bir şekilde. Konferansa gelen büyükelçilerle bir etkileşim nasıl sağlayabiliriz, onlara da bakalım çalışalım, hazırlıklı olalım şimdiden. Önümüzde yaklaşık 3 haftalık bir süre var.

Tabii Ocak ayı da yoğun geçecek bizim açımızdan. Aralık ayının ikinci yarısında da, bu hafta sonu da dahil olmak üzere, birtakım ziyaretçilerimiz olacak, onları sizlerle paylaşacağız. Bu hafta sonu Cumartesi ve Pazar günü ziyaretçilerimiz olacak. Şeb-i Aruz törenleri var biliyorsunuz Cumartesi günü. Pazar günü de Trabzon’daki stadın açılışı var, üst düzey yabancı konuklarımız olacak orada, bunları da sizlerle paylaşacağız.

Ben burada durayım, sizin sorularınızı almaya başlayayım. Dediğim gibi, biraz önce söyledim, çalıştığım yerlerden lütfen sorun, çalışmadığım yerlerden çıkarsa zorlanabilirim.
Şimdi şöyle yapalım: Pozitif ayrımcılık, bayanlardan başlayalım. İlk el buradan kalktı, oradan başlayayım, sonra böyle bir sağ-bir sol gidelim.

SORU- Teşekkür ederim.

Öncelikli olarak herkesin çok merak ettiği şey, tabii ki Halep’ten çıkan sığınmacıların İdlip’e yerleşimlerinde nasıl bir yol haritasının izleneceği. Burada bir kampın kurulmasıyla ilgili Türkiye’nin desteğiyle, lojistik desteğiyle bazı haberler söz konusu, ama tam net bir şey gelmedi. Burada nasıl bir yol haritası izlenecek, burada güvenlik ve lojistik nasıl sağlanacak? Kısa plandaki yol haritası Türkiye’nin bu konuda nedir efendim? Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HÜSEYİN MÜFTÜOĞLU- Teşekkür ederim.

Ben teker teker cevap vermeye çalışayım.

Buraya gelmeden önce belki görmüşsünüzdür, Halep’ten tahliyeler başladı, maalesef başlar başlamaz da ilk konvoy silahlı saldırıya uğradı diye haberler gördük. Geçilen en son haber, 1 ölü 4 yaralının olduğu şeklinde, tabii bunu teyit edemiyorum. Konvoyun hareket etmesini müteakip bir saldırı olduğu konusunda bize de teyide muhtaç bilgiler ulaştı. Bu üzüntü verici, endişe verici bir gelişme. Biz yapmış olduğumuz açıklamada ilk gün kırılgan bir ortamdan bahsetmiştik biliyorsunuz, onun için temkinli, ihtiyatlı davranmamız gerektiğini söylemiştik. Nitekim dün sabah gerçekleşmesi gereken tahliyeler maalesef sahadaki birtakım unsurların bunu engellemeleri sebebiyle gerçekleşmemişti. Biz Türkiye olarak yine devreye girdik, yine yoğun bir diplomasi yürüttük. Sayın Bakanımız İranlı mevkidaşıyla dün iki kere görüştü, Amerika Dışişleri Bakanı Kerry ile görüştü, Sayın Cumhurbaşkanımız Putin’le görüştü ve bu görüşmelerin ertesinde dün akşam mutabakatın yeniden sağlandığı açıklandı ve bu sabah itibariyle tahliyelerin başlaması konusunda memnuniyet verici bir gelişme yaşandı. Yeniden nefesler tutuldu ve o tahliyenin sorunsuz bir şekilde gerçekleşmesi ümidini beklerken maalesef son aldığımız haber “konvoya saldırı” oldu.

Daha önce defalarca dile getirdiğimiz şekilde Halep’te bir insanlık suçu işlenmektedir, bu işlenen insanlık suçuna Türkiye sessiz kalmadı, kalmayacak. Biz gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Oradan öncelikli olarak yaralı ve hastaları, sivilleri ve daha sonra da anlaşma çerçevesinde muhalif güçlerin ayrılmasına ilişkin anlaşmanın uygulanmasını destekliyoruz. Bu konudaki yoğun çalışmalarımızı en üst düzeyde bildiğiniz gibi sürdürüyoruz; bu işin bir boyutudur.

İkinci boyutu; oradaki siviller tahliye edildiği takdirde onları nerede barındıracağız; bu soru sizin yönelttiğiniz soru.

AFAD’ımız bu yönde ciddi çalışmalar gerçekleştiriyor. Ve ilk hedef hastaların ve yaralıların gecikmeksizin Suriye’deki ve gerekiyorsa tabii ki Türkiye’deki hastanelere bir an önce nakledilmeleri ve tedavilerinin gecikmeksizin yapılması. Bu önemli bir unsur.

İki; sivillerin daha fazla zorluk çekmeden bir an önce oluşturulacak kamplarda barınmalarının sağlanması. Kış ayları içerisindeyiz ve koşullar uygun değil. Tabii insanların daha fazla mağdur durumda bulunmamaları için bunun hızlı ve süratli bir şekilde gerçekleştirilmesi önem taşıyor.

Hedef, sınırın öte tarafında oluşturulacak kamplarda sivillerin barındırılmasının ilk etapta sağlanması. Olası bir insan hareketinin rakamsal verilerine göre bu belli olacak. AFAD’ın hazırlıkları, Kızılayımızın hazırlıkları bu yönde devam ediyor. Diyeceksiniz ki, bunlar Türkiye’ye getirilebilir mi, getirilecek mi? Buna cevabımız şöyle: Türkiye zaten 3 milyona yakın göçmeni bağrında barındıran bir ülke. Türkiye göçmenlere karşı her zaman hazırlıklı, her zaman altyapısı hazırlıklı bir ülke. Dolayısıyla, bizim bu konuda herhangi bir sıkıntımız yok. Herhangi bir altyapı eksikliğimiz yok. Ama niyet, istek ve arzumuz bu insanların kendi ülkelerinde, kendi vatanlarında kalması yönündedir.

SORU- Halep’ten çıkarılan mültecilerin öncelikle Suriye içerisindeki kamplarda iskan edilmesi gibi bir planınızın olduğu söylemiştiniz. Daha spesifik bilgi verebilir misiniz: nerede öngörülüyor?

İkincisi; Halep haricinde Fırat Kalkanı Operasyonu kapsamında kontrol altına alınan bölgelerde başka göçmen kampları oluşturulması gibi bir plan var mı? Oranın daha güvenli bölge haline dönüştürülmesine yönelik plan var mı? Son olarak El-Bab’daki operasyonun – elinizdeki bilgiler dahilinde – ne zaman sona ereceğini öngörüyorsunuz? Bakan Bey defalarca ifade etti: El-Bab’dan sonra Menbiç’in hedef alınacağını. Burada da ABD’yle YPG çekildi, çekilmedi tartışmaları devam ediyor. Diğer koalisyon güçleriyle Menbiç’te bir çatıma ihtimali var mı? Bunu da göz önünde bulundurabiliyor musunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HÜSEYİN MÜFTÜOĞLU- Teşekkür ederim. Öncelikle Halep’ten ayrılacak olan sivillerin nereye yerleştirileceği hususundaki teknik ayrıntılar konusunda çok bilgi sahibi olduğumu söylersem yalan olur. Dolayısıyla, AFAD’dan ve Kızılay’dan bu konuda daha ayrıntılı bilgi almanın mümkün olabileceği düşüncesindeyim. Bize sınırın ötesinde kampların oluşturulması yönünde çalışmaların devam ettiği şeklinde bilgiler geldi. Eğer bir lokasyon ve yer konusunda spesifik olarak bilgi edinirsek bunu sizinle paylaşırız. Ancak şu anda bende bu yönde bir bilgi yok.
İkincisi; Fırat Kalkanıyla bu konuyu doğrudan ilintilendirmek bu aşamada mümkün mü onu bilemiyorum açıkçası. Çünkü Fırat Kalkanı Operasyonunun amacı bellidir. DEAŞ’a karşı yürütülen bu operasyonda bugüne kadar 1850 kilometrekarelik bir alan DEAŞ’tan temizlenmiştir. Tabii dediğiniz gibi, temizlenen bu alanlarda göçmenler veya siviller için kamplar oluşturulmayacağı konusunda bir çalışma hakkında bende bilgi bulunmuyor. Bu yönde herhangi bir şey mevcut değil.

El-Bab’a yönelik olarak Fırat Kalkanı Operasyonu daha önce defalarca söylendiği gibi operasyon amacına ulaşana kadar sürecek. Fırat Kalkanı Operasyonunun amacının ne olduğunu herkes biliyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin Özgür Suriye Ordusuyla beraber belirlediği hedefler sağlanana, bunlara ulaşılana kadar bu operasyon sürecek. Evet, dediğiniz gibi Menbiç’e ilerleme konusunda bir ilkesel tutumumuz var. Dediğim gibi, bu noktada da biz operasyonlarımızı terör örgütünün varlığını ortadan kaldırma amacıyla gerçekleştiriyoruz. Dolayısıyla aynı amaç yönünde hareket ettiği müddetçe bizim koalisyon güçleriyle ve müttefiklerimizle işbirliğimiz devam ediyor. Yalnız bizim Menbiç konusundaki duruşumuz da belli. Bu amaçla geçtiğimiz hafta içerisinde Türk ve Amerikalı uzmanlar yerinde tespitler yaptı. Bunu da biliyorsunuz. Dolayısıyla biz herhangi bir çatışma olasılığının olmayacağı, çünkü Türkiye’nin duruşu belli olduğu için buna imkan yaratacak bir ortamın olmaması gerektiği düşüncesindeyiz. Bizim isteğimiz bellidir. Bunların yerine getirilmesi olası bir çatışma riskini de ortadan kaldıracaktır. Dediğim gibi El-Bab arkasından da Münbiç Türkiye’nin hedefidir. Bu hedef doğrultusunda da ilerleyecektir.

SORU- Üç sorum olacaktı. Bir tanesi dün akşam varılan mutabakata ilişkin. Dünkü gelişmelerde İran’ın şartları vardı. İran’ın şartları ne şekilde karşılandı acaba? Suriye’deki iki Şii köyünün boşaltılmasına ilişkin beklentileri haberleştirmiştim. Bu konuda bir mutabakata varıldı mı? Mutabakat kapsamında bu köylerin boşaltılması başladı mı?

İkinci sorum, Halep’ten çıkacak hafif silahlı muhaliflere ilişkin. Bu muhaliflerin akıbeti ne olacak? Nerede ve nasıl devam edecekler hayatlarına? Herhangi bir şekilde bir alanın güvenliğinin sağlanmasında rol oynayacaklar mı? Buna ilişkin de bazı iddialar var.

Üçüncü sorum da, El-Bab’a yönelik operasyonda El-Bab’ın IŞİD’den temizlenmesinin ardından bu bölgenin ve bu bölgedeki Suriyeli muhaliflerin bu durumda Halep’le komşu olmaları gibi bir durum ortaya çıkacak. Rejimle Özgür Suriye Ordusunun komşu olması gibi bir durum ortaya çıkacak. Buna ilişkin projeksiyonunuz nedir? Mutabakatların partisi olarak siyasi olarak bununla ilgili bir görüşme bu devam ediyor mu? Çok teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HÜSEYİN MÜFTÜOĞLU- Soruları hatırlamaya çalışıyorum; üç tane soru. Dile getirmiş olduğunuz İran’ın beklentileri. Şöyle söyleyeceğim: Halep’teki sivillerin tahliye edilmesi ve bir insani koridor açılması yönündeki çabalar ve diplomatik girişimler - daha önce yapmış olduğumuz açıklamada da bunu söyledik - bölgedeki unsurlarla: muhalif unsurlarla, bölgedeki Rus askeri birimleri arasındaki birşey. İkisini birbirinden ayrı tutmak gerektiği düşüncesindeyim. Eğer İran’ın birtakım istekleri varsa… Bu anlaşma çerçevesinde öncelik, insani koridorun açılarak Halep’teki bu insanlık dramının sona erdirilmesidir. Dolayısıyla, birbirine bağlantılı koşullar ve birtakım bahaneler ileri sürmek konusunda dün Bakanımız da söyledi: herkes sorumluluklarını bilsin, bahaneleri ileriye sürmesin. Bence koşullara bağlamamak gerekiyor. Her durumu ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. Bizim şu anda önceliğimiz Halep’teki sivillerin sağ salim tahliyesidir. Eğer belli bir şekilde başka yerlerde, başka coğrafyalardaki insani durumlar sözkonusu olursa Türkiye daha önce de belirttiğimiz gibi insani dramların yaşanmaması için yapıcı şekilde katkıya bulunmaya hazırdır. Ancak bunu başka bir şeyle ilintili koşullu olarak yapmak hiçbir tarafa bir şey kazandırmaz. Dolayısıyla, öncelikli hedefimiz Halep’teki sivillerin sağ salim bir şekilde tahliye edilmesidir. İnşallah bunu gerçekleştiririz.

İkincisi, El-Bab operasyonuyla, Özgür Suriye Ordusuyla rejim komşu olacak dediniz. Anlaşmanın ayrıntılarına vakıf değilim; Halep’ten çıkacak muhaliflerin beraberlerinde hafif silahlarıyla çıkabileceği yönünde teyide muhtaç bir bilgi var. Tabii bunlar uzun zamandır devam eden müzakereler… Biliyorsunuz Ankara’da da bizim genel öncülüğümüzde gerçekleştirilmiş birtakım toplantılar vardı. Bunu Rus tarafı da teyit etmişti hatırlarsanız. Bu unsurların anlaşma içerisinde yer aldığı anlaşılıyor. Ancak nerede konuşlandırılacaklar, nereye gidecekler, nerede yer alacaklar; bu konuda maalesef bilgim yok. Ama toplantıdan sonra arkadaşlarım bu konuda bilgi varsa derlemeye çalışır ve sizinle paylaşırız.

Diğer unsur olarak da, biraz önce belirttiğim gibi Türk Silahlı Kuvvetlerinin Özgür Suriye Ordusuyla birlikte El-Bab operasyonu hedefler doğrultusunda sürdürülüyor. Tabii söylemiş olduğunuz gibi rejimle bir noktada doğrudan belki komşu olmamakla birlikte bir şey olacaktır. Yalnız şunu samimiyetle söyleyeyim: Fırat Kalkanı Operasyonu gerçekleştirilirken hedef DEAŞ ile mücadeledir. Bu toprakların DEAŞ’tan temizlenmesi olarak belirlendiği için “bunun sonucunda böyle birtakım olasılıklar olur” şeklinde hareket etmiyoruz. Biz hedeflerimizi koyup o hedefleri gerçekleştirme yönünde hareket ediyoruz. Ortaya çıkacak birtakım realitelerin sahada nasıl yansıma bulacağını önümüzde göreceğiz. Ama şu an için dediğim gibi bunlar çok derinlemesine tartışılan, konuşulan ve operasyon başlamadan önce tabii ki değerlendirilen unsurlardır. Ancak şu aşamada bunları paylaşabilecek noktada değiliz.

SORU- 27 Aralık Türkiye-Rusya-İran toplantısı hakkında biraz detay verebilir misiniz? İnisiyatif kimden geldi?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HÜSEYİN MÜFTÜOĞLU- Sayın Bakanımız bu toplantıyı dün gündeme getirdi. Dediğim gibi biz Halep konusunda yoğun bir diplomasi trafiği yaşadık. Özellikle son 72 saat içerisinde. Ben bunu sizinle kısaca paylaşmak istiyorum. İkili ve çok taraflı düzlemde yoğun bir diplomatik hareketlilik yaşadık. Sayın Cumhurbaşkanımız önceki gün seçilmiş BM Genel Sekreteri Guterres’le bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Dün akşam da bildiğiniz gibi Rusya Devlet Başkanı Putin’le görüşme gerçekleştirdi. Sayın Bakanımız evvelsi gece, Rus mevkidaşı Lavrov’la telefon görüşmesi gerçekleştirdi, ardından İranlı mevkidaşıyla dün iki kere, bu sabah bir kere olmak üzere üç kere görüştü. Amerikalı meslektaşıyla görüştü. Suudi Arabistan ve Katar Dışişleri Bakanlarıyla görüştü. Suriye Yüksek Müzakere Kurulu Başkanı Riyad Hicab’la görüştü. Suriye Ulusal Koalisyonu Başkanı Abde dün Bakanlıktaydı. Hem Bakanımız, hem Müsteşarımız kendisiyle görüştü. Suudi Devlet Bakanı Ankara’da; onunla bu konu ele alındı. Rusya ve İran’ın Ankara Büyükelçileriyle yakın temas halindeyiz. Özellikle sahadaki birtakım sorunların aşılması noktasında neler yapılabileceği üzerinde Bakanlığa davet edilen her iki Büyükelçi ile görüşmeler gerçekleştirildi. ABD ve İngiltere’nin Ankara’daki maslahatgüzarlarıyla görüşüldü. Ürdün Büyükelçisiyle görüşüldü. New York’ta Birleşmiş Milletlerde teknik çabalarımız oldu. Genel Kurulun acil bir toplantı yapması yönünde çabalar gerçekleştirildi. Suriye Türkmen cephesiyle temas edildi. Ankara’da ilgili kurum ve kuruluşlarımız Ankara’ya gelen Rus heyetiyle temaslar gerçekleştirdi. Dolayısıyla, bunlar son 72 saat içerisinde Türkiye’nin Halep konusunda gerçekleştirmiş olduğu girişimlerden ve temaslardan birkaçı. BM Genel Sekreterinin Suriye Özel Temsilcisi De Mistura’yla iki kez temas edildi - bu da başka bir unsur. Dolayısıyla Türkiye Halep konusunda yoğun bir trafik sürdürüyor. 27 Aralık tarihinde Moskova’da gerçekleştirilecek toplantının üç ülkenin katılımıyla gerçekleştirileceği malum. Hangi düzeyde olacağı konusunda şu an bende bir bilgi mevcut değil. Ancak böyle bir toplantının gerçekleştirilmesi, gerçekleştirilecek olması önemli. Biz bu toplantının da ötesinde Suriye’de siyasi bir çözüme bir an önce ulaşılmasının önemini her zaman vurguladık. Ama şu an için daha önce de belirttiğim gibi en öncelikli konu Halep’teki insanlık dramının son bulmasıdır ve oradaki sivillerin tahliye edilmesidir. Biz bu üst düzeydeki çabalarımızı bu yönde ağırlaştırmış, yoğunlaştırmış bulunuyoruz. İnşallah bunu da devam ettireceğiz.

SORU- Hüseyin Bey, şunu sormak istiyorum: Paylaşabileceğiniz rakamlar var mı? Halep’ten tahliye edilenlerin ne kadarı sivil, ne kadarı muhalif savaşçı ve bunların ne kadarı İdlib’e yerleşecek? Ya da Türkiye’ye geleceklere dair bir sayı ya da bir tahmininiz var mı?

Bir de sahada tespitler yapmak üzere Menbiç’e giden Türk ve Amerikan heyetinden bahsettiniz. Zannediyorum 200 kadar savaşçının, YPG’linin kaldığı ifade edilmişti. Bunlar çekildi mi tamamen? Son durum nedir? Bu heyet ne gibi tespitlerle geri döndü bilgi verir misiniz? Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HÜSEYİN MÜFTÜOĞLU- Teşekkür ederim. İkinci sorunuz; heyet temaslarda bulundu. Bu heyet bir rapor hazırlayacak. Sözkonusu raporun belki daha sonra sonuçlarını görebileceğiz, ama şu an için heyetin nasıl bir sonuç raporu oluşturduğu yönünde bir bilgi mevcut değil. Dolayısıyla, size durum hakkında birşey veremeyeceğim. Yalnız daha önce defalarca söylendiği gibi biz kendi kaynaklarımızdan YPG’lilerin Menbiç’i boşalttıklarını kesin olarak teyidini almadığımız müddetçe bu konuyu takip etmeyi sürdüreceğiz. Orası kesin.

İkinci konu; İdlib’e yerleştirilecek kişilerin ne kadarı sivil? Dediğim gibi ortam çok belirsiz ve çok kırılgan. Değişik rakamlar telaffuz ediliyor: 50 bin, 60 bin, 80 bin. Değişik rakamlar gündeme getiriliyor. Bunlar siviller mi, bunların içerisinde muhalif unsurlar var mı? Şu anda rakam konusunda maalesef net bir veri ve bilgi yok. Zaten dediğim gibi ortam o kadar gergin ve kırılgan ki, şu aşama içinde bulunduğumuz durumda rakamlardan ziyade, sivillerin bir an önce tahliye edilmesi önemli bir unsur olarak ortaya çıkıyor.

SORU- Hüseyin Bey, saldırıya uğrayan ilk tahliye ekibinde kimler vardı? Siviller mi vardı? Bunlar Türkiye’ye gelecek ekip miydi? Şu an bu saldırı olduğu için tahliye durdu mu? Bunu sormak istiyorum.

İkincisi; ılımlı muhaliflerin ya da hafif silahlarıyla çıkacak muhaliflerin yanısıra El Nusra unsurlarının da çıkması, bu tahliye programına dahil edilmişti. Fakat Rusya’nın El Nusra’nın ayrıştırılması konusunda ısrarı olduğunu biliyoruz. Bu tahliye sürecinde ve bu konuda aslında Türkiye’den de daha önce yardım istenilmişti. Bu konu nasıl çözüldü? Bununla ilgili bir bilginiz varsa paylaşırsanız sevinirim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HÜSEYİN MÜFTÜOĞLU- Maalesef ikinci konuda bir bilgim yok. Söylediğiniz unsurlar doğrudur. Ancak dediğim gibi, sahada muhalif unsurlarla Rus askeri unsurlar arasında gerçekleştirilen temaslarda belli bir uzlaşıya varıldığı anlaşılıyor. O uzlaşının hangi noktalarda tezahür ettiği konusunda size ayrıntılı bir şey vermem maalesef mümkün değil.

Şu anda arkadaşım bildirdi: Sayın Bakan, İran Dışişleri Bakanı Zarif’le bir kez daha görüşmüş. Zarif aramış, talep Zarif’ten gelmiş. Yine Halep’teki durumu ele almışlar. Dünden bu yana İranlı Bakanla 4 görüşme gerçekleştirildi.

Dediğim gibi, El Nusra ve diğer unsurlar konusunda sahada nasıl bir uzlaşıya varıldığı hususunda herhangi bir bilgim yok. Sorunun ilk bölümünü…

Bugün tahliye edilenler konusunda da çok ayrıntılı bilgi yok. Yalnız daha önce varılan mutabakatta öncelikli olarak yaralı ve hastaların, ardından sivillerin tahliyesi şeklinde bir mutabakata varıldığı göz önünde bulundurulursa, ilk grubun yaralı ve hastalardan müteşekkil olması ihtimalinin yüksek olduğunu söylemek mümkün. Ama kesin bir bilgi veremiyorum. Buraya gelmeden önce en son aldığım bilgi, bir ateş açıldığı yönündeydi. Belli değil; ilk konvoy yola çıktı ve ilginçtir ateş açıldı diye haber geldi. Bu haber geldikten bir dakika sonra son dakika olarak basından bilgi geldi: orada 1 ölü, 4 yaralı deniyor. Tabii bunların hepsi teyide muhtaç unsurlar. Ancak benim tahminim ilk etapta ayrılanlar: öncelikli olarak tahliye edilmesi gereken hasta ve yaralılar olsa gerek.

SORU- Efendim, özellikle gerek Başbakan, gerek Cumhurbaşkanı, gerekse Dışişleri Bakanımızın yoğun bir diplomasi trafiği yürüttüğünü görüyoruz.

Şunu anlayamıyorum, kamuoyu da sanıyorum anlayamıyor. Bu yoğun diplomasi trafiğine rağmen -Rusya alanda, sahada, Türkiye orada, Amerika orada, İran orada, birçok koalisyon gücü belki orada- ne başarılamıyor, ne çözümlenemiyor? Sizin, Ankara’nın görüşü oradaki spesifik sorunun rejimle yapılan temaslarda bir kopukluk olduğu yönünde mi? Herkes rejimle ya da diğer gruplarla bir şekilde iletişim kuruyor, ancak Suriye rejimi mi kimseyi dinlemiyor kaba tabiriyle? Orada olan ya da olmayan aslında nedir, bunu merak ediyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HÜSEYİN MÜFTÜOĞLU- Teşekkür ederim.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, ortam kırılgan bir ortam ve birçok aktörün bulunduğu bir ortamda ister istemez değişik unsurlar, değişik faktörler her an her gelişmeyi etkileyebiliyor. Sizin de belirtmiş olduğunuz üzere, sorunuzda yer alan birçok aktör sahnede. İster istemez değişik görüş, fikirler, yaklaşımlar bazı konularda netice alınmasını engelliyor. Şüphesiz Esad rejiminin olumsuz tavrı ve Halep’te işlenen insanlık dramındaki en büyük sorumlu Esad rejimidir ve Sayın Bakanın dün dediği gibi, Esad rejimi ve onun destekçileri bu insanlık dramından sorumludur. Bizim Türkiye olarak dikkat ederseniz yapmış olduğumuz çağrılar, çabalar bu insanlık dramının son bulmasına yöneliktir. İlginç bir şekilde Türkiye’den başka çok fazla da bu olayı uluslararası toplumun gündeminde tutmaya çabalayan, gayret gösteren, bu yolda adım atan ülke hemen hemen yok gibi. Yani Türkiye sürekli bu çabaları gösteriyor.

Ben size samimiyetle şunu söyleyebilirim. Gelen mesajlarda, bu tweet hesaplarından da olsa, sosyal medya paylaşımlarından da olsa, Türkiye haklı olarak bir kurtarıcı şeklinde değerlendiriliyor, görülüyor. Biz, Sayın Bakanın bir ifadesi vardı. “Herkes sussa biz susmayacağız, herkes dursa biz durmayacağız” dedi. Bakan Bey bunu slogan şeklinde söylemedi, dikkat ederseniz, Çek Dışişleri Bakanıyla yapmış olduğu basın toplantısında bunu samimi bir şekilde dile getirdi. Biz bu anlayış içindeyiz, yani herkes sussa susmayacağız, herkes dursa durmayacağız. Biz çözüm bulunması ve insani koridorun gerçekleşmesi yönündeki çabalarımızı her daim sürdüreceğiz. Zaten bu yeni bir şey de değil, bu uzun zamandır Türkiye’nin çabaladığı, Türkiye’nin yapmaya gayret gösterdiği ve bu yönde yoğun çaba sarf ettiği bir unsurdur ve gelen aşamada bunun bir neticeye ulaşması bizi sevindirirken, dün ve bugün yaşanan olaylar maalesef ister istemez bir hayal kırıklığı yaratmıştır.

SORU- … (Mikrofonsuz Konuşma)

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HÜSEYİN MÜFTÜOĞLU- Herhangi bir yorumda bulunursam yanıltıcı olur. Yalnız şöyle söyleyeyim: Sahadaki sivillerin, yani yanılmıyorsam son 15 gün içerisinde neredeyse bine yakın sivilin ölmesinden birinci sorumlu Esad rejimidir. Dolayısıyla bu insanlık suçunu kimin işlediği ortadadır. Esad rejimi söz dinliyor-dinlemiyor, öyle yapıyor-böyle yapıyor gibi değerlendirmelere girmektense, ben şunu söyleyeceğim: Esad rejimi katliam yapıyor, Esad rejimi insanlık suçu işliyor ve biz bunu her platformda, her ortamda dile getiriyoruz.

Buyurun.

SORU- Anadolu Ajansı’nın geçtiği haber, konvoy silahlı saldırıya uğradıktan sonra geri döndü, saldırıyı da İran komutasında misiller yaptı şeklinde. Şimdi Çavuşoğlu’nun temaslarından da anlıyoruz, Sayın Bakan İranlı mevkidaşıyla 4 kez görüştü son 24 saatte, ilk ateşkesi ihlal edenler de yine milislerdi. İran’la yapılan görüşmelerin içeriğine dair, Halep’in ele alındığı dışında bize aktarabileceğiniz başka bir bilgi var mıdır? Bu anlaşmanın iki kez milisler tarafından ihlal edilmesinin sebebi ne olabilir, istekleri ne olmuyor da sürekli ihlal ediliyor? Bütün bu yapılan görüşmelerin ardından ikinci ihlal sonrası nasıl adımlar atılabilir, sizin bir projeksiyonunuz var mı?

Bir diğer sorum da, az önce de söylediniz, çok fazla aktör var ve bir şekilde oradan silahlı muhalifler de tahliye edilecek ve Türkiye’nin çok yakınındaki bir yere, İdlib’e getirilecekler. Belki Türkiye içinde kamplar oluşturulması da gündeme gelebilir. Ama çok karmaşık bir yapı, güvenliğe dair Türkiye’nin aldığı, alacağı önlemler de olacak mı? Zira canlı bombalar olsun, saldırılar olsun hepsinin Suriye tarafından geçişlerle yapıldığını biliyoruz, dün Bakan da bunu dile getirdi. Güvenlik anlamında bu gelen gruba dair nasıl bir önlem alınacak?

Önceki açıklamanızda İran’ın koşul olarak ortaya koyduğu konunun ayrı bir bağlamda ele alınması görüşünü Bakanın mevkidaşıyla görüşmesinde ilettiğini anlıyoruz. Bu yaklaşım İran tarafından kabul gördü mü acaba? Dün bu konuda varılan bir uzlaşının ardından mı ateşkes yeniden hayata geçti? Ona dair biraz daha detay verebilirsiniz? Yoksa ortada olmayan bir uzlaşı nedeniyle mi acaba bugün tekrar Şii milisler tarafından konvoya ateş açıldı?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HÜSEYİN MÜFTÜOĞLU- Şimdi bir yanlış anlama olmasın, ben Sayın Bakanın yaptığı görüşmede böyle bir anlayışa varıldı şeklinde anlaşıldıysam bu yanlış oldu. Ben kişisel görüşüm olarak bunu söylüyorum, diyorum ki, öncelikle bizim şu an hedefimiz Halep’teki dramın sona erdirilmesi ve bunun için de herhangi bir koşul öne sürülmemesi gerekiyor. Dedim ki, varılan anlaşma çerçevesinde sivillerin, başka birtakım sizin dile getirmiş olduğunuz iki tane köyün boşaltılması şeklindeki unsurların, yani ilave unsurların, ilave koşulların getirilmesi buna yardımcı olmaz. Eğer insani dram var ise o insani drama çözüm bulunması yönünde çaba gösterilir. Ancak, birbiriyle ilintilendirerek, koşullandırarak Sayın Bakanın dün söylediği gibi birtakım koşullarda bahane üretilmemesi lazım, onu dile getirdim.

Şimdi İranlı milisler yaptı, şu yaptı, bu yaptı, açık söylemek gerekirse bunlar teyide muhtaç bilgiler. Kesin bir şey söyleyip, evet, şunlar yaptı, sorumlusu bunlardır şeklinde bir şey söylemem bu aşamada mümkün değil. Olaylar çok hızlı gelişiyor, hep birlikte takip ediyoruz, ciddi anlamda bir belirsizlik söz konusu.

Belirli olan unsur, Sayın Bakanın İranlı mevkidaşıyla dört kez telefonla görüştüğü. İran tabii ki her zaman için önemli bir aktör, yalnız dün geceki tahliye anlaşmasının Sayın Cumhurbaşkanımızla Rusya Devlet Başkanı Putin’in görüşmesinin ardından yeniden gündeme geldiği gerçeğini de göz ardı etmememiz gerekiyor. Dolayısıyla şu anda sahada olan bitenler konusunda net bir şey söyleyemeyeceğim.

Güvenlik konusunda ise yorum yapmak istemiyorum, çünkü belki bunu konunun uzmanlarına sormak daha doğru olur. Zira güvenlik konusunda tabii ki Türkiye tedbirler alıyordur, alacaktır. Bizim için çok önem arzeden bir unsur, ama uzmanlarının size bu konuda bilgi vermesi daha doğru olur diye düşünüyorum.

SORU- Benim de iki sorum olacak.

Birincisi, bu tarz insanlık … (Ses Kayıt Bozukluğu) … insanların çıkışlarında daha çok uluslararası gözlemciler eşliğinde yapılan tahliyelerin daha da sağlıklı olduğuna inanılır. Tabii Suriye’de bunu daha önce yapamadık, yardım konvoylarına da saldırılar oldu. Türkiye de Birleşmiş Milletler nezdinde bu anlaşma sağlandıktan itibaren temaslarda bulundu, böyle bir çağrı yapıldı mı, beklenti karşılanmadı mı? Orada nedir durum? Bir gözlemci olması gerekmez mi? Bunu sormak istiyorum.

İkincisi, bu Münbiç’teki saha araştırması konusunda. Amerika Münbiç’e girerken PYD bir oluşuma gitmişti Suriye demokratik güçleri adı altında, ki Türkiye bunu kabul etmiyor, diyor ki, bunlar … oluşturuldu, içinde Arap unsurlar var ama, yoğunluk PYD, yöneticileri de dahil. Büyük ihtimal bunlar önüne sunulacaktır … SDG unsurları denilecektir. Eğer SDG unsurları denilirse tekrar, Türkiye’nin bu konudaki tutumu ne olacaktır?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HÜSEYİN MÜFTÜOĞLU- Şimdi ikinci bölümden başlarsak, herhangi bir yorumda bulunursam spekülasyon olur, çünkü Amerikalılar böyle diyecektir, yapacaktır şeklinde konuşmak biraz spekülatif oluyor. Önümüzdeki dönemde göreceğiz. Bizim tutumumuz, duruşumuz belli. Hangi isim altında olursa olsun, yani PYD, YPG, başka isimler altında bilmem ne olsa da bu Türkiye açısından kabul edilemez, biz bunu defaaten söyledik ve bu tutum sürdürülecektir. Amerika Birleşik Devletleri de bu tutumumuzu çok iyi biliyor, dolayısıyla o noktada herhangi bir görüş, yani bir tereddüt olacağını zannetmiyorum, o kesin.

İkincisi, gözlemciler konusu, evet, gözlemciler böyle tahliyelerde önemli, önemli bir fonksiyon yerine getiriyorlar. Ama bu konuda size yani yanlış yönlendirmede bulunmak istemiyorum, arkadaşlarımın bana ifade ettiği şudur, sahada birtakım gözlemciler mevcut, ancak bunların hangi örgüt, teşkilat bünyesinde oldukları konusunda ilave bilgi almam lazım. Galiba Dünya Sağlık Örgütü’nün birtakım temsilcileri sahadalar, ama bunu teyit etmem lazım, Biz tabii ki bu konuda BM’nin aktif olmasını isteriz, Sayın Cumhurbaşkanımız da biliyorsunuz çağrıda bulundu BM’ye, BM Genel Sekreteri Guterres’le görüştü. Bunlar BM’nin de bu konuda aktif bir rol oynaması yönünde bizim beklentimizi ortaya koyan unsurlardır.

SORU- Hüseyin Bey, malumunuz Sayın Çavuşoğlu’nun Telafer’de bir tehdit olursa tereddüt etmeden cevabını vereceğiz açıklaması var. Bu konuda Türkmen coğrafyasında merak hakim, müdahale olursa nasıl bir müdahale olur? Sizler neler söylersiniz?

SORU- Geçtiğimiz haftalarda El-Bab bölgesinde Türk askerleri bir insansız hava aracı tarafından şehit edilmişti ve bunun İran’a ait insansız hava araçları olduğuna ilişkin ve Bakanlık tarafından da yanlışlığı yalanlanmayan haberler yer almıştı. Bu konuda somut bir bilgi elinize ulaştı mı? Paylaşabileceğiniz yeni bir şey var mı? Bu saldırının failleri kimlerdir, İran mıdır, bunu teyid ediyor musunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HÜSEYİN MÜFTÜOĞLU- Şimdi bu konuda Sayın Savunma Bakanımız da bir açıklama yaptı biliyorsunuz, daha önce de birtakım açıklamalar oldu. Bu konuda bence Savunma Bakanlığımızın açıklamalarının esas alınması önemli. Onların uzman düzeyinde çalışmaları devam ediyor, dolayısıyla benim şu an yapacağım bir açıklama doğru unsurlar içermeyebilir. Bence Savunma Bakanlığımızın açıklamaları bu konuda esas alınmalıdır.

SORU- Hüseyin Bey, bugün Brüksel’de AB Liderler Zirvesi toplanacak. Şimdi basına yansıyan hava, fasıllar açılmasın, ama ilişkiler müzakereler, ilişkiler dondurulmasın yönünde. Sizin beklentiniz nedir, mesajınız nedir bu toplantı öncesi?

13 Aralık’ta Brüksel’de gerçekleştirilen AB Genel İşler Konseyi sonuçları çerçevesinde ülkemizle ilgili bir metin kabul edilmesi bekleniyordu, ancak bir üyenin vizyonsuz tutumu nedeniyle ortak bir AB metni üzerinde uzlaşıya varılamadı. Konsey sonuçları yerine başkanlık bildirisi yayınlanmakla yetinildi. Üye ülkelerin büyük çoğunluğunun Türkiye’yle katılım müzakerelerin dondurulması gibi hiçbir olumlu sonucu olmayacak bir adıma karşı çıkmış olmaları bizim açımızdan sağduyulu bir harekettir. Bu hassas dönemde ilişkilerimize yapıcı bir yön verebilmek için sağduyulu kararlar alınmasına önem atfediyoruz.

Ancak, bildiride akamete uğratılan 15 Temmuz darbe girişimi sonrası alınan önlemlerin halen tam olarak kavranamadığına işaret eden, gerçeklerle örtüşmeyen ve tarafımızca kabul edilemeyecek birtakım talihsiz yorumların yer aldığını da görüyoruz.

Açıklamada ayrıca, içinde bulunduğumuz koşullar altında fasılların açılamadığına değinilmektedir. Hâlbuki bu koşullar bize göre AB’nin yarattığı suni ve siyasi engellerden kaynaklanan koşullardır. Maalesef bu ifadeler metindeki olumlu unsurlara gölge düşürmektedir. Bu hususlara dair muhataplarımızla diyalog kanallarımızı yoğun bir şekilde kullanmayı sürdüreceğiz.

Öte yandan, bildirideki olumlu unsurlar tarafımızdan not edilmiştir, bunların Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde ileriye dönük atılacak adımlara katkı sağlamasını ümit ediyoruz.

Türkiye’nin Avrupa Birliği’ni de içine alan büyük Avrupa coğrafyasının değişmez bir ülkesi olduğu gerçeğini akılda tutmamızda yarar vardır. Türkiye’nin Avrupa’daki değişmez yerini ancak tarihi ve geleceği doğru okuma yeteneğine sahip olanlar anlayabilir arkadaşlarım, bu yönde sizinle bilgi paylaşmak istedim.

Şimdi Telafer’e gelince, Telafer bildiğiniz gibi Sünni ve Şii Türkmenlerin ortak şehri. Şehri Irak ordusu ve Telaferli Türkmenlerden oluşacak ortak bir kuvvetin kurtarması yönündeki telkinlerimiz, Irak Hükümeti ve koalisyon güçleri tarafından dikkate alınıyor. Bu planla sapma olmaması için konuyu biz yakından takip ediyoruz. Dolayısıyla, biz bu anlayışımızın dışında herhangi bir gelişmeye sıcak bakmadığımızı Sayın Bakanımızın daha önce ifade ettiği sözlerden de anlaşılacağı üzere müsaade etmeyiz.

Değerli arkadaşlarım, birkaç hususu ben size aktarayım. Merak edenler açısından Yunanistan’da bulunan bu sekiz askere ilişkin olarak temyiz süreci devam ediyor. Biliyorsunuz sekiz askerden beşinin iadesi reddedilmiş, üç tanesinin iadesi yönünde karar vermişlerdi, bunların hepsi temyiz aşamasında. Biz bu aşamaların bir an önce tamamlanması ve aslında sekiz asker de diyemeyeceğim bunlar biliyorsunuz darbeci. Bu sekiz darbecinin gecikmeksizin ülkemize iade edilmesi konusundaki beklentimizi buradan da ifade etmek istiyorum.

Onun haricinde, bendekiler bu kadar hepinize teşekkür ediyorum. İnşallah mutlu bir aile olarak önümüzdeki dönemde güzel toplantılarda biraraya geleceğiz.

Sevgiler sağolun.