Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un Basın Bilgilendirme Toplantısı, 12.04.2018, Ankara

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Hoş geldiniz arkadaşlar.

Öncelikle, dün malum Cezayir’de çok elim bir uçak kazası yaşandı. Bu uçak kazasında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyoruz, acısını yürekten paylaştığımız dost ve kardeş Cezayir halkına da başsağlığı diliyoruz.

Evet, dış politikada gündem her gün değişiyor, çok yoğun malumunuz.

Geçtiğimiz Cuma günü Müsteşar Yardımcımız Büyükelçi Sayın Sedat Önal tarafından bir bilgilendirme toplantısı yapıldı. Düzenli olarak yaptığımız bu basın toplantılarının, bilgilendirme toplantılarının sizler için faydalı olduğunu düşüyorum. Bunlara devam edeceğiz düzenli olarak.

Konuşmama öncelikle Suriye, Zeytin Dalı Harekatı ve Afrin’deki son durumla başlamak istiyorum.

Fırat Kalkanı Harekatı ve Zeytin Dalı Harekatıyla toplamda yaklaşık 4 bin kilometrekarelik bir alan teröristlerden kurtarılmış oldu. Böylece Cerablus’tan Afrin’e uzanan sınır hattımızı teröristlerden arındırmış olduk. Gelinen noktada yerel halkın güvenli bir şekilde evlerine geri dönebilmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu çerçevede mayın ve el yapımı patlayıcı temizliği yapılıyor, hayatın normalleştirilmesine yönelik çalışmalarımız devam ediyor. Zaten Afrin’de de hayat normale dönmeye başladı, şehir merkezinin teröristlerden temizlenmesiyle birlikte sivillerin bir bölümü geri dönmeye başladı bile.

Ayrıca bir hususun özellikle altını çizmek istiyorum; Fırat Kalkanı Harekatından sonra 160 bin Suriyeli bölgeye geri döndü. Afrin Harekatından sonra da biz en az 200 bin Suriyelinin Afrin’e geri dönmesini bekliyoruz, bunu özellikle belirtmek istiyorum.

İnsani yardımlarımız tabii çok önemli, bölgeye yönelik insani yardımlarımız kesintisiz olarak sürüyor. Operasyonun ilk gününden, yani 20 Ocak’tan itibaren Afrin bölgesinde 30’a aşkın noktada yiyecek dağıtımı yapıyoruz, ayrıca battaniye, su gibi ihtiyaçların karşılanmasına çalışıyoruz.

Biliyorsunuz Afrin’de teröristler şehir merkezine suyu kesmişti. Devlet Su İşlerinden teknik personelimiz Afrin’de gerekli çalışmaları yaptılar ve şehir merkezine su verilmeye başlandı, bu da bence çok önemli bir gelişme.

Krizin başından beri Türk Kızılayı’nın koordinasyonunda yerli ve yabancı STK’lar tarafından bölgeye 40 bin kamyon gönderildi insani yardım taşıyan. Buradaki malzemelerin toplamının 630 milyon dolar seviyesinde olduğunu söyleyebiliriz.

Ayrıca, ülkemiz üzerinden Afrin’e Birleşmiş Milletler sevkiyatları da başladı, 5 Nisan’da ilk sevkiyatın tamamlandığını biliyoruz.

Suriye’deki insani durumun vahametine ilişkin bazı rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Birleşmiş Milletler verilerine göre, kriz sebebiyle 6 milyon kişi Suriye’de ülke içinde yerlerinden oldu, 5 milyondan fazla insan ülkeyi terk etmek zorunda kaldı, krizin başlangıcından bu yana 13 milyon kişi yardıma muhtaç hale geldi, bunların 5 milyondan fazlası çocuk. 9 milyon kişinin gıda erişimi risk altında, nüfusun yüzde 60’ı sağlık yardımı, 9 milyon 300 bin insan ise barınma ihtiyacı içinde. Bu rakamlar durumun ne kadar vahim olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Biliyorsunuz biz krizin başından itibaren açık kapı politikası uyguladık. Şu anda ülkemizde 3,5 milyondan fazla Suriyeli bulunuyor, ev sahipliği yapıyoruz onlara. Onlar için harcamalarımızın toplamı 31 milyar doları aştı.

Şunu da unutmayalım lütfen, ülkemizin insani yardımları Fırat Kalkanı Harekatı ya da Zeytin Dalı Harekatı bölgeleriyle sınırlı değil, ihtiyaç duyulan her yere insani yardım ulaştırmaya çalışıyoruz, bunun için de hazırlıklarımızı yapmış vaziyetteyiz.

Ayrıca Tel Rifat bölgesindeki gelişmeleri de yakından takip ediyoruz. Bu bölgenin PYD/YPG teröristlerinin yeni merkezi haline gelmesinin kabul edilemez olduğu mesajını muhataplarımıza iletiyoruz.

Doğu Guta’ya gelirsek, Doğu Guta 5 yıldır rejimin ablukası altında. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2401 sayılı kararı var insani duruma ilişkin. Doğu Guta ve Suriye konusunda. Buna rağmen rejimin saldırılarını devam ettirdiğini biliyoruz. Bundan duyduğumuz endişeyi sürekli olarak dile getirdik, sadece söylemle de yetinmedik, rejimin garantörleri olan İran ve Rusya nezdinde en üst düzeyde girişimlerde bulunduk ve şu konuları dile getirdik: Rejimin ihlallerine son vermesi, insani durumun kötüleşmesinin engellenmesi, ülkemize tıbbi tahliyelerin yapılması, Halep senaryosunun Doğu Guta’da tekrarlanmaması ve teröristlerin sivillerden ve ılımlı muhaliflerden ayrıştırılması.

Arkadaşlar, terörle mücadele kisvesi altında sivillerin hedef alınmasını kabul edemiyoruz, bunu ısrarla vurguladık. Ancak, rejim askeri çözümde diretiyor. Doğu Guta bölgesi gerginliği azaltma bölgesi olarak kabul edildiği halde, rejim bu bölgeyi hedef almayı sürdürüyor.

2401 sayılı kararın kabul edildiği 24 Şubat tarihinden bu yana maalesef 1800’den fazla kişi hayatını kaybetti. Başta rejimin garantörleri olmak üzere uluslararası toplum bu saldırıların durması için gerekli tepkiyi ortaya koyamadı. Son dönemde rejimin saldırıları sonucunda Doğu Guta bölgesinin neredeyse tamamen rejimin eline geçtiğini görüyoruz. Bugün bu konuda Rusya’dan da bir açıklama geldi takip etmişsinizdir. Rusya aracılık yaptığı bazı anlaşmalarla 155 binden fazla sivilin Doğu Guta’dan tahliyesini sağladı, bunlar Hama ve İdlib’de geçici barınma merkezlerinde bulunuyorlar.

Doğu Guta’da yaşananların İdlib başta olmak üzere diğer gerginliği azaltma bölgelerinde tekrar etmemesi bizim için çok büyük önem taşıyor. Bunu da Astana sürecinde rejimin garantörleri olan Rusya Federasyonu ve İran’la temaslarımızda sürekli vurguladık. Geçen hafta yapılan Üçlü Zirvede de en üst seviyede dile getirildi.

Son olarak biliyorsunuz Doğu Guta’da bir kimyasal silah saldırısı düzenlendi, yaptığımız açıklamayla bunu da kınadık, uluslararası toplum da büyük tepki gösterdi bu olaya. Tabii sürecin araştırılması lazım, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü başta olmak üzere uluslararası örgütlerin duruma ilişkin araştırma yapması gerekiyor.

Değerli basın mensupları, biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde Fransa müttefikliğe sığmayan bir adım attı. Bizim Fransa’ya mesajımız gayet net, eğer Suriye konusunda işbirliğimizi ve diyaloğumuzu sürdüreceksek, temel konularda bir anlayış birliğine varmamız gerekiyor. PYD/YPG, PKK’nın Suriye’deki uzantısıdır, yani bir terör örgütüdür. PYD/YPG, DEAŞ’la mücadelede ortak olamaz, zira terör örgütleriyle mücadele başka terör örgütleri eliyle yürütülemez. PYD/YPG, Suriye’nin geleceğine ipotek koyacak bir politika izliyor. PYD/YPG’yle iş tutmak Suriye’nin geleceğini ipotek altına almak anlamına geliyor ve bu sadece bölgemizin değil ülkemizin güvenliği bakımından da son derece sakıncalı.

Fransız makamları ayrıca biliyorsunuz Afrin kantonu ifadesini kullandı. Bu ifadenin de Suriye ihtilafının çözümüyle ilgili Birleşmiş Milletler söylemine, Birleşmiş Milletler kararlarına ters düştüğünü söylemek istiyorum. Bu konuda zaten Sayın Bakanımız da Fransız mevkidaşıyla yaptığı telefon görüşmesinde gerekli mesajları iletti.

Arkadaşlar, şimdi son dönemdeki önemli temas ve ziyaretlere geçelim.

Biliyorsunuz 26 Mart’ta Türkiye-AB Zirvesi düzenlendi. Bu Zirve formatı farklı olsa da Kasım 2015’ten bu yana yapılan 5. Türkiye-AB Zirvesi. Bu görüşme ayrıca bir yıla yakın aradan sonra Sayın Cumhurbaşkanımız ile AB kurumları başkanları arasında gerçekleştirilen ilk doğrudan temas niteliğindeydi. AB ile ilişkilerimizin zor bir süreçten geçtiğini biliyoruz, ama yine de aradaki fikir ayrılıklarına rağmen bu son toplantının olumlu bir havada cereyan ettiğini söyleyebilirim. AB üyeliğinin stratejik önceliğimiz olduğunu bu görüşmede dile getirdik ve katılım sürecimiz önündeki suni engellerin kaldırılması gerektiğini bir kez daha vurguladık.

Avrupa Birliği’yle terörle mücadeleden enerjiye çok çeşitli alanlarda işbirliğimiz devam ediyor, fakat bu ikili işbirliği bizim katılım sürecimizden önemli değil, katılım sürecimizin yerine geçemez, bunu her görüşmede kuvvetle vurguluyoruz.

AB Komisyonu Başkanı Juncker ortak basın toplantısında, katılım müzakerelerimizin sonlandırılmasına yönelik çağrılara tepkisini net olarak ortaya koydu ve ülkemize yönelik taahhütlerin ve katılım müzakerelerimizin garantörü olacağını belirtti.

Ayrıca, yine ortak basın toplantısında 15 Temmuz’dan sonra AB’nin bizimle daha güçlü dayanışma göstermemiş olmasına yönelik yorumları da dikkat çekiciydi. Bu geç de olsa AB tarafından atılmış olumlu bir adımdır.

Zirve’de tabii somut bazı konular da ele alındı, Vize Serbestisi, Gümrük Birliği’nin güncellenmesi, Sığınmacılar için AB’nin Mali Yardımı gibi. AB’nin bu gibi konularda bize vermiş olduğu desteği sürdürmesini bekliyoruz.

Zirve’de ayrıca ülkemizde bulunan Suriyeliler için öngörülen ikinci üç milyar Avro’nun daha hızlı bir şekilde kullanımı amacıyla AFAD ve Kızılay’a doğrudan verilmesini talep ettik. Bu üç milyarın 1 milyar Avro’sunun AB bütçesinden karşılanacağını biliyoruz, kalan iki milyarlık bölümün ise üye devletler tarafından Komisyon aracılığıyla alınacağı anlaşılıyor.

Zirvede ayrıca, bir yol haritası sunduk AB tarafına, bu kağıtta ilişkilerimizin nasıl geliştirilebileceğine yönelik önerilerimiz yer alıyor. Bizim AB’den beklentimiz, karşılıklı güveni tesis etmek.

Sayın Bakanımızın temaslarına dönersek. Varna’daki toplantıdan hemen sonra Sayın Bakanımız “Afganistan Hakkında Taşkent Konferansı”na katılmak üzere Özbekistan’a geçti. Konferans, Afganistan barış ve uzlaşı sürecini desteklemek amacıyla yapıldı. Sayın Bakanımız da konferans marjında bir konuşma yaptı ve Afganistan’da kalıcı barış ve istikrara yönelik tüm çabaları desteklediğimizi vurguladı, kardeş Afgan halkının her zaman yanında olacağımızı belirtti.

Arkadaşlar, Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin 28 Şubat günü Taliban’a yaptığı önkoşulsuz müzakere çağrısını destekliyoruz, Taliban’ın da bu çağrıya olumlu yanıt vermesini bekliyoruz, böylece Afgan Uzlaşı ve Barış Süreci’nin başarıyla ilerleyebileceğini ümit ediyoruz.

Sayın Bakanımız Özbekistan’da ayrıca Özbekistan Cumhurbaşkanı, Kırgız ve Pakistanlı mevkidaşlarıyla da görüşmeler yaptı. Özbekistan Cumhurbaşkanıyla görüşmesi çok olumlu bir havada geçti. Sayın Cumhurbaşkanımızın önümüzdeki dönemde, Nisan ayı sonunda resmi bir ziyareti olacak Özbekistan’a, bunun hazırlıkları da bu görüşmede ele alındı.

Sayın Başbakanımız 29 Mart’ta Bosna Hersek’e bir ziyaret gerçekleştirdi. Sayın Bakanımız da kendilerine refakat etti. Balkanlarla bizim yüzyıllara dayanan derin kültürel ve tarihi bağlarımız var. Sayın Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, Balkan bölgesinin istikrarı bizim dış politika önceliklerimiz arasında yer alıyor. Bosna Hersek’te yapılan görüşmelerde tabiatıyla FETÖ’yle mücadele konusu ön plana çıktı. Ayrıca, ikili siyasi ve ekonomik ilişkilerimiz de görüşüldü. Görüşmelerde Belgrad-Saraybosna karayolu projesi, enerji alanında işbirliği, Bosna Hersek’in Avrupa-Atlantik süreçlerine katılımı ve Balkanlar’daki gelişmeler üzerinde duruldu. Bugün Bosna Hersek’te Türk yatırımcıların üstlendiği projelerin değeri 600 milyon Dolara yaklaştı. TİKA projeleri ise 300 milyon Dolar seviyesinde. Bunları Bosna Hersek’le ekonomik ilişkilerimizin ne kadar geliştiğini belirtmek için vurguluyorum.

Ayrıca, Ziraat Bankası aracılığıyla da Bosna Hersek’te yatırım yapacaklara 100 milyon Avroluk kredi imkanı tanındı. Bu ülkeyle var olan ekonomik ve siyasi ilişkilerimizi daha da geliştireceğiz.

29-31 Mart tarihlerinde ise Ukrayna Dışişleri Bakanı Klimkin “Ortak Stratejik Planlama Grubu”nun Altıncı Toplantısı vesilesiyle ülkemizi ziyaret etti. Kırım Tatarlarının lideri Ukrayna Milletvekili Sayın Mustafa Kırımoğlu da Bakan Klimkin’e refakat etti. Konuk Bakan, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Meclis Başkanı tarafından kabul edildi ve Sayın Bakanımız ile görüşmeler yaptı. Önümüzdeki dönemde gerçekleştirilecek olan “Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısı”nın hazırlıkları ele alındı. Görüşmede Ukrayna tarafından beklentilerimiz de dile getirildi. Serbest Ticaret Anlaşması müzakerelerinin bir an önce tamamlanmasını istiyoruz. Ayrıca karşı tarafa Kırım’ın gayrimeşru ilhakını tanımama yönündeki tutumumuzu da dile getirdik. Dombas’taki durumun uluslararası hukuk ve Ukrayna’nın toprak bütünlüğü çerçevesinde çözülmesini desteklediğimizi yineledik.

Arkadaşlar bildiğiniz gibi ABD’yle oluşturulan çalışma gruplarının ilk toplantısı 8-9 Mart tarihlerinde gerçekleştirilmişti. Daha sonra Sayın Bakanımızın ABD’yi ziyareti sözkonusuydu, fakat Amerika Birleşik Devletleri’nde Dışişleri Bakanlığı seviyesinde bir değişiklik olunca bu ziyaret ertelenmek zorunda kaldı. 8-9 Mart’taki ziyaretin sonuçlarını ele almak üzere Sayın Müsteşarımız 30 Mart’ta ABD’ye bir çalışma ziyareti gerçekleştirdi. Dışişleri Bakan Yardımcısı Sullivan'la görüştü. Bu konuda bir basın notu hazırlamıştık onları size ilettik. Kısaca değinmek gerekirse, Münbiç konusundaki görüşmeler 8-9 Mart tarihlerindeki görüşmeler temelinde cereyan etti. Bu konuda birlikte ilerleme kaydedilmesi hususunda kararlılık teyit edildi. Toplantıda ayrıca DEAŞ’ın kalıcı şekilde yenilgiye uğratılmasını teminen ABD ile işbirliğini arttırmanın yolları ele alındı. Biz karşı tarafa Afrin’deki insani yardım faaliyetlerimiz hakkında bilgi verdik. İstikrarı sağlamaya yönelik çalışmalarımız hakkında bilgi verdik. Her iki taraf, Afrin’de istikrarın sağlanmasıyla birlikte yerlerinden edilmiş kişilerin evlerine dönmesinin önemini vurguladılar.

Bu toplantıda ayrıca konsolosluk ve adli konularda da görüşmeler yapıldı. Bu konulara ilişkin bir çalışma grubu daha var biliyorsunuz. Bu çalışma grubunun en kısa zamanda tekrar toplanması üzerinde mutabık kalındı. ABD ile uygun tarihin belirlenmesine yönelik çalışmalarımız devam ediyor.

Arkadaşlar, bizim bu çalışma gruplarından beklentimiz şu, bunu her toplantıda söylüyorum; ABD’nin bizim taleplerimize yönelik somut adımlar atması ve verdiği sözleri biran önce yerine getirmesi. Bildiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımız ABD Başkanı Trump’la 22 Mart ve 30 Mart’ta telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Dün akşam da bir telefon görüşmesi yaptılar, mevcut durum çerçevesinde. Bu görüşmelerde Suriye konusu ele alındı, ilişkilerde hassasiyet yaratan konular Başkan Trump’a bir kez daha iletildi. ABD ile 30 Mart’ta, Savunma Sanayi Ticaret Diyaloğu Toplantısı düzenlendi. Bu toplantıya Bakanlığımızdan temsilcilerin yanısıra Ekonomi Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı’ndan temsilciler katıldı. Toplantıda Savunma sanayi alanında işbirliği olanakları ele alındı ve ortak projeler görüşüldü. ABD’nin yavaş ilerleyen ve siyasi müdahalelere açık bir ihraç rejimi var. İhraç lisansları Kongre engeline takılabiliyor, bu konular projeler bazında masaya yatırıldı. Ayrıca yine Patriotlar dahil ABD’den tedarik süreci devam eden savunma sanayi projelerimiz üzerinde de duruldu.

Değerli basın mensupları, Rusya Federasyonu’yla ilişkilerimiz her alanda müspet bir çizgide ilerliyor. Rusya Devlet Başkanı Putin, ÜDİK’in yani “Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi”nin 7. toplantısı ve Üçlü Zirve vesilesiyle ülkemizi ziyaret etti. Putin’in 18 Mart’ta düzenlenen seçimlerden sonra ilk yurt dışı ziyaretini ülkemize gerçekleştirmesini önemsiyoruz. ÜDİK toplantısında dört tane anlaşma imzalandı, Enformasyon Teknolojileri, Yatırım, Sosyal Politika ve Spor alanlarında. Ayrıca yine biliyorsunuz video konferans yoluyla Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin resmi temel atma töreni yapıldı. Bu tabii ekonomik anlamda çok önemli bir proje. 20 milyar Dolarlık değeriyle Türkiye’de tek kalemde yapılan en büyük yatırım. Tamamlandığında Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu karşılayacak. Projenin ilk aşamasının 2023 yılında tamamlanması bekleniyor. Ayrıca diğer büyük bir proje TürkAkım doğalgaz boru hattının inşası devam ediyor. Rusya ile ikili ticaret hacmimizde ciddi bir gelişme var. Ticaret hacmimiz bir önceki yıla göre yüzde 32 oranında arttı ve 22 milyar Dolara ulaştı. Geçen yıl misafir ettiğimiz Rus turist sayısı 5 milyona ulaştı ve böylece Rus turistler diğer turistlerin önüne geçtiler, ilk sırada yer aldılar. Bu sene, Sayın Bakanımız da Antalya’da dile getirdi, 6 milyon Rus vatandaşını ülkemizde misafir etmek istiyoruz. Bizim Ruslardan beklentimiz de vizesiz seyahatin bir an önce yeniden başlatılması. Bunu da görüşmelerimizde dile getirdik.

Putin’in yanısıra bir başka önemli konuğu daha ağırladık üçlü Zirve vesilesiyle, İran Cumhurbaşkanı Ruhani. İran Cumhurbaşkanıyla yapılan görüşmelerde de ikili ilişkilerimiz kapsamlı bir şekilde ele alındı. Özellikle ticari ilişkilerimizin geliştirilmesi, sınır güvenliğinin sağlanması, terörle mücadele ve enerji işbirliği üzerinde duruldu. Sayın Cumhurbaşkanımızın evsahipliğinde Putin ve Ruhani’nin katılımıyla 4 Nisan’da Suriye konulu Üçlü Zirve’yi düzenledik.

Zirve sonunda yayınlanan ortak açıklamadaki temel vurgu, Suriye’nin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün korunması ve ülkenin siyasi birliğinin mezhep temelli olmamasıdır. Siyasi sürecin ilerletilmesinde aktif işbirliği için taraflar mutabık kaldı. Ayrıca komşu ülkelerin ulusal güvenliklerine zarar verecek ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılığı da vurgulandı. Yine Soçi’de gerçekleştirilen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi sonuçlarının takibi de yapıldı. Özellikle siyasi sürecin hızlı bir şekilde ilerleyebilmesi için Anayasa Komitesi’nin biran önce kurulması önem taşıyor. Mevcut ihtilafa askeri yöntemlerle çözüm bulunamayacağı, ancak müzakere edilmiş bir siyasi çözümle sonuca ulaşılabileceği vurgusu yapıldı. Müteakip Üçlü Zirve Cumhurbaşkanı Ruhani’nin evsahipliğinde Tahran’da düzenlenecek. Ancak İran tarafı henüz tarih önerisinde bulunmadı. Teknik düzeydeki Astana toplantıları da önümüzdeki dönem devam edecek.

Bir hususu daha vurgulamak istiyorum. Astana süreci Suriye krizine çözüm bulmak için kurulmuş sahadaki en önemli mekanizma. Ancak bu süreci biz hiçbir zaman Cenevre’de devam eden sürecin bir alternatifi olarak görmedik, onun tamamlayıcısı olarak gördük. Astana sürecinin Cenevre süreciyle birlikte bir bütünlük içerisinde devam etmesi yönünde kararlılığımızı sürdürüyoruz.

Geçtiğimiz hafta maalesef yine Filistinli kardeşlerimizin çektiği zulme şahit olduk. Gazze’de Toprak Günü vesilesiyle barışçı gösteri yapan 32 Filistinli kardeşimiz maalesef yaşamını yitirdi, 1400’den fazla kişi de yaralandı. İsrail Gazze’de topraklarına dönüş hakkını vurgulamak isteyen silahsız Filistinlilere karşı güç kullanmaya devam ediyor. Bu yaşananların tüm sorumluluğu İsrail’dedir. Uluslararası toplumu da İsrail’de artan saldırganlığını sona erdirmek için harekete geçmeye çağırıyoruz. Bölgede barış ve istikrarın tesisi için tek yol var: İsrail’in Filistin halkına yönelik ihlallerinin sona ermesi ve 1967 sınırları dahilinde başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin Devletinin kurulması. Biz bu yönde çalışmalarımızı ısrarlı bir şekilde devam ettirmeye kararlıyız.

Arkadaşlar, Sayın Bakanımız 5-6 Nisan tarihlerinde Bakü’de “Bağlantısızlar Hareketi Bakanlar Konferansı”na katıldı, Azerbaycan Dışişleri Bakanı’nın davetlisi olarak. Bu hareketi kuruluşundan itibaren yakından takip ediyoruz. 2006 yılından bu yana da konuk ülke sıfatıyla davet ediliyoruz. Sayın Bakanımız konferans kapsamında bir konuşma yaptı, insani dış politikamızı anlattı. Terörle mücadele sarfettiğimiz çabalar hakkında bilgi verdi. Ayrıca Sayın Bakanımız bu vesileyle Bağlantısızlar Hareketi Filistin Bakanlar Komitesine de katıldı. Burada da Filistin halkının çektiği acıların sona erdirilmesi için uluslararası toplumun birlikte hareket etmesi gerektiğini belirtti, Filistin halkına verdiğimiz desteği yineledi. Yine bu konferans marjında Laos, Ekvator ve Nepalli mevkidaşlarıyla görüşmeler yaptı.

Evet, çok sıcak bir gündem var, çalışmalarımız devam ediyor, sizler de biliyorum soru kısmını sabırsızlıkla bekliyorsunuz. Şimdi sorulara geçebiliriz.

Kimden başlayalım buyurun.

SORU- Merhabalar. Hami Bey, Rusya’yla Amerika arasında Duma saldırısının ardından yaşanan krize ilişkin Rusya Parlamentosu Savunma Komitesi Başkanının bir açıklaması var. Türkiye’nin bu krize ilişkin arabuluculuk yaptığına dair bir iddiası var, doğru mudur acaba? Eğer doğruysa hangi kanal üzerinden, nasıl bir arabuluculuk işletilmektedir ve sonuçlarına dair bir bilginiz varsa rica edeyim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ediyorum. Arkadaşlar, 7 Nisan’da Duma’ya düzenlenen silah saldırısının rejim tarafından gerçekleştirildiği yönünde çok güçlü şüpheler var. Biz de yaptığımız açıklamayla bu saldırıyı güçlü bir şekilde kınadık. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü başta olmak üzere olayın derhal soruşturulmasını istedik. Kimyasal silah saldırıları insanlığa karşı suç teşkil ediyor, bu tür suçların cezasız kalmaması lazım. Neden? Çünkü cezasız kaldığında tekrarlanması ortaya çıkabiliyor, tekrarlanmaması için de cezalandırılması gerekiyor.

Malumunuz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne bir karar tasarısı sunuldu Amerika Birleşik Devletleri tarafından. Biz de bu karar tasarısına eş sunucu olduk. Neyi öngörüyordu bu karar tasarısı? Kimyasal silah saldırılarını soruşturacak bir mekanizma kurulmasını, ancak bu karar tasarısı veto edildi. Biz bu karar tasarısının veto edilmesini sözkonusu kimyasal silah saldırısının olup olmadığının araştırılması yönünde kaçırılmış çok önemli bir fırsat olarak görüyoruz.

Buyurun.

SORU- ABD Suriye’ye saldıracaksa o zaman Türkiye NATO üyesi olarak bu operasyonu destekleyecek mi?

Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ederim.

Şimdi tabii Sayın Cumhurbaşkanımızın ABD Başkanı Trump’la görüşmeleri devam ediyor. Dışişleri Bakanlığımızdaki yetkililerimizin görüşmeleri devam ediyor, malum bir kriz yaşanıyor, yakından takip ediyoruz biz de Türkiye Cumhuriyeti olarak. Bu spekülatif bir soru oldu, bakalım gelişmeler bize neyi gösterecek. Sayın Cumhurbaşkanımız çok önemli bir telefon görüşmesi yaptı, önümüzdeki dönemde bu telefon görüşmeleri de devam edecek, Suriye konusunda ve diğer konularda. Biz de süreci yakından izlemeye devam ediyoruz.

Teşekkür ederim.

Buyurun.

SORU- Hami Bey, şimdi spekülatif bir soru dediniz ama, açıkçası gözler Türkiye’nin üzerinde. Çünkü Türkiye hem NATO üyesi hem Rusya ve İran’la, bir süreç yürütüyor, Astana süreci. Ama Rusya, İran’la bu süreci yürütürken Beşar Esad’ın da görevinden ayrılması gerektiğini tekrarlayan bir dış politikamız var, bu anlamda da batı ittifakıyla aynı noktadayız. Türkiye’nin pozisyonu nasıl şekillenecek, özellikle İncirlik Üssü konusunda bir resmi talep geldiğinde İncirlik Üssü konusuna nasıl bir yanıt vermeye hazırız?

Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Ben teşekkür ederim.

Aslında biraz önce Sevil Hanım’a verdiğim cevapla size de cevap verdiğimi düşünüyorum. Yani biz kimyasal silah saldırılarının sona erdirilmesini istiyoruz. Daha önce de sicili temiz değil rejimin, daha önce de böyle kimyasal silah saldırılarında bulundu, bunun cezasız bırakılmaması gerektiğini düşünüyoruz. İşte bu nedenle de zaten Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde ABD karar tasarısına eşsunucu olduk. Fakat maalesef veto edildi dediğim gibi, işte bu da önemli bir fırsatın kaçması oldu. Önümüzdeki dönemde süreci yakından takip edeceğiz.

SORU- Hami Bey, az önce açıklamanızda savunma alanındaki ortak toplantıdan bahsettiniz. Burada Patriotların ortak üretimi konusunda ABD tarafından bir öneri geldi mi, Türkiye’nin bu öneriye cevabı ne oldu?

Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ederim.

Arkadaşlar, bu toplantı dediğim gibi bu yönde yapılan beşinci toplantıyı oluşturuyor. Bir önceki basın toplantısında da söylemiştim, S-400’ler ve Patriotlar konusundaki görüşlerimizi, Patriot konusu da ele alındı. S-400’lerin de Türkiye’ye teslimi konusunda biliyorsunuz pozisyonumuzu. Sayın Cumhurbaşkanlığı Sözcümüz İbrahim Kalın da geçen hafta yaptığı toplantıda bu konudaki görüşlerimizi dile getirdi. Bunun üzerine söyleyecek bir şey bulamıyorum.

SORU- Biliyorsunuz Türkiye son zamanlarda FETÖ’nün yurtdışı ayaklarına operasyonlar düzenliyor. Önce Kosova’da, daha sonra Gabon’da bir operasyon düzenlendi. Bu konuda Türkiye’nin uyguladığı stratejiyle ilgili bilgi verir misiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Evet arkadaşlar, FETÖ ile yurtiçinde olduğu kadar yurtdışında da kararlılıkla mücadele ediyoruz. FETÖ’nün sadece ülkemiz için değil, bulundukları ülkelerin güvenliği bakımından da risk taşıdığını muhataplarımıza her seviyede söylüyoruz. Bazı ülkeler bunu anladılar, bu tehlikenin farkına vardılar ve ülkelerindeki FETÖ üyelerini ülkemize sınırdışı etmeye başladılar. Bunun en son örneği Kosova’dan 6, Gabon’dan 3 FETÖ mensubunun ülkemize sınırdışı edilmesiyle gerçekleşti. Bu gelişme tabii terör örgütü FETÖ mensuplarına nerede, hangi ülkede bulunurlarsa bulunsunlar, adaletten kaçamayacakları yönünde de net bir mesaj verdi. Paniğe kapılan bazı FETÖ mensuplarının bazı Büyükelçilerimizi hedef aldıklarını görüyoruz, kara propaganda yapıyorlar, sosyal medyada özellikle. Ama bunlar beyhude çabalar. Hangi ülkede olursa olsun FETÖ mensuplarının Türk adaletine teslim edilmesi için biz çalışmaya devam edeceğiz.

SORU- Özellikle biraz önce sorulan İncirlik konusu, olası bir saldırı durumunda İncirlik’in kullanılıp kullanılmayacağı, birinci sorum.

İkinci sorum da; Hürriyet’te bugün bir haber yer aldı. Amerikalı yetkililerin bazı konularda özellikle Suriye konusunda Türkiye’ye teminatlar vermek için yeni bir yol düşündükleri.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Anlayamadım, biraz açar mısınız?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Kim söylemiş?

SORU- Bir Amerikalı yetkili.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- İsmi yok mu?

SORU- Yok, hayır.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Lütfen böyle spekülatif sorular sormayın bana, basında yer alan her haberi doğrulamadan, buna biraz dikkat edelim.

NATO konusunda da zaten biraz önce söyledim. Somut sorular sorarsanız ben daha rahat cevap verebileceğim.

SORU- NATO Genel Sekreteri’nin gelişi bağlamında bizden talepte bulunulursa diye soralım o zaman.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- O zaman onlar da görüşülecek konular arasında yer alacaktır.

SORU- Ben o zaman şöyle bir soru sorayım. ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerde Türkiye güvenceler konusunda nasıl bir yol izleyecek?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Ne gibi güvenceler?

SORU- PYD konusunda, PYD politikasında bir değişiklik olacak mı, böyle bir durum var mı?

Bir de son olarak, Mayıs’a ertelenen Atilla davası, Hakan Atilla davasına ilişkin görüşleriniz nedir?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Bu konuda, söyledim, bizim bu çalışma gruplarında amacımız nedir? ABD’nin bize vermiş olduğu sözlerini yerine getirmesi. Tillerson ziyaretinden sonra çalışma grupları oluşturuldu biliyorsunuz. Biraz önce de söyledim, ABD bize bazı taahhütlerde bulundu, fakat bunların hiçbirini yerine getirmedi. Biz bunun takibini yapıyoruz bu çalışma gruplarıyla. Ve bu taahhütlerin biran önce yerine getirilmesini bekliyoruz.

SORU- Az önce Sevil Hanım sormuştu, çeşitli temaslar var. Ama Türkiye’nin Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya arasında yaşanan krizde halihazırda bir diyalog kolaylaştırıcı, arabulucu olması gibi bir rol üstlendiğine ilişkin Rusya’dan çok açıklama geldi.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Rusya’dan çok açıklama geldi dediğiniz..

SORU- Rusya Savunma Komitesi Başkanı açıklama yaptı.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Bir tane öyle açıklama gördük değil mi, başka yerde gördünüz mü?

SORU- Diplomatik kaynaklara atfen haberler de var, bir somut açıklama olduğu için size sordum. Türkiye’nin böyle bir arabuluculuk girişimi var mı? Bir de, Dışişleri Bakanlığı’nın temasları olduğu söyleniyor, Cumhurbaşkanı da dün akşam ABD’li mevkidaşıyla görüştü. Bu temaslara ilişkin biraz daha bilgi verebilmeniz mümkün olabilir mi?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ederim.

Bu konudaki pozisyonumuzu isterseniz tekrarlayayım. Biz kimyasal silahların kullanılmasını kesinlikle kabul etmiyoruz ve kimyasal silah kullananların da cezalandırılmasını istiyoruz. Bu konuda sunulan karar tasarısına eşsunucu olduk. Fakat bu fırsat kaçırıldı, bunu söyleyebilirim size.

Diğer spekülatif konularda maalesef cevap veremeyeceğim.

SORU- İsviçre’de 1915 olaylarına ilişkin Cenevre’de bir anıt açılmasıyla ilgili bir karar çıktı Cenevre Kantonundan. Bugüne kadar bu engellenmişti, ama yarın galiba bu anıt açılacak. Bu konudaki görüşleriniz ne olacak?

Ayrıca, ikinci bir sorum olacak; ABD ile yapılan mekanizmada Suriye konusunda yeni Dışişleri Bakanı beklenecek ama, Irak, FETÖ ve konsolosluk konularında diğer çalışma gruplarında temaslar olabilir denmişti. Bu temaslar sürüyor mu, oluyor mu?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Fatih Bey, biraz önce söyledim, konsolosluk ve adli konularda çalışma grubu toplantısının en kısa zamanda yapılması öngörülüyor, tarih üzerinde çalışıyoruz bu konuda. İkinci sorunuzu yanıtlamış oldum.

Cenevre’de açılacak Ermeni anıtı konusunda, evet yarın Cenevre’deki bir parkta Cenevre Belediyesi ve İsviçre Ermeni toplumunun katılımıyla bir Ermeni anıtının açılışının yapılacağı anlaşılıyor. Ve bu anıt bir sanat eseri olarak lanse ediliyor. Ancak bunun arkasındaki amaç, 1915 olaylarını soykırım olarak kabul ettirmek, bu net olarak görülebilir. Ermeniler her zamanki tek taraflı tarih anlatılarını kabul ettirmek, tek ve mutlak gerçekmiş gibi sunmak istiyorlar. Ayrıca, bu konudaki Federal Mahkemedeki süreç devam ederken böyle bir anıtın açılmasını da çok manidar buluyoruz. Malum 1915 olaylarının niteliği hakkında bir oydaşma yok. İsviçreliler de aslında bunu çok iyi biliyorlar, neden? Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu konuda İsviçre aleyhine geçmişte kararlar verdi. Fakat bazı önyargılı ve bilgisiz yerel siyasetçiler tarihe adeta at gözlüğüyle bakıyorlar, objektif anlayıştan da çok uzaklar.

Bu konunun elbette bir dış politika boyutu da olacak, zira İsviçre Konfederasyonu’nu da ilgilendiren hassas bir mesele bu. Dolayısıyla biz bunu sadece belediyenin sorumluluğunda olan sıradan bir imar meselesi olarak görmüyoruz.

Bir de, bu anıtın açılması şöyle değerlendiriliyor: Cenevreliler ve Ermeni toplumunun ortak hafızasını yaşatmak amacıyla. Bir konuyu hatırlatmak istiyorum; Cenevre’de malum daha önce de saldırılar gerçekleşti, ASALA tarafından 1981 yılında Cenevre Başkonsolosluğumuz sözleşmeli personeli Mehmet Savaş Yergüz maalesef şehit oldu, ASALA saldırısı sonucunda. Cenevre Belediyesi yetkililerine sormak istiyorum, acaba sözleşmeli personelimiz şehit Yergüz’ün anısını yaşatmak için de bazı adımlar atacaklar mı? Teşekkür ediyorum.