DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Hoş geldiniz arkadaşlar.
Öncelikle, dün malum Cezayir’de çok elim bir uçak kazası yaşandı. Bu uçak
kazasında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyoruz, acısını
yürekten paylaştığımız dost ve kardeş Cezayir halkına da başsağlığı
diliyoruz.
Evet, dış politikada gündem her gün değişiyor, çok yoğun malumunuz.
Geçtiğimiz Cuma günü Müsteşar Yardımcımız Büyükelçi Sayın Sedat Önal
tarafından bir bilgilendirme toplantısı yapıldı. Düzenli olarak yaptığımız
bu basın toplantılarının, bilgilendirme toplantılarının sizler için faydalı
olduğunu düşüyorum. Bunlara devam edeceğiz düzenli olarak.
Konuşmama öncelikle Suriye, Zeytin Dalı Harekatı ve Afrin’deki son durumla
başlamak istiyorum.
Fırat Kalkanı Harekatı ve Zeytin Dalı Harekatıyla toplamda yaklaşık 4 bin
kilometrekarelik bir alan teröristlerden kurtarılmış oldu. Böylece
Cerablus’tan Afrin’e uzanan sınır hattımızı teröristlerden arındırmış
olduk. Gelinen noktada yerel halkın güvenli bir şekilde evlerine geri
dönebilmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu çerçevede mayın ve el
yapımı patlayıcı temizliği yapılıyor, hayatın normalleştirilmesine yönelik
çalışmalarımız devam ediyor. Zaten Afrin’de de hayat normale dönmeye
başladı, şehir merkezinin teröristlerden temizlenmesiyle birlikte
sivillerin bir bölümü geri dönmeye başladı bile.
Ayrıca bir hususun özellikle altını çizmek istiyorum; Fırat Kalkanı
Harekatından sonra 160 bin Suriyeli bölgeye geri döndü. Afrin Harekatından
sonra da biz en az 200 bin Suriyelinin Afrin’e geri dönmesini bekliyoruz,
bunu özellikle belirtmek istiyorum.
İnsani yardımlarımız tabii çok önemli, bölgeye yönelik insani yardımlarımız
kesintisiz olarak sürüyor. Operasyonun ilk gününden, yani 20 Ocak’tan
itibaren Afrin bölgesinde 30’a aşkın noktada yiyecek dağıtımı yapıyoruz,
ayrıca battaniye, su gibi ihtiyaçların karşılanmasına çalışıyoruz.
Biliyorsunuz Afrin’de teröristler şehir merkezine suyu kesmişti. Devlet Su
İşlerinden teknik personelimiz Afrin’de gerekli çalışmaları yaptılar ve
şehir merkezine su verilmeye başlandı, bu da bence çok önemli bir gelişme.
Krizin başından beri Türk Kızılayı’nın koordinasyonunda yerli ve yabancı
STK’lar tarafından bölgeye 40 bin kamyon gönderildi insani yardım taşıyan.
Buradaki malzemelerin toplamının 630 milyon dolar seviyesinde olduğunu
söyleyebiliriz.
Ayrıca, ülkemiz üzerinden Afrin’e Birleşmiş Milletler sevkiyatları da
başladı, 5 Nisan’da ilk sevkiyatın tamamlandığını biliyoruz.
Suriye’deki insani durumun vahametine ilişkin bazı rakamları sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Birleşmiş Milletler verilerine göre, kriz sebebiyle 6 milyon kişi Suriye’de
ülke içinde yerlerinden oldu, 5 milyondan fazla insan ülkeyi terk etmek
zorunda kaldı, krizin başlangıcından bu yana 13 milyon kişi yardıma muhtaç
hale geldi, bunların 5 milyondan fazlası çocuk. 9 milyon kişinin gıda
erişimi risk altında, nüfusun yüzde 60’ı sağlık yardımı, 9 milyon 300 bin
insan ise barınma ihtiyacı içinde. Bu rakamlar durumun ne kadar vahim
olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
Biliyorsunuz biz krizin başından itibaren açık kapı politikası uyguladık.
Şu anda ülkemizde 3,5 milyondan fazla Suriyeli bulunuyor, ev sahipliği
yapıyoruz onlara. Onlar için harcamalarımızın toplamı 31 milyar doları
aştı.
Şunu da unutmayalım lütfen, ülkemizin insani yardımları Fırat Kalkanı
Harekatı ya da Zeytin Dalı Harekatı bölgeleriyle sınırlı değil, ihtiyaç
duyulan her yere insani yardım ulaştırmaya çalışıyoruz, bunun için de
hazırlıklarımızı yapmış vaziyetteyiz.
Ayrıca Tel Rifat bölgesindeki gelişmeleri de yakından takip ediyoruz. Bu
bölgenin PYD/YPG teröristlerinin yeni merkezi haline gelmesinin kabul
edilemez olduğu mesajını muhataplarımıza iletiyoruz.
Doğu Guta’ya gelirsek, Doğu Guta 5 yıldır rejimin ablukası altında.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2401 sayılı kararı var insani
duruma ilişkin. Doğu Guta ve Suriye konusunda. Buna rağmen rejimin
saldırılarını devam ettirdiğini biliyoruz. Bundan duyduğumuz endişeyi
sürekli olarak dile getirdik, sadece söylemle de yetinmedik, rejimin
garantörleri olan İran ve Rusya nezdinde en üst düzeyde girişimlerde
bulunduk ve şu konuları dile getirdik: Rejimin ihlallerine son vermesi,
insani durumun kötüleşmesinin engellenmesi, ülkemize tıbbi tahliyelerin
yapılması, Halep senaryosunun Doğu Guta’da tekrarlanmaması ve teröristlerin
sivillerden ve ılımlı muhaliflerden ayrıştırılması.
Arkadaşlar, terörle mücadele kisvesi altında sivillerin hedef alınmasını
kabul edemiyoruz, bunu ısrarla vurguladık. Ancak, rejim askeri çözümde
diretiyor. Doğu Guta bölgesi gerginliği azaltma bölgesi olarak kabul
edildiği halde, rejim bu bölgeyi hedef almayı sürdürüyor.
2401 sayılı kararın kabul edildiği 24 Şubat tarihinden bu yana maalesef
1800’den fazla kişi hayatını kaybetti. Başta rejimin garantörleri olmak
üzere uluslararası toplum bu saldırıların durması için gerekli tepkiyi
ortaya koyamadı. Son dönemde rejimin saldırıları sonucunda Doğu Guta
bölgesinin neredeyse tamamen rejimin eline geçtiğini görüyoruz. Bugün bu
konuda Rusya’dan da bir açıklama geldi takip etmişsinizdir. Rusya aracılık
yaptığı bazı anlaşmalarla 155 binden fazla sivilin Doğu Guta’dan
tahliyesini sağladı, bunlar Hama ve İdlib’de geçici barınma merkezlerinde
bulunuyorlar.
Doğu Guta’da yaşananların İdlib başta olmak üzere diğer gerginliği azaltma
bölgelerinde tekrar etmemesi bizim için çok büyük önem taşıyor. Bunu da
Astana sürecinde rejimin garantörleri olan Rusya Federasyonu ve İran’la
temaslarımızda sürekli vurguladık. Geçen hafta yapılan Üçlü Zirvede de en
üst seviyede dile getirildi.
Son olarak biliyorsunuz Doğu Guta’da bir kimyasal silah saldırısı
düzenlendi, yaptığımız açıklamayla bunu da kınadık, uluslararası toplum da
büyük tepki gösterdi bu olaya. Tabii sürecin araştırılması lazım, Kimyasal
Silahların Yasaklanması Örgütü başta olmak üzere uluslararası örgütlerin
duruma ilişkin araştırma yapması gerekiyor.
Değerli basın mensupları, biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde Fransa
müttefikliğe sığmayan bir adım attı. Bizim Fransa’ya mesajımız gayet net,
eğer Suriye konusunda işbirliğimizi ve diyaloğumuzu sürdüreceksek, temel
konularda bir anlayış birliğine varmamız gerekiyor. PYD/YPG, PKK’nın
Suriye’deki uzantısıdır, yani bir terör örgütüdür. PYD/YPG, DEAŞ’la
mücadelede ortak olamaz, zira terör örgütleriyle mücadele başka terör
örgütleri eliyle yürütülemez. PYD/YPG, Suriye’nin geleceğine ipotek koyacak
bir politika izliyor. PYD/YPG’yle iş tutmak Suriye’nin geleceğini ipotek
altına almak anlamına geliyor ve bu sadece bölgemizin değil ülkemizin
güvenliği bakımından da son derece sakıncalı.
Fransız makamları ayrıca biliyorsunuz Afrin kantonu ifadesini kullandı. Bu
ifadenin de Suriye ihtilafının çözümüyle ilgili Birleşmiş Milletler
söylemine, Birleşmiş Milletler kararlarına ters düştüğünü söylemek
istiyorum. Bu konuda zaten Sayın Bakanımız da Fransız mevkidaşıyla yaptığı
telefon görüşmesinde gerekli mesajları iletti.
Arkadaşlar, şimdi son dönemdeki önemli temas ve ziyaretlere geçelim.
Biliyorsunuz 26 Mart’ta Türkiye-AB Zirvesi düzenlendi. Bu Zirve formatı
farklı olsa da Kasım 2015’ten bu yana yapılan 5. Türkiye-AB Zirvesi. Bu
görüşme ayrıca bir yıla yakın aradan sonra Sayın Cumhurbaşkanımız ile AB
kurumları başkanları arasında gerçekleştirilen ilk doğrudan temas
niteliğindeydi. AB ile ilişkilerimizin zor bir süreçten geçtiğini
biliyoruz, ama yine de aradaki fikir ayrılıklarına rağmen bu son
toplantının olumlu bir havada cereyan ettiğini söyleyebilirim. AB
üyeliğinin stratejik önceliğimiz olduğunu bu görüşmede dile getirdik ve
katılım sürecimiz önündeki suni engellerin kaldırılması gerektiğini bir kez
daha vurguladık.
Avrupa Birliği’yle terörle mücadeleden enerjiye çok çeşitli alanlarda
işbirliğimiz devam ediyor, fakat bu ikili işbirliği bizim katılım
sürecimizden önemli değil, katılım sürecimizin yerine geçemez, bunu her
görüşmede kuvvetle vurguluyoruz.
AB Komisyonu Başkanı Juncker ortak basın toplantısında, katılım
müzakerelerimizin sonlandırılmasına yönelik çağrılara tepkisini net olarak
ortaya koydu ve ülkemize yönelik taahhütlerin ve katılım müzakerelerimizin
garantörü olacağını belirtti.
Ayrıca, yine ortak basın toplantısında 15 Temmuz’dan sonra AB’nin bizimle
daha güçlü dayanışma göstermemiş olmasına yönelik yorumları da dikkat
çekiciydi. Bu geç de olsa AB tarafından atılmış olumlu bir adımdır.
Zirve’de tabii somut bazı konular da ele alındı, Vize Serbestisi, Gümrük
Birliği’nin güncellenmesi, Sığınmacılar için AB’nin Mali Yardımı gibi.
AB’nin bu gibi konularda bize vermiş olduğu desteği sürdürmesini
bekliyoruz.
Zirve’de ayrıca ülkemizde bulunan Suriyeliler için öngörülen ikinci üç
milyar Avro’nun daha hızlı bir şekilde kullanımı amacıyla AFAD ve Kızılay’a
doğrudan verilmesini talep ettik. Bu üç milyarın 1 milyar Avro’sunun AB
bütçesinden karşılanacağını biliyoruz, kalan iki milyarlık bölümün ise üye
devletler tarafından Komisyon aracılığıyla alınacağı anlaşılıyor.
Zirvede ayrıca, bir yol haritası sunduk AB tarafına, bu kağıtta
ilişkilerimizin nasıl geliştirilebileceğine yönelik önerilerimiz yer
alıyor. Bizim AB’den beklentimiz, karşılıklı güveni tesis etmek.
Sayın Bakanımızın temaslarına dönersek. Varna’daki toplantıdan hemen sonra
Sayın Bakanımız “Afganistan Hakkında Taşkent Konferansı”na katılmak üzere
Özbekistan’a geçti. Konferans, Afganistan barış ve uzlaşı sürecini
desteklemek amacıyla yapıldı. Sayın Bakanımız da konferans marjında bir
konuşma yaptı ve Afganistan’da kalıcı barış ve istikrara yönelik tüm
çabaları desteklediğimizi vurguladı, kardeş Afgan halkının her zaman
yanında olacağımızı belirtti.
Arkadaşlar, Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin 28 Şubat günü Taliban’a
yaptığı önkoşulsuz müzakere çağrısını destekliyoruz, Taliban’ın da bu
çağrıya olumlu yanıt vermesini bekliyoruz, böylece Afgan Uzlaşı ve Barış
Süreci’nin başarıyla ilerleyebileceğini ümit ediyoruz.
Sayın Bakanımız Özbekistan’da ayrıca Özbekistan Cumhurbaşkanı, Kırgız ve
Pakistanlı mevkidaşlarıyla da görüşmeler yaptı. Özbekistan Cumhurbaşkanıyla
görüşmesi çok olumlu bir havada geçti. Sayın Cumhurbaşkanımızın önümüzdeki
dönemde, Nisan ayı sonunda resmi bir ziyareti olacak Özbekistan’a, bunun
hazırlıkları da bu görüşmede ele alındı.
Sayın Başbakanımız 29 Mart’ta Bosna Hersek’e bir ziyaret gerçekleştirdi.
Sayın Bakanımız da kendilerine refakat etti. Balkanlarla bizim yüzyıllara
dayanan derin kültürel ve tarihi bağlarımız var. Sayın Başbakanımızın da
ifade ettiği gibi, Balkan bölgesinin istikrarı bizim dış politika
önceliklerimiz arasında yer alıyor. Bosna Hersek’te yapılan görüşmelerde
tabiatıyla FETÖ’yle mücadele konusu ön plana çıktı. Ayrıca, ikili siyasi ve
ekonomik ilişkilerimiz de görüşüldü. Görüşmelerde Belgrad-Saraybosna
karayolu projesi, enerji alanında işbirliği, Bosna Hersek’in
Avrupa-Atlantik süreçlerine katılımı ve Balkanlar’daki gelişmeler üzerinde
duruldu. Bugün Bosna Hersek’te Türk yatırımcıların üstlendiği projelerin
değeri 600 milyon Dolara yaklaştı. TİKA projeleri ise 300 milyon Dolar
seviyesinde. Bunları Bosna Hersek’le ekonomik ilişkilerimizin ne kadar
geliştiğini belirtmek için vurguluyorum.
Ayrıca, Ziraat Bankası aracılığıyla da Bosna Hersek’te yatırım yapacaklara
100 milyon Avroluk kredi imkanı tanındı. Bu ülkeyle var olan ekonomik ve
siyasi ilişkilerimizi daha da geliştireceğiz.
29-31 Mart tarihlerinde ise Ukrayna Dışişleri Bakanı Klimkin “Ortak
Stratejik Planlama Grubu”nun Altıncı Toplantısı vesilesiyle ülkemizi
ziyaret etti. Kırım Tatarlarının lideri Ukrayna Milletvekili Sayın Mustafa
Kırımoğlu da Bakan Klimkin’e refakat etti. Konuk Bakan, Sayın
Cumhurbaşkanımız ve Meclis Başkanı tarafından kabul edildi ve Sayın
Bakanımız ile görüşmeler yaptı. Önümüzdeki dönemde gerçekleştirilecek olan
“Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısı”nın hazırlıkları ele alındı.
Görüşmede Ukrayna tarafından beklentilerimiz de dile getirildi. Serbest
Ticaret Anlaşması müzakerelerinin bir an önce tamamlanmasını istiyoruz.
Ayrıca karşı tarafa Kırım’ın gayrimeşru ilhakını tanımama yönündeki
tutumumuzu da dile getirdik. Dombas’taki durumun uluslararası hukuk ve
Ukrayna’nın toprak bütünlüğü çerçevesinde çözülmesini desteklediğimizi
yineledik.
Arkadaşlar bildiğiniz gibi ABD’yle oluşturulan çalışma gruplarının ilk
toplantısı 8-9 Mart tarihlerinde gerçekleştirilmişti. Daha sonra Sayın
Bakanımızın ABD’yi ziyareti sözkonusuydu, fakat Amerika Birleşik
Devletleri’nde Dışişleri Bakanlığı seviyesinde bir değişiklik olunca bu
ziyaret ertelenmek zorunda kaldı. 8-9 Mart’taki ziyaretin sonuçlarını ele
almak üzere Sayın Müsteşarımız 30 Mart’ta ABD’ye bir çalışma ziyareti
gerçekleştirdi. Dışişleri Bakan Yardımcısı Sullivan'la görüştü. Bu konuda
bir basın notu hazırlamıştık onları size ilettik. Kısaca değinmek
gerekirse, Münbiç konusundaki görüşmeler 8-9 Mart tarihlerindeki görüşmeler
temelinde cereyan etti. Bu konuda birlikte ilerleme kaydedilmesi hususunda
kararlılık teyit edildi. Toplantıda ayrıca DEAŞ’ın kalıcı şekilde yenilgiye
uğratılmasını teminen ABD ile işbirliğini arttırmanın yolları ele alındı.
Biz karşı tarafa Afrin’deki insani yardım faaliyetlerimiz hakkında bilgi
verdik. İstikrarı sağlamaya yönelik çalışmalarımız hakkında bilgi verdik.
Her iki taraf, Afrin’de istikrarın sağlanmasıyla birlikte yerlerinden
edilmiş kişilerin evlerine dönmesinin önemini vurguladılar.
Bu toplantıda ayrıca konsolosluk ve adli konularda da görüşmeler yapıldı.
Bu konulara ilişkin bir çalışma grubu daha var biliyorsunuz. Bu çalışma
grubunun en kısa zamanda tekrar toplanması üzerinde mutabık kalındı. ABD
ile uygun tarihin belirlenmesine yönelik çalışmalarımız devam ediyor.
Arkadaşlar, bizim bu çalışma gruplarından beklentimiz şu, bunu her
toplantıda söylüyorum; ABD’nin bizim taleplerimize yönelik somut adımlar
atması ve verdiği sözleri biran önce yerine getirmesi. Bildiğiniz gibi
Sayın Cumhurbaşkanımız ABD Başkanı Trump’la 22 Mart ve 30 Mart’ta telefon
görüşmesi gerçekleştirdi. Dün akşam da bir telefon görüşmesi yaptılar,
mevcut durum çerçevesinde. Bu görüşmelerde Suriye konusu ele alındı,
ilişkilerde hassasiyet yaratan konular Başkan Trump’a bir kez daha
iletildi. ABD ile 30 Mart’ta, Savunma Sanayi Ticaret Diyaloğu Toplantısı
düzenlendi. Bu toplantıya Bakanlığımızdan temsilcilerin yanısıra Ekonomi
Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Savunma
Sanayi Müsteşarlığı’ndan temsilciler katıldı. Toplantıda Savunma sanayi
alanında işbirliği olanakları ele alındı ve ortak projeler görüşüldü.
ABD’nin yavaş ilerleyen ve siyasi müdahalelere açık bir ihraç rejimi var.
İhraç lisansları Kongre engeline takılabiliyor, bu konular projeler bazında
masaya yatırıldı. Ayrıca yine Patriotlar dahil ABD’den tedarik süreci devam
eden savunma sanayi projelerimiz üzerinde de duruldu.
Değerli basın mensupları, Rusya Federasyonu’yla ilişkilerimiz her alanda
müspet bir çizgide ilerliyor. Rusya Devlet Başkanı Putin, ÜDİK’in yani
“Türkiye-Rusya Üst Düzey İşbirliği Konseyi”nin 7. toplantısı ve Üçlü Zirve
vesilesiyle ülkemizi ziyaret etti. Putin’in 18 Mart’ta düzenlenen
seçimlerden sonra ilk yurt dışı ziyaretini ülkemize gerçekleştirmesini
önemsiyoruz. ÜDİK toplantısında dört tane anlaşma imzalandı, Enformasyon
Teknolojileri, Yatırım, Sosyal Politika ve Spor alanlarında. Ayrıca yine
biliyorsunuz video konferans yoluyla Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin resmi
temel atma töreni yapıldı. Bu tabii ekonomik anlamda çok önemli bir proje.
20 milyar Dolarlık değeriyle Türkiye’de tek kalemde yapılan en büyük
yatırım. Tamamlandığında Türkiye’nin elektrik ihtiyacının yüzde 10’unu
karşılayacak. Projenin ilk aşamasının 2023 yılında tamamlanması bekleniyor.
Ayrıca diğer büyük bir proje TürkAkım doğalgaz boru hattının inşası devam
ediyor. Rusya ile ikili ticaret hacmimizde ciddi bir gelişme var. Ticaret
hacmimiz bir önceki yıla göre yüzde 32 oranında arttı ve 22 milyar Dolara
ulaştı. Geçen yıl misafir ettiğimiz Rus turist sayısı 5 milyona ulaştı ve
böylece Rus turistler diğer turistlerin önüne geçtiler, ilk sırada yer
aldılar. Bu sene, Sayın Bakanımız da Antalya’da dile getirdi, 6 milyon Rus
vatandaşını ülkemizde misafir etmek istiyoruz. Bizim Ruslardan beklentimiz
de vizesiz seyahatin bir an önce yeniden başlatılması. Bunu da
görüşmelerimizde dile getirdik.
Putin’in yanısıra bir başka önemli konuğu daha ağırladık üçlü Zirve
vesilesiyle, İran Cumhurbaşkanı Ruhani. İran Cumhurbaşkanıyla yapılan
görüşmelerde de ikili ilişkilerimiz kapsamlı bir şekilde ele alındı.
Özellikle ticari ilişkilerimizin geliştirilmesi, sınır güvenliğinin
sağlanması, terörle mücadele ve enerji işbirliği üzerinde duruldu. Sayın
Cumhurbaşkanımızın evsahipliğinde Putin ve Ruhani’nin katılımıyla 4
Nisan’da Suriye konulu Üçlü Zirve’yi düzenledik.
Zirve sonunda yayınlanan ortak açıklamadaki temel vurgu, Suriye’nin
bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün korunması ve ülkenin siyasi birliğinin
mezhep temelli olmamasıdır. Siyasi sürecin ilerletilmesinde aktif işbirliği
için taraflar mutabık kaldı. Ayrıca komşu ülkelerin ulusal güvenliklerine
zarar verecek ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılığı da vurgulandı.
Yine Soçi’de gerçekleştirilen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi sonuçlarının
takibi de yapıldı. Özellikle siyasi sürecin hızlı bir şekilde
ilerleyebilmesi için Anayasa Komitesi’nin biran önce kurulması önem
taşıyor. Mevcut ihtilafa askeri yöntemlerle çözüm bulunamayacağı, ancak
müzakere edilmiş bir siyasi çözümle sonuca ulaşılabileceği vurgusu yapıldı.
Müteakip Üçlü Zirve Cumhurbaşkanı Ruhani’nin evsahipliğinde Tahran’da
düzenlenecek. Ancak İran tarafı henüz tarih önerisinde bulunmadı. Teknik
düzeydeki Astana toplantıları da önümüzdeki dönem devam edecek.
Bir hususu daha vurgulamak istiyorum. Astana süreci Suriye krizine çözüm
bulmak için kurulmuş sahadaki en önemli mekanizma. Ancak bu süreci biz
hiçbir zaman Cenevre’de devam eden sürecin bir alternatifi olarak görmedik,
onun tamamlayıcısı olarak gördük. Astana sürecinin Cenevre süreciyle
birlikte bir bütünlük içerisinde devam etmesi yönünde kararlılığımızı
sürdürüyoruz.
Geçtiğimiz hafta maalesef yine Filistinli kardeşlerimizin çektiği zulme
şahit olduk. Gazze’de Toprak Günü vesilesiyle barışçı gösteri yapan 32
Filistinli kardeşimiz maalesef yaşamını yitirdi, 1400’den fazla kişi de
yaralandı. İsrail Gazze’de topraklarına dönüş hakkını vurgulamak isteyen
silahsız Filistinlilere karşı güç kullanmaya devam ediyor. Bu yaşananların
tüm sorumluluğu İsrail’dedir. Uluslararası toplumu da İsrail’de artan
saldırganlığını sona erdirmek için harekete geçmeye çağırıyoruz. Bölgede
barış ve istikrarın tesisi için tek yol var: İsrail’in Filistin halkına
yönelik ihlallerinin sona ermesi ve 1967 sınırları dahilinde başkenti Doğu
Kudüs olacak bağımsız bir Filistin Devletinin kurulması. Biz bu yönde
çalışmalarımızı ısrarlı bir şekilde devam ettirmeye kararlıyız.
Arkadaşlar, Sayın Bakanımız 5-6 Nisan tarihlerinde Bakü’de “Bağlantısızlar
Hareketi Bakanlar Konferansı”na katıldı, Azerbaycan Dışişleri Bakanı’nın
davetlisi olarak. Bu hareketi kuruluşundan itibaren yakından takip
ediyoruz. 2006 yılından bu yana da konuk ülke sıfatıyla davet ediliyoruz.
Sayın Bakanımız konferans kapsamında bir konuşma yaptı, insani dış
politikamızı anlattı. Terörle mücadele sarfettiğimiz çabalar hakkında bilgi
verdi. Ayrıca Sayın Bakanımız bu vesileyle Bağlantısızlar Hareketi Filistin
Bakanlar Komitesine de katıldı. Burada da Filistin halkının çektiği
acıların sona erdirilmesi için uluslararası toplumun birlikte hareket
etmesi gerektiğini belirtti, Filistin halkına verdiğimiz desteği yineledi.
Yine bu konferans marjında Laos, Ekvator ve Nepalli mevkidaşlarıyla
görüşmeler yaptı.
Evet, çok sıcak bir gündem var, çalışmalarımız devam ediyor, sizler de
biliyorum soru kısmını sabırsızlıkla bekliyorsunuz. Şimdi sorulara
geçebiliriz.
Kimden başlayalım buyurun.
SORU- Merhabalar. Hami Bey, Rusya’yla Amerika arasında Duma saldırısının
ardından yaşanan krize ilişkin Rusya Parlamentosu Savunma Komitesi
Başkanının bir açıklaması var. Türkiye’nin bu krize ilişkin arabuluculuk
yaptığına dair bir iddiası var, doğru mudur acaba? Eğer doğruysa hangi
kanal üzerinden, nasıl bir arabuluculuk işletilmektedir ve sonuçlarına dair
bir bilginiz varsa rica edeyim.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ediyorum. Arkadaşlar,
7 Nisan’da Duma’ya düzenlenen silah saldırısının rejim tarafından
gerçekleştirildiği yönünde çok güçlü şüpheler var. Biz de yaptığımız
açıklamayla bu saldırıyı güçlü bir şekilde kınadık. Kimyasal Silahların
Yasaklanması Örgütü başta olmak üzere olayın derhal soruşturulmasını
istedik. Kimyasal silah saldırıları insanlığa karşı suç teşkil ediyor, bu
tür suçların cezasız kalmaması lazım. Neden? Çünkü cezasız kaldığında
tekrarlanması ortaya çıkabiliyor, tekrarlanmaması için de cezalandırılması
gerekiyor.
Malumunuz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne bir karar tasarısı
sunuldu Amerika Birleşik Devletleri tarafından. Biz de bu karar tasarısına
eş sunucu olduk. Neyi öngörüyordu bu karar tasarısı? Kimyasal silah
saldırılarını soruşturacak bir mekanizma kurulmasını, ancak bu karar
tasarısı veto edildi. Biz bu karar tasarısının veto edilmesini sözkonusu
kimyasal silah saldırısının olup olmadığının araştırılması yönünde
kaçırılmış çok önemli bir fırsat olarak görüyoruz.
Buyurun.
SORU- ABD Suriye’ye saldıracaksa o zaman Türkiye NATO üyesi olarak bu
operasyonu destekleyecek mi?
Teşekkürler.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ederim.
Şimdi tabii Sayın Cumhurbaşkanımızın ABD Başkanı Trump’la görüşmeleri devam
ediyor. Dışişleri Bakanlığımızdaki yetkililerimizin görüşmeleri devam
ediyor, malum bir kriz yaşanıyor, yakından takip ediyoruz biz de Türkiye
Cumhuriyeti olarak. Bu spekülatif bir soru oldu, bakalım gelişmeler bize
neyi gösterecek. Sayın Cumhurbaşkanımız çok önemli bir telefon görüşmesi
yaptı, önümüzdeki dönemde bu telefon görüşmeleri de devam edecek, Suriye
konusunda ve diğer konularda. Biz de süreci yakından izlemeye devam
ediyoruz.
Teşekkür ederim.
Buyurun.
SORU- Hami Bey, şimdi spekülatif bir soru dediniz ama, açıkçası gözler
Türkiye’nin üzerinde. Çünkü Türkiye hem NATO üyesi hem Rusya ve İran’la,
bir süreç yürütüyor, Astana süreci. Ama Rusya, İran’la bu süreci yürütürken
Beşar Esad’ın da görevinden ayrılması gerektiğini tekrarlayan bir dış
politikamız var, bu anlamda da batı ittifakıyla aynı noktadayız.
Türkiye’nin pozisyonu nasıl şekillenecek, özellikle İncirlik Üssü konusunda
bir resmi talep geldiğinde İncirlik Üssü konusuna nasıl bir yanıt vermeye
hazırız?
Teşekkürler.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Ben teşekkür ederim.
Aslında biraz önce Sevil Hanım’a verdiğim cevapla size de cevap verdiğimi
düşünüyorum. Yani biz kimyasal silah saldırılarının sona erdirilmesini
istiyoruz. Daha önce de sicili temiz değil rejimin, daha önce de böyle
kimyasal silah saldırılarında bulundu, bunun cezasız bırakılmaması
gerektiğini düşünüyoruz. İşte bu nedenle de zaten Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi’nde ABD karar tasarısına eşsunucu olduk. Fakat maalesef
veto edildi dediğim gibi, işte bu da önemli bir fırsatın kaçması oldu.
Önümüzdeki dönemde süreci yakından takip edeceğiz.
SORU- Hami Bey, az önce açıklamanızda savunma alanındaki ortak toplantıdan
bahsettiniz. Burada Patriotların ortak üretimi konusunda ABD tarafından bir
öneri geldi mi, Türkiye’nin bu öneriye cevabı ne oldu?
Teşekkürler.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ederim.
Arkadaşlar, bu toplantı dediğim gibi bu yönde yapılan beşinci toplantıyı
oluşturuyor. Bir önceki basın toplantısında da söylemiştim, S-400’ler ve
Patriotlar konusundaki görüşlerimizi, Patriot konusu da ele alındı.
S-400’lerin de Türkiye’ye teslimi konusunda biliyorsunuz pozisyonumuzu.
Sayın Cumhurbaşkanlığı Sözcümüz İbrahim Kalın da geçen hafta yaptığı
toplantıda bu konudaki görüşlerimizi dile getirdi. Bunun üzerine söyleyecek
bir şey bulamıyorum.
SORU- Biliyorsunuz Türkiye son zamanlarda FETÖ’nün yurtdışı ayaklarına
operasyonlar düzenliyor. Önce Kosova’da, daha sonra Gabon’da bir operasyon
düzenlendi. Bu konuda Türkiye’nin uyguladığı stratejiyle ilgili bilgi verir
misiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Evet arkadaşlar, FETÖ ile
yurtiçinde olduğu kadar yurtdışında da kararlılıkla mücadele ediyoruz.
FETÖ’nün sadece ülkemiz için değil, bulundukları ülkelerin güvenliği
bakımından da risk taşıdığını muhataplarımıza her seviyede söylüyoruz. Bazı
ülkeler bunu anladılar, bu tehlikenin farkına vardılar ve ülkelerindeki
FETÖ üyelerini ülkemize sınırdışı etmeye başladılar. Bunun en son örneği
Kosova’dan 6, Gabon’dan 3 FETÖ mensubunun ülkemize sınırdışı edilmesiyle
gerçekleşti. Bu gelişme tabii terör örgütü FETÖ mensuplarına nerede, hangi
ülkede bulunurlarsa bulunsunlar, adaletten kaçamayacakları yönünde de net
bir mesaj verdi. Paniğe kapılan bazı FETÖ mensuplarının bazı
Büyükelçilerimizi hedef aldıklarını görüyoruz, kara propaganda yapıyorlar,
sosyal medyada özellikle. Ama bunlar beyhude çabalar. Hangi ülkede olursa
olsun FETÖ mensuplarının Türk adaletine teslim edilmesi için biz çalışmaya
devam edeceğiz.
SORU- Özellikle biraz önce sorulan İncirlik konusu, olası bir saldırı
durumunda İncirlik’in kullanılıp kullanılmayacağı, birinci sorum.
İkinci sorum da; Hürriyet’te bugün bir haber yer aldı. Amerikalı
yetkililerin bazı konularda özellikle Suriye konusunda Türkiye’ye
teminatlar vermek için yeni bir yol düşündükleri.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Anlayamadım, biraz açar mısınız?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Kim söylemiş?
SORU- Bir Amerikalı yetkili.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- İsmi yok mu?
SORU- Yok, hayır.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Lütfen böyle spekülatif sorular
sormayın bana, basında yer alan her haberi doğrulamadan, buna biraz dikkat
edelim.
NATO konusunda da zaten biraz önce söyledim. Somut sorular sorarsanız ben
daha rahat cevap verebileceğim.
SORU- NATO Genel Sekreteri’nin gelişi bağlamında bizden talepte bulunulursa
diye soralım o zaman.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- O zaman onlar da görüşülecek
konular arasında yer alacaktır.
SORU- Ben o zaman şöyle bir soru sorayım. ABD ile Türkiye arasındaki
ilişkilerde Türkiye güvenceler konusunda nasıl bir yol izleyecek?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Ne gibi güvenceler?
SORU- PYD konusunda, PYD politikasında bir değişiklik olacak mı, böyle bir
durum var mı?
Bir de son olarak, Mayıs’a ertelenen Atilla davası, Hakan Atilla davasına
ilişkin görüşleriniz nedir?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Bu konuda, söyledim, bizim bu
çalışma gruplarında amacımız nedir? ABD’nin bize vermiş olduğu sözlerini
yerine getirmesi. Tillerson ziyaretinden sonra çalışma grupları oluşturuldu
biliyorsunuz. Biraz önce de söyledim, ABD bize bazı taahhütlerde bulundu,
fakat bunların hiçbirini yerine getirmedi. Biz bunun takibini yapıyoruz bu
çalışma gruplarıyla. Ve bu taahhütlerin biran önce yerine getirilmesini
bekliyoruz.
SORU- Az önce Sevil Hanım sormuştu, çeşitli temaslar var. Ama Türkiye’nin
Amerika Birleşik Devletleri ile Rusya arasında yaşanan krizde halihazırda
bir diyalog kolaylaştırıcı, arabulucu olması gibi bir rol üstlendiğine
ilişkin Rusya’dan çok açıklama geldi.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Rusya’dan çok açıklama geldi
dediğiniz..
SORU- Rusya Savunma Komitesi Başkanı açıklama yaptı.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Bir tane öyle açıklama gördük değil
mi, başka yerde gördünüz mü?
SORU- Diplomatik kaynaklara atfen haberler de var, bir somut açıklama
olduğu için size sordum. Türkiye’nin böyle bir arabuluculuk girişimi var
mı? Bir de, Dışişleri Bakanlığı’nın temasları olduğu söyleniyor,
Cumhurbaşkanı da dün akşam ABD’li mevkidaşıyla görüştü. Bu temaslara
ilişkin biraz daha bilgi verebilmeniz mümkün olabilir mi?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ederim.
Bu konudaki pozisyonumuzu isterseniz tekrarlayayım. Biz kimyasal silahların
kullanılmasını kesinlikle kabul etmiyoruz ve kimyasal silah kullananların
da cezalandırılmasını istiyoruz. Bu konuda sunulan karar tasarısına
eşsunucu olduk. Fakat bu fırsat kaçırıldı, bunu söyleyebilirim size.
Diğer spekülatif konularda maalesef cevap veremeyeceğim.
SORU- İsviçre’de 1915 olaylarına ilişkin Cenevre’de bir anıt açılmasıyla
ilgili bir karar çıktı Cenevre Kantonundan. Bugüne kadar bu engellenmişti,
ama yarın galiba bu anıt açılacak. Bu konudaki görüşleriniz ne olacak?
Ayrıca, ikinci bir sorum olacak; ABD ile yapılan mekanizmada Suriye
konusunda yeni Dışişleri Bakanı beklenecek ama, Irak, FETÖ ve konsolosluk
konularında diğer çalışma gruplarında temaslar olabilir denmişti. Bu
temaslar sürüyor mu, oluyor mu?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Fatih Bey, biraz önce söyledim,
konsolosluk ve adli konularda çalışma grubu toplantısının en kısa zamanda
yapılması öngörülüyor, tarih üzerinde çalışıyoruz bu konuda. İkinci
sorunuzu yanıtlamış oldum.
Cenevre’de açılacak Ermeni anıtı konusunda, evet yarın Cenevre’deki bir
parkta Cenevre Belediyesi ve İsviçre Ermeni toplumunun katılımıyla bir
Ermeni anıtının açılışının yapılacağı anlaşılıyor. Ve bu anıt bir sanat
eseri olarak lanse ediliyor. Ancak bunun arkasındaki amaç, 1915 olaylarını
soykırım olarak kabul ettirmek, bu net olarak görülebilir. Ermeniler her
zamanki tek taraflı tarih anlatılarını kabul ettirmek, tek ve mutlak
gerçekmiş gibi sunmak istiyorlar. Ayrıca, bu konudaki Federal Mahkemedeki
süreç devam ederken böyle bir anıtın açılmasını da çok manidar buluyoruz.
Malum 1915 olaylarının niteliği hakkında bir oydaşma yok. İsviçreliler de
aslında bunu çok iyi biliyorlar, neden? Çünkü Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi bu konuda İsviçre aleyhine geçmişte kararlar verdi. Fakat bazı
önyargılı ve bilgisiz yerel siyasetçiler tarihe adeta at gözlüğüyle
bakıyorlar, objektif anlayıştan da çok uzaklar.
Bu konunun elbette bir dış politika boyutu da olacak, zira İsviçre
Konfederasyonu’nu da ilgilendiren hassas bir mesele bu. Dolayısıyla biz
bunu sadece belediyenin sorumluluğunda olan sıradan bir imar meselesi
olarak görmüyoruz.
Bir de, bu anıtın açılması şöyle değerlendiriliyor: Cenevreliler ve Ermeni
toplumunun ortak hafızasını yaşatmak amacıyla. Bir konuyu hatırlatmak
istiyorum; Cenevre’de malum daha önce de saldırılar gerçekleşti, ASALA
tarafından 1981 yılında Cenevre Başkonsolosluğumuz sözleşmeli personeli
Mehmet Savaş Yergüz maalesef şehit oldu, ASALA saldırısı sonucunda. Cenevre
Belediyesi yetkililerine sormak istiyorum, acaba sözleşmeli personelimiz
şehit Yergüz’ün anısını yaşatmak için de bazı adımlar atacaklar mı?
Teşekkür ediyorum.