DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Değerli basın mensupları, hoşgeldiniz.
Seçimler araya girdi, bir süre görüşemedik. Burada tekrar sizinle birlikte
olmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz.
Biliyorsunuz, geçtiğimiz Pazar günü 15 Temmuz hain darbe girişiminin ikinci
yıl dönümünde yurdumuzun dört bir yanında anma törenleri yapıldı. Aynı
şekilde yurtdışı temsilciliklerimizde de geçtiğimiz yıl olduğu gibi anma
törenleri yapıldı, basın toplantıları düzenlendi. Misyon şeflerimiz
tarafından basına mülakatlar verildi, gazetelerde makaleler yayımlandı.
Şehitlerimizin aziz hatıralarını yaşatmak için anma törenlerine ilave
olarak 15 Temmuz konulu panel, resim sergisi ve kültürel faaliyetler de
düzenlendi.
Arkadaşlar, FETÖ gerçeğini tüm dünyaya anlatmak için çalışmalarımız
sürüyor. Bugüne kadar farklı ülkelerden yüzden fazla FETÖ’cüyü Türkiye’ye
getirdik ve adalete teslim ettik. Son olarak biliyorsunuz Azerbaycan ve
Ukrayna’dan. Ayrıca 16 ülkede FETÖ bağlantılı okullar ve dil kursları
kapatıldı. 11 ülkede FETÖ okulları Maarif Vakfına devredildi. Bu
çalışmalarımızı önümüzdeki dönemde de kararlılıkla sürdüreceğiz.
Bu arada malum seçimleri de gerçekleştirdik, yurtdışında 5’nci kez seçim
yaptık. Kayıtlı 3 milyondan fazla seçmen var, bunlardan 1,5 milyondan
fazlası oy kullandı. İlk defa katılım oranı yüzde 50’yi geçti. Bu bugüne
kadarki en yüksek katılım oranını oluşturuyor bu aynı zamanda.
Şimdi son toplantımızdan bu yana Sayın Bakanımız hangi temaslarda bulundu,
dış politikada ne gibi gelişmeler yaşandı onlara geçelim.
Biliyorsunuz Sayın Bakanımız Solingen’de 5 vatandaşımızın trajik ölümüne
sebep olan kundaklama faciasının 25. yıldönümü nedeniyle Almanya’yı ziyaret
etti. Duesseldorf Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakan binasındaki törene
katıldı, burada bir konuşma yaptı. Bu törende Şansölye Merkel, Dışişleri
Bakanı Haas, Eyalet Başbakanı Laschet ve çocuklarını yitiren vatandaşımız
Mevlüde Genç de birer konuşma yaptılar. Sayın Bakanımız konuşmasında
Solingen faciasından gerekli dersin çıkartılması gerektiğini vurguladı. Bu
gibi saldırıların tekrar etmemesi için yabancı düşmanlığına karşı gerekli
önlemlerin alınmasının önemini vurguladı. Olayda iki çocuğunu, iki torununu
ve bir yeğenini kaybeden vatandaşımız Mevlüde Genç de çok metanetli ve
gerçekten ders verici mesajlar verdi. Hem Türkiye hem Almanya benim vatanım
dedi, yavrularımı yitirdim, ama hepinizin anasıyım diye ekledi gerçekten
bizi de son derece duygulandırdı. Şansölye Merkel ise Solingen faciasının
kendilerini derinden etkilediğini belirtti. Aşırı sağcı eylemlerin geçmişte
kalmadığını, bugün hala Almanya’da saldırıların yaşandığını ve bunların
ülkesi için utanç vesilesi olduğunu dile getirdi. Yabancı düşmanları,
ırkçılığın Avrupa’da ve dünyada yeri olmaması gerektiğini belirtti.
Tören sonunda Eyalet Başbakanı Laschet anlamlı bir jest yaptı. Her yıl
barış ve hoşgörüye katkıda bulunan bir kişiye verilmek üzere 10 bin Avro
değerinde Mevlüde Genç ödülü tesis edildiğini açıkladı.
Arkadaşlar, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının Avrupa’da artış
göstermesinden kaygı duyuyoruz. Avrupa’da bir İslamofobi dalgası var ve
maalesef bazı Avrupalı siyasetçiler bunu yenmek, bunun üzerine gitmek
yerine adeta bundan istifade etmeye çalışıyorlar. Bu noktada NSU davasına
değinmek istiyorum.
Biliyorsunuz Almanya’da 2000-2007 yılları arasında 8’i Türk, 10 kişi
öldürüldü. Bununla ilgili dava ancak 2013 yılında görülmeye başlandı ve
nihayet geçtiğimiz hafta 11 Temmuz’da nihai karar verildi.
Dava sonucunda başsanık müebbet hapse mahkum oldu, diğer dört sanık ise
değişen cezalar aldılar. Daha önceden yaptığımız açıklamalarda da
belirttik, bu karar bizi tatmin etmekten son derece uzak. Bakın dün basına
yansıdı 10 yıl hapis cezası alan Ralf Wohlleben’in tahliyesine karar
verilmiş, tutuklu kaldığı süre gözönünde bulundurularak. Ayrıca aşırı sağ
uzmanı Alman Profesör Funke Almanya NSU’yu aydınlatmayarak tarihi şansı
kaçırdı dedi. Bunlar tabi çok önemli konular. Yani cezaların düşüklüğünün
yanısıra NSU şebekesinin büyüklüğüne, Alman İstihbarat Teşkilatının rolüne
ve desteğine ilişkin sorular da havada kaldı maalesef.
Ayrıca 2012 yılında cinayetlerin arka planının tüm destekçileriyle birlikte
açığa çıkarılacağını söyleyen Şansölye Merkel tarafından da o verilen söz
yerine getirilmemiş oldu. Biz NSU cinayetinin ve diğer faili meçhul
cinayetlerinin faillerinin tamamının adalete teslim edilmesini istiyoruz.
Bu aynı zamanda Alman hukuk sistemine karşı güvenlerini kaybeden
vatandaşlarımızın tekrar o güveni kazanmaları bakımından da önem taşıyor.
Bu konuyu yakından takip etmeye devam edeceğiz.
Değerli basın mensupları
Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkilerimize geçersek, biz Amerika
Birleşik Devletleriyle müttefiklik ilişkilerimizin ruhuna yakışan güvene
dayalı bir ilişki tesis etmek istiyoruz, bunun için de üst düzey
temaslarımız devam ediyor. Başkan Trump, Sayın Cumhurbaşkanımızı
seçimlerden sonra aradı, tebrik etti. İki lider NATO Zirvesi’nde de
biraraya geldiler. Ayrıca Pazartesi günü Helsinki’deki Trump-Putin
zirvesinden önce de bir telefon görüşmesi yaptılar.
Münbiç Yol Haritası’nın planlama ve uygulama safhası devam ediyor. Türk ve
Amerikan askeri birliklerinin 18 Haziran günü başlattığı koordineli ve
bağımsız devriye faaliyetleri sürüyor. Dün 16. devriye faaliyeti
gerçekleştirildi. Devriye güzergahındaki kontrol noktalarından PYD ve
YPG’nin geri çekildiği teyit edildi. Halihazırda Türk ve ABD askerlerinden
oluşan müşterek devriyelerin göreve başlamasına ilişkin çalışmaları da
sürdürüyoruz. Ayrıca yerel yönetim ve güvenlik yapılarının oluşturulmasına
yönelik planlamalar da yapılıyor. Biz Münbiç Yol Haritası’nın lafzına ve
ruhuna uygun olarak tam anlamıyla uygulanmasını istiyoruz. Yol Haritası’nın
nihai hedefi Münbiç’teki PYD, YPG mevcudiyetinin tamamen sona
erdirilmesidir. Yol Haritası’nın başarısı DEAŞ’tan kurtarılan diğer alanlar
için de model teşkil edebilecek. Ayrıca Arap nüfusun çoğunlukta olduğu
yerlerin PYD, YPG’nin elinden alınması Suriye’nin toprak bütünlüğü
anlamında da önemli.
Evet, buradan Afrin konusuna değinmek istiyorum. 1 Temmuz günü 40’a yakın
yabancı basın mensubuyla birlikte Afrin’e bir ziyaret gerçekleştirdik,
takip etmişsinizdir. Malum bu operasyonunun başlangıcından beri ülkemiz
aleyhine yabancı basında kasıtlı bir algı operasyonu yapılıyor. Biz de
Genelkurmay Başkanlığımız ve Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğümüz
yetkilileriyle birlikte sahada gerçekte neler yaşanıyor, bunları görmek
için, göstermek için gazetecilerle birlikte Afrin’i ziyaret ettik.
Öncüpınar Sınır Kapısından Azez’e, oradan da Afrin’e geçtik ve şehir
merkezine ulaştık. Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Yol güzergahında ve
şehir merkezinde tahribat olmadığını gördük, tabii ufak tefek bazı hasarlar
var. Afrin şehir merkezine ulaştığımızda Kaymakamlık binasında Afrinli
Yerel Meclis Başkanı ve ilgili Vali Yardımcımız tarafından bir brifing
verildi. Bu brifingde de Afrin şehir merkezindeki idarenin en kısa sürede
sivil otoriteye devredilmesinin öngörüldüğü belirtildi. Yerel unsurlardan
oluşan bir emniyet teşkilatının kurulması için çalışmalar yapılıyor,
gerekli eğitimi biz veriyoruz. Gündelik hayatın hızlandırılmasına yönelik
çabalara da devam ediliyor. Daha sonra gazetecilerle birlikte Afrin
çarşısına indik, orada şehir sakinleriyle görüştük. Çarşı açık, alışveriş
devam ediyor, çocuklar, kadınlar sokakta alışveriş yapıyorlar. Hayat
normale dönüyor yani kısaca Afrin’de. Biz de bunun için büyük çaba sarf
ediyoruz. Eğitim konusunda, sağlık konusunda, gıda temini konusunda
yardımlarımız sürüyor ve bütün bunlar da Afrin’e geri dönüşleri
hızlandırıyor.
Afrin’den dönüşte Kilis’e geçtik ve Kilis Belediye Başkanı Sayın Hasan
Kara’yla görüştük, yine yanımızda bazı yabancı gazeteciler vardı. Başkan
Kara gerçekten çok çarpıcı bilgiler verdi. Kilis’te Kilis nüfusundan daha
fazla, 140 bin civarında Suriyeli yaşıyor. Bunlar Kilislilerle uyum
halindeler, herhangi bir asayiş sorunu yok. Yalnız tabii her belediye gibi
Kilis’in de bir kapasitesi var, özelikle çöp toplama, su, elektrik gibi
konularda bazı sıkıntılar yaşanıyor. Bu bağlamda Belediye Başkanımız
uluslararası alandan daha fazla destek beklediklerini söyledi. Yine
Türkiye’den Afrin’e yönelik olarak günde 200 kişinin dönüş yaptığını ifade
etti. Başkan Kara, DEAŞ’tan en fazla zarar gören şehrin Kilis olduğunu
söyledi. DEAŞ zamanında 1 yıl içinde 100’e yakın füzeye hedef olduklarını,
bunun sonucunda 26 kişinin hayatını kaybettiğini söyledi. DEAŞ’tan sonra
PYD, YPG’nin de şehre roket attığını ve iki kişinin yaşamını yitirdiğini
belirtti. Afrin Harekâtı sırasında batının en büyük endişesinin Afrin’deki
sivil halkın zarar görmemesi olduğunu, ancak Afrin’den Kilis’te sivillere
yönelik saldırılar gerçekleştirildiğinde batının sessiz kaldığını, Kilis’te
bugün rahat oturulabiliyorsa, bunun Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı
harekâtlarıyla mümkün olduğunu söyledi.
Biz sınırlarımızın ötesinde bir terör kuşağı oluşturulmasına izin
vermeyeceğimizi Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla açık şekilde
ortaya koyduk. Terörü kaynağında kurutmak üzere harekete geçtik ve başarılı
olduk. Bu konudaki kararlılığımız da aynen devam ediyor.
Değerli arkadaşlar; malumunuz Amerika Birleşik Devletleri’yle üç tane
çalışma grubu kurmuştuk. Bunlardan adli ve hukuki konulara ilişkin çalışma
grubunun ilk toplantısı 13 Temmuz günü Ankara’da yapıldı. İlgili
Bakanlıklardan ve kurumlardan Türk ve Amerikalı yetkililer biraraya
geldiler. Başta Fethullah Gülen’in iadesi olmak üzere FETÖ terör örgütüyle
mücadele, Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın davası, iki
ülke arasında adli işbirliği, Türkiye’de tutuklu bulunan ABD vatandaşları
konularında görüş teatisinde bulunuldu. Toplantıda özellikle FETÖ konusunda
artık Amerika’nın bizi oyalamaması gerektiğinin altını çizdik. Sayın
Cumhurbaşkanımız NATO Zirvesi marjında biliyorsunuz Trump’la da biraraya
geldi, yine bu mesajı Başkan Trump’a verdi.
Şimdi de Suriye’de siyasi çözüm çabalarına yönelik çalışmalardan bahsetmek
istiyorum.
Biliyorsunuz Yüksek Düzeyli Astana toplantılarından sonuncusu 14-15 Mayıs
tarihlerinde Astana’da düzenlenmişti. Bu toplantıda ağırlıklı olarak
gerginliği azaltma muhtırası üzerinde duruldu. Aynı zamanda Anayasa
Komitesi’nin hayata geçirilmesine yönelik adımların seyri de
değerlendirildi. Bir sonraki Yüksek Düzeyli Astana Toplantısı’nın 30-31
Temmuz tarihlerinde Soçi’de yapılması öngörülüyor. Her toplantımızda dile
getiriyoruz, Cenevre süreci kalıcı siyasi çözüm arayışları için temel
platformdur. Astana ve Soçi ise, bunu tamamlayıcı ve destekleyici
nitelikteki platformlardır. Cenevre süreci, malum rejimin sürece
samimiyetle angaje olmaması nedeniyle ilerleme kaydedemiyor. Tabii bu
süreçte anayasa komitesinin tesisi önem taşıyor. Rejim biliyorsunuz bu
süreci geciktirdi. Nihayet Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi De
Mistura rejim kontenjanından seçilebilecek isim listesini Birleşmiş
Milletlere iletti. Suriye Müzakere Yüksek Kurulu da ülkemizle eşgüdüm
halinde hazırladığı 50 adayın listesini 5 Temmuz günü Birleşmiş Milletler
Suriye Özel Temsilcisine sundu. Anayasa Komitesi tesisinin Cenevre sürecine
ivme kazandıracağına inanıyoruz. 2254 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyi kararı uyarınca Suriye’de siyasi çözüme yönelik çabalarımızı
sürdüreceğiz.
Şimdi siyasi konulardan biraz uzaklaşıp farklı bir konudan bahsetmek
istiyorum.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 23 Aralık 2016 tarihinde toplanarak
ülkemizin ev sahipliğinde en az gelişmiş ülkelere yönelik bir Teknoloji
Bankası’nın kurulmasını kararlaştırdı. Bu Banka 4 Haziran tarihinde
Gebze’de kuruldu. Banka, en az gelişmiş ülkelere yönelik teknoloji
transferi imkânı sağlayacak. Aynı zamanda bu ülkelerin inovasyon ve bilim
kapasitelerini geliştirmelerine de katkıda bulunacak. Bu Banka’nın
kuruluşuyla küresel ölçekte bir Birleşmiş Milletler kuruluşuna ev sahipliği
yapmış olacağız. Daha da önemlisi; teknoloji bankasının ülkemizin yumuşak
gücünü ve insani ve girişimci dış politikasının önemli araçlarından biri
olacağına inanıyoruz.
İnsani dış politika deyince; Türkiye olarak mazlumlara, yardıma ihtiyacı
olan herkese elimizi uzatmaya çalışıyoruz. İnsani yardımlara ilişkin 2017
yılı raporu açıklandı ve ülkemiz 8 milyar doları aşan insani yardımla
birinci sırada yer aldı. Ülkemizin ardından Amerika Birleşik Devletleri,
Almanya, İngiltere ve Avrupa Birliği geliyor. Avrupa Birliği’nin yardım
miktarı 2.2 milyar dolar civarında. Dikkatinizi çekerim; Avrupa
Birliği’nden neredeyse 4 kat fazla yardım yapmışız. İnsani yardımların
milli gelire oranında da yüzde 0.85 ile birinci sırayı aldık. Böylece
dünyanın en cömert ülkesi unvanımızı da korumaya devam ediyoruz. Bu rapor
bizim yürüttüğümüz insani dış politikanın, insani diplomasinin gücünü bir
kez daha tüm açıklığıyla ortaya serdi. Bu vesileyle 6 Temmuz’da Ankara’da
düzenlenen uluslararası Rohinga İstişare Toplantısı’nı da hatırlatmak
istiyorum. Birinci yılına yaklaştığımız bu dönemde Rohinga krizinin
uluslararası toplumunun gündeminde kalmaya devam etmesi için
çalışmalarımızı, çabalarımızı devam ettiriyoruz. Bugüne kadar İslam
İşbirliği Teşkilatı, Birleşmiş Milletler gibi çeşitli uluslararası
platformlarda konunun ele alınmasını sağladık. Sayın Cumhurbaşkanımız,
Sayın Bakanımız da ikili temaslarında bu konunun önemine, bu büyük
trajedinin acilen önlenmesi gereğini muhataplarına ilettiler.
Şimdi Filistin’e ilişkin gelişmelere kısaca değinmek istiyorum. 18 Mayıs’ta
İstanbul’da İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Zirvesini topladık çok
kısa bir süre içinde ve zirve sonunda bir bildirildi kabul edildi. Bu
bildirinin en önemli maddelerinden bir tanesi de, Filistin halkına
uluslararası koruma sağlanması çağrısında bulunmasaydı. O çerçevede Kuveyt,
Güvenlik Konseyi’ne bir karar tasarısı sundu. Ancak 1 Haziran’da bu tasarı
Amerika Birleşik Devletleri’nin vetosu nedeniyle reddedildi. Biz de bunun
üzerine konuyu Genel Kurul düzeyine getirdik. İslam İşbirliği Teşkilatı
Zirve Dönem Başkanı olarak Cezayir’le birlikte Genel Kurul’a sunduğumuz
karar tasarısı büyük bir çoğunlukla kabul edildi; 120 lehte, 8 karşı oy
kullanıldı. Bu karar Genel Sekretere Filistinlilerin güvenlik, korunma ve
refahının sağlanmasını teminen uluslararası koruma mekanizması dahil
önerilerde bulunma çağrısı yapıyor. Bu kararın uygulanmasını yakından takip
edeceğiz.
Aynı zamanda Filistinli kardeşlerimizi mali açıdan da destekliyoruz.
Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve
Bayındırlık Ajansı hâlihazırda mali darboğaz içinde, Amerika Birleşik
Devletleri bu sene katkısını 365 milyon dolardan 65 milyon dolara indirdi.
Biz gönüllü katkıda bulunuyoruz. Buna ilaveten bir 10 milyon dolar daha
transfer ettik. Bu katkımız, Ajansın 5 milyondan fazla Filistinli mülteciye
sağladığı sağlık ve eğitim gibi hizmetlerin aksamadan sürmesine destek
olacak. Filistin halkının onurlu ve insanca yaşamasının desteklenmesine
yönelik katkılarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.
Ajansın Danışma Komisyonu Başkanlığını 1 Temmuz 2018 tarihinde bir
yıllığına üstlendik. Bizim amacımız; ajansa destek olan donör ülke sayısını
artırmak, bu konuda da gerekli çalışmalarımızı yapıyoruz.
Değerli arkadaşlar; hatırlayacaksınız, Sayın Bakanımız 14-15 Haziran
tarihlerinde Pekin’e bir çalışma ziyareti gerçekleştirmişti. Çin Devlet
Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanıyla görüşmelerde bulundu. Her iki
devlet yetkilisi de, Sayın Bakanımızın seçim arifesinde ve bayramda bu
ziyareti gerçekleştirmiş olmasının Çin’le ilişkilerimize verdiğimiz önemin
bir işareti olarak gördüklerini ifade ettiler. Görüşmelerde güvenlik
alanında ilgili kurumlarımız arasındaki işbirliğimizin geliştirilmesi ele
alındı. Biliyorsunuz Çin’le ekonomik ilişkilerimiz de büyük önem taşıyor,
toplam ticaret hacmimiz 26 milyar dolar. Fakat bunun 23 milyar dolarını
ithalatımız, 3 milyar dolarını ihracatımız oluşturuyor, yani 23 milyar
dolarlık bir ticaret açığımız var.
Bu açığın azaltılması ve ikili ticaretin daha dengeli hale getirilmesi için
görüşmelerimiz sürüyor. Özellikle Çinli firmaların ülkemize yaptıkları
yatırımları arttırmalarını istiyoruz. Ticaretimizin geliştirilmesi, üçüncü
ülkelerde ortak projelerin geliştirilmesi de yine yapılan görüşmelerde ele
alındı.
Bir de, biliyorsunuz ulaştırma alanı Çin’le ilişkilerimizin önemli bir
boyutu. Kuşak ve Yol Projesiyle orta koridorun uyumlaştırılmasına yönelik
çalışmaların hızlandırılması da ele alındı. Üçüncü nükleer santralin inşası
için görüşmelere başlanmasında mutabık kalınmıştı. Bu konunun süratle
sonuçlandırması arzusu da görüşmelerde dile getirildi.
Çin turizm alanında da büyük potansiyel taşıyor. Bu yıl Çin’de Türkiye
turizm yılı olarak çeşitli etkinlikler yapılıyor. Önceki yıla kıyasla
Çin’den Türkiye’ye gelen turist sayısı neredeyse iki kat artış gösterdi, bu
da olumlu bir gelişme. Tabii biz bu sayıyı daha da yukarılara çekmek
istiyoruz. Ayrıca Türk Hava Yolları’nın ve Çinli havayolu firmalarının
seferlerinin arttırılması yönündeki çalışmaların da hızlandırılmasına karar
verildi.
Değerli arkadaşlar; Sayın Bakanımız 27 Haziran’da Kopenhag’da Ukrayna’daki
reform çalışmalarının ve uluslararası toplumun Ukrayna’ya katkılarının
gözden geçirildiği Ukrayna Reform Konferansına katıldı. Sayın Bakanımız
konferansta bir konuşma yaptı ve bu konuşmasında Ukrayna’nın toprak
bütünlüğüne, egemenliğine ve reform sürecine desteğimizi yineledi.
Ukrayna’nın uygulayacağı reformların başarısının stratejik önem kazandığını
dile getirdi.
Gelelim NATO Zirvesine. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçilmesinden
sonra NATO Zirvesi Sayın Cumhurbaşkanımızın Azerbaycan ve KKTC’ye
gerçekleştirdikleri ziyaretlerin ardından katıldıkları ilk uluslararası
toplantı oldu. Başkan Trump zirve öncesinde külfet paylaşımını ön plana
çıkarmıştı. Bu anlamda biz üzerimize düşeni yapıyoruz. NATO harekâtlarına
en fazla destek veren ilk 5 ülkeden biriyiz. Savunma harcamalarını 2017’ye
kıyasla en çok arttıran ilk 6 ülke içerisindeyiz ve NATO’ya en fazla mali
katkı yapan ilk 8 müttefik arasında yer alıyoruz. Zirvede müttefikler
arasında tehditlere karşı birlik ve dayanışma vurgusu ön plana çıktı. Biz
de, terörizmle mücadelede ayrım gözetilmeden birlik ve dayanışmanın önemine
işaret ettik. Bu husus zirve bildirilerinde de güçlü bir şekilde yer aldı.
Zirvede ayrıca NATO’nun değişen güvenlik ortamına uyarlanmış komuta yapısı
onaylandı. Afganistan’a desteğin arttırılarak sürdürülmesi kararlaştırıldı.
Irak’ta da yeni bir eğitim misyonu başlatılmasına karar verildi. Komutan
yardımcılığını üstleneceğimiz bu misyona güçlü şekilde katkı yapacağız.
İttifakın açık kapı politikası bağlamında ise Makedonya’ya NATO’ya üyelik
müzakerelerine başlaması için davette bulunmasından büyük memnuniyet
duyuyoruz. Bunun Balkanlar ve Avrupa Atlantik Bölgesinin güvenlik ve
istikrarına katkıda bulunacağına inanıyoruz.
Değerli basın mensupları, biraz önce özetlediğim gibi dış politika
gündemimiz yoğun. Bu yoğunluğun üstesinden gelinmesinde etkin diplomatik ve
konsolosluk ağımızın da büyük rolü var. Sizinle birkaç rakamı paylaşmak
istiyorum. Halen yurt dışında 240 temsilciliğimiz var, 140 Büyükelçilik, 85
Başkonsolosluk, 13 Daimi Temsilcilik, 1 Ticaret Ofisi ve 1 Konsolosluk
Ajanlığı. Bu temsilciliklerimiz dünya nüfusunun yüzde 98’ini ve dünya
ekonomisinin yüzde 99’unu kapsıyor. Dış temsilcilik sayısı bakımından
dünyada beşinci sırada yer alıyoruz Amerika Birleşik Devletleri, Çin,
Fransa ve Rusya’dan sonra. Sıralamadaki saydığım ülkelerden ilk dördü
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri, yani Güvenlik Konseyi
üyeleriyle yarışır bir haldeyiz. Yeni açılacak temsilciliklerimiz de var.
Gerekli Bakanlar Kurulu kararı çıkmış olan bu temsilciliklerimiz
açıldığında sıralamada daha da yükseleceğiz.
Sunuşum bu kadar, şimdi sorularınızı alabiliriz.
Özden Bey, dün sizin sorunuza cevap veremedim, şimdi vermeye çalışayım.
SORU- Şimdi dün Pompeo-Sayın Çavuşoğlu görüşmesini sormuştum, ama bugün
Brunson kararının ardından Trump’ın yaptığı, paylaştığı bir tweet var. O
tweet’i Brunson’nın Türkiye’de uzunca bir süredir rehin tutulduğuna dair
ifadeyi kullanıyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir çağrısı var. Brunson’ın
serbest bırakılması için Cumhurbaşkanına Trump’ın çağrı yapmasını nasıl
değerlendirirsiniz? Brunson’ın rehin tutulduğuna ilişkin ifadeleri nasıl
değerlendirirsiniz.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Arkadaşlar, Brunson davasıyla
ilgili görüşlerimizi siz de biliyorsunuz, hukuki bir süreç var ve bu süreç
devam ediyor. Brunson ailesiyle, avukatıyla ve diğer konsolosluk
yetkilileriyle düzenli olarak görüşebiliyor. Son duruşma dün yapıldı malum
ve adıgeçenin tutukluluk halinin devamına karar verildi. Bu adli süreç
hukukun üstünlüğü prensibine dayalı olarak yürütülüyor. Bir sonraki duruşma
12 Ekim’de yapılacak. Türkiye bir hukuk devleti, bu kararları bu çerçevede
değerlendirmek lazım.
SORU-OHAL’in kaldırılmasının ardından Avrupa’dan da, özellikle Avrupa
Konseyi Genel Sekreterinden bir açıklama geldi, evet sevindirici bulduk
denildi. Ama bir taraftan da OHAL’in kaldırılmasının ardından yerine
geçecek olan bundan sonraki sürece ilişkin olarak terörle mücadeleyi
özellikle düzenleyen bazı düzenlemeler olacak bir teklif var. Buna ilişkin
olarak da bir uyarı geldi, o uyarıda da özellikle Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesiyle uygun olması yönünde bir uyarı oldu. Siz bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz? Bundan sonraki süreçte Avrupa Birliği’yle ilişkiler
noktasında, bu bağlamda baktığınızda önümüzde yine bir engel midir,
özellikle vize serbesti konusunda, bundan sonraki dönemi nasıl
değerlendiriyorsunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Arkadaşlar, şunu unutmayalım:
Olağanüstü hal bir zaruretten ortaya çıktı. Yani ülkemizin bekasına,
demokrasiye yönelik bir tehdit vardı biliyorsunuz ve hangi ülke böyle bir
durumla karşı karşıya kalırsa aynı tedbirleri alıyor. Avrupa’da Fransa
örneğine baktığımız zaman da bunu görüyoruz. Hükümet bir karar aldı ve
olağanüstü hal kaldırıldı. Avrupa Konseyi’nden olumlu mesajlar geliyor,
bundan memnuniyet duyuyoruz. Biz terörle mücadelemizi tabii ki kararlı bir
şekilde sürdüreceğiz. Çünkü dediğim gibi, FETÖ tehdidinin hala tam
anlamıyla bitmemiş gözüküyor. Bu kapsamda çalışmalarımızı yürütüyoruz.
SORU- Dün Bakan Çavuşoğlu’yla Amerikalı mevkidaşı Pompeo arasında bir
telefon görüşmesi olduğu paylaşılmıştı. Bu görüşmenin içeriğine dair bilgi
verebilir misiniz? Rahip Brunson davası hangi kapsamda ele alındı acaba?
Ayrıca, Amerikalı yetkililer Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişmesi, diğer
alanlarda ilerleme kaydedilmesi açısından Brunson davasını önemli bir köşe
taşı olarak gördüklerini sıklıkla ifade ediyorlar. Siz bu tutukluluğun
devamının diğer alanlardaki işbirliği konuları üzerinde olumsuz bir etki
yaratacağı endişesini taşıyor musunuz? Münbiç anlaşması üzerinde herhangi
bir etkisi olması ihtimalini görüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Şimdi öncelikle tekrar etmek
istiyorum; Brunson davası hukuki bir dava Özden Beye söylediğim gibi ve bu
konudaki görüşlerimizi de size daha önce iletmiştik, biz bunları koruyoruz.
Yani biz Amerika Birleşik Devletleri’yle güvene dayalı bir ilişki kurmak
istiyoruz, iki önemli müttefikiz. NATO Zirvesinde bunun önemi bir kez daha
ortaya çıktı. Amerika Birleşik Devletleri’nde bazı çevreler tarafından
kongrede ülkemiz aleyhine bazı tasarılar gündeme getiriliyor. Biz bunlara
karşı gerekli çalışmaları yapıyoruz en üst düzeyde. Sayın Cumhurbaşkanımız,
Sayın Bakanımız, diğer yetkililerimiz bunların ikili ilişkilerimize zarar
vereceğini söylüyorlar ve bunun yansımalarını da görüyoruz. Bu konuda şunu
söyleyeyim; Sayın Cumhurbaşkanımız NATO’nun Zirvesi marjında Trump’la
görüşmesinden sonra basın mensuplarıyla biraraya geldi biliyorsunuz, orada
da F-35 konusunda Sayın Trump’ın kendisine, anlaşmanın uygulanmasında bir
sorun olmayacağını söylediğini dile getirdi.
SORU- Sayın Aksoy, Patriotlar konusunda hangi noktadayız. F-35 konusunda da
takvimin ilerleyişinde hangi noktadayız. Yani Amerika’yla savunma sanayi
açısından biraz detay aktarabilirseniz çok seviniriz, çok teşekkür ederiz.
İkinci bir husus da; Sayın Cumhurbaşkanı, Brunson davası çerçevesinde
“verin papazı-alın papazı” tarzında bir ifade kullanmıştı, FETÖ terör
örgütünün liderini kastederek. Şimdi bu noktada Amerikan tarafından o
günden bugüne rehin diplomasisi suçlaması devam ediyor. Türkiye’nin
diplomasisi açısından bu konuya da açıklık getirirseniz seviniriz.
Teşekkürler.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Ben teşekkür ederim.
Birinci sorunuzu cevaplayayım öncelikle.
Bizim temel hedefimiz başından beri kendi ulusal hava ve füzesi savunma
sistemimizi geliştirmek. Bu hedef doğrultusunda 10 yılı aşkın süredir
birçok seçeneği değerlendirdik. Bu süreçte Amerika Birleşik Devletleri
başta olmak üzere müttefiklerimizle yaptığımız görüşmelerden maalesef sonuç
alamadık. Öte yandan Rusya çok cazip bir teklifte bulundu bize. Bu sistemi
acil ihtiyacımızı karşılamak üzere almaktayız. Yani bunu daha önce de Sayın
Bakanımız da söyledi, S-400 NATO yetenekleriyle entegre edilmeyecek, her
vesileyle bunu vurguluyoruz. Aynı zamanda Fransız ve İtalyan şirketlerinden
oluşan Eurosam konsorsiyumuyla çalışmalarımız da sürüyor. Patriot
sistemiyle ilgili olarak ABD'yle de temaslarımıza devam ediyoruz.
Diğer konuyu Özden Beye ve Sevil Hanıma verdiğim cevaplar çerçevesinde
değerlendirebilirsiniz.
SORU- Takvim var mı efendim F-35 ya da Patriot konusunda?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- F-35 konusunda bir sıkıntı yok,
biraz önce de söyledim. İki tane uçağın aidiyeti bize ait şimdi eğitim
yapılıyor, bizim pilotlarımız eğitim alıyorlar, 2020 yılına kadar yanlış
hatırlamıyorsam bu sürecek, ondan sonra da teslimat yapılacaktır.
SORU- Efendim, Fransa da yayın yapan Le Point Dergisi bugün son sayısında
Türkiye’yle ilgili bir habere yer verdi, 8 sayfadan oluşan bir haber.
Fransa’daki Türk Büyükelçiliğinde çalışanların bazı konuşmalarının
kayıtlarına yer verildiği ifade ediliyor ve iddialar arasında da
Türkiye’nin teröre destek verdiği şeklinde bazı ifadeler var. Sizin
bilginiz var mı konuya ilişkin ya da ne söyleyeceksiniz Dışişleri Bakanlığı
olarak?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ederim.
Bilgim yok, daha görmedim Le Point’in haberini. Fakat bu gibi haberlere de
kulak asmamak lazım. Yani Türk Büyükelçiliğinin terörle bağlantıları olduğu
gibi konular, bunlar gerçek dışı. İtibar edilecek haberler de değildir
bunlar.
SORU- Geçtiğimiz günlerde Sayın Erdoğan’la Putin’in telefon görüşmesi
gerçekleşmişti. Bu görüşmede Erdoğan rejimin Deraa’dan sonra İdlib’e
yönelmesi durumunda Astana mutabakatının özünün ortadan kalkacağına dikkati
çekmişti. Rejimin İdlib’e yönelmesi durumunda Türkiye’nin tutumu ne olur,
görüşünüzü alabilir miyiz?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ediyorum.
Rejimin Deraa ve Kuneytra gerginliği azalma bölgesini hedef alan
saldırılarında maalesef çok sayıda masum insan hayatını kaybetti,
yüzbinlerce insan da yerlerinden oldu. Bu saldırıları şiddetle kınıyoruz ve
lanetliyoruz. Bu saldırılar sahada şiddetin azaltılması ve krize siyasi
çözüm bulunması yönünde Astana ve Cenevre’de yürütülen çalışmaları da
baltalıyor. Rejim, sorunu askeri yöntemlerle çözmeye çalışıyor. Ancak bu
yolla ülkede meşru bir hakimiyet kurulamaz. Doğu Guta’da, Kuzey Humus’ta ve
şimdi de Suriye’nin güneybatısında yaşanan bu senaryonun İdlib’de tekrar
etmesini asla istemiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız da, sizin de işaret
ettiğiniz gibi, Putin’le 14 Temmuz günü yaptığı görüşmede rejimin İdlib’i
hedef alması halinde bunun Astana mutabakatının ihlali anlamına geleceği
uyarısında bulundu, bu konuda hassasiyetimizi sürdürüyoruz.
SORU- Yeni sistemde Dışişleri Bakanlığının Teşkilat yapısındaki
değişiklikler hakkında bilgi verebilir misiniz.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Arkadaşlar, Cumhurbaşkanlığı
Hükümet sistemine geçişle birlikte biliyorsunuz kamuda yeniden yapılanma
sürecine geçildi. Bakanlığımızda da Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine uygun
olarak gerekli düzenlemeler yapılıyor. Bu değişiklikler kapsamında Avrupa
Birliği Bakanlığı AB Başkanlığı ismiyle Bakanlığımızın bağlı kuruluşu
haline geldi. Ayrıca, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi
Başkanlığı ile Türk Akreditasyon Kurumu da Bakanlığımıza bağlandı. Yeni
düzenlemelerle bütün kamuda olduğu gibi Bakanlığımızda da daha etkin, daha
hızlı, daha verimli bir çalışma düzenine geçileceğine inanıyoruz.
SORU- Sayın Trump’ın Türkiye’ye ziyaretine yönelik herhangi bir çalışma
sözkonusu mudur? Daha önce Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD
ziyaretinde böyle bir davette bulunduğunu biliyoruz. Bu davete bir icabet
olacak mı, yakın zamanda bir ziyaret sözkonusu mu?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Baştan itibaren bu konuda
çalışmalar var, henüz kesinleşmiş bir tarih yok.
Soru sormayan arkadaşlar, buyurun.
SORU- Avustralya’nın Dönem Başkanlığını yaptığını biliyorsunuz AB
Konseyine.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Avusturya.
SORU- Avusturya’nın, pardon. Bu kapsamda Türkiye-AB ilişkilerinin nasıl
gelişmesini bekliyorsunuz? Malumunuz Avusturya’nın Türkiye’ye olan tutumu
son zamanlarda çok Türkiye’nin istediği yönde değildi? Nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Teşekkür ederim.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Ben teşekkür ederim.
Arkadaşlar, bizim Avrupa Birliği’yle ilişkilerimiz bir üye ülkenin 6 aylık
dönem başkanlığında sergileyeceği keyfi tavırla sarsılmaz, öncelikle bunu
belirtmek istiyorum. Bizim Avrupa Birliği’yle ilişkilerimiz hukuki bir
temeli var ve süreç o şekilde işliyor.
Avusturya’da biliyorsunuz yeni Hükümet kurulduktan sonra ülkemizin AB ile
ilişkilerine zarar vermek için elinden geleni yapmaya başladı. Ancak son
Genel İşler Konseyinde Avusturya’nın boyundan büyük bir işe kalkıştığını
gördük, zira istediği desteği diğer ülkelerden bulamadı. AB üyeleri,
ülkemizin AB için taşıdığı önemin farkında. Avusturya’nın da
ilişkilerimizin stratejik önemini görmesini bekliyoruz. Avusturya Avrupa’da
yükselmekte olan popülist akımlara göre hareket etmemeli. İçeriye
oynamamalı, büyük resmi görmeli. Türkiye’nin AB’ye üye olması, her iki
tarafın da çıkarınadır. Bizim Avrupa Birliği’ne tavsiyemiz de şudur: Bunun
gibi iç siyasi saiklerle hareket eden ülkelerin girişimlerine itibar
etmemek gerekir. Çünkü ilişkilerimizin AB ile olumlu seyretmesi her iki
tarafın da menfaatinedir.
SORU- Hami Bey, NATO Zirvesi’nde alınan kararlar hakkında bir sorum olacak.
Özellikle Türkiye’nin güneyinden tehditler geldiğine vurgu yapıldı ve oraya
hızlı, acil müdahale gücünün getirilebileceği söyleniyor. Bir yandan bir
terörle mücadele vurgusu var, ama terörle mücadele vurgusunda IŞID’i
görebiliyoruz, ancak PKK, PYD/YPG ismini göremiyoruz. Bu konuda neler
söyleyeceksiniz? Güneydeki tehdit derken İran’dan mı bahsediliyor yoksa
Suriyedeki gelişmelerden mi? Çünkü güney sınır demiyor, güneyden gelen
tehdit denmiş.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Arkadaşlar, NATO Zirvesi
Türkiye’nin önemini bir kez daha ortaya koydu. Bizim zirvede öne
çıkarttığımız husus, terörizmle mücadelede dayanışma ve birlik. Ve bunu da
zirve bildirilerine güçlü şekilde yansıttık, yani bizim için NATO’da amaç
hasıl oldu diyebiliriz. Çok verimli görüşmeler yapıldı, Sayın
Cumhurbaşkanımız NATO Zirvesi marjında ikili görüşmeler yaptı. Bizim tüm
hassasiyetlerimizin diğer NATO üyelerine açık şekilde iletilmesi bakımından
da önemli bir platform oldu bu zirve. Dediğim gibi, NATO’ya bizim
katkılarımızı biraz önce size açıklamıştım, en önde gelen ülkelerden
biriyiz. NATO’daki güçlü konumumuzu sürdürmeye devam edeceğiz.
Tabii ki sizin söylediğiniz gibi, terörle mücadele konusunda NATO’dan daha
fazla dayanışma bekliyoruz.
Siz sormadınız hiç, buyurun.
SORU- NSU davasında ceza alan fakat serbest bırakılan şahısla ilgili olarak
Türkiye somut bir adım atacak mı?
Teşekkürler.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Gerçekten bunu kabul edilemez
buluyoruz. Yani NSU davası, bizim beklentilerimizi hiçbir şekilde
karşılamadı, bizi hiçbir şekilde tatmin etmedi. Sayın Bakanımız, Sayın
Cumhurbaşkanımız da bunu dile getirdiler. Avrupa’da bir İslamofobi dalgası
var, İslam düşmanlığı var. Bununla bizim ve bütün Avrupa’nın ciddi şekilde
mücadele etmesi lazım. Bu karar Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız
bakımından da olumlu algılanmadı. O yüzden tabii takipçisi olmaya devam
edeceğiz. Yani hemen davanın arkasından bu şahsın serbest bırakılmasını da
doğru bulmuyoruz, diğer Almanya’daki faili meçhul cinayetlerin ortaya
çıkarılması bakımından da çalışmalarımızı, daha doğrusu konuyu takip
edeceğimizi söyleyebilirim.
SORU- Irak’taki protestolarla ilgili bilgi verebilir misiniz.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Irak’ta gösteriler 8 Temmuz’da
Basra’da başladı, sonra diğer vilayetlere de sıçradı biliyorsunuz, 13
Temmuz’dan itibaren Bağdat ve diğer vilayetlere. Bu protestolarda can
kayıpları ve çok sayıda yaralıların bulunduğuna dair haberler geliyor.
Bundan büyük üzüntü duyuyoruz. Bazı şehirlerde protestocuların kamu
binalarına, yabancı yatırımlara yöneldikleri yönünde haberler de var.
Bunlar protestoların bazı kesimlerce kışkırtıldığına dair kuşkuları da
artırıyor. Bizim temennimiz, halkın haklı taleplerini kışkırtmalara
kapılmadan, şiddet eylemlerine sapmadan barışçıl bir şekilde gündeme
getirmesi. Tabii güvenlik güçlerinin de halka karşı, protestoculara karşı
itidalli davranması gerekiyor. Başbakan Sayın İbadi liderliğindeki Irak
Hükümeti’nin de halkın yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik beklentileri
gerçekleştirmeye yönelik adımlarını destekliyoruz. Biz her zaman Türkiye
olarak Irak’ın ve dost ve kardeş Irak halkının yanında olmayı sürdüreceğiz.
Teşekkür ediyorum.