Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un Basın Bilgilendirme Toplantısı, 19 Temmuz 2018, Ankara

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Değerli basın mensupları, hoşgeldiniz.

Seçimler araya girdi, bir süre görüşemedik. Burada tekrar sizinle birlikte olmaktan büyük memnuniyet duyuyoruz.

Biliyorsunuz, geçtiğimiz Pazar günü 15 Temmuz hain darbe girişiminin ikinci yıl dönümünde yurdumuzun dört bir yanında anma törenleri yapıldı. Aynı şekilde yurtdışı temsilciliklerimizde de geçtiğimiz yıl olduğu gibi anma törenleri yapıldı, basın toplantıları düzenlendi. Misyon şeflerimiz tarafından basına mülakatlar verildi, gazetelerde makaleler yayımlandı. Şehitlerimizin aziz hatıralarını yaşatmak için anma törenlerine ilave olarak 15 Temmuz konulu panel, resim sergisi ve kültürel faaliyetler de düzenlendi.

Arkadaşlar, FETÖ gerçeğini tüm dünyaya anlatmak için çalışmalarımız sürüyor. Bugüne kadar farklı ülkelerden yüzden fazla FETÖ’cüyü Türkiye’ye getirdik ve adalete teslim ettik. Son olarak biliyorsunuz Azerbaycan ve Ukrayna’dan. Ayrıca 16 ülkede FETÖ bağlantılı okullar ve dil kursları kapatıldı. 11 ülkede FETÖ okulları Maarif Vakfına devredildi. Bu çalışmalarımızı önümüzdeki dönemde de kararlılıkla sürdüreceğiz.

Bu arada malum seçimleri de gerçekleştirdik, yurtdışında 5’nci kez seçim yaptık. Kayıtlı 3 milyondan fazla seçmen var, bunlardan 1,5 milyondan fazlası oy kullandı. İlk defa katılım oranı yüzde 50’yi geçti. Bu bugüne kadarki en yüksek katılım oranını oluşturuyor bu aynı zamanda.

Şimdi son toplantımızdan bu yana Sayın Bakanımız hangi temaslarda bulundu, dış politikada ne gibi gelişmeler yaşandı onlara geçelim.

Biliyorsunuz Sayın Bakanımız Solingen’de 5 vatandaşımızın trajik ölümüne sebep olan kundaklama faciasının 25. yıldönümü nedeniyle Almanya’yı ziyaret etti. Duesseldorf Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakan binasındaki törene katıldı, burada bir konuşma yaptı. Bu törende Şansölye Merkel, Dışişleri Bakanı Haas, Eyalet Başbakanı Laschet ve çocuklarını yitiren vatandaşımız Mevlüde Genç de birer konuşma yaptılar. Sayın Bakanımız konuşmasında Solingen faciasından gerekli dersin çıkartılması gerektiğini vurguladı. Bu gibi saldırıların tekrar etmemesi için yabancı düşmanlığına karşı gerekli önlemlerin alınmasının önemini vurguladı. Olayda iki çocuğunu, iki torununu ve bir yeğenini kaybeden vatandaşımız Mevlüde Genç de çok metanetli ve gerçekten ders verici mesajlar verdi. Hem Türkiye hem Almanya benim vatanım dedi, yavrularımı yitirdim, ama hepinizin anasıyım diye ekledi gerçekten bizi de son derece duygulandırdı. Şansölye Merkel ise Solingen faciasının kendilerini derinden etkilediğini belirtti. Aşırı sağcı eylemlerin geçmişte kalmadığını, bugün hala Almanya’da saldırıların yaşandığını ve bunların ülkesi için utanç vesilesi olduğunu dile getirdi. Yabancı düşmanları, ırkçılığın Avrupa’da ve dünyada yeri olmaması gerektiğini belirtti.

Tören sonunda Eyalet Başbakanı Laschet anlamlı bir jest yaptı. Her yıl barış ve hoşgörüye katkıda bulunan bir kişiye verilmek üzere 10 bin Avro değerinde Mevlüde Genç ödülü tesis edildiğini açıkladı.

Arkadaşlar, ırkçılık ve yabancı düşmanlığının Avrupa’da artış göstermesinden kaygı duyuyoruz. Avrupa’da bir İslamofobi dalgası var ve maalesef bazı Avrupalı siyasetçiler bunu yenmek, bunun üzerine gitmek yerine adeta bundan istifade etmeye çalışıyorlar. Bu noktada NSU davasına değinmek istiyorum.

Biliyorsunuz Almanya’da 2000-2007 yılları arasında 8’i Türk, 10 kişi öldürüldü. Bununla ilgili dava ancak 2013 yılında görülmeye başlandı ve nihayet geçtiğimiz hafta 11 Temmuz’da nihai karar verildi.

Dava sonucunda başsanık müebbet hapse mahkum oldu, diğer dört sanık ise değişen cezalar aldılar. Daha önceden yaptığımız açıklamalarda da belirttik, bu karar bizi tatmin etmekten son derece uzak. Bakın dün basına yansıdı 10 yıl hapis cezası alan Ralf Wohlleben’in tahliyesine karar verilmiş, tutuklu kaldığı süre gözönünde bulundurularak. Ayrıca aşırı sağ uzmanı Alman Profesör Funke Almanya NSU’yu aydınlatmayarak tarihi şansı kaçırdı dedi. Bunlar tabi çok önemli konular. Yani cezaların düşüklüğünün yanısıra NSU şebekesinin büyüklüğüne, Alman İstihbarat Teşkilatının rolüne ve desteğine ilişkin sorular da havada kaldı maalesef.

Ayrıca 2012 yılında cinayetlerin arka planının tüm destekçileriyle birlikte açığa çıkarılacağını söyleyen Şansölye Merkel tarafından da o verilen söz yerine getirilmemiş oldu. Biz NSU cinayetinin ve diğer faili meçhul cinayetlerinin faillerinin tamamının adalete teslim edilmesini istiyoruz. Bu aynı zamanda Alman hukuk sistemine karşı güvenlerini kaybeden vatandaşlarımızın tekrar o güveni kazanmaları bakımından da önem taşıyor. Bu konuyu yakından takip etmeye devam edeceğiz.

Değerli basın mensupları

Amerika Birleşik Devletleri’yle ilişkilerimize geçersek, biz Amerika Birleşik Devletleriyle müttefiklik ilişkilerimizin ruhuna yakışan güvene dayalı bir ilişki tesis etmek istiyoruz, bunun için de üst düzey temaslarımız devam ediyor. Başkan Trump, Sayın Cumhurbaşkanımızı seçimlerden sonra aradı, tebrik etti. İki lider NATO Zirvesi’nde de biraraya geldiler. Ayrıca Pazartesi günü Helsinki’deki Trump-Putin zirvesinden önce de bir telefon görüşmesi yaptılar.

Münbiç Yol Haritası’nın planlama ve uygulama safhası devam ediyor. Türk ve Amerikan askeri birliklerinin 18 Haziran günü başlattığı koordineli ve bağımsız devriye faaliyetleri sürüyor. Dün 16. devriye faaliyeti gerçekleştirildi. Devriye güzergahındaki kontrol noktalarından PYD ve YPG’nin geri çekildiği teyit edildi. Halihazırda Türk ve ABD askerlerinden oluşan müşterek devriyelerin göreve başlamasına ilişkin çalışmaları da sürdürüyoruz. Ayrıca yerel yönetim ve güvenlik yapılarının oluşturulmasına yönelik planlamalar da yapılıyor. Biz Münbiç Yol Haritası’nın lafzına ve ruhuna uygun olarak tam anlamıyla uygulanmasını istiyoruz. Yol Haritası’nın nihai hedefi Münbiç’teki PYD, YPG mevcudiyetinin tamamen sona erdirilmesidir. Yol Haritası’nın başarısı DEAŞ’tan kurtarılan diğer alanlar için de model teşkil edebilecek. Ayrıca Arap nüfusun çoğunlukta olduğu yerlerin PYD, YPG’nin elinden alınması Suriye’nin toprak bütünlüğü anlamında da önemli.

Evet, buradan Afrin konusuna değinmek istiyorum. 1 Temmuz günü 40’a yakın yabancı basın mensubuyla birlikte Afrin’e bir ziyaret gerçekleştirdik, takip etmişsinizdir. Malum bu operasyonunun başlangıcından beri ülkemiz aleyhine yabancı basında kasıtlı bir algı operasyonu yapılıyor. Biz de Genelkurmay Başkanlığımız ve Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğümüz yetkilileriyle birlikte sahada gerçekte neler yaşanıyor, bunları görmek için, göstermek için gazetecilerle birlikte Afrin’i ziyaret ettik. Öncüpınar Sınır Kapısından Azez’e, oradan da Afrin’e geçtik ve şehir merkezine ulaştık. Öncelikle şunu söylemek istiyorum: Yol güzergahında ve şehir merkezinde tahribat olmadığını gördük, tabii ufak tefek bazı hasarlar var. Afrin şehir merkezine ulaştığımızda Kaymakamlık binasında Afrinli Yerel Meclis Başkanı ve ilgili Vali Yardımcımız tarafından bir brifing verildi. Bu brifingde de Afrin şehir merkezindeki idarenin en kısa sürede sivil otoriteye devredilmesinin öngörüldüğü belirtildi. Yerel unsurlardan oluşan bir emniyet teşkilatının kurulması için çalışmalar yapılıyor, gerekli eğitimi biz veriyoruz. Gündelik hayatın hızlandırılmasına yönelik çabalara da devam ediliyor. Daha sonra gazetecilerle birlikte Afrin çarşısına indik, orada şehir sakinleriyle görüştük. Çarşı açık, alışveriş devam ediyor, çocuklar, kadınlar sokakta alışveriş yapıyorlar. Hayat normale dönüyor yani kısaca Afrin’de. Biz de bunun için büyük çaba sarf ediyoruz. Eğitim konusunda, sağlık konusunda, gıda temini konusunda yardımlarımız sürüyor ve bütün bunlar da Afrin’e geri dönüşleri hızlandırıyor.

Afrin’den dönüşte Kilis’e geçtik ve Kilis Belediye Başkanı Sayın Hasan Kara’yla görüştük, yine yanımızda bazı yabancı gazeteciler vardı. Başkan Kara gerçekten çok çarpıcı bilgiler verdi. Kilis’te Kilis nüfusundan daha fazla, 140 bin civarında Suriyeli yaşıyor. Bunlar Kilislilerle uyum halindeler, herhangi bir asayiş sorunu yok. Yalnız tabii her belediye gibi Kilis’in de bir kapasitesi var, özelikle çöp toplama, su, elektrik gibi konularda bazı sıkıntılar yaşanıyor. Bu bağlamda Belediye Başkanımız uluslararası alandan daha fazla destek beklediklerini söyledi. Yine Türkiye’den Afrin’e yönelik olarak günde 200 kişinin dönüş yaptığını ifade etti. Başkan Kara, DEAŞ’tan en fazla zarar gören şehrin Kilis olduğunu söyledi. DEAŞ zamanında 1 yıl içinde 100’e yakın füzeye hedef olduklarını, bunun sonucunda 26 kişinin hayatını kaybettiğini söyledi. DEAŞ’tan sonra PYD, YPG’nin de şehre roket attığını ve iki kişinin yaşamını yitirdiğini belirtti. Afrin Harekâtı sırasında batının en büyük endişesinin Afrin’deki sivil halkın zarar görmemesi olduğunu, ancak Afrin’den Kilis’te sivillere yönelik saldırılar gerçekleştirildiğinde batının sessiz kaldığını, Kilis’te bugün rahat oturulabiliyorsa, bunun Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla mümkün olduğunu söyledi.

Biz sınırlarımızın ötesinde bir terör kuşağı oluşturulmasına izin vermeyeceğimizi Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarıyla açık şekilde ortaya koyduk. Terörü kaynağında kurutmak üzere harekete geçtik ve başarılı olduk. Bu konudaki kararlılığımız da aynen devam ediyor.

Değerli arkadaşlar; malumunuz Amerika Birleşik Devletleri’yle üç tane çalışma grubu kurmuştuk. Bunlardan adli ve hukuki konulara ilişkin çalışma grubunun ilk toplantısı 13 Temmuz günü Ankara’da yapıldı. İlgili Bakanlıklardan ve kurumlardan Türk ve Amerikalı yetkililer biraraya geldiler. Başta Fethullah Gülen’in iadesi olmak üzere FETÖ terör örgütüyle mücadele, Halkbank eski Genel Müdür Yardımcısı Hakan Atilla’nın davası, iki ülke arasında adli işbirliği, Türkiye’de tutuklu bulunan ABD vatandaşları konularında görüş teatisinde bulunuldu. Toplantıda özellikle FETÖ konusunda artık Amerika’nın bizi oyalamaması gerektiğinin altını çizdik. Sayın Cumhurbaşkanımız NATO Zirvesi marjında biliyorsunuz Trump’la da biraraya geldi, yine bu mesajı Başkan Trump’a verdi.

Şimdi de Suriye’de siyasi çözüm çabalarına yönelik çalışmalardan bahsetmek istiyorum.

Biliyorsunuz Yüksek Düzeyli Astana toplantılarından sonuncusu 14-15 Mayıs tarihlerinde Astana’da düzenlenmişti. Bu toplantıda ağırlıklı olarak gerginliği azaltma muhtırası üzerinde duruldu. Aynı zamanda Anayasa Komitesi’nin hayata geçirilmesine yönelik adımların seyri de değerlendirildi. Bir sonraki Yüksek Düzeyli Astana Toplantısı’nın 30-31 Temmuz tarihlerinde Soçi’de yapılması öngörülüyor. Her toplantımızda dile getiriyoruz, Cenevre süreci kalıcı siyasi çözüm arayışları için temel platformdur. Astana ve Soçi ise, bunu tamamlayıcı ve destekleyici nitelikteki platformlardır. Cenevre süreci, malum rejimin sürece samimiyetle angaje olmaması nedeniyle ilerleme kaydedemiyor. Tabii bu süreçte anayasa komitesinin tesisi önem taşıyor. Rejim biliyorsunuz bu süreci geciktirdi. Nihayet Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi De Mistura rejim kontenjanından seçilebilecek isim listesini Birleşmiş Milletlere iletti. Suriye Müzakere Yüksek Kurulu da ülkemizle eşgüdüm halinde hazırladığı 50 adayın listesini 5 Temmuz günü Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisine sundu. Anayasa Komitesi tesisinin Cenevre sürecine ivme kazandıracağına inanıyoruz. 2254 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı uyarınca Suriye’de siyasi çözüme yönelik çabalarımızı sürdüreceğiz.

Şimdi siyasi konulardan biraz uzaklaşıp farklı bir konudan bahsetmek istiyorum.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 23 Aralık 2016 tarihinde toplanarak ülkemizin ev sahipliğinde en az gelişmiş ülkelere yönelik bir Teknoloji Bankası’nın kurulmasını kararlaştırdı. Bu Banka 4 Haziran tarihinde Gebze’de kuruldu. Banka, en az gelişmiş ülkelere yönelik teknoloji transferi imkânı sağlayacak. Aynı zamanda bu ülkelerin inovasyon ve bilim kapasitelerini geliştirmelerine de katkıda bulunacak. Bu Banka’nın kuruluşuyla küresel ölçekte bir Birleşmiş Milletler kuruluşuna ev sahipliği yapmış olacağız. Daha da önemlisi; teknoloji bankasının ülkemizin yumuşak gücünü ve insani ve girişimci dış politikasının önemli araçlarından biri olacağına inanıyoruz.

İnsani dış politika deyince; Türkiye olarak mazlumlara, yardıma ihtiyacı olan herkese elimizi uzatmaya çalışıyoruz. İnsani yardımlara ilişkin 2017 yılı raporu açıklandı ve ülkemiz 8 milyar doları aşan insani yardımla birinci sırada yer aldı. Ülkemizin ardından Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İngiltere ve Avrupa Birliği geliyor. Avrupa Birliği’nin yardım miktarı 2.2 milyar dolar civarında. Dikkatinizi çekerim; Avrupa Birliği’nden neredeyse 4 kat fazla yardım yapmışız. İnsani yardımların milli gelire oranında da yüzde 0.85 ile birinci sırayı aldık. Böylece dünyanın en cömert ülkesi unvanımızı da korumaya devam ediyoruz. Bu rapor bizim yürüttüğümüz insani dış politikanın, insani diplomasinin gücünü bir kez daha tüm açıklığıyla ortaya serdi. Bu vesileyle 6 Temmuz’da Ankara’da düzenlenen uluslararası Rohinga İstişare Toplantısı’nı da hatırlatmak istiyorum. Birinci yılına yaklaştığımız bu dönemde Rohinga krizinin uluslararası toplumunun gündeminde kalmaya devam etmesi için çalışmalarımızı, çabalarımızı devam ettiriyoruz. Bugüne kadar İslam İşbirliği Teşkilatı, Birleşmiş Milletler gibi çeşitli uluslararası platformlarda konunun ele alınmasını sağladık. Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Bakanımız da ikili temaslarında bu konunun önemine, bu büyük trajedinin acilen önlenmesi gereğini muhataplarına ilettiler.

Şimdi Filistin’e ilişkin gelişmelere kısaca değinmek istiyorum. 18 Mayıs’ta İstanbul’da İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Zirvesini topladık çok kısa bir süre içinde ve zirve sonunda bir bildirildi kabul edildi. Bu bildirinin en önemli maddelerinden bir tanesi de, Filistin halkına uluslararası koruma sağlanması çağrısında bulunmasaydı. O çerçevede Kuveyt, Güvenlik Konseyi’ne bir karar tasarısı sundu. Ancak 1 Haziran’da bu tasarı Amerika Birleşik Devletleri’nin vetosu nedeniyle reddedildi. Biz de bunun üzerine konuyu Genel Kurul düzeyine getirdik. İslam İşbirliği Teşkilatı Zirve Dönem Başkanı olarak Cezayir’le birlikte Genel Kurul’a sunduğumuz karar tasarısı büyük bir çoğunlukla kabul edildi; 120 lehte, 8 karşı oy kullanıldı. Bu karar Genel Sekretere Filistinlilerin güvenlik, korunma ve refahının sağlanmasını teminen uluslararası koruma mekanizması dahil önerilerde bulunma çağrısı yapıyor. Bu kararın uygulanmasını yakından takip edeceğiz.

Aynı zamanda Filistinli kardeşlerimizi mali açıdan da destekliyoruz. Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı hâlihazırda mali darboğaz içinde, Amerika Birleşik Devletleri bu sene katkısını 365 milyon dolardan 65 milyon dolara indirdi. Biz gönüllü katkıda bulunuyoruz. Buna ilaveten bir 10 milyon dolar daha transfer ettik. Bu katkımız, Ajansın 5 milyondan fazla Filistinli mülteciye sağladığı sağlık ve eğitim gibi hizmetlerin aksamadan sürmesine destek olacak. Filistin halkının onurlu ve insanca yaşamasının desteklenmesine yönelik katkılarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.

Ajansın Danışma Komisyonu Başkanlığını 1 Temmuz 2018 tarihinde bir yıllığına üstlendik. Bizim amacımız; ajansa destek olan donör ülke sayısını artırmak, bu konuda da gerekli çalışmalarımızı yapıyoruz.

Değerli arkadaşlar; hatırlayacaksınız, Sayın Bakanımız 14-15 Haziran tarihlerinde Pekin’e bir çalışma ziyareti gerçekleştirmişti. Çin Devlet Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanıyla görüşmelerde bulundu. Her iki devlet yetkilisi de, Sayın Bakanımızın seçim arifesinde ve bayramda bu ziyareti gerçekleştirmiş olmasının Çin’le ilişkilerimize verdiğimiz önemin bir işareti olarak gördüklerini ifade ettiler. Görüşmelerde güvenlik alanında ilgili kurumlarımız arasındaki işbirliğimizin geliştirilmesi ele alındı. Biliyorsunuz Çin’le ekonomik ilişkilerimiz de büyük önem taşıyor, toplam ticaret hacmimiz 26 milyar dolar. Fakat bunun 23 milyar dolarını ithalatımız, 3 milyar dolarını ihracatımız oluşturuyor, yani 23 milyar dolarlık bir ticaret açığımız var.

Bu açığın azaltılması ve ikili ticaretin daha dengeli hale getirilmesi için görüşmelerimiz sürüyor. Özellikle Çinli firmaların ülkemize yaptıkları yatırımları arttırmalarını istiyoruz. Ticaretimizin geliştirilmesi, üçüncü ülkelerde ortak projelerin geliştirilmesi de yine yapılan görüşmelerde ele alındı.

Bir de, biliyorsunuz ulaştırma alanı Çin’le ilişkilerimizin önemli bir boyutu. Kuşak ve Yol Projesiyle orta koridorun uyumlaştırılmasına yönelik çalışmaların hızlandırılması da ele alındı. Üçüncü nükleer santralin inşası için görüşmelere başlanmasında mutabık kalınmıştı. Bu konunun süratle sonuçlandırması arzusu da görüşmelerde dile getirildi.

Çin turizm alanında da büyük potansiyel taşıyor. Bu yıl Çin’de Türkiye turizm yılı olarak çeşitli etkinlikler yapılıyor. Önceki yıla kıyasla Çin’den Türkiye’ye gelen turist sayısı neredeyse iki kat artış gösterdi, bu da olumlu bir gelişme. Tabii biz bu sayıyı daha da yukarılara çekmek istiyoruz. Ayrıca Türk Hava Yolları’nın ve Çinli havayolu firmalarının seferlerinin arttırılması yönündeki çalışmaların da hızlandırılmasına karar verildi.

Değerli arkadaşlar; Sayın Bakanımız 27 Haziran’da Kopenhag’da Ukrayna’daki reform çalışmalarının ve uluslararası toplumun Ukrayna’ya katkılarının gözden geçirildiği Ukrayna Reform Konferansına katıldı. Sayın Bakanımız konferansta bir konuşma yaptı ve bu konuşmasında Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne, egemenliğine ve reform sürecine desteğimizi yineledi. Ukrayna’nın uygulayacağı reformların başarısının stratejik önem kazandığını dile getirdi.

Gelelim NATO Zirvesine. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçilmesinden sonra NATO Zirvesi Sayın Cumhurbaşkanımızın Azerbaycan ve KKTC’ye gerçekleştirdikleri ziyaretlerin ardından katıldıkları ilk uluslararası toplantı oldu. Başkan Trump zirve öncesinde külfet paylaşımını ön plana çıkarmıştı. Bu anlamda biz üzerimize düşeni yapıyoruz. NATO harekâtlarına en fazla destek veren ilk 5 ülkeden biriyiz. Savunma harcamalarını 2017’ye kıyasla en çok arttıran ilk 6 ülke içerisindeyiz ve NATO’ya en fazla mali katkı yapan ilk 8 müttefik arasında yer alıyoruz. Zirvede müttefikler arasında tehditlere karşı birlik ve dayanışma vurgusu ön plana çıktı. Biz de, terörizmle mücadelede ayrım gözetilmeden birlik ve dayanışmanın önemine işaret ettik. Bu husus zirve bildirilerinde de güçlü bir şekilde yer aldı. Zirvede ayrıca NATO’nun değişen güvenlik ortamına uyarlanmış komuta yapısı onaylandı. Afganistan’a desteğin arttırılarak sürdürülmesi kararlaştırıldı. Irak’ta da yeni bir eğitim misyonu başlatılmasına karar verildi. Komutan yardımcılığını üstleneceğimiz bu misyona güçlü şekilde katkı yapacağız.

İttifakın açık kapı politikası bağlamında ise Makedonya’ya NATO’ya üyelik müzakerelerine başlaması için davette bulunmasından büyük memnuniyet duyuyoruz. Bunun Balkanlar ve Avrupa Atlantik Bölgesinin güvenlik ve istikrarına katkıda bulunacağına inanıyoruz.

Değerli basın mensupları, biraz önce özetlediğim gibi dış politika gündemimiz yoğun. Bu yoğunluğun üstesinden gelinmesinde etkin diplomatik ve konsolosluk ağımızın da büyük rolü var. Sizinle birkaç rakamı paylaşmak istiyorum. Halen yurt dışında 240 temsilciliğimiz var, 140 Büyükelçilik, 85 Başkonsolosluk, 13 Daimi Temsilcilik, 1 Ticaret Ofisi ve 1 Konsolosluk Ajanlığı. Bu temsilciliklerimiz dünya nüfusunun yüzde 98’ini ve dünya ekonomisinin yüzde 99’unu kapsıyor. Dış temsilcilik sayısı bakımından dünyada beşinci sırada yer alıyoruz Amerika Birleşik Devletleri, Çin, Fransa ve Rusya’dan sonra. Sıralamadaki saydığım ülkelerden ilk dördü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri, yani Güvenlik Konseyi üyeleriyle yarışır bir haldeyiz. Yeni açılacak temsilciliklerimiz de var. Gerekli Bakanlar Kurulu kararı çıkmış olan bu temsilciliklerimiz açıldığında sıralamada daha da yükseleceğiz.

Sunuşum bu kadar, şimdi sorularınızı alabiliriz.

Özden Bey, dün sizin sorunuza cevap veremedim, şimdi vermeye çalışayım.

SORU- Şimdi dün Pompeo-Sayın Çavuşoğlu görüşmesini sormuştum, ama bugün Brunson kararının ardından Trump’ın yaptığı, paylaştığı bir tweet var. O tweet’i Brunson’nın Türkiye’de uzunca bir süredir rehin tutulduğuna dair ifadeyi kullanıyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bir çağrısı var. Brunson’ın serbest bırakılması için Cumhurbaşkanına Trump’ın çağrı yapmasını nasıl değerlendirirsiniz? Brunson’ın rehin tutulduğuna ilişkin ifadeleri nasıl değerlendirirsiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Arkadaşlar, Brunson davasıyla ilgili görüşlerimizi siz de biliyorsunuz, hukuki bir süreç var ve bu süreç devam ediyor. Brunson ailesiyle, avukatıyla ve diğer konsolosluk yetkilileriyle düzenli olarak görüşebiliyor. Son duruşma dün yapıldı malum ve adıgeçenin tutukluluk halinin devamına karar verildi. Bu adli süreç hukukun üstünlüğü prensibine dayalı olarak yürütülüyor. Bir sonraki duruşma 12 Ekim’de yapılacak. Türkiye bir hukuk devleti, bu kararları bu çerçevede değerlendirmek lazım.

SORU-OHAL’in kaldırılmasının ardından Avrupa’dan da, özellikle Avrupa Konseyi Genel Sekreterinden bir açıklama geldi, evet sevindirici bulduk denildi. Ama bir taraftan da OHAL’in kaldırılmasının ardından yerine geçecek olan bundan sonraki sürece ilişkin olarak terörle mücadeleyi özellikle düzenleyen bazı düzenlemeler olacak bir teklif var. Buna ilişkin olarak da bir uyarı geldi, o uyarıda da özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesiyle uygun olması yönünde bir uyarı oldu. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bundan sonraki süreçte Avrupa Birliği’yle ilişkiler noktasında, bu bağlamda baktığınızda önümüzde yine bir engel midir, özellikle vize serbesti konusunda, bundan sonraki dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Arkadaşlar, şunu unutmayalım: Olağanüstü hal bir zaruretten ortaya çıktı. Yani ülkemizin bekasına, demokrasiye yönelik bir tehdit vardı biliyorsunuz ve hangi ülke böyle bir durumla karşı karşıya kalırsa aynı tedbirleri alıyor. Avrupa’da Fransa örneğine baktığımız zaman da bunu görüyoruz. Hükümet bir karar aldı ve olağanüstü hal kaldırıldı. Avrupa Konseyi’nden olumlu mesajlar geliyor, bundan memnuniyet duyuyoruz. Biz terörle mücadelemizi tabii ki kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. Çünkü dediğim gibi, FETÖ tehdidinin hala tam anlamıyla bitmemiş gözüküyor. Bu kapsamda çalışmalarımızı yürütüyoruz.

SORU- Dün Bakan Çavuşoğlu’yla Amerikalı mevkidaşı Pompeo arasında bir telefon görüşmesi olduğu paylaşılmıştı. Bu görüşmenin içeriğine dair bilgi verebilir misiniz? Rahip Brunson davası hangi kapsamda ele alındı acaba?

Ayrıca, Amerikalı yetkililer Türk-Amerikan ilişkilerinin gelişmesi, diğer alanlarda ilerleme kaydedilmesi açısından Brunson davasını önemli bir köşe taşı olarak gördüklerini sıklıkla ifade ediyorlar. Siz bu tutukluluğun devamının diğer alanlardaki işbirliği konuları üzerinde olumsuz bir etki yaratacağı endişesini taşıyor musunuz? Münbiç anlaşması üzerinde herhangi bir etkisi olması ihtimalini görüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Şimdi öncelikle tekrar etmek istiyorum; Brunson davası hukuki bir dava Özden Beye söylediğim gibi ve bu konudaki görüşlerimizi de size daha önce iletmiştik, biz bunları koruyoruz. Yani biz Amerika Birleşik Devletleri’yle güvene dayalı bir ilişki kurmak istiyoruz, iki önemli müttefikiz. NATO Zirvesinde bunun önemi bir kez daha ortaya çıktı. Amerika Birleşik Devletleri’nde bazı çevreler tarafından kongrede ülkemiz aleyhine bazı tasarılar gündeme getiriliyor. Biz bunlara karşı gerekli çalışmaları yapıyoruz en üst düzeyde. Sayın Cumhurbaşkanımız, Sayın Bakanımız, diğer yetkililerimiz bunların ikili ilişkilerimize zarar vereceğini söylüyorlar ve bunun yansımalarını da görüyoruz. Bu konuda şunu söyleyeyim; Sayın Cumhurbaşkanımız NATO’nun Zirvesi marjında Trump’la görüşmesinden sonra basın mensuplarıyla biraraya geldi biliyorsunuz, orada da F-35 konusunda Sayın Trump’ın kendisine, anlaşmanın uygulanmasında bir sorun olmayacağını söylediğini dile getirdi.

SORU- Sayın Aksoy, Patriotlar konusunda hangi noktadayız. F-35 konusunda da takvimin ilerleyişinde hangi noktadayız. Yani Amerika’yla savunma sanayi açısından biraz detay aktarabilirseniz çok seviniriz, çok teşekkür ederiz.

İkinci bir husus da; Sayın Cumhurbaşkanı, Brunson davası çerçevesinde “verin papazı-alın papazı” tarzında bir ifade kullanmıştı, FETÖ terör örgütünün liderini kastederek. Şimdi bu noktada Amerikan tarafından o günden bugüne rehin diplomasisi suçlaması devam ediyor. Türkiye’nin diplomasisi açısından bu konuya da açıklık getirirseniz seviniriz.

Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Ben teşekkür ederim.

Birinci sorunuzu cevaplayayım öncelikle.

Bizim temel hedefimiz başından beri kendi ulusal hava ve füzesi savunma sistemimizi geliştirmek. Bu hedef doğrultusunda 10 yılı aşkın süredir birçok seçeneği değerlendirdik. Bu süreçte Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere müttefiklerimizle yaptığımız görüşmelerden maalesef sonuç alamadık. Öte yandan Rusya çok cazip bir teklifte bulundu bize. Bu sistemi acil ihtiyacımızı karşılamak üzere almaktayız. Yani bunu daha önce de Sayın Bakanımız da söyledi, S-400 NATO yetenekleriyle entegre edilmeyecek, her vesileyle bunu vurguluyoruz. Aynı zamanda Fransız ve İtalyan şirketlerinden oluşan Eurosam konsorsiyumuyla çalışmalarımız da sürüyor. Patriot sistemiyle ilgili olarak ABD'yle de temaslarımıza devam ediyoruz.

Diğer konuyu Özden Beye ve Sevil Hanıma verdiğim cevaplar çerçevesinde değerlendirebilirsiniz.

SORU- Takvim var mı efendim F-35 ya da Patriot konusunda?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- F-35 konusunda bir sıkıntı yok, biraz önce de söyledim. İki tane uçağın aidiyeti bize ait şimdi eğitim yapılıyor, bizim pilotlarımız eğitim alıyorlar, 2020 yılına kadar yanlış hatırlamıyorsam bu sürecek, ondan sonra da teslimat yapılacaktır.

SORU- Efendim, Fransa da yayın yapan Le Point Dergisi bugün son sayısında Türkiye’yle ilgili bir habere yer verdi, 8 sayfadan oluşan bir haber. Fransa’daki Türk Büyükelçiliğinde çalışanların bazı konuşmalarının kayıtlarına yer verildiği ifade ediliyor ve iddialar arasında da Türkiye’nin teröre destek verdiği şeklinde bazı ifadeler var. Sizin bilginiz var mı konuya ilişkin ya da ne söyleyeceksiniz Dışişleri Bakanlığı olarak?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ederim.

Bilgim yok, daha görmedim Le Point’in haberini. Fakat bu gibi haberlere de kulak asmamak lazım. Yani Türk Büyükelçiliğinin terörle bağlantıları olduğu gibi konular, bunlar gerçek dışı. İtibar edilecek haberler de değildir bunlar.

SORU- Geçtiğimiz günlerde Sayın Erdoğan’la Putin’in telefon görüşmesi gerçekleşmişti. Bu görüşmede Erdoğan rejimin Deraa’dan sonra İdlib’e yönelmesi durumunda Astana mutabakatının özünün ortadan kalkacağına dikkati çekmişti. Rejimin İdlib’e yönelmesi durumunda Türkiye’nin tutumu ne olur, görüşünüzü alabilir miyiz?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ediyorum.

Rejimin Deraa ve Kuneytra gerginliği azalma bölgesini hedef alan saldırılarında maalesef çok sayıda masum insan hayatını kaybetti, yüzbinlerce insan da yerlerinden oldu. Bu saldırıları şiddetle kınıyoruz ve lanetliyoruz. Bu saldırılar sahada şiddetin azaltılması ve krize siyasi çözüm bulunması yönünde Astana ve Cenevre’de yürütülen çalışmaları da baltalıyor. Rejim, sorunu askeri yöntemlerle çözmeye çalışıyor. Ancak bu yolla ülkede meşru bir hakimiyet kurulamaz. Doğu Guta’da, Kuzey Humus’ta ve şimdi de Suriye’nin güneybatısında yaşanan bu senaryonun İdlib’de tekrar etmesini asla istemiyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız da, sizin de işaret ettiğiniz gibi, Putin’le 14 Temmuz günü yaptığı görüşmede rejimin İdlib’i hedef alması halinde bunun Astana mutabakatının ihlali anlamına geleceği uyarısında bulundu, bu konuda hassasiyetimizi sürdürüyoruz.

SORU- Yeni sistemde Dışişleri Bakanlığının Teşkilat yapısındaki değişiklikler hakkında bilgi verebilir misiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Arkadaşlar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçişle birlikte biliyorsunuz kamuda yeniden yapılanma sürecine geçildi. Bakanlığımızda da Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine uygun olarak gerekli düzenlemeler yapılıyor. Bu değişiklikler kapsamında Avrupa Birliği Bakanlığı AB Başkanlığı ismiyle Bakanlığımızın bağlı kuruluşu haline geldi. Ayrıca, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı ile Türk Akreditasyon Kurumu da Bakanlığımıza bağlandı. Yeni düzenlemelerle bütün kamuda olduğu gibi Bakanlığımızda da daha etkin, daha hızlı, daha verimli bir çalışma düzenine geçileceğine inanıyoruz.

SORU- Sayın Trump’ın Türkiye’ye ziyaretine yönelik herhangi bir çalışma sözkonusu mudur? Daha önce Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyaretinde böyle bir davette bulunduğunu biliyoruz. Bu davete bir icabet olacak mı, yakın zamanda bir ziyaret sözkonusu mu?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Baştan itibaren bu konuda çalışmalar var, henüz kesinleşmiş bir tarih yok.

Soru sormayan arkadaşlar, buyurun.

SORU- Avustralya’nın Dönem Başkanlığını yaptığını biliyorsunuz AB Konseyine.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Avusturya.

SORU- Avusturya’nın, pardon. Bu kapsamda Türkiye-AB ilişkilerinin nasıl gelişmesini bekliyorsunuz? Malumunuz Avusturya’nın Türkiye’ye olan tutumu son zamanlarda çok Türkiye’nin istediği yönde değildi? Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Ben teşekkür ederim.

Arkadaşlar, bizim Avrupa Birliği’yle ilişkilerimiz bir üye ülkenin 6 aylık dönem başkanlığında sergileyeceği keyfi tavırla sarsılmaz, öncelikle bunu belirtmek istiyorum. Bizim Avrupa Birliği’yle ilişkilerimiz hukuki bir temeli var ve süreç o şekilde işliyor.

Avusturya’da biliyorsunuz yeni Hükümet kurulduktan sonra ülkemizin AB ile ilişkilerine zarar vermek için elinden geleni yapmaya başladı. Ancak son Genel İşler Konseyinde Avusturya’nın boyundan büyük bir işe kalkıştığını gördük, zira istediği desteği diğer ülkelerden bulamadı. AB üyeleri, ülkemizin AB için taşıdığı önemin farkında. Avusturya’nın da ilişkilerimizin stratejik önemini görmesini bekliyoruz. Avusturya Avrupa’da yükselmekte olan popülist akımlara göre hareket etmemeli. İçeriye oynamamalı, büyük resmi görmeli. Türkiye’nin AB’ye üye olması, her iki tarafın da çıkarınadır. Bizim Avrupa Birliği’ne tavsiyemiz de şudur: Bunun gibi iç siyasi saiklerle hareket eden ülkelerin girişimlerine itibar etmemek gerekir. Çünkü ilişkilerimizin AB ile olumlu seyretmesi her iki tarafın da menfaatinedir.

SORU- Hami Bey, NATO Zirvesi’nde alınan kararlar hakkında bir sorum olacak. Özellikle Türkiye’nin güneyinden tehditler geldiğine vurgu yapıldı ve oraya hızlı, acil müdahale gücünün getirilebileceği söyleniyor. Bir yandan bir terörle mücadele vurgusu var, ama terörle mücadele vurgusunda IŞID’i görebiliyoruz, ancak PKK, PYD/YPG ismini göremiyoruz. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? Güneydeki tehdit derken İran’dan mı bahsediliyor yoksa Suriyedeki gelişmelerden mi? Çünkü güney sınır demiyor, güneyden gelen tehdit denmiş.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Arkadaşlar, NATO Zirvesi Türkiye’nin önemini bir kez daha ortaya koydu. Bizim zirvede öne çıkarttığımız husus, terörizmle mücadelede dayanışma ve birlik. Ve bunu da zirve bildirilerine güçlü şekilde yansıttık, yani bizim için NATO’da amaç hasıl oldu diyebiliriz. Çok verimli görüşmeler yapıldı, Sayın Cumhurbaşkanımız NATO Zirvesi marjında ikili görüşmeler yaptı. Bizim tüm hassasiyetlerimizin diğer NATO üyelerine açık şekilde iletilmesi bakımından da önemli bir platform oldu bu zirve. Dediğim gibi, NATO’ya bizim katkılarımızı biraz önce size açıklamıştım, en önde gelen ülkelerden biriyiz. NATO’daki güçlü konumumuzu sürdürmeye devam edeceğiz.

Tabii ki sizin söylediğiniz gibi, terörle mücadele konusunda NATO’dan daha fazla dayanışma bekliyoruz.

Siz sormadınız hiç, buyurun.

SORU- NSU davasında ceza alan fakat serbest bırakılan şahısla ilgili olarak Türkiye somut bir adım atacak mı?

Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Gerçekten bunu kabul edilemez buluyoruz. Yani NSU davası, bizim beklentilerimizi hiçbir şekilde karşılamadı, bizi hiçbir şekilde tatmin etmedi. Sayın Bakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımız da bunu dile getirdiler. Avrupa’da bir İslamofobi dalgası var, İslam düşmanlığı var. Bununla bizim ve bütün Avrupa’nın ciddi şekilde mücadele etmesi lazım. Bu karar Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız bakımından da olumlu algılanmadı. O yüzden tabii takipçisi olmaya devam edeceğiz. Yani hemen davanın arkasından bu şahsın serbest bırakılmasını da doğru bulmuyoruz, diğer Almanya’daki faili meçhul cinayetlerin ortaya çıkarılması bakımından da çalışmalarımızı, daha doğrusu konuyu takip edeceğimizi söyleyebilirim.

SORU- Irak’taki protestolarla ilgili bilgi verebilir misiniz.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Irak’ta gösteriler 8 Temmuz’da Basra’da başladı, sonra diğer vilayetlere de sıçradı biliyorsunuz, 13 Temmuz’dan itibaren Bağdat ve diğer vilayetlere. Bu protestolarda can kayıpları ve çok sayıda yaralıların bulunduğuna dair haberler geliyor. Bundan büyük üzüntü duyuyoruz. Bazı şehirlerde protestocuların kamu binalarına, yabancı yatırımlara yöneldikleri yönünde haberler de var. Bunlar protestoların bazı kesimlerce kışkırtıldığına dair kuşkuları da artırıyor. Bizim temennimiz, halkın haklı taleplerini kışkırtmalara kapılmadan, şiddet eylemlerine sapmadan barışçıl bir şekilde gündeme getirmesi. Tabii güvenlik güçlerinin de halka karşı, protestoculara karşı itidalli davranması gerekiyor. Başbakan Sayın İbadi liderliğindeki Irak Hükümeti’nin de halkın yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik beklentileri gerçekleştirmeye yönelik adımlarını destekliyoruz. Biz her zaman Türkiye olarak Irak’ın ve dost ve kardeş Irak halkının yanında olmayı sürdüreceğiz.

Teşekkür ediyorum.