Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un Basın Bilgilendirme Toplantısı, 6 Aralık 2019, Ankara

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Değerli basın mensupları hoşgeldiniz.

Öncelikle Paris’teki olaylar sırasında polisin attığı gaz kapsülüyle gözü yaralanan Anadolu Ajansı foto muhabiri arkadaşımız Mustafa Yalçın’a geçmiş olsun dileklerimizi iletmek istiyorum, acil şifalar diliyorum. Sayın Bakanımız da kendisini dün telefonla aradı, geçmiş olsun dileklerini iletti. Kötü bir kaza, inşallah en kısa sürede sağlığına kavuşur.

Gündemimizdeki konulara geçmeden önce, yoğun bir gündem var biliyorsunuz, Bakanlığımızda Meslek Memuru ve Konsolosluk İhtisas Memuru sınavları açtık, o konuda biraz bilgi vermek istiyorum. Hem Bakanlığımıza girmek isteyen yeni bölümlerden arkadaşları da belki cezbederiz böylece.

Biliyorsunuz, FETÖ iltisaklılar nedeniyle büyük bir kayıp yaşadık Bakanlığımızda; 606 personelimiz ihraç edildi ve bu, bizim toplam personel sayımızın yüzde 23’üne tekabül ediyor. Tabii bu bizim iş yükümüzü müthiş oranda artırdı. Arkadaşlarımız fedakârca çalışıyorlar, bir yandan da hem mevcut kadrolarımızı kuvvetlendirmeye çalışıyoruz, hem de bu açığı kapatmaya gayret ediyoruz. Bu çerçevede yeni sınavlar açıldı: Aday Meslek Memurluğu ve Konsolosluk İhtisas Memurluğu sınavı, 150 aday almayı öngörüyoruz.

Konsolosluk İhtisas Memurluğu sınavı 2-3 Kasım tarihlerinde gerçekleştirildi, 800’e yakın aday girdi bu sınava ve toplam 10 yabancı dilde yapıldı. Bunlar arasında çok ilginç lisanlar da var; Rusça, Japonca, Farsça, İtalyanca ve Yunanca gibi.

Yine Aday Meslek Memurluğu sınavını da 23-24 Kasım tarihlerinde yaptık, bu sınava da 700’e yakın aday girdi, toplam 6 yabancı dilde yapıldı. Biliyorsunuz, Dışişleri Bakanlığı sınavları kamudaki en zorlu ve ciddi sınavlar arasında yer alıyor ve çok titiz bir şekilde eleme usulü yapılıyor. Ben de, biraz önce söylediğim gibi, ilgili bölümlerden mezun olan arkadaşlarımızı Bakanlığımızda yapılan bu sınavlara girmeye davet ediyorum.

Suriye’deki gelişmelere ve NATO Liderler Toplantısı konularına geçmeden önce yine Bakanlığımızın bir faaliyeti hakkında size bilgi vermek isterim. Arabuluculuk konusunda dünyada en önde gelen ülkeler arasında yer alıyoruz. Esasen üç örgütteki faaliyetlerimizle arabuluculuk konusunda önde geliyoruz.

Bunlardan ilki, 2010 yılında Finlandiya ile birlikte Birleşmiş Milletler bünyesinde başlattığımız Barış İçin Arabuluculuk Girişimi. Bu çerçevede kurulan ve eşbaşkanlığını yaptığımız Arabuluculuk Dostlar Grubu bugüne kadar Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndan dört karar çıkarttı, bu büyük bir başarıdır.

İkinci olarak, AGİT bünyesinde bir Arabuluculuk Dostlar Grubu var, burada da eşbaşkanlık yapıyoruz.

Son olarak İslam İşbirliği Teşkilatı’nda da Arabuluculuk Dostları Temas Grubu kurulmasını sağladık. Bu niçin önemli? Çünkü dünyadaki çatışmaların yarıdan fazlası İslam İşbirliği Teşkilatı coğrafyasında yaşanıyor, dolayısıyla burada arabuluculuğa büyük bir ihtiyaç var, büyük bir boşluğu doldurduğunu düşünüyoruz.

Arabuluculuk alanındaki üç örgütte üstlendiğimiz bu başat role ilaveten, bir de İstanbul’da her yıl İstanbul Arabuluculuk Konferansları’nı düzenliyoruz. İstanbul Arabuluculuk Konferansları’nın altıncısı 31 Ekim tarihinde yapıldı ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres de katıldı. Sayın Bakanımız açılışta bir konuşma yaptı, Guterres de açılışta bir konuşma yaptı. Özellikle Genel Sekreterin bu konferansa katılması önemli bir gelişmeydi.

Şimdi komşumuz Irak’ta yaşanan olaylara geçmek istiyorum.

Irak’ta son günlerde yaşanan gelişmeleri endişeyle takip ediyoruz. Protesto gösterileri Bağdat’ta ve ülkenin güneyinde devam ediyor maalesef ve ölü sayısı 460’ı, yaralı sayısı 17 bini aştı. Ülkede huzurun bir an önce tesis edilmesini diliyoruz. Gösterilerde hayatını kaybeden Iraklı kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyoruz. Bildiğiniz gibi, Irak’taki protestolar sonucunda Başbakan Abdülmehdi Temsilciler Meclisi’ne istifasını verdi ve istifa kabul edildi. Tabiatıyla on yıllardır biriken sorunların mevcut Hükümetin istifasıyla kısa süre içerisinde çözülmesini beklemiyoruz. Öncelikle yeni hükümetin bir an önce kurulması gerekiyor ve Irak halkının meşru taleplerinin yerine getirilmesi gerekiyor. Geçmişte büyük badireler atlatmış olan Irak halkının bu süreçten de güçlenerek çıkacağına inanıyoruz.

Ülkemize Irak’tan bir önemli ziyaret daha yaşandı. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı Mesrur Barzani göreve başladıktan sonraki ilk yurt dışı ziyaretini ülkemize gerçekleştirdi. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kabul edildi, Sayın Bakanımızla görüştü. Bu görüşmelerde Barış Pınarı Harekâtının kapsamı hakkında bilgi verdik. Terör örgütü PKK’nın her iki tarafın istikrar ve güvenliğine tehdit olduğu ve bu terör örgütüyle birlikte mücadele edilmesi gereği teyit edildi.

Ayrıca, Irak’ta faaliyet gösteren bazı şirketlerimizin ve Irak’a ihracat yapan bazı firmalarımızın sorunları da görüşüldü.

Bu vesileyle Musul Başkonsolosumuz Mehmet Küçüksakallı’nın da göreve başladığını dile getirmek isterim. Kendisi daha önce de Musul’da görev yapmıştı, tecrübeli bir arkadaşımız, ona da başarılar diliyoruz.

Barış Pınarı Harekâtı sonrasında Suriye’deki durumla devam edeceğim. Önce harekâtla ilgili Bakanlığımızın yaptığı bilgilendirme çalışmalarına değinmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, Barış Pınarı Harekâtı bazı ülke ve çevrelerin bölgedeki emellerine ulaşmalarını engelledi, kurulan hayaller yıkıldı. İşte bu yüzden harekâtın başından itibaren ülkemize yönelik yoğun bir kara propaganda faaliyeti başlatıldı. Bu karalama kampanyasına karşı biz de gerek merkezde, gerek yurtdışı teşkilatımızda bilgilendirme faaliyetlerine başladık. Öncelikle harekâtın icrasıyla eşzamanlı olarak bu harekâtın kapsamı, hukuki temeli ve niteliği hakkında uluslararası toplumu bilgilendirdik. Harekât başladığı anda Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Konseyi, AGİT ve AB’deki muhataplarımız yazılı olarak bilgilendirildi. Ayrıca, gerek Sayın Bakan Yardımcımız Büyükelçi Sedat Önal tarafından, gerekse Suriye’den sorumlu Genel Müdürümüz Büyükelçi Selçuk Ünal tarafından Bakanlığımızda da çok yoğun brifingler düzenlendi. Barış Pınarı Harekâtı’nın kapsamı hakkında neredeyse Ankara’da mukim bütün Büyükelçilere brifing verildi. Bakanlığımız tarafından da 15 açıklama yapıldı, 9 yazılı açıklama, 6 soruya cevap. Dış temsilciliklerimiz de bulunulan ülkelerdeki kamuoyunu bilgilendirmek amacıyla yoğun bir faaliyet içine girdiler. 200’e yakın televizyon ve gazete mülakatı yapıldı, Büyükelçilerimizin 100’e yakın gazetede makaleleri yayınlandı ve ilgili ülkelerdeki basın mensuplarına 200’e yakın brifing verildi. Sayın Bakanımızın Barış Pınarı Harekâtı’yla ilgili New York Times’ta yayınlanan makalesi de yine Büyükelçiliklerimizin girişimiyle 135 gazetede yayınlandı. Sayın Bakanımızın İtalya’nın ve Brezilya’nın önde gelen gazetelerinde makaleleri yayınladı, Sayın Bakanımız BBC ve El Cezire gibi televizyon kanallarına da mülakat verdi.

Öte yandan harekâtın başlamasından itibaren terör örgütü PKK yurt dışında bine yakın gösteri ve saldırı gerçekleştirdi. Bu eylemlerden 104’ü şiddet içeren saldırılar, yani Türk bayrağına, misyonlarımıza, personel ve vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğine yönelik saldırılar maalesef. Büyükelçiliklerimiz tabii bulundukları ülkeler nezdinde gerekli girişimde bulundular, biz de bu konuda iki açıklama yaptık.

Arkadaşlar, Barış Pınarı Harekâtı çerçevesinde bizim amacımız; sınırlarımızı teröristlerden arındırmak ve ülkemizdeki Suriyelilerin geri dönüşlerine imkân sağlayacak bir güvenli bölge tesis etmek. Bu çerçevede Suriye’de 4300 kilometrekareden fazla bir alanı terörden, teröristlerden arındırmış vaziyetteyiz, yani bu bölge güvenli hale geldi. Biz böylece, söylenenlerin aksine, Suriye’nin toprak bütünlüğüne de ciddi katkı sağlamış olduk.

Amerika Birleşik Devletleri’yle 17 Ekim’de, Rusya Federasyonu’yla 22 Ekim’de vardığımız mutabakatlar bu ülkelerin de harekâtımızın meşruiyetini kabul ettiklerinin açık bir göstergesidir. Yine de bize verilen taahhütler yerine getirilmediği takdirde harekâtımızı sürdürme hakkımızı saklı tutuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi, güvenli bölgeyi teröristlerden temizleyene kadar Suriye’den çıkmayacağız.

Harekât alanında başlattığımız istikrarlaştırma ve insani yardım faaliyetlerimiz de hızla devam ediyor. Terör örgütünün boşalttığı alanlardaki mayın ve el yapımı bombaları temizleme faaliyeti başladı ilk önce. Şu ana kadar iki binden fazla mayın ve el yapımı patlayıcıyı temizledik. Ayrıca, bölgenin yönetimi yerel konseylere verildi. 31 Ekim’de Tel Abyad’da ve daha sonra Resulayn’da yerel konseyler kuruldu, bu da çok önemli bir adım oldu. Ayrıca, Birleşmiş Milletler rakamlarına göre ülke içinde yerlerinden edilmiş kişilerin yüzde 60’ı evlerine geri döndü. Bu gelişme özellikle insani durumla ilgili ifade edilen temelsiz iddiaları da çürütüyor.

Ayrıca, biliyorsunuz, bazı münferit iddialar da vardı harekâtla ilgili. Suriye Milli Ordusu bu iddiaları incelemek, soruşturmak üzere bir Soruşturma Komisyonu, Savcılık ve Askeri Mahkeme kurdu.

Milli Savunma Bakanlığımızın yeni bir açıklaması oldu, takip etmişsinizdir: Terör örgütü YPG Barış Pınarı Harekâtı bölgesinde ve yurt içinde harekâtın başlamasından bu yana 45 sivili katletti, 244 kişiyi ise yaraladı. İşte bu can kayıplarında biz devreye girdik, Birleşmiş Milletler İnsani İşler Eşgüdüm Ofisi’nin raporunda yayınlandı ve aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin sunumunda da yer aldı. Bizim bölgedeki insani faaliyetlerimiz devam ediyor. Kızılay ve AFAD, Tel Abyad ve Resulayn’da şimdiye kadar 30 binden fazla kişiye insani yardım sağladılar. Tel Abyad’da mobil bir klinik hizmet veriyor. Yine Sağlık Bakanlığımız da bu bahsettiğim iki şehirde sağlık hizmeti vermeyi sürdürüyor.

Şunu belirtmekte fayda görüyorum arkadaşlar: Barış Planı Harekâtı ülkemizin Suriye’nin diğer bölgelerine yaptığı yardımlarda bir aksamaya da neden olmadı. Birleşmiş Milletler’in Suriye’ye yönelik insani yardımlarının yüzde 80’inden fazlası ülkemiz üzerinden ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor. Esasen Türkiye, bahsettiğim insani faaliyetleri ve ülkemizde ağırladığımız milyonlarca Suriyeli dikkate alındığında sivillerin korunması bakımından örnek gösterilecek bir ülkedir.

Bir konuya daha değineyim, hatırlayacaksınız, basında da yer aldı; “Bild” gazetesinin Yunanistan muhabiri Altınözü ve Kilis’teki kamplarımızı ziyaret etti ve bu kampları görünce kendi ülkesindeki durumdan utanç duyduğunu söyledi. Yunanistan’daki mültecilerin çok kötü durumda olduklarını belirtti. Bir yabancı gazetecinin bunca kara propaganda arasında ülkemizin çabalarını teslim etmesini önemli görüyoruz.

Arkadaşlar, ülkesinden ayrılmak zorunda kalan Suriyelilere başından beri kapılarımızı açtık. Her türlü ihtiyaçlarını karşıladık, karşılamaya devam ediyoruz. Bugün ülkemizdeki Suriyeli sayısı 3.7 milyonu aştı. Bu arada Yunanistan’da da 80-90 bin dolayında sığınmacı olduğunu kayda geçirmek isterim.

Suriyelilerin ülkelerine güvenli ve gönüllü geri dönüşleri sürecini destekliyoruz. Hiç kimseyi arzusu hilafına ülkesine göndermemiz sözkonusu değil. Bugüne kadar Suriye’de terörden temizlediğimiz bölgelere 370 bin Suriyeli kardeşimiz gönüllü olarak geri döndü. Suriye’de gerekli insani altyapıyı kurduktan, fiziki altyapıyı sağladıktan sonra bu sayının daha da artmasını bekliyoruz. Sayın Bakanımız aslında bu konuda Lübnanlı, Iraklı ve Ürdünlü mevkidaşlarıyla görüştü ve bir uluslararası konferans düzenlenmesini önerdi. Buna yönelik olarak da teknik düzeyde, bakanlıklar arasında görüşmeler devam ediyor.

Gündemimizdeki diğer önemli konu, basını da sürekli meşgul ediyor; yabancı terörist savaşçıların ülkelerine iade edilme süreci. DEAŞ’la mücadelede en önde gelen, bu terör örgütüyle göğüs göğse mücadele eden tek NATO ülkesiyiz. El Bab’da 3 bini aşkın DEAŞ’lıyı etkisiz hale getirdik. Bugüne kadar DEAŞ saldırılarında maalesef 304 vatandaşımızı yitirdik, 1400’e yakın vatandaşımız yaralandı. 2011’den bu yana 7700’e yakın kişi sınır dışı edildi, 77 bine yakın kişiye yurda giriş yasağı kondu. Örgütün elebaşı Bağdadi’nin ölü olarak ele geçirilmesinde kilit rol oynadık.

Barış Pınarı Harekâtı’nda ele geçirilen YTS’lerin işlemleri de devam ediyor, bu işlemler tamamlandıktan sonra sınırdışı işlemlerine başlayacağız. Zaten takip ediyorsunuz, bir kısmı sınırdışı edildi bile.

Yabancı terörist savaşçılar konusunda kalıcı çözüm, bu kişilerin vatandaşları oldukları ülkelerce geri alınmalarıdır. Kendi ülkelerinde yargılanmalılar ve rehabilite edilmeliler; kesin çözüm budur. Kaynak ülkeler bu konuda sorumluluktan kaçmamalı. “Bunlar bize dokunmasın, Türkiye’de kalsın” anlayışı insani ve etik değil. Ayrıca, terörle mücadelede çözüm de değil. Teröristleri vatandaşlıktan çıkartmakla sonuca varamayız, terörle mücadeleyi bu şekilde gerçekleştiremeyiz. Sorumluluk almalı ve gereğini yapmalısınız.

Ayrıca şunu söyleyeyim: Biz yabancı terörist savaşçıların ülkelerine iade edilmelerinde de ilgili ülkelerle işbirliği yapıyoruz. Bu kişilerin seyahat planlaması hakkında önceden bilgi veriliyor ilgili Büyükelçilik vasıtasıyla ve bu konuda gerekli tedbirlerin alınması sağlanıyor.

NATO Dışişleri Bakanları Toplantısına geçelim.

Bilindiği üzere NATO’daki gelişmeler gündemdeki yerini koruyor. Biz NATO’ya 1952 yılında üye olduk. Dünyadaki en önemli güvenlik örgütü olduğunu söyleyebiliriz. Kuruluşundan bugüne kadar uluslararası güvenlik ve istikrara da ciddi katkılar sağladı. Biz de her zaman İttifakın ortak değerlerini savunduk. NATO’nun ikinci en büyük ordusuna sahibiz, ayrıca ortak konulara en fazla katkıyı yapan ülkeler arasındayız. Yine NATO harekât ve misyonlarına katkı bakımından da ilk beş ülke arasında yer alıyoruz.

NATO’nun kuruluşunun 70. yıldönümü vesilesiyle NATO Liderler Toplantısı 3-4 Aralık tarihlerinde Londra’da yapıldı. Bu toplantıda ülkemiz, terörle mücadele alanında attığımız etkin adımlar hakkında bilgi verdi. Müttefiklerimizden terör örgütleri arasında ayrım gözetmeyen, ama’sız-fakat’sız dayanışma beklediğimiz bir kez daha dile getirildi. Bunun güvenliğin bölünmezliği ilkesinin temel unsuru olduğu vurgulandı. Ayrıca, külfetin adil paylaşımı konusunda da Türkiye’nin üzerine düşen sorumlulukları fazlasıyla yerine getirdiği dile getirildi.

Londra Bildirisi’nin sonucunda terörle mücadele konusuna da güçlü bir vurgu yapıldığını hepimiz gördük.

Değerli basın mensupları; soru-cevap bölümüne geçmeden önce önümüzdeki hafta düzenlenecek yine önemli bir konferanstan bahsetmek istiyorum. Asya’nın Kalbi İstanbul Süreci 8. Bakanlar Konferansı “Barış, Ortaklık ve Refah” temasıyla 9 Aralık Pazartesi günü İstanbul’da gerçekleştirilecek.

Konferansın açılışı Sayın Cumhurbaşkanımız ve Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani tarafından gerçekleştirilecek. Konferansın Eş Başkanlığını ise Sayın Bakanımız ile Afganistan Dışişleri Bakan Vekili Idris Zaman yapacaklar. Afganistan’ın karşı karşıya bulunduğu sorunların ancak bölgesel çözümle üstesinden gelinebileceğini düşünüyoruz. Bu çerçevede İstanbul Süreci’ni 2011 yılında başlattık ve bir hayli ilerlettik. Sürecin bünyesinde halen 15 katılımcı bölge ülkesi yer alıyor, 16 destekçi ülke var, 12 bölgesel ve uluslararası örgüt sürece aktif olarak katılıyorlar. Esasen güven arttırıcı önlemler yoluyla bölgesel sorunlara pratik çözüm bulunmaya çalışılıyor. Bugüne kadar yedi güven arttırıcı önlem kabul edildi. Bu konferansın da hem sürece ve hem de ülkemizin Afganistan ile bölgesine yönelik faaliyetlerine gönüllülük kazandırmasını diliyoruz.

Şimdi soru-cevap bölümüne geçebiliriz.

SORU- Türkiye’nin Libya’yla yaptığı deniz sınırlandırma anlaşmasının ardından bugün basına yansıyan bir habere göre Atina, Libya’nın Atina Büyükelçisini sınırdışı etme kararı aldı. Atina’daki Türk Büyükelçiye ilişkin Yunan Hükümetinin buna benzer bir yaptırım girişimi var mıdır?

İkinci sorum da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu konuyla ilgili Adalet Divanı’na gitmeye yönelik bir beyanatı oldu bu açıklamayı nasıl değerlendirirsiniz?Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Ben teşekkür ediyorum.

Tabii aslında bu sorularınızın muhatabının Yunan makamları olması gerekiyor. Uluslararası hukuka göre her egemen devletin anlaşma yapma yetkisi bulunuyor. Libya da egemen bir devlet ve Ulusal Mutabakat Hükümeti de ülkenin Birleşmiş Milletler tarafından tanınan tek meşru hükümeti. Dolayısıyla, her egemen devlet gibi o da anlaşma yapma yetkisine sahip. Yunanistan’ın hangi saiklerle Libya Büyükelçisini istenmeyen adam ilan ettiğini bilemiyorum, ama doğrusunu isterseniz bunu diplomatik teamüllerle bağdaştırmıyorum, diplomatik teamüllere pek uygun gözükmüyor.

GKRY konusunda bize intikal eden bilgi yok, ama Uluslararası Adalet Divanı’na gitmek için iki ülkenin de oluru lazım.

SORU- Özellikle NATO Liderler Zirvesi sonrasında Türkiye’nin bazı tavizler verdiğine yönelik iddialar ortaya atıldı. Bu kriz nasıl çözülmüştür? 2016-2017 planları mı kabul edilmiştir? Türkiye taviz verdi açıklamaları için ne diyorsunuz? Bir de teknik olarak sormak istiyorum, yüzde 60 geri dönüş oldu dediniz. Türkiye’den de geri dönüşlerin sayısı var mıdır? Teşekkürler...

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Yerlerinden edilmiş kişileri kastetmiştim. Türkiye’den geri dönüşler 370 bin, söyledim konuşmamda.

NATO’yla ilgili sorunuzun cevabına geçmeden önce bir hususu özellikle vurgulamak istiyorum. NATO savunma planları gizlilik derecesine sahiptir ve bunların sızdırılması da ciddi gizlilik ihlalidir. Dolayısıyla, bunu sızdıranların en kısa zamanda bulunmalarını diliyoruz.

Ardından da iki temel yanlışı düzeltmek isterim. Birincisi, bazı söylentiler dolaşıyor, Baltıklar’ın savunma planının bulunmadığı, bu bölgenin savunmasız kaldığı gibi, bunlar tamamen yanlış, gerçek değil. Zira NATO’nun her duruma yönelik ihtimaliyet planları mevcuttur, evvelden de oldu, daha sonra da olacak.

İkinci yanlış ise, gene dile getirilen blokaj, rezerv, veto gibi kelimeler. Müttefikler birbirlerini veto etmezler, fikir ayrılıkları olabilir. Ancak bunlar tartışılır ve aşılmasına dönük adımlar atılır. Nitekim Londra Zirvesi’nde de bunu gördük. Bizim herhangi bir müttefikin savunma planlarına dönük bazı ülkelerce iddia edildiği gibi bir tasarrufumuzun olmadığı zaten sonuçlarda da yer alıyor. Ayrıca Baltık ülkeleri liderlerinin demeçlerine bakarsanız, onlar da ülkemiz hakkında övgü dolu kelimeler kullanıyorlar, Litvanya Dışişleri Bakanı tweet attı bu konuda. Biz, Türkiye olarak, ittifakı Doğu kanadı ve Güney kanadı olarak ayırmak istemiyoruz. Güvenlik bir bütündür ve 360 derece temelinde gözetilmesi gerekir, bizim pozisyonumuz budur.

SORU- NATO Zirvesi’nde YPG’nin güvenlik tehditine ilişkin Birliğin daha önceki pozisyonuna kıyasla daha öte bir adım oldu mu?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Sonuçta burada şunu söylüyorum: Bazı söylentiler var, Türkiye NATO’dan hiçbir şey kazanmadı, Liderler Toplantısı’nda kaybetti diye, bunlar da gerçeği yansıtmıyor. Bundan dört-beş sene önce NATO’nun gündeminde terörizm konusunun hiçbir şekilde bulunmadığını, yer almadığını size hatırlatmak isterim, gündemde böyle bir konu yoktu. Hatta çoğu müttefik çeşitli gerekçelerle bunun NATO’nun gündemine girmesini istemiyordu. Büyük ölçüde ülkemizin gayretleriyle terörizm NATO’nun gündemine girdi. Hatta müttefikler şu anda terörizmi NATO’nun karşısında ki en temel tehditler arasında görüyorlar. Londra Bildirisi’nde terörizm bütün türleriyle hepimiz için tehdit olmaya devam ediyor ifadesi yer alıyor.

PYD/YPG bir terör örgütü. PYD/YPG’nin, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olduğunu da sıkılmadan, sabırla tüm müttefiklerimize anlattık, anlatmaya devam edeceğiz, elbet sonunda anlayacaklar. “İyi terörist-kötü terörist” ayrımı olamaz. Dar siyasi hesaplarla yanlış adımlar atılmaması gerekiyor. Bugün PYD-YPG’yle işbirliği yapanlar, bu terör örgütüne kol kanat gerenler, Barış Pınarı Harekatı’yla büyük bir hüsrana uğradılar, onların hayalleri yıkıldı. Esasen bütün yaygara da bundan kopuyor diyebiliriz.

SORU- Benim sorum Suriye Anayasa Komitesi görüşmeleri üzerine. Muhalifler tarafından birinci görüşmenin beklenenden daha iyi geçtiği ifade edilmişti. Ancak ikinci görüşme yarıda kaldı ve normalde yıl bitmeden aslında bir kez daha görüşmeleri bekleniyor. Tarih yok. Son durum nedir? Türkiye’nin bir arabuluculuk girişimi olabilir mi?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ediyorum. 30 Ekim’de Cenevre’de ilk turu yapılmıştı. Komite faaliyetlerine başlanması siyasi süreç bakımından da anahtar role sahip, bir dönüm noktası, çünkü biz bu iş için çok çalıştık. Biliyorsunuz, iki sene boyunca yılmadan, durmadan çalıştık. Komite bünyesindeki Yazım Komisyonu’nun ilki 4-8 Kasım’da toplandı, 25-29 Kasım’da ikinci turun yapılması öngörülüyordu. Fakat rejim heyeti, Yazım Komisyonu’nun gündeminin kabulünü engelledi. Ayrıca anayasayla ilgisi olmayan konuları gündeme getirmeye çalıştı ve muhalefeti de terörist olarak niteledi.

Gelinen noktada Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Pedersen’in taraflarla görüşerek yeni tur için bir tarih saptamasını bekliyoruz. Biz siyasi sürece ivme kazandırmak için Astana Sürecinde çok çalıştık. Yaklaşık iki yıl bu iş için ter döktük. Yaptığımız çalışmalarla Birleşmiş Milletler’in çalışmalarını her zaman destekledik. Önümüzdeki dönemde de Birleşmiş Milletler’in çabalarını desteklemeye, komitenin çalışmalarına destek olmaya devam edeceğiz.

SORU- Avrupa Birliği’nden bir heyet Ankara’da. Komisyonun yeni Başkanı ve İçişleri Komiseri bir dizi temasta bulunuyor, hangi başlıklar değerlendiriliyor, güvenli bölge imarı konusunda Avrupa Birliği’nin Türkiye’nin planlara bakışı nasıldır?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Avrupa Komisyonu’nun yeni Başkanı Ursula Von der Leyen geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanımızla telefonda görüşme yaptı. Bu görüşmede Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği, iki taraf arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi ve AB üyelik sürecimizin önünün açılması konuları ele alındı. Ayrıca Komisyon Başkan Yardımcısı Schinas ve İçişleri Komiseri Johansson bugün ülkemizi ziyaret ediyorlar. Cumhurbaşkanı Yardımcımızla görüştüler, İçişleri Bakanımızla görüşecek ya da görüşüyorlar. Bakanlığımızda da Bakan Yardımcısı Sayın Faruk Kaymakçı’yla bir görüşmeleri olacak. Komisyon Başkanı’nın göreve geldiği ilk günden Sayın Cumhurbaşkanımızı telefonla aramasını önemsiyoruz. Bunun akabinde de Komisyon Başkan Yardımcısı’nın İçişleri Komiseri’yle ülkemize çok kısa bir zamanda ziyaret gerçekleştirmesi de AB’yle ilişkilerimiz bakımından önemli.

Tabii, AB’nin bazı talihsiz açıklamaları oldu. Bu açıklamalarda Türkiye’yle diyaloğun azaltılması öneriliyordu. Fakat bunun iki taraf için de fayda sağlamayacağı aşikar. Son günlerde yaşanan bu temas trafiği de hem ülkemizin hem de AB’nin diyaloğun artırılmasına verdiği önemi gösteriyor, bunu olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.

SORU- Ocak ayı başında Rusya Devlet Başkanı Putin’in bir ziyareti sözkonusu olacak ülkemize. Kapsamı netleşmişse tarihi nedir, bu ziyaretle ilgili bizimle neler paylaşırsınız?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ediyorum.

Rusya ile ekonomiden kültüre, enerjiden turizme ilişkilerimiz giderek kuvvetleniyor. Önümüzdeki sene, bir araştırmaya göre Rusya Federasyonu’ndan 7 milyon turisti bekliyoruz, Almanları da geçecekler tahmin ediyorum. Rusya’yla enerji işbirliğimizin önemli bir aşamalarından biri de Türk Akım. Açılış 8 Ocak’ta yapılacak. Son telefon görüşmesinde Sayın Cumhurbaşkanımız Rusya Federasyonu Başkanı Putin’i açılışa davet etti, katılmayı kabul etti. Türk Akım Projesi bizim enerjide güzergah çeşitlendirmesi projemize gayet güzel uyuyor. Bu proje Karadeniz’in altından döşenen iki boru hattından oluşuyor. Bir tanesi ülkemize gelecek, diğeri de Avrupa’ya aktarılacak. Putin’in ziyaretiyle ikili gündemimizdeki konular da ele alınacaktır. İkili konuların yanısıra, Suriye’deki gelişmeler de ele alınacaktır.

SORU- BM Genel Kurulu’nda geçen yıl Mültecilere İlişkin Küresel Mutabakat kabul edildi. Bu yıl bu çerçevede 17-18 Aralık’ta ilk Mülteci Forumu düzenlenecek, Cumhurbaşkanın da katılımı sözkonusu. Detay ve foruma ilişkin bilgi verebilir misiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 2018 yılında Mültecilere ilişkin Küresel Mutabakat kabul edildi. Bu çerçevede ilk Küresel Mülteciler Forumu da 17-18 Aralık tarihlerinde Cenevre’de gerçekleştirilecek. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu Forumun eşbaşkanlığını üstlenecekler. Aynı zamanda Almanya, Etiyopya, Pakistan ve Kosta Rika liderleri de eşbaşkan olacaklar. Bizim bu forumdan beklentimiz, mültecilere ve onlara evsahipliği yapan ülkelere yapılan yardımların, taahhütlerin arttırılmasıdır. Bildiğiniz gibi 3.7 milyon Suriyeliyi ülkemizde ağırlıyoruz, 4 milyona yakın toplam sığınmacı var ülkemizde. Bugüne kadar yapılan yardımlar çok yetersiz, uluslararası toplum gereken sorumluluğu göstermedi maalesef. Bunu yaparken adil yük ve sorumluluk paylaşımı çerçevesinde hareket edilmesi gerekiyor. Tüm ülkeler mültecilere yardım etmeli, destek vermeli, ancak bu sorun bu şekilde çözülebilir. Küresel Forumda bu bahsettiğim konuları yineleyeceğiz, bunları dile getireceğiz.

SORU- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Vaşington ziyaretinde ABD Başkanı Trump’la yaptığı görüşmede S-400 füzeleri ve F-35 uçaklarıyla birarada çalışıp çalışamayacağına dair bir mekanizma kurulması sözkonusuydu. Bu mekanizmanın kurulması ne aşamadadır? Kurulması için tarih belli midir, bilgi verebilir misiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- S-400 tedarikimizle ilgili sorunların giderilmesine yönelik görüşmeler devam ediyor. ABD’yle başlatılan ikili mekanizma çalışmaları da sürüyor. Bununla birlikte, bu F-35 ve S-400 sistemleriyle irtibatlı konuların NATO’nun katılımıyla teknik bir çalışma grubunda toplanması önerimiz devam ediyor, henüz bu konuda bir ilerleme sağlanmadı. F-35’ler konusunda ABD Savunma Bakanlığı tarafından verilen askıya alma kararı var bildiğiniz gibi, onun gözden geçirilmesini bekliyoruz. Bu hem ülkemizin hem de NATO’nun güvenliği bakımından ve caydırıcılığı bakımından da çok önemli. Biz ABD ile görüş farklılığımız olan konuların diyalog ve diplomasi yoluyla çözülmesini arzu ediyoruz. Bu konuları geride bırakmak ve artık pozitif gündeme, mesela 100 milyar Dolarlık ekonomik hacim hedefimize odaklanmak istiyoruz.

SORU- Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan bir röportajında “Ermenistan Türkiye’yle herhangi bir ön koşul olmadan diplomatik ilişki kurmaya hazır, Ermeni soykırımının uluslararası olarak tanınması sürecini Ankara’yla ilişkilerimizin ön şartı olarak görmüyoruz” demişti. Bu konuda yorumunuz nedir?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Böyle açıklamaları Paşinyan’dan dinliyoruz, ancak bu ifadeler maalesef mevcut durumu doğru yansıtmıyor. 1915 olayları için soykırım denmesi ne tarihi, ne de hukuki açıdan doğru değil, aslında Avrupa mahkemeleri de bunu tescil etti biliyorsunuz. Biz o dönemin objektif şekilde araştırılmasını, incelenmesini istiyoruz. Bir tarih komisyonu kurulması önerimiz oldu, bu önerimiz hala masada, ancak olumlu bir yanıt alamadık. Maalesef Ermenistan her fırsatta Türkiye’ye karşı puan kazanmaya gayret ediyor, tarihi siyasileştirmeye çalışıyor, en büyük yanlışı da bu zaten.

Öte yandan, Güney Kafkasya’daki sorunun çözülmesi normalleşme sürecine geçilebilmesi, ancak Ermenistan’ın kapsamlı barışa yönelik adım atmasıyla mümkün olabilir. Azerbaycan’a yönelik Ermeni saldırganlığı 27 yıldır devam ediyor maalesef. Ermeni tarafının artık bu eski anlayışını bırakıp, yeni bir anlayış içine girmesini bekliyoruz. Yukarı Karabağ ihtilafı da ancak Birleşmiş Milletler ve AGİT kararları çerçevesinde uluslararası hukuk bünyesinde çözülebilir. Bu konuda somut adımlar atılırsa karşı taraftan, biz de gereğini yaparız.

SORU- Lübnan Türkiye, Suudi Arabistan, Fransa, Rusya, Amerika, Çin ve Mısır’dan yardım talebinde bulunduğunu açıkladı. Böyle bir talep bize ulaştı mı? Bizim yanıtımız ne oldu?

İkincisi, Libya’yla ilgili anlaşmalar konusunda askeri işbirliği anlaşması da var. Bu anlaşma süreci nasıl işleyecek? Bir de arama faaliyetlerinin, Libya’dan talep gelirse Libya karasularında da yapılması gündemde olur mu?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Birinci sorunuzla ilgili henüz bana bilgi gelmedi onu araştırırız; tabii Lübnan bizden yardım isterse bunu hiçbir zaman geri çevirmedik ve çevirmeyeceğiz. Lübnan bizim için çok önemli bir ülke, istikrar ve refahına önem veriyoruz.

İkinci sorunuza gelince, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle güvenlik ve askeri işbirliği mutabakat muhtırasını imzaladık. Aslında bu, 2012 yılında imzaladığımız yine aynı ülkeyle askeri eğitim işbirliğine yönelik anlaşmanın üzerine bina edildi. Yani bu anlaşma esasen, güvenlik kurumlarımız arasında eğitim, öğretim programlarının düzenlenmesi, teknik bilgi ve tecrübe paylaşımı gibi konulardaki işbirliğimizin hukuki zeminini oluşturuyor.

Bir sorunuz daha mı vardı?

SORU- Evet, bu deniz anlaşmasıyla ilgili ruhsatlandırma çalışmaları.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Bizim Meclis’ten geçti, Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanacak ve Birleşmiş Milletler’e tescil ettirilmesi gerekiyor anlaşmaların, süreç bu şekilde işliyor.

SORU- Rusya Askeri ve Teknik İşbirliği Dairesi Başkanı, Rusya ve Türkiye’nin 2020 yılında ek S-400 sistemleri teslimatı için anlaşma imzalamasının olası olduğunu bugün ifade etti. Böyle bir olasılık var mı, yok mu? Türkiye, Rusya ile bu konuları müzakere ediyor mu şu an?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Arkadaşlar, S-400 konusundaki pozisyonumuz belli, bu konudaki pozisyonumuz değişmedi, Sayın Cumhurbaşkanımız da Londra Zirvesi’nden dönüşünden sonra bu konuda açıklama yaptı. Yani biz kendi güvenliğimizi sağlamak için istediğimiz güvenlik mekanizmalarını alacağız, bu bizim egemenlik hakkımızdır, bundan da vazgeçmeyiz. Patriot’lar konusu da kapanmış değil, yani uygun şartlar altında Patriot almaya da hazırız. S-400 konusunda toplantılarımız devam ediyor. S-400’ler de geldi, biz savunma sanayimizi geliştirmeye devam edeceğiz.