DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Değerli basın mensupları
hoşgeldiniz.
Öncelikle Paris’teki olaylar sırasında polisin attığı gaz kapsülüyle gözü
yaralanan Anadolu Ajansı foto muhabiri arkadaşımız Mustafa Yalçın’a geçmiş
olsun dileklerimizi iletmek istiyorum, acil şifalar diliyorum. Sayın
Bakanımız da kendisini dün telefonla aradı, geçmiş olsun dileklerini
iletti. Kötü bir kaza, inşallah en kısa sürede sağlığına kavuşur.
Gündemimizdeki konulara geçmeden önce, yoğun bir gündem var biliyorsunuz,
Bakanlığımızda Meslek Memuru ve Konsolosluk İhtisas Memuru sınavları açtık,
o konuda biraz bilgi vermek istiyorum. Hem Bakanlığımıza girmek isteyen
yeni bölümlerden arkadaşları da belki cezbederiz böylece.
Biliyorsunuz, FETÖ iltisaklılar nedeniyle büyük bir kayıp yaşadık
Bakanlığımızda; 606 personelimiz ihraç edildi ve bu, bizim toplam personel
sayımızın yüzde 23’üne tekabül ediyor. Tabii bu bizim iş yükümüzü müthiş
oranda artırdı. Arkadaşlarımız fedakârca çalışıyorlar, bir yandan da hem
mevcut kadrolarımızı kuvvetlendirmeye çalışıyoruz, hem de bu açığı
kapatmaya gayret ediyoruz. Bu çerçevede yeni sınavlar açıldı: Aday Meslek
Memurluğu ve Konsolosluk İhtisas Memurluğu sınavı, 150 aday almayı
öngörüyoruz.
Konsolosluk İhtisas Memurluğu sınavı 2-3 Kasım tarihlerinde
gerçekleştirildi, 800’e yakın aday girdi bu sınava ve toplam 10 yabancı
dilde yapıldı. Bunlar arasında çok ilginç lisanlar da var; Rusça, Japonca,
Farsça, İtalyanca ve Yunanca gibi.
Yine Aday Meslek Memurluğu sınavını da 23-24 Kasım tarihlerinde yaptık, bu
sınava da 700’e yakın aday girdi, toplam 6 yabancı dilde yapıldı.
Biliyorsunuz, Dışişleri Bakanlığı sınavları kamudaki en zorlu ve ciddi
sınavlar arasında yer alıyor ve çok titiz bir şekilde eleme usulü
yapılıyor. Ben de, biraz önce söylediğim gibi, ilgili bölümlerden mezun
olan arkadaşlarımızı Bakanlığımızda yapılan bu sınavlara girmeye davet
ediyorum.
Suriye’deki gelişmelere ve NATO Liderler Toplantısı konularına geçmeden
önce yine Bakanlığımızın bir faaliyeti hakkında size bilgi vermek isterim.
Arabuluculuk konusunda dünyada en önde gelen ülkeler arasında yer alıyoruz.
Esasen üç örgütteki faaliyetlerimizle arabuluculuk konusunda önde
geliyoruz.
Bunlardan ilki, 2010 yılında Finlandiya ile birlikte Birleşmiş Milletler
bünyesinde başlattığımız Barış İçin Arabuluculuk Girişimi. Bu çerçevede
kurulan ve eşbaşkanlığını yaptığımız Arabuluculuk Dostlar Grubu bugüne
kadar Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndan dört karar çıkarttı, bu büyük
bir başarıdır.
İkinci olarak, AGİT bünyesinde bir Arabuluculuk Dostlar Grubu var, burada
da eşbaşkanlık yapıyoruz.
Son olarak İslam İşbirliği Teşkilatı’nda da Arabuluculuk Dostları Temas
Grubu kurulmasını sağladık. Bu niçin önemli? Çünkü dünyadaki çatışmaların
yarıdan fazlası İslam İşbirliği Teşkilatı coğrafyasında yaşanıyor,
dolayısıyla burada arabuluculuğa büyük bir ihtiyaç var, büyük bir boşluğu
doldurduğunu düşünüyoruz.
Arabuluculuk alanındaki üç örgütte üstlendiğimiz bu başat role ilaveten,
bir de İstanbul’da her yıl İstanbul Arabuluculuk Konferansları’nı
düzenliyoruz. İstanbul Arabuluculuk Konferansları’nın altıncısı 31 Ekim
tarihinde yapıldı ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres
de katıldı. Sayın Bakanımız açılışta bir konuşma yaptı, Guterres de
açılışta bir konuşma yaptı. Özellikle Genel Sekreterin bu konferansa
katılması önemli bir gelişmeydi.
Şimdi komşumuz Irak’ta yaşanan olaylara geçmek istiyorum.
Irak’ta son günlerde yaşanan gelişmeleri endişeyle takip ediyoruz. Protesto
gösterileri Bağdat’ta ve ülkenin güneyinde devam ediyor maalesef ve ölü
sayısı 460’ı, yaralı sayısı 17 bini aştı. Ülkede huzurun bir an önce tesis
edilmesini diliyoruz. Gösterilerde hayatını kaybeden Iraklı kardeşlerimize
Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyoruz. Bildiğiniz gibi,
Irak’taki protestolar sonucunda Başbakan Abdülmehdi Temsilciler Meclisi’ne
istifasını verdi ve istifa kabul edildi. Tabiatıyla on yıllardır biriken
sorunların mevcut Hükümetin istifasıyla kısa süre içerisinde çözülmesini
beklemiyoruz. Öncelikle yeni hükümetin bir an önce kurulması gerekiyor ve
Irak halkının meşru taleplerinin yerine getirilmesi gerekiyor. Geçmişte
büyük badireler atlatmış olan Irak halkının bu süreçten de güçlenerek
çıkacağına inanıyoruz.
Ülkemize Irak’tan bir önemli ziyaret daha yaşandı. Irak Kürt Bölgesel
Yönetimi Başbakanı Mesrur Barzani göreve başladıktan sonraki ilk yurt dışı
ziyaretini ülkemize gerçekleştirdi. Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kabul
edildi, Sayın Bakanımızla görüştü. Bu görüşmelerde Barış Pınarı Harekâtının
kapsamı hakkında bilgi verdik. Terör örgütü PKK’nın her iki tarafın
istikrar ve güvenliğine tehdit olduğu ve bu terör örgütüyle birlikte
mücadele edilmesi gereği teyit edildi.
Ayrıca, Irak’ta faaliyet gösteren bazı şirketlerimizin ve Irak’a ihracat
yapan bazı firmalarımızın sorunları da görüşüldü.
Bu vesileyle Musul Başkonsolosumuz Mehmet Küçüksakallı’nın da göreve
başladığını dile getirmek isterim. Kendisi daha önce de Musul’da görev
yapmıştı, tecrübeli bir arkadaşımız, ona da başarılar diliyoruz.
Barış Pınarı Harekâtı sonrasında Suriye’deki durumla devam edeceğim. Önce
harekâtla ilgili Bakanlığımızın yaptığı bilgilendirme çalışmalarına
değinmek istiyorum.
Bildiğiniz gibi, Barış Pınarı Harekâtı bazı ülke ve çevrelerin bölgedeki
emellerine ulaşmalarını engelledi, kurulan hayaller yıkıldı. İşte bu yüzden
harekâtın başından itibaren ülkemize yönelik yoğun bir kara propaganda
faaliyeti başlatıldı. Bu karalama kampanyasına karşı biz de gerek merkezde,
gerek yurtdışı teşkilatımızda bilgilendirme faaliyetlerine başladık.
Öncelikle harekâtın icrasıyla eşzamanlı olarak bu harekâtın kapsamı, hukuki
temeli ve niteliği hakkında uluslararası toplumu bilgilendirdik. Harekât
başladığı anda Birleşmiş Milletler, NATO, Avrupa Konseyi, AGİT ve AB’deki
muhataplarımız yazılı olarak bilgilendirildi. Ayrıca, gerek Sayın Bakan
Yardımcımız Büyükelçi Sedat Önal tarafından, gerekse Suriye’den sorumlu
Genel Müdürümüz Büyükelçi Selçuk Ünal tarafından Bakanlığımızda da çok
yoğun brifingler düzenlendi. Barış Pınarı Harekâtı’nın kapsamı hakkında
neredeyse Ankara’da mukim bütün Büyükelçilere brifing verildi. Bakanlığımız
tarafından da 15 açıklama yapıldı, 9 yazılı açıklama, 6 soruya cevap. Dış
temsilciliklerimiz de bulunulan ülkelerdeki kamuoyunu bilgilendirmek
amacıyla yoğun bir faaliyet içine girdiler. 200’e yakın televizyon ve
gazete mülakatı yapıldı, Büyükelçilerimizin 100’e yakın gazetede makaleleri
yayınlandı ve ilgili ülkelerdeki basın mensuplarına 200’e yakın brifing
verildi. Sayın Bakanımızın Barış Pınarı Harekâtı’yla ilgili New York
Times’ta yayınlanan makalesi de yine Büyükelçiliklerimizin girişimiyle 135
gazetede yayınlandı. Sayın Bakanımızın İtalya’nın ve Brezilya’nın önde
gelen gazetelerinde makaleleri yayınladı, Sayın Bakanımız BBC ve El Cezire
gibi televizyon kanallarına da mülakat verdi.
Öte yandan harekâtın başlamasından itibaren terör örgütü PKK yurt dışında
bine yakın gösteri ve saldırı gerçekleştirdi. Bu eylemlerden 104’ü şiddet
içeren saldırılar, yani Türk bayrağına, misyonlarımıza, personel ve
vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğine yönelik saldırılar maalesef.
Büyükelçiliklerimiz tabii bulundukları ülkeler nezdinde gerekli girişimde
bulundular, biz de bu konuda iki açıklama yaptık.
Arkadaşlar, Barış Pınarı Harekâtı çerçevesinde bizim amacımız;
sınırlarımızı teröristlerden arındırmak ve ülkemizdeki Suriyelilerin geri
dönüşlerine imkân sağlayacak bir güvenli bölge tesis etmek. Bu çerçevede
Suriye’de 4300 kilometrekareden fazla bir alanı terörden, teröristlerden
arındırmış vaziyetteyiz, yani bu bölge güvenli hale geldi. Biz böylece,
söylenenlerin aksine, Suriye’nin toprak bütünlüğüne de ciddi katkı sağlamış
olduk.
Amerika Birleşik Devletleri’yle 17 Ekim’de, Rusya Federasyonu’yla 22
Ekim’de vardığımız mutabakatlar bu ülkelerin de harekâtımızın meşruiyetini
kabul ettiklerinin açık bir göstergesidir. Yine de bize verilen taahhütler
yerine getirilmediği takdirde harekâtımızı sürdürme hakkımızı saklı
tutuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi, güvenli bölgeyi
teröristlerden temizleyene kadar Suriye’den çıkmayacağız.
Harekât alanında başlattığımız istikrarlaştırma ve insani yardım
faaliyetlerimiz de hızla devam ediyor. Terör örgütünün boşalttığı
alanlardaki mayın ve el yapımı bombaları temizleme faaliyeti başladı ilk
önce. Şu ana kadar iki binden fazla mayın ve el yapımı patlayıcıyı
temizledik. Ayrıca, bölgenin yönetimi yerel konseylere verildi. 31 Ekim’de
Tel Abyad’da ve daha sonra Resulayn’da yerel konseyler kuruldu, bu da çok
önemli bir adım oldu. Ayrıca, Birleşmiş Milletler rakamlarına göre ülke
içinde yerlerinden edilmiş kişilerin yüzde 60’ı evlerine geri döndü. Bu
gelişme özellikle insani durumla ilgili ifade edilen temelsiz iddiaları da
çürütüyor.
Ayrıca, biliyorsunuz, bazı münferit iddialar da vardı harekâtla ilgili.
Suriye Milli Ordusu bu iddiaları incelemek, soruşturmak üzere bir
Soruşturma Komisyonu, Savcılık ve Askeri Mahkeme kurdu.
Milli Savunma Bakanlığımızın yeni bir açıklaması oldu, takip etmişsinizdir:
Terör örgütü YPG Barış Pınarı Harekâtı bölgesinde ve yurt içinde harekâtın
başlamasından bu yana 45 sivili katletti, 244 kişiyi ise yaraladı. İşte bu
can kayıplarında biz devreye girdik, Birleşmiş Milletler İnsani İşler
Eşgüdüm Ofisi’nin raporunda yayınlandı ve aynı zamanda Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyi’nin sunumunda da yer aldı. Bizim bölgedeki insani
faaliyetlerimiz devam ediyor. Kızılay ve AFAD, Tel Abyad ve Resulayn’da
şimdiye kadar 30 binden fazla kişiye insani yardım sağladılar. Tel Abyad’da
mobil bir klinik hizmet veriyor. Yine Sağlık Bakanlığımız da bu bahsettiğim
iki şehirde sağlık hizmeti vermeyi sürdürüyor.
Şunu belirtmekte fayda görüyorum arkadaşlar: Barış Planı Harekâtı ülkemizin
Suriye’nin diğer bölgelerine yaptığı yardımlarda bir aksamaya da neden
olmadı. Birleşmiş Milletler’in Suriye’ye yönelik insani yardımlarının yüzde
80’inden fazlası ülkemiz üzerinden ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor.
Esasen Türkiye, bahsettiğim insani faaliyetleri ve ülkemizde ağırladığımız
milyonlarca Suriyeli dikkate alındığında sivillerin korunması bakımından
örnek gösterilecek bir ülkedir.
Bir konuya daha değineyim, hatırlayacaksınız, basında da yer aldı; “Bild”
gazetesinin Yunanistan muhabiri Altınözü ve Kilis’teki kamplarımızı ziyaret
etti ve bu kampları görünce kendi ülkesindeki durumdan utanç duyduğunu
söyledi. Yunanistan’daki mültecilerin çok kötü durumda olduklarını
belirtti. Bir yabancı gazetecinin bunca kara propaganda arasında ülkemizin
çabalarını teslim etmesini önemli görüyoruz.
Arkadaşlar, ülkesinden ayrılmak zorunda kalan Suriyelilere başından beri
kapılarımızı açtık. Her türlü ihtiyaçlarını karşıladık, karşılamaya devam
ediyoruz. Bugün ülkemizdeki Suriyeli sayısı 3.7 milyonu aştı. Bu arada
Yunanistan’da da 80-90 bin dolayında sığınmacı olduğunu kayda geçirmek
isterim.
Suriyelilerin ülkelerine güvenli ve gönüllü geri dönüşleri sürecini
destekliyoruz. Hiç kimseyi arzusu hilafına ülkesine göndermemiz sözkonusu
değil. Bugüne kadar Suriye’de terörden temizlediğimiz bölgelere 370 bin
Suriyeli kardeşimiz gönüllü olarak geri döndü. Suriye’de gerekli insani
altyapıyı kurduktan, fiziki altyapıyı sağladıktan sonra bu sayının daha da
artmasını bekliyoruz. Sayın Bakanımız aslında bu konuda Lübnanlı, Iraklı ve
Ürdünlü mevkidaşlarıyla görüştü ve bir uluslararası konferans
düzenlenmesini önerdi. Buna yönelik olarak da teknik düzeyde, bakanlıklar
arasında görüşmeler devam ediyor.
Gündemimizdeki diğer önemli konu, basını da sürekli meşgul ediyor; yabancı
terörist savaşçıların ülkelerine iade edilme süreci. DEAŞ’la mücadelede en
önde gelen, bu terör örgütüyle göğüs göğse mücadele eden tek NATO
ülkesiyiz. El Bab’da 3 bini aşkın DEAŞ’lıyı etkisiz hale getirdik. Bugüne
kadar DEAŞ saldırılarında maalesef 304 vatandaşımızı yitirdik, 1400’e yakın
vatandaşımız yaralandı. 2011’den bu yana 7700’e yakın kişi sınır dışı
edildi, 77 bine yakın kişiye yurda giriş yasağı kondu. Örgütün elebaşı
Bağdadi’nin ölü olarak ele geçirilmesinde kilit rol oynadık.
Barış Pınarı Harekâtı’nda ele geçirilen YTS’lerin işlemleri de devam
ediyor, bu işlemler tamamlandıktan sonra sınırdışı işlemlerine
başlayacağız. Zaten takip ediyorsunuz, bir kısmı sınırdışı edildi bile.
Yabancı terörist savaşçılar konusunda kalıcı çözüm, bu kişilerin
vatandaşları oldukları ülkelerce geri alınmalarıdır. Kendi ülkelerinde
yargılanmalılar ve rehabilite edilmeliler; kesin çözüm budur. Kaynak
ülkeler bu konuda sorumluluktan kaçmamalı. “Bunlar bize dokunmasın,
Türkiye’de kalsın” anlayışı insani ve etik değil. Ayrıca, terörle
mücadelede çözüm de değil. Teröristleri vatandaşlıktan çıkartmakla sonuca
varamayız, terörle mücadeleyi bu şekilde gerçekleştiremeyiz. Sorumluluk
almalı ve gereğini yapmalısınız.
Ayrıca şunu söyleyeyim: Biz yabancı terörist savaşçıların ülkelerine iade
edilmelerinde de ilgili ülkelerle işbirliği yapıyoruz. Bu kişilerin seyahat
planlaması hakkında önceden bilgi veriliyor ilgili Büyükelçilik vasıtasıyla
ve bu konuda gerekli tedbirlerin alınması sağlanıyor.
NATO Dışişleri Bakanları Toplantısına geçelim.
Bilindiği üzere NATO’daki gelişmeler gündemdeki yerini koruyor. Biz NATO’ya
1952 yılında üye olduk. Dünyadaki en önemli güvenlik örgütü olduğunu
söyleyebiliriz. Kuruluşundan bugüne kadar uluslararası güvenlik ve
istikrara da ciddi katkılar sağladı. Biz de her zaman İttifakın ortak
değerlerini savunduk. NATO’nun ikinci en büyük ordusuna sahibiz, ayrıca
ortak konulara en fazla katkıyı yapan ülkeler arasındayız. Yine NATO
harekât ve misyonlarına katkı bakımından da ilk beş ülke arasında yer
alıyoruz.
NATO’nun kuruluşunun 70. yıldönümü vesilesiyle NATO Liderler Toplantısı 3-4
Aralık tarihlerinde Londra’da yapıldı. Bu toplantıda ülkemiz, terörle
mücadele alanında attığımız etkin adımlar hakkında bilgi verdi.
Müttefiklerimizden terör örgütleri arasında ayrım gözetmeyen,
ama’sız-fakat’sız dayanışma beklediğimiz bir kez daha dile getirildi. Bunun
güvenliğin bölünmezliği ilkesinin temel unsuru olduğu vurgulandı. Ayrıca,
külfetin adil paylaşımı konusunda da Türkiye’nin üzerine düşen
sorumlulukları fazlasıyla yerine getirdiği dile getirildi.
Londra Bildirisi’nin sonucunda terörle mücadele konusuna da güçlü bir vurgu
yapıldığını hepimiz gördük.
Değerli basın mensupları; soru-cevap bölümüne geçmeden önce önümüzdeki
hafta düzenlenecek yine önemli bir konferanstan bahsetmek istiyorum.
Asya’nın Kalbi İstanbul Süreci 8. Bakanlar Konferansı “Barış, Ortaklık ve
Refah” temasıyla 9 Aralık Pazartesi günü İstanbul’da gerçekleştirilecek.
Konferansın açılışı Sayın Cumhurbaşkanımız ve Afganistan Cumhurbaşkanı
Eşref Gani tarafından gerçekleştirilecek. Konferansın Eş Başkanlığını ise
Sayın Bakanımız ile Afganistan Dışişleri Bakan Vekili Idris Zaman
yapacaklar. Afganistan’ın karşı karşıya bulunduğu sorunların ancak bölgesel
çözümle üstesinden gelinebileceğini düşünüyoruz. Bu çerçevede İstanbul
Süreci’ni 2011 yılında başlattık ve bir hayli ilerlettik. Sürecin
bünyesinde halen 15 katılımcı bölge ülkesi yer alıyor, 16 destekçi ülke
var, 12 bölgesel ve uluslararası örgüt sürece aktif olarak katılıyorlar.
Esasen güven arttırıcı önlemler yoluyla bölgesel sorunlara pratik çözüm
bulunmaya çalışılıyor. Bugüne kadar yedi güven arttırıcı önlem kabul
edildi. Bu konferansın da hem sürece ve hem de ülkemizin Afganistan ile
bölgesine yönelik faaliyetlerine gönüllülük kazandırmasını diliyoruz.
Şimdi soru-cevap bölümüne geçebiliriz.
SORU- Türkiye’nin Libya’yla yaptığı deniz sınırlandırma anlaşmasının
ardından bugün basına yansıyan bir habere göre Atina, Libya’nın Atina
Büyükelçisini sınırdışı etme kararı aldı. Atina’daki Türk Büyükelçiye
ilişkin Yunan Hükümetinin buna benzer bir yaptırım girişimi var mıdır?
İkinci sorum da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bu konuyla ilgili Adalet
Divanı’na gitmeye yönelik bir beyanatı oldu bu açıklamayı nasıl
değerlendirirsiniz?Teşekkürler.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Ben teşekkür ediyorum.
Tabii aslında bu sorularınızın muhatabının Yunan makamları olması
gerekiyor. Uluslararası hukuka göre her egemen devletin anlaşma yapma
yetkisi bulunuyor. Libya da egemen bir devlet ve Ulusal Mutabakat Hükümeti
de ülkenin Birleşmiş Milletler tarafından tanınan tek meşru hükümeti.
Dolayısıyla, her egemen devlet gibi o da anlaşma yapma yetkisine sahip.
Yunanistan’ın hangi saiklerle Libya Büyükelçisini istenmeyen adam ilan
ettiğini bilemiyorum, ama doğrusunu isterseniz bunu diplomatik teamüllerle
bağdaştırmıyorum, diplomatik teamüllere pek uygun gözükmüyor.
GKRY konusunda bize intikal eden bilgi yok, ama Uluslararası Adalet
Divanı’na gitmek için iki ülkenin de oluru lazım.
SORU- Özellikle NATO Liderler Zirvesi sonrasında Türkiye’nin bazı tavizler
verdiğine yönelik iddialar ortaya atıldı. Bu kriz nasıl çözülmüştür?
2016-2017 planları mı kabul edilmiştir? Türkiye taviz verdi açıklamaları
için ne diyorsunuz? Bir de teknik olarak sormak istiyorum, yüzde 60 geri
dönüş oldu dediniz. Türkiye’den de geri dönüşlerin sayısı var mıdır?
Teşekkürler...
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Yerlerinden edilmiş kişileri
kastetmiştim. Türkiye’den geri dönüşler 370 bin, söyledim konuşmamda.
NATO’yla ilgili sorunuzun cevabına geçmeden önce bir hususu özellikle
vurgulamak istiyorum. NATO savunma planları gizlilik derecesine sahiptir ve
bunların sızdırılması da ciddi gizlilik ihlalidir. Dolayısıyla, bunu
sızdıranların en kısa zamanda bulunmalarını diliyoruz.
Ardından da iki temel yanlışı düzeltmek isterim. Birincisi, bazı
söylentiler dolaşıyor, Baltıklar’ın savunma planının bulunmadığı, bu
bölgenin savunmasız kaldığı gibi, bunlar tamamen yanlış, gerçek değil. Zira
NATO’nun her duruma yönelik ihtimaliyet planları mevcuttur, evvelden de
oldu, daha sonra da olacak.
İkinci yanlış ise, gene dile getirilen blokaj, rezerv, veto gibi kelimeler.
Müttefikler birbirlerini veto etmezler, fikir ayrılıkları olabilir. Ancak
bunlar tartışılır ve aşılmasına dönük adımlar atılır. Nitekim Londra
Zirvesi’nde de bunu gördük. Bizim herhangi bir müttefikin savunma
planlarına dönük bazı ülkelerce iddia edildiği gibi bir tasarrufumuzun
olmadığı zaten sonuçlarda da yer alıyor. Ayrıca Baltık ülkeleri
liderlerinin demeçlerine bakarsanız, onlar da ülkemiz hakkında övgü dolu
kelimeler kullanıyorlar, Litvanya Dışişleri Bakanı tweet attı bu konuda.
Biz, Türkiye olarak, ittifakı Doğu kanadı ve Güney kanadı olarak ayırmak
istemiyoruz. Güvenlik bir bütündür ve 360 derece temelinde gözetilmesi
gerekir, bizim pozisyonumuz budur.
SORU- NATO Zirvesi’nde YPG’nin güvenlik tehditine ilişkin Birliğin daha
önceki pozisyonuna kıyasla daha öte bir adım oldu mu?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Sonuçta burada şunu söylüyorum:
Bazı söylentiler var, Türkiye NATO’dan hiçbir şey kazanmadı, Liderler
Toplantısı’nda kaybetti diye, bunlar da gerçeği yansıtmıyor. Bundan
dört-beş sene önce NATO’nun gündeminde terörizm konusunun hiçbir şekilde
bulunmadığını, yer almadığını size hatırlatmak isterim, gündemde böyle bir
konu yoktu. Hatta çoğu müttefik çeşitli gerekçelerle bunun NATO’nun
gündemine girmesini istemiyordu. Büyük ölçüde ülkemizin gayretleriyle
terörizm NATO’nun gündemine girdi. Hatta müttefikler şu anda terörizmi
NATO’nun karşısında ki en temel tehditler arasında görüyorlar. Londra
Bildirisi’nde terörizm bütün türleriyle hepimiz için tehdit olmaya devam
ediyor ifadesi yer alıyor.
PYD/YPG bir terör örgütü. PYD/YPG’nin, PKK’nın Suriye’deki uzantısı
olduğunu da sıkılmadan, sabırla tüm müttefiklerimize anlattık, anlatmaya
devam edeceğiz, elbet sonunda anlayacaklar. “İyi terörist-kötü terörist”
ayrımı olamaz. Dar siyasi hesaplarla yanlış adımlar atılmaması gerekiyor.
Bugün PYD-YPG’yle işbirliği yapanlar, bu terör örgütüne kol kanat gerenler,
Barış Pınarı Harekatı’yla büyük bir hüsrana uğradılar, onların hayalleri
yıkıldı. Esasen bütün yaygara da bundan kopuyor diyebiliriz.
SORU- Benim sorum Suriye Anayasa Komitesi görüşmeleri üzerine. Muhalifler
tarafından birinci görüşmenin beklenenden daha iyi geçtiği ifade edilmişti.
Ancak ikinci görüşme yarıda kaldı ve normalde yıl bitmeden aslında bir kez
daha görüşmeleri bekleniyor. Tarih yok. Son durum nedir? Türkiye’nin bir
arabuluculuk girişimi olabilir mi?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ediyorum. 30 Ekim’de
Cenevre’de ilk turu yapılmıştı. Komite faaliyetlerine başlanması siyasi
süreç bakımından da anahtar role sahip, bir dönüm noktası, çünkü biz bu iş
için çok çalıştık. Biliyorsunuz, iki sene boyunca yılmadan, durmadan
çalıştık. Komite bünyesindeki Yazım Komisyonu’nun ilki 4-8 Kasım’da
toplandı, 25-29 Kasım’da ikinci turun yapılması öngörülüyordu. Fakat rejim
heyeti, Yazım Komisyonu’nun gündeminin kabulünü engelledi. Ayrıca
anayasayla ilgisi olmayan konuları gündeme getirmeye çalıştı ve muhalefeti
de terörist olarak niteledi.
Gelinen noktada Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Pedersen’in
taraflarla görüşerek yeni tur için bir tarih saptamasını bekliyoruz. Biz
siyasi sürece ivme kazandırmak için Astana Sürecinde çok çalıştık. Yaklaşık
iki yıl bu iş için ter döktük. Yaptığımız çalışmalarla Birleşmiş
Milletler’in çalışmalarını her zaman destekledik. Önümüzdeki dönemde de
Birleşmiş Milletler’in çabalarını desteklemeye, komitenin çalışmalarına
destek olmaya devam edeceğiz.
SORU- Avrupa Birliği’nden bir heyet Ankara’da. Komisyonun yeni Başkanı ve
İçişleri Komiseri bir dizi temasta bulunuyor, hangi başlıklar
değerlendiriliyor, güvenli bölge imarı konusunda Avrupa Birliği’nin
Türkiye’nin planlara bakışı nasıldır?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Avrupa Komisyonu’nun yeni Başkanı
Ursula Von der Leyen geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanımızla telefonda
görüşme yaptı. Bu görüşmede Türkiye-AB ilişkilerinin geleceği, iki taraf
arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi ve AB üyelik sürecimizin önünün
açılması konuları ele alındı. Ayrıca Komisyon Başkan Yardımcısı Schinas ve
İçişleri Komiseri Johansson bugün ülkemizi ziyaret ediyorlar. Cumhurbaşkanı
Yardımcımızla görüştüler, İçişleri Bakanımızla görüşecek ya da
görüşüyorlar. Bakanlığımızda da Bakan Yardımcısı Sayın Faruk Kaymakçı’yla
bir görüşmeleri olacak. Komisyon Başkanı’nın göreve geldiği ilk günden
Sayın Cumhurbaşkanımızı telefonla aramasını önemsiyoruz. Bunun akabinde de
Komisyon Başkan Yardımcısı’nın İçişleri Komiseri’yle ülkemize çok kısa bir
zamanda ziyaret gerçekleştirmesi de AB’yle ilişkilerimiz bakımından önemli.
Tabii, AB’nin bazı talihsiz açıklamaları oldu. Bu açıklamalarda Türkiye’yle
diyaloğun azaltılması öneriliyordu. Fakat bunun iki taraf için de fayda
sağlamayacağı aşikar. Son günlerde yaşanan bu temas trafiği de hem
ülkemizin hem de AB’nin diyaloğun artırılmasına verdiği önemi gösteriyor,
bunu olumlu bir gelişme olarak değerlendiriyoruz.
SORU- Ocak ayı başında Rusya Devlet Başkanı Putin’in bir ziyareti sözkonusu
olacak ülkemize. Kapsamı netleşmişse tarihi nedir, bu ziyaretle ilgili
bizimle neler paylaşırsınız?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ediyorum.
Rusya ile ekonomiden kültüre, enerjiden turizme ilişkilerimiz giderek
kuvvetleniyor. Önümüzdeki sene, bir araştırmaya göre Rusya Federasyonu’ndan
7 milyon turisti bekliyoruz, Almanları da geçecekler tahmin ediyorum.
Rusya’yla enerji işbirliğimizin önemli bir aşamalarından biri de Türk Akım.
Açılış 8 Ocak’ta yapılacak. Son telefon görüşmesinde Sayın Cumhurbaşkanımız
Rusya Federasyonu Başkanı Putin’i açılışa davet etti, katılmayı kabul etti.
Türk Akım Projesi bizim enerjide güzergah çeşitlendirmesi projemize gayet
güzel uyuyor. Bu proje Karadeniz’in altından döşenen iki boru hattından
oluşuyor. Bir tanesi ülkemize gelecek, diğeri de Avrupa’ya aktarılacak.
Putin’in ziyaretiyle ikili gündemimizdeki konular da ele alınacaktır. İkili
konuların yanısıra, Suriye’deki gelişmeler de ele alınacaktır.
SORU- BM Genel Kurulu’nda geçen yıl Mültecilere İlişkin Küresel Mutabakat
kabul edildi. Bu yıl bu çerçevede 17-18 Aralık’ta ilk Mülteci Forumu
düzenlenecek, Cumhurbaşkanın da katılımı sözkonusu. Detay ve foruma ilişkin
bilgi verebilir misiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu’nda 2018 yılında Mültecilere ilişkin Küresel Mutabakat kabul edildi.
Bu çerçevede ilk Küresel Mülteciler Forumu da 17-18 Aralık tarihlerinde
Cenevre’de gerçekleştirilecek. Sayın Cumhurbaşkanımız da bu Forumun
eşbaşkanlığını üstlenecekler. Aynı zamanda Almanya, Etiyopya, Pakistan ve
Kosta Rika liderleri de eşbaşkan olacaklar. Bizim bu forumdan beklentimiz,
mültecilere ve onlara evsahipliği yapan ülkelere yapılan yardımların,
taahhütlerin arttırılmasıdır. Bildiğiniz gibi 3.7 milyon Suriyeliyi
ülkemizde ağırlıyoruz, 4 milyona yakın toplam sığınmacı var ülkemizde.
Bugüne kadar yapılan yardımlar çok yetersiz, uluslararası toplum gereken
sorumluluğu göstermedi maalesef. Bunu yaparken adil yük ve sorumluluk
paylaşımı çerçevesinde hareket edilmesi gerekiyor. Tüm ülkeler mültecilere
yardım etmeli, destek vermeli, ancak bu sorun bu şekilde çözülebilir.
Küresel Forumda bu bahsettiğim konuları yineleyeceğiz, bunları dile
getireceğiz.
SORU- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Vaşington ziyaretinde ABD Başkanı Trump’la
yaptığı görüşmede S-400 füzeleri ve F-35 uçaklarıyla birarada çalışıp
çalışamayacağına dair bir mekanizma kurulması sözkonusuydu. Bu mekanizmanın
kurulması ne aşamadadır? Kurulması için tarih belli midir, bilgi verebilir
misiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- S-400 tedarikimizle ilgili
sorunların giderilmesine yönelik görüşmeler devam ediyor. ABD’yle
başlatılan ikili mekanizma çalışmaları da sürüyor. Bununla birlikte, bu
F-35 ve S-400 sistemleriyle irtibatlı konuların NATO’nun katılımıyla teknik
bir çalışma grubunda toplanması önerimiz devam ediyor, henüz bu konuda bir
ilerleme sağlanmadı. F-35’ler konusunda ABD Savunma Bakanlığı tarafından
verilen askıya alma kararı var bildiğiniz gibi, onun gözden geçirilmesini
bekliyoruz. Bu hem ülkemizin hem de NATO’nun güvenliği bakımından ve
caydırıcılığı bakımından da çok önemli. Biz ABD ile görüş farklılığımız
olan konuların diyalog ve diplomasi yoluyla çözülmesini arzu ediyoruz. Bu
konuları geride bırakmak ve artık pozitif gündeme, mesela 100 milyar
Dolarlık ekonomik hacim hedefimize odaklanmak istiyoruz.
SORU- Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan bir röportajında “Ermenistan
Türkiye’yle herhangi bir ön koşul olmadan diplomatik ilişki kurmaya hazır,
Ermeni soykırımının uluslararası olarak tanınması sürecini Ankara’yla
ilişkilerimizin ön şartı olarak görmüyoruz” demişti. Bu konuda yorumunuz
nedir?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Böyle açıklamaları Paşinyan’dan
dinliyoruz, ancak bu ifadeler maalesef mevcut durumu doğru yansıtmıyor.
1915 olayları için soykırım denmesi ne tarihi, ne de hukuki açıdan doğru
değil, aslında Avrupa mahkemeleri de bunu tescil etti biliyorsunuz. Biz o
dönemin objektif şekilde araştırılmasını, incelenmesini istiyoruz. Bir
tarih komisyonu kurulması önerimiz oldu, bu önerimiz hala masada, ancak
olumlu bir yanıt alamadık. Maalesef Ermenistan her fırsatta Türkiye’ye
karşı puan kazanmaya gayret ediyor, tarihi siyasileştirmeye çalışıyor, en
büyük yanlışı da bu zaten.
Öte yandan, Güney Kafkasya’daki sorunun çözülmesi normalleşme sürecine
geçilebilmesi, ancak Ermenistan’ın kapsamlı barışa yönelik adım atmasıyla
mümkün olabilir. Azerbaycan’a yönelik Ermeni saldırganlığı 27 yıldır devam
ediyor maalesef. Ermeni tarafının artık bu eski anlayışını bırakıp, yeni
bir anlayış içine girmesini bekliyoruz. Yukarı Karabağ ihtilafı da ancak
Birleşmiş Milletler ve AGİT kararları çerçevesinde uluslararası hukuk
bünyesinde çözülebilir. Bu konuda somut adımlar atılırsa karşı taraftan,
biz de gereğini yaparız.
SORU- Lübnan Türkiye, Suudi Arabistan, Fransa, Rusya, Amerika, Çin ve
Mısır’dan yardım talebinde bulunduğunu açıkladı. Böyle bir talep bize
ulaştı mı? Bizim yanıtımız ne oldu?
İkincisi, Libya’yla ilgili anlaşmalar konusunda askeri işbirliği anlaşması
da var. Bu anlaşma süreci nasıl işleyecek? Bir de arama faaliyetlerinin,
Libya’dan talep gelirse Libya karasularında da yapılması gündemde olur mu?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Birinci sorunuzla ilgili henüz bana
bilgi gelmedi onu araştırırız; tabii Lübnan bizden yardım isterse bunu
hiçbir zaman geri çevirmedik ve çevirmeyeceğiz. Lübnan bizim için çok
önemli bir ülke, istikrar ve refahına önem veriyoruz.
İkinci sorunuza gelince, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’yle güvenlik ve
askeri işbirliği mutabakat muhtırasını imzaladık. Aslında bu, 2012 yılında
imzaladığımız yine aynı ülkeyle askeri eğitim işbirliğine yönelik
anlaşmanın üzerine bina edildi. Yani bu anlaşma esasen, güvenlik
kurumlarımız arasında eğitim, öğretim programlarının düzenlenmesi, teknik
bilgi ve tecrübe paylaşımı gibi konulardaki işbirliğimizin hukuki zeminini
oluşturuyor.
Bir sorunuz daha mı vardı?
SORU- Evet, bu deniz anlaşmasıyla ilgili ruhsatlandırma çalışmaları.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Bizim Meclis’ten geçti,
Cumhurbaşkanımız tarafından onaylanacak ve Birleşmiş Milletler’e tescil
ettirilmesi gerekiyor anlaşmaların, süreç bu şekilde işliyor.
SORU- Rusya Askeri ve Teknik İşbirliği Dairesi Başkanı, Rusya ve
Türkiye’nin 2020 yılında ek S-400 sistemleri teslimatı için anlaşma
imzalamasının olası olduğunu bugün ifade etti. Böyle bir olasılık var mı,
yok mu? Türkiye, Rusya ile bu konuları müzakere ediyor mu şu an?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Arkadaşlar, S-400 konusundaki
pozisyonumuz belli, bu konudaki pozisyonumuz değişmedi, Sayın
Cumhurbaşkanımız da Londra Zirvesi’nden dönüşünden sonra bu konuda açıklama
yaptı. Yani biz kendi güvenliğimizi sağlamak için istediğimiz güvenlik
mekanizmalarını alacağız, bu bizim egemenlik hakkımızdır, bundan da
vazgeçmeyiz. Patriot’lar konusu da kapanmış değil, yani uygun şartlar
altında Patriot almaya da hazırız. S-400 konusunda toplantılarımız devam
ediyor. S-400’ler de geldi, biz savunma sanayimizi geliştirmeye devam
edeceğiz.