Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy’un Basın Bilgilendirme Toplantısı, 26 Nisan 2019, Ankara

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Arkadaşlar hoş geldiniz.

Görüşmediğimiz dönemde yine dış politika gündemimiz çok yoğundu, önemli temas ve ziyaretler yapıldı. Son dönemdeki temas ve ziyaretlere değineceğim, sonra da sorularınıza geçeriz. Öncelikle Bakanlığımızın önemli bir faaliyetine dikkatinizi çekmek istiyorum, her basın toplantımızda Bakanlığımızla ilgili bilgi veriyoruz. Bakanlığımızın çok etkin bir diplomasi akademisi var, 1992 yılından itibaren de Uluslararası Genç Diplomatlar Eğitim Programını düzenliyor. Bu program ilk başta, bağımsızlığını yeni kazanmış Türk Cumhuriyetlerine, Orta Asya ve Kafkas ülkelerine destek amacıyla, onların diplomatlarına eğitim vermek üzere düzenlenmişti. Şu anda 5 kıtada 132 ülkeye ulaştık, 1255 civarında katılımcı yararlandı bu programdan. Bu programa katılan diplomatlar ülkemizi tanıyan, ülkemize müzahir bürokratlar olarak yetişiyor. Hatta bunların bazılarının kariyerlerinin bir aşamasında Türkiye’de görev yaptıklarını da görüyoruz. Örneğin, Kosta Rika’nın şu andaki Ankara Büyükelçisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin İstanbul Başkonsolosu daha önce bu programlara katılmış insanlar. Ayrıca halen Ankara’daki bazı Büyükelçiliklerde de çeşitli pozisyonlarda eski katılımcıları görüyoruz. Bu yılki eğitim programında da 64 ülkeden katılımcılar yer aldı. Eğitim boyunca bu genç diplomat arkadaşlara hem uluslararası siyasi ve ekonomik konular, bölgesel gelişmelerin yanısıra, Türkiye’nin tarihi, dış politikası, ekonomisi hakkında da bilgi veriyoruz. Ayrıca hitabet, müzakere teknikleri gibi diplomatik becerilere ilişkin dersler de alıyorlar. Şüphesiz, bu genç diplomatlar ülkelerimiz arasında sürekli bir dostluk bağı da kuruyorlar.

Değerli arkadaşlar, 15 Mart’ta tüm dünyayı sarsan çok acı bir olay yaşandı biliyorsunuz. Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde iki camiye hain saldırılar düzenlendi, 50 Müslüman kardeşimiz maalesef hayatını kaybetti. Müslümanları hedef alan bu terör saldırısı aslında İslamofobi’nin ulaştığı boyutun elim bir göstergesi. Bu saldırının hemen ardından Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız, Sayın Bakanımızla birlikte Yeni Zelanda’ya gittiler. İslamofobi ve yabancı düşmanlığına karşı ortak kararlılığımız vurgulandı, Yeni Zelanda halkıyla anlamlı bir dayanışma sergilendi. Yeni Zelanda Hükümetinin de bu saldırı karşısında oradaki Müslümanlarla gösterdiği dayanışma gerçekten bazı Batılı ülkelere örnek olacak nitelikte. Özellikle, Başbakan Ardern’in cesareti ve bu konudaki kararlılığı yükselen ırkçılığı görmezden gelen bazı siyasetçilere ders niteliğinde. Biz de bu hain saldırıdan sonra bir dizi uluslararası faaliyet gerçekleştirdik ve öncelikle Zirve Dönem Başkanı olarak İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanlarını toplantıya çağırdık. 22 Mart’ta toplantı düzenlendi. Toplantının amacı bu menfur terör saldırısını kınamak ve İslam düşmanlığı, ırkçılık meselelerini ele almaktı. Toplantıya Sayın Cumhurbaşkanımız da hitap etti, ayrıca Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı ile Etnik Topluluklar Bakanı da toplantıya katıldılar. Toplantı sonunda bir nihai bildiri kabul edildi. Bu bildiride bölgesel ve uluslararası kuruluşlar İslam düşmanlığı ve tahammülsüzlükle mücadele için harekete geçmeye davet edildi. Ayrıca 15 Mart’ın da “İslamofobi’ye Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul edilmesi çağrısında bulunuldu. Bu toplantının hemen akabinde, 2 Nisan’da bu sefer Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nu topladık. Sayın Bakanımız Genel Kurul’da konuşma yaptı ve burada İslam karşıtı söylemlerin artık daha fazla göz ardı edilemeyeceğini, uluslararası toplumun da sorumluluktan muaf tutulamayacağını dile getirdi. Uluslararası camiayı yükselen hoşgörüsüzlük ve nefret suçlarına karşı etkili önlem almaya davet etti. Genel Kurul’da bir karar tasarısı oydaşma ile kabul edildi. Bu tasarının uluslararası toplum için temel bir yol haritası olacağına inanıyoruz. Önümüzdeki süreçte de İslam düşmanlığı, ırkçılık ve bunlardan kaynaklanan şiddet olaylarıyla mücadelede İslam İşbirliği Teşkilatı ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kuruluşların arasındaki işbirliğinin artmasını temenni ediyoruz.

Arkadaşlar,

Christchurch saldırılarının henüz yaraları soğumadan bu sefer Sri Lanka’nın başkenti Kolombo’da otellere ve kiliselere saldırılar düzenlendi, maalesef yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Bu hain saldırılarda sivil insanların hedef alınması ve saldırıların Paskalya ayininin yapıldığı bir zamanda gerçekleştirilmesi bizlere terörün gaddar, insanlık dışı yüzünü bir kez daha gösterdi. Sayın Bakanımız saldırıların hemen ardından Sri Lankalı mevkidaşını aradı, ayrıca 24 Nisan tarihinde Sri Lanka Büyükelçiliğindeki defteri de imzaladı. Sayın Cumhurbaşkanımız da mevkidaşıyla bir telefon görüşmesi yaptı ve taziyelerini iletti. Biliyorsunuz, maalesef bu saldırılarda iki genç vatandaşımızı kaybettik, çok üzgünüz. Vatandaşlarımızın ailelerine süratle ulaştık, cenazelerin en kısa sürede Türkiye’ye gelmesini ve defnedilmesini sağladık. Bu vesileyle ailelerine tekrar başsağlığı diliyoruz.

Bu hain saldırılar aşırıcılığa ve terörizme karşı ortak mücadele edilmesi gereğini bir kez daha ortaya koydu. Terörizmle mücadelede Sri Lanka halkı ve hükümetiyle dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz.

Sayın Bakanımız Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısından sonra NATO’nun kuruluşunun 70’nci yıldönümü vesilesiyle 3-4 Nisan tarihlerinde Washington’da düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları toplantısına katıldı. Toplantıda, NATO’nun geleceği için birlik ve dayanışmanın önemi ön plana çıktı. Ayrıca NATO-Rusya ilişkileri, Rusya’nın orta menzilli nükleer kuvvetler anlaşmasını ihlali, ittifakın terörizmle mücadeleye katkıları, külfet paylaşımı, Avrupa-Atlantik güvenliği konuları üzerinde görüş alışverişinde bulunuldu. Sayın Bakanımız ayrıca, Washington’daki temasları çerçevesinde mevkidaşı Pompeo’yla görüştü, Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton’la ikili görüşmeler yaptı, bazı Kongre üyeleriyle de temaslarda bulundu. Malumunuz, bu görüşmelerde S-400 tedarikimiz, Suriye’yle bağlantılı konular ve İran yaptırımları ön plana çıktı. Washington ziyaretinden sonra Sayın Bakanımız Miami ve Kuzey Carolina’yı da ziyaret etti. Oradaki Türk Amerikan toplumu, iş çevreleri, yerel makamlar ve Müslüman toplum temsilcileriyle biraraya geldi. Nobel Ödüllü bilim adamımız Sayın Aziz Sancar’ı da ziyaret etti. ABD’yle aramızdaki sorunları çözmek amacıyla temaslarımız devam ediyor.

ABD’den PYD/YPG ve FETÖ başta olmak üzere, ülkemizin güvenliğini ilgilendiren temel konularda somut adımlar atmasını bekliyoruz. NATO toplantısı marjında Başkan Yardımcısı Pence’in ülkemizi hedef alan bazı ifadeleri oldu. Bunun öncesinde de ABD makamları tarafından bazı açıklamalar yapıldı. ABD yönetiminin yeniden tehdit diline başvurmaya başladığını görüyoruz, ancak bunun işlemediğini biz daha önce gördük. Ülkemize yönelik bu söylemi kabul etmemiz mümkün değil. ABD’nin dayatmalarla sonuca ulaşamayacağını artık anlaması gerekiyor. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başkan Trump yaptıkları görüşmelerde iki ülke arasındaki ilişkileri başta ticaret ve savunma olmak üzere her alanda güçlendirme arzularını dile getiriyorlar. İkili ticaret hacmimiz şu anda 20 milyar Dolar civarında, hedefimiz bunu 75 milyar Dolara çıkarmak. Biz de ABD’nin üst düzey yetkililerinden, liderlerin ortaya koyduğu bu pozitif gündeme odaklanmalarını istiyoruz.

Diğer bir konuya geçiyorum: ABD’nin Golan Tepelerine dair hukuk dışı kararı. ABD yönetimi bu kararıyla Ortadoğu’da çözümün değil, sorunun parçası olmaya yönelik tutumunu devam ettirdi. 1981 yılında ABD’nin de desteğiyle bir karar kabul edildi: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde 497 sayılı karar. Bu karar Golan Tepelerinin Suriye’nin toprağı olduğunu açıkça teyit ediyor ve bu topraklardaki İsrail egemenliğini ise reddediyor. Uluslararası hukukun açık şekilde ihlali anlamına gelen bu karar karşısında ilk tepkiyi biz gösterdik. Ayrıca pek çok ülkeden ve uluslararası kuruluştan da buna benzer tepkiler gelmesi, ABD’nin bu adımında yalnız kaldığını gösteriyor.

Suriye’deki durum hakkında da bilgi vermek istiyorum. Biliyorsunuz, ABD Başkanı Trump Suriye’den çekilme kararı aldı, ancak bu kararın nasıl, hangi ölçüde ve hangi takvime göre icra edileceği konusunda halen belirsizlik var. ABD’nin Suriye’den tamamen çekilmeyeceği ve belli miktarda askeri gücünü burada bırakacağı anlaşılıyor. Ancak bunun sahada güç boşluğuna yol açmaması lazım. Ayrıca bundan da önemlisi, terör örgütlerini cesaretlendirmemeli.

Öte yandan ABD’yle Suriye’nin kuzeyinde güvenlik kaygılarımızı giderecek bir güvenli bölge tesis edilmesine yönelik temaslarımız da devam ediyor. Bu konuda Şubat ayından bu yana üç tane toplantı yapıldı; Güvenli Bölge Görev Gücü toplantıları. Bunun en sonuncusu da 22 Mart tarihinde Bakanlığımızda düzenlendi. Bizim güvenli bölge konusundaki önceliklerimiz belli. Öncelikle bu bölgenin kontrolü bizde olacak; PYD, YPG bölgeden çıkarılacak ve güvenli bölgenin derinliği ortalama 20 mil, yani 32 kilometre civarında olacak.

İdlib’deki son duruma da değinecek olursak; İdlib’de sağlanan ateşkesin kalıcı olması bizim önceliğimiz. Rejimin özellikle sivilleri hedef alan saldırıları başta gelmek üzere İdlib’e yönelik provokasyonlarını devam ettirdiğini görüyoruz. Rusya’yla İdlib’de sükûnetin sağlanması konusunda hemfikiriz. Rejimin saldırıları karşısında bu doğrultudaki mesajlarımızı, beklentilerimizi Rus muhataplarımıza aktarıyoruz. Ayrıca 8 Mart’tan bu yana da gerginliği azaltma bölgesi sınırlarında Rusya’yla koordineli devreyi faaliyetleri yürütüyoruz.

Değerli arkadaşlar,

Suriye ihtilafına ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı temelinde bir siyasi çözümle son verilebileceğine inanıyoruz. Bu bakımdan da Anayasa Komitesi’nin kurulması çok büyük önem taşıyor. Zira Anayasa Komitesi kurulduğunda siyasi çözüm sürecine ivme kazandıracak. Biz de Astana ortaklarımız İran ve Rusya’nın yanı sıra Birleşmiş Milletler’le işbirliği içinde Anayasa Komitesi’nin kuruluşuna öncelik veriyoruz. Anayasa Komitesi dengeli ve muteber bir yapıya sahip olmalı, zira bu sürecin meşruiyeti için elzem. Birleşmiş Milletler’in bu konuda bazı tereddütleri var, bunların aşılarak komitenin en kısa süre teşkili için çalışmalarımız sürüyor.

Suriye’yle bağlantılı bir diğer konuya geçelim: 12-14 Mart tarihlerinde Brüksel’de Suriye ve bölgenin geleceğinin desteklenmesi konulu üçüncü Brüksel Konferansı yapıldı. Bu konferansta Suriye’ye ve Suriyelileri ağırlayan bölge ülkelerine 7 milyar Dolar tutarında yardım taahhüdünde bulunuldu. Taahhüt edilen yardımların en kısa zamanda sahaya aktarılmasını bekliyoruz. Bugüne kadar Suriyeli kardeşlerimiz için 37 milyar Dolar harcadık. Bu çabalarımıza karşılık, üçüncü ülkelerin yardımlarının çok sınırlı olduğunu siz de biliyorsunuz. Adil yük ve sorumluluk paylaşımı çerçevesinde hareket etmek gerekiyor. Sayın Bakanımız da Brüksel’de yaptığı konuşmada bu beklentimizi dile getirdi.

Bir diğer önemli konu, Türkiye-AB ilişkileri. Avrupa Parlamentosu ülkemizle üyelik müzakerelerinin askıya alınmasına yönelik tavsiye niteliğinde bir karar aldı malumunuz. Bu rapor, Avrupa Parlamentosu’ndaki aşırı akımlar tarafından gerçekleri yansıtmayan, ayrımcı ve popülist bir metin haline dönüştürüldü. Bu, Türkiye-AB ilişkilerinin önemini kavrayamayan, ciddiyetten uzak bir rapor. Aslında AB vatandaşlarının da Avrupa Parlamentosu’nu çok önemsemediğini görüyoruz. Bunu nereden çıkartıyoruz? Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılım oranı 1999 yılından bu yana yüzde 40’lar civarında. 2014 yılında yüzde 42.61, 2009 yılında yüzde 42.97. Mayıs ayı sonunda tekrar Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılacak, benzer oranda bir katılım bekliyoruz, bu seçimleri de takip etmeyi sürdürüyoruz. Bizim Avrupa Parlamentosu’ndan beklentimiz Türkiye aleyhine tutum benimsemek yerine, müzakere sürecimizin önündeki engelleri ortadan kaldırmayı teşvik etmesi.

Arkadaşlar, Türkiye-AB ilişkilerinin Ankara Anlaşması’yla kurulan en yüksek düzeydeki karar alma organı Ortaklık Konseyi. Ortaklık Konseyi’nin 54. Toplantısı dört yıl aradan sonra Brüksel’de 15 Mart tarihinde toplandı. Üye ülke temsilcilerinin de bulunduğu toplantıda katılım müzakerelerimiz, siyasi kriterler, ekonomik kriterler, AB müktesebatına uyum, vize muafiyeti, Gümrük Birliği’nin işleyişi olmak üzere farklı konular çok etraflı ele alındı. Toplantı öncesinde heyetler gayriresmi formatta biraraya geldiler ve dış politika konularında görüştüler. Aslında bu toplantı Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda karşılıklı iradenin sergilenmesi bakımından da yararlı oldu.

Sayın Bakanımız 10-11 Nisan tarihlerinde Wittenburg Konferansı çerçevesinde Hollanda’yı ziyaret etti. Hollandalı mevkidaşı Stef Blok’la da ikili görüşmeler gerçekleştirdi. Hollanda’yla bu mekanizmayı, bir mutabakat muhtırası uyarınca 2008 yılında kurduk. Dışişleri Bakanlarının eş başkanlıklarında dönüşümlü olarak Türkiye-Hollanda Wittenburg Konferansları düzenleniyor. Bu konferans kapsamında da çok çeşitli konular ele alındı, terörle mücadele, bölgesel gelişmeler, Türkiye-AB ilişkileri, Hollanda’daki Türk toplumu, kentleşme ve akıllı çözümler, enerji gibi konularda Bakanlığımızdan arkadaşlarımızın da katılımıyla çalışma grupları toplandı.

Ayrıca, Sayın Bakanımız Amsterdam Başkonsolosluğumuzun resmi açılışını da yaptı. Amsterdam Başkonsolosluğumuz ülkemizin 242. temsilciliği. Amsterdam Başkonsolosluğumuz, Deventer ve Rotterdam Başkonsolosluğumuzun ardından Hollanda’daki üçüncü Başkonsolosluğumuz. Hollanda’da 500 bine yakın vatandaşımız yaşıyor.

Sayın Bakanımız ayrıca, Hollanda ziyaretinde Hollandalı ve Türk iş çevreleriyle biraraya geldi, yeni ekonomik program o sırada açıklanmıştı, o konuda da katılımcılara bilgi verdi.

Hollanda ile ilişkilerimizi normalleştirme yönünde önemli adımlar atıyoruz. Zaten çok köklü ilişkilerimiz var, 400 yılı aşkın bir geçmişe dayanıyor. Wittenburg Konferansının da Hollanda’yla aramızdaki işbirliğinin derinleştirilmesine ve yeni işbirliği alanlarının tesis edilmesine katkıda bulunmasını ümit ediyoruz.

Rusya’yla ilişkilerimiz de olumlu bir gündemle ilerliyor. Enerjiden turizme, ekonomiden kültüre tüm alanlarda işbirliği yapmaya devam ediyoruz. Başta liderlerimiz olmak üzere, yoğun diyalog halindeyiz. Sayın Bakanımız, biliyorsunuz, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’la OSPG Toplantı vesilesiyle Antalya’da görüştü. Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımız ÜDİK Toplantısı vesilesiyle Moskova’yı ziyaret etti. Bu toplantılarda Suriye başta olmak üzere bölgesel konular, ikili ilişkilerimiz derinlemesine ele alındı. Geniş bir bakan heyeti de Sayın Cumhurbaşkanımıza eşlik etti.

Ayrıca, ziyaret kapsamında Sayın Cumhurbaşkanımız, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin’le birlikte Türk ve Rus işadamlarını kabul etti, toplantıda Rusya’yla ticari ilişkilerimizin geliştirilmesi için atılabilecek adımlar ele alındı.

Önemli bir gelişmeden daha bahsetmek istiyorum: Bu yıl Türkiye-Rusya karşılıklı Kültür ve Turizm Yılı. Bu çerçevede ülkemizin çeşitliliğini yansıtan renkli bir program hazırlandı ve bunun ilk etkinliği de 8 Nisan’da Moskova’daki Bolşoy Tiyatrosu’nda sahnelendi. Devlet Opera ve Balesi sanatçılarımız Troy Operasını sahnelediler. İki ülkenin Kültür Bakanları etkinliğe katıldı, ayrıca 1500 kişiye yakın da katılım oldu. Bu neden önemli? Çünkü Bolşoy Tiyatrosu’nda ilk kez bir Türk operası sahnelenmiş oldu, bununla da gurur duyuyoruz.

Ayrıca son dönemde Bolivya, Burkina Faso ve Belarus Devlet Başkanları ülkemizi ziyaret etti. İran, Katar, Venezuela, Tacikistan, Gambiya ve Angola Dışişleri Bakanlarını da ülkemizde ağırladık. Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti’ni de unutmayayım. Bu ziyaretler çerçevesinde ortak basın toplantıları düzenlendi ve ikili ilişkilerimize ve gündeme ilişkin sorularınızı da Sayın Bakanımız bu toplantılarda yanıtladı.

Teşekkür ediyorum katıldığınız için.

Şimdi isterseniz sorularınıza geçelim. Evet, kimden başlayalım?

SORU- Sayın Bakan haftaya Erbil’e ziyaret gerçekleştirecek, bu ziyaret sırasında Irak Kürt Bölgesine ilişkin ve ticari ilişkilerin geliştirilmesine yönelik ne gibi temaslarda bulunulacak?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanımız 28-29 Nisan tarihlerinde Bağdat, Erbil ve Basra’yı ziyaret edecek. Sayın Bakanımızın Irak’ın farklı bölgelerini ziyaret edecek olması, aslında Irak’ın tamamına verdiğimiz önemi de gösteriyor. Sayın Bakanımız bu ziyaret çerçevesinde Irak Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Dışişleri Bakanı, IKBY Başbakanı, Başbakan Yardımcısı ve Güvenlik Konseyi Başkanıyla görüşecek. Başta terörle mücadele, güvenlik ve ekonomik konular olmak üzere ikili ilişkilerimiz tüm yönleriyle ele alınacak.

Sayın Bakanımız ayrıca Bağdat ve Erbil’de Türkmen toplumunun temsilcileriyle biraraya gelecek ve onlara verdiğimiz desteği dile getirecek.

SORU- Efendim, kimlerle biraraya geleceğini tekrarlar mısınız?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Tabii, hemen tekrarlıyorum; Irak Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Dışişleri Bakanı, IKBY Başbakanı, Başbakan Yardımcısı ve Güvenlik Konseyi Başkanı.

SORU- Ermenistan’la ilgili bir sorum vardı. Geçtiğimiz günlerde Ermenistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün bir açıklaması vardı, Türkiye’nin Ortak Tarih Komisyonu kurulması ve arşivlerin açılması konusundaki önerileriyle ilgili. Türkiye’nin doğruları söylemediğini iddia ediyorlar. Siz bu konuda ne söyleyeceksiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ederim sorunuz için.

Aslında Ermenistan Sözcüsünün üslubu ve kullandığı kelimeler, Ermenistan’ın henüz bir devlet geleneğine sahip olmadığını gösteriyor. Biz her vesileyle dile getiriyoruz, 1915 olayları meşru bir tartışma konusudur. Aslında bunu biz de dile getirmiyoruz, Avrupa hukuku bunu hükme bağladı. Nasıl bağladı? Öncelikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir kararı var. Burada ne diyor? Ermeni tezlerinin Türklere dayatılmasının ifade özgürlüğü ile bağdaşmadığını söylüyor. Aynı zamanda, Fransız Anayasa Mahkemesi de “Türklerin kendi görüşlerini ifade etme hakkı korunmalıdır” dedi hem de üç ayrı kararla. Yine pek çok saygın tarihçinin Ermeni tezlerini sorgulayan akademik yayınları var. Hal böyleyken, Türklere inkârcı demek aslında çağdışı bir zihniyetin işareti, ifade özgürlüğümüzü engellemeye yönelik bir girişim. Bir suç unsuru olarak bile değerlendirilebilir bu.

Ermenistan Sözcüsünün Ermenistan’ın arşivlerinin açıklığı konusuna değinecek olursak, Erivan’daki Ermenistan milli arşivlerinin açık olduğunu iddia etmesine rağmen bu arşivler gerçekte açık değil arkadaşlar. Sadece Ermeni iddialarının doğruluğunu kanıtlamaya yönelik kısımları açık bunların. Aynı zamanda Eçmiyadzin’deki Ermeni Katolikosluğu’nun, Kudüs’teki Ermeni Patrikhanesinin ve Boston’daki Taşnak Partisinin arşivleri sadece bazı Ermenilere ve Ermeni iddialarını destekleyenlere açık, yani diğer herkese tamamen kapalı. Ermeniler aslında bu arşivleri açma cesaretini gösterseler gerçekler tamamıyla ortaya çıkacak. Maalesef tüm dünyayı ve özellikle de genç nesilleri yanıltmaya devam ediyorlar.

Bu vesileyle soykırım iddialarının en büyük destekçisi Fransa’ya da değinmek istiyorum. Fransız yönetimi aslında attığı adımın vahametinin farkında değil. Fransa’nın bir asır önce Ermenilerin silahlandırılıp Türklerin katledilmesinde sorumluluğu var. Şimdi yine Ermeniler üzerinden gündem yaratma peşindeler. Macron’un 24 Nisan’ı anma günü ilan etmesini unutmayacağız. 24 Nisan günü ayrıca Başbakan Edouard da Paris’teki radikal Ermenilere bir hitapta bulundu ve çok ağır ifadeler kullandı, bunu da şiddetle kınıyoruz. Bir müttefik ülkenin yöneticisine yakışmayan bu tavrın da karşılıksız kalmayacağını belirtmek istiyorum.

SORU- Hami Bey, iki sorum olacaktı.

Birincisi, az önce Suriye’nin kuzeyinde kurulması öngörülen güvenli bölgeye ilişkin Türkiye’nin önceliklerini sıralamıştınız. Bu konuda Amerika’yla devam eden müzakerelerde Türk askerinin güvenli bölgede konuşlanması konusunda bir konsensüse varıldı mı? Buradaki askeri konuşlanmada başka koalisyon ülkelerinin askerlerinin de bulunmasına yönelik bir arayış vardı, bu konuda da bir gelişme var mıdır?

Bir sorum da, YPG’lilerin sözkonusu, güvenli bölgenin güneyine çekilmesi yönünde bazı haberler, en azından YPG’lilere böyle bir öneri götürüldüğüne yönelik haberler çıkmıştı. Bu konuda bir gelişme var mıdır?

İkinci sorum, Türk-Amerikan ilişkilerinde sorunlu konulara ilişkin. Ankara’dan Amerika’ya bir heyet daha gideceğine ilişkin haberler var. Bu heyet gitti mi, gidecek mi?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ederim.

İkinci sorunuza hemen cevap vereyim; resmi bir heyetin şu sıralarda Amerika’yı ziyareti söz konusu değil.

İlk sorunuza dönecek olursam, güvenli bölge konusunda teknik görüşmeler devam ediyor, Şubat ayından bu yana 3 defa görev gücü çalışmaları yapıldı, bir sonraki görev gücünün de nerede ve hangi tarihte yapılacağına ilişkin çalışmalar devam ediyor. Tabii bu görüşmelerde ortak bir anlayışa varmak amacıyla her iki tarafın da yeni görüş ve öneriler getirmesi gayet doğal, görüşmeler sürüyor çünkü.

Ancak, biraz önce söylediğim gibi bizim bu konudaki tutumumuz gayet net, bu bölgenin kontrolü bizde olacak ve PYD, YPG de bu bölgeden çıkarılacak. Sayın Bakanımızın Milli Savunma Bakanıyla yaptığı görüşmede de aslında bilinen bu tezlerimiz hususunda kararlılık teyit edildi, onu da parantez içinde söyleyeyim.

SORU- Rusya’yla ilgili bir soru sormak istiyorum.

F-35 projesi rafa kaldırılırsa, ABD F-35’leri vermeyi kabul etmezse SU-57’lerle ilgili Türkiye’nin bir planı var mıdır? Ruslar son yaptığı açıklamada ortak üretim dahil, belirli çalışmalar yapabileceklerini ifade ettiler. Türkiye’nin bu yönde bir çalışması var mıdır?

Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ederim.

F-35 konusunda görüşlerimiz malum, biz F-35 programının bir parçasıyız, ödemelerimizi düzenli olarak yapıyoruz, pilotlarımız orada eğitim görüyor, uçakların teslimatı başladı ve bu konuda geri adım atmayacağız. Amerikan yönetimi S-400 konusuna bağlamaya çalışıyor bunu, fakat biz de her seviyede görüşmelerimizde bunun doğru olmadığını dile getiriyoruz.

Diğer soruya geçebiliriz.

SORU- Hami Bey, daha önce Sayın Bakan F-35 meselesi, daha doğrusu S-400 meselesiyle ilgili olarak komisyon kurulması yönündeki talebini iletmişti Amerika Birleşik Devletleri’ne. O taleple ilgili bir yanıt gelmiş midir? Eğer bu komisyondan S-400’ler NATO savunma sistemine zarar verir gibi bir karar çıkarsa Türkiye’nin kararı ne olur?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ederim.

Evet, bizim böyle bir çalışma grubu kurulmasına yönelik teklifimiz oldu, Sayın Bakanımız NATO’yu ziyaretinde Genel Sekretere açmıştı bu konuyu. Henüz buna bir cevap almadık. ABD tarafı biliyorsunuz S-400 konusunu F-35 programı, CAATSA yaptırımları ve Patriot’la ilişkilendirmeye çalışıyor. Biz de bu konudaki girişimlerimizi sürdürüyoruz, ABD’li yetkililere bizim S-400’ü alma nedenimizin acil ve kısa vadeli güvenlik ihtiyaçlarımızı karşılamaya yönelik olduğunu söylüyoruz. Bu sistemin NATO sistemlerine zarar vermeyeceğini dile getiriyoruz, bağımsız kullanılacağını söylüyoruz. Çalışma grubu teklifimiz de bu yüzden yapıldı zaten. Gerekli önlemlerin de her düzeyde alınacağını söylüyoruz. Sayın Bakanımız da Washington’u ziyaretinde bu konuları muhataplarına aktardı. Amerika’nın da F-35 konusunu -biraz önce de söyledim- her vesileyle bir tehdit unsuru olarak dile getirmesi de yakışık almıyor, müttefiklik ilişkilerimizle de uyuşmuyor.

SORU- Geçtiğimiz günlerde İran Dışişleri Bakanının bir açıklaması oldu. İran ile Türkiye arasında yeni bir ticaret mekanizmanın oluşturulması yönünde çalışmaların sürdüğünü söyledi. İran’a yönelik ambargoların aşılması formülü kapsamında. Koordinasyonu da iki ülke Dışişleri Bakanlarının yapacağını açıkladı. Bu konuda söyleyeceğiniz bir şey var mı?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- İran yaptırımlarına ilişkin tutumuzu biliyorsunuz arkadaşlar. İran yaptırımlarının bölgesel işbirliğine, İran halkına zarar verdiğini söylüyoruz, bizim de ticari ilişkilerimize zarar veriyor, bu konuda da her düzeyde Amerika Birleşik Devletleri’yle temaslarımız devam ediyor. Bu konuda Ticaret Bakanlığımız ile birlikte bir çalışma yapıldığını söyleyebilirim. Bu görüşmeler devam ediyor, konu netleştiğinde size ayrıca bilgi vereceğiz.

SORU- TÜPRAŞ’ın İran’dan ham petrol alımı devam edecek mi? Başka bir mekanizma üzerinden ödeme yapılması konuşuluyordu yoksa en azından bir süre durdurulacak mı?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Söylediğim gibi, zaten TÜPRAŞ da bu konuyu çok yakından takip ediyor. Amerikan yaptırımlarını doğru bulmadığımızı söyledik. Bu rafinerinin özelliği de İran petrolüne çok uygun olması. Bu konuda Amerikan tarafını ikna etmeye çalışıyoruz, görüşmelerimiz devam ediyor. Umarız önümüzdeki dönemde bir sonuca ulaşırız.

SORU- Danimarka parlamentosunda bir önerge kabul edildi ülkemizle ilgili bazı iddialar yer alıyor. Sizin değerlenmeniz ne olur?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ediyorum bunu dile getirdiğiniz için.

Bu önergeyi biz de yakından takip ettik, Danimarka’daki Büyükelçimiz de bizi bilgilendirdi. Aslında bu önergenin hiçbir temeli yok. Ülkemizi suçlayıcı, tek taraflı, gerçekleri yansıtmayan bir şekilde kaleme alınmış. Bu ifadeleri kesinlikle reddediyoruz. Avrupa’da adeta son zamanlarda Türkiye’ye saldırmak moda oldu. Özellikle dost ve müttefik bildiğimiz ülkelerden bu tip saldırıların gelmesi, gerçekten ikili ilişkilerimize son derece zarar veriyor.

Ayrıca şunu da hatırlatmak istiyorum: Biz Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesiyiz, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularında ilkelerimiz var, bunlara bağlıyız. Bu alanlarda devam eden reform çalışmalarımız var AB çerçevesinde, bu bağlılığımızın açık bir göstergesi.

Danimarkalı parlamenterler de böyle popülist tavırlar yerine, kendi ülkelerindeki yabancı düşmanlığı ve İslamofobi’ye karşı adımlar atmalılar. Ülkemizle ilgili dışlayıcı ve ayrımcı faaliyetler yerine, AB üyelik sürecimizin önünü açmaya gayret etmeliler, bu şekilde düşünüyoruz.

SORU- Son dönemde Sudan ve Libya’daki gelişmeler hakkında bilgi verir misiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ediyorum.

Sudan’daki gelişmeleri tabiatıyla yakından takip ediyoruz, bu geçiş sürecinde de tüm kesimlerin ulusal uzlaşı çerçevesinde hareket etmesini ve bu sürecin hızla tamamlanmasını diliyoruz. Sürecin yönetilmesinde bugüne kadar sağduyuyla hareket edildi, ülke bir kaosa ve krize sürüklenmedi, Sudan halkı da büyük olgunluk gösterdi bu konuda. Sivil hükümetin bir an önce oluşturulması ülkenin istikrarına olumlu katkı yapacak. Biz de şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da Sudan halkının yanında olmaya devam edeceğiz.

Libya konusuna geçersek, bu konuda bir açıklama yapmıştık biliyorsunuz. Trablus’a yönelik askeri hareketler gerçekten endişe verici. Aynı zamanda bu çatışmalar da siyasi süreçte elde edilen kazanımları tehlikeye atıyor, sivillerin zarar görmesine neden oluyor maalesef. Biz Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin ve Özel Temsilci Salamé’nin bu krizin aşılması yönündeki çabalarını destekliyoruz.

Ayrıca şunun altını çizelim: Libya’da askeri yöntemlerle bir sonuca ulaşmak mümkün değil. Bu ülkede kalıcı barış ve istikrar ancak kapsayıcı bir siyasi çözümle elde edilebilir, tabii bu noktada da Birleşmiş Milletler’in rolü önem taşıyor. Tüm taraflar bu tırmanmanın durdurulması için çaba göstermeli ve Birleşmiş Milletler’in krizin önlenmesine yönelik faaliyetlerini desteklemeli. Sayın Bakanımız da bu konuda birçok telefon görüşmesi yaptı, adeta bir telefon diplomasisi yürüttüğünü söyleyebiliriz. Bugüne kadar İtalya, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Katar, Libya Dışişleri Bakanlarıyla görüştü ve Avrupa Birliği Yüksek Temsilcisi Mogherini’yle de görüştü, hatta bu Dışişleri Bakanlarından bazılarıyla iki kez de görüştüğünü söyleyebiliriz.

SORU- 25 Nisan Çanakkale Savaşlarının yıldönümünde çok sayıda ülkeden temsilciler geldi ve törenler gerçekleşti. Bu bağlamda önceki yıllara nazaran Avustralya ve Yeni Zelanda’dan gelen ziyaretçi sayısında düşüş olduğu ifade ediliyor ve bununla ilgili de Sayın Cumhurbaşkanının 18 Mart’ta yapmış olduğu açıklamalar gerekçe olarak sunuluyor, iddia ediliyor. Bu konudaki iddialar doğru mu, önceki yıllara göre katılımda düşüş oldu mu?

Avustralya ve Yeni Zelanda’yla ilişkilerde herhangi bir sıkıntı söz konusu mu?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ediyorum bu sorunuz için.

Katılımcı sayısı hakkında benim elimde net bir bilgi yok, bunu araştırırız, size bildiririz. Fakat bir azalma olduğunu düşünmüyorum. Bizim bu konudaki tutumumuz belli, her yıl daha fazla sayıda kişinin gelmesini istiyoruz Yeni Zelanda ve Avustralya’dan. İslam İşbirliği Teşkilatı Acil İcra Komitesi Toplantısını düzenlemiştik, orada da Sayın Cumhurbaşkanımızın bir hitabı olmuştu, burada çok kapsayıcı, kucaklayıcı bir konuşma yaptı ve Yeni Zelanda ve Avustralya’dan bu törenlere katılım beklediğimizi söyledi.

Zaten bizim Yeni Zelanda’ya yönelik tutumumuz da son derece sarih. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız ve Sayın Bakanımız hemen olaylardan sonra bizzat kendileri Yeni Zelanda’yı ziyaret ettiler, ilk tepkiyi biz gösterdik.

Daha sonra İslam İşbirliği Teşkilatı Bakanlar Kurulunu topladık, arkasından Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bir karar kabul ettirdik. Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ülkemizi ziyaret etti, Sayın Bakanımız Yeni Zelanda Büyükelçisiyle görüştü. İki ülkeyle de aramızda herhangi bir sorun olduğunu düşünmüyorum.

Katılım sayısını da araştıracağız, arkadaşlarım da bakarlar, size geri döneceğiz.

SORU- Patriot teklifi olduğunu söylemişti Bakan bundan birkaç hafta önce ve bu teklifin bir öncekine göre daha iyi olduğunu söylemişti. Bu teklifin içeriğinde neler var? Amerikan tarafı revize ettiği teklifte neleri değiştirmiştir? İlk sorum bu.

İkinci sorum, Milli Savunma Bakanlığında bir toplantı gerçekleşti, amiraller de katıldı o toplantıya Doğu Akdeniz gündeme gelmiş midir? Doğu Akdeniz’deki gerginliğe ilişkin nasıl bir adım atılacak?

Ve bir de, Trump’ın Türkiye’yi ziyaret edebileceği ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gidebileceği söyleniyordu. Bu konuya ilişkin Dışişleri’nin bir hazırlığı var mıdır?

Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Ben teşekkür ederim.

Sayın Bakanımızın da çeşitli vesilelerle dile getirdiği gibi, bizim Patriot almayacağız diye bir söylemimiz yok, teknik görüşmelerimiz devam ediyor, Amerika Birleşik Devletleri geç de olsa bize teklifler sunmaya başladı, bu konudaki ilgili Başkanlığımız görüşmelere devam ediyor. S-400 konusuyla bu konuyu birarada düşünmüyoruz, S-400 konusunda tutumumuz belli, Patriot konusunda da Amerikalılarla teknik seviyede görüşmeler devam ediyor.

Sayın Bakanımızın Milli Savunma Bakanıyla görüşmesi konusunda da Milli Savunma Bakanlığından bir açıklama yapıldı biliyorsunuz, bizden Bakan Yardımcılarımız da katıldı bu görüşmeye, Sayın Sedat Önal ve Sayın Yavuz Selim Kıran, aynı zamanda ilgili dairelerimizden Genel Müdürlerimiz, Daire Başkanları da toplantıdaydı.

Milli güvenlik konularında Dışişleri Bakanı ve Savunma Bakanının biraraya gelmesini de doğal karşılamak lazım. Çeşitli konularda koordinasyonumuz devam ediyor, güvenli bölge konusunda bilinen tezlerimiz hakkındaki kararlık teyit edildi bu görüşmede, onu söyleyebilirim.

Ayrıca, Ege ve Akdeniz’le ilgili gelişmelerin her iki Bakanlık tarafından koordineli olarak takip edilmeye devam edilmesi konusunda anlaşıldı. Bunu da dediğim gibi, iki Bakanın ülke güvenliğine ilişkin konularda yaptığı bir toplantı olarak değerlendirebiliriz.

Yavaş yavaş toparlayalım mı arkadaşlar?

SORU- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gidebileceği ya da Trump’ın Türkiye’ye gelebileceğine yönelik bazı açıklamalar oldu. Bir hazırlık var mıdır Dışişleri’nde bu konuda?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Söylediğim gibi, ABD Başkanı Trump’la Sayın Cumhurbaşkanımız sık görüşüyorlar, telefon görüşmeleri yapıyorlar ve pozitif gündeme odaklı genellikle bunlar, bu görüşmelerde de bu ziyaretler dile getiriliyor. Sanıyorum sıra Amerikan tarafında. Dediğim gibi üst seviyelerde bu toplantılar dile getiriliyor, önümüzdeki süreçte de sizlere bu konuda bilgi vermeye devam edeceğiz.

SORU-Tekirdağ’da evvelsi gün Anzak törenlerine saldırı hazırlığında bir IŞID’li yakalandı, Suriye vatandaşı olduğu söylendi. Bu konuda bilgi varsa paylaşır mısınız?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Bu konuda yeterli bilgi yok bende. Arkadaşlarım not alıyorlar, size bugün, en geç öğleden sonra bilgi vereceğiz.

Evet, çok çok teşekkür ediyorum katılımınız için, sağolun.

Bir sonraki toplantımızda görüşmek üzere diyorum.