DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Arkadaşlar hoş geldiniz.
Görüşmediğimiz dönemde yine dış politika gündemimiz çok yoğundu, önemli
temas ve ziyaretler yapıldı. Son dönemdeki temas ve ziyaretlere
değineceğim, sonra da sorularınıza geçeriz. Öncelikle Bakanlığımızın önemli
bir faaliyetine dikkatinizi çekmek istiyorum, her basın toplantımızda
Bakanlığımızla ilgili bilgi veriyoruz. Bakanlığımızın çok etkin bir
diplomasi akademisi var, 1992 yılından itibaren de Uluslararası Genç
Diplomatlar Eğitim Programını düzenliyor. Bu program ilk başta,
bağımsızlığını yeni kazanmış Türk Cumhuriyetlerine, Orta Asya ve Kafkas
ülkelerine destek amacıyla, onların diplomatlarına eğitim vermek üzere
düzenlenmişti. Şu anda 5 kıtada 132 ülkeye ulaştık, 1255 civarında
katılımcı yararlandı bu programdan. Bu programa katılan diplomatlar
ülkemizi tanıyan, ülkemize müzahir bürokratlar olarak yetişiyor. Hatta
bunların bazılarının kariyerlerinin bir aşamasında Türkiye’de görev
yaptıklarını da görüyoruz. Örneğin, Kosta Rika’nın şu andaki Ankara
Büyükelçisi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin İstanbul Başkonsolosu daha
önce bu programlara katılmış insanlar. Ayrıca halen Ankara’daki bazı
Büyükelçiliklerde de çeşitli pozisyonlarda eski katılımcıları görüyoruz. Bu
yılki eğitim programında da 64 ülkeden katılımcılar yer aldı. Eğitim
boyunca bu genç diplomat arkadaşlara hem uluslararası siyasi ve ekonomik
konular, bölgesel gelişmelerin yanısıra, Türkiye’nin tarihi, dış
politikası, ekonomisi hakkında da bilgi veriyoruz. Ayrıca hitabet, müzakere
teknikleri gibi diplomatik becerilere ilişkin dersler de alıyorlar.
Şüphesiz, bu genç diplomatlar ülkelerimiz arasında sürekli bir dostluk bağı
da kuruyorlar.
Değerli arkadaşlar, 15 Mart’ta tüm dünyayı sarsan çok acı bir olay yaşandı
biliyorsunuz. Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde iki camiye hain
saldırılar düzenlendi, 50 Müslüman kardeşimiz maalesef hayatını kaybetti.
Müslümanları hedef alan bu terör saldırısı aslında İslamofobi’nin ulaştığı
boyutun elim bir göstergesi. Bu saldırının hemen ardından Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcımız, Sayın Bakanımızla birlikte Yeni Zelanda’ya
gittiler. İslamofobi ve yabancı düşmanlığına karşı ortak kararlılığımız
vurgulandı, Yeni Zelanda halkıyla anlamlı bir dayanışma sergilendi. Yeni
Zelanda Hükümetinin de bu saldırı karşısında oradaki Müslümanlarla
gösterdiği dayanışma gerçekten bazı Batılı ülkelere örnek olacak nitelikte.
Özellikle, Başbakan Ardern’in cesareti ve bu konudaki kararlılığı yükselen
ırkçılığı görmezden gelen bazı siyasetçilere ders niteliğinde. Biz de bu
hain saldırıdan sonra bir dizi uluslararası faaliyet gerçekleştirdik ve
öncelikle Zirve Dönem Başkanı olarak İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri
Bakanlarını toplantıya çağırdık. 22 Mart’ta toplantı düzenlendi.
Toplantının amacı bu menfur terör saldırısını kınamak ve İslam düşmanlığı,
ırkçılık meselelerini ele almaktı. Toplantıya Sayın Cumhurbaşkanımız da
hitap etti, ayrıca Yeni Zelanda Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı ile
Etnik Topluluklar Bakanı da toplantıya katıldılar. Toplantı sonunda bir
nihai bildiri kabul edildi. Bu bildiride bölgesel ve uluslararası
kuruluşlar İslam düşmanlığı ve tahammülsüzlükle mücadele için harekete
geçmeye davet edildi. Ayrıca 15 Mart’ın da “İslamofobi’ye Karşı
Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul edilmesi çağrısında bulunuldu. Bu
toplantının hemen akabinde, 2 Nisan’da bu sefer Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu’nu topladık. Sayın Bakanımız Genel Kurul’da konuşma yaptı ve burada
İslam karşıtı söylemlerin artık daha fazla göz ardı edilemeyeceğini,
uluslararası toplumun da sorumluluktan muaf tutulamayacağını dile getirdi.
Uluslararası camiayı yükselen hoşgörüsüzlük ve nefret suçlarına karşı
etkili önlem almaya davet etti. Genel Kurul’da bir karar tasarısı oydaşma
ile kabul edildi. Bu tasarının uluslararası toplum için temel bir yol
haritası olacağına inanıyoruz. Önümüzdeki süreçte de İslam düşmanlığı,
ırkçılık ve bunlardan kaynaklanan şiddet olaylarıyla mücadelede İslam
İşbirliği Teşkilatı ve Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası
kuruluşların arasındaki işbirliğinin artmasını temenni ediyoruz.
Arkadaşlar,
Christchurch saldırılarının henüz yaraları soğumadan bu sefer Sri Lanka’nın
başkenti Kolombo’da otellere ve kiliselere saldırılar düzenlendi, maalesef
yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Bu hain saldırılarda sivil insanların
hedef alınması ve saldırıların Paskalya ayininin yapıldığı bir zamanda
gerçekleştirilmesi bizlere terörün gaddar, insanlık dışı yüzünü bir kez
daha gösterdi. Sayın Bakanımız saldırıların hemen ardından Sri Lankalı
mevkidaşını aradı, ayrıca 24 Nisan tarihinde Sri Lanka Büyükelçiliğindeki
defteri de imzaladı. Sayın Cumhurbaşkanımız da mevkidaşıyla bir telefon
görüşmesi yaptı ve taziyelerini iletti. Biliyorsunuz, maalesef bu
saldırılarda iki genç vatandaşımızı kaybettik, çok üzgünüz.
Vatandaşlarımızın ailelerine süratle ulaştık, cenazelerin en kısa sürede
Türkiye’ye gelmesini ve defnedilmesini sağladık. Bu vesileyle ailelerine
tekrar başsağlığı diliyoruz.
Bu hain saldırılar aşırıcılığa ve terörizme karşı ortak mücadele edilmesi
gereğini bir kez daha ortaya koydu. Terörizmle mücadelede Sri Lanka halkı
ve hükümetiyle dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz.
Sayın Bakanımız Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantısından sonra
NATO’nun kuruluşunun 70’nci yıldönümü vesilesiyle 3-4 Nisan tarihlerinde
Washington’da düzenlenen NATO Dışişleri Bakanları toplantısına katıldı.
Toplantıda, NATO’nun geleceği için birlik ve dayanışmanın önemi ön plana
çıktı. Ayrıca NATO-Rusya ilişkileri, Rusya’nın orta menzilli nükleer
kuvvetler anlaşmasını ihlali, ittifakın terörizmle mücadeleye katkıları,
külfet paylaşımı, Avrupa-Atlantik güvenliği konuları üzerinde görüş
alışverişinde bulunuldu. Sayın Bakanımız ayrıca, Washington’daki temasları
çerçevesinde mevkidaşı Pompeo’yla görüştü, Ulusal Güvenlik Danışmanı
Bolton’la ikili görüşmeler yaptı, bazı Kongre üyeleriyle de temaslarda
bulundu. Malumunuz, bu görüşmelerde S-400 tedarikimiz, Suriye’yle
bağlantılı konular ve İran yaptırımları ön plana çıktı. Washington
ziyaretinden sonra Sayın Bakanımız Miami ve Kuzey Carolina’yı da ziyaret
etti. Oradaki Türk Amerikan toplumu, iş çevreleri, yerel makamlar ve
Müslüman toplum temsilcileriyle biraraya geldi. Nobel Ödüllü bilim adamımız
Sayın Aziz Sancar’ı da ziyaret etti. ABD’yle aramızdaki sorunları çözmek
amacıyla temaslarımız devam ediyor.
ABD’den PYD/YPG ve FETÖ başta olmak üzere, ülkemizin güvenliğini
ilgilendiren temel konularda somut adımlar atmasını bekliyoruz. NATO
toplantısı marjında Başkan Yardımcısı Pence’in ülkemizi hedef alan bazı
ifadeleri oldu. Bunun öncesinde de ABD makamları tarafından bazı
açıklamalar yapıldı. ABD yönetiminin yeniden tehdit diline başvurmaya
başladığını görüyoruz, ancak bunun işlemediğini biz daha önce gördük.
Ülkemize yönelik bu söylemi kabul etmemiz mümkün değil. ABD’nin
dayatmalarla sonuca ulaşamayacağını artık anlaması gerekiyor. Sayın
Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başkan Trump yaptıkları görüşmelerde iki ülke
arasındaki ilişkileri başta ticaret ve savunma olmak üzere her alanda
güçlendirme arzularını dile getiriyorlar. İkili ticaret hacmimiz şu anda 20
milyar Dolar civarında, hedefimiz bunu 75 milyar Dolara çıkarmak. Biz de
ABD’nin üst düzey yetkililerinden, liderlerin ortaya koyduğu bu pozitif
gündeme odaklanmalarını istiyoruz.
Diğer bir konuya geçiyorum: ABD’nin Golan Tepelerine dair hukuk dışı
kararı. ABD yönetimi bu kararıyla Ortadoğu’da çözümün değil, sorunun
parçası olmaya yönelik tutumunu devam ettirdi. 1981 yılında ABD’nin de
desteğiyle bir karar kabul edildi: Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde
497 sayılı karar. Bu karar Golan Tepelerinin Suriye’nin toprağı olduğunu
açıkça teyit ediyor ve bu topraklardaki İsrail egemenliğini ise reddediyor.
Uluslararası hukukun açık şekilde ihlali anlamına gelen bu karar karşısında
ilk tepkiyi biz gösterdik. Ayrıca pek çok ülkeden ve uluslararası
kuruluştan da buna benzer tepkiler gelmesi, ABD’nin bu adımında yalnız
kaldığını gösteriyor.
Suriye’deki durum hakkında da bilgi vermek istiyorum. Biliyorsunuz, ABD
Başkanı Trump Suriye’den çekilme kararı aldı, ancak bu kararın nasıl, hangi
ölçüde ve hangi takvime göre icra edileceği konusunda halen belirsizlik
var. ABD’nin Suriye’den tamamen çekilmeyeceği ve belli miktarda askeri
gücünü burada bırakacağı anlaşılıyor. Ancak bunun sahada güç boşluğuna yol
açmaması lazım. Ayrıca bundan da önemlisi, terör örgütlerini
cesaretlendirmemeli.
Öte yandan ABD’yle Suriye’nin kuzeyinde güvenlik kaygılarımızı giderecek
bir güvenli bölge tesis edilmesine yönelik temaslarımız da devam ediyor. Bu
konuda Şubat ayından bu yana üç tane toplantı yapıldı; Güvenli Bölge Görev
Gücü toplantıları. Bunun en sonuncusu da 22 Mart tarihinde Bakanlığımızda
düzenlendi. Bizim güvenli bölge konusundaki önceliklerimiz belli. Öncelikle
bu bölgenin kontrolü bizde olacak; PYD, YPG bölgeden çıkarılacak ve güvenli
bölgenin derinliği ortalama 20 mil, yani 32 kilometre civarında olacak.
İdlib’deki son duruma da değinecek olursak; İdlib’de sağlanan ateşkesin
kalıcı olması bizim önceliğimiz. Rejimin özellikle sivilleri hedef alan
saldırıları başta gelmek üzere İdlib’e yönelik provokasyonlarını devam
ettirdiğini görüyoruz. Rusya’yla İdlib’de sükûnetin sağlanması konusunda
hemfikiriz. Rejimin saldırıları karşısında bu doğrultudaki mesajlarımızı,
beklentilerimizi Rus muhataplarımıza aktarıyoruz. Ayrıca 8 Mart’tan bu yana
da gerginliği azaltma bölgesi sınırlarında Rusya’yla koordineli devreyi
faaliyetleri yürütüyoruz.
Değerli arkadaşlar,
Suriye ihtilafına ancak Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254
sayılı kararı temelinde bir siyasi çözümle son verilebileceğine inanıyoruz.
Bu bakımdan da Anayasa Komitesi’nin kurulması çok büyük önem taşıyor. Zira
Anayasa Komitesi kurulduğunda siyasi çözüm sürecine ivme kazandıracak. Biz
de Astana ortaklarımız İran ve Rusya’nın yanı sıra Birleşmiş Milletler’le
işbirliği içinde Anayasa Komitesi’nin kuruluşuna öncelik veriyoruz. Anayasa
Komitesi dengeli ve muteber bir yapıya sahip olmalı, zira bu sürecin
meşruiyeti için elzem. Birleşmiş Milletler’in bu konuda bazı tereddütleri
var, bunların aşılarak komitenin en kısa süre teşkili için çalışmalarımız
sürüyor.
Suriye’yle bağlantılı bir diğer konuya geçelim: 12-14 Mart tarihlerinde
Brüksel’de Suriye ve bölgenin geleceğinin desteklenmesi konulu üçüncü
Brüksel Konferansı yapıldı. Bu konferansta Suriye’ye ve Suriyelileri
ağırlayan bölge ülkelerine 7 milyar Dolar tutarında yardım taahhüdünde
bulunuldu. Taahhüt edilen yardımların en kısa zamanda sahaya aktarılmasını
bekliyoruz. Bugüne kadar Suriyeli kardeşlerimiz için 37 milyar Dolar
harcadık. Bu çabalarımıza karşılık, üçüncü ülkelerin yardımlarının çok
sınırlı olduğunu siz de biliyorsunuz. Adil yük ve sorumluluk paylaşımı
çerçevesinde hareket etmek gerekiyor. Sayın Bakanımız da Brüksel’de yaptığı
konuşmada bu beklentimizi dile getirdi.
Bir diğer önemli konu, Türkiye-AB ilişkileri. Avrupa Parlamentosu ülkemizle
üyelik müzakerelerinin askıya alınmasına yönelik tavsiye niteliğinde bir
karar aldı malumunuz. Bu rapor, Avrupa Parlamentosu’ndaki aşırı akımlar
tarafından gerçekleri yansıtmayan, ayrımcı ve popülist bir metin haline
dönüştürüldü. Bu, Türkiye-AB ilişkilerinin önemini kavrayamayan,
ciddiyetten uzak bir rapor. Aslında AB vatandaşlarının da Avrupa
Parlamentosu’nu çok önemsemediğini görüyoruz. Bunu nereden çıkartıyoruz?
Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılım oranı 1999 yılından bu yana yüzde
40’lar civarında. 2014 yılında yüzde 42.61, 2009 yılında yüzde 42.97. Mayıs
ayı sonunda tekrar Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılacak, benzer oranda
bir katılım bekliyoruz, bu seçimleri de takip etmeyi sürdürüyoruz. Bizim
Avrupa Parlamentosu’ndan beklentimiz Türkiye aleyhine tutum benimsemek
yerine, müzakere sürecimizin önündeki engelleri ortadan kaldırmayı teşvik
etmesi.
Arkadaşlar, Türkiye-AB ilişkilerinin Ankara Anlaşması’yla kurulan en yüksek
düzeydeki karar alma organı Ortaklık Konseyi. Ortaklık Konseyi’nin 54.
Toplantısı dört yıl aradan sonra Brüksel’de 15 Mart tarihinde toplandı. Üye
ülke temsilcilerinin de bulunduğu toplantıda katılım müzakerelerimiz,
siyasi kriterler, ekonomik kriterler, AB müktesebatına uyum, vize
muafiyeti, Gümrük Birliği’nin işleyişi olmak üzere farklı konular çok
etraflı ele alındı. Toplantı öncesinde heyetler gayriresmi formatta
biraraya geldiler ve dış politika konularında görüştüler. Aslında bu
toplantı Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesi konusunda karşılıklı
iradenin sergilenmesi bakımından da yararlı oldu.
Sayın Bakanımız 10-11 Nisan tarihlerinde Wittenburg Konferansı çerçevesinde
Hollanda’yı ziyaret etti. Hollandalı mevkidaşı Stef Blok’la da ikili
görüşmeler gerçekleştirdi. Hollanda’yla bu mekanizmayı, bir mutabakat
muhtırası uyarınca 2008 yılında kurduk. Dışişleri Bakanlarının eş
başkanlıklarında dönüşümlü olarak Türkiye-Hollanda Wittenburg Konferansları
düzenleniyor. Bu konferans kapsamında da çok çeşitli konular ele alındı,
terörle mücadele, bölgesel gelişmeler, Türkiye-AB ilişkileri, Hollanda’daki
Türk toplumu, kentleşme ve akıllı çözümler, enerji gibi konularda
Bakanlığımızdan arkadaşlarımızın da katılımıyla çalışma grupları toplandı.
Ayrıca, Sayın Bakanımız Amsterdam Başkonsolosluğumuzun resmi açılışını da
yaptı. Amsterdam Başkonsolosluğumuz ülkemizin 242. temsilciliği. Amsterdam
Başkonsolosluğumuz, Deventer ve Rotterdam Başkonsolosluğumuzun ardından
Hollanda’daki üçüncü Başkonsolosluğumuz. Hollanda’da 500 bine yakın
vatandaşımız yaşıyor.
Sayın Bakanımız ayrıca, Hollanda ziyaretinde Hollandalı ve Türk iş
çevreleriyle biraraya geldi, yeni ekonomik program o sırada açıklanmıştı, o
konuda da katılımcılara bilgi verdi.
Hollanda ile ilişkilerimizi normalleştirme yönünde önemli adımlar atıyoruz.
Zaten çok köklü ilişkilerimiz var, 400 yılı aşkın bir geçmişe dayanıyor.
Wittenburg Konferansının da Hollanda’yla aramızdaki işbirliğinin
derinleştirilmesine ve yeni işbirliği alanlarının tesis edilmesine katkıda
bulunmasını ümit ediyoruz.
Rusya’yla ilişkilerimiz de olumlu bir gündemle ilerliyor. Enerjiden
turizme, ekonomiden kültüre tüm alanlarda işbirliği yapmaya devam ediyoruz.
Başta liderlerimiz olmak üzere, yoğun diyalog halindeyiz. Sayın Bakanımız,
biliyorsunuz, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’la OSPG Toplantı vesilesiyle
Antalya’da görüştü. Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımız ÜDİK Toplantısı
vesilesiyle Moskova’yı ziyaret etti. Bu toplantılarda Suriye başta olmak
üzere bölgesel konular, ikili ilişkilerimiz derinlemesine ele alındı. Geniş
bir bakan heyeti de Sayın Cumhurbaşkanımıza eşlik etti.
Ayrıca, ziyaret kapsamında Sayın Cumhurbaşkanımız, Rusya Federasyonu Devlet
Başkanı Putin’le birlikte Türk ve Rus işadamlarını kabul etti, toplantıda
Rusya’yla ticari ilişkilerimizin geliştirilmesi için atılabilecek adımlar
ele alındı.
Önemli bir gelişmeden daha bahsetmek istiyorum: Bu yıl Türkiye-Rusya
karşılıklı Kültür ve Turizm Yılı. Bu çerçevede ülkemizin çeşitliliğini
yansıtan renkli bir program hazırlandı ve bunun ilk etkinliği de 8 Nisan’da
Moskova’daki Bolşoy Tiyatrosu’nda sahnelendi. Devlet Opera ve Balesi
sanatçılarımız Troy Operasını sahnelediler. İki ülkenin Kültür Bakanları
etkinliğe katıldı, ayrıca 1500 kişiye yakın da katılım oldu. Bu neden
önemli? Çünkü Bolşoy Tiyatrosu’nda ilk kez bir Türk operası sahnelenmiş
oldu, bununla da gurur duyuyoruz.
Ayrıca son dönemde Bolivya, Burkina Faso ve Belarus Devlet Başkanları
ülkemizi ziyaret etti. İran, Katar, Venezuela, Tacikistan, Gambiya ve
Angola Dışişleri Bakanlarını da ülkemizde ağırladık. Kuzey Kıbrıs Türkiye
Cumhuriyeti’ni de unutmayayım. Bu ziyaretler çerçevesinde ortak basın
toplantıları düzenlendi ve ikili ilişkilerimize ve gündeme ilişkin
sorularınızı da Sayın Bakanımız bu toplantılarda yanıtladı.
Teşekkür ediyorum katıldığınız için.
Şimdi isterseniz sorularınıza geçelim. Evet, kimden başlayalım?
SORU- Sayın Bakan haftaya Erbil’e ziyaret gerçekleştirecek, bu ziyaret
sırasında Irak Kürt Bölgesine ilişkin ve ticari ilişkilerin
geliştirilmesine yönelik ne gibi temaslarda bulunulacak?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanımız 28-29 Nisan tarihlerinde Bağdat, Erbil ve Basra’yı ziyaret
edecek. Sayın Bakanımızın Irak’ın farklı bölgelerini ziyaret edecek olması,
aslında Irak’ın tamamına verdiğimiz önemi de gösteriyor. Sayın Bakanımız bu
ziyaret çerçevesinde Irak Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Dışişleri Bakanı, IKBY
Başbakanı, Başbakan Yardımcısı ve Güvenlik Konseyi Başkanıyla görüşecek.
Başta terörle mücadele, güvenlik ve ekonomik konular olmak üzere ikili
ilişkilerimiz tüm yönleriyle ele alınacak.
Sayın Bakanımız ayrıca Bağdat ve Erbil’de Türkmen toplumunun
temsilcileriyle biraraya gelecek ve onlara verdiğimiz desteği dile
getirecek.
SORU- Efendim, kimlerle biraraya geleceğini tekrarlar mısınız?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Tabii, hemen tekrarlıyorum; Irak
Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Dışişleri Bakanı, IKBY Başbakanı, Başbakan
Yardımcısı ve Güvenlik Konseyi Başkanı.
SORU- Ermenistan’la ilgili bir sorum vardı. Geçtiğimiz günlerde Ermenistan
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsünün bir açıklaması vardı, Türkiye’nin Ortak
Tarih Komisyonu kurulması ve arşivlerin açılması konusundaki önerileriyle
ilgili. Türkiye’nin doğruları söylemediğini iddia ediyorlar. Siz bu konuda
ne söyleyeceksiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ederim sorunuz için.
Aslında Ermenistan Sözcüsünün üslubu ve kullandığı kelimeler, Ermenistan’ın
henüz bir devlet geleneğine sahip olmadığını gösteriyor. Biz her vesileyle
dile getiriyoruz, 1915 olayları meşru bir tartışma konusudur. Aslında bunu
biz de dile getirmiyoruz, Avrupa hukuku bunu hükme bağladı. Nasıl bağladı?
Öncelikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bir kararı var. Burada ne
diyor? Ermeni tezlerinin Türklere dayatılmasının ifade özgürlüğü ile
bağdaşmadığını söylüyor. Aynı zamanda, Fransız Anayasa Mahkemesi de
“Türklerin kendi görüşlerini ifade etme hakkı korunmalıdır” dedi hem de üç
ayrı kararla. Yine pek çok saygın tarihçinin Ermeni tezlerini sorgulayan
akademik yayınları var. Hal böyleyken, Türklere inkârcı demek aslında
çağdışı bir zihniyetin işareti, ifade özgürlüğümüzü engellemeye yönelik bir
girişim. Bir suç unsuru olarak bile değerlendirilebilir bu.
Ermenistan Sözcüsünün Ermenistan’ın arşivlerinin açıklığı konusuna
değinecek olursak, Erivan’daki Ermenistan milli arşivlerinin açık olduğunu
iddia etmesine rağmen bu arşivler gerçekte açık değil arkadaşlar. Sadece
Ermeni iddialarının doğruluğunu kanıtlamaya yönelik kısımları açık
bunların. Aynı zamanda Eçmiyadzin’deki Ermeni Katolikosluğu’nun, Kudüs’teki
Ermeni Patrikhanesinin ve Boston’daki Taşnak Partisinin arşivleri sadece
bazı Ermenilere ve Ermeni iddialarını destekleyenlere açık, yani diğer
herkese tamamen kapalı. Ermeniler aslında bu arşivleri açma cesaretini
gösterseler gerçekler tamamıyla ortaya çıkacak. Maalesef tüm dünyayı ve
özellikle de genç nesilleri yanıltmaya devam ediyorlar.
Bu vesileyle soykırım iddialarının en büyük destekçisi Fransa’ya da
değinmek istiyorum. Fransız yönetimi aslında attığı adımın vahametinin
farkında değil. Fransa’nın bir asır önce Ermenilerin silahlandırılıp
Türklerin katledilmesinde sorumluluğu var. Şimdi yine Ermeniler üzerinden
gündem yaratma peşindeler. Macron’un 24 Nisan’ı anma günü ilan etmesini
unutmayacağız. 24 Nisan günü ayrıca Başbakan Edouard da Paris’teki radikal
Ermenilere bir hitapta bulundu ve çok ağır ifadeler kullandı, bunu da
şiddetle kınıyoruz. Bir müttefik ülkenin yöneticisine yakışmayan bu tavrın
da karşılıksız kalmayacağını belirtmek istiyorum.
SORU- Hami Bey, iki sorum olacaktı.
Birincisi, az önce Suriye’nin kuzeyinde kurulması öngörülen güvenli bölgeye
ilişkin Türkiye’nin önceliklerini sıralamıştınız. Bu konuda Amerika’yla
devam eden müzakerelerde Türk askerinin güvenli bölgede konuşlanması
konusunda bir konsensüse varıldı mı? Buradaki askeri konuşlanmada başka
koalisyon ülkelerinin askerlerinin de bulunmasına yönelik bir arayış vardı,
bu konuda da bir gelişme var mıdır?
Bir sorum da, YPG’lilerin sözkonusu, güvenli bölgenin güneyine çekilmesi
yönünde bazı haberler, en azından YPG’lilere böyle bir öneri götürüldüğüne
yönelik haberler çıkmıştı. Bu konuda bir gelişme var mıdır?
İkinci sorum, Türk-Amerikan ilişkilerinde sorunlu konulara ilişkin.
Ankara’dan Amerika’ya bir heyet daha gideceğine ilişkin haberler var. Bu
heyet gitti mi, gidecek mi?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ederim.
İkinci sorunuza hemen cevap vereyim; resmi bir heyetin şu sıralarda
Amerika’yı ziyareti söz konusu değil.
İlk sorunuza dönecek olursam, güvenli bölge konusunda teknik görüşmeler
devam ediyor, Şubat ayından bu yana 3 defa görev gücü çalışmaları yapıldı,
bir sonraki görev gücünün de nerede ve hangi tarihte yapılacağına ilişkin
çalışmalar devam ediyor. Tabii bu görüşmelerde ortak bir anlayışa varmak
amacıyla her iki tarafın da yeni görüş ve öneriler getirmesi gayet doğal,
görüşmeler sürüyor çünkü.
Ancak, biraz önce söylediğim gibi bizim bu konudaki tutumumuz gayet net, bu
bölgenin kontrolü bizde olacak ve PYD, YPG de bu bölgeden çıkarılacak.
Sayın Bakanımızın Milli Savunma Bakanıyla yaptığı görüşmede de aslında
bilinen bu tezlerimiz hususunda kararlılık teyit edildi, onu da parantez
içinde söyleyeyim.
SORU- Rusya’yla ilgili bir soru sormak istiyorum.
F-35 projesi rafa kaldırılırsa, ABD F-35’leri vermeyi kabul etmezse
SU-57’lerle ilgili Türkiye’nin bir planı var mıdır? Ruslar son yaptığı
açıklamada ortak üretim dahil, belirli çalışmalar yapabileceklerini ifade
ettiler. Türkiye’nin bu yönde bir çalışması var mıdır?
Teşekkür ederim.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ederim.
F-35 konusunda görüşlerimiz malum, biz F-35 programının bir parçasıyız,
ödemelerimizi düzenli olarak yapıyoruz, pilotlarımız orada eğitim görüyor,
uçakların teslimatı başladı ve bu konuda geri adım atmayacağız. Amerikan
yönetimi S-400 konusuna bağlamaya çalışıyor bunu, fakat biz de her seviyede
görüşmelerimizde bunun doğru olmadığını dile getiriyoruz.
Diğer soruya geçebiliriz.
SORU- Hami Bey, daha önce Sayın Bakan F-35 meselesi, daha doğrusu S-400
meselesiyle ilgili olarak komisyon kurulması yönündeki talebini iletmişti
Amerika Birleşik Devletleri’ne. O taleple ilgili bir yanıt gelmiş midir?
Eğer bu komisyondan S-400’ler NATO savunma sistemine zarar verir gibi bir
karar çıkarsa Türkiye’nin kararı ne olur?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ederim.
Evet, bizim böyle bir çalışma grubu kurulmasına yönelik teklifimiz oldu,
Sayın Bakanımız NATO’yu ziyaretinde Genel Sekretere açmıştı bu konuyu.
Henüz buna bir cevap almadık. ABD tarafı biliyorsunuz S-400 konusunu F-35
programı, CAATSA yaptırımları ve Patriot’la ilişkilendirmeye çalışıyor. Biz
de bu konudaki girişimlerimizi sürdürüyoruz, ABD’li yetkililere bizim
S-400’ü alma nedenimizin acil ve kısa vadeli güvenlik ihtiyaçlarımızı
karşılamaya yönelik olduğunu söylüyoruz. Bu sistemin NATO sistemlerine
zarar vermeyeceğini dile getiriyoruz, bağımsız kullanılacağını söylüyoruz.
Çalışma grubu teklifimiz de bu yüzden yapıldı zaten. Gerekli önlemlerin de
her düzeyde alınacağını söylüyoruz. Sayın Bakanımız da Washington’u
ziyaretinde bu konuları muhataplarına aktardı. Amerika’nın da F-35 konusunu
-biraz önce de söyledim- her vesileyle bir tehdit unsuru olarak dile
getirmesi de yakışık almıyor, müttefiklik ilişkilerimizle de uyuşmuyor.
SORU- Geçtiğimiz günlerde İran Dışişleri Bakanının bir açıklaması oldu.
İran ile Türkiye arasında yeni bir ticaret mekanizmanın oluşturulması
yönünde çalışmaların sürdüğünü söyledi. İran’a yönelik ambargoların
aşılması formülü kapsamında. Koordinasyonu da iki ülke Dışişleri
Bakanlarının yapacağını açıkladı. Bu konuda söyleyeceğiniz bir şey var mı?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- İran yaptırımlarına ilişkin
tutumuzu biliyorsunuz arkadaşlar. İran yaptırımlarının bölgesel
işbirliğine, İran halkına zarar verdiğini söylüyoruz, bizim de ticari
ilişkilerimize zarar veriyor, bu konuda da her düzeyde Amerika Birleşik
Devletleri’yle temaslarımız devam ediyor. Bu konuda Ticaret Bakanlığımız
ile birlikte bir çalışma yapıldığını söyleyebilirim. Bu görüşmeler devam
ediyor, konu netleştiğinde size ayrıca bilgi vereceğiz.
SORU- TÜPRAŞ’ın İran’dan ham petrol alımı devam edecek mi? Başka bir
mekanizma üzerinden ödeme yapılması konuşuluyordu yoksa en azından bir süre
durdurulacak mı?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Söylediğim gibi, zaten TÜPRAŞ da bu
konuyu çok yakından takip ediyor. Amerikan yaptırımlarını doğru
bulmadığımızı söyledik. Bu rafinerinin özelliği de İran petrolüne çok uygun
olması. Bu konuda Amerikan tarafını ikna etmeye çalışıyoruz, görüşmelerimiz
devam ediyor. Umarız önümüzdeki dönemde bir sonuca ulaşırız.
SORU- Danimarka parlamentosunda bir önerge kabul edildi ülkemizle ilgili
bazı iddialar yer alıyor. Sizin değerlenmeniz ne olur?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ediyorum bunu dile
getirdiğiniz için.
Bu önergeyi biz de yakından takip ettik, Danimarka’daki Büyükelçimiz de
bizi bilgilendirdi. Aslında bu önergenin hiçbir temeli yok. Ülkemizi
suçlayıcı, tek taraflı, gerçekleri yansıtmayan bir şekilde kaleme alınmış.
Bu ifadeleri kesinlikle reddediyoruz. Avrupa’da adeta son zamanlarda
Türkiye’ye saldırmak moda oldu. Özellikle dost ve müttefik bildiğimiz
ülkelerden bu tip saldırıların gelmesi, gerçekten ikili ilişkilerimize son
derece zarar veriyor.
Ayrıca şunu da hatırlatmak istiyorum: Biz Avrupa Konseyi’nin kurucu
üyesiyiz, demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü konularında
ilkelerimiz var, bunlara bağlıyız. Bu alanlarda devam eden reform
çalışmalarımız var AB çerçevesinde, bu bağlılığımızın açık bir göstergesi.
Danimarkalı parlamenterler de böyle popülist tavırlar yerine, kendi
ülkelerindeki yabancı düşmanlığı ve İslamofobi’ye karşı adımlar atmalılar.
Ülkemizle ilgili dışlayıcı ve ayrımcı faaliyetler yerine, AB üyelik
sürecimizin önünü açmaya gayret etmeliler, bu şekilde düşünüyoruz.
SORU- Son dönemde Sudan ve Libya’daki gelişmeler hakkında bilgi verir
misiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Teşekkür ediyorum.
Sudan’daki gelişmeleri tabiatıyla yakından takip ediyoruz, bu geçiş
sürecinde de tüm kesimlerin ulusal uzlaşı çerçevesinde hareket etmesini ve
bu sürecin hızla tamamlanmasını diliyoruz. Sürecin yönetilmesinde bugüne
kadar sağduyuyla hareket edildi, ülke bir kaosa ve krize sürüklenmedi,
Sudan halkı da büyük olgunluk gösterdi bu konuda. Sivil hükümetin bir an
önce oluşturulması ülkenin istikrarına olumlu katkı yapacak. Biz de şimdiye
kadar olduğu gibi bundan sonra da Sudan halkının yanında olmaya devam
edeceğiz.
Libya konusuna geçersek, bu konuda bir açıklama yapmıştık biliyorsunuz.
Trablus’a yönelik askeri hareketler gerçekten endişe verici. Aynı zamanda
bu çatışmalar da siyasi süreçte elde edilen kazanımları tehlikeye atıyor,
sivillerin zarar görmesine neden oluyor maalesef. Biz Birleşmiş Milletler
Genel Sekreterinin ve Özel Temsilci Salamé’nin bu krizin aşılması yönündeki
çabalarını destekliyoruz.
Ayrıca şunun altını çizelim: Libya’da askeri yöntemlerle bir sonuca ulaşmak
mümkün değil. Bu ülkede kalıcı barış ve istikrar ancak kapsayıcı bir siyasi
çözümle elde edilebilir, tabii bu noktada da Birleşmiş Milletler’in rolü
önem taşıyor. Tüm taraflar bu tırmanmanın durdurulması için çaba göstermeli
ve Birleşmiş Milletler’in krizin önlenmesine yönelik faaliyetlerini
desteklemeli. Sayın Bakanımız da bu konuda birçok telefon görüşmesi yaptı,
adeta bir telefon diplomasisi yürüttüğünü söyleyebiliriz. Bugüne kadar
İtalya, İngiltere, Fransa, Almanya, Rusya, Katar, Libya Dışişleri
Bakanlarıyla görüştü ve Avrupa Birliği Yüksek Temsilcisi Mogherini’yle de
görüştü, hatta bu Dışişleri Bakanlarından bazılarıyla iki kez de
görüştüğünü söyleyebiliriz.
SORU- 25 Nisan Çanakkale Savaşlarının yıldönümünde çok sayıda ülkeden
temsilciler geldi ve törenler gerçekleşti. Bu bağlamda önceki yıllara
nazaran Avustralya ve Yeni Zelanda’dan gelen ziyaretçi sayısında düşüş
olduğu ifade ediliyor ve bununla ilgili de Sayın Cumhurbaşkanının 18
Mart’ta yapmış olduğu açıklamalar gerekçe olarak sunuluyor, iddia ediliyor.
Bu konudaki iddialar doğru mu, önceki yıllara göre katılımda düşüş oldu mu?
Avustralya ve Yeni Zelanda’yla ilişkilerde herhangi bir sıkıntı söz konusu
mu?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Çok teşekkür ediyorum bu sorunuz
için.
Katılımcı sayısı hakkında benim elimde net bir bilgi yok, bunu araştırırız,
size bildiririz. Fakat bir azalma olduğunu düşünmüyorum. Bizim bu konudaki
tutumumuz belli, her yıl daha fazla sayıda kişinin gelmesini istiyoruz Yeni
Zelanda ve Avustralya’dan. İslam İşbirliği Teşkilatı Acil İcra Komitesi
Toplantısını düzenlemiştik, orada da Sayın Cumhurbaşkanımızın bir hitabı
olmuştu, burada çok kapsayıcı, kucaklayıcı bir konuşma yaptı ve Yeni
Zelanda ve Avustralya’dan bu törenlere katılım beklediğimizi söyledi.
Zaten bizim Yeni Zelanda’ya yönelik tutumumuz da son derece sarih. Sayın
Cumhurbaşkanı Yardımcımız ve Sayın Bakanımız hemen olaylardan sonra bizzat
kendileri Yeni Zelanda’yı ziyaret ettiler, ilk tepkiyi biz gösterdik.
Daha sonra İslam İşbirliği Teşkilatı Bakanlar Kurulunu topladık, arkasından
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda bir karar kabul ettirdik. Yeni Zelanda
Başbakan Yardımcısı ülkemizi ziyaret etti, Sayın Bakanımız Yeni Zelanda
Büyükelçisiyle görüştü. İki ülkeyle de aramızda herhangi bir sorun olduğunu
düşünmüyorum.
Katılım sayısını da araştıracağız, arkadaşlarım da bakarlar, size geri
döneceğiz.
SORU- Patriot teklifi olduğunu söylemişti Bakan bundan birkaç hafta önce ve
bu teklifin bir öncekine göre daha iyi olduğunu söylemişti. Bu teklifin
içeriğinde neler var? Amerikan tarafı revize ettiği teklifte neleri
değiştirmiştir? İlk sorum bu.
İkinci sorum, Milli Savunma Bakanlığında bir toplantı gerçekleşti,
amiraller de katıldı o toplantıya Doğu Akdeniz gündeme gelmiş midir? Doğu
Akdeniz’deki gerginliğe ilişkin nasıl bir adım atılacak?
Ve bir de, Trump’ın Türkiye’yi ziyaret edebileceği ya da Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın gidebileceği söyleniyordu. Bu konuya ilişkin Dışişleri’nin bir
hazırlığı var mıdır?
Teşekkürler.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Ben teşekkür ederim.
Sayın Bakanımızın da çeşitli vesilelerle dile getirdiği gibi, bizim Patriot
almayacağız diye bir söylemimiz yok, teknik görüşmelerimiz devam ediyor,
Amerika Birleşik Devletleri geç de olsa bize teklifler sunmaya başladı, bu
konudaki ilgili Başkanlığımız görüşmelere devam ediyor. S-400 konusuyla bu
konuyu birarada düşünmüyoruz, S-400 konusunda tutumumuz belli, Patriot
konusunda da Amerikalılarla teknik seviyede görüşmeler devam ediyor.
Sayın Bakanımızın Milli Savunma Bakanıyla görüşmesi konusunda da Milli
Savunma Bakanlığından bir açıklama yapıldı biliyorsunuz, bizden Bakan
Yardımcılarımız da katıldı bu görüşmeye, Sayın Sedat Önal ve Sayın Yavuz
Selim Kıran, aynı zamanda ilgili dairelerimizden Genel Müdürlerimiz, Daire
Başkanları da toplantıdaydı.
Milli güvenlik konularında Dışişleri Bakanı ve Savunma Bakanının biraraya
gelmesini de doğal karşılamak lazım. Çeşitli konularda koordinasyonumuz
devam ediyor, güvenli bölge konusunda bilinen tezlerimiz hakkındaki
kararlık teyit edildi bu görüşmede, onu söyleyebilirim.
Ayrıca, Ege ve Akdeniz’le ilgili gelişmelerin her iki Bakanlık tarafından
koordineli olarak takip edilmeye devam edilmesi konusunda anlaşıldı. Bunu
da dediğim gibi, iki Bakanın ülke güvenliğine ilişkin konularda yaptığı bir
toplantı olarak değerlendirebiliriz.
Yavaş yavaş toparlayalım mı arkadaşlar?
SORU- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gidebileceği ya da Trump’ın Türkiye’ye
gelebileceğine yönelik bazı açıklamalar oldu. Bir hazırlık var mıdır
Dışişleri’nde bu konuda?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Söylediğim gibi, ABD Başkanı
Trump’la Sayın Cumhurbaşkanımız sık görüşüyorlar, telefon görüşmeleri
yapıyorlar ve pozitif gündeme odaklı genellikle bunlar, bu görüşmelerde de
bu ziyaretler dile getiriliyor. Sanıyorum sıra Amerikan tarafında. Dediğim
gibi üst seviyelerde bu toplantılar dile getiriliyor, önümüzdeki süreçte de
sizlere bu konuda bilgi vermeye devam edeceğiz.
SORU-Tekirdağ’da evvelsi gün Anzak törenlerine saldırı hazırlığında bir
IŞID’li yakalandı, Suriye vatandaşı olduğu söylendi. Bu konuda bilgi varsa
paylaşır mısınız?
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ HAMİ AKSOY- Bu konuda yeterli bilgi yok bende.
Arkadaşlarım not alıyorlar, size bugün, en geç öğleden sonra bilgi
vereceğiz.
Evet, çok çok teşekkür ediyorum katılımınız için, sağolun.
Bir sonraki toplantımızda görüşmek üzere diyorum.