DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Günaydın hanımefendiler, beyefendiler.
Öncelikle TRT World’u tebrik etmek isterim bu 3 yıl içerisinde göstermiş
oldukları başarılardan ötürü. TRT World Forum çok başarılı ve
gelenekselleşen bir etkinliğe dönüştü. Bugün de beni davet ettiğiniz için
çok teşekkür ederim.
Elbette şu anda yaşadığımız dünya ve içinde bulunduğumuz çağ çok fazla
belirsizlik içeriyor ve çok hızlı değişen bir dünyada yaşıyoruz. Özellikle
bizim bölgemizde bizim toplumlarımız pek çok sorunla karşı karşıya kaldı ve
başka küresel sorunlar da var. Aşırı sağ-aşırı solun yükselişi, yabancı
düşmanlığı, tek taraflı gibi şeyler yaşanıyor. Ama çağımızın en ciddi
tehlikelerinden biri terör ve görüyoruz ki hiçbir ülke bu tehditle tek
başına başa çıkamıyor. O yüzden uluslararası işbirliği şart.
Ancak burada bazı sorunlarımız var. Nedir temel sorunlar? Şimdi öncelikle
siyasi gruplar veya siyasetçiler terörist gruplara destek veriyorlar sırf
aynı ideolojiyi destekledikleri için. Şu an aşırı sol gruplar, özellikle
Avrupa’da pek çoğu PKK’yı terörist örgütler listesinden çıkarmaya
çalışıyorlar, çünkü aynı Marksist, Leninist komünist ideolojiye sahip
olduklarını düşündükleri için.
Şimdi biz hiçbir siyasetçinin ya da siyasi partinin ideolojisiyle bir sorun
yaşamıyoruz, bunu da belirtmek isterim. İkinci sorun da şu: Teröristleri
üçüncü taraflarla mücadele etmek için vekiller olarak kullanıyorlar. Mesela
YPG, DEAŞ’la mücadele için ABD tarafından destekleniyor. Ancak kendi bölücü
gündemlerini de sürdürmeye devam ediyorlar.
Dolayısıyla Barış Planı Operasyonundan bahsetmeden önce, öncelikle biz ne
istiyoruz, Türkiye Suriye’de istiyor, buna değinmek isterim.
Şimdi öncelikle Türkiye buradaki siyasi süreci çok güçlü bir şekilde
destekliyor ve askeri bir çözüm yok, yani Suriye’deki çatışmanın sadece ve
sadece siyasi bir şekilde çözülebileceğine inanıyoruz. Ve Astana
garantörleri olarak rolümüz gereği bu çabalarımızı sürdüreceğiz. Ve siyasi
bir uzlaşmaya ulaşma çabamız sonuçlar doğurmaya başladı. Anayasa Komisyonu
yeni kuruldu ve bu ayın sonunda Cenevre’de 30 Ekim’de de ilk toplantılar
yapılacak.
Şimdi siyasi bir uzlaşma için orada sükuneti sağlamamız lazım, ateşkes
olması lazım ve İdlib’de yapmaya çalıştığımız tam olarak buydu. Ve bir
diğer insani facianın da önüne geçmiş olduk aynı zamanda. Ve 12 gözlemciyle
orada görevlerimizi yerine getirdik. Ve aynı zamanda iki taraf arasında,
yani rejim ve muhalifler arasında da güven inşa etmek için çabalarımız oldu
ve bu çabalarımız devam edecek. Teröre karşı mücadele, terörle mücadele
aslında Suriye’de bizim başarıyla yaptığımız bir şey. Fırat Kalkanı
Operasyonuyla DEAŞ’a karşı yürüttüğümüz pek çok DEAŞ teröristini ortadan
kaldırdık ve 2 bin kişiyi etkisiz hale getirdik ve Zeytin Dalı
Operasyonuyla yine 2 bin metrekarelik bir alan temizlendi ve pek çok insan
geri dönebildi.
Türkiye’nin bir diğer amacı da, bir güvenli bölge oluşturmaktı sınırımızın
hemen öteki tarafında, Suriye’de. Neden? Bunun sebebini açıklamak
gerekirse, ulusal güvenliğimiz çok önemli ve tabii ki sınırlarımızı
teröristlerden arındırmalıyız, temizlemeliyiz.
İkinci olarak da; güvenli ve gönüllü ülkeye geri dönüşler için de temelleri
oluşturuyoruz ve 360 binden fazla Suriyeli Türkiye’den terörden
arındırdığımız iki bölgeye dönüş yaptı.
Peki, neden Barış Pınarı Operasyonunu başlattık, bu aşamaya nasıl geldik?
PYD-YPG gün be gün güçlendi ve Türkiye’ye karşı saldırılarını arttırdı ve
özellikle de Suriye’nin kuzeydoğu bölgesinde fiilen etkinliklerini gördük.
Ve müttefiklerimizle tekrar tekrar bunu konuşmamıza rağmen bazı
müttefiklerimiz, özellikle ABD, DEAŞ’ın etkisiz hale getirilmesinden sonra
bile silah vermeye devam ettiler. Şimdi neden müttefiklerimiz terörist bir
örgüte silah temin etmeye devam ettiler DEAŞ bu mücadeleyi kaybettikten
sonra? Ve bu arada YPG-PYD hiçbir ayrımcılık yapmadan oradaki pek çok
insana, Kürtler de dahil Araplar, Türkmenler, herkese çok fazla baskı yaptı
ve biz bu yüzden bir operasyona başladık. Ve Trump idaresi, hatta Trump
bizzat kendisi Erdoğan’ın güvenli bölgeyi oluşturmak için birlikte
çalışmasını talep etti Sayın Erdoğan ve güvenli bölgeyi oluşturmak
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uzun yıllardır fikriydi ve ABD’yle birlikte
çalışmaya çaba gösterdik güvenli bölge oluşturmak için. Ancak başarılı
olamadık, çünkü ABD Güvenlik İdaresi Başkanlarının taleplerini yerine
getiremedi, vaatlerini yerine getiremedi ve YPG’nin hiçbir şekilde geri
çekilmediğini gördük sahada ve YPG’nin silahları toplanmadı. Ve buna
ilaveten daha da fazla silah YPG’ye temin edildi. Yani düşünebiliyor
musunuz? Biz orada sahada ABD’yle birlikte güvenli bölge oluşturmak için
çalışırken, diğer tarafta ABD YPG’ye silah temin etmeye devam etti
ellerinde olanları toplamak bir yana. Tabii ki bir de Menbiç yol haritası
vardı, Bakan Pompeo ve ben Menbiç yol haritasını geçtiğimiz sene
Haziran’da, 2018 Haziran’da çizdik. 16 ay geçti ve hiçbir şey
gerçekleşmedi. 90 günde bu yol haritasını başlatmayı konuşmuştuk, ancak 90
gün değil 18 ay geçti. Dolayısıyla müttefiklerimizin de desteğini
göremeyince tek başımıza artık bunu yapmak zorundaydık ve Birleşmiş
Milletler Sözleşmesinin 51. maddesine göre ve Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin terörle ilgili maddelerinden de güç alarak ve aynı zamanda
Türkiye-Suriye arasındaki anlaşmamızla da bu operasyona başladık. Ve
operasyona başlar başlamaz hemen ardından herkese bilgi verdik; Birleşmiş
Milletler’e, P5, NATO, ABD, Avrupa Konseyi, İran rejimi, aynı zamanda
Araplara ve Avrupa Birliği büyükelçilerine Ankara’da brifing verdik.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, ben de pek çok mevkidaşlarımızla görüştük farklı
ülkelerden. Ve Savunma Bakanımız Sayın Akar da aynı zamanda mevkidaşlarıyla
pek çok telefon görüşmesi yaptı. Ve şu an bulunduğumuz nokta bu.
Peki, operasyonun amaçları neydi? Öncelikle sınırımızın hemen öbür
tarafındaki teröristleri etkisiz hale getirmekti, çünkü bu bizim ulusal
güvenliğimiz için tehdit oluşturuyor. Ve aynı zamanda Suriye’nin toprak
bütünlüğünü desteklemek istedik ki bu bizim verdiğimiz çok önemli bir
taahhüt. Ve terör örgütünün ve bu terör örgütünü destekleyen ülkelerin
amacı Suriye’yi bölmek ve orada bir terör devleti oluşturmaktı sınırımız
boyunca. Aynı zamanda YPG ve PYD tarafından baskı gören bölge insanlarını
da özgürleştirmek istiyorduk, aynı zamanda da güvenli ve gönüllü geri
dönüşler için zemin oluşturmak istiyorduk.
Şimdi Barış Pınarı Operasyonu son derece kısıtlı ve ölçekli bir şekilde
yapıldı, sadece teröristler hedef alındı, sivillere zarar vermemek için çok
önemli çaba sarf edildi ve El Bab ve Cerablus’a bakacak olursanız gerçekten
çok iyi sonuçlar elde ettik. Afrin ve Rakka’ya bakacak olursanız mesela,
rakamlara baktığınızda bunu görebiliyorsunuz. Ve DEAŞ’a karşı uluslararası
koalisyon en az 1335 sivilin hava saldırılarında hayatını kaybettiğini
söylediğini görürüz ve yaklaşık 29 bin ölü sayısına ulaşıldı. Ve bütün bu
gerçeklere rağmen Barış Pınarı Harekâtı başladığından beri gerçek dışı
suçlamalar ve kara propaganda yapıldığını görüyoruz.
Bu Türk-Kürt söylemi, biliyorsunuz çok yanlış bir söylem. Kürtler bizim
düşmanımız değil ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bu Arap Baharı başlamadan önce
her zaman biraraya geldiklerinde Esad’a Suriye’deki Kürtlerin haklarını
vermesini söylerdi, kimliklerini, pasaportlarını vermesini isterdi. Bizim
Türkiye de yaptığımız gibi, biz göreve geldiğimizde sorunları gördük ve
Kürt vatandaşlarımıza ve diğer tüm azınlıklara, dini azınlıklara da
haklarını verdik. Dolayısıyla bizim Kürtlere karşı bir duruşumuz yok ve
Kuzey Irak’ta da çok iyi bir ilişkimiz var. Ve 350 bin Suriyeli Kürt’e ev
sahipliği yapıyoruz Türkiye de ve PYD-YPG sebebiyle o bölgeden ayrılmak
zorunda kaldılar ve Suriye’deki Kürtlerin mal varlıklarına da el koydu bu
terör örgütü ve onlar Türkiye’de yaşıyorlar. Yani biz Kürtlere karşı
değiliz, biz bu terör örgütüne karşıyız ve milyonlarca Kürt’ün Türkiye’de
son derece gururlu vatandaşları olarak yaşadığını hatırlatması gerekiyor
dünyaya.
YPG Kürtleri temsil etmiyor. YPG, PYD, PKK eşittir Kürtler demek, Kürt
kardeşlerimize yapılan bir hakarettir. Trump’ın da söylediklerini duydunuz,
PKK DEAŞ’tan daha kötüdür dedi. Bizim için aynı şey, hepsi aynı terör
örgütleri, belki ideolojileri farklı olabilir, ama yaptıkları şey aynı. Ve
biz bakın bu ülkeyi işgal etmiyoruz. Biz herkesten daha fazla Suriye’nin
toprak bütünlüğünü düşünüyoruz ve bu bölgemizdeki istikrar için de çok
önemli. Bizim Suriye’deki demografiyi değiştirme gibi bir amacımız yok, YPG
aslında oradaki demografik yapıyı değiştirmeye çalışıyor. Ve
müttefiklerimizin de desteğiyle birkaç terörist Suriye’nin yüzde 27’sini
neredeyse kontrol eder hale geliyor. Ve oradaki demografik yapıya bakacak
olursanız, toplamda belki de nüfusun sadece yüzde 15’i Kürt ve bizim
onlarla hiçbir sorunumuz yok. Ve gittiğimiz şehirler ağırlıklı olarak Arap
bölgeler zaten. Yani birisi Türkiye Suriye’deki Kürtlere saldırıyor diyorsa
eğer bunun yalan olduğunu söylemek durumundayım, bunlar sahte haberler.
Dolayısıyla biz aslında ülkenin demografik yapısını normalleştiriyoruz ve
350 bin Suriyeli Kürt, ülkemizdeki şu anda bulunan 350 bin Suriyeli Kürt
evlerine dönmeye hazırlar, herkes evlerine dönecek. Ve onların temel
ihtiyaçlarını onlara sunabilir halde olmalıyız geri döndüklerinde. Ve
DEAŞ’a karşı mücadele de devam edecek, çok kararlıyız. Bazı rakamlar
paylaştım sizlerle. Şimdi öncelikle DEAŞ bizim düşmanımız, kaç kere hedef
olduğumuzu hatırlayabilirsiniz İstanbul, Gaziantep, Ankara’da ve pek çok
can kaybı yaşadık. Ve çok uzun zamandır Irak’ta, Suriye’de, Türkiye’de
DEAŞ’la mücadele ediyoruz ve pek çok DEAŞ teröristini ele geçirdik. Pek
çoğu şu anda hapishanelerimizde ve hepsi kaynak ülkelerine dönmeyi
bekliyorlar, ama bu kaynak ülkeler onları geri almak istemiyor. Dolayısıyla
biz oraya girdiğimizde oradayken Türkleri tekrar vatandaşlığa alıyoruz ve
güvenli bölge oluşturmaya çalışıyoruz. Ve şimdi kadın ve çocuklardan
bahsediyoruz, 15, 16, hatta 14 yaşındayken DEAŞ’lı teröristlerle evlenmiş,
çocuk sahibi olmuş kadınlar var. Bakın DEAŞ’a katılıp mücadele edip ölüp
öldürmek için orada olan kadınlardan bahsetmiyorum. DEAŞ teröristleriyle
evlenip şu an geride bırakılmış kadınlardan bahsediyorum. Kadınlar ve
çocuklar var, onların da rehabilitasyonu gerekiyor. Yani teröre karşı
mücadelemizin pek çok boyutu var, bütün bu boyutlarıyla ele almamız
gerekiyor. Ve yabancı işbirliği de çok önemli ve kaynak ülkelerle daha iyi
işbirliği özellikle çok önemli.
Ve Barış Pınarı Operasyonumuzla ilgili iddialara baktığımızda çoğu uydurma,
ABC gibi önde gelen bir televizyon kanalı ABD’de inanabiliyor musunuz ki
uydurma bir propagandayla bir video kullandılar. Ve biliyorsunuz
Kentucky’de yapılmış bir silahlı çatışmaydı ve Trump bile skandal olarak
niteledi bunu. O görüntüleri, bizim operasyonumuzun görüntüleri gibi
kullandılar. Bir de hanımefendiler, beyefendiler; tarihimizde asla kimyasal
silah kullanmadık, bu da tamamen kara propagandadır. Ve aynı zamanda burada
araştırma raporları kale alınmadan bu tip haberler yapıldı ve
envanterlerimizde de hiç kimyasal silah bulunmamaktadır.
Her ne olursa olsun biz bu konuda çok hassasız, askerimiz-ordumuz çok
hassas ve burada yapılacak hiçbir ihlali kabul edemeyiz. O yüzden
Cumhurbaşkanı Erdoğan da bütün iddiaların araştırılmasını istedi, biz de
bunu yapıyoruz zaten.
Bakın hanımefendiler, beyefendiler; YPG-PYD operasyon başladığından beri
Türkiye’ye saldırıyor aslında. 1081 havan topu atıldı şehirlerimize ve
sivilleri kaybettik, bebekler ve çocuklar dahil. Ve yaklaşık 200
vatandaşımız yaralı ve dört şehidimiz var şu ana kadar. Peki, o zaman neden
bu tantana yapılıyor? Sebebi şu: Oyun planını bozduk biz. Onlar orada
fiilen bir terör devleti yaratmaya çalışıyorlardı sınırlarımızın hemen öbür
tarafında ve biz bu oyunu bozduk. O yüzden dünya çevresinde bu kadar ses
getirdi bu. Zeytin Dalı Operasyonunu başlattığımızda YPG-PYD’ye Afrin
bölgesinde bu kadar yankı uyandırmamıştı, ama bu sefer tam da bu sebepten
ötürü bu kadar kara propagandayla karşılaştık.
Şimdi Türkiye ve ABD arasındaki nihai anlaşmadan bahsedeyim. Cumhurbaşkanı
Erdoğan ve Başkan Trump arasındaki telefon görüşmelerinin ardından
Bakü’deyken, ABD heyeti Ankara’ya geldi geçtiğimiz hafta ve Başkan
Yardımcısı Pence’in liderliğinde Bakan Pompeo ve ulusal güvenlik danışmanı
O’Brien ve James Jeffrey de katıldılar ve uzun müzakerelerin neticesinde 13
maddelik bir mutabakata vardık.
Öncelikle ABD bizim meşru güvenlik endişelerimizi tanıdı ve operasyonumuzun
hedeflerini tanıdı ve güvenli bölge Türk ordusu tarafından kontrol
edilecek. Ve bir kere daha toprak bütünlüğü ve siyasi sürecin devam etmesi
Suriye için teyit edildi. YPG unsurlarının oradan geri çekilmesi için 120
saatlik bir süre verildi. Ve bu anlaşmaya göre 120 saat içerisinde oradaki
bütün unsurların geri çekilmesi gerekiyor ve sonra bir ateşkes ve eğer
bütün YPG-PYD unsurları bu bölgeden çekilirse o zaman operasyonu
durdurabiliriz. Ve aynı zamanda ağır silahların tamamen toplanması da bu
ifade de yer alıyor ve silah bırakma.
Şimdi yaptırımlara gelince, yaptırımlarla yaşayamayız, bunu da ifade
müzakereler sırasında, bunlar da yine ortadan kaldırılacak. Şu andaki Türk
silahlı güçleri ve istihbarat birimlerimiz bu anlaşmayı kontrol ediyor ve
taciz ateşleri devam ediyor. Tabii ki biz bu taciz ateşlerine karşılık
verdik. YPG-PYD unsurlarının şu anda kontrol ettiğimiz bölgeleri terk
etmeye başladığını da görüyoruz. 35 saatimiz kaldı, 35 saat içerisinde geri
çekilmezlerse operasyonumuz tekrar başlayacak. Amerikalılarla da bu konuda
mutabıkız. Ve diğer yandan teröristle mücadele ederken ve Suriye’yi
terörist unsurlardan arındırırken Astana garantörleriyle görüşmelerimiz de
devam ediyor. Yarın Soçi’ye gidip Başkan Putin’le görüşeceğiz ve de bu da
çok önemli bir toplantı olacak. Bizim önceliğimiz YPG-PYD’nin o bölgede
etkisiz hale getirilmesi ve bu sağlandıktan sonra tüm aktörlerle çalışmaya
varız. Küçük gruplar, Astana garantörleri, uluslararası topluluk, tabii ki
Birleşmiş Milletlerin de önderliğinde orada siyasi bir uzlaşma yaratmak
için istikrar ve barış sağlamak için her türlü çabayı göstermeye varız. Çok
teşekkürler.