DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 9 Ekim 2019 tarihinde başlattığımız
Barış Pınarı Harekatı'na ilişkin olarak Hükûmetimiz adına yüce Meclisimizi
bilgilendirme imkânı verdiğiniz için şükranlarımı sunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sözlerime başlamadan evvel, barış harekatında şehit düşen
Mehmetçik'lerimize ve sivil kardeşlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına
sabır, yaralanan kardeşlerimize de acil şifalar diliyorum. Şehitlerimizin
kanları yerde kalmamıştır ve kalmayacaktır.
Saygıdeğer milletvekilleri, Suriye'de dokuz yıldır devam eden ve yüz
binlerce Suriyelinin hayatını kaybetmesine, milyonlarcasının yerinden
edilmesine yol açan ihtilafın menfi etkilerini en ön saflarda göğüsleyen
ülke Türkiye'dir. Suriye halkının meşru beklentileri ve Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı Kararı temelinde muteber bir siyasi çözüme
bir an evvel ulaşılması için ilk günden beri yoğun çaba sarf ediyoruz.
Suriye itilafının askerî yollarla çözümünü külliyen reddettik ve tıkanmış
durumdaki siyasi sürecin ilerletilmesi, Sayın Cumhurbaşkanımızın
önderliğinde izlediğimiz dirayetli ve kararlı girişimlerimizle mümkün
kılınabilmiştir. BM ve garantörü olduğumuz Suriye muhalefetiyle
istişarelerle, yine Astana Platformu'nun içinde bir buçuk yılı aşkın bir
süredir sarf ettiğimiz yoğun çabalar meyvesini geçen eylül ayında nihayet
verdi ve 16 Eylül 2019 tarihinde Ankara'da Sayın Cumhurbaşkanımızın ev
sahipliğinde gerçekleştirdiğimiz üçlü zirvede Suriye'de serbest ve adil
seçimlerin önünü açacak uygun ortamın yaratılmasında kritik bir eşik aşıldı
ve Anayasa Komitesinin üyeleri üzerinde mutabakat sağlandı ve Anayasa
Komisyonu kuruldu. Türkiye, komşusu Suriye'deki siyasi çözüm sürecine olan
desteğini önümüzdeki dönemde de artırarak sürdürecektir ve Anayasa Komitesi
30 Ekimde Cenevre'de ilk toplantısını gerçekleştirecektir.
Buna mukabil, Suriye'de siyasi çözüme yönelik arayışlarımız, terörle
mücadelemizin alternatifi ya da karşıtı değildir. Türkiye, ulusal
güvenliğine tehdit oluşturan tüm terör örgütleriyle tehdidin kaynağında ve
ön alıcı bir vizyonla mücadelede kararlıdır. Ülkemiz, Fırat Kalkanı ve
Zeytin Dalı Harekatlarıyla 4 bin kilometrekareyi aşan bir alanda DEAŞ ve
PKK/YPG-PYD terörüyle mücadele etmiş ve bu bölgeleri terör örgütlerinden
arındırmıştır. Şanlı Türk ordusu, Suriye'de 3 binden fazla, Irak dâhil
toplamda 4 bin DEAŞ teröristini göğüs göğüse çarpışarak
etkisizleştirmiştir, elimine etmiştir. Tüm dünya DEAŞ'le mücadeleyi
terörist-sivil ayrımı gözetmeden Suriye ve Irak şehirlerinde havadan bomba
yağdırma olarak algılarken, biz, tek bir sivilin burnunun kanamaması
anlayışıyla, arazide adım adım, hatta santim santim ilerleyerek
mücadelemizi sürdürdük.
Bakınız, bir örnek vermek istiyorum: DEAŞ'le mücadele uluslararası
koalisyonun bugün havadan attığı bombalar neticesinde en az 1.335 sivil
ölmüştür, bu kendi raporlarında var. Müttefiklerimiz terörle mücadeleyi
başka terör örgütlerine ihale ederken Türkiye olarak kararlı tutumumuzdan
taviz vermedik. Biz terör örgütleri arasında seçmece yaklaşımları, terör
örgütlerini taşeron olarak kullanmayı asla kabul etmedik, her türlü zorluğa
rağmen Suriye'de meşru, adil, ahlaki değerler temelinde ve sürdürülebilir
bir terörle mücadele stratejisini bugüne kadar uyguladık. Fırat'ın
batısından sınırlarımıza yönelik DAEŞ ve PKK/PYD-YPG tehdidini kendi
imkânlarımızla önemli ölçüde bertaraf ettik. Bu bölgelerde altyapı, üstyapı
ve insani hizmetlerin sağlanmasında ilgili kuruluşlarımız büyük gayret
gösterdiler ve bunun neticesinde bugüne kadar 360 binden fazla Türkiye'deki
Suriyeli kardeşlerimiz bu bölgelere güvenli bir şekilde geri döndü ve orada
da onlara gereken desteği veriyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, Fırat'ın batısında millî güvenliğimize yönelen
terörün beli kırılırken hem DAEŞ hem YPG/PKK, Fırat'ın doğusunda PYD/YPG
terör örgütü müttefiklerimizin desteğiyle giderek güçlenmekte hatta bir
terör devleti oluşturmaktaydı. Bugün bazı ülke ve çevrelerin Barış Pınarı
Operasyonu'ndan çok rahatsız olmasının nedenini biz gayet iyi biliyoruz ve
bu rahatsızlığın sebebi biz bu oyunu bozduk yani burada bir terör devleti
kurmak istiyorlardı, çok açık ve net. Bugün, başta Fransa olmak üzere en
çok tepki gösteren ülkelere bakın amaçları burada bir terör örgütü kurmaktı
ve bunun için sahada ve komşu bölgelerde de çok ciddi çalışmalar yaptılar.
Dolayısıyla bize bu kadar saldırmalarının sebebi de bu oyunu bozmamızla
beraber yaşadıkları hayal kırıklığıdır, onun neticesidir. Son iki yılda
gerek Fırat'ın doğusunda ülkemiz topraklarına gerek Menbic üzerinden
Fırat'ın batısındaki unsurlarımıza yönelik yüzlerce taciz, saldırı ve
hasmane eyleme maruz kaldık devlet olarak ve millet olarak. Sınır
boylarımızda uzanan YPG, PYD tünelleriyle topraklarımıza sadece patlayıcı
ve mühimmat değil, teröristler de kaçırıldı. Fırat'ın doğusundaki kamplarda
eğitilen teröristler topraklarımızda eylem arayışına girdi. Güvenlik
güçlerimizin üstün ve takdire şayan çabaları sayesinde bu terör
eylemlerinin çoğunu önleyebildik. PYD, YPG Suriye'deki saldırılarını da
sürdürdü. Gerek Afrin'de, Cerablus'ta, Çobanbey'de, Tel Rıfat'ta sivilleri
katlettiler, aynı şekilde, burada tüm sivilleri sürgüne gönderdiler ve PYD,
YPG, DAEŞ'le doğrudan anlaşmaktan da hiçbir zaman çekinmedi. Rakka'da
DAEŞ'le vardığı mutabakat çerçevesinde yüzlerce DAEŞ militanı elini, kolunu
sallayarak otobüslerle tahliye edildi ve YPG'liler bu otobüslerin temin
edilmesini de sağlamıştır ve yine, elinde tuttuğu DAEŞ'lileri Türkiye'de
terör eylemi yapmaları karşılığında serbest bırakmakla kalmadı, onların
cebine harçlık da verdi. Bunların hepsinin istihbari bilgileri bizim
elimizde. Yani DAEŞ'lilerin bize saldırması için YPG, PKK terör örgütü para
verdi. Yani YPG'yi, PKK'yı şimdi bazı ülkeler yine burada vekâlet olarak
kullanıyor ama bu terör örgütü de, DAEŞ'liler, aynı şekilde bize karşı para
vererek ve serbest bırakarak, silah vererek kullanıyor. Bu terör örgütü,
YPG, PYD palazlandıkça terör ve baskının boyutunu artırdı, sadece Arap,
Kürt, Hristiyan ve Türkmen gençleri değil, çocukları da zorla silah altına
aldı. İşte, Aramilerin Dünya Kongresinin Başkanı söylüyor, Hristiyan bir
azınlık, bas bas bağırıyor, Hollanda'nın göbeğinde bağırıyor "Bu terör
örgütü bizim çocuklarımızı zorla bünyesine katıyor." diye ama kimse
maalesef duymuyor. Dolayısıyla kendine muhalefet eden Suriyeli Kürt aydın
ve siyasetçiler başta yerel şahsiyetleri de maalesef öldürdü, katletti,
işkenceden geçirdi, sindirdi, sürgüne gönderdi. Hep söylüyoruz: Bugün
Türkiye'de 350 binden fazla Suriyeli Kürt kardeşimiz var. Madem oralarda
YPG var, madem YPG Kürtlerin haklarını savunuyor, bu 350 binden fazla
Suriyeli Kürt kardeşimiz buralara neden dönemiyor? Bütçe görüşmemde de bunu
açıkça sordum, şimdi de soruyoruz ve bugün YPG'ye destek veren ülkelere de
"Hiç bunlarla gidip konuştunuz mu?" diyoruz, "Hayır, konuşmadık." diyorlar
çünkü, biraz önce de söylediğim gibi, maalesef onların derdi başka.
Ve onlarca Arap köyü ve şehri, PYD-YPG'nin etnik temizlik operasyonları
neticesinde, bin yıllık tarihsel dokularını ve demografik yapıları
kaybetti. Üçte 2'sinde bugüne kadar Arapların çoğunlukla bulunduğu,
yaşadığı bu bölgeler bir avuç teröristin demografik mühendislik oyunlarına
ve yine bunların, maalesef, inisiyatifine terk edildi. En az 1 milyon insan
yerinden edildi ve Arap kökenli çocukların, ana dillerinde eğitim almaları
engellendi; biraz önce söylediğim Aramilerin de okulları bu YPG/PKK terör
örgütü tarafından kapatıldı. Yerel halk Rakka'da, Deyrizor'da, Tel
Abyad'da, Haseke'de, maalesef, bu terör örgütünün zulmüne karşı ayaklandığı
zaman da bu terör örgütü otomatik silahlarla o insanları taradı. Kısacası,
PYD-YPG terör örgütü "insanlığa karşı suç" tanımında ne varsa hepsini
hayata geçirdi. İşledikleri bu suçlar, bizim Türkiye olarak söylediklerimiz
ya da iddialarımız değil; Birleşmiş Milletlerin raporlarında var, aynı
şekilde Amnesty ve Human Rights Watch gibi uluslararası insan hakları
kuruluşları tarafından da kayda geçirildi ve bunların raporları da var.
Saygıdeğer milletvekilleri, biz, PKK ve türevlerini çok iyi tanıyoruz;
Batı'nın bu terör örgütlerine karşı ikircikli tavrını da gayet iyi
biliyoruz ve görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti, terör örgütleriyle mücadelede
ilk tercihini müttefikleriyle birlikte çalışmaktan yana kullandı. PYD-YPG
tehdidine yönelik beklentimizi başta ABD olmak üzere tüm müttefiklerimiz
nezdinde, her düzeyde, defaatle dikkate getirdik ve anlatmaya çalıştık; ne
var ki PYD-YPG'ye karşı ortak hareket etme çabalarımızın tamamı ABD askerî
güvenlik bürokrasisinin engeline takıldı. Burada, ABD'yle Menbiç'teki
YPG-PYD mevcudiyeti sorununu çözmek için bir yol haritası kabul ettik.
Doksan günde bu YPG'liler Menbiç'ten çıkarılacaktı; on altı ay oldu,
YPG'liler hâlen Menbiç'te. Yine, Sayın Cumhurbaşkanımız Başkan Trump'la
2018 Aralık ayındaki telefon görüşmelerinde vaatlerin yerine
getirilmediğini aktardığında Trump bu sefer Suriye'den tamamen
çekileceklerini söyledi. On ay geçti, ABD askerleri hâlen orada. Şimdi,
yavaş yavaş kuzeyden çekiliyorlar ama Suriye'den çekilmiyorlar. Trump, 14
Ocak 2019'da bu defa güvenli bölge tesis edilmesi konusunda Sayın
Cumhurbaşkanımızın talebine olumlu karşılık veren sosyal medya mesajları
yayınladı hatta 20 mil yani 32 kilometre derinliği bizzat kendisi zikretti.
Aradan dokuz ay geçti, ABD askerî güvenlik bürokrasisi Başkanlarının
emirlerini yerine getirmedi ve getirmemekte de hâlen direndiğini görüyoruz.
Yine, 2018 Aralık ayında Trump'ın ilan ettiği çekilme kararını takiben
ABD'yle birlikte bir güvenli bölge kurulması için gayretlerimizi sabırla
sürdürdük. Teklifimiz üzerine teşkil edilen güvenli bölge görev gücü 3 defa
toplandı. Beklentilerimizi ısrarla ABD'lilere bu toplantılarda da aktardık.
Son olarak 5-7 Ağustos'ta Ankara'ya gelen ABD askerî heyetiyle askerî
makamlarımız arasında bir ön mutabakat sağlandı. Ne var bu ön mutabakatta,
onları sizlere arz etmek isterim. ABD makamları ne vaat etti? Bir, PYD ve
YPG'nin ağır silahlarının toplanacağını; iki, teröristlerin bölgeden
tamamen çekileceğini; üç, tahkimatların yıkılacağını -hani hep söylüyoruz
ya, terör örgütü orada neler yaptı, tahkimatlar- ve Suriye topraklarında
birlikte devriye üsleri tesis edebileceğimizi ABD bu ön mutabakatta bizzat
taahhüt etti ama bu vaatlerin hiçbiri maalesef yerine getirilmedi. Sonuçta
güvenli bir bölgenin oluşturulması konusunda ABD'yle görüşmelerimizi
maalesef akim kaldı. Tüm temaslarımızda uluslararası hukuktan kaynaklanan
meşru müdafaa hakkımızı gerektiğinde kullanmakta tereddüt etmeyeceğimizi
vurguladık. Yine, sınırlarımızın yanı başındaki teröristlerin varlığına
müsamaha göstermeyeceğimizi de her defa yineledik. Ayrılıkçı gündemlere
sahip terörist grupların varlığının Suriye'nin toprak bütünlüğünü tehdit
ettiği mesajlarını verdik ama biraz önce de söylediğim sebeplerden dolayı
zaten Suriye'nin sınır bütünlüğünün, toprak bütünlüğünün o terör
örgütlerini destekleyenlerin umurunda bile olmadığını da yine gördük.
Nihayetinde, saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizin ve milletimizin
güvenliğinin sağlanması ve bölgemizde barış ve istikrarın tesisi için
Türkiye olarak harekete geçtik. Bu çerçevede, Sayın Cumhurbaşkanımız
Başkomutan sıfatıyla 9 Ekim tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından
Barış Pınarı Harekatı'nın başlatılmasının emrini bizzat verdi. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Ve bu emri vermeden önce Sayın Cumhurbaşkanımız,
biraz önce söylediğimiz tüm çabaların maalesef akamete uğradığını ve hiçbir
netice almadığımızı, dolayısıyla Türkiye'nin tek başına hareket edeceğini
ve harekatı başlatacağını bizzat telefon açarak ABD Başkanı Trump'a da
iletmiştir ve harekattan hemen önce ve harekat başlarken önceden
hazırlığımızı yaptık. Önce Astana garantörlerine bilgi verdik ve aynı anda
BM Genel Sekreterini bilgilendirdik, BM Güvenlik Konseyinin Dönem Başkanına
mektup gönderdik ki Güvenlik Konseyini bilgilendirsin diye. Ayrıca, aynı
şekilde daimi üyeleri bilgilendirdik. Yine, NATO Genel Sekterini ve NATO
Konseyini bilgilendirdik -NATO Genel Sekreteri de ülkemize geldi
biliyorsunuz, daha önce belirlenmişti ama- enine boyuna bunları da
değerlendirme fırsatı bulduk. Geçen harekatımızda yani Zeytin Dalı
Harekatı'mızda olduğu gibi yine Suriye rejimini de bilgilendiren bir nota
verdik, İstanbul'daki Başkonsolosluklarına bir nota verdik. Bu notada ve
diğer bilgilendirmelerde, mektuplarda ne olduğunu, bugüne kadar nasıl
geliştiğini, biraz önce anlatmaya çalıştığım gelişmeleri sıraladıktan sonra
uluslararası hukuktan doğan -biraz sonra onlara da geleceğim- haklarımıza
ve uluslararası hukuka referansta bulanarak tüm bilgilendirmelerde bulunduk
ve de Suriye'nin sınır bütünlüğüne ve toprak bütünlüğüne bağlı olduğumuzu
da tüm bu bildirimlerde yine vurguladık.
Bizler gerek Ankara'da gerekse yine yurt dışındaki diplomatlarımızla tüm
dünyada faal bir şekilde bu harekatımızın önemini, amacını anlatırken
Türkiye'ye yönelik karalama politikaları ya da propagandalarına karşı da en
güzel cevabı veriyoruz. Cumhurbaşkanımız çok sayıda liderle görüştü, keza
ben de Dışişleri Bakanı olarak sadece Rusya ve İran dışişleri bakanlarıyla
değil birçok ülkenin dışişleri bakanlarıyla ve uluslararası örgütlerin
temsilcileriyle görüştüm ve arkadaşlarımızla beraber yani Türk hariciyesi
olarak da çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türk hariciyesi beka meselesi
addettiğimiz bu davada da uluslararası toplum nezdindeki girişimlerini
sebatla, dirayetle ve milletimizden aldığımız güçle sürdürmektedir.
Huzurlarınızda tüm çalışma arkadaşlarıma bu gayretlerinden dolayı da çok
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dün de yine Bakü'de
Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında Türk Konseyi'nden hareketlerimizi
destekleyen bir karar çıkarttık.
Çok kıymetli milletvekilleri, Saygıdeğer Başkan; Barış Pınarı Harekatı'nın
amacı nedir? Barış Pınarı Harekatı'nın amacı, bölgedeki teröristleri
etkisiz hâle getirmek ve sınır güvenliğimizi sağlamaktır; aynı şekilde
ikincisi, Türkiye'nin halkını teröristlerin zulmünden kurtarmak ve biraz
önce de vurgu yaptığım Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğini
muhafaza etmektir ve yine terörden arındıracağımız topraklara, daha önceki
bölgelerde olduğu gibi, güvenli ve altını çizerek söylüyorum, gönüllü geri
dönüşlerin önünü açmaktır ve dönenlere yardım etmektir. Harekat,
uluslararası hukuk temelinde -biraz önce söylediğim vurgulayacağım diye- ve
Birleşmiş Milletler Şartı'nın 51'inci maddesinden kaynaklanan meşru müdafaa
hakkımız ve bugüne kadar terörle mücadele konusunda BM Güvenlik Konseyinin
aldığı kararlar çerçevesinde; 1373 -taa 2001'den bahsediyorum- 1624, 2170,
2178, 2249 ve en son 2254 sayılı kararlar uyarınca Suriye'nin toprak
bütünlüğüne ve birliğine saygı temelinde yürütülmektedir. Buna ilaveten 20
Ekim 1998 yılında imzaladığımız Adana Mutabakatı da Suriye topraklarından
kaynaklanan terörün her türlüsüyle bu ülkede vakitlice
ve etkin şekilde mücadele edebilmemiz için ülkemize gerekli hukuki temeli
sağlamaktadır. Daha önceki harekatlarda olduğu gibi bu harekatın planlama
ve icrasında da sadece terör unsurları hedef alınmakta olup sivil halkın
zarar görmemesi için gereken her türlü tedbir alınmaktadır. Biz bu
hassasiyeti gösterirken terör örgütü sivillere saldırmaktadır. Bakın,
ülkemizde şu anda 20'den fazla sivilimiz bu terör örgütünün 700'den fazla
roket ve havan topu saldırılarıyla hayatını kaybetmiştir, şehit olmuştur.
Aynı şekilde çok sayıda da yaralımız var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Devam edin Sayın Bakan, üç dakika süre daha ekliyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Ne acı ki terörle mücadelemize bugüne
kadar demediğini bırakmayanlar terör örgütünün vatandaşlarımızı
katletmesine sessiz kalmıştır.
Sayın milletvekilleri, Cumhurbaşkanımızın da belirttiği üzere Menbiç'ten
Irak sınırına kadar oluşturacağımız batıdan doğuya 444 kilometre ve
kuzeyden güneye 32 kilometrelik güvenli bölgede en az 2 milyon Suriyelinin
de evlerine kendi evlerine dönmesini inşallah sağlamış olacağız.
Türkiye'nin harekat alanının demografisini özellikle değiştirmek gibi bir
amacı yoktur, bu konuda kara propaganda olduğu için söylüyorum. Tersine
harekatımız biraz önce de söylediğim gibi PYD-YPG tarafından yerlerinden
edilen Arap, Kürt, Türkmen ve Hristiyan Suriyelilerin geri dönmesinin önünü
açacaktır, demografik dengeyi tam bu şekilde de sağlamış olacağız.
Çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım, DEAŞ terörüne karşı bir başka terör
örgütüyle mücadele etme hatasını ısrarla sürdüren, PYD-YPG'nin DEAŞ'lı
tutukluları çıkarları doğrultusunda serbest bırakmasına göz yuman ve kendi
vatandaşı olan yabancı terörist savaşçıları dahi ülkelerine geri almaktan
kaçınan ülkelerin DEAŞ'a karşı mücadele konusunda ülkemize ders verme hakkı
yoktur. DEAŞ tutuklularının durumu elbette büyük önem arz etmektedir. Çok
sayıda vatandaşımızı kurban verdiğimiz DEAŞ terör örgütünün tekrar
hortlamasına kesinlikle müsaade edemeyiz, izin veremeyiz. Tüm yabancı
terörist savaşçıları vatandaşı oldukları ülkelerin geri alması, geri
gönderilmeleri esasen en köklü çözümdür ama almazlarsa biz gerekli
tedbirleri alacağız. Burada bizim sorumluluğumuz elbette harekat alanındaki
DEAŞ'lılarla sınırlıdır, Suriye'nin güneyinde veya başka yerlerdeki
DEAŞ'lıları ya da YPG'nin serbest bıraktığı, kullandığı DEAŞ'lılardan da
elbette sorumlu olamayız. Bu işin insani boyutu da var, özellikle
DEAŞ'lıların geri bıraktığı kadın ve çocuklar ne olacak? Onların ülkelerine
gitmesi hatta rehabilite edilmesi konusunda şimdi uluslararası örgütlerle
ve ülkelerle de bir çalışma sürdürüyoruz.
Değerli milletvekilleri, sahadaki mücadelemizi kararlılıkla sürdürürken
ABD'yle ilişkilerimizde de kritik bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz. Sayın
Cumhurbaşkanımız ile ABD Başkanı Donald Trump arasında Suriye bağlamında
varılan ortak anlayışa rağmen, aralarında Kongre üyelerinin de bulunduğu
ABD'li bazı yetkililerin zamanın sınavından geçmiş ittifak ilişkimizi âdeta
yok sayarak geçici ve taktiksel dedikleri gayrimeşru ortaklıktan bir türlü
kopmadıklarını, kopamadıklarını üzüntüyle müşahede ediyoruz. ABD Başkanı
Trump'ın harekatımızla ilgili yoğun dezenformasyon kampanyasının etkisinde
kaldığını ve artan iç siyasi baskı karşısında ülkemize karşı bazı adımlar
attığını görüyoruz, "tweet"lerinde bu gidişlerin gelişlerin olduğunu sizler
de görüyorsunuzdur. ABD yönetiminin ve Kongresinin bu talihsiz tutumundan
bir an evvel dönmelerini bekliyoruz ve bu yöndeki çabalarımızı
sürdüreceğiz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Bakan, sözlerinizi bağlamanız için iki dakika daha süre
veriyorum.
Buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Hemen bağlıyorum Sayın Başkan.
Çok teşekkür ediyorum.
Türkiye-ABD ilişkilerinin korunması ve ilişkilerimize daha fazla zarar
verebilecek adımlardan kaçınılması gerektiğini ABD yönetimine ve Kongreye
izah etmeye elbette devam edeceğiz ve biraz önce dediğim gibi, Sayın
Cumhurbaşkanımız Trump'la telefonda sürekli görüşüyor. Pompeo'yla 9 Ekim ve
15 Ekimde dün yine telefonda görüştük. Bugün biliyorsunuz, ulusal güvenlik
danışmanı O'Brien'la beraber bir heyet geliyor. Aynı şekilde Başkan
Yardımcısı Pence ve Pompeo'nun da ülkemize ziyaret planladığını görüyoruz.
Tabii, bu görüşmelerimizde tüm görüşlerimizi, milletimizin düşüncelerini ve
kararlılığımızı elbette ileteceğiz fakat şunu da söylemek isterim: ABD'nin
tek taraflı politikaları ve kararlarıyla ilgili bizim duruşumuz nettir.
Varoluşsal millî güvenlik menfaatlerimizin korunması söz konusu iken diğer
bütün mülahazalar teferruattır. Böyle bir zamanda nereden gelirse gelsin
hiçbir yaptırım ve tehdit kabul edilemez ve bizim kararlılığımızı
etkileyemez. (AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar) Ve söz konusu
yaptırımlara da elbette karşılıklılık çerçevesinde gerekli cevabı da
vereceğiz, gerekli adımları da atacağız.
Sonuçta, gerçekten teröre karşı bir harekat başlattık ve bu harekata destek
veren tüm siyasi partilerimize, gruplara çok teşekkür ediyoruz. Ama
karşımızda neyle mücadele
etmemiz gerektiğini de ayrıca görüyoruz. Bunun için yüce Meclisin de çaba
sarf ettiğini biliyoruz. Şunu söylemek isterim: Biz Dışişleri Bakanlığı
olarak yüce Meclisimize her türlü desteği verme konusunda hazırız ve bugüne
kadar bu konuda çaba sarf eden TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD, DEİK ve sendikalar
gibi tüm sivil toplum örgütlerine de her türlü desteği verdik. Biz de bu
sahadaki kazanımlarımızı kaybetmemek için masada sizlerle beraber bu
mücadelemizi sürdürme arzusundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Açalım, selamlamak için.
Sayın Bakan, buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU - Bu düşüncelerle tekrar söz verdiğiniz
için, bu fırsatı verdiğiniz için Hükûmetimiz adına şükranlarımızı
sunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.