DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum sevgili dostum
Osman Bey. Çok kıymetli Meclis Başkanımız, NATO Başkanı, Genel Sekreter ve
çok kıymetli parlamenterler, 99. Rose-Roth Semineri ve GSM’i burada
Türkiye’de ve benim şehrim Antalya’da ağırlamaktan büyük bir mutluluk
duyuyorum.
Hepinize hoş geldiniz diyerek toplantıların verimli geçmesini diliyorum.
Bu toplantıları bugün dünyanın ve küresel sistemin gittiği bir değişim ve
dönüşüm içinden geçtiği bir dönemde gerçekleştiriyoruz. Elbette
değişim-dönüşüm önümüze ciddi fırsatlar çıkartıyor. Fırsatların yanında,
çok boyutlu sınamalarla da karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Ve bu
sınamaların bazıları da hepimizin savunduğu ortak değerleri, NATO’nun da
savunduğu ortak değerleri tehdit etmeye başladı. Bu sınamalara karşı
birlikte nasıl hareket edebiliriz ve nasıl çözüm üretebiliriz, üstesinden
nasıl gelebiliriz, gücümüzü nasıl artırabiliriz? NATO’nun 70. yılını
kutlarken tüm bu konularda her düzeyde kafa yoruyoruz. İki hafta önce
yaklaşık, hatta 10 gün önce Vaşington DC’de NATO Dışişleri Bakanları
Konseyi Toplantısında yeni sınamalara karşı NATO olarak neler yapabiliriz
ve bu yıl sonunda İngiltere’de gerçekleştirilecek Liderler Zirvesinde
liderlere hangi yeni fikirleri sunabiliriz, bunun üzerinde durduk.
Ve bu konuda özellikle parlamenterlere çok önemli görevlerin düştüğüne
inanıyorum. Daha önce parlamenter diplomasisinin içinde çok yoğun çalışan
bir arkadaşınız olarak, parlamenter diplomasisinin NATO içinde de önemli
olduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde parlamenterlerin halkları bu sınamalar
ve fırsatlarla ilgili doğru bilgilendirmesi ve yönlendirmesinin de çok
önemli olduğunu düşünüyorum.
İşte tam bunları konuşurken, fırsatları değerlendirirken, sınamalara karşı
ne yapacağız, kendimizi NATO olarak nasıl adapte edeceğiz ve dayanışmamızı
nasıl güçlendireceğiz, aramızdaki bazı çifte standartları ve farklı
yorumları nasıl gidereceğiz ve özellikle de tehdit algılamalara karşı bizim
aynı ölçüde duyarlılığımızı nasıl geliştireceğiz ve tabii ki ortak
çözümleri üretirken birlikte nasıl hareket edeceğiz? İşte NATO’nun tüm bu
konularda kafa yorup, fikir üretip ve birlikte hareket etmesi gerekiyor.
Bu sene aynı zamanda Akdeniz Diyaloğu’nun 25. yılını kutluyoruz, İstanbul
İşbirliği Girişimi’nin de 15. yılını kutluyoruz ve 6-7 Mayıs’ta yine
Akdeniz Diyaloğu ortaklarımızla birlikte NATO Konseyi’ne ev sahipliği
yapacağız. Tüm bu süreçte Türkiye olarak biz NATO’nun tüm aktivitelerine
katkı sağlamaya çalışıyoruz ve çözüm önerilerine de katkı sağlamaya
çalışıyoruz, fikirler ortaya koyuyoruz. İnanıyorum ki, 3 günlük sürecek bu
seminerde siz parlamenterlerden de, sadece müttefiklerden değil,
ortaklarımızdan da çok önemli fikirler ortaya çıkacaktır, raportörlerimiz
bunları değerlendirecektir.
Türkiye olarak baktığımız zaman, bu bölgede yaşanan sınamaların
merkezindeyiz. Girişimci ve insani dış politikamızla, yaşanan tüm sorunlara
karşı ortaklarımızla beraber, müttefiklerimizle beraber çözüm üretmeye
çalışıyoruz. Yanı başımızda Suriye, daha yeni seçimden çıkmış kardeş Irak,
yine Afganistan’daki sorunlar ve son günlerde Libya’daki gelişmeler,
Yemen’deki insani dramlar, Kafkasya’daki çözülmeyen, çözümü bulunmayan,
dondurulmuş ihtilaflar, Balkanlar’daki kırılganlık, Karadeniz’deki
gerilimler ve yine bölgemizdeki diğer ihtilaflara baktığımız zaman, her
zamankinden daha fazla çaba sarf etmemiz gerektiğini görüyoruz.
Örneğin Afganistan’ın istikrarı için Pakistan’ın rolü önemli. Türkiye
olarak, Türkiye-Pakistan-Afganistan üçlü mekanizmamızla o bölgenin
dayanışmasına ve istikrarına katkı sağlamaya çalışıyoruz.
Kafkasya’da, özellikle Güneydoğu Kafkasya’da, Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan,
Türkiye-Azerbaycan-İran, Türkiye-Azerbaycan-Türkmenistan, hatta şimdi
dörtlü mekanizmalarla istikrara katkı sağlıyoruz, aynı şekilde o bölgenin
kalkınması için çok önemli projeleri, Bakü-Tiflis-Kars dahil hayata
geçiriyoruz.
Aynı hassasiyeti Balkanlar’da görüyoruz. Bugün Balkanlar’ı, ülkeler
arasında rekabet alanı olarak görmemek gerekiyor, tam tersine Balkanlar’ın
Avrupa Atlantik entegrasyonunu samimi bir şekilde desteklememiz gerekiyor
ve ülkeler arasındaki rekabetin bu bölgeye olumsuz yansıdığını görüyoruz.
Suriye’deki soruna çözüm üretmek için hem terörle mücadelede insani
boyutlarına, yani göç ve mülteciler konusunda, diğer taraftan da siyasi
çözüm için Türkiye yoğun çaba sarf etmektedir. İdlib’deki ateşkesi muhafaza
etmek istiyoruz. Amerika’nın çekilme kararını Amerika’yla ve koalisyon
içindeki ortaklarımızla birlikte koordine etmeye çalışıyoruz. Aynı şekilde
Irak’ın yeniden kalkınması için NATO’ya da önemli görev düşüyor ve bugün
NATO’nun Irak’ın askeri yapısını ve kapasitesinin güçlendirilmesi için
oraya misyon göndermesi son derece anlamlıdır.
Bugün terörle mücadeleye baktığımız zaman dünyada, gerçekten hiçbirimiz
terör konusunda, yani terör tehdidi karşısında güvende değiliz, o nedenle
birlikte hareket etmemiz gerekiyor, çok kıymetli Meclis Başkanımız da biraz
önce buna vurgu yaptı. Bugün terörle mücadelede 3 zafiyetimiz var.
Birincisi, birçok müttefikimiz, bana dokunmuyorsa problem değil
anlayışında. Bu son derece tehlikedir, o yılan gelir mutlaka sizi de sokar.
İkincisi ise, benim çıkarıma uygunsa ben onu kullanıyorsam o terör örgütü
iyidir. Bugün Suriye’de YPG’de bunu görüyoruz. Müttefiklerimiz YPG’yle PKK
arasında hiçbir farkın olmadığını bildiği halde, bir terör örgütüyle
işbirliği yapabiliyor, silah veriyor. Oysa o silah diğer müttefiklerine
yönlendiriliyor, o silahlar sahada diğer terör örgütlerine de satılıyor.
Başka bir -burada parlamenterler var özellikle- handikabımız ise, özellikle
bizim ortak değerlerimizi de kökten sarsmaya başlayan aşırı akımların terör
örgütlerine destek vermeye başlamasıdır. Yani bizzat siyasetçilerin, siyasi
partilerin ve parlamenterlerin kendi ideolojisine uygun gördüğü, yakın
gördüğü terör örgütlerini terör örgütü olarak görmemeye başlaması,
önümüzdeki en ciddi sınamalardan bir tanesidir. Bugün aşırı soldaki
Avrupa’daki siyasi partilerin PKK gibi bir terör örgütünü sırf aynı
ideolojiden olduğu için, Marksist, Leninist, komünist ideolojiden olduğu
için sempati duyuyor, terör listesinden çıkarmaya çalışıyor, destek
veriyor. Burada hiç kimse beni yanlış anlamasın, benim hiç kimsenin
ideolojisiyle problemim yok, her siyasi görüşe, ideolojiye saygım var, ama
terör örgütlerine desteğe itiraz ediyoruz. Ve bu üç sorunu halledebilirsek,
işte o zaman teröre karşı halklarımızı ortak çabalarımızla birlikte
koruyabiliriz.
Bugün etrafımızdaki sorunların birçok yansıması var, ama bunlardan bir
tanesi de düzensiz göç. Düzensiz göçün ülkeleri de çok yakından
ilgilendirdiğini, hatta birçok ülkeyi etkilediğini görüyoruz, değişik
boyutlarda. Bu soruna nasıl bakacağız, insani açıdan mı bakacağız, güvenlik
açısından mı, penceresinden mi bakacağız? Esasen her ikisinden bakmayı
başardığımız zaman, o evlerini terk etmek zorunda kalan, topraklarını,
ülkesini terk etmek zorunda kalan insanlara yardım elimizi uzatırız, ama bu
sorunun yarattığı, yani göç olgusunun yarattığı sorunlara karşı da yine
birlikte tedbirler almamız gerekiyor.
Bugün Türkiye ve Avrupa Birliği, Türkiye ve komşumuz Yunanistan arasındaki
işbirliği göç konusunda örnektir. Türkiye, 3,6 milyonu Suriyeli olmak üzere
bugün 4,5 milyon göçmene ev sahipliği yapmaktadır. Suriye’nin istikrarı,
komşu ülkelerimizin istikrarı ve kalkınması gerçekleştikçe bu insanların
dönmeye başladığını görüyoruz. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı
bölgelerine bugüne kadar 320 bin Suriyeli göçmen Türkiye’den gönüllü bir
şekilde döndü ve bu dönüşler devam ediyor. O dönenlere de en azından en
temel ihtiyaçlarını karşılayarak destek vermemiz gerekiyor.
Bugün Irak’ın yeniden inşası konusunda hepimizin duyarlı olması lazım,
Irak’ın istikrarı hepimiz için önemli.
Diğer taraftan, Libya’daki soruna çözüm bulmak için diplomasiyi sonuna
kadar işletiyoruz, müttefiklerimizle, ortaklarımızla birlikte hareket
etmeye çalışıyoruz.
Bugün Ortadoğu ve Akdeniz Bölgesini en çok etkileyen sorunlardan bir
tanesi, Ortadoğu sorunudur, yani Filistin-İsrail probleminin çözümüdür. İki
devletli çözümün dışındaki hiçbir çözüm Ortadoğu’ya barış, huzur getirmez.
O yüzden bugün ABD yönetiminin yanlış kararlarıyla cesaret bulan İsrail’in
bu saldırgan tutumundan vazgeçmesi gerekiyor ve bir an önce iki devletli
çözüme geri dönülmesi gerekiyor ve Türkiye olarak böyle bir süreci tam
olarak destekleyeceğimizi buradan özellikle vurgulamak isterim.
Akdeniz Bölgesinde, Ortadoğu Bölgesinde, Yemen probleminin çözülmesi her
şeyden önce insani açıdan önemlidir, çok sayıda insan açlıktan ve
hastalıklardan ölmüştür, maalesef bunun sorumlusu da Yemen’de sadece kendi
emellerini güden ülkelerdir, açık, net bir şekilde söylememiz gerekiyor.
Ama NATO müttefikleri olarak da o ülkelerden çıkarımız var diye, silah
satıyoruz diye, petrol alıyoruz diye, paralarını alıyoruz diye onların bu
zulmüne göz yummak da insani değildir, bizim de burada sorumluluğumuz
vardır.
Diğer taraftan, Körfez krizi suni bir krizdir, ortaklarımız bakımından
söylüyorum Ortadoğu’daki bir sorun, bu sorununun da bir an önce
giderilmesinde fayda var.
Akdeniz’de dondurulmuş ihtilaflardan bir tanesi de Kıbrıs’tır. Kıbrıs’ta
kalıcı bir çözüm için, adil bir çözüm için, iki kesimliliğe ve siyasi
eşitliğe dayalı bir çözüm için çok çaba sarf ettik, bu konuda Türkiye
olarak gerekli esnekliği de gösterdik. 2017 Temmuz ayında Crans-Montana’da
Türkiye-Yunanistan-Birleşik Krallıklar ve Ada’daki iki taraf olarak 11 gün
hiç ayrılmadan müzakere ettik, önemli bir fırsatı kaçırdık. Şimdi ise tüm
garantörlerle, özellikle de komşumuz Yunanistan’la, Ada’da da iki taraf
devam ediyor, Kıbrıs Rum Kesimi dahil herkesle gayri resmi görüşmelerimizi
sürdürüyoruz ki, resmi bir müzakereye başlamadan önce neyi müzakere
edeceğimizi, nasıl müzakere edeceğimizi, çerçevesinin ne olduğunu
kararlaştıralım artık bir başarısızlığı daha kabullenmemiz, hazmetmemiz
mümkün değil, zaman ve enerji kaybetmemiz lazım. İnşallah Kıbrıs’taki bu
dondurulmuş ihtilafa da kalıcı bir çözüm bulabiliriz. Ben bugün bazı
NATO’yu da ilgilendiren konularla ilgili düşüncelerimi paylaşmak istedim.
Ama biliyorum ki siz parlamenterlerin de soru sorma arzusu var. Heyet
Başkanımız Osman Aşkın Bak’tan bunu öğrendim. Dolayısıyla, sözlerimi daha
fazla uzatmadan sizlerin sorularıyla birlikte interaktif bir şekilde
sürdürmeyi ben de arzu ederim, sizlerden de öğreneceğimiz çok şeyler
vardır. Dikkatlice beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum,
sorularınızı cevaplamaktan büyük bir memnuniyet duyacağım, sağ olun çok
teşekkürler.
MODERATÖR- Çok teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Evet, çok değerli meslektaşlarımız, soru-cevap bölümünü açıyorum. Soru
sormak isteyen arkadaşımız evet Portekiz’den Miranda Calha.
SORU- Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Dışişleri Bakanının sunumunu çok
takdir ettim. Çevrenizde çok problem var ve bunlarla yüzleşmek gerçekten
büyük bir sorun. Ancak Dışişleri Bakanı'ndan, Türkiye'deki dış politikanın
ana hatları veya öncelikleri nelerdir anlamak istiyorum. Türkiye dış
politikasının öncelikleri nelerdir? Teşekkür ederim.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum. Dış politikamızın
temel felsefesi Cumhuriyetimiz kurulurken Gazi Mustafa Kemal Atatürk
tarafından belirlenmiştir “yurtta sulh cihanda sulh”. Ve bugün bu felsefeyi
tamamlayıcı olarak girişimci ve insani dış politika izliyoruz. Girişimci
dış politikamızın içinde tüm ülkelerle ve uluslararası örgütlerle, hatta
bölgesel örgütlerle ilişkilerimizi geliştirmek bir üst seviyeye çıkarmak
vardır. Ve bugün dünyada misyon sayısı bakımından beşinci sıraya çıktık.
Afrika açılımı, Latin Amerika açılımı, Güneydoğu Asya açılımlarımız artık
ortaklık politikasına dönüşmüştür. Bugün ticaretimizi artırırken insani ve
kalkınma yardımlarımız da bizim önceliğimizdir. 2018 rakamlarını söylüyorum
17 rakamları, 18 daha açıklanmadı rakam bakımından dünyada insani ve
kalkınma yardımı bakımından birinci sıradayız. Yani en zengin ülke
Amerika’nın bile önündeyiz. En zengin değiliz, ama en cömertiz. Bugün var
olan çatışmaların durdurulması onlara siyasi çözüm üretmek Türkiye
Cumhuriyetinin dış politikasının önceliklerinden bir tanesidir ve
bölgemizdeki sorunların çözümü için biraz önce de söylemeye çalıştığım gibi
katkı sağlamaya çalışıyoruz. Maalesef bugün terör tehdidine karşı en ön
cephede olan ülke Türkiye’dir. Dolayısıyla, terörle mücadele içeride ve
dışarıda önceliğimiz olarak devam edecektir.
Diğer taraftan, Türkiye’nin dış politikasının en önemli stratejik
hedeflerinden bir tanesi Avrupa Birliğiyle ilişkilerimizi geliştirmektir.
Bugün üyelik konusunda tüm çabalarımıza rağmen zorluklar olsa da bu
çabamızı sürdürüyoruz en azından birçok alanda mesafe kat edebileceğimizi
düşünüyoruz. Türkiye NATO müttefikidir ve Türkiye’nin başka bir ülkeye
ilişkileri herhangi bir ülkeyle ilişkileri NATO müttefikliğimize ya da
üyeliğimize yönelik bir çelişki değildir ve tüm NATO üyesi ülkeler gibi biz
de dünyanın her yeriyle ilişkilerimizi geliştirmek için ve ortaklığımızı
güçlendirmek için yoğun çaba sarf ediyoruz. Yani Türk dış politikası bugün
bulunduğu coğrafya bakımından çok yönlü, proaktif olmalıdır. Biz de bunu
girişimci ve insani anlayışımızda sürdürmeye çalışıyoruz.
Teşekkür ederim.
MODERATÖR- Evet Kuzey Makedonya’dan Vesel Memedi.
VESEL MEMEDİ- Teşekkür ederim. Sayın Bakan sizi ve Türkiye Parlamentosu
Başkanını burada görmekten onur duyduk. Ben Kuzey Makedonya’dan Vesel
Memedi. Konuşmanızda çeşitli ülkelerin Balkanlarda nasıl rekabet etmeye
çalıştıklarından bahsettiniz ve sanırım orada belirli bir etki oluşturmak
için rekabet etmeye çalışıyorlar. Ve Balkanlardaki rekabetle ilgili olarak
söylediklerinizle bir karşılaştırma yapmaya çalışıyorum ve sanırım aynısı
Suriye için de geçerli. Bir çok ülkenin Suriye'de olanlarla rekabet etmeye
çalıştığı hakkındaki raporu daha sonra göreceğiz. Öyleyse Batı Balkanlar
konusunda da, bir çok güçlü ülkenin etki oluşturmak ve bölgede var olmak
için çeşitli bloklar oluşturduğu, Suriye’de devam eden aynı oyundan
bahsettiğimize inanıyor musunuz? Teşekkür ederim.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum. Balkanlarda bu
rekabeti bitirmenin en önemli yolu Balkanların Avrupa Atlantik Kurumlarına
entegrasyon sürecinin tamamlanmasıdır. Bu konuda bazı müttefiklerimizin ve
AB üyesi ülkelerinin çelişkili tavırları olsa da genel anlamda bu anlayış
hepimizde mevcuttur. Ve özellikle Makedonya’nın Kuzey Makedonya olarak isim
değişikliği konusunda Yunanistan’la bir anlaşmaya varması hepimizi memnun
etmiştir, her iki tarafın da kabul ettiği bir çözümdür. Ve Makedonya’nın
Kuzey Makedonya’nın da Avrupa Atlantik Kurumlarının önündeki en büyük engel
kalkmıştır. Suriye’ye gelecek olursak, söylediğiniz gibi Suriye’de çok
sayıda aktör var ve bu farklı aktörlerin farklı amaçları var, farklı
emelleri var. Biz Türkiye olarak Suriye’nin sınır bütünlüğünü destekliyoruz
ve şu anda geçici olarak kontrol ettiğimiz bölgelerin de Suriye’nin
toprakları olduğunu biliyoruz. Ve Fırat’ın doğusundaki Suriye’yi bölme
çabalarına karşıyız. Maalesef bazı müttefiklerimiz bu Suriye’yi bölme
çabalarına destek veriyor ve bunun için de terör örgütleriyle işbirliği
yapıyor. Hiç kimse kimseyi kandırmasın o YPG, PKK terör örgütü DEAŞ’in
ideolojisine karşı olduğu için değil, o toprakları ele geçirmek için diğer
ülkelerin destekleriyle mücadele etmiştir. Biz de 4 binden fazla DEAŞ
teröristini sahada temizledik ve göğüs göğse çarpışan, savaşan tek asker
bizim askerimizdir. Amacımız nedir? Suriye topraklarında sınırımızın öbür
tarafında bu terör örgütlerini temizlemektir. Bugün farklı ülkelerin,
farklı emelleri olduğunu biliyoruz, ama hepimiz şu anayasa komisyonunun
kurulması ve diğer taraftan siyasi sürece odaklanmamız gerekiyor. Ve bu
konuda maalesef anayasa komisyonunun kurulmasını engellemeye çalışan bazı
küçük ülke grubu ülkeler var, müttefiklerimiz de var bunun içinde. Bir
taraftan Suriye’de barış diyorsunuz, kalıcı bir barış siyasi çözümle gelir
ve Astana süreciyle biz çok önemli başarılar elde ettik. Bugün Cenevre
süreci canlıysa Astana süreci sayesindedir, ama Astana Cenevre’ye
alternatif değildir ve her şey BM kararları çerçevesinde 22-54 nolu karar
ve BM çatısı altında BM’nin önderliğinde olmalıdır. Hedefimiz ülkeyi siyasi
bir çözüme, anayasayla beraber ve seçime hazırlamaktır. Türkiye olarak bu
konuda çok samimi gayret sarf ediyoruz ve tek amacımız vardır yanı
başımızdaki ülkenin istikrarı, güvenliği, sınır ve toprak bütünlüğü.
Maalesef çok sayıda aktörün olması işimizi her zaman kolaylaştırmıyor.
Teşekkür ediyorum.
MODERATÖR- Teşekkür ediyorum. Şimdi Yunanistan’dan Andreas Loverdos.
ANDREAS LOVERDOS- Sıcak misafirperverliğiniz için size ve Türk heyetinize
teşekkür ederim. Konferansa çok etkileyici bir giriş yaptığı için Sayın
Bakan Çavuşoğlu'na da teşekkür ediyorum. Sayın Bakan Kıbrıs sorununda başka
bir başarısızlığın kabul edilemeyeceğini konusunda size tamamen
katılıyorum, bu doğru, bu konuda son derece katılıyorum, ancak Kıbrıs
sorunu konusunda garantör ülkelerden bahsettiğiniz için bir açıklama yapmak
istiyorum. Bu sözün modern dünyanın çerçevesi içinde olduğuna inanmıyorum.
Kıbrıs, Avrupa Birliği ve Avro Bölgesi’nin bir üyesidir, bu nedenle
garantör ülkeler hakkında konuşmak, tamamen bu çerçevenin dışındadır. Bu
benim açıklamam, çok teşekkür ederim.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.
Dostuz, komşuyuz, ama tespitinize katılmıyorum. Nedenini söyleyeyim, bugün
tüm dünyanın gözü Doğu Akdeniz’dedir ve gerginlik alanıdır. Maalesef Doğu
Akdeniz’i bir barış alanına dönüştüremedik, Kıbrıs sorununun çözümü dahil.
Bugün tüm güçlü ülkeler oradadır, Amerika ve Rusya oradadır. Suriye
sorununa baktığımız zaman, o bölgedeki sorunların boyutu giderek
artmaktadır. Tam bu dönemde de işte Türkiye’nin garantörlüğü Kıbrıs için ve
Kıbrıslı Türkler için çok önemlidir.
İkinci bir konu, bugün tüm çabalarımıza rağmen, tüm iyi niyetli
çağrılarımıza rağmen, Türk tarafının haklarını garanti altına almadan, ki
böyle bir hakkın olduğunu Yunanistan da, Rum Kesimi de kabul ediyor, Rum
Kesiminin tek taraflı hidrokarbon çalışmalarını, aktivitelerini başlatması
ve tam da Türkiye’nin garantörlüğünün bugün her zamankinden çok daha fazla
önemli olduğunu hatırlatıyor. Şimdi bir taraftan tek taraflı bazı ülkelerle
faaliyet göstermeye çalışacaksın, Türk tarafının hakkı var diyeceksin, bunu
görmezden geleceksin, o zaman Kıbrıs Türk halkının haklarını kim savunacak?
Garantör olarak ben savunacağım, bu benim en doğal hakkımdır ve Kıbrıs Türk
halkı da garantörlüğün her zamankinden daha hassas olduğunu söylüyor. Buna
Yunanistan olarak siz tabii ki arzu etmezseniz, buna siz karar
veremezsiniz, Kıbrıs Türk halkı karar verir buna ve Türkiye olarak biz
karar veririz. Ama siyasi bir çözümle, kalıcı bir çözümle biz garantörlük
ve güvenlik konusunda da birlikte neler yapabileceğimizi Crans-Montana’da
da gösterdik, Avrupa Birliği oradaydı, Genel Sekreter oradaydı ve kimin
nasıl yapıcı tutum sergilediğini, kimin tersine tutum sergilediğini tüm bu
dostlarımız da açık, net bir şekilde görmüştür.
Garantörlük ve bugün güvenlik Kıbrıs’ta her zamankinden daha önemlidir.
Öyle bunun çağ dışı veya zamanı geçmiştir gibi söylemlerle bunu
hafifletemezsiniz ya da hafife alamazsınız.
Çok teşekkür ediyorum.
MODERATÖR- Fransa’dan Sonia Krimi. Soruları sırayla alacağım. Sonia’nın
ardından Ürdün’den Awwad Al Zawaideh ve Arap Parlamentosu’ndan Cafer Nedim
Salman. Önce Sonia ile başlayacağız.
SONIA KRIMI- Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli meslektaşlar. Öncelikle
tüm Türk arkadaşlarımıza konukseverlikleri ve karşılamaları için teşekkür
ederim. Ayrıca, Fransız Heyeti adına tüm mülteciler için sürdürmekte
olduğunuz çabalara teşekkür ederim.
Bununla birlikte, izninizle, Meclisi Başkanınız tarafından bu sabah ifade
edilen, 24 Nisan’ın Fransa’da Ermeni soykırımını ulusal anma günü ilan
edilmesi konusunda Fransa tarafından alınan kararı sorgulayan ve beni şoke
eden ifadelere değinmek istiyorum. Bu soykırımı tanımanın 1915 yılında
meydana gelenlerden daha şoke edici olup olmadığını bilmiyorum. Bize
tarihten mi bahsediyorsunuz bilmiyorum. Ama şunu biliyorum, ve bunu siz
benden daha iyi biliyorsunuz, tarih her zaman muzaffer olanlar tarafından
kaleme alınır. Bize aynı zamanda vatandaşlarımızı daha iyi
bilgilendirmekten bahsediyorsunuz. Çok iyi biliyorsunuz ki gerçeklere
ilişkin herkesin kendi yorumlaması vardır. PKK için siz terörist
diyorsunuz, ancak birçok ülke için PKK terörist değildir.
Şunu ifade etmek istiyorum: ülkelerimiz arasındaki dostane ilişkileri
dikkate alınca, tüm bu mülahazaların gözönünde bulundurulması gerektiğini
düşünüyorum.
Sayın Bakan’a yöneltmek istediğim soru İsrail-Filistin ihtilafına
ilişkindir. Bu konudaki vizyonunuzu bize açıklayabilir misiniz lütfen Sayın
Bakan. Teşekkür ederim.
MODERATÖR- Müteakip soru.
AWWAD AL ZAWAIDEH- Arapça konuşacağım (bunu İngilizce ifade ediyor ve
Arapça devam ediyor ). Sayın Bakan, NATO üyesi bir ülke olarak, ABD’nin,
Asrın Anlaşması adı altında bölgemizi yeni bir savaşa sürükleyecek son
gelişmelere önderlik etmesine, Filistinlileri göçe zorlama ve Kudüs’ü
Yahudileştirme girişimlerine ilişkin olarak NATO’nun tutumu nedir sizce?
Bu hususta belirgin bir rol oynamanızı temenni ederiz. Zira, NATO’nun etkin
bir üyesisiniz.
Adaletsiz arabulucu olarak ABD’nin adil olmayan çözümleri bağlamında
yaşanan hızlı gelişmeler, bölgeyi yeni bir savaşa sürüklemekte olduğunu
düşünüyoruz. Halklar olarak bizler ümitlerimizi NATO’ya ve Türkiye’nin
etkin rolüne bağlamaktayız. Gelecekte savaşları engelleyecek çözümlere
varılabilmesi için nasıl bir rol oynanabilir? Teşekkür ederim.
MODERATÖR- Sıradaki kişi Arap Parlamentosundan Cafer Nedim Salman.
CAFER NEDİM SALMAN- Teşekkür ederim. Ben Irak Temsilciler Meclisi Üyesi
Zafer El Ani’yim. Burada Arap Parlamentosunu temsilen bulunmaktayım. Bu
fırsatı değerlendirerek şahsım, halkım ve Arap Parlamentosu adına, DEAŞ
cehenneminden kaçan Iraklı göçmenler ve mültecilere kapılarını açan,
özellikle sağlık, güvenlik ve eğitim alanlarında bütün ihtiyaçlarını
karşılayan Türkiye’ye ve Türk halkına en kalbi şükranlarımı sunmak isterim.
Bu davranışınız, Iraklılar olarak bizim ve evlatlarımızın boynunda kıyamete
kadar bir borç olarak kalacaktır. Teşekkür ederim.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Sorularınız için ve görüşleriniz için
çok teşekkür ediyorum.
Sonia Hanım’ın şok olmasını anlayabiliyorum. Çünkü Sonia Hanım’ın ülkesi ve
Fransa gibi ülkeler bir şeye alışmıştır, hep patronluk taslayacaklar, hep
başka ülkeleri eleştirecekler, aşağılayacaklar ve istediği kararları
istediği gibi verecekler, eleştirecekler. Dolayısıyla Türkiye tarafından
veya başka bir ülke tarafından eleştiri geldiği zaman da şok olacaklar.
Şimdi uluslararası hukuk konusunda Türkiye’ye ders vermeye çalışıyorsunuz.
Hukukun üstünlüğü konusunda Türkiye’ye ders vermeye çalışıyorsunuz. Burada
benim söylediğime bile tahammül göstermiyorsunuz, demokrasiden ve ifade
özgürlüğünden bahsediyorsunuz, ama Macron’un aldığı karar Fransa Anayasa
Mahkemesinin aldığı kararlarla çelişmiyor mu? Çelişiyor. Fransa’nın aldığı
karar, Macron’un, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarıyla çelişiyor
mu? Çelişiyor.
Bir olayı, geçmişte, tarihteki bir olayı soykırım olarak ya da değil olarak
değerlendirmek siyasetçilerin görevi mi? Birleşmiş Milletler’in kararını
okudunuz mu? Uluslararası hukuktan ve sistemden bahsediyoruz. Ve Birleşmiş
Milletler’in bir tarihi olayı soykırım olarak değerlendirmek için neler
olması gerekiyor, mahkeme kararında açıkça söylemiştir. Dolayısıyla burada
siyasilere böyle bir karar verme yetkisi de vermemiştir. Siz siyasetçiler
tarihle ilgili yargılamayı, karar vermeyi kendinizde hak olarak
görüyorsunuz. Görüş başkadır, karar vermek başkadır. Peki, hangi bilgiyle,
hangi kıt bilgiyle tarih konusunda böyle, bu kadar kesin, net karar
veriyorsunuz? Bu bilgi eksikliği olduğu halde karar vermenin tek sebebi
vardır, o da popülizmdir. Maalesef sizin Başkanınız da popülizme
yenilmiştir.
Ayrıca, soykırım ve tarih konusunda Türkiye'ye ders verebilecek en son ülke
Fransa'dır. Çünkü Ruanda’da olanları unutmadık, Cezayir’de olanları
unutmadık. Fransa önce kendi karanlık tarihine baksın, Türkiye’ye ders
vermeye kalkmasın. Evet, sizler böyle tepeden bakmaya devam edin, ama biz
de size bu şekilde haddinizi bildirmeye devam edeceğiz. Artık eski Türkiye
yok, hak ettiğiniz cevabı da her zaman vereceğiz size.
Siz kendinizi üstün görmeye devam edin, ama bu muameleyi kabul etmeyen,
doğruları söyleyen bir Türkiye var.
Çok teşekkür ediyorum, sağ olun. Ne kadar nezaketli olduğunuzu da gördük,
çok teşekkürler. Ben de sizi alkışlıyorum, bravo, size de bravo. Ne kadar
saygılı olduğunuzu görüyoruz. Gerçekleri duymaktan hoşlanmıyorsunuz,
gerçekleri söylemeye devam edeceğiz, buna alışacaksınız, alışacaksınız,
alışacaksınız, başka seçeneğiniz yok. Gerçekleri duymaya alışacaksınız, o
kadar.
Diğer taraftan İsrail ve Filistin konusunda bizler NATO üyesi ülkeler
olarak aynı şeyi düşünüyoruz. Ve burada özellikle Filistin’de kalıcı bir
barış için biraz önce açılış konuşmalarında da düşüncelerimi söyledim.
Kalıcı bir barış için iki devletli çözümden başka bir seçenek yoktur ve
burada herkesin de dürüst bir şekilde, adil bir şekilde hareket etmesi
gerekiyor. Maalesef Amerika Birleşik Devletleri son aldığı kararlarla
tarafsızlığını kaybetmiştir ve bu konuda Avrupa ülkeleri, NATO ülkelerinin,
müttefiklerin çoğu da böyle düşünüyor. O yüzden kalıcı bir barış için hep
birlikte çaba sarf etmemiz lazım.
Ve bu konuda özellikle Kudüs’ün statüsünün de korunması gerekiyor. Ürdün,
biliyorsunuz Kudüs’ün hamisidir, biz Ürdün’ün bu faaliyetlerini
destekliyoruz.
NATO’dan beklenti içinde olmak yerine, özellikle bizim burada Filistin ve
Kudüs konusunda kendi aramızda birliği sağlamamız gerekiyor. Arap Ligi’nin
içinde bazı ülkelerin Ürdün’e Kudüs konusunda artık sesinizi çıkarmayın
diye baskı yaptığını görüyoruz, neden? Amerika’dan korkuyorlar. Filistin
Yönetimine de baskı yapıyorlar. Ama burada özellikle Ürdün’ün sağlam
duruşunu biz alkışlıyoruz, destekliyoruz ve Kudüs’ün statüsünün mutlaka ve
mutlaka korunması gerekiyor. Bu konuda da NATO’dan beklenti yerine, tabii
NATO bu tür konularda doğrudan müdahalede bulunmuyor ama NATO içindeki
ülkelerin tutumlarını zaten biraz önce söyledik, kendi aramızdaki
birliğimizi artırmamız lazım.
Diğer taraftan Türkiye olarak komşu Irak’ın kalkınması için, yeniden inşası
için 5 milyar dolar taahhütte bulunduk ve 5 milyar dolar en yüksek
taahhüttür. Kuveyt’teki konferansta bu taahhütte bulunduk. Ve bu para, bu
kredi tabii ki bizim firmalarımızın da orada yer alacağı, Irak’ın yeniden
inşası için, yatırımlar için kullanılacaktır. Ama Irak’tan ve DEAŞ
işgalinden sonra özellikle bu bölgede Türkiye’ye gelen mülteci
kardeşlerimize ev sahipliği yapmak, onlara da sahip çıkmak bizim her şeyden
önce insani görevimizdir. Biz su konusu dahil her alanda kardeş Irak’la ve
Arap ülkeleriyle dayanışmamızı göstermeye devam edeceğiz.
Hepinize çok teşekkür ediyorum. Ve tabii ki benim söylediklerimden rahatsız
olan arkadaşlar var, olabilir, onlara da saygı duyuyoruz. Ama dediğim gibi,
bir şey söyleyeceksen cevabını da bekleyeceksin ve söyleyeceğin söz kadar
duyacağın cevaba göre konuşmasını da öğreneceksin.
Çok teşekkür ederim.