Sayın Başkan,
Sayın Genel Sekreter,
Değerli Milletvekili arkadaşlarım,
Bugün aranızda olmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Onursal Başkanı ünvanını taşımaktan gurur duyduğum AKPM, birçoğumuz için olduğu gibi benim için de bir okul oldu. Burada çok şey öğrendim.
Komisyonlarda, grup toplantılarında hararetli tartışmalar yaşadık. Ama bir fincan çay ve kahve eşliğinde uzlaşmayı ve birbirimizi anlamayı da bildik.
Bizde bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı var derler. Birbirimize kim bilir kaç bin yıl hatır borcumuz vardır.
Hep beraber, çok önemli kararlara imza attık.
“Halklarımız için daha fazla ne yapabiliriz” sorusuna birlikte yanıt aradık.
Avrupa Konseyi ve Parlamenter Meclisi Dışişleri Bakanı olduktan sonra da benim için önemini korumaya devam etti.
AKPM Başkanı olduğum dönemden örgütün yaşadığı bütçe sıkıntılarını biliyordum.
Bakan olduktan sonra ilk önceliklerimden biri AK bütçesine katkımızı artırmak oldu.
Grand Payeur olan Türkiye artık AKPM çalışmalarına daha fazla milletvekiliyle katkı sağlamaya başladı.
Bunun neticesinde Türkçe AKPM’nin çalışma dillerinden biri oldu. Bugün size Türkçe hitap edebilmekten mutluluk duyuyorum.
Değerli dostlarım,
Avrupa Konseyi’nin sadece bana değil, ülkeme de katkısı oldu.
Avrupa Konseyi’yle olan güçlü işbirliğimizin Türkiye’nin son 15 yılda katettiği mesafedeki rolü büyüktür.
2003 yılında milletvekili olarak AKPM’ye ilk geldiğimde ülkem denetim sürecindeydi. Birçok alanda eksiklerimiz vardı.
Ancak Hükümet olarak kararlıydık.
Avrupa Konseyi’nin tavsiye ve önerilerinin de katkısıyla bir yıl içerisinde denetimden çıktık.
O günkü tartışmalarda siyasi grup başkanlarının söylediklerini çok iyi hatırlıyorum:
“Bu iktidara karşı önyargılıydık. Ama reformların hızı başımızı döndürdü.” diyerek özür dilemişlerdi.
Denetim sonrası süreçte de tavsiyeleri kararlılıkla yerine getirmeye devam ettik.
Anayasal hakların alanını genişlettik. Bu hakların korunmasını sağlayacak mekanizmalar getirdik.
Bugün Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkından herkes yararlanabiliyor.
Kamu Denetçiliği Kurumu’nu (Ombudsmanlık) kurduk.
Demokratikleşme paketleriyle siyasi partilerin yerel teşkilatlanmalarını kolaylaştırdık.
Özel okullarda Türkçe’den farklı dil ve lehçelerde eğitim yapılmasını mümkün hale getirdik.
Ayrımcılık suçunun kapsamını genişlettik.
Gözden geçirilmiş AK Sosyal Şartı’na taraf olduk.
Daha fazla sayıda AK Sözleşme ve Protokollerine taraf olmak reform çabalarımızın önemli unsurlarından oldu. Ben bu konuyu şahsen takip ediyorum.
Türkiye bugün, en fazla sayıda AK sözleşmesine taraf olan ülkeler arasında yer alıyor. (AK Sözleşmelerine taraf olma bakımından 33 AK ülkesinin önündeyiz.)
Özetle, insan haklarını temel alan demokrasi ve hukuk devleti anlayışını daha da güçlendirdik.
AKPM’nin tavsiyelerini gerçekleştirirken, AB üyelik sürecimizde halen açılmayan fasılların birçok açılış kriterini de yerine getirmiş olduk.
Değerli Dostlarım,
Bugün Avrupa ve çevresinde yaşananlara baktığımızda, Avrupa Konseyi’nin temel değerlerine ve uzlaşı kültürümüze yönelen tehditleri de görüyoruz.
Dünya’da ve Avrupa’da ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi, anti-semitizm, Hristiyan karşıtlığı gibi akımlar giderek artıyor.
Kısaca, kendinden olmayan herkese karşı olmak ortak değerlerimizi temelden sarsmaya başladı.
Bu ortamda, Avrupa Konseyi’nin birikimine ve uzmanlığına bugün her zamankinden daha fazla ihtiyaç var.
Esasen, AKPM Başkanı olduğum dönemde, dini boyutuyla beraber kültürler arası diyaloğu ve birlikte yaşama anlayışını güçlendirmeye öncelik verdim.
2011 Nisan’ında 5 farklı dinin temsilcileri bu çatı altında bir araya geldiler ve hoşgörü mesajı verdiler. Maalesef, bugün bu mesajların yerini bulmadığını görmekten üzüntü duyuyorum.
Birlikte yaşama kültürünün gerilemesi ve ötekileştirme radikalleşmeye yol açıyor. Radikalleşme de terörü tetikliyor.
Türkiye yıllardır terörün her türlüsüyle mücadele ediyor.
Bunun en kanlı örneğini 15 Temmuz gecesi yaşadık.
O gece hepimiz için güzel bir yaz akşamı olarak başladı.
O gece bir darbe girişimi yaşanacağı kimsenin aklına gelmezdi.
Ama, Fetullahçı Terör Örgütü üyeleri, hain darbe girişimiyle anayasal düzenimizi, tüm seçilmiş makamlarımızı ve demokratik kurumlarımızı hedef aldı.
Cumhurbaşkanımızı ve Hükümetimizi devirmeye kalktılar.
Savaş uçakları meclisimizi bombaladı.
Teröristler başarılı olsaydı; bugün, bu salondaki Türk milletvekillerinden hiçbiri burada olamayacaktı.
Türk halkı, tanklarla ezildi, kurşunlandı, bombalandı. Katledildi. Ama cesur halkımız bir destan yazarak darbe girişimine “dur” dedi. Şehitlerimizi şükran, minnet ve rahmetle anıyoruz.
Biz, o gece bütün görüş farklılıklarımızı bir kenara bıraktık. Demokrasimize ve ülkemizin geleceğine sahip çıktık.
Bugün de aynı kararlılığı taşıyoruz.
İstanbul’da Yenikapı’da, 5 milyon vatandaşımız bir araya geldi. Muhalefet partilerinin de yer aldığı bu tarihi mitingde, demokrasi düşmanlarına karşı birlik ve beraberlik mesajı verdik.
15 Temmuz gecesini tekrar yaşamamak için gereken bütün tedbirleri alıyoruz.
Milletimizin varlığını, devletimizin bekasını ve esasen ortak değerlerimizi hedef alan bu büyük tehdidi bertaraf etmek için Anayasal yetkimizi kullanarak OHAL ilan ettik.
Burada bir konuyu özellikle vurgulamak istiyorum:Darbe girişimi öncesinde, PKK / PYD / YPG ve DEAŞ saldırılarının en yoğun olduğu dönemde dahi, OHAL ilan etmekten kaçınmıştık.
Fakat bu şer ittifakı karşısında başka bir seçeneğimiz yoktu.
FETÖ unsurlarının, başta devlet kurumları olmak üzere, sızdıkları yerlerden süratle temizlenmesi için ne gerekiyorsa yapıyoruz.
Bu mücadeleyi yürütürken hukuk devleti sınırları içinde hareket ediyoruz.
Başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi olmak üzere, uluslararası yükümlülüklerimizle uyumlu şekilde hareket ediyoruz.
Değerli Milletvekili arkadaşlarım,
Bu zorlu süreçte, kurucu üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi’yle yakın işbirliği içinde olduk.
15 Temmuz’un ardından, ülkemizi ziyaret eden ilk Avrupalı lider, Genel Sekreter Jagland oldu.
Hemen ardından, AK Bakanlar Komitesi Dönem Başkanı sıfatıyla, Estonya Dışişleri eski Bakanı Kaljurand ve Başkan Agramunt ülkemize geldiler.
Kendilerine teşekkür ediyoruz. Dayanışma ve işbirliğinin en güzel örneğini gösterdiler.
Benim de darbe girişimi sonrasında ilk ziyaret ettiğim uluslararası örgüt Avrupa Konseyi oldu.
Darbe girişimi sonrasında, Avrupa Konseyi’yle işbirliğimiz daha da arttı. İnsan Hakları Komiseri, İşkenceyi Önleme Komitesi gibi AK mekanizmaları ülkemizi ziyaret etti.
AK ile uzmanlar seviyesinde teknik diyalog süreci başlattık.
Attığımız tüm hukuki adımlar hakkında AK’a bilgi veriyoruz. Bu süreçte şeffaflığa önem veriyoruz.
Tavsiyeleri titizlikle değerlendiriyoruz.
Biz her zaman daha fazla diyalog ve angajmana hazırız.
Bu süreçte reform çabalarımızdan ödün vermiyoruz.
Tüm partilerin katılımıyla Anayasa reformu çalışmalarını sürdürüyoruz.
Güneydoğu bölgemize yönelik kalkınma hamlelerimiz de devam etmekte.
Reformların kurumsallaşması ve sivil demokrasiyi güçlendirmek için AK’ın ve AKPM’nin tavsiyelerini dikkate almaya devam edeceğiz.
Değerli Milletvekilleri,
Bu zor süreçte, birçok dostumuzdan destek ve dayanışma gördük. Ancak, durumun ciddiyetini anlamayanlar, anlamak istemeyenler de oldu.
Çoğu dostumuz ancak Ankara’yı ziyaret ettikten sonra durumun ciddiyetini anladıklarını itiraf ettiler.
Biz başından beri bizi ziyaret etmelerini ve gerçek tabloyu yerinde görmelerini bekledik.
Katledilen 241 vatandaşımızın teröristlerce ihlal edilen haklarını anlamalarını bekledik.
Tankların altında ezilen, organlarını kaybeden 2000’den fazla vatandaşımızın acılarını onların ağzından dinlemelerini bekledik.
Söylediğim gibi, birçok kişi Türkiye’yi ziyaret ettikten sonra terörist darbe girişimini ve FETÖ’nün gerçek yüzünü daha iyi anlayabildi.
Değerli Dostlar,
Türkiye’yi hedef alan terör tehdidi tek yönlü değil.
PKK / PYD / YPG, DAEŞ ve FETÖ terör örgütleriyle aynı anda mücadele ediyor.
Güvenliğimizi, istikrarımızı ve ortak değerlerimizi hedef alan terörle başedebilmek için, terör örgütleri arasında iyi – kötü diye ayrım yapmadan hep birlikte mücadele etmeliyiz.
Hepimiz güvende değilsek, hiçbirimiz güvende olamayız.
Bugün hepimizin karşı karşıya olduğu bir başka sınama da yaşadığımız göç ve sığınmacı akımlarıdır.
Türkiye bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor.
Dünyada en fazla sayıda sığınmacıya kucak açan ülkeyiz.
Terörden ve zulümden kaçan 2.7 milyon Suriyeli kardeşimizle aşımızı paylaşıyoruz.
Sağlıktan eğitime kadar her türlü ihtiyaçlarını karşılamak için elimizden geleni yapıyoruz.
Ama, bu insanların hayat standartlarını yükseltmek için daha fazlasını da yapabilmeliyiz.
Herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor.
Kalıcı çözüm için milyonlarca insanı yurdunu terk etmeye zorlayan temel sebeplerle de başedebilmeliyiz.
Değerli milletvekili arkadaşlarım,
Avrupa’da halklarımızın karşı karşıya kaldığı sınamalar bunlarla da sınırlı değil.
Çözüme kavuşturulmamış sorunlar Avrupa’nın istikrarına ve demokratik güvenliğine tehdit oluşturuyor.
Kırım, Yukarı Karabağ, Güney Osetya, Abhazya ve Transdinyester sorunları devam ediyor.
Batı Balkanları yakından izlemeyi sürdürmeliyiz. Bölgede sürdürülebilir barış ve kalkınmanın tesisi için çalışmalıyız.
Değerli Dostlarım,
Kıbrıs’ta da bu yıl içinde kalıcı bir çözüme ulaşmak istiyoruz. Ada’daki liderlerin gayretlerini destekliyoruz. Bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğine inanıyoruz.
Bütün bu sınamalar karşısında, AK’ın rolü ve değerlerinin önemi daha da artmaktadır.
AK ve AKPM’nin daha fazla katkı sağlayabilmesi için reform sürecinin devam etmesi gerekiyor.
Bütçe sorunları aşılmalı.
Avrupa’nın geleceği için ortak bir vizyon oluşturmalıyız.
Bu nedenle AKPM’nin de gündeminde olan Liderler Zirvesi’nin bir an önce gerçekleşmesi fikrini destekliyoruz.
Bu vesileyle, Demokrasi İçin Ortaklık uygulamasının komşu bölgelerdeki ülkelere katkısını görmekten duyduğum memnuniyeti de vurgulamak istiyorum.
AKPM, ortak aklın ortak çözümler ürettiği bir kurumdur.
Ortak değerlerimize bağlı kalarak, bütün bu sorunların üstesinden gelebiliriz.
Türkiye, üzerine düşeni yapmaya her zaman hazırdır.
Teşekkür ederim.