DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- İbrahim Kalın Bey, yine Bakan
Yardımcımız Sedat Bey, aynı şekilde Genelkurmay’dan ve yine Milli
İstihbarat Başkanlığımızdan arkadaşlarımızla bu toplantıları
gerçekleştirdiler.
Görüyoruz ki ABD’nin bu kararından ABD’yi vazgeçirmek için çaba sarf eden
ülkeler de var, ABD içinde de farklı sesler var, tüm bunları konsolide
etmeye çalışıyoruz, muhataplarımızla bu konuları enine boyuna
değerlendiriyoruz.
Son günlerde ABD’nin mazeret olarak özellikle işte Kürtleri öldürmeyin gibi
söylemlerini de şiddetle reddettiğimizi zaten defaatle söyledik. Sayın
Cumhurbaşkanımız da dün Grup konuşmasında bunu açık, net bir şekilde
vurguladı. Esasen buradan çekilmekte ABD’nin bazı zorlukları olduğunu
görüyoruz. Bir terör örgütüyle bu kadar iç içe olduktan sonra, bu kadar
angaje olduktan sonra terör örgütünden ayrılmak o kadar da kolay olmuyor;
ABD’nin karşı karşıya kaldığı zorluklardan bir tanesi bu. Ama kendi içinde
farklı kurumlardan farklı seslerin geldiğini de görüyoruz.
Diğer taraftan tabii başta Batılı muhataplarımız olmak üzere, ama özellikle
de Astana formatında birlikte çalışa geldiğimiz Rusya’yla ve İran’la da bu
süreci koordine etmek istiyoruz. Buradan doğacak boşluktan terör örgütleri
özellikle faydalanmasın; ne DEAŞ, ne YPG, PKK, bizim için hepsi aynıdır.
Diğer taraftan, yine başka sorunlar ortaya çıkmaması için bugüne kadar
birlikte çaba sarf ettiğimiz, birlikte çalıştığımız ortaklarımızla da
süreci değerlendiriyoruz. Bu anlamda Moskova ziyaretimizi zaten takip
etmiştiniz. Aynı şekilde İran’la da yakın temas içindeyiz, görüşmelerimizi
sürdürüyoruz. Seversiniz-sevmezsiniz, yani bunu ABD ve diğer ülkeler için
söylüyorum; İran da Suriye’de bir aktördür, dolayısıyla burada var olan
aktörlerle yapıcı bir şekilde çalışmaya devam etmemiz lazım.
İkinci unsur ise; terörle mücadele. Terörle mücadele konusunda
kararlılığımızı herkes gördü, sınırımızın ötesinde var olan terör
örgütlerinin hepsiyle başından beri mücadele ettik, bundan sonra da
mücadele edeceğiz. YPG ve PKK’nın Suriye topraklarında güçlenerek ülkemize
tehdit oluşturmasının önüne geçmek için gerekli tedbirlerimizi aldık,
adımlarımızı nasıl Afrin’de attıysak, nasıl Fırat Kalkanıyla yine Fırat
nehrinin batısında, Cerablus bölgesinde ve El Bab’a kadar adımlarımızı
attıysak, Fırat’ın doğusunda da bu adımları atmaktan hiçbir zaman
çekinmeyeceğiz.
Diğer taraftan işin insani boyutuyla da yakından ilgileniyoruz ve Birleşmiş
Milletler başta olmak üzere Avrupa Birliği’yle bir taraftan Türkiye’deki
Suriyeli mülteciler, diğer taraftan şimdi Suriye’ye dönmeye başlayan 300
binden fazla Suriyeli ve diğerlerini de insani yardımları nasıl
oluşturabiliriz, bunların geri dönmesi için neler yapabiliriz, bunları tüm
uluslararası camiayla birlikte yürütmeye çalışıyoruz.
Suriye’de en önemli süreç siyasi süreçtir ve İdlib’deki durumun şu anda
olduğu gibi muhafaza edilmesidir. Ve İdlib Muhtırasının tam olarak
uygulanması için özellikle Rusya’yla ve İran’la birlikte çalışıyoruz.
Sahada zorluklar var, ama bunların üstesinden geliyoruz. Bir taraftan
rejimin siyasi çözüm yerine askeri çözümü tercih etmesi. Diğer taraftan
sahada radikal grupların olması ki son zamanlarda bazı çatışmalar da var.
İşimizi zorlaştırsa da bugüne kadar bu İdlib Muhtırasının uygulanmasında
bir sorun yaşanmadı, bundan sonra da yaşanmasını arzu etmiyoruz. İdlib
muhtırasının uygulanması neden önemli? Siyasi çözüm için. Yani rejimle
muhalifler arasında bugüne kadar zor da olsa bizlerin de desteğiyle
yürütmeye çalıştığımız siyasi süreçte artık belli bir aşamaya geldik. Nedir
bu? Anayasa Komisyonunun kurulmasıdır. Cenevre’de üç Dışişleri Bakanı
olarak biraraya geldiğimiz zaman, BM Özel Temsilcisiyle beraber Anayasa
Komisyonu kurulması için çok önemli mesafe katettiğimizi söylemek isterim.
Şimdi birkaç ismin dışında özellikle sivil toplum listesinde de bir
mutabakat var. O isimler üzerinde de özellikle rejimin garantörleri olan
Rusya ve İran’ın rejimle birlikte çalıştığını görüyoruz. Bunların
detaylarına eğer sorularınız olursa daha sonra gireriz. Yani Türkiye olarak
Suriye’deki gelişmelerin tüm boyutunda varız, yapıcı bir şekilde varız.
Suriye’nin sınır bütünlüğünü, toprak bütünlüğünü destekliyoruz. Suriye’nin
istikrarı, barışı ve huzuru bizim için de çok önemlidir.
Diğer taraftan, hemen diğer komşumuz Irak’ta seçimden sonra kapsayıcı bir
hükümet kuruldu. Birkaç bakan henüz daha atanmadı. Ve geçtiğimiz günlerde
Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih, Dışişleri Bakanı ve bazı diğer bakanlarla
beraber ülkemize bir ziyaret gerçekleştirdi. Yani 2019’un ilk ziyareti Irak
tarafından ülkemize gerçekleştirildi. Ve son derece faydalı bir ziyaret
oldu. Bir taraftan bu kapsayıcı hükümeti desteklerken, yine gerek terör
problemi, gerekse başka sorunlar sebebiyle yıkılan, yakılan bir ülke haline
geldi. Yani Irak’ın yeniden inşası çok önemli, bu konuda da Türkiye’den
beklentiler yüksek. Bunları değerlendirdik. Enerji konusunda, yine güvenlik
konusunda, PKK ile mücadele konusunda tüm düşüncelerimizi ve
politikalarımızı paylaşma imkânımız oldu. Önümüzdeki süreçte Irak’la komşu
bir ülke olarak ve stratejik bir ilişkimiz olan kardeş bir ülke olarak
ilişkilerimizi daha da geliştirme konusunda mutabık kaldık. Enerji ve
ticaret gibi, yeni gümrük kapılarının açılması, özellikle çifte gümrük
vergilerinin önlenmesi gibi konularda da mutabıkız, çalışmaya devam
edeceğiz.
Yine bu yılın içinde bir ziyaret de Pakistan’dan geldi. Pakistan’daki
sorunları biliyoruz, ama Pakistan’la bizim tarihi bağlarımız var, coğrafi
olarak biraz uzak gibi görünsek de ama birbirine çok yakın iki ülke ve iki
kardeş ülke ve Pakistan’ın özellikle Afganistan’da barışın sağlanabilmesi
için oynayabileceği rolü çok iyi biliyoruz. NATO’da ve diğer platformlarda
Pakistan’ı dışlayarak herhangi bir Afganistan’da adım atılamaz. Dolayısıyla
terörle mücadele dahil her alanda Pakistan’ın desteğini almamız gerektiğini
söylüyoruz.
Bölgede gelişmeleri takip ederken Kerç Boğazındaki krizin aşılması için
yoğun çaba sarf ediyoruz. Diğer taraftan, Kırım ve Ukrayna’nın sınır
bütünlüğü konusundaki politikalarımız belli, Rusya’yla belli konularda
görüş ayrılığımız var. Ama bunlar diğer alanlarda attığımız stratejik
adımların önünde engel değildir. Önümüzdeki süreçte Sayın
Cumhurbaşkanımızın da Rusya ziyareti olacak ve Soçi formatında üçlü zirve
dönüşümlü olarak yine tekrar Rusya’da gerçekleştirilecek. Tüm bunların
hazırlıklarını arkadaşlarımızla beraber sürdürüyoruz.
Diğer taraftan, bölgemizde yakından takip ettiğimiz milli politikalarımız
dediğimiz, milli davamız dediğimiz Kıbrıs sürecinde de Mayıs’a kadar
herhangi bir müzakerenin başlaması Avrupa Parlamentosu seçimlerinden dolayı
gerçekçi görülmüyor. Biz o zamana kadar gayriresmi bir şekilde tüm
taraflarla görüşmelerimizi sürdürerek bu sefer neyi ve ne için müzakere
edeceğimizi önceden tüm taraflar arasında adada iki taraf ve garantör
ülkeler arasında bir mutabakata varılarak müzakereye başlamasından yanayız.
Aksi takdirde yine bütün çabalarımız yarıda kalacaktır. Crans-Montana’da
olduğu gibi bizim tüm iyi niyetimize rağmen Rum tarafı hiçbir şeyi Türk
tarafıyla paylaşmak istemediği için maalesef Genel Sekreter
Crans-Montana’yı sonlandırmak zorunda kaldı.
Ege dahil Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Ve yeni
gelecek platformumuzla beraber Kıbrıs etrafında kazılara, sondajlara biz de
başlıyoruz.
Şu anda Fatih 1 Gemimiz Alanya 1 bölgesinde sondajlara başladı. İkinci
gemimiz de ulaşmak üzere, onu da yine Kıbrıs etrafına göndererek sondajlara
başlayacağız. Burada Kıbrıs etrafında biz sondajlara karşı değiliz, ama
Kıbrıs Türk halkının da buradaki haklarını garanti altına almamız lazım.
Avrupa Birliği’nden de yine beklentimiz budur, uluslararası camiadan da
öyle. Öyle görünüyor ki Rum Kesimi her ne kadar sözlü olarak Kıbrıs Türk
halkının burada haklarının olduğunu kabul etse de, bunu garanti altına
almaktan kaçınıyor. Ve bu bölgenin istikrarı, barışı bizim için önemlidir,
yakından takip ediyoruz.
Çok değerli arkadaşlar; Avrupa Birliği’yle iki bakanlık birleştiği için
artık bakanlığımız bünyesinde Avrupa Birliği Başkanlığı olarak bu süreci
bakan yardımcılarımız ve arkadaşlarımızla aynı kadrolarla yürütmeye
çalışıyoruz. İlişkilerimizde yeni sayfalar demeyeyim, ama daha pozitif bir
ortam oluşması için iki tarafın da çabaları var, ama zorlukların da
farkındayız. Yine bir Avrupa Parlamentosu seçim öncesi bazı Avrupa
ülkelerinin, özellikle Türkiye’nin AB üyeliğine karşıtlığının devam
etmesini bekliyoruz, bu doğal.
Diğer taraftan, Avrupa Birliği kurumlarıyla ilişkilerimizi güçlendirmek
için karşılıklı adımlar atıyoruz. Ve vize serbestisi, Gümrük Birliği
Anlaşmasının güncellenmesi, diğer taraftan göç mutabakatımızın devam
ettirilmesi, terörle mücadele gibi birçok alanda işbirliğimizi
sürdürüyoruz, karşılıklı toplantılarımız, çalışma gruplarımız geçtiğimiz
yılda olduğu gibi bu yıl içinde de bir takvim oluştu, yine
gerçekleştirilmeye devam edecek.
İki gün önce Stylianides’i ülkemizde ağırladık, özellikle Suriye’den gelen
göçmenlere Avrupa Birliği’nin yapacağı yardımların koordine edilmesi,
insani boyutu, sivil boyutlu ve Suriye’ye dönenlerle ilgili ne
yapabileceğimizi birlikte değerlendirdik.
Diğer taraftan Reform Eylem Grubumuz geçtiğimiz yıl içinde iki defa
toplandı ve şu anda Adalet Bakanlığımız yargı reformu stratejisi üzerinde
yoğun bir şekilde çalışıyor. Diğer kurumlarımızla birlikte bizim
Bakanlığımız da, Dışişleri Bakanlığımız da gerekli katkıyı sağlıyor. Bu
süreci yine Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyiyle beraber sürdürüyoruz.
Avrupa Birliği sürecinde attığımız her adım esasen Avrupa Konseyinde
taahhütlerimizin de yerine gelmesine vesile oluyor veya Avrupa Konseyiyle
ortak çalışmalarımız olsun, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi ya da İnsan
Hakları Mahkemesiyle ilgili olsun, attığımız her adım yine Avrupa Birliği
sürecinde yine ilişkilerimize önemli katkı sağlıyor. İkisini bir bütün
olarak görüyoruz. Bugün Akif Çağatay Kılıç arkadaşımız da AKPM Türk Heyeti
Başkanı olarak burada bulunuyor. Ve önümüzdeki süreçte tabii sadece Avrupa
Birliği-Türkiye ilişkileri, Avrupa Konseyi-Türkiye ilişkileri olarak
görmememiz lazım. Her iki kurum içinde yaşanan sorunları da iyi
değerlendirip, analiz edip ona göre politikalarımıza da yön vermemiz
gerekiyor. Önümüzdeki Avrupa Parlamentosu seçimleri, Mayıs ayındaki
seçimler gerçekten Avrupa Birliği’nin geleceği bakımından önemli bir seçim
olacak. Çünkü ulusal meclislerde artan ırkçı partilerin gücü ya da sandalye
sayısı Avrupa Parlamentosuna da pek muhtemel olarak yansıyacak. Keza yine
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisinde ulusal meclislerden seçilen
milletvekilleri bizde olduğu gibi oraya gönderiliyor. Son zamanlarda ırkçı
parti milletvekili sayısının orada da arttığını görüyoruz. Ve maalesef
Avrupa kurumlarında da özellikle hukuki görüş belirtmesi gereken kurumlarda
da son zamanlarda ideolojinin ağır bastığını görmeye başlıyoruz. İşte bu
trendler nereye gidecek, bizleri nasıl etkileyecek? Avrupa kurumlarını ve
Avrupa’nın geleceğini nasıl etkileyecek? Sadece ikili ilişkiler açısından
bakmamamız lazım, daha geniş bir vizyonla bunları değerlendirip ona göre
yüce Meclisimizin ve bizlerin politika belirlemesinde fayda var diye
düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, Kafkasya’daki gelişmeleri, Azerbaycan’la olan
ilişkilerimizi, yine Türk dünyasıyla bağlarımızı, güçlenen bağlarımızı uzun
uzun anlatabilirim ama sizler de bunları zaten takip ediyorsunuz, ama
Balkanlarda artan gerginlikten endişe duyduğumuzu özellikle vurgulamak
isterim. Bir taraftan Batılı ülkelerle bazı diğer ülkeler arasında bir
rekabet alanı oluşturulmaya çalışılıyor. Diğer taraftan Kosova’yla
Sırbistan arasındaki artan gerginlik gerçekten bölgenin istikrarını
etkiliyor. Bosna Hersek’teki seçimden sonra Avrupa Birliği karşıtı bir
partinin temsilci Dodik’in yine Konseye seçilmesi ve henüz hükümetin
kurulmaması. Yine Makedonya’daki isim sorununun çözülmesi önemli, ama halen
durumun kırılgan olduğunu görüyoruz. Biz her zaman Makedonya halkının
aldığı kararın arkasında olacağımızı söylüyoruz. Tüm bu gelişmeler esasen
Balkanlara daha fazla önem vermemiz gerektiğini gösteriyor. Ve Sayın
Cumhurbaşkanımızın liderliğinde gerçekten gerek Cumhurbaşkanımızın
Sırbistan ve Kosova Cumhurbaşkanını araması, bizlerin yaptığı ziyaretler ve
gerekse yine Sırbistan ve Bosna-Hersek arasında Belgrad’la Saraybosna
arasında otoban projesinin başlaması, kalkınma projelerinin devam etmesi
gibi ekonomik kalkınma dair her alanda yapıcı katkılarımızı sürdürüyoruz.
Bölgemizdeki krizleri çözerken tabii bölgemizin hemen ötesinde Yemen
sorunun çözülmesi bu sene önceliklerimizin arasında olacak, gerçekten orada
bir insani dram var. Yer yer insani yardımlarımızın ulaştırılmasında bile
zorluklar yaşıyoruz kuşatmalardan dolayı. Ve çok sayıda insan açlıktan,
koleradan, salgın hastalıklardan öldü ve gerçekten zor durumda yaşıyorlar.
Ve İslam İşbirliği Teşkilatının Dönem Başkanı olarak Zirve Başkanlığını
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan yürütüyor. Dün de Yemen
Dışişleri Bakanıyla telefonda görüştüm. Önümüzdeki günlerde İslam İşbirliği
Teşkilatı Yemen Temas Grubu toplantısını da gerçekleştireceğiz. Belki Ocak
ayının sonunda ya da Şubat ayında olabilir zamanını Yemen Dışişleri
Bakanıyla beraber belirleyeceğiz. Yemen’deki sorunun, savaşın çözülmesi,
bitmesi konusunda katkılarımızı sürdüreceğiz. Sadece BM’nin çabalarını
desteklemek yetmez, Türkiye olarak da yine katkı sağlayacağız.
Aynı tavrımız Libya için de geçerlidir, geçtiğimiz günlerde Libya’ya bir
ziyarette bulundum, yavaş yavaş kendisini toparlayamaya başlayan bir ülke,
bütçesi ilk defa artı verdi. Gerek petrol satışları, doğalgaz satışlarından
dolayı, gerekse bazı yaptıkları reformlar sayesinde. Ama ülkede gerçekten
sorunlar ciddi bir şekilde devam ediyor, dışarıdan ciddi müdahaleler var,
taraf tutanlar var ve güvenlik problemi var. Ülke bir taraftan seçime
hazırlanırken, diğer taraftan karşı karşıya kaldığı sorunlarla da mücadele
etmesi gerekiyor. Nasıl NATO şimdi Irak’ta yeni hükümet kurulduktan sonra
Irak’ın askeri ve güvenlik güçlerini eğitecekse aynı desteğin Libya’ya
verilmesi gerektiğini en son NATO Dışişleri Bakanları Toplantısında gündeme
getirdik. Libya’yla ilgili süreci de yakından takip ediyoruz, yapıcı bir
katkı sağlıyoruz ve Birleşmiş Milletlerin çabalarını destekliyoruz,
uluslararası camiayla birlikte hareket ediyoruz ve Libya’nın da bölünmemesi
için gerekli tavrımızı sergiliyoruz.
Birleşmiş Milletler çatısı altında önümüzdeki süreçte barış için
arabuluculuk, aynı inisiyatifi AGİT örgütüne de Avrupa Güvenlik ve
İşbirliği Teşkilatına da biliyorsunuz taşıdık. Yine orada da Finlandiya’yla
beraber bunu iki eş başkan olarak sürdürüyoruz. İslam İşbirliği Teşkilatına
da bu mekanizmayı yine Zirve Başkanı olarak biz getirdik.
Ve bu sene canlandıracağımız, yeniden canlandıracağımız bir inisiyatif de
Medeniyetlerarası İttifak. İspanya’yla biliyorsunuz eş başkanlığını
sürdürüyoruz. Her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz
Medeniyetlerarası İttifak girişimini canlandırarak hepimizin endişe duyduğu
bu ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslam düşmanlığı kendisinden olmayan
herkese karşı hoşgörüsüzlüğe karşı belki bir çaba sarf edebiliriz. Ve
İspanya’nın Medeniyetlerarası İttifak girişiminin merkezini İstanbul’a
taşıma önerisi oldu. Bu öneriyi de dikkatli bir şekilde değerlendiriyoruz.
BM’yle beraber değerlendirerek belki İstanbul’a bu merkezi taşırız eğer BM
de arzu ederse. Çünkü İstanbul’umuz da hoşgörü şehridir, Türkiye olduğu
gibi, tüm Anadolu olduğu gibi, farklı dinlerin, farklı medeniyetlerin
tarihten bu yana yaşadığı bir şehirdir. Zaten İstanbul’umuzu New York,
Cenevre ve Viyana’dan sonra Birleşmiş Milletlerin önemli bir bölgesel
merkezi yapmak için çalışmalarımız epeydir devam ediyor. Çok sayıda BM
kurumu Ankara’ya ve İstanbul’a biliyorsunuz taşındı. Ve şimdi büyük bir
bina bakıyoruz ya da arazi bakıyoruz ki BM için büyük bir bina inşa edelim
ve tüm BM kurumlarını da bir çatı altında toplayalım.
Ben sözlerimi burada sonlandırmak istiyorum. Daha çok soru-cevap şeklinde
siz değerli Milletvekillerimizin önem verdiği konuları birlikte
değerlendirme arzusundayım. Bu fırsat için değerli Başkanım çok teşekkür
ediyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.