Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sayın Burak Özügergin’in Olağan Basın Toplantısı, 3 Şubat 2010, Ankara


BURAK ÖZÜGERGİN:
Öncelikle özür diliyoruz. Geç kaldık. Daha önce de söylediğim gibi, geçerli bir mazeretimiz var. İran Dışişleri Bakanı Sayın Muttaki Bakanlığımıza gelişinde biraz gecikti. Yaklaşık bir saat sürecek baş başa görüşmenin ardından, bir basın toplantısı yapılmasına karar verildi. Onun için kusura bakmayın beklettik.

 

Bu sabah iki ayrı bölgeden konuklarımız oldu. Bir tanesi Kosova’dan, Kosova Cumhurbaşkanı Ankara’yı ziyaret etmekte biliyorsunuz. Diğeri de Batı Trakya Türk Azınlığından bir heyet bakanlığı ziyaret etti. Kosova Cumhurbaşkanı Sayın Sejdiu Sayın Cumhurbaşkanımız, Meclis Başkanımız ve Başbakanımızla görüşmeler yaptılar. Sayın Bakanımız da bu sabah bir çalışma kahvaltısında bir araya geldi kendisiyle. İkili ilişkilerimizi konuştuk. Hem siyasi, hem ekonomik, hem kültürel boyutları ele aldık. Özelde de TİKA’nın Kosova’daki faaliyetleri konuşuldu ve bu çerçevede Kalkınma İşbirliği ve TİKA Koordinasyon Ofisi’nin Statüsü’ne ilişkin bir protokol imzaladık. Yani bizim oradaki TİKA ekibinin tabi olacağı statü belirginlik kazanmış oldu.

 

Biliyorsunuz dün Ankara Üniversitesi bünyesinde kurulan bir Güney Doğu Avrupa Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin açılış töreni vardı. Burada konuk Cumhurbaşkanı konuşma yaptı. Sayın Bakanımız da bir konuşma yaptı. Kosova Cumhurbaşkanı’nın ülkemize yaptığı ziyaret şu açıdan önemli; hatırlayacaksınız Kosova bağımsızlığını Şubat 2008’de kazandı. Bu ülkeden Devlet Başkanı seviyesinde yapılan ilk ziyaret oldu. Onun için sembolik bir anlam taşıyor. Türkiye Kosova’nın bağımsızlığını ilk tanıyan ülkelerdendir. Birinci miyiz, ikinci miyiz ondan emin değilim, ama ilk tanıyan ülke olduğumuzu düşünüyoruz.

 

Daha sonra Batı Trakya Türk Azınlığından bir heyet biraz önce Bakanlıktaydı. Heyet bize Yunanistan’da yaşayan Türk azınlığın, eğitim, sosyal, ekonomi ve diğer alanlarda karşı karşıya bulunduğu sorunlar hakkında bilgi verdi. Haklı bazı sıkıntıları var. Yunan toplumuna entegrasyonda azınlık mensuplarımızın karşılarına çıkarılan bir takım yapısal engeller var. Bu konuda bir görüşme oldu. Bize, yani Türkiye’ye, hak arama ve var olma mücadelesinde bugüne kadar yanlarında olduğumuz için takdir ve teşekkür hislerini sundular. Biz de Batı Trakya Türk Azınlığının sorunlarını yakından takip ettiğimizi kendilerine yineledik. Azınlıkları-hep söylüyoruz bir köprü benzetmesi vardır-biz azınlıkları köprü olarak görüyoruz. Pekala soydaşlarımız üretken Yunan vatandaşları olabilirler. Yunanistan’ın da bunu idrak etmeye başladığını görüyoruz ve bu yönde de ileride bazı adımlar atılacak. Yunanistan’la ortak bir anlayış çerçevesinde bu konuyu ele almaya başladık.

 

Bu anonslardan sonra sizin sorularınızı almaya başlayım var ise.

 

SORU: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dün Türkiye’de nüfus cüzdanlarında din ibaresinin kullanılmasının yanlış olduğuna dair bir karara vardı. Bu çerçevede Bakanlıkta nasıl bir değerlendirme yapıldı? Bundan sonra uygulamadan vazgeçilmesi yönünde bir adım beklemeli miyiz?

 

CEVAP: Şimdi bu karar daha çok yeni, dün alındı. İnceleyeceğiz. Daha önce Avrupa’da benzer kararlar AİHM tarafından da alınmıştı Yunanistan üzerinde düşünüyorum, hatalı olabilirim.  Dolayısıyla bizimkine benzer bir karar içtihatta var görebildiğimiz kadarıyla. Ama farklılıklar var mı? Yani bizim davamızla daha önceki davalar arasında bir farklılık var mı? Ne gibi adımlar atılmalıdır? Bu konuyu Bakanlığımız hukukçuları önümüzdeki dönemde değerlendirecektir.

 

SORU:  Burak bey, Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’un başka bir başkente, Avrupa’da bir başkente atanabileceğine ilişkin iddialar var. Dışişleri Bakanlığı’nda bu yönde herhangi bir değerlendirme oldu mu? Sayın Çelikkol’un böyle bir talebi oldu mu acaba?

 

CEVAP: Bir kere şunu söyleyim gayet net bir şekilde; Sayın Büyükelçimizle görüştük, böyle bir talebi yok. Bakanlığımızda böyle bir plan da yok. Dolayısıyla çıkan haberlerin şu aşamada asılsız olduğunu ben size gayet rahat söyleyebilirim.

 

SORU: Ermenistan konusunda dün Amerika’dan bir açıklama yapıldı. Sürecin diğer gelişmelerden bağımsız ilerlemesi gerektiği konusunda. Burada sanki Karabağ müzakereleriyle ilgili bir atıf sözkonusu. Uluslararası toplum Türkiye’nin geri planda bir ön şart olarak sunduğu Karabağ konusunda acaba desteğini çekiyor mu? Öyle bir izlenim edindik ama sizin değerlendirmeniz nedir?

 

CEVAP: Karabağ konusunda çok uzun süredir devam eden bir sorun olmakla birlikte son dönemde bir ivmelenme var. Geçen hafta liderler 9. kere Soçi’de bir araya geldiler. Rusya Dışişleri Bakanı Sayın Lavrov görüşmeden sonra bir açıklamada bulundu ve Madrid İlkeleri belgesi üzerinde çalışılmakta olduğunu, dibacesi hakkında muhtelif pozisyonlar bulunduğunu, geri kalanın üzerinde çalıştıklarını söyledi. Yani bütün bunlardan çıkardığımız sonuç nedir? Taraflar arasındaki müzakerelerde mütevazi de olsa bir ilerleme bulunduğunu anlıyoruz. Önümüzdeki dönemde çözüm yönünde somut adımlar atılması için de bir umut ışığı dolayısıyla belirmiş görünüyor. Sözkonusu somut adımların atılması tabiatıyla tarafların siyasi irade ve cesaret göstermesine de bağlı olacaktır, ki biz Minsk Grubu Eş-Başkanı değiliz ama üyesiyiz biliyorsunuz. Minsk Grubu üyesi olma sıfatımızla ve haliyle bölgeyle yakın ilişkilerimiz çerçevesinde konuyu takip ediyoruz.

 

SORU:  Sayın Bakan AB ülkelerinde Türk vatandaşlarına uygulanan vize uygulaması için bir eleştiride bulunmuştu. Bunun haksızlık olduğunu bildirmişti. Bu konuda Türkiye hangi adımları attı? Resmi anlamda bir başvurusu oldu mu? Bu konuda bilgi verir misiniz?

 

CEVAP:  Türkiye dört senedir tam üyelik müzakerelerini sürdüren bir ülke. Yani Avrupa’da herhangi bir ülke değil. AB ile kurumsal ilişkileri her gün güçlenen bir ülke. Dolayısıyla vatandaşlarımızın vize konusunda karşılaştıkları türlü güçlükler gerçekten de bizde bir infial yaratıyor. Şu konuya dikkatinizi çekmek isterim; biz vize kolaylığı istemiyoruz, vize muafiyeti istiyoruz. Kolaylık aşamasını çoktan geçmiş olmalı Türkiye.

 

Bu konu dediğiniz gibi en son ziyaretlerimizden birinde Brüksel’de ele alınmıştı. Dendi ki bir takım teknik veçheleri var bu olayın. Birisi Geri Kabul Anlaşması, bir tanesi biometrik pasaportlar. Bize ne gerekiyorsa söyleyin, yani Sırbistan, Makedonya gibi, diğer ülkelere getirilen kolaylıklar ne şekilde ortaya çıktı ise bize söyleyin, biz de bu süreci tamamlayalım, yalnız tamamladığımız zaman da eğer halen ortada bir sorun varsa o zaman bunu çifte standart kabul ederiz dedik. Şimdi Geri Kabul Anlaşması üzerinde çalışıyoruz.

 

Uzunca bir süre AB geri kabul konusunda külfet paylaşımı alanında çok istekli davranmadı. Şimdi son dönemde bir hareketlenme olduğunu görüyoruz ve Şubat ayın içerisinde geri kabul anlaşmasının müzakereleri için bir raund yapacağız.

 

Biometrik pasaportlar konusu ise basında yer aldı. Sizin de bildiğiniz bir konu. Bakanlığımız, İçişleri Bakanlığı ile yoğun bir mesaiye başladı ve biometrik pasaportların bu sene sonundan önce yürürlüğe sokulması için kendimize bir hedef belirledik. Bu söylediğim hep maddi konular, yani daha doğrusu elle tutulur somut konular. Bizim de istediğimiz, a,b,c önümüze konulur, diğer ülkelere yapılan muamele nasıl olduysa biz de aynen sıralamaya göre işimizi yapar bitiririz, ondan sonra da vatandaşlarımıza vize muafiyeti getirilir.

 

SORU: Burak Bey bugün İsrail’in Türkiye ile ilişkilerinin düzelmesi için İtalyan Başbakanı Berlusconi’den yardım istediğine dair haberler vardı. Türkiye buna nasıl bakıyor? İtalyan Başbakanı iki ülke ilişkilerinin düzelmesinde nasıl bir rol oynayabilir?

 

CEVAP: Şimdi ilişkilerimiz bozuldu mu bozulmadı mı, bunun tartışmasına girmeyelim. Ama bizim İsrail’e yönelttiğimiz eleştiriler var. Bunun da gayet somut sebeplere dayandığını hepiniz biliyorsunuz: Gazze. Gazze hadisesi meydana geldiğinde ortaya yeni bir resim çıktı. Yeni bir tablo çıktı Ortadoğu’da. Barış süreçleri, kanallar tıkandı. Gazze insanının orada yaşadığı dram hepimizin malumu.  Bu durumun düzelmesi lazım. Başkalarının devreye girmesine gerek yok, biz zaten görüşüyoruz. Ama İtalya gibi bir dostumuz İsrail tarafını yaptığı hatalardan dönmek konusunda ikna edebilirse, buna bir itirazımız olmaz haliyle.

 

SORU: Benim sorum Ermenistan ile ilgili olacak. Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararından sonra Sayın Sinirlioğlu’nun önce İsviçre’ye sonra Amerika’ya gitme gibi bir planı vardı. Yarın yola çıkacağı şeklinde haberler var doğru mudur? Ve oradaki görüşmelerden tam olarak ne bekliyoruz? Teşekkürler.

 

CEVAP:  Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı yayınlandıktan sonra ortaya çıkan yeni durum hakkındaki görüşlerimizi biz hemen o gün,18 Ocak tarihinde, hatta geç bir saatte yaptığımız açıklama ile bildirmiştik. Bu açıklamamızda dedik ki, biz Türkiye olarak protokollerin gerek müzakere edilirkenki ruhuna, gerekse ortaya çıkan metnin lafzına bağlıyız. Karşı taraftan da bunu bekliyoruz. Bizim gösterdiğimiz siyasi iradeyi göstermelerini bekliyoruz. Yani görüşmeler, sonuçta müzakereler iki sene sürdü. Her iki taraf da karşı tarafın ne düşündüğünü gayet iyi biliyor.

 

Hemen bu mahkeme kararının ardından Ermenistan tarafı bir kampanyaya girişti. Yani sanki Türkiye fikir değiştirmiş gibi. Hayır Türkiye fikir değiştirmedi. Bizim durduğumuz yer sabit. Garda duran bir trende camdan dışarı bakarsanız, bir an trenin hareket ettiğini sanabilirsiniz. Ama hareket eden belki de yandaki trendir. Bu bir göz yanılması. Şimdi yaratılmaya çalışılan şey bu; biz durduğumuz yerde duruyoruz, hareket eden öbür tren.

 

Evet önümüzdeki günlerde Sayın Müsteşarımız kısa vadede hem İsviçre’ye hem Amerika’ya birer ziyarette bulunacak ve endişelerimizi ayrıntıları ile karşı tarafa iletecek. Zaten Sayın Bakan Ermeni meslektaşı ile yaptığı görüşmelerde de endişelerimizi doğrudan iletti.

 

Yani Türkiye’nin Ermeni açılımında bir sorun yok. Kararla beraber sıkıntıya düşen Ermenistan’ın Türkiye açılımıdır aslında. Bunu hepimizin çok iyi anlaması lazım.

 

SORU: Burak Bey Irak’la ilgili sormak istiyorum. Bugün çıkan bazı haberlere göre Irak Parlamento Üyesi Bayazıt Hasan 4 ayda Türkiye’ye 8 kere nota verdiklerini belirtmiş ve bunun sebebi olarak da Türkiye’nin Kürt Bölgesi sınırlarını 57 defa ihlal ettiğini göstermiş. Bununla ilgili herhangi bir bilgi alabilir miyiz?

 

CEVAP: Kaç kere kim nota verdi bunu bilmiyorum. Ancak eğer Türkiye bir eyleme girişmişse bu terör kaynaklıdır. Yani teröre cevap niteliğindedir. Bizim tutumumuz gayet açık. Irak makamlarının giderek artan işbirliği göstermelerine rağmen- çeşitli mekanizmalar kurulmuştur ve belirli bir ilerleme kaydedilmiştir- buna rağmen terör odaklarının halen oralarda aktif olduklarını biliyoruz. Türkiye bir eylem yaptıysa tamamen uluslararası hukuka uygundur. Vatandaşlarını can ve mal bazında korumaya da devam edecektir. Ama yeni bir döneme girdiğimizi düşünmek isterim. Yani artık böyle notalarla haberleşmek yerine Irak’la yeni bir döneme girdiğimizi hepimiz gördük, Sayın Başbakan’ın Ekim ayında Bağdat’a yaptığı ziyarette imzalanan anlaşma sayısı herhalde söylediğiniz nota sayısından fazladır.

 

SORU: Tükiye’nin Milli Güvenlik Siyaseti Belgesi’nin bu yıl içinde gözden geçirilmesi gündemde olacak. Buradaki dış tehditlerle ilgili olarak Bakanlıkta herhangi bir çalışma yürütülüyor mu? Bir de “komşularla sıfır sorun politikası” çerçevesinde, bunun yansıması bu belgede görülecek mi bundan sonra?

 

CEVAP: Milli Güvenlik Siyaset Belgesi değişir mi, değişmez mi? İçinde ne vardır? Bu tabii siyasi makamların bileceği bir şey, onların talimatıyla yürütülecek bir çalışma. Fakat zaten Ermenistan’dan biraz önce söz açıldı, o konudaki görüşlerimizi söyledik. Geriye ne kaldı? Yunanistan kaldı. Irak’ı da konuştuğumuza göre. Yunanistan; şimdi orada bir casus belli kararından şikayet edilir hep. Bu bir karar değildir. Bu TBMM’nin 1995 yılında yaptığı bir açıklamadır. Bu açıklama da durduk yerde yapılmamıştır. 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesi 1994 yılında yürürlüğe girdiğinde, Yunanistan Parlamentosu, Hükümetine -ki Sözleşme’de karasularını 12 mile kadar çıkarma hususu vardır- uygun gördüğü zaman Yunan karasularını 12 mile çıkarma hakkı vermiştir. TBMM’nin yaptığı açıklama da bu karar ertesinde yapılmıştır. Yani durduk yerde yapılmamıştır, dediğim bu. Hatta açıklamanın metninde böyle tehditvari bir ifade yoktur. Yani savaş sebebi vs. demez. Açın bakın ’95 tarihli açıklamamıza, savaş sebebi demez. Sadece madem böyle bir karar aldınız, biz de buradayız, hak ve çıkarlarımızı koruyacağımızdan emin olabilirsiniz manasında bir açıklamadır o. Casus Belli olarak algılanmış olabilir, ama tekrar ediyorum bir sebebi vardır onun. Dolayısıyla bu sebepler ortadan kalktığı takdirde de zaten yolumuza gayet rahat devam edebiliriz.

 

O zaman isterseniz biraz burada kalalım, çünkü herhalde yarım saat içinde Sayın Bakanlar buraya gelecekler, kaldığımız yerden devam ederiz.

Teşekkürler.