Sayın Cumhurbaşkanım,
Muhterem Hanımefendi,
Saygıdeğer Devlet ve Hükümet Başkanları,
Kıymetli Bakanlar,
Değerli Misafirler,
Sizleri şahsım ve Bakanlığım adına saygıyla selamlıyorum.
Dünyanın dört bir yanından teşrif eden tüm kıymetli konuklarımıza; tarihin, doğanın ve diplomasinin buluşma noktası olan Antalya’ya hoş geldiniz diyorum.
Burada, Akdeniz’in kalbinde, sadece bir forum değil; insanlığın ortak vicdanını temsil eden bir fikir zemini inşa ediyoruz.
Olağanüstü gelişmelerin yaşandığı bir dönemde bu Forumu gerçekleştiriyoruz.
Forumumuz, ayrışan bir dünyada diyaloğun ve diplomasinin nabzının attığı küresel bir merkezdir.
Her yıl daha da büyüyen bu çatı; Kuzey ile Güney’i, Doğu ile Batı’yı, devlet adamlarıyla düşünce insanlarını, diplomatlarla gençleri aynı masa etrafında buluşturmaktadır.
Bu sene de Forumumuz, farklı sesleri, perspektifleri ve çözüm arayışlarını bir araya getirmektedir.
Dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz bu Forumun ruhunu oluşturan temel değerler:
Çok seslilik. Kapsayıcılık. Ortak akıldır.
Bu yapısıyla Forum, kısa sürede uluslararası alanda marka değerine ulaşmış; saygın bir buluşma noktası haline gelmiştir.
Uluslararası düzeyde etkisi, itibarı ve geniş katılım profiliyle öne çıkmıştır.
Bu yönüyle, Antalya Diplomasi Forumu’nun dünya çapında bir ihtiyaca cevap verdiğini görmekteyiz.
Forumumuzda bu yılki tema;
“Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek.”
Forumumuz bu temayla, içerik bakımından zengin, perspektif bakımından derin, çözüm arayışı bakımından da son derece anlamlı bir yapıdadır.
Üç gün boyunca;
-Dünyanın karşı karşıya olduğu adalet, güvenlik ve yönetişim krizlerine ışık tutacağız.
-Yaşanan dönüşüm süreçlerini mercek altına alacak, değişimin dinamiklerinin daha iyi anlaşılmasını hedefleyeceğiz.
-Arabuluculuktan bölgesel ve küresel işbirliğine, kurumsal ve normatif reformlardan diplomasinin yeniden işler hale getirilmesine kadar mevcut sorunlara yönelik çözüm yollarını ele alacağız.
- Yeni ortaklık arayışlarını tartışacağız.
Ayrıca, Forumumuzda ortak aklın rehberliğinde, sürdürülebilir çözümler üretmeyi mümkün kılacak bir düşünce ve diplomasi iklimi yaratmayı hedefliyoruz.
Böylelikle, diplomasiyi de yeniden sahiplenmeyi amaçlıyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Değerli Misafirler,
Yaşadığımız çağ; sadece teknolojik dönüşümün, sadece jeopolitik kaymaların değil, aynı zamanda diplomasinin doğasının da kökten değiştiği bir dönem haline gelmiştir.
Bugün diplomasiyi koridorlardan ve masalardan ibaret görmek yanlış olur.
Yeni çağda diplomasi, daha çok katmanlı ve daha dinamik bir anlayış talep etmektedir.
Bir başka ifadeyle, uluslararası ilişkiler, bugün görünmez ağlarla örülü; sabit çizgilerden uzak, dinamik bir evreni temsil etmektedir.
Eskiden bilginin yolculuğu yavaş, zahmetli ve seçkinciydi.
Geçmişte yıllar süren fiziksel, kültürel ve coğrafi bir serüvenle aktarılan bilgi, bugün saniyeler içinde dünyanın öbür ucuna ulaştırabildiğimiz bir mesaj ya da veriye dönüşmüş durumdadır.
Dijital çağın getirdiği gerçek zamanlı iletişim, diplomasi pratiğini de kökten dönüştürmüştür.
Bilginin yolculuğu gibi hızla yayılan bir şey daha var: Krizler ve uluslararası mücadeleler.
Siber saldırılar, dezenformasyon, yapay zekâ temelli tehditler, enerji güvenliği ve ticaret savaşları…
Bunların her biri artık küresel güvenlik kadar diplomatik zekânın da konusu haline gelmiştir.
İşte bu nedenle, diplomasi artık yalnızca devletler arası bir araç değil, insanlığın ortak geleceğini şekillendiren bir zihin işidir.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Seçkin Misafirler,
21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakırken, tarihin akışını şekillendirecek küresel bir dönüşümü hepinizin şahitliğiyle yaşıyoruz.
Bugün bu dönüşümün etkisini her yerde hissediyoruz.
Dönüşüm, yalnızca uluslararası sistemdeki güç merkezlerinin yer değiştirmesiyle sınırlı kalmamaktadır.
Mevcut düzen, sorunlara çözümler üretemediği için toplumsal hareketler ülkeleri kendi içinde de dönüşüme uğratıyor.
Geleneksel tehdit algılarına her geçen gün yenileri ekleniyor.
Ülkeler arasındaki karşılıklı güven giderek zedeleniyor, hatta yok oluyor.
Zamanın ruhu, artık çok kutuplu, çok katmanlı ve çok boyutlu bir uluslararası düzene işaret etmektedir.
Jeopolitik ve ideolojik bölünmeler ile bloklaşma eğilimi artmaktadır.
Silahlanma yarışı maalesefyeniden başlamıştır.
Bu ortamda:
· Küresel yönetişimde yaşanan aşınma;
· Çoktaraflı kuruluşların zayıflaması;
· Küresel meselelerde eşgüdümün zorlaşması
en önemli sınamalar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Uluslararası sisteme yönelik en büyük potansiyel tehdit ise, kuralsızlığın, belirsizliğin ve başına buyrukluğun hakim olduğu, karanlık bir gelecektir.
İşte bu nedenle, uluslararası düzlemde aklı selim ve adalete dayanan gerçekçi politikalara ve etkin diplomasiye her zamankinden daha fazla ihtiyaç bulunmaktadır.
Meselemiz, çokkutupluluğun doğru yönetilebilmesidir.
Aynı zamanda, küresel yönetişimin daha kapsayıcı hale getirilmesi şarttır.
Ancak bu sayede, Sayın Cumhurbaşkanımızın vurguladıkları üzere, ‘‘daha adil bir dünya’’ inşa edilebilecektir.
Bu hedef, yalnızca söylemlerle değil, uluslararası kuruluşların dabu ilkeye göre yeniden şekillendirilmesiyle mümkün olacaktır.
Birleşmiş Milletler bugün uluslararası toplumun barış ve adalet beklentilerini karşılayamamaktadır.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, gücün tarafını tutan bir düzeni temsil eder hale gelmiştir.
Bunun en açık örneği Gazze’dir.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Gazze’deki katliam karşısında sessiz ve etkisiz kaldı.
Sessizlik büyüdü, adaletsizlik derinleşti, vicdanlar kanadı.
Bu tablonun adı ise karşımıza meşruiyet krizi olarak çıktı.
21. yüzyılda yeni uluslararası düzenin zemini hazırlanırken, öncelikle bu meşruiyet krizinin aşılması gerekmektedir.
Uluslararası kamuoyunun adalet çağrıları her yerde yankılanmakta, artık ‘‘mızrak çuvala sığmamaktadır’’.
Adil ve kalıcı temellere dayanmayan her düzen yıkılmaya mahkumdur.
Bu nedenle, dünya sisteminin merkezinde artık güç değil, hak hakim olmalıdır.
Değerli Konuklar,
Türkiye, krizlerin tam kalbinde, gerilimlerin orta yerinde ama çözümün de merkezinde duran bir ülkedir.
Bugün Türkiye;
- Gazze için sesini yükselten,
- Ukrayna için barış çağrısı yapan,
- Suriye için istikrar ve yeniden imarı savunan,
- Kafkaslar’da, Balkanlar’da ve Afrika’da işbirliği inşa eden bir aktördür.
Bu duruşumuz, sadece coğrafyamızdan değil, tarihimizden ve milletimizin vicdanından kaynaklanmaktadır.
Ve aynı zamanda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde şekillenen bağımsız ve proaktif dış politika vizyonumuzdan güç almaktadır.
Bu vizyonumuz doğrultusunda:
· Haksızlık karşısında adaleti;
· Eşitsizlik karşısında hakkaniyeti;
· Zulüm karşısında mazlumları savunmaktayız.
Bu hakikatleri açık yüreklilikle ifade edebilmek ve uluslararası düzlemde adaletin ve hakkın sesi olabilmek, cesaret işidir. Bu nedenden dolayı da Sayın Cumhurbaşkanımıza şükranlarımızı arz ediyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanım, sahip olduğunuz cesaret ancak, güçlü bir halk iradesine dayanan ve yüksek meşruiyetle hareket eden liderlerin gösterebileceği bir duruştur.
Sayın Cumhurbaşkanımızın, milletimizin yüksek teveccühüne dayanan güçlü liderliği, dünyanın her noktasında kararlı adımlar atabilmemize imkan tanımaktadır.
Millet iradesinden aldığı güçle şekillenen bu vizyoner yaklaşım, Türkiye’nin küresel ve bölgesel meselelere yön veren bir aktör haline gelmesini sağlamıştır.
Bu, tarihsel derinliğimizi yansıtan, halkımızın değerlerini öne çıkaran ve bölgemizin beklentilerine cevap veren siyasal akıl ve stratejik kültürümüzün de ayrıca yansımasıdır.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Değerli Misafirler,
Türk Hariciyesi bugün 500 yılı aşkın birikimiyle, çekim merkezi olan bir nitelik taşımaktadır.
Ülkemiz, diplomasinin artan önemi ve değişen doğasını da dikkate alarak, her zamankinden daha aktif bir performans ortaya koymakta, özgün pozisyonlar alabilen ve yön verebilen bir duruş sergileyebilmektedir.
Bu çerçevede, bölgemizde yeni ortaklıklar, platformlar ve mekanizmalar tesis ederek, kazan-kazan anlayışı ve bölgesel sahiplenme ilkeleriyle barış ve istikrar üretiyoruz.
İnanıyoruz ki, bölgedeki sorunların kalıcı çözümü, dış müdahaleler yerine bölge ülkelerinin kendi sorunlarını kendilerinin çözmesiyle mümkündür.
Nitekim bölge gerçeklerinden kopuk dış müdahalelerin ne denli yüksek maliyetli olabildiğini geçmiş tecrübeler acı şekilde göstermiştir.
Ortadoğu, Kafkaslar ve Balkanlar’ın da yer aldığı geniş Karadeniz ve Akdeniz havzaları ile Afrika’da çatışmaların sona erdirilmesi ve istikrarın sağlanması bizim için temel ve vazgeçilmez öncelik haline gelmiştir.
Bölgemizde refah, güvenlik ve kalkınmanın ancak iş birliği ve dayanışma ile mümkün olabileceğini biliyoruz.
Bu bakışla, komşularımızı bir tehdit unsuru olarak değil, tam tersine, hepimizin yararına olacak çözümlerin birer parçası ve işbirliğimizin ortakları olarak görüyoruz.
Bölgemiz;
- güç çekişmelerinin değil, karşılıklı saygı ve iş birliğinin yeşerdiği;
- devletlerin birbirine tahakküm değil, barış ve diyalog eli uzattığı bir ortak geleceğin coğrafyası olmak durumdadır.
Kemikleşmiş sorunlar, siyasi irade ve karşılıklı niyet olması halinde zaman içerisinde çözüme ulaşacaktır.
Sayın Cumhurbaşkanım,
Değerli Misafirler,
Bugün açılışını yaptığımız Dördüncü Antalya Diplomasi Forumu, Türk hariciyesinin gerçekçi, yenilikçi, kapsayıcı ve çözüm odaklı anlayışını yansıtmaktadır.
Küresel gündemin en çetin konularında bile farklı bakış açılarını bir araya getirebilen Forumumuzun bizlere ışık tutmasını temenni ediyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, Forum’a üstün başarılar diliyorum.
Himayeleri ve desteklerinden dolayı Sayın Cumhurbaşkanımıza ve Muhterem Hanımefendiye bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.
Forumumuza iştirak eden kıymetli misafirlerimize teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.