Sn Bakanımızın Hırvatistan Cumhuriyeti Dışişleri ve Avrupa’yla Entegrasyon Bakanı Sayın Gordan Jandrokoviç ile OBT 23 Mayıs 2008
Değerli basın mensupları,

Hırvatistan Cumhuriyeti Dışişleri ve Avrupa’yla Entegrasyon Bakanı Sayın Gordan Jandrokoviç ile biraz önce verimli bir toplantı gerçekleştirdik. Kendisini ve heyetini ülkemizde ağırlamaktan da büyük memnuniyet duyuyorum. Değerli dostumla bu toplantımızda, ülkelerimiz arasındaki ikili ilişkileri ele aldık. İkili ilişkilerimiz, son derece iyi bir düzeyde. İki ülke pek çok uluslararası kuruluşta birbirlerine destek vermektedir. Karşılıklı ziyaretler sözkonusu. Sayın Cumhurbaşkanımızın, biliyorsunuz yakın bir zaman sonra Hırvatistan’a bir ziyareti sözkonusu olacak ve hem Hırvatistan, hem Türkiye bölgedeki istikrara, barışa önemli katkılar veren iki ülke. Hırvatistan, geçtiğimiz Bükreş’teki NATO Zirvesinde NATO’ya tam üyeliğe davet edildi. Üyeliğin kesinleşmesinin bir sonraki zirvede olacağını bekliyoruz.

Türkiye’nin bu konudaki desteği çok açıktır ve güçlüdür. Yine Hırvatistan, AB ile müzakere sürecinde olan bir ülkedir ve bu müzakereleri de başarıyla götürmektedir. Balkanlar’da Slovenya’nın AB’ne tam üye olması, hatta şu anda dönem başkanlığı yürütmesi, arkasından Hırvatistan’ın müzakere sürecine başlaması kuşkusuz tüm Balkanlar için çok önemli bir örnek teşkil etmektedir ve bizim Türkiye olarak, “Balkanların önümüzdeki dönemde hem AB üyeliği, hem NATO üyeliği; tüm ülkeler için temel perspektif olmalıdır” şeklinde biliyorsunuz politikamız var. Bunu da güçlü bir şekilde sürdürüyoruz.

Yine Türkiye ile Hırvatistan, BM Güvenlik Konseyi üyelikleri açısından birbirine yakın olan iki ülkedir. 2008–2009 döneminde Hırvatistan şu anda geçici üyelik görevi görmektedir. Türkiye’nin de, 2009–2010 için bir adaylığı sözkonusudur. Dolayısıyla, 2009 yılında Hırvatistan ile Türkiye, Güvenlik Konseyi’nde beraber çalışma arzusunda. Konuk Bakanla bugün akşam bir çalışma yemeğinde tekrar bir araya geleceğiz. Görüşmelerimizi akşam da ayrıca sürdüreceğiz. Yine kendisinin bugün Ankara’da ayrıca ziyaretleri sözkonusu. Ben sözü şimdi değerli dostuma, konuk bakana sözü bırakıyorum.

KONUK BAKAN: İlk olarak Sayın Dışişleri Bakanı, meslektaşım Ali Babacan’la Ankara’da olmaktan çok büyük kıvanç duymaktayım, onu belirtmek istiyorum. Aynı zamanda memnuniyetlerimi belirtmek istiyorum. İkili ilişkiler açısından bugün görüşmeler esnasında herhangi bir sorun olmadığını fark ettik ve aynı zamanda ikili ilişkiler konusunda yeni ivmeler kazandırabileceğimiz, yeni bir gücün önümüzde olduğunu fark ettik.

Değerli meslektaşımla görüştüğümde, burada da sadece ikili ilişkilerimize değinmedik, aynı zamanda hem bölgesel, hem uluslararası konularda bilgi teatisinde bulunduk. Bu esnada, ben de Sayın Dışişleri Bakanınıza, Hırvatistan halkı adına teşekkürlerimi sunma fırsatını buldum. Çünkü 90’lardan itibaren, yani Hırvatistan’ın bağımsızlığıyla birlikte, Türkiye’nin desteği kesinlikle bizim için fevkalade çok önemliydi ve aynı zamanda Türkiye’nin bize bütün uluslararası kuruluşlara katılmamız konusunda verdiği destek bizim için çok önemli olduğu için ben de teşekkürlerimi sunuyorum.

Güneydoğu Avrupa konusunda görüşlerimiz hemen hemen aynıdır. Bütün konularda mutabıkız. Aynı zamanda Hırvatistan, bu yolda çok ilerlemiş bulunmakta diğer ülkelere nazaran. Diğer ülkelerin bütün görevleri yerine getirip de kurumlara takılmasını arzulamakta. Tabiî ki AB bütünleşme sürecinde, Türkiye’yi dikkatle izliyoruz. Biz Hırvatistan olarak, bu düzeyde çok büyük bir ilerleme sağladık. 18 başlık konusunda görüşmeler başlamış bulunmakta. İki tanesini bitirmiş bulunmaktayız ve bizim beklentilerimiz, 2009 yılsonuna kadar bütün bu işleri memnuniyetle bitireceğiz. Her ülkeye ait farklı şartlar ve özellikler mevcut. Tabii ki biz de kendi şartlarımız altında bu yolda devam etmeye çalışıyoruz ve aynı zamanda Türkiye’nin de bu süreci başarıyla bitirmesini arzuluyoruz.

Tabii ki görüşmeler esnasında ikili ekonomik ilişkilerimize değindik. Çünkü Hırvatistan ve Türkiye arasındaki ticaret hacminin boyutu 500 milyon dolardan fazladır. Bu rakamların daha büyük olmasını ve bu ilişkilerimizin daha üst düzeyde olmasını arzuluyoruz. İnanıyoruz ki, hem Türk girişimciler Hırvatistan’da, hem Hırvat girişimciler Türkiye’de ileriki dönemde çok daha büyük adımlar atacaklar.

SAYIN BAKANIMIZ: Evet teşekkür ediyorum, Konuk Bakana ya da bana soru sormak isteyen arkadaşlar varsa, birkaç soru alalım.

SORU: Konuk Bakana sormak istiyorum ben. Türkiye, Hırvatistan ile eş zamanlı olarak başladı ve bugün iki ülke arasında oldukça büyük bir fark var. Başlarken Türkiye nedeniyle Avrupa’dan kaynaklanan birçok şey Hırvatistan’ın da önüne engel olarak çıktı müzakere şartları, koşulları ile ilgili. Sizce Türkiye’yle beraber müzakerelere başlamak bir dezavantaj mıydı? Bugün gelinen aşamada, Hırvatistan’ın bu kadar hızlı yol almasını neye bağlıyorsunuz?

KONUK BAKAN: İlk olarak bunu da belirtmek istiyorum. Türkiye’yle birlikte başlamış olduğumuz bu süreçte hiçbir olumsuzluk görmüyorum. Yani, bu da bir eksiklik olarak sayılmaz. Ama onu da bilmemiz lazım, her ülkenin AB’ne giden yolu farklıdır. Çünkü her ülkeye ait farklı şartlar sözkonusu olduğundan, çıkarlarımız da farklı aynı zamanda. Biz de aynı zamanda çok büyük zorluklarla karşı karşıya kalıyoruz bu AB bütünleşme sürecinin içerisinde. Ama çok farkındayız, muhakkak her şeyi yerine getirmeliyiz ve bütün şartları yerine getirmeliyiz.

Tabi ki her ülkenin farklı dinamikleri mevcut olduğu için, sadece siyasi sorunlar sözkonusu değil, aynı zamanda ekonomik sorunlar önümüzde durmakta. Bu görüşmelerin hızı ve dinamiğinin yanı sıra, aynı zamanda görüşmeler esnasında uygulanmakta olan bütün icraatları çok kaliteli yapmak durumundayız. Çünkü biliyorsunuz, hız ve kalite bazen çok bağlantılı olabiliyor. O yüzden, dinamik ya da hızlı görüşmeler, kalite alanında bir kayba neden olabiliyor. O yüzden, çok dikkatli davranmamız lazım. İşte bu süreçte en önemli olan o ayardır. Hem hız hem de kalite açısından ayarı bulmaktır ve yolumuza devam etmektedir. Tabi ki gördüğümüz kadarıyla sadece Hırvatistan değil, Türkiye’de bunun çok farkında.

SORU: Sayın Bakan, önümüzdeki hafta Türkiye-AB Ortaklık Konseyi var ve bunun öncesinde özellikle Fransa’nın talepleri nedeniyle sizinle AB arasında sıkıntıların olduğuna dair de haberler var. Öncelikle bu toplantıya katılacak mısınız? Endişeleriniz giderildi mi?

SAYIN BAKANIMIZ: Ortaklık Konseyi biliyorsunuz, Türkiye’nin 1964’ten bu yana AB ile olan ilişkilerinin belki de en eski kurumsal unsuru. Geçen yıl, 2007 yılı içerisinde, kendi iç yoğun gündemimiz sebebiyle bu toplantıyı yapmamıştık ve önümüzdeki hafta salı günü için Ortaklık Konseyi Toplantısı öngörülmekte. Ancak Ortaklık Konseyine hazırlık aşamasında farklı üye ülkelerin, özellikle AB’nin kendi ortak tutum belgesiyle alakalı olarak, farklı görüşleri oldu. Uzun tartışmalar yapıldı, biz bütün Avrupa başkentlerindeki arkadaşlarımıza gerekli uyarıları yaptık. Tüm üye ülkeler nezdinde girişimlerde bulunuldu. Ayrıca, geçen hafta burada Ankara’da Dönem Başkanlığı, Komisyon ve müteakip dönem başkanlığını da içeren, ayrı bir teknik seviyede toplantı gerçekleştirildi. Sorunlu konular masaya yatırıldı ve benim de bazı ülkelerin bakanlarıyla direk temaslarım sözkonusu oldu.

Sözkonusu belge, pazartesi günkü Bakanlar Konseyi’nde onaylanacak. Nihai şeklini alacak bir belge. Tabi henüz bunun nihai şekli ortaya çıkmadan fazla bir yorumda ben bulunmak istemiyorum doğrusu. Türkiye’nin tam üyelik hedefini aşındırmaya çalışan bazı üye ülkeler olabilir. Ancak, öte yandan, Türkiye’nin tam üyelik hedefiyle müzakerelere başladığı, yine tüm üyelerin kabulüyle, üyelerin mutabakatıyla sağlanan bir gerçek. Pazartesi günü akşamı itibariyle, daha net bir şekilde göreceğiz. Ama evvelsi günkü, dünkü yapılan toplantılardan sonra belgenin son haliyle alakalı soruların belli ölçüde giderilmiş olduğuyla ilgili bilgiler bize ulaştı.

Eğer pazartesi günkü Bakanlar Toplantısı’nda olağanüstü bir gelişme olmaz ise, pazartesi günkü yapılacak Bakanlar Toplantısı’ndan çıkacak, onaylanacak belge Türkiye’nin bir bakıma, tabi onay vereceği demek istemiyorum, çünkü onların belgesidir. Bizim de ayrıca kendi uyum belgelerimiz olacaktır, kendi konuşmalarımız olacaktır orada. Eğer olağanüstü bir gelişme yaşanmazsa, bu iş salı günkü Ortak Konsey Toplantısı’nda bunun gerçekleşeceğini düşünüyorum.

Ama kuşkusuz bu tartışmalar hoş değil. Bu tartışmaların yaşanması hoş değil. Türkiye’nin tam üyelik hedefinin sulandırılmaya çalışılması, yıpratılmaya çalışılması; bunlar AB’nin ahde vefa ilkesiyle uyumlu çabalar değil. Dolayısıyla, pazartesi günü akşam itibariyle bu konuda daha net bir tabloyu göreceğiz doğrusu.

SORU: Yine Fransa’nın ev sahipliğinde 13 Temmuz’da Paris’te yapılacak olan Akdeniz için Birlik toplantısı, buna Sayın Başbakanın tam güvenceler gelmediği için Fransa’dan, bunun Türkiye’nin AB üyeliğine bir alternatif olmadığı yönünde, katılmayacağı şeklinde haberler vardı hafta başında. Acaba Türkiye’nin katılımı konusu bu toplantıya netleşti mi?

SAYIN BAKANIMIZ: Aslında burada mesele, zirveye katılıp katılmadan önce, Akdeniz için Birlik projelerine Türkiye’nin katılıp katılmamayla alakalı vereceği karar. Biliyorsunuz biz henüz bu konuda bir karar vermiş değiliz. Yani Türkiye, Akdeniz Birlik bölgelerine katılacak mı katılmayacak mı? Bu konuda biz henüz bir kararımızı bildirmiş değiliz. Değerlendirmelerimiz devam ediyor. Biliyorsunuz, Avrupa Komisyonu bu fikrin altını doldurma çabasında şu anda. Yani, bu fikir ortaya atıldı ama öncelikle AB zirvesinde biraz daha somut bir çerçeve kazandı çalışmalar. Fakat, yine altı tam dolmuş değil. Görev, Avrupa Komisyonu’na verilir. Avrupa Komisyonu, neredeyse bir aydır çabalıyor, bu fikrin altına neler koyabiliriz, nasıl doldurabiliriz diye arıyorlar. Onların taslak çalışmaları elimize ulaşmaya başladı. Kuşkusuz biz, bunların hepsini değerlendireceğiz. Net bir tablo görmek istiyoruz. Yani Akdeniz Birlik nedir, ne değildir bunun net olarak önümüze gelmesi gerekiyor. Biliyorsunuz, bu fikrin ilk ortaya atılışı ise, geçirdiği evrim ve bugün ulaştığı nokta oldukça farklı. Ama biz değerlendirmemizi yaparken de olumlu bir perspektifle değerlendiriyoruz. Yani, olumlu yaklaşıyoruz. Olumlu bir perspektifle de değerlendirmemizi yapıyoruz. Ama nihai kararlarımızı vereceğiz. Eğer kararımız bu projelere katılmak yönünde olursa, bu kuşkusuz 13 Temmuz’da Fransa’da yapılacak toplantıya da Türkiye’den katılım sözkonusu olacaktır. Ama Türkiye, biz bu işin dışındayız derse, o zaman o zirveye de katılım gerçekleşmez. Değerlendirmelerimizi pozitif bir perspektifle şu anda yapıyoruz.

SORU: Sayın Bakan, Türkiye’nin katılımı konusunda en çok tartışmaya açan ülkelerin başında Fransa geliyor. Çok yakın temaslarınız sözkonusu bu ülkeyle ama, Türkiye Fransa’nın bu tutumunu gerçek anlamda engellemek için neler yapıyor? Bir eylem planı var mı? Birtakım ambargoların da zaman zaman gündeme geldiğini biliyoruz. İşte, yazılı Nota, sözlü Nota. Bunların dışında Fransa’nın artık Türkiye’nin katılımını tartışmaya açmaması, bunu iç politika malzemesi yapmaması için Türkiye gerçek anlamda bu ülkeyi engelleyebilmek için neler yapıyor? Bir stratejisi var mı? Bunu merak ediyorum.

SAYIN BAKANIMIZ: Şimdi biliyorsunuz, geçtiğimiz iki üç hafta içerisinde, Fransa’nın AB İşlerinden Sorumlu Bakanı Sayın Jouyet ülkemizi ziyaret etti. Arkasından Fransa Cumhurbaşkanının Türkiye ile olan ilişkilerle alakalı bir rapor yazmakla görevlendirdiği milletvekili Sayın Lellouche’un bir ziyareti sözkonusu oldu ve bunlar hep Fransa tarafından gelen talepler üzerine gerçekleşen ziyaretler. Kuşkusuz, ikili ilişkilerimizin tüm boyutları değerlendiriliyor. Biz isteriz ki, Fransa ile her alanda ikili ilişkilerimiz çok çok iyi bir noktada olsun. Bizim şöyle bir Fransa-Türkiye ilişkilerinin tarihine bakacak olursak, aslında olması gereken bir konu. Yani, Avrupa’nın batısındaki bir büyük ülkeyle Avrupa’nın doğusundaki bir büyük ülkenin arasındaki ilişkilerin iyi olması, her iki ülkenin de çıkarınadır. Tüm bu ilişkilerde, bizim kendimize prensip olarak seçtiğimiz ahde vefa ilkesi var. Bunu önemsiyoruz ve tüm ülkelerin de buna sadık kalmasını bekliyoruz.

Şu anda bir temas trafiği sözkonusu, bir telefon trafiği sözkonusu. Biz isteriz ki, dediğim gibi, Fransa’yla olan ilişkilerimize bir gölge düşmesin, bizim arzumuz bu yönde. Fransa tarafında da böylesine güçlü bir irade sözkonusuysa bu aradaki sorunların şöyle ya da böyle çözülebileceğine ben inanıyorum. Önemli olan, her iki tarafta da güçlü siyasi iradedir. Türkiye’yle Fransa arasındaki ilişkiler iyi mi olsun, yoksa pürüzlerle mi devam edelim?

SORU: Sayın Bakan, dün yanıt vermediniz gerçi ama, Türkiye’deki iç gelişmeler devam ediyor. Yargıtay’ın ardından Danıştay da bir bildiri yayınladı. AB müzakere sürecindeki bir ülkede ilginç tartışmalar yaşanıyor. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz, hem partiniz, hem Türkiye’nin dış politikası, AB süreci açısından?

CEVAP: Her ne kadar dış politikaya bağlamaya çalıştıysanız da soruyu, bu gün o konulara girmeyeceğim. Evet, teşekkür ediyorum, iyi günler diliyorum.