SAYIN BAKANIMIZIN TÜRK-ARAP İŞBİRLİĞİ FORUMU DIŞİŞLERİ BAKANLARI DÖRDÜNCÜ TOPLANTISI’NIN AÇILIŞINDA YAPTIĞI KONUŞMA

Sayın Fas Dışişleri Bakanı, değerli kardeşim Taib Fassi Fihri,
Sayın Arap Ligi Dönem Başkanı Şeyh Hamad bin Jassim,
Saygıdeğer Arap Ligi Genel Sekreteri Nebil El-Arabi,
Değerli Meslektaşlarım,

Türk-Arap İşbirliği Forumu 4. Bakanlar Toplantısında sizlerle bir araya gelmekten büyük memnuniyet duyuyorum.

Sözlerimin başında, bana ve heyetime gösterilen misafirperverlik ve sıcak hüsnü kabul ile bu önemli toplantıya evsahipliği yaptığı için Sayın Taib Fassi Fihri şahsında Fas Krallığına şükranlarımı sunuyorum.

Geçtiğimiz yıl Haziran ayında İstanbul’da yaptığımız son toplantıdan bu yana Orta Doğu ve Afrika bölgesinde meydana gelen ve hepimizi yakından ilgilendiren tarihi gelişmeleri de gözden geçirmemize imkân tanıması itibariyle, bu toplantı gerçekten çok zamanlı olmuştur.

Türk-Arap İşbirliği Forumu, bizim için ayrı bir anlam taşımaktadır.

Türk ve Arap halkları arasındaki, derinliği orta çağın başlarına kadar giden tarihi, kültürel ve sosyal bağların oluşturduğu temel üzerine kurduğumuz bu Forum, esasen günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermeye yöneliktir. Paylaştığımız coğrafya ve çözüm aradığımız meseleler ortaktır. Elbirliği içinde hareket etmeden karşı karşıya bulunduğumuz sınamaların üstesinden gelebilmemiz mümkün değildir. Geçmişte nasıl kader birliği içinde olduysak, geleceğe de birlikte hazırlanmamız lazımdır.

Türk-Arap İşbirliği Forumu’na 2007 yılında beraberce kurduğumuz bu perspektiften yaklaştık. Kuruluşundan bu yana Forum’un büyük yararını beraberce gördük.

Geçtiğimiz dört yıl içinde, bizlere, Arap Ligi ülkeleri ile Türkiye arasındaki mevcut güçlü işbirliğinin, başta siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel konular olmak üzere, birçok alanda daha da ileriye götürülmesi için eşsiz bir kurumsal çerçeve sağladı. Bu işlevin önümüzdeki dönemde artarak süreceğine olan inancımız da tamdır.

Öte yandan, Körfez İşbirliği Konseyi ile yürüttüğümüz stratejik diyalog mekanizması da bu Forumu tamamlayıcı bir nitelik taşımaktadır.

Forum, aynı zamanda, bölgesel sorunlar karşısında ortak bölgesel yaklaşımlar geliştirilmesi ve bölge içinden çözüm arayışının sürdürülmesi bakımından da etkili bir işbirliği zemini oluşturmaktadır. Bölgemizin içinden geçmekte olduğu süreçler ve sınamalar çerçevesinde bu imkânın bizler için değeri daha da artmaktadır.


Değerli Meslektaşlarım,

Geçen yılki İstanbul toplantısından bu yana Türk-Arap İşbirliği Forumu çerçevesinde kaydadeğer sayıda ortak faaliyet icra ettik.

Bu çerçevede, ülkemizin evsahipliğinde İstanbul’da 26-27 Nisan 2011 tarihlerinde düzenlenen 6. Türk-Arap Ekonomi Forumu toplantısını önemli bir başarı ve girişim olarak değerlendiriyoruz.

Öte yandan, Türk-Arap Parlamenter Diyaloğu’nun üçüncü toplantısını gelecek hafta 24-25 Kasım günlerinde İstanbul’da düzenleyeceğiz.

Önümüzdeki 29 Kasım-3 Aralık günlerinde İstanbul’da yapılacak Türk-Arap Medya Forumu toplantısı ile 6-7 Aralık günlerinde yine İstanbul’da gerçekleştirilecek Türk-Arap Sanayi İşbirliği Konferansı ise yakın dönemde düzenlenecek diğer ortak faaliyetlerimiz arasında yer alıyor.

Bu faaliyetlerin icrasında, Arap Ligi Sekretaryası’nın ve Ankara’daki Arap Ligi Temsilciliğinin sağladığı eşgüdüm ve değerli yönlendirmelerin payı, şüphesiz son derece büyüktür. Bu vesileyle, emeği geçenlere buradan teşekkürlerimi göndermeyi bir borç biliyorum. Sergilenen dinamizm, önümüzdeki dönemde, daha çok alanda ve daha çok sayıda ortak işbirliği projeleri geliştirilmesi ve icra edilmesi yönünde bizleri daha da cesaretlendirmektedir.

Bu çerçevede, toplantı sonunda kabul etmeyi öngördüğümüz Ortak Bildiri ile birlikte 2012-2015 dönemi için onaylayacağımız “Kapsamlı ve Sürdürülebilir Arap-Türk Ortaklığı için Rabat Girişimi”nin hazırlanmasına yaratıcı fikirlerle değerli katkılarda bulunan evsahibi Fas makamlarına da ayrıca teşekkür etmek isterim. Bu belge önümüzdeki faaliyetlere ışık tutacak niteliktedir.

Türkiye olarak, “Rabat Girişimi” kapsamındaki ortak proje ve faaliyetlerin öngörülen takvim doğrultusunda hayata geçirilmeleri için elimizdeki tüm kaynakları seferber etmeye hazırız. “Rabat Girişimi”nin hayata geçirilmesinde, gerek diğer Arap ortaklarımızın, gerek Arap Ligi Sekretaryası’nın desteğini alacağımıza inancımız da tamdır.

Değerli Meslektaşlarım,

Son toplantımızdan bu yana bölgemiz, çarpıcı gelişmelerin yaşandığı tarihi bir dönemden geçmektedir. Geçen yılın sonunda Tunus’ta başlayan “Yasemin Devrimi”, sadece bu ülkenin kaderini değiştirmekle kalmayıp, tüm bölgeyi etkisi altına alan “Arap Baharı”nı tetiklemiştir.

“Arap Baharı”, özgürlük, reform ve sosyal adalet talepleriyle sokaklara dökülen halkların iradesinin önünde hiçbir gücün duramayacağını en açık biçimde gözler önüne sermiştir.

Geldiğimiz noktada, kardeş Tunus ve Mısır’da reform süreci adına ciddi adımlar atılırken, Kaddafi rejiminin yıkılmasıyla Libya’nın tarihinde yeni bir sayfa açıldığına heyecanla tanıklık ediyoruz.

Gerek Tunus ve Mısır’daki reform süreçlerinin pürüzsüz bir şekilde ve süratle tamamlanmasının, gerek Libyalı kardeşlerimizin karşı karşıya bulundukları sınamaları başarıyla aşmalarının desteklenmesi bakımından Arap Ligi ülkeleri ve Türkiye’ye önemli görevler düşmektedir.

Bu dönemde ortak bir anlayış ve işbirliği içinde beraberce hareket edilmesi, mesajların uyum içinde tek sesle verilmesi, bu sürecin başarıyla ve istikrar içinde tamamlanması bakımından şüphesiz kilit bir önem taşıyacaktır. Bunun bilinci içinde hareket edeceğimize inanıyorum.

Tunus, Mısır ve Libya’daki umut verici gelişmelere karşın, “Arap Baharı” ile gelen ve geri dönüşü olmayan değişim rüzgarlarına karşı direncin bazı bölge ülkelerinde hala kuvvetli olduğunu görüyoruz. Bu yanılgının uzun sürmeyeceğine inanıyoruz. Halkın iradesine karşı durmaya çalışmanın nafile olduğunu ve kimsenin tarihin akışını tersine çevirmeye muktedir bulunmadığını biliyoruz.

Türkiye’nin bu süreçte durduğu yer bellidir. Bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da bölge halklarının meşru taleplerinin destekçisi olacağız.

Halkların taleplerini dile getirirken ve bunların takipçisi olurken barışçı yolların asla terk edilmemesi gerektiğini her fırsatta dile getiriyoruz. Ancak Türkiye’nin kendi halkına silah doğrultan yönetimlerin yanında asla yer almayacağını da bir kez daha vurgulamakta yarar görüyoruz.

Türkiye olarak bölge halklarına yaklaşımımız, kapsayıcı ve kucaklayıcıdır. Bu bize tarihimizin ve bölgedeki deneyimlerimizin öğrettiği bir düsturdur. Bu ilkemizden ayrılmamız sözkonusu olamaz.

Müslüman veya Hıristiyan, Şii veya Sünni, Maruni veya Kıpti, Arap veya Kürt, tüm bölge halklarını kardeşlerimiz olarak görüyor, bağrımıza basıyoruz. Dost elimizi, din, mezhep, etnik köken ayrımı yapmadan tüm topluluklara uzatıyoruz. Din, mezhep ve etnik köken farklılıklarını istismar etmeye çalışanları, cemaatler arasında nefret tohumları ekmek isteyenleri de şiddetle kınıyoruz.

Farklı dinlere ve mezheplere yüzyıllar boyunca beşiklik yapmış bu toprakların, bu bölgenin bize kazandırdığı gelenek, farklı olana saygı duymaktır. Bölgemizin, farklı din, mezhep ve etnik kökenleri temsil eden toplulukların barış ve huzur içinde bir arada yaşayabildikleri, hoşgörünün hâkim olduğu bir istikrar havzası olmasını arzu ediyoruz.

Değerli Meslektaşlarım,

Türkiye, bölgesel sorunlara öncelikle bölge içinde çözümler aranması gerektiğine, bölge içinden gelen çözüm inisiyatiflerin daha etkili, başarılı ve kalıcı olacağına inanmaktadır.

Bu inançtan hareketle, Arap Ligi’nin, bölgesel bir örgüt olarak bölgemizde yaşanan sorunlara çözüm arayışlarında daha aktif rol oynamakta olduğunu memnuniyetle müşahede ediyoruz ve bu rolü destekliyoruz.

Özellikle, geçtiğimiz Mart ayından bu yana devam eden halk hareketlerinde can kayıplarının endişe verici boyutlara ulaştığı Suriye’deki gelişmeler karşısında Arap Ligi’nin kararlılıkla harekete geçmiş olması memnuniyet vericidir.

Ancak, Arap Ligi’nin tüm iyi niyetiyle 2 Kasım günü Suriye Yönetimi ile vardığı mutabakata karşın Suriye Yönetimi’nin bu mutabakat uyarınca üstlendiği taahhütleri yerine getirmemesi ve bu ülkedeki can kayıplarının sürmesi, bizi çok ciddi şekilde kaygılandırmaktadır. Esasen Suriye Yönetimi, bize de Ağustos ayında benzer taahhütlerde bulunmuş, ancak bu taahhütleri yerine getirmemiştir ve can kayıpları devam etmiştir. Gerek kutsal Ramazan ayında, gerek kutsal Kurban Bayramı’nda can kayıplarının sürmüş ve sürüyor olması, sahip olduğumuz ortak kültüre ciddi darbe vurmaktadır.

Arap Ligi’nin 12 Kasım günü Suriye hakkında almış olduğu karar, bu ülkedeki durumun vahametini ortaya koyan, zamanlı ve sağduyulu bir adım olmuştur. Suriye Yönetimi’nin Arap Ligi’ne verdiği taahhütleri yerine getirmemesinin maliyeti, Arap Dünyası içinde de yalnızlığa mahkûm edilmiş olmasıdır.

Suriye Yönetimi, Arap Ligi’nin verdiği mesajı doğru okumalı ve kendi halkına karşı uyguladığı şiddete derhal son vererek, ülkede artık kaçınılmaz olan demokratik dönüşüm sürecinin önünü açmalıdır. Hiçbir yönetimin kendi halkına karşı girdiği mücadeleden galip çıkması mümkün değildir. Kollektif cezalandırma, her gün sokaklarda onlarca insanı öldürmeya dayalı yöntemlerin başarılı olması mümkün değildir.

Suriye Yönetimi, gerek Arap, gerek uluslararası kamuoyunun, insanlık vicdanını sızlatan görüntülere sonsuza kadar tahammül edemeyeceğini artık bilmelidir. Zaman, Suriye rejiminin aleyhine işlemektedir. Bugüne kadar açılan bütün krediler, uzatılan bütün eller Suriye Yönetimi tarafından heba edilmiştir.

Suriye Yönetimi’nin, Arap Ligi’nin bu kararı almaya mecbur bırakan tutumu karşısında, uluslararası toplumun tüm aktörleri, sorumlu bir şekilde hareket etmeli ve Suriye’de akan kanı durdurmak için birlikte çalışmalıdır.

Türkiye, esasen dost ve kardeş Suriye halkının yanında yer almaya devam edecektir. Suriye’de yaşanan krizin sona erdirilmesi için başta Arap Ligi ve diğer bölge ülkeleri olmak üzere uluslararası toplum ile eşgüdüm içinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Bu bağlamda, Arap Ligi’nin 12 Kasım tarihinde kararında öngördüğü adımların atılmasına paralel olarak ve bu adımları destekleyecek mahiyette Türkiye’nin de ulusal düzeyde bazı önlemler almayı değerlendirdiğini dikkatinize getirmek istiyorum.

Hepimize üzerine düşen insani bir görev vardır. Bu da, Suriye’de akan kanın durması ve Suriye halkının biran evvel hakettiği barış ve istikrara kavuşmasıdır.

Değerli Meslektaşlarım,

Geçtiğimiz Forum toplantısından bu yana yaşadığımız bir diğer önemli ve umut veren gelişme, Filistinli kardeşlerimizin Birleşmiş Milletler’e tam üye olarak kabul edilme hedefiyle geçen Eylül ayında yapmış oldukları başvuru olmuştur.

Türk-Arap İşbirliği Forumu, bu başvuruyu kararlılıkla desteklemektedir. İsrailliler, 181 sayılı BM Genel Kurulu kararı çerçevesinde 63 yıldır kendi devletlerine sahipken, aynı hakkın kardeş Filistinlilere çok görülmesini, ne anlayabilmek ne de açıklayabilmek mümkündür. Bu adaletsizliğe son verilmesi zamanı çoktan gelmiştir.

Bu doğrultuda, Filistin’in UNESCO üyeliğini alkışlıyoruz ve bütün uluslararası forumlarda Filistin’e açık destek vereceğimizi bir kez daha duyuruyoruz. Uluslararası camianın UNESCO Genel Konferansında ortaya koyduğu iradeden başta BM Güvenlik Konseyi üyeleri olmak üzere, tüm ilgili tarafların gerekli mesajları almasını diliyoruz.

Kalıcı barışa yönelik anlamlı müzakereler ancak eşit bir zeminde yapılabilir. Filistin’in devlet olarak resmen tanınmasıyla İsrail ile mevcut müzakere zemininin eşitlenmesi de mümkün olabilecektir. Bundan sonra iki devlet temelinde müzakerelerin yürütülmesi daha gerçekçi bir yaklaşım oluşturacaktır.

Tabiatıyla, Filistinli kardeşlerimizin aralarındaki sorunları bir an önce çözerek kalıcı barış ve özgür bir Filistin hedefi yolunda el ele yürümeleri içten dileğimizdir. Bu yöndeki çabalarımızı sürdüreceğimize ve mevcut girişimlere destek vermeye devam edeceğimize kuşku yoktur.

Gazze’de adeta bir hapishane hayatı yaşayan Filistinli kardeşlerimizin çektikleri cefayı da ne kabul etmemiz, ne içimize sindirebilmemiz, ne de buna tahammül etmemiz mümkündür. Bu insanlık ayıbının sona erdirilmesi amacıyla elbirliğiyle gerekli adımları atmayı sürdüreceğiz. Burada Türk-Arap İşbirliği Forumu olarak İsrail’e çok güçlü bir mesaj veriyoruz: Bu zulüm sona ermeli ve Gazze’ye abluka derhal ve koşulsuz olarak kaldırılmalıdır.

Değerli Meslektaşlarım,

Bugünkü toplantımızın, bölgemizdeki tarihi gelişmeler ışığında, gerek Arap-Türk ilişkilerinin seyrinin değerlendirilmesi, gerek Arap Ligi ülkeleri ile Türkiye arasında yeni işbirliği olanaklarının gözden geçirilmesi bakımından önemli bir fırsat sunduğuna inanıyorum.

Bu işbirliği olanakları kapsamında, hiç kuşkusuz, bölgemizde yaşanmakta olan gelişmelerin getirdiği sınamalar karşısında ortak anlayış ve tutum geliştirilmesi de yer almaktadır.

Toplantımızın sonuçlarının, Türk-Arap İşbirliği Forumu’nun Türkiye ve Arap Ligi ülkeleri için sağladığı kurumsal işbirliği çerçevesini daha da güçlendireceğine yürekten inanıyorum. Bu çerçevede, dost ve kardeş Fas’ın göstermiş olduğu misafirperverliğe bir kez daha teşekkür ediyorum. Fas’ın özellikle bu kritik dönemde yürütmekte olduğu reform süreci ile gerçek bir örnek teşkil ettiğine inanıyorum ve gerçek bir başarı öyküsü olacağına olan inancımı da tekrarlamak istiyorum. Asırlara dayanan Türk-Fas dostluğunun daha da güçlendiğine ve stratejik bir işbirliği çerçevesine dayandığına bir kez daha işaret etmek istiyorum.

Bu Forum’un bir sonraki toplantısında, İstanbul’da buluşmak üzere hepinize en iyi dileklerimi ve teşekkürlerimi sunuyorum.