Sayın Bakanımızın Cezayir Dışişleri Bakanı Mourad Medelci ile Ortak Basın Toplantısı, Ankara, 12 Kasım 2008

SAYIN BAKANIMIZ: Değerli basın mensupları, dost ve kardeş Cezayir’in Dışişleri Bakanı, değerli meslektaşım, dostum Sayın Mourad Medelci’yi bugün ülkemizde ağırlamaktan büyük mutluluk duyuyorum. Türkiye ile Cezayir arasında karşılıklı saygı, diyalog ve ortak tarih ile kültürel değerlere dayanan ilişkilerin şu anda ulaşmış olduğu düzey gerçekten bizim için sevindiricidir. 2005 yılında Cezayir Cumhurbaşkanı Sayın Bouteflika’nın Türkiye ziyareti, arkasından 2006 yılı Mayıs ayında Sayın Başbakanımızın Cezayir’i ziyareti, gerçekten ülkelerimiz arasındaki ilişkilerde önemli dönüm noktaları olmuştur. 2006’da imzalamış olduğumuz Dostluk ve İşbirliği Anlaşması da, halklarımızın ortak çıkarlarına hizmet edecek şekilde, ilişkilerimizin her veçhesinin geliştirilmesine çok önemli katkıda bulunacaktır. Türkiye ile Cezayir arasındaki, gücünü ortak tarihimizden ve kültürümüzden alan köklü dostluk ve kardeşlik ilişkilerini, her alanda daha ileri götürmek ve geliştirmek arzusundayız. Bugün de çok değerli dostum, değerli kardeşim Sayın Medelci ile ikili ilişkilerimizin pek çok yönünü ele aldığımız bir toplantı gerçekleştirdik. Önümüzdeki dönemde beraberce atabileceğimiz adımları da yine değerlendirdik. Biraz sonra devam edeceğimiz çalışma yemeğinde de bölgesel konuları ele alacağız. Özellikle her iki ülkeyi de yakından ilgilendiren Orta Doğu’daki gelişmeler, üzerinde istişareler yapacağımız konuları teşkil edecektir. Cezayir ile Türkiye pek çok bölgesel sorunda istikrar ve barış için çaba gösteren iki ülkedir. Pek çok soruna bakışımız, yaklaşımımız, çözüm için üzerinde yaptığımız çalışmalar da büyük ölçüde örtüşmektedir. Tüm konularda da yakın bir istişare içindeyiz. Ben, iki ülke arasındaki ilişkiler açısından büyük önem taşıyan bu ziyareti için değerli meslektaşım Sayın Bakan Medelci’ye tekrar teşekkür etmek istiyorum ve sözü şimdi kendisine bırakıyorum.

KONUK BAKAN: Çok teşekkür ediyorum saygıdeğer kardeşim, meslektaşım. Sizin şahsınızda iki ülke arasındaki ilişkilerin yüzyıllardır özünü oluşturan sıcaklığa tanık oldum.

Bu durum belki tarihteki bazı gelişmeler dolayısıyla biraz arka planda kalmıştı. Ancak son bir kaç yıldır bu sıcaklığı yeniden hissetmek ve her iki ülke halkının hizmetine sunacak şekilde yeniden görmekten büyük mutluluk duyuyorum. Coğrafi açıdan komşu aynı zamanda ortak değerleri paylaşan iki kardeş ülkeyiz. Bugün halklarımız arasında, her yıl artarak gelişen ve gittikçe daha çok somut alanlara yayılan, daha çok açıklık ve denge kazanan bir işbirliği mevcuttur.

Bu sonucu, Sayın Bakan’la yaptığımız ve tüm alanları kapsayan bir değerlendirme sonucunda müşahede ettik. Ekonomi alanındaki tüm konuları, ticari ilişkileri, enerji, yatırımlar, turizm, bankacılık sektörlerini ele aldık. Bu konulara, henüz daha gelişme aşamasında olan potansiyel işbirliği alanları olan gıda sağlığı, balıkçılık, tarım ve tarımsal sanayi ile ilgili hususları da dâhil ettik.

Türkiye’nin bütün bu alanlarda son derece önemli gelişmeler kaydettiğini ve hâlihazırda tecrübelerini de dost ülkelerle paylaşmakta olduğunu biliyoruz. Buna Cezayir de dâhildir. Bunun daha da geliştirilmesi ve sürekli olabilmesi için neler yapabiliriz, bu hususlar üzerinde durduk.

Keza ikili ilişkiler bağlamında, iki ülkeyi ilgilendiren, aynı zamanda bugün insanlığın gündemini oluşturan ortak meseleleri ele aldık. Bunların arasında can ve mal güvenliği, terörle mücadele, halklarımızın esenliği ile ilgili hususlar var. Bu bağlamda, Türkiye ile Cezayir’in uzun yıllardır zaten yan yana, daha adil bir dünyayı desteklediklerini görüyoruz.

İki ülkenin de kalkınmakta olan ülkelere daha fazla şans tanıyan, özellikle de az gelişmiş olan ülkeleri destekleyici, onlarla dayanışmayı benimseyen bir dünya düzeninden yana tavır içinde olduklarını görüyoruz.

Bu doğrultuda ben, Türkiye’nin Afrika ülkeleri ile ilişkilerini güçlendirmek için sarfetmiş olduğu çabaları, Arap ülkeleri ile yaptıkları çalışmaları takdirle selamlamak istiyorum. Tüm bu hususlar Cezayir ile Türkiye'nin görüşlerinin birbirine ne kadar yakın olduğunun bir göstergesidir.

Cezayir de, Türkiye de, son yıllarda kalkınma yönünde somut ilerlemeler kaydetti. Makro ekonomik, mali, sosyal göstergeler bunu zaten somut bir şekilde ortaya koyuyor. Biz, bu gelişmeleri güç bir konjonktür içerisinde gerçekleştirdik. Bu konjonktür gittikçe daha zor bir hale geliyor. Bildiğiniz gibi bir mali kriz sürecindeyiz ve bunun sebebi ve çıkış noktası hakkında az çok bilgi sahibiyiz. Ama henüz sonuçlarını, etkilerini tam olarak kestiremiyoruz. Türkiye ve Cezayir’in bu krizden en az etkilenecek konumda bulunduğunu biliyoruz. Bu durum ikili işbirliğimizi daha da güçlendirmemiz, bu zor dönem için, özellikle önümüzdeki birkaç ayı geçirebilmek için, el ele hareket etmemiz hususunda bize cesaret vermektedir. Umarım ki bu zor dönem uzun sürmez. Böylece dünya ekonomisi üzerinde hepimizin kazançlı çıkacağı bir süreci yeniden geliştirebiliriz.

İkili görüşmemiz esnasında ısrarla üzerinde durduğumuz noktalardan biri de, beşeri ve kültürel ilişkiler konusudur. Bizim birbirimizi daha iyi tanımamız ve belki de yeniden tanımamız, ortak geçmişimizden hayranlık duymamız gerekmektedir. Bu ortak geçmişimiz, Cezayir'deki Osmanlı varlığı aracılığıyla bugün de bize ileriye dönük yeni imkânlar sunmaktadır. Bu imkânları ortaklaşa değerlendirmeliyiz. Ortak kültürel mirasımızdan bugün daha iyi nasıl yararlanabileceğimizi değerlendirmeliyiz.

Bugün THY, biliyorsunuz, Cezayir’e seferler düzenliyor ve yaz döneminde de çok fazla Charter seferi yapıldığını da görüyoruz. Bizler, çalışmalarımızı bu yönde yoğunlaştırmalıyız. Bunu yaparken de daha dengeli, her iki tarafın da faydasına olacak şekilde hareket etmeliyiz. Türkler de Cezayir’i keşfetmeliler.

Tüm bu hususlar, aslında iki ülke arasında başlatmış olduğumuz stratejik atılımlarımızın özünü oluşturmaktadır. Biz bunu imzaladığımız Dostluk ve İşbirliği Anlaşması ile teyit etmiş olduk. Ben bu Anlaşma’yı Sayın Başbakan Erdoğan'ın Cezayir’i ziyareti sırasında, Cezayir tarafı adına bizzat imzalama onuruna eriştim.

Bugün burada bulunmamın asıl nedenlerinden biri, Sayın Cumhurbaşkanımız Abdülaziz Bouteflika’nın, kardeş ülke Türkiye ile olan ilişkilerimizi daha da geliştirme ve örnek ilişkiler haline getirme arzusunu iletmektir. Ben ve beraberimdeki heyet bugün bu sebeple buradayız, çok teşekkür ediyorum.

SAYIN BAKANIMIZ: Sayın Konuk Bakana ve bana soru sormak isteyen arkadaşlar varsa soruları alalım. Öncelikle, konuk gazeteci var mı? Konuk gazetecimizin sorularıyla başlayalım sorulara.

SORU: APS resmi ajansından geliyorum. Cezayir gazetecisiyim. Her iki Bakana da sormak istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımız Bouteflika’nın 2005 yılında Türkiye’ye gerçekleştirmiş olduğu ziyaret sonrasında ikili ilişkiler açısından kazanılan ivme nasıl ifade edilebilir veya nasıl bir etkisi olmuştur diye merak ediyorum.

SAYIN BAKANIMIZ: Ben kendi açımdan kısaca ifade edeyim. Daha sonra Sayın Bakan da görüşlerini ifade edecektir. Biliyorsunuz, şöyle bir ilişkilerin seyrine bakacak olursanız, Türkiye ile Cezayir arasında siyasi düzeyde gittikçe yoğunlaşan bir temas trafiği var. Sadece Devlet Başkanı, Hükümet Başkanı ya da Bakan seviyesinde değil, iki ülkenin Bakanlıkları arasında da yoğun bir temas, istişare trafiği var. Çok sayıda yeni işbirliği alanı görüyoruz, geliştiriyoruz. Şu ana kadar yapmış olduğumuz anlaşmalar var, fakat ileriye doğru yapılması üzerinde durduğumuz anlaşma sayısı da çok. Bugün, Sayın Bakan’la en az 10 farklı alanda daha anlaşma yapabileceğimiz konusunda çalışmalar yaptık. Bunlar güvenlik işbirliğinden tutun da serbest ticaret anlaşmasına kadar, kültürel işbirliğinden tutun da eğitim konusundaki işbirliğinin artmasına kadar pek çok alanı kapsıyor. Yine ticaret hacmine bakacak olursak, geçen sene 3,3 milyar Doları bulan bir ticaret hacmimiz sözkonusu. Burada tabii bizim Cezayir’den ithal etmekte olduğumuz doğalgazın da önemli bir payı var, ama bizim Cezayir’e olan ihracatımız da geçen sene itibariyle 1 milyar Doları geçmiş durumda. Yine bu yılın ilk sekiz ayki rakamı, geçen yılı şimdiden yakalamış durumda. Yani ilk 8 aylık ticaret hacmimiz, geçen yılın tümünü yakalamış durumda. Türk şirketleri Cezayir’e artan oranda yatırımlar yapıyorlar.

Yine Cezayir'deki taahhüt işleriyle ilgili Türk şirketleri önemli yeni projeler üstleniyorlar. Bütün bunlar bizi sevindiren gelişmeler. Ayrıca özellikle kültürel işbirliği açısından önümüzdeki dönemle ilgili bir program hazırlama konusunda Sayın Bakan’la mutabık kaldık. Bu çalışmalarımızı belirli bir program çerçevesinde yürütmek istiyoruz. İki ülke arasındaki en önemli ortak zemin, ülkelerimizin birbirine daha yakın olmasını sağlayan, her iki ülkenin halkını birbirine kenetleyen saha aslında ortak kültür sahasıdır. Bu alanda çok daha yoğun bir programla, daha yoğun bir değişim programıyla iyi şeyler yapabileceğimizi düşünüyoruz. Özetle, ekonomik açıdan siyasi açıdan, güvenlik askeri konularla ilgili, kültürel konularla ilgili pek çok alanda Sayın Bouteflika’nın ziyaretinden sonra çok güzel açılımlar olmuştur. Bunun biz daha da yoğun bir ivmeyle, artan bir hızla devam etmesini arzu ediyoruz.

KONUK BAKAN: Sayın Bakan, çok teşekkür etmek istiyorum. Söylediğiniz şeyler benim için kâfidir. Çünkü söylediklerinizle herşeyi samimi ve kapsayıcı bir şekilde ele aldığınızı düşünüyorum. Cezayir’in bakış açısı da aynıdır ve bu bağlamda en üst düzeyden itibaren yaklaşımı budur.

2005 yılında Sayın Cumhurbaşkanımızın Türkiye’yi ziyareti esnasında benim de heyette bulunduğumu hatırlatmak isterim. Aynı zamanda Sayın Başbakanınız Erdoğan’ın 2006 yılında ülkemize ziyareti sonrasında imzalanmış olan Dostluk ve İşbirliği Anlaşması, hareket alanımız için bir referans belgesi oldu. Bizler bu işbirliğinin tüm alanlarda geliştirilmesi konusunda beklentimizi ortaya koyduk.

Üst düzeyde tabiî ki gerek uluslararası platformlarda gerekse de diğer platformlarda her zaman bir araya gelmeye çalışıyoruz. Bilgilerimizi paylaşıyoruz, görüşlerimizi paylaşıyoruz, uluslararası önemli meselelerle ilgili ortak görüş noktalarımızı belirlemeye çalışıyoruz. Bu konuda pek çok ortak alan mevcuttur. Bizler Akdeniz ülkesiyiz, bizler Müslümanız, bizler kalkınmakta olan ülkeleriz, bizler dünya vatandaşlarıyız ve bütün bu hususlar doğrultusunda bizler Türkiye ile sürekli istişare içerisinde olmayı tercih ediyoruz. Bunlar bizim beraberce daha iyi çalışmamız için önemli olan unsurlardır. Eminim Türkiye’nin BM Güvenlik Konseyi’ndeki yeri bu ikili ilişkileri geliştirmek için ilave fırsat yaratmış olacaktır. Çünkü bir yerde Türkiye aracılığıyla Cezayir de sesini duyuracaktır. Cezayir de o konumdayken kardeş Türkiye’yi destekliyordu. Ben bu fırsattan istifade ederek BM Güvenlik Konseyi’ne seçilmesinden ötürü Türkiye’yi tebrik etmek istiyorum. Özellikle dünyanın şu an içinde bulunduğu konjonktür itibariyle, gerek ticari, gerek siyasi çerçeve içerisinde, bunun çok büyük bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Belki şunu da ifade edebilirim; eğer Cezayir’in Türkiye ile olan ilişkilerinin sembolik bir göstergesi olması gerekseydi, bugün Cezayir Hükümeti’nin tamamı bir Anayasa değişikliği konusunda görüşmek ve oylama yapmak üzere bir arada bulunuyorken, benim, Türkiye’de olmam gerektiği için, Sayın Cumhurbaşkanı böyle talimat verdiği için burada olmamı göstermem mümkündür. Demek ki biz, bir yerde bir bütünüz. Zaten ben kendimi Cezayir’de gibi hissediyorum. Eminim ki önümüzdeki dönemde Sayın Bakan Cezayir’e geldiği zaman o da kendisini Türkiye’de gibi hissedecek. Çok teşekkür ediyorum.

SORU: Benim konuk Bakana iki sorum olacak. İlki Türkiye Cezayir ilişkileri ile ilgili olarak Cezayir’in 2008–2012 yılları arasında 44 milyar Doları aşkın bir enerji yatırımı planladığını biliyoruz. Acaba, bu enerji yatırımı projelerinde Türkiye ile Türk şirketlerinin rol alabileceğini düşünüyor musunuz, bugün konuştuğunuz somut konular var mı? Bir ikinci sorum da, siz de değindiniz şimdi konuşmanızda, bugün Cezayir’de Parlamento’da bir oylama yapılacak Cumhurbaşkanının görev süresi ile ilgili olarak. Bu yasal düzenlemeyle ilgili görüşünüz nedir? Bunun Bouteflika için özel bir düzenleme olduğu yönünde eleştiriler var. Hayatının sonuna kadar bu görevde kalabilmesi için. Bunun Cezayir’in uluslararası arenadaki imajına zarar vereceğini düşünüyor musunuz?

KONUK BAKAN: Soru doğrudan bana sorulduğu için müsaadenizle cevap vermek istiyorum. Öncelikle evet, Türk firmalarına Cezayir’de yatırım yapmaları için çok büyük bir alan ayrılmıştır. Buna hidrokarbon da dâhildir. Hatta hâlihazırda Türk firmaları Cezayir’de zaten bu konuda çalışmaktadırlar. Birçok alanda olduğu gibi, bu alanda da ülkelerimiz birbirini tamamlıyor. Türkiye’nin know-how’ı var bildiğiniz gibi, bilgi birikimi var; Cezayir’in belirli bir enerji kaynağı ve bu alanlarda tecrübesi de var. Eminim ki bu bağlamda gerçekleştirilecek yatırımlar, özellikle hidrokarbon alanındakilerin güçlendirilmesi, Türkiye ile olan işbirliğinin de geliştirilmesi için önemli fırsat olacaktır.

Unutmayalım ki Cezayir, Türkiye’nin doğalgaz tedarikçisidir. Tabiî ki birinci tedarikçisi değildir elbette, amacımız birinci olmak da değildir; bizim amacımız nihayetinde Türkiye’ye, kardeş ülkeye katkıda bulunmaktadır ve nispeten pahalı olabilen bu ürünle ilgili olarak mümkün olduğu kadar katkı sağlamaktır. Amacımız tabiî ki, Türkiye’nin ilerlemesine engel olmayacak, gelişmesine katkıda bulunacak şekilde bunu gerçekleştirmektir. Eğer Cezayir buna katkıda bulunabilirse, buna destek olabilirse, bunu daha da sürdürülebilir hale getirebilirse, bunu tereddütsüz yapacaktır.

İkinci sorunuz ile ilgili olarak; Cezayir Anayasası, 1999 yılında, Sayın Cumhurbaşkanı Bouteflika henüz Cumhurbaşkanlığına adayken, değiştirilmesi gerektiğine inandığımız bir Anayasaydı. Dolayısıyla bu, dün veya bir ay önce veya bir yıl önce Sayın Cumhurbaşkanımızın aklına gelip de Anayasa’yı değiştirelim dediği bir durum değildir. Bu Anayasa değişikliği, daha Cumhurbaşkanı olmadan kendisinin gerektiğini ifade ettiği bir gereksinimden kaynaklanmaktadır. Şu ana kadar kendisine Cezayir halkının verdiği iki dönemlik görev süresince yapmış oldukları, gerek barış gerek istikrar gerekse de somut adımların atılması itibariyle, ülkemiz için çok büyük kazanımlar sağlamıştır. Bu doğrultuda ülkenin somut olarak da ileriye götürülmesi ve halkların yaşam seviyesinin arttırılması için de katkısı aşikârdır. Bugün Cezayir, bütün bu çabalarında aslında başarılı olduğunu takdir etmekle birlikte, daha yapacak işinin olduğunun da bilincindedir.

Bugün, iki Meclisimiz tarafından bu Anayasa değişikliğinin gerçekleştirilmesi için gerekli oylama yapılıyor. Kronolojik okunuş sırasına bakacak olursanız, birinci değişiklik önerisi, Anayasa içerisinde Cezayir’in önemli sembolleri olan, örneğin bizim bağımsızlık marşımız, bayrağımız gibi unsurlar var. Şimdiye kadar bunlar, yasa tarafından aslında garanti ediliyordu ama Cumhurbaşkanımız bunları Anayasa’nın da içermesi gerektiğini ifade ettiler. İkinci değişiklik önerisi ise, görev süresinin belirlenmesine ilişkin bir değişikliktir. Buradaki değişiklik önerisinin felsefesine baktığınızda, esasında Sayın Cumhurbaşkanı’na üçüncü bir dönem için görev yapma olanağı vermekten ziyade, Cezayir halkının sınırlandırılmadan kendi tercihini yapması gerektiği hususunda desteklenmesi arzusu ortaya konulmaktadır. Üçüncü değişiklik konusu ise, Cumhurbaşkanlığı makamının yetkilerinin açıklığa kavuşturulması ile ilgilidir. Kendisi tabiî ki genel halk oylamasıyla seçilecektir, ama hükümet tarafından oluşturulmuş programın da yürürlüğe konulması için yetkilerinin ne olduğu belirlenmektedir. Bu bağlamda, Başbakan’ın programı nasıl uygulayacağı ve aynı zamanda Devlet Başkanı tarafından, her tayin edildiğinde, bu programın nasıl ele alınacağı, Cumhurbaşkanıyla hükümet arasında tutarsızlık olmaması için yetkilerin tanımlanması gerektiği ifade edilmiştir. Bu doğrultuda bir değişiklik yapılacaktır.

Dediğimiz gibi, yarın Cumhurbaşkanı kim olursa olsun, halk nezdinde yetkilerinin somut bir şekilde ortaya konması, herhangi bir şekilde sorun çıkmaması, herhangi bir çelişki olmaması, sorumluluklarda çelişki olmaması için yapılmaktadır.

Dördüncü değişiklik ise, kadının rolü ile ilgilidir. Bugüne kadar Anayasamızda mevcut olmayan bir maddeyi dâhil etmeye çalışıyoruz. Bu madde, kadının rolünün tüm seviyelerde, tüm sorumluluk düzeylerinde ortaya konması ve özellikle Meclis’te öneminin ortaya konması içindir. Bu husus, tabii ki Cezayir kadınının saygınlığını yeniden ortaya koymak için çok büyük bir fırsat tanımaktadır.

Çünkü Cezayir kadını, savaş zamanlarından bugüne, bağımsızlığımızı ilan ettiğimizden bugüne çok büyük gayret göstermiş, çok büyük katkılarda bulunmuştur. Bu oylamanın içeriği bundan ibarettir. Sayın Cumhurbaşkanı, bu Anayasa’nın ileride daha detaylı şekilde inceleme seçeneğini dışlamamaktadır. Bu gerçekleştiği takdirde, refarandum için halka dönecektir.

SORU: İki sorum var birincisi ekonomik. Gaz anlaşması konusunda herhangi bir değişiklik niyeti var mı, özellikle fiyat konusunda? İkinci sorum, Orta Doğu ile ilgilidir. Şu an Gazze’de bir insani dram yaşanıyor. Gazze kuşatılıyor ve yakıt konusunda büyük sıkıntılar var. Dünyadan büyük baskılar var. Türkiye ve Cezayir Dışişleri Bakanları olarak bu konuda herhangi bir girişiminiz oldu mu?

SAYIN BAKANIMIZ: Biliyorsunuz bizim Cezayir ile yürürlükte olan bir anlaşmamız var. Bu, 2014 yılına kadar geçerli olan bir anlaşmadır. Özellikle gaz tedarikinin iniş çıkış gösterdiği dönemlerde -ki yılbaşında yaşadık- zaman zaman Cezayir bize olan sevkiyatını arttırıp, bizim ihtiyacımızı o noktada karşılıyor. Bu konudaki işbirliğimizin daha da yoğunlaştırılabilmesi için, enerji ile ilgili başka projeler üzerinde çalışabilmemiz için de temasların arttırılması konusunda mutabık kaldık.

Bölgesel konuları çalışma yemeğinde ele alacağız, ama kuşkusuz şu anda Gazze’de yaşananları bir insanlık dramı olduğu konusunda hiç kimsenin şüphesi yok. Yani bu konuda sadece bizler, iki Dışişleri Bakanı arasında değil, ciddi bir mutabakat sözkonusudur. Oradaki izolasyonların biran önce sona ermesi için, orada yaşayan halkın biran önce normal yaşam şartlarına kavuşması için gerekli adımların atılması gerektiğini biz defalarca, sadece sözlü değil yazılı olarak da ortaya koyduk.

Öte yandan, Filistinliler arasındaki bu ayrılığın da giderilmesi büyük önem taşıyor ve bu konuda biliyorsunuz Mısır’ın çabaları var. Filistinli kardeşlerimizin aralarındaki farklılıkları giderip, ortak bir zeminde buluşması, birlik beraberlik içerisinde olması Filistin sorununun çözümü için de temel bir unsur. Umarız ki bu konularda önümüzdeki aylarda önemli gelişmeler yaşanır. Biz, Türkiye olarak, bu sürece elimizden geldiğince destek vermeye çalışıyoruz. Hem Filistinlilerin kendi aralarındaki sorunların giderilmesi hem İsrail-Filistin barış sürecinin somut ilerlemeler kaydetmesi açısından da biz gerekli desteği kuşkusuz veriyoruz.

KONUK BAKAN: Sayın Bakanım hepsini söylediniz. Biz de tabiî ki Filistin halkına mücadelesinde destekçiyiz. Bizim için tek bir halk vardır. Gazze de onun bir parçasıdır. Onlar, son derece zor koşullar altında yaşamaktadırlar. Gerek siyasi, gerekse moral desteğimiz itibariyle ve askeri desteğimiz itibariyle bunların bir mecburiyet olduğunu düşünüyoruz. Mecburiyet olmasının ötesinde, uluslararası kamuoyunun bir üyesi olarak bunu yerine getirmekle yükümlüyüz. Biz, aynı zamanda Cezayirliler olarak, katılmış olduğumuz tüm uluslararası platformlarda, buna Arap Ligi de dâhil olmak üzere, bunu savunuyoruz. Gerek Gazze konusu gerekse Filistin, Arap ülkeleri için, bildiğiniz gibi, önemlidir. Gitgide somut bir çözüm arayışında ve beklenti içerisinde olduğumuz Filistin konusunda çözüme ulaşılması hususunda çalışıyoruz. Ümit ediyorum, bu geçiş süresini en huzurlu şekilde geçirebilirler. Diğer tarafın da aslında uluslararası kamuoyu tarafından gerekli şekilde bu konuda uyarılması gerekiyor ve biz bunu son Arap Ligi toplantısında da dile getirdik. Arap ülkeleri, New York’ta BM Güvenlik Konseyi çerçevesinde 6 hafta önce gerçekleştirilmiş olan toplantıda, ekonomi konusunda bir birlik oluşturulmasını istediklerini ifade ettiler ve Sayın Başkan Abbas için de, Gazze’dekiler olsun veya diğerleri olsun, tüm Filistinliler için de, yaşadıkları koşullar, son derece zor koşullardır ve bu dram eski bir dram olduğu için bunu göz ardı etmememiz gerekir. Filistinli kardeşlerimizi unutmamamız gerekir. Bizler, çok daha kapsamlı bir şekilde, öğle yemeği esnasında bu düşüncelerimizi paylaşacağız. Türkiye’nin bu doğrultuda nasıl bir rolü olduğunu çok iyi biliyoruz. Özellikle bu meselenin çözümü için gerek küresel, gerek Orta Doğu’da gerekse de Filistin’de Türkiye’nin çözüm için neler yapmak istediğini konuşacağız.

SORU: Sayın Babacan’a sormak istiyorum efendim. Dün Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan’ın yaptığı bir ropörtajda Türk Cumhurbaşkanıyla bir araya gelmek için önümüzdeki yıl yapılacak futbol maçını beklemek istemedikleri, daha önce bir araya gelme durumu olabileceği yönünde bir değerlendirmesi oldu. Böyle bir planınız var mı acaba, kısa vadede iki Cumhurbaşkanının bir araya gelmesi konusunda? Ayrıca Azerbaycan Dışişleri Bakanının da Türkiye’nin ev sahipliğinde üçlü bir toplantı yapılabileceğine ilişkin de bir değerlendirmesi olmuştu. Bu konuyu nasıl değerlendirirsiniz, aynı zamanda Ermenistan’a bu yönde girişiminiz oldu mu acaba? Teşekkürler.

SAYIN BAKANIMIZ: Bizim şu anda Türkiye ile Ermenistan arasında yoğun bir diplomasi trafiği devam ediyor. Biz, bunu her aşamasında kim nereye gitti, nerde nasıl görüştü açıklamıyoruz, ama bu illaki bizim de tercihimiz değil kuşkusuz, muhataplarımızın da tercihi sözkonusu. Bu yoğun diploması trafiği devam ediyor. Öte yandan, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki problemlerin çözümü konusunda, biliyorsunuz, Moskova’da bir toplantı oldu. Bu toplantı, bizim desteklediğimiz bir toplantıydı. Çünkü Rusya’nın buradaki rolü önemlidir. Azerbaycan’la Ermenistan’ın arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesinde Rusya’nın önemli katkıları olacaktır. Biz, bunu bekliyoruz. Ayrıca, Ermenistan-Azerbaycan-Türkiye arasındaki üçlü Bakanlar Toplantısının ilkini, biliyorsunuz, New York’ta gerçekleştirmiştik. Bunun tekrar edilmesi için zaten bir mutabakat var. Herkes istiyor, ama bunun tabii zamanını, gündemini iyi belirlemek lazım ki somut sonuçlar alabilelim. Ayrıca, benim önümüzdeki dönemde bir Azerbaycan ziyaretim sözkonusu. Ermenistan Dışişleri Bakanının bir Türkiye ziyareti sözkonusu. Bütün bunlar üzerinde çalışıyoruz, bütün bunların günleri, programları belirlenince zaten duyuracağız. Bu yılsonuna kadar yoğun bir trafik olacak. Sayın Sarkisyan’ın Sayın Cumhurbaşkanımızla olacak bir görüşmesi için bir başka maç tarihinin beklenmesi kesinlikle gerekmiyor.

Benim beklentim, belki aylarla ifade edilebilecek kısa bir süre içerisinde böyle bir buluşmanın gerçekleşmesi yönünde. Burada önemli olan, Kafkaslarda kalıcı barış ve istikrarı sağlayabilmektir. Daha geniş bir perspektiften baktığımızda Rusya, Türkiye, Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan’ı içeren bu Kafkasya İşbirliği İstikrar Platformu da burada önem taşımaktadır. En son Gürcistan Dışişleri Bakanı ile yaptığım görüşmede, İstanbul görüşmesinde artık Gürcistan’ın da bu yapıda yer almaya karar verdiğini kendisi bana iletti. Mümkün olan en kısa zamanda önce belki teknik seviyede, sonra Bakanlar seviyesinde bu platform toplantısının yapılması konusunda Gürcistan’ın da artık istekli olduğunu bize söyledi. Dolayısıyla, Kafkaslar önümüzdeki aylarda yoğun bir trafiğe sahne olacak. Türkiye’nin de tabii, orda önemli rol oynadığı bir trafik sözkonusu olacak. Bu, hem Ermenistan-Türkiye arasındaki ilişkiler, hem Ermenistan-Azerbaycan arasındaki ilişkiler, hem de Rusya-Gürcistan arasındaki ilişkiler ve bunların tümünü içeren bir platform.

Tabi farklı üçgenler var; Rusya-Ermenistan-Azerbaycan, Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan, ama bunların hepsi tek amaca yönelik. Amaç ne burada? Kafkaslarda kalıcı barış ve istikrarı sağlamak, aynı zamanda ülkeler arasındaki ilişkilerin normalleşmesini sağlamak. Bunun için de temel çözüm aracının diyalog olması gerektiğini hep vurguladık. Kaldı ki Moskova toplantısında da vurgu hep o yöndeydi; siyasi diyalogla, konuşarak sorunları çözmek, başka yöntemlere başvurmamak. Bu temel ilkeler çerçevesinde hareket edildiği sürece, biz ümit ediyoruz ki makul bir zaman dilimi içerisinde olumlu ilerlemeler yaşansın ve belki, onlarca yıldır devam eden bu sorunlar çözüme kavuşsun.

Teşekkür ederim.