Sayın Bakanımızın Avustralya Dışişleri Bakanı Kevin Rudd ile Yaptığı Ortak Basın Toplantısının Metni

 

SAYIN BAKAN: Değerli basın mensupları, bugün çok değerli bir dostumuzu ülkemizde, Ankara’da ağırlamaktan büyük mutluluk duyuyoruz: Avustralya Dışişleri Bakanı Sayın Kevin Rudd.

 

Kevin ile son bir yıl içinde birçok uluslararası toplantı marjında bir araya geldik ve her bir araya gelişimizde Türkiye-Avustralya ilişkilerinin nasıl ileri bir aşamaya taşınacağı konusunda çok kapsamlı görüş alışverişinde bulunduk. Bu çerçevede Kevin, 1915 Gelibolu Çanakkale Savaşları anma törenlerine gelen Dışişleri Bakanları dışında, ülkemizi ziyaret eden ilk Avustralya Dışişleri Bakanı olarak gerçekten bize büyük bir onur verdi.

 

Bugün görüşmelerimizde, Türkiye ile Avustralya arasındaki ilişkileri yeni bir stratejik çerçeveye nasıl oturturuz, bunun üzerinde durduk ve çok önemli konularda mutabakata vardık. Hepsinden önce Türkiye ile Avustralya, çok farklı iki coğrafyada olmakla birlikte birbirine benzeyen çok özellikleri olan iki ülkedir. İki ülke de, küresel ve bölgesel gelişmelerde orta ölçeğin üstünde etkide bulunabilecek, bölgesel derinlikleri güçlü ve küresel bağlantıları itibariyle önemli projelere imza atan ülkeler. Yine her iki ülke bu çerçevede birçok uluslararası forumda birlikte bulunuyorlar. G-20 başta olmak üzere Birleşmiş Milletler’de ve birçok uluslararası konuda birlikte çalışma içindeler. Ekonomik büyüklükleri itibariyle de birbirine yakın büyüklükte iki ülke. Tabii 1915 Çanakkale Savaşı’na kadar giden köklü bir dostluğumuz var. Bir savaştan dostluk üretebilen iki erdemli ülkeden, erdemli halktan bahsediyoruz. Biz bu dostluğu bugün bu hissi çerçeveden daha stratejik bir çerçeveye oturtmak üzere bir karar aldık ve ilişkilerimizi üç düzlemde gözden geçirdik. Birincisi, ikili ilişkiler düzlemi. İkincisi, bölgesel ve Asya düzlemi. Üçüncüsü ise, küresel düzlem.

 

İkili ilişkilerde diğer boyutlara da katkıda bulunacak şekilde önemli adımlar atmaya karar verdik. Siyasal istişarelerimizi bundan sonra yoğunlaştıracağız. Biraz önce Bakanlıklarımız arasında ortak bir eylem planı imzaladık. Bu çerçevede bir yıl içinde en az 3-4 kez karşılıklı görüşmeyi temin edecek, üst düzey görüşmeyi temin edecek şekilde düzenlemeler yapacağız. Bakanlıklarımız arasındaki siyasi istişareler hızlandırılacak. Ekonomik alanda, iş çevreleri arasında, Türk ve Avustralya işadamları arasındaki ilişkileri geliştireceğiz, ortak projelerle değişik bölgelerde birlikte faaliyet yapacağız. Ve en önemli unsurlardan bir tanesi de, coğrafi uzaklığımızın getirdiği dezavantajı gidermek üzere havayolu ulaşımı konusunda adımlar atacağız. Türk Hava Yolları, ümid ediyoruz ki bu sene Avustralya’ya uçmaya başlayacak. Karşılıklı olarak doğrudan uçuşları teşvik edeceğiz.

 

Kültürel alanda yine çok önemli bir karar aldık. Kültürel ilişkilerimizden bahsedince, genelde 1915 Çanakkale Savaşları akla geliyor, doğrudur, bu çok köklü bir arka planı olan bir ilişkidir. Ancak biz bu ilişkilerin, kültürel ilişkilerin bunun ötesine taşınması ve iki halkın birbirini daha yakından tanıması konusunda projeler geliştirmeye karar verdik ve ilk proje olarak da 2015 yılında, yani Çanakkale Savaşı’nın 100. yıldönümünde Avustralya’da “Türk Yılı” ilan ediyoruz. 2016 yılında da Türkiye’de “Avustralya Yılı” olarak ilan edilecek. Böylece bu yılda her alanda fuarlar yapmayı, aydınlarımız arasında, üniversitelerimiz arasında, eğitim kurumlarımız arasında daha yoğun işbirliğine girmeyi planlıyoruz.

 

Yine bu ikili ilişkiler bağlamında başta vize konuları olmak üzere karşılıklı konsolosluk işlerini de görüştük. Vize uygulamalarının hafifletilmesi, kolaylaştırılması ve mümkünse zamanla kaldırılması konusunda biz Türkiye olarak bu konudaki irademizi gündeme getirdik. Değerli dostum Kevin de bunu değerlendireceklerini vurguladı. Bundan sonra bu konulardaki istişarelerimize devam edeceğiz.

 

Bölgesel alanda birçok noktada ortak perspektif taşıyoruz. Avustralya, bizim bulunduğumuz bölge başta olmakla birlikte, Orta Doğu konularına çok yakın ilgi duyuyor. Birçok projede olumlu katkı yapmış bir ülke. Biz de son dönemde Pasifik ülkelerine, Pasifik ülkeler forumuna, ASEAN’a yakın diyalog konusunda girişimlerde bulunduk. ASEAN’la bildiğiniz gibi bir anlaşma da imzaladık ve önümüzdeki dönemde bunu daha da derinleştirmeye kararlıyız. Biz Pasifik’te, Doğu Asya’da, Avustralya’nın bize yapabileceği katkıyı, bizim çevre ve mücavir bölgelerde, Orta Doğu’da, Orta Asya’da, Balkanlar’da Türkiye’nin Avustralya’ya yapacağı katkıyla iki ülkenin bölgesel politikalarında büyük bir sinerji oluşturacağı kanaatini paylaşıyoruz. Bunu iş dünyasına da yayarak geliştireceğiz.

 

Üçüncü bir alan, ki son dönemde gerçekten bizim ölçeğimizde ülkelerin küresel barışa yoğun katkıda bulunma çabaları mevcuttur, küresel ekonomi politikte artan rollerdir. Bu roller çerçevesinde biz özellikle G-20’de birlikte davranma kararlılığındayız. G-20 oturumlarında Türkiye ile Avustralya’nın gerek ekonomiye bakışları, gerek küresel dengelere bakışları arasında büyük paralellikler var. Biz G-20’nin sadece ekonomik bir platform olmanın ötesinde Dışişleri Bakanları arasında da istişareleri yoğunlaştıran bir siyasal katkı platformu haline gelmesine de ortak olarak önem veriyoruz. G-20’de bizim istişaremiz giderek artacak. Yine Avustralya’nın Japonya ile birlikte geliştirdiği çok önemli bir proje var, nükleer silahsızlanma projesi. Biz geçen Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu marjında yapılan toplantıya 6 ülkeyle birlikte Türkiye’yi de Avustralya ve Japonya davet etti, biz de bu grubun parçası olduk, ortak düşünen ülkeler arasında bulunuyoruz. Birlikte bu nükleer silahsızlanma konusunu da ele almaya devam edeceğiz.

 

Birleşmiş Milletler’de ve diğer platformlarda da, iklim değişikliği ve diğer konularda da işbirliğimizi geliştireceğiz.

 

Avustralya bizim için coğrafi olarak uzak olmakla birlikte gönül olarak çok yakın olduğumuz dost ve müttefik bir ülkedir. O anlamda bundan sonra ilişkilerimizi daha da geliştireceğiz. Sayın Kevin Rudd ise, gerçekten Türkiye’yi ilk defa ziyaret etmekle birlikte yakından takip eden, Türkiye’nin Avustralya ile kuracağı ilişkilerin küresel barışa büyük katkı yapacağına inanan Türkiye’nin büyük bir dostu ve dünyada çok saygın bir devlet adamı. Kendisini burada ağırlamaktan büyük bir mutluluk duyuyoruz. İnşallah bu toplantımızın Türkiye-Avustralya ilişkilerinde yeni bir stratejik başlangıç olacağını ümit ediyoruz. Önümüzdeki yıllarda kendisini tekrar Türkiye’ye bekliyoruz, ben de en kısa zamanda Avustralya’ya söz verdim, gecikmiş ziyaretimi gerçekleştireceğim.

 

Çok teşekkürler Kevin, hoşgeldin.

 

KONUK BAKAN: Çok teşekkürler Sayın Dışişleri Bakanı.

 

Her şeyden önce Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine dün başlayan ziyaretimden itibaren gösterdikleri misafirperverlikten dolayı müteşekkir olduğumu söylemek istiyorum. Türk halkına ve Sayın Dışişleri Bakanı’na da ülkemizde yaşanan selden dolayı bizim hislerimizi paylaştıkları ve verdikleri destekten dolayı da çok çok teşekkürler. Bu dayanışma, Türk halkının dayanışması, inanın bizler için çok anlamlıydı.

 

Bugün Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Anıtkabiri’ne çelenk koyma onuruna da sahip olduk. Modern Türkiye’nin kurucusu olan Atatürk, sadece Türkiye’de değil uluslararası alanda tarihe geçmiş çok önemli bir devlet adamıdır. Kendisinin bugünlere taşınan bilgeliğinden bizler de hala faydalanıyoruz ve pek çok şey öğrendiğimizi söylemeliyim.

 

Sayın Dışişleri Bakanı’nın söylediği gibi, Avustralya ve Türkiye arasındaki ilişkilerin boyutu büyüyor. Ankara’ya geliş amacım aslında çok net. Şöyle ki: Türk Dışişleri Bakanı ve ben, bizler artık iki ülke ilişkilerinin yeni bir aşamaya geçmesine karar verdik. Geçmişteki çok güçlü ve olumlu duygular da tabii ki bunu besliyor. Çanakkale Savaşı, aynı zamanda Türkiye’nin Avustralya’ya çeşitli alanlarda yaptığı katkılar bunları besliyor. Ama içinde bulunduğumuz yüzyılda her iki ülkenin de açık siyasi sistemleri, güçlü ekonomileri, açık ekonomileri gibi ortak yanlarının yanı sıra, aktif diplomasi gibi de özellikleri var hem bölgelerinde, hem global olarak. Bunlardan dolayı biz iki ülke arasında yeni bir ortaklık gerçekleştireceğiz. Şuna inanıyoruz, bu ortaklığı kullanarak yapabileceğimiz çok şey var. Özellikle bu dönemde, orta ölçekli güçlerin diplomasilerinin önem kazandığı günlerde, bunun çok önemli olacağını düşünüyorum.

 

Sayın Mevkidaşım hem kişiliğinden dolayı, hem bunca önemli çabasından dolayı çok önemli şeyler başarmaktadır. Çok saygı duyduğum bir entelektüelliği ve enerjisi var kendisinin, bunu çabalarından görüyoruz. Tabii ki her zaman aktivist olmak ya da dış politikaları eleştirmek kolay olabiliyor, halkların eleştirisi kolay olabiliyor. Ama sorunların çözümsüz kalmasındansa, aktivist bir şekilde bunların üstüne gitmek çok çok önemli ki Türkiye’deki dostlarımız da tam olarak bunu yapıyorlar.

 

Geleceğe yönelik neler söylenebilir? Ortak diplomatik zorlukları, bölgesel ve küresel düzeyde dünyada birlikte göğüslemeye çalışıyoruz ve bunun, ortak çabalarımızın dünyaya fayda getireceğine inanıyoruz.

 

İkili düzeyde ise, Sayın Dışişleri Bakanı’nın da söylediği gibi, siyasi istişareler hızlanarak sıklaşacak. iş çevrelerinin de  iki ülkede bir değişimden geçerek daha çok yakınlaşması öngörülüyor. Artık coğrafya bizi ayırmıyor bu yüzyılda, artık mesafeler bizleri ayırmıyor. Biliyorsunuz video konferanslar yapılarak insanlar gece-gündüz birlikte işler yapabiliyorlar. Aynı zamanda iki ülkedeki özel sektör ve girişimcilik ruhu bu anlamda ortak projelere dönüşerek bütün dünyada kendini gösterebilir.

 

Ayrıca, 2015 yılı ve 2016 yıllarının ülkelerimize adanması fikrine ben de katılıyorum ve çok önem veriyorum. Türkiye-Avustralya ve Avustralya-Türkiye yılları olarak addedeceğimiz bu yıllar çok önemli fırsatlar. Şu anda modern Türkiye ve modern Avustralya, barındırdığı bütün çeşitlilik ve kültürel zenginlikleri bu şekilde daha çok paylaşabilecek. O yüzden Sayın Dışişleri Bakanı’nın bu teklifi mükemmel bir teklif.

 

Bölgesel olarak birbirimizden öğrenebileceğimiz çok şey var. Türkiye, Orta Doğu’da, Kafkaslar’da, Orta Asya’da, Balkanlar’da ve daha pek çok yerde aktif bir ülke. Ve şuna inanıyorum: Sayın Dışişleri Bakanının söylediği şey çok doğru, birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var.

 

Biz az önce bölgesel konuları, Mısır’daki gelişmeleri konuştuk ve bu gelişmeleri endişeyle izliyoruz. Aynı zamanda o ülkede bulunan kendi vatandaşlarımızın güvenliğiyle ilgili endişelerimizi paylaşıyoruz.

 

Ayrıca, Sayın Dışişleri Bakanı G-20 işbirliğinden de bahsetti. G-20, çok önemli bir oluşum. Bizler gibi ülkelerin gelecekte karşılaşacağı zorlukların aşılması için çok önemli. Endonezya, Kore, Meksika gibi pek çok ülke ilk kez böyle bir forumda bir araya geliyor ve kendi ivmelerini, kendi ivmemizi yaratmaya çalışıyoruz. Bu yapının çok sağlam, güçlü olabilmesine önem veriyoruz. Bunlar hem iklim değişikliğiyle mücadele, hem serbest ticaretle ilgili alanlarda, bütün alanlarda kendini gösterebilecek özellikler.

 

Şunu da söylemeden edemeyeceğim: Sayın Mevkidaşıma gerçekten çok büyük saygı duyuyorum. Kendisinin Türkiye için yaptığı çabaları takdirle karşılıyorum. Bugün dünya diplomatlarıyla çok yakın ilişkiler geliştiriyor. Kuzey Amerika, Avrupa ve gelişmekte olan dünyada ve benim bölgemde, Asya’da kendisi çok aktif diplomasi gerçekleştiriyor. Dolayısıyla, kendisiyle bugün az da olsa vakit geçirebilmek benim için büyük bir gurur kaynağı. Umuyorum birlikte daha çok vakit geçirme fırsatı bulacağız küresel ve bölgesel zorlukları aşabilmek adına.

 

Çok teşekkürler.

 

SORU: Sayın Bakanım, Türkiye’nin Mısır’daki gelişmeleri yakından izlediğini biliyoruz. Ancak, kimi medya organlarında Türkiye’nin gelişmelere sessiz kaldığı yönünde yorumlar yapılıyor. Sessiz kalıyor musunuz?

 

SAYIN BAKAN: Teşekkür ederim. Gerçekten bu yorumları okuyunca ben de hayret ediyorum. Demek ki bazı basın mensuplarımız yürüttüğümüz politikaları, yaptığımız açıklamaları yakından takip etmiyorlar. Tunus olayları başladığı gün, yaygınlaştığı gün ben Irak seyahatindeydim ve o gün açıklama yaparak demokrasilerin ve açık seçimlerin olmadığı toplumlarda bu tür sosyal patlamaların olabileceğini, dolayısıyla bölgemizde demokrasinin yerleşmesi konusunun ne büyük önem taşıdığını, Bağdat’ta Türk ve bölge kamuoyuna yaptığım basın toplantısında ve diğer açıklamalarda  söylemiştim. Daha sonra Mısır’daki olaylar daha yaygınlaşmadan, Karadağ seyahatine çıkarken yaptığım basın toplantısında da çok açık bir şekilde Mısır halkının Türk halkıyla kardeş bir halk olduğunu, Mısır’ın geleceğine bir dost ve müttefik ülke olarak duyduğumuz ilgiyi vurguladıktan sonra, bugün gelişen küresel toplumda demokratik özgürlüklerin, şeffaflığın, hesap verilebilirliğin, yolsuzluklara karşı mücadelenin ortak değerler oluşturduğunu ve Mısır halkının bu tepkilerinin, bu taleplerinin son derece haklı talepler olduğunu vurguladım. Burada hem bu taleplerin meşruiyet sınırı içinde gündeme getirilmesi, dile getirilmesini ve şiddetten kaçınılmasını söyledim, hem de bu taleplere Mısır yönetiminin olumlu tepki vererek toplumsal talepleri çağdaş talepler olarak görerek bunu değerlendirmeleri gerektiğini vurguladım. Bu açık açıklamayı o gün aslında üç kez yaptım ve bunlar basında yer aldı. Ama gerçekten hayretle takip ediyoruz ki, sanki Türkiye ve bizler bu konuda sessiz kalmışız gibi bir görüntü verilmeye çalışılıyor. Hatta bazı basın mensupları aynı konuşma içinde demokratik özgürlükler konusu iki kere geçmesine rağmen, birkaç kere Türkiye’nin demokratik özgürlüklere önem veren bir ülke olduğunu ve bu taleplerin haklı olduğu vurgulanmasına rağmen, bu konunun hiç gündeme getirilmediğini söyleyebiliyorlar. Yani, basın mensuplarımızın bir konuşma metnini baştan sonra dikkatle okumalarının, bu açıklamaları yakından takip etmelerinin Türkiye’nin takip ettiği dış politikayı anlama bakımından önemli olduğunu düşünüyorum. Zaten bugün de Sayın Başbakanımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi AK Parti Grup Toplantısında daha kapsamlı açıklamalarda bulunacaklar. Biz ilkesel politika takip eden bir ülkeyiz, demokratik değerlere önem veririz ve ayrıca dost ve komşu ülkelerin iç barışına da önem veririz. Orada akacak en ufak bir kandan, bir damla kandan bile büyük üzüntü duyarız. Orada yaralanan kardeşlerimizden, ölenlerden, şiddetin ortaya konmasından ne yönde olursa olsun büyük bir üzüntü, ıstırap duyarız. Dolayısıyla, bütün bu gelişmelerin başta Mısır halkı olmak üzere bölgemizde olumlu sonuçlar vermesini diliyoruz. Herkesin teenniyle, dikkatle ve biraz önce vurguladığım temel değerler etrafında bu girişimlere bakarak,  birlikte barışçıl bir şekilde, reformları barışçıl şekilde gerçekleştirerek geleceğimizi kuracağımıza inanıyorum. Bu konuda politikamız açıktır, söylemimiz çok berraktır ve bu bütün dünyada da yakından takip edilmektedir. Ümit ederim bizim basın mensuplarımız da bunu daha yakından takip ederler.

 

KONUK BAKAN: Bir şey eklemek istiyorum Mısır’la ilgili. Ben de Türkiye’nin bu Mısır’da yaşananlar karşısında takındığı tutumu yakından takip ediyorum, yapıcı katkılarını ben de takip ediyorum.

 

İkinci olarak söylemek istediğim şey; Mısır’daki durumla ilgili Türkiye’de yapılan tartışmalar aslında ülkelerin iç politikalarına girmek gibi değil. Burada Mısır’da ve Orta Doğu’da gördüğümüz şey, aslında burada Türkiye’nin canlı örneği gibi. Türkiye’de modern bir demokrasi var, güçlü bir ekonomi var, ekonomik fırsatlar yaygın, herkes için mevcut. Dolayısıyla buradan net bir mesaj çıkıyor, Mısır halkına net bir mesaj çıkıyor. Burada karşınızda ciddi bir örnek var. Orta Doğu için de aynı şey geçerli.

 

SORU: Soruyu sormaya gerek kalmadı, çünkü bu soruyu soracaktım Sayın Konuğumuz ne düşünüyor diye ama, bizde bir laf vardır, “leb demeden leblebiyi” anlamak diye. Sayın Konuğumuz soruyu sormadan cevabını verdi, o yüzden teşekkür ederiz.

 

SAYIN BAKAN: Ayrıca tabii çok ilginçtir, Lübnan’da arabuluculuk girişimlerini yürütürken başka ülkenin içişlerine niye karışıyoruz diye tenkit edenler, bir hafta sonra Mısır’da veya Tunus’taki olaylara niye daha fazla ses çıkarmıyoruz diye tenkit ettiler. Bu da tabii dikkatle takip edilmesi gereken bir olgu.

 

SORU: Sayın Bakan, benim sorum size olacak…

 

KONUK BAKAN: Türk atasözünden bahsettiniz, tekrarlar mısınız, çünkü çok anlamlı geldi.

 

SAYIN BAKAN: “Leb demeden leblebiyi anlamak” Türkçe’ye has bir deyiştir. Leblebi belki de Türkiye’ye has bir yiyecektir. “Leb demeden leblebiyi” anlamak atasözü burada tam denk düşüyor. Size soru sorulmadan önce siz tam cevabını verdiğiniz için, bu atasözü tam yerine geldi.

 

KONUK BAKAN:  O nedenle sordum, çünkü yaptığım şey iyi mi oldu-kötü mü oldu, anlamaya çalışıyordum.

 

SAYIN BAKAN: Hayır, siz daha soruyu duymadan cevabını öngörebildiğiniz için bu atasözü denk düştü.

 

SORU: Sorum size olacak Sayın Bakan, Clinton ziyaretiyle ilgili. Hem Ankara, hem Washington kaynaklı olarak ertelendiği yönünde haberler var. Resmi olarak size iletilen bir gerekçe var mıdır, neden bu ziyaret ertelendi? Teşekkürler.

 

SAYIN BAKAN: Evet bu bize iletildi. Sayın Clinton daha önce bu geziyi programlamıştı, ama son gelişmeler ışığında anladığım kadarıyla Washington’da kalması veya oradaki istişare veya başka bir program sözkonusu ama, bize iletilen en kısa zamanda Türkiye’ye yapacağı ziyareti gerçekleştireceğidir. Bu bildirildi. İstişarelerimiz devam ediyor, biz Sayın Clinton’la zaten yakında Münih Güvenlik Konferansı’nda görüşmeyi planlıyorduk, en azından herhalde orada görüşeceğiz. Türkiye ile Amerika arasında ve Sayın Clinton’la benim aramda zaten telefonlar ve sürekli görüşmelerle işleyen bir istişare var. En kısa zamanda kendisini ülkemize bekliyoruz. Herhangi bir özel gerekçesi yok, onu bilmenizi isterim.

 

Peki. Çok teşekkür ediyoruz.

 

KONUK BAKAN: Leblebi.