Sayın Bakanımızın Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland ve Ukrayna Dışişleri Bakanı Konstantin Grişenko ile Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığı Devir Teslim Töreni Sonrasında Gerçekleştirdikleri Ortak Basın Toplantısının metni

 

AK GENEL SEKRETERİ JAGLAND: Her şeyden önce Türkiye’nin dönem başkanlığına teşekkür etmek istiyorum, özellikle de mükemmel işbirliğinden dolayı Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’na teşekkür etmek istiyorum. Kendisiyle birlikte Avrupa Konseyi’nin siyasi rolünü güçlendirebildik. İtiraf etmem gerekir ki, Türkiye’nin Dönem Başkanlığı bir kez daha Türkiye’nin Avrupa Konseyi’ne ne denli katkıda bulunduğunun bir göstergesi olmuştur. Türkiye bir kez daha sadece Avrupa Konseyi’ne değil, Avrupa Politikası’na, Avrupa kültürüne ve Avrupa geneline katkıda bulundu.

 

Ben üç noktanın altını çizmek istiyorum. İlki şu; bu sabah çok önemli bir sözleşmeyi imzaya açtık. Bu da Kadına Karşı ve Ev İçi Şiddetle Mücadele ve Bunun Önlenmesi Sözleşmesi’dir. 30 ülke bu sözleşmeyi imzalamış bulunuyor. Ve tabi elimden gelen her şeyi yaparak bütün üye devletlerin bu sözleşemeye imza koymalarını ve daha sonra da bu sözleşmeyi onaylamalarını sağlayacağım.

 

Vurgulamak istediğim bir diğer konu da şu; Avrupa Konseyi’nde yeni bir komşuluk politikası başlattık. Buna özellikle bu dönemde çok büyük bir ihtiyaç var. Avrupa Konseyi olarak Tunus ve Fas’ta göreve başladık. Venedik Komisyonu, Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’nun ve benim bu ülkeye yaptığımız ziyaretten sonra o ülkedeki çalışmalarına başladı.

 

Bir de Akil Adamlar Grubu Raporu da nihayet hazırlandı ve sunuldu. Bu sayede Avrupa Konseyi, hükümetlere ve parlamentolara çok çeşitliliğe dayanan bir Avrupa’da birlikte yaşamanın nasıl mümkün olabileceğinin yollarını gösterecek, bu da Avrupa Konseyi’nin standart ve değerlerinin uygulanmasıyla olacak. Çünkü bizi bir arada tutan bunlardır.

 

Evet şimdi bir yanımda bir önceki dönemin başkanı, Sayın Dışişleri Bakanı var. Ve dönem başkanlığını Ukrayna’nın devralmasından da çok mutluyum tabi. Önce sözü Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’na vermek istiyorum.

 

SAYIN BAKAN: Değerli dostum Konstantin, değerli basın mensupları, biraz önce Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 121. toplantısını yaptık. 6 ay süresince son derece yoğun bir çalışma temposu içinde olduk. Ama bu tempoyla ilgili değerlendirmeleri yapmadan önce bugünle ilgili gerçekten hepimizi mutlu eden özel bir gündemle başlamak istiyorum. Sabah toplantı öncesinde çok önemli bir sözleşmeyi, bizim dönemimizde, Avrupa Konseyi’nde kabul edilen  önemli bir sözleşmeyi imzaya açtık. Bu sözleşme Kadına Karşı ve Ev İçi Şiddetle Mücadele ve Bunun Önlenmesi Sözleşmesi’dir.  Diğer hususlara girmeden önce ben bu sözleşmenin bu dönemde tamamlanmış olmasını büyük bir başarı, önemli bir adım olarak görüyorum. Sözleşmenin Bakanlar Komitesinde kabul edildikten sonra ilk gün Türkiye’nin de içinde bulunduğu 13 ülke tarafından imzalanmış olması çok önemlidir.

 

Çünkü böylece Avrupa Konseyi önemli bir sözleşme daha kabul etmiş ve bunu imzaya açmış bulunuyor.

 

Bu sözleşmeyle kadına karşı şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddetle mücadele alanında bütüncül, entegre ve koordineli bir politika uygulanması kabul edilmiş oluyor. Bunun her konudan önce bugün, bizim dönem başkanlığımızda bence birçok önemli sonuçları oldu ama en anlamlı sonuçlarından birisi olarak ümit ederiz ki bundan sonra şiddetin her türlüsü ama özellikle kadına dönük şiddet tümüyle insanlık âleminden silinir. Bizim çabamız bu yöndedir.

 

Avrupa Konseyi Avrupa kıtasında barışın, hukuk üstünlüğünün, demokratik ilkelerin korunması, kurulması ve yaygınlaşması açısından ortaya konulmuş en önemli uluslararası çabadır ve gerçekten kurulduğu andan itibaren, 1947 yılından bu yana da çok büyük katkılarda bulunmuştur. Bir anlamda Avrupa Birliği için Kopenhag kriterleri deniyorsa, Avrupa Konseyi için de Strazburg kriterleri vardır. Avrupa’da hukuk üstünlüğünün, demokratik değerlerin yaygınlaşmasında Avrupa Konseyi’nin yaptığı katkı herkesin kabul ettiği bir husustur. Biz Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığı’nı daha önce 6 kez almıştık. Yedinci kez Kasım 2010’da Makedonya’dan, bizim için çok değerli bir ülkeden devraldık. Ve şimdi de Ukrayna’ya, değerli dostum Konstantin Grişenko’ya bunu devredeceğim.

 

Biz Dönem Başkanlığını devralırken beş temel hedef belirlemiştik kendimize. Birinci hedef Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Sayın Jagland’ın başlattığı reform sürecini ileri bir aşamaya taşımak. İkincisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin reform sürecine katkıda bulunmak. Üçüncüsü Avrupa Konseyi’nin denetim mekanizmalarının rolünün ve Konseyin bu alandaki üstünlüğünün ön plana çıkartılmasını sağlamak. Dördüncüsü AB’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olma sürecini ileri bir aşamaya getirmek ve beşincisi de Avrupa’da yükselişe geçen hoşgörüsüzlük, dışlama, ayrımcılık politikaları karşısında alınacak tedbirleri gözetmek üzere yeni bir rapor hazırlanmasını sağlamak. Bu beş alanda da önemli gelişmeler kaydettik. Her şeyden önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin reformuyla ilgili Interlaken’de geçen sene başlayan süreci daha ileri bir aşamaya götürdük. İzmir Konferansıyla da geçtiğimiz ay bir anlamda bu süreç tahkim edildi ve önümüzdeki dönemde ümit ederiz ki bu reform süreci nihai bir aşamaya gelir. Yine Avrupa Birliği’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olması konusunda da ciddi mesafeler alındı. Ve bu konuda da ileri bir aşamaya gelindi. Avrupa Konseyi’nin reformu sürecinde önemli çalışmalar yaptık. Bir özel gurup oluşturarak Akil Adamlar Heyeti çalışması çerçevesinde de özellikle Avrupa Birliği’nde birlikte yaşama ve hoşgörü kültürünün yaygınlaşması çerçevesinde önemli bir rapor dün bakanlar komitesine sunuldu. Akşam da bu raporu değerlendirdik.

 

Bütün bu hedefler biz Kasım ayında Dönem Başkanlığını devraldığımızda önem verdiğimiz hedeflerdi. Ancak, buna bir önemli katkıda daha bulunduk. Bu da Avrupa Konseyi’nin komşuluk politikasının geliştirilmesidir. Daha önce bu konu tartışılıyordu, üzerinde duruluyordu, ancak görevi devraldığımızda daha Ortadoğu’da, kuzey Afrika’da bu siyasi hareketlenmeler başlamamıştı. Biz Sayın Genel Sekreterle birlikte bir durum değerlendirilmesi yaptık ve bu komşuluk politikalarının önünü açacak, son derece tarihi bir girişimde bulunduk. Ve ilk defa Avrupa Konseyi olarak komşuluk politikaları çerçevesinde Kuzey Afrika’daki gelişmelere katkıda bulunmak, oradaki demokratik geçiş süreçlerini hızlandırmak anlamında ortak bir girişimde bulunduk ve Tunus’a gittik. Venedik Komisyonu üyesi olan Tunus’a Avrupa Konseyi’nin özellikle Anayasa yapım sürecinde, seçimler ve demokratik kurumların yerleşmesinde katkı taahhüdünde bulunduk. Dün akşam da bu konuları bütün üye ülkelerle ele aldık. Avrupa Konseyi’nin Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya, Kafkasya’ya ve Orta Asya’ya kadar uzanan kuşağında bütün komşu bölgelerde çok ciddi gelişmeler yaşanıyor. Avrupa Konseyi geçmişte Doğu Avrupa’da soğuk savaş sürecinin daha sağlıklı bir geçiş süreci halinde yaşanmasına büyük katkılarda bulunmuştur. Ümit ederiz ki önümüzdeki dönemlerde bu komşuluk politikalarıyla geliştirilen bu yeni anlayışla bu bölgelerde de ciddi katkılarda bulunacaktır.

 

Dolayısıyla bizim Başkanlık dönemimizde hem Avrupa Konseyi reformunun derinleştirilmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yeni bir yapıya kavuşturulması, hem Avrupa Konseyi’nin komşu bölgelerdeki etkinliğinin ve o bölgelere katkısının artırılması, hem de Kadına Karşı ve Ev İçi Şiddetle Mücadele ve Önlenmesi Sözleşmesi’yle Avrupa Konseyi müktesebatına çok önemli bir hukuki sözleşmenin daha girmiş olması anlamında gerçekten bu 6 ay, nihai muhasebesini yaptığımızda, önemli katkıların sağlandığı bir Dönem Başkanlığı oldu. Bütün üye ülkelere bu açıdan teşekkür ediyoruz. Onların desteğiyle bu başarı sağlandı. Ancak, tabii Sayın Genel Sekreter ile çok iyi bir ekip çalışması içinde olduk. Sekreteryanın bütün üyelerine, bütün çalışanlarına teşekkür ediyoruz. Avrupa Konseyi Daimi Temsilcimiz Sayın Deryal Batıbay ve Daimi Temsilciliğimiz de bu dönemde  yoğun bir çalışma temposu içinde oldular. Türk Dönem Başkanlığına da bir farklılık getirdiler. Bize bu konuda katkıda bulunan bütün kurumlarımıza, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi çerçevesinde olmak ve başta Adalet Bakanlığı olmak üzere teşekkür ediyoruz.

 

Ümit ediyorum ki ileri dönemlerde Türkiye Cumhuriyeti’nin dönem başkanlığı bütün bu alanlarda önemli aşamaların kaydedildiği bir dönem başkanlığı olarak Avrupa Konseyi tarihinde bir iz bırakmış olacaktır. Tekrar teşekkür ediyorum ve Ukrayna’ya Dönem Başkanlığı’nda başarılar diliyorum. Ve bir kez daha teyiden söylüyorum:  biz her zaman Ukrayna Dönem Başkanlığının başarılı olması için her türlü yardımda bulunmaya hazırız. Beraber bir ekip olarak çalışmaya da kararlıyız.

 

Çok teşekkür ederim.

 

UKRAYNA DIŞİŞLERİ BAKANI GRİŞENKO: Sayın Genel Sekreter, hanımefendiler, beyefendiler, öncelikle değerli dostum Sayın Davutoğlu’na teşekkür ediyorum ve onu tebrik etmek istiyorum. Gerçekten Türkiye’nin Dönem Başkanlığı’nda olağanüstü bir sonuç aldık. Hemen şunu söylemeliyim ki Türkiye Dönem Başkanlığının başında  belirlediği bütün önceliklerde çok önemli ilerlemeler kaydetti. Ve Ukrayna Dönem Başkanlığı ileride bu öncelikleri aynen ilerletmeye devam edecektir. Her şeyden önce kendi adıma Ukrayna’nın Konseyin temel değerlerine, insan haklarına, hukukun üstünlüğü ve demokrasiye tam inandığını vurgulamak istiyorum. Ukrayna hiç şüphesiz kendinden önce gelen Dönem Başkanlarının yaptıklarını daha ileriye götürmeye çalışacak, Konseyin çalışmalarına destek verecek ve belirli öncelikler güdecektir. Bizim önceliklerimiz süreklilik üzerine dayanmaktadır. Ve özellikle Avrupa Konseyi’nin dikkatini vermesi gereken alanlara yönelmektedir.

 

Dönem başkanlığımız sırasında çocukların insan haklarının korunması, hukukun ve demokrasinin ilerletilmesi ve yerel yönetimlerin bu alanlarda ilerletilmesine önem vereceğiz. Avrupa Konseyi’nin tarihinde ilk kez öncelikler belgemizde bizden sonraki üç Dönem Başkanlığının önceliğini de içeriyoruz. Ukrayna, İngiltere ve Arnavutluğun tüm öncelikleri bu belge içerisinde yer alacak. Dolayısıyla ortak değerler ve ortak hedefler, girişimler sloganı altında hareket edeceğiz. Sayın Genel Sekreterin gündemini destekleyeceğiz ki bu biliyorsunuz Avrupa Konseyi’nin Avrupa’nın üye devletlerindeki en yetkin akılları biraraya getirerek en ivedi, önemli konulara odaklanmaktır. Hakikaten de bana Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Başkanı olarak çok görev düşüyor. Dolayısıyla neleri hedefliyoruz, bunu kısaca anlatmak istedim. Hiç şüphesiz neleri yerine getirebileceğimizi daha sonra size gösterebileceğiz ama hedeflerimizi sunmak istedim, teşekkür ederim.

 

SORU:  Benim sorum Sayın Genel Sekretere olacak. Dün Akil Adamların sunduğu raporda bir tavsiye vardı; ayrımcılıkla mücadele konusunda, özel bir temsilcinin atanması konusunda.  Bu yönde bir takvim öngörebiliyor musunuz? Böyle bir temsilci ne zaman görev yapmaya başlar? Teşekkürler.

 

AK GENEL SEKRETERİ JAGLAND: Bu sizin de bildiğiniz üzere Akil Adamlar Grubunun bir tavsiyesidir. Unutmayın ki bu bağımsız bir grubun raporuydu. Dolayısıyla, Avrupa Konseyi tarafından henüz onaylanmamıştır. Bunun tartışılması gerekir, bütün tavsiyelerin üzerinden geçilmesi gerekir. Bu nedenle de tam olarak bu yol, bu tavsiye izlenecek mi henüz söylemem için erken. Ancak önemli olan şu; bir Avrupa Konseyi politikası geliştirilecek bu alanda, bu kesin. Rapor da bu açıdan bize yardımcı olacak. Ancak, yapacağımız şey hemen en ivedi bir biçimde raporun izlemesini yapmaya başlamaktır.

 

SORU: Efendim benim sorum Sayın Bakana olacak. Kadına karşı şiddetle mücadelenin düzenlenmesinde hukuksal olarak Türkiye ne gibi iç düzenlemeler yapacak?

 

SAYIN BAKAN: Burada konunun uluslararası bir boyutu var, bir de ulusal hukuk boyutu var. Türkiye’de bu zaten gündemimizi meşgul eden bir konuydu. Biz bir anlamda Avrupa Konseyi’nde kadına karşı şiddetle mücadele konusunda böyle bir sözleşme insiyatifinde, girişiminde bulunurken aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak da bütün diğer üye ülkeler gibi bir taahhüt üstlenmiş oluyoruz. Ve biz bugün bu sözleşmeye taraf olarak ilk imzayı atan ülke olduk.  Ve 13 ülke katıldı, eminim diğer ülkeler de zamanla değerlendirerek katılacaklardır. Bu sözleşmede açık bir şekilde kadına karşı şiddet konusunda, özellikle psikolojik şiddet, fiziksel şiddet, zoraki evlilik, zoraki kürtaj, zoraki kısırlaştırma, cinsel taciz ve diğer bütün suçlarla ilgili olarak cezai müeyyide getirilmesi öngörülüyor. Zaten hukukumuzda bunların çoğu var. Ancak, bunları daha yakın takip edeceğiz. Yine her ne kadar bunlar bireyler arasında işlenen suçlar olmakla birlikte devletin sorumluluktan muaf tutulamayacağı vurgulanıyor bu sözleşmede. Dolayısıyla devletler bundan da sorumlu tutulacaklar. Bu bizim için çok önemlidir. Bütün insan hakları önemlidir. Ancak, kadına karşı şiddet, aile içi şiddet affedilmez bir suçtur. Gerçekten aile içinde sevgiyi yaşatamayanların toplumsal hayatta ve dünyada sevgi ve barışı egemen kılmaları mümkün değil. Biz öyle bir aile hayatı ve öylesine bir sosyal çevre istiyoruz ki şiddetin hiç yeri olmasın. Sevgi ve muhabbet ağırlıklı bir aile hayatı için bir anlamda devlet sorumluluk üstlenmiş oluyor. Bunun için tabi alınacak başka tedbirler de var. Sadece cezai tedbirler değil. Eğitim ve diğer konularda alınması gereken tedbirler var. Ama Türkiye olarak biz kadına karşı şiddetin en geniş kapsamlı ve en etkin tedbirlerde durdurulması için her türlü çalışmayı yapmaya hazırız. Bunun için Avrupa Konseyi’nde böyle bir çalışmaya öncelik verdik. Ve bu anlamda kendimizi de devlet olarak, ilk imza atan ülke olarak buna muhatap kıldık.

 

Yine uluslararası alanda da özelikle uluslararası gerilim alanlarında da kadına karşı şiddet konusunda belli müeyyideler getiriyor bu sözleşme. Biz buna da çok önem veriyoruz. Maalesef birçok siyasal gerilimin kurbanları kadınlar ve yetim veya öksüz kalan çocuklar oluyor. Kadına karşı şiddetin bütün dünyadan, yeryüzünden silinmesi için gereken her türlü adımı atacağız. Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin bu boyutu da var. Ulusal hukukumuzda ve programlarımızda da bu konuda ne yapılması gerekiyorsa yapacağız.

 

SORU:  Sayın Jagland’a bir sorum olacak. Akil Adamlar Grubu hazırladıkları raporda Avrupa Konseyi’ne doğu ve güney Akdeniz’den kişileri de sürece dahil etmesi için çağrıda bulundu. Böyle bir tedbiri düşünüyor musunuz? Somut olarak ne yapacaksınız bu rapora yönelik olarak?

 

AK GENEL SEKRETERİ JAGLAND: Az önce de söylediğim üzere Tunus yetkilileri ile zaten çalışmaya başladık. Venedik Komisyonu bugün yeni yasalar hakkında tavsiyelerde bulunuyor, seçimleri organize etmek için devreye girmiş durumda, Anayasa’nın yazılması konusunda devrede. Ayrıca, Fas’ta devreye girmiş durumdayız ve aynı şekilde de Mısır’da yetkililerle temaslarımız sözkonusudur. Olabildiğince burada destek olmaya çalışıyoruz. Ancak, şunu da söylemeliyim ki hiçbir şekilde bu ülkelere bir şey empoze etmeyeceğiz. Eğer istenirsek devreye gireceğiz, eğer bizim yardımımıza ihtiyaç duyulursa bize tavsiye için gelinirse her zaman bunu en iyi şekilde yapmaya çalışacağız. Ayrıca, diğer uluslararası kurumlarla çabalarımızı koordine edeceğiz. Örneğin Avrupa Birliği ile. Ama aynı şekilde Birleşmiş Milletlerle. BM sizin de bildiğiniz üzere Ban ki Mun’un liderliğinde bu konuda bir dizi toplantı yaptı ve BM Genel Sekreteri, Avrupa Kıtası’nın demokrasiye geçişte bu ülkeler açısından önemli rol oynayabileceğini vurguladı.

 

SORU  :  Önce Sayın Jagland’a bir sorum olacak. Acaba bize biraz ayrıntılı bilgi verebilir misiniz? Bu Akil adamlar tarafından hazırlanan rapor nasıl tartışılacak. Bakanlar komitesinde mi tartışılacak, Parlamenter meclisinde mi çalışılıp tartışılacak, başka bir ortamda mı tartışılacak? Şimdi bir de tabi göç sorunu Avrupa açısından çok önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. İtalya ve Fransa bunun en önemli örnekleri. Tabi göçmen konusu Avrupa Konseyi’nde sizin öncelikleriniz arasında, ama bu bağlamda somut olarak ne yapılacak? Teşekkür ederim. 

 

CEVAP: Bir süre önce birkaç hafta önce bir rapor aldık. Bu rapor İstanbul’da, burada tartışıldı.  Şimdi oturacağız Strazburg’da, bunu dikkatle irdeleyeceğiz ve bir eylem planı gerçekleştireceğiz. Nasıl ilerlenecek bu konuda, bunu göstereceğiz. Ancak bir kez daha vurgulamak istiyorum; bu bağımsız bir grubun hazırlamış olduğu bir rapor. Henüz bu raporun tam metnini onaylamış değiliz, destek vermiş değiliz. Önce biz 47 ülkenin tamamını birleştirecek bir metne varmak istiyoruz. Bu şekilde tartışmalarımız hükümetlerde, parlamentolarda devam edecek. Ama kamuoyunda da bu tartışma devam edecek. Tabii ki bu raporun sunumları değişik başkentlerde yapılacak. Hatta yaz öncesinde Berlin’de bir etkinlik var. Başlatılmış bir etkinlik. Sanırım 22 Mayıs tarihinde bir etkinlik olacak. Londra ve Roma’da, Paris’te de etkinlikler düzenlenecek. Hep yaz aylarında olacak bunlar. Tabi Ukrayna Dönem Başkanlığı Ukrayna’da da Kırım’da da bir etkinlik düzenlemeyi düşünüyor mu düşünmüyor mu bilemem. Yani bir dizi etkinlik düzenlenecek. Ama bütün bunlar zaten tartışmanın birer parçasıdır. Önemli olan Avrupa Konseyi’nin bir kurum olarak bu konuyu ele almasıdır.

 

Biz bağımsız görüşlere de değer veriyoruz. Raporun içerdiği bağımsız görüşleri de ele alacağız. Evet, bu bence çok önemli, bütün üye devletlerin üzerinde çalışması gereken bir konudur.  Şüphesiz bu tartışmanın başlangıcı dün oldu. Dün akşam yemeği sırasında bu Akil Adamlar toplantısını birincil önemli bir konu olarak tartışmaya açtık. Genelde yaklaşımlara destek var. Tabi genel destek var. Ama öte yandan bazı unsurlar vardır ki raporda, bunların gerçek koşulların çerçevesine oturtulması gerekir. Belli ülkelerde mevcut özel koşullara uyumlu olması gerekir. Tabi kültürel çeşitliliği dikkate almamız ve buna saygılı olmamız gerektiği gibi bazı ülkelerdeki tarihi geleneklere, geçmişe de saygı göstermemiz gerekiyor. Ama bütün bunların ötesinde insan hakları, insan onuruna saygı önemlidir. Ve tabii ki bu çerçevede göçmenlerin kendilerini kabul etmiş olan toplumlara da entegre olmaları gerekmektedir.  Dolayısıyla bu konu bugün hakikatten çok sıcak bir konu. Ukrayna Dönem Başkanlığı’nda biz de bu konuya özel bir dikkat atfedeceğiz. Çünkü üye devletlerimiz halihazırda bu konuda önemli sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadırlar.

Teşekkür ederim.

 

SORU: İfade ettiğiniz gibi Türkiye aslında AB’ne üyelik sürecinde önemli düzenlemeler yaptı. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda zaten birtakım düzenlemeler yapıldı. Ancak insan hakları örgütlerinin son raporlarına göre sorun daha çok uygulamadan kaynaklanıyor. Raporlarda özellikle şiddet gören kadınların mesela polise gittikleri zaman aile bütünlüğünün korunması çerçevesinde tavsiyeler görüp geri gönderildikleri yönünde ve uygulamalardaki aksaklıklara ilişkin eleştiriler var. Siz demin dediniz ki bundan sonra artık devletler de sorumlu olacak bu konuda. Türkiye Cumhuriyeti devleti bundan sonra kanunların çıkarılmasından ziyade uygulamadaki aksaklıkların giderilmesi adına neler yapacak?

 

SAYIN BAKAN: Az önce de söylediğim gibi böyle bir sözleşme olmamış olsaydı da kadınlarımızın korunması bizim ahlaki sorumluluğumuzdur. Sadece toplumsal anlamda, sosyal anlamda değil, devlet anlamında da bir sorumluluğumuzdur. Onun için ne tedbir alınması gerekiyorsa alınacak. Mevzuatta  olan eksiklikler, olabilecek şiddet türleri zaten bu sözleşmenin de öngördüğü gibi tek tek tanımlanıyor. Onlara karşı tedbir alma yükümlülüğünü üstleniyoruz. Ayrıca bu mevzuattaki eksikliklerin giderilmesine rağmen uygulamada problemler varsa bu konuda da bu uygulamada aksaklık yapanlar da bir anlamda sorumluluk sahibi oluyorlar. O bakımdan özellikle şiddetin engellenmesi konusunda hiçbir mazeret kabul edilemez. Şiddet engellenebilecekse bunun için yapılması gereken yapılabilecek ne varsa yapılmalıdır. Hele hele kadına karşı şiddet konusunda hiçbir mazeret kabul edilemez. Bunun engellenmesi için herkes elinden geleni yapmalıdır. Ailenin korunması, önce şiddet gören kadının tekrar evine dönmesi ile değil, tabii onun dönmesini arzu ederiz, ama aile önce evde şiddetin önlenmesiyle korunur. Bunun tabii eğitimle ilgili boyutu var, sosyal ilişkilerle ilgili boyutu var. Birçok boyutu var. Bizim gibi dinamik ve değişen toplumlarda bazı sorunlarla karşılaşılabilir. Önemli olan devlet olarak bu sorunları, uygulamada karşılaştığımız bu sorunları da aşma kararlılığına sahip olmamızdır. Ben şunu bir kez daha ifade ediyorum; kadına karşı şiddetin ve aile şiddetinin engellenmesi için ne tedbir alınması gerekiyorsa alınacak.

 

Teşekkür ederim.