İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi, ülkemizin vazgeçilmez
önceliklerindendir. Yalnızca vatandaşlarımızın değil, dünyanın dört bir
yanındaki milyonlarca insanın sahip olduğu hakların korunması ve
karşılaştıkları insan hakları ihlallerinin önlenmesi için gösterdiğimiz
çabalar bunun en büyük kanıtıdır.
ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından her yıl 190’dan fazla ülke için
hazırlanarak ABD Kongresine sunulan mutat belgelerden olan ve 13 Mart 2019
tarihinde yayımlanan 2018 Türkiye İnsan Hakları Raporu, geçtiğimiz yıllarda
olduğu gibi, ülkemizle ilgili asılsız iddialar, gerçekdışı bilgiler ve
önyargılı yorumlar içermektedir.
ABD’nin bu yılki raporunda da ülkemizin PKK, FETÖ/PDY, DEAŞ ve DHKP-C başta
olmak üzere azılı terör örgütleriyle olan haklı mücadelesini idrak
edemediğini hayal kırıklığı ile görüyoruz. Raporda, ülkemizin ve bölgemizin
güvenliğinin sağlanması için uluslararası hukuk ve insan haklarına saygı
çerçevesinde yürütülen terörle mücadele çabalarımız insan hakları ihlali
gibi yansıtılmıştır. Bu yaklaşımı reddediyoruz.
Teröre destek verenleri ve 15 Temmuz terörist darbe girişiminin arkasında
olanları “siyasi tutuklu” olarak niteleyen görüşlere yer veren raporun ne
denli tarafgir olduğu açıkça ortadadır. FETÖ elebaşına evsahipliği yapan
bir ülkede hazırlanan bu rapor, malum çevrelerin görüşlerine alet olmak
suretiyle, ülkemize yönelik 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin arkasında
kimlerin bulunduğu algısını güçlendirmektedir. İnsan haklarını
siyasileştirmekten ve böylece insan hakları ilkeleri için mücadeleye zarar
vermekten başka hiçbir işlevi olmayan bu nitelendirmeyi kınıyoruz.
Dünyanın birçok bölgesinde yaptığı operasyonlarda binlerce sivilin ölümüne
sebep olanların, Zeytin Dalı Harekatı kapsamında sivillere herhangi bir
zarar gelmemesini sağlayarak bölge halkının dahi takdirini kazanan Türk
Silahlı Kuvvetleri’ni sözde sivil ölümlerle itham etmesi kesinlikle kabul
edilemez.
Karanlık insan hakları tarihi tüm dünyanın malumu olan ve hatta daha
geçtiğimiz yıl boyunca, çocuklar dahil, göçmenlere yaptığı zulümle gündeme
oturan bir ülkenin, ironik şekilde Türkiye’yi suçlaması en hafif deyimiyle
ciddiyetsizliktir.
Olağanüstü hali geride bıraktığımız geçtiğimiz yılda, Reform Eylem Grubu
toplantılarında da teyit edilen, yargı ve temel haklar alanındaki reformlar
çerçevesinde atılan adımlara raporda yer verilmemesi ise iyiniyetli
değerlendirilemez.
Objektiflikten tamamen uzak olan bu raporun siyasi saiklere göre
şekillendirildiği açıktır. 2018 raporu, bu haliyle ABD’nin on yıllardır
dünyadaki insan haklarının durumu hakkında bir izleme mekanizması işlevi
gördüğü iddiasında olan yıllık insan hakları raporu geleneğinin
güvenilirliğine de zarar vermektedir.
Önümüzdeki dönemde de terörle mücadelemizi en başta vatandaşlarımızın insan
haklarını korumak gayesiyle kararlılıkla sürdüreceğiz. Bunu yaparken temel
hak ve özgürlüklerin korunmasına ve demokrasi ve hukukun üstünlüğü
temelinde daha da güçlendirilmesine yönelik çalışmalarımızı kesintisiz
olarak sürdüreceğiz.