Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler Konseyi’nin (DİK) bugün (14 Ekim)
Lüksemburg’da yapılan toplantısında, “Kuzeydoğu Suriye” ve “Doğu Akdeniz’de
Türkiye’nin Yürütmekte Olduğu Faaliyetler” başlıkları altında kabul ettiği
kararları ve ülkemize yönelik yaptığı çağrıları tümüyle reddediyor ve
kınıyoruz.
Türkiye’nin başarıyla icra etmekte olduğu Barış Pınarı Harekâtı,
uluslararası hukuk temelinde, Birleşmiş Milletler (BM) Şartı’nın 51.
maddesinden kaynaklanan meşru müdafaa hakkımız ve BM Güvenlik Konseyi’nin
terörizmle mücadeleye ilişkin kararları uyarınca yürütülmektedir.
PKK’nın bir uzantısı olan PYD/YPG terör örgütünün ülkemizin ulusal
güvenliği ile Suriye’nin toprak bütünlüğü ve ulusal birliğine yönelik
tehdit ve saldırıları karşısında, AB’nin terör unsurlarını koruyucu bir
yaklaşım sergilemesi kabul edilemez. AB Konseyi’nin bu konudaki kararında,
bazı AB üyelerinin de destek verdiği PYD/YPG terörizminin, son iki günde
ülkemizde aralarında bir bebeğin de bulunduğu 18 masum sivili katletmesine
sessiz kalmasının da bu çarpık yaklaşımın bir tezahürü olduğunu
değerlendiriyoruz.
Türkiye’nin defaatle dile getirdiği üzere, DEAŞ terörüyle mücadele kisvesi
altında bir diğer terör örgütünün ayrılıkçı gündemine hizmet eden AB’yi ve
bu örgüte destek veren AB üyesi ülkeleri, bugünkü sonuca ulaşılmasındaki
sorumlulukları bağlamında özeleştiri yapmaya ve izana davet ediyoruz. Bu
politika ve uygulamalarıyla AB’nin DEAŞ’a karşı mücadele konusunda ülkemize
ders verme hakkı bulunmadığının altını çiziyoruz.
Dünya üzerinde en kalabalık sığınmacı nüfusuna evsahipliği yapmakta olan
Türkiye, önümüzdeki dönemde de ulusal güvenliğini tehdit eden ve Suriye
halkının bekasını yakından ilgilendiren PYD/YPG ve DEAŞ başta olmak üzere
tüm terör örgütleriyle mücadelesini kararlı bir şekilde sürdürecektir.
Bu harekat, Türkiye-Suriye sınırında güvenli bir bölge oluşmasını ve
bölgenin asıl sahiplerine kazandırılmasını sağlayacak olup, arzu eden
yerlerinden edilmiş Suriyelilerin kendi topraklarına dönüşüne de yardımcı
olacaktır. 18 Mart Mutabakatının 9. maddesinin, AB ve üye ülkelere,
Türkiye’yle birlikte, yerel halkın ve sığınmacıların Türk sınırına yakın
Suriye topraklarında daha güvenli alanlarda yaşayabilmeleri için koşulların
iyileştirilmesi yükümlüğünü getirdiğini hatırlatırız.
Diğer taraftan, AB’nin Doğu Akdeniz’de hem kendi haklarımızı hem de Kıbrıs
Türklerinin haklarını korumak için kararlılıkla yürüttüğümüz arama ve
sondaj faaliyetlerini yasadışı olarak nitelendirmesini kesinlikle kabul
edilemez buluyoruz. AB’nin Türkiye’ye karşı emsali olmayan bu önyargılı
tutumu uluslararası hukukla da bağdaşmamaktadır.
Ayrıca, AB’nin aldığı bu kararlarda bir kez daha Kıbrıs Türklerine hiçbir
atıfta bulunmaması ve onları yok sayması ibret ve endişe verici bir
durumdur.
Bu durum, AB’nin Kıbrıs konusunda artık Rum tarafının tümüyle rehinesi
haline geldiğinin ve tarafsız kalamayacağının son örneğini teşkil etmiştir.
Aslında AB’nin, 2004 yılında aldığı kararları ve verdiği sözleri hayata
geçirmemekle, Kıbrıs Türklerini gözardı ettiği yadsınamaz bir gerçektir.
AB’nin bu tavrını da şiddetle kınıyoruz.
Hidrokarbon faaliyetlerimizi KKTC’yle birlikte kararlılıkla sürdüreceğimizi
ve AB’nin bu konuda engelleyici tedbirlere başvurması halinde misliyle
mukabele edeceğimizi bir kez daha vurgulamak istiyoruz.
Bir yandan münhasır ekonomik bölge ve kıta sahanlığının diyalog ve iyi
niyetli müzakere yoluyla, uluslararası hukuka uygun ve iyi komşuluk
ilişkileri ilkesi uyarınca sınırlandırılması gerektiğini vurgulayan AB
Konseyi’nin, diğer taraftan GKRY’nin tek taraflı deniz yetki alanı
iddialarını benimsemesi ve bu iddiaları “üyelik dayanışması” bahanesi
altında Türkiye’ye dayatma girişimlerinde bulunması ciddi bir çelişki
teşkil etmektedir.
Doğu Akdeniz’de barış ve istikrarın tesisi, herkesin kazanacağı bir
işbirliği iklimi yaratılması, ülkemizin ve özellikle Kıbrıs Türklerinin
ilgili anlaşmalar ve uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru hak ve
çıkarlarına saygı gösterilmesi ve Doğu Akdeniz’in siyasi, hukuki, tarihi ve
coğrafi gerçeklerinin dikkate alınmasıyla mümkün olacaktır.
Bu hukuksuz ve yanlı tutumu nedeniyle, AB ile bazı alanlardaki
işbirliğimizi ciddi bir şekilde gözden geçireceğiz.