Almanya’da 2000-2007 yılları arasında sekizi Türk on kişinin öldürülmesi,
çeşitli bombalı saldırılar ve silahlı soygun suçlarının faili olan
“Nasyonal Sosyalist Yeraltı” (NSU) isimli Neo-Nazi terör örgütünün üye ve
destekçilerinin beş yıldır devam eden yargılama süreci bugün sona ermiştir.
Almanya’da II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük ırkçı terör faaliyeti
olarak tanımlanan davaya ait süreç, ülkemiz ve Almanya Türk toplumu
tarafından en başından beri yakından takip edilmiştir.
Sözkonusu dava sonucunda baş sanığın müebbet hapis cezasına ve diğer dört
sanığın ise değişen süreli hapis cezalarına çarptırılmalarını not ettik.
Bununla birlikte, maalesef bugün verilen karar NSU cinayetlerinin arka
planını ve derin devlet ile istihbarat içindeki bağlantılarını tüm
boyutlarıyla açıklığa kavuşturmamış, gerçek suçlular ortaya
çıkarılmamıştır. Bu bakımdan kararı, adaletin tecellisi ve kamu vicdanının
rahatlatılması bakımından tatmin edici bulmuyoruz. Soruşturmaların
başlangıç aşamalarında pek çok önyargıyla karşılaşan ve mağdur edilen
kurban aileleri ile Almanya’daki Türk toplumunun duyguları, henüz dinmemiş
acıları milletimizce paylaşılmaktadır.
Bu vesileyle, NSU cinayetleri gibi, 1985 yılında Hamburg, 1992 yılında
Mölln, 1993 yılında Solingen’de Türklere karşı düzenlenen ırkçı
saldırıların da zihinlerimizde tazeliğini koruduğunu hatırlatmak isteriz.
Şansölye Merkel’in 2012 yılında verdiği söz çerçevesinde NSU cinayetlerinin
ve diğer faili meçhul kalan, ırkçı, yabancı düşmanlığı saikli cinayetlerin
faillerinin tamamının adalete teslim edilmesi, Almanya’daki Türk toplumunun
devletin güvenlik ve yargı kurumlarına güvenlerinin güçlendirilmesi
bakımından önem taşımaktadır. Bundan sonraki aşamada da konunun takipçisi
olmaya devam edeceğiz.
Ayrıca, Almanya’daki ırkçılık ve yabancı düşmanlığının zirve noktalarından
birisini teşkil eden NSU cinayetlerinin benzerlerinin tekrarlanmaması ve
Avrupa’da artan ırkçılıkla mücadelenin taviz verilmeden yürütülmesi için
AFC makamlarından her türlü tedbiri almalarının, bu kapsamda özellikle
siyasetçilerin ve medyanın popülizme kapılmadan aklı selimle hareket
etmeleri gerektiğinin önemine bir kez daha vurgu yapmak istiyoruz.