Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığının Devralınması Vesilesiyle Strazburg’da Verdiği Mülakatın Metni

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin Dönem Başkanlığını üstlenen Türkiye'yi temsil eden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu “Türkiye’nin Avrupalı olup olmadığı tartışması sona ermiştir” dedi.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığının devralmak üzere Strazburg’a gelen Davutoğlu, Konsey stüdyolarında sorularımızı yanıtladı. Avrupa Konseyi’nin değişen şartlara uyum sağlamak adına köklü bir reforma ihtiyacı olduğunu söyleyen Bakan, “Türkiye dönem başkanlığında bu konuda gereken çabayı gösterecektir” şeklinde konuştu.

Avrupa Konseyi çoğulcu demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi kavramların şekillenmesinde önemli bir rol oynuyor. Türkiye de 61 yıldır Konsey çalışmalarının içinde yer alıyor. Dünden bugüne ve bugünden yarına bir tablo çizecek olsak, karşımıza nasıl bir resim çıkar?

Avrupa Konseyi köklü bir kurum olarak Avrupa’yı 20. Yüzyıldan 21. yüzyıla taşımıştır. 2. Dünya savaşının çok acı tecrübeleri oldu. Otoriter rejimlerin, hukuk tanımayan uygulamaların yol açtığı savaşlar Avrupalılara çok önemli dersler verdi. Avrupa Konseyi biraz da bu zemin üzerinde doğdu.  Bir daha bu acı tecrübelerin yaşanmaması için çaba gösterdi.  61 yıldır, Türkiye’nin de katkısı bulunan bir süreç yaşandı. Böylece birçok Avrupa ülkesinin katılımıyla en kapsamlı pan-Avrupa örgütü oluştu. Soğuk savaş sonrasında da bu ülkelerin sayıları arttı. Soğuk Savaş sonrasında bir yapısal değişim geçirildi. Yeni şartlara uyum gösterme süreci başladı. Avrupa Konseyi şimdi ise küreselleşmeyle birlikte daha köklü meydan okumalarla karşı karşıya. Bu bakımdan biz Dönem Başkanı olarak, Avrupa Konseyi’nin bu yeni meydan okumalara en uygun cevapları nasıl vereceği konusunda bir sürecin başlatılması gerektiğini düşünüyoruz.

Davutoğlu sözlerine Türk Başkanlığının önceliklerini sıralayarak devam etti.

Kendimize dönem başkanlığımız boyunca 5 önemli hedef belirledik:

Birincisi Avrupa Konseyi’nin reformu. Bütün uluslararası örgütler yaşayan organizmalardır. Şartlar değiştiğinde o değişikliklere kurumun uyum sağlaması gerekir. Bu çerçevede bir süreç başlatılmalıdır. Rutin işleyişin dışına çıkılmalıdır.

İkincisi AİHM’nin reformu. Geçen sene İnterlaken’de başlayan süreç İzmir’de devam edecektir. AİHM’nin uzun dönemli bir etkinliğinin teminat altına alınmasına gayret edeceğiz. Avrupa Konseyi’nin genel anlamda görünür olmasına çaba sarfedeceğiz.

Üçüncüsü izleme mekanizmalarının daha etkin şekilde işlemesi ve toplumların bu temel kavramlar etrafında daha etkin bir şekilde işlemesini temin etmek.

Dördüncüsü AB’nin AİHS’ne taraf olmasını sağlayacak süreci tamamlamak. Bu konuda müzakereler sürüyor fakat ümit ederiz ki bizim dönemimizde en azından müzakerelerin tamamlanması aşamasına gelinir.

Avrupa Konseyi kurulduğu aşamada bu kadar yoğun hissetmediği fakat gittikçe artan bir şekilde karşı karşıya kaldığı bir meydan okuma var: çok kültürlülük. Artık kültürler içiçe, aynı ortamlarda, yanyana yaşıyorlar.  Avrupa’nın geleceği açısından farklı dinler, farklı etnik yapı ve kültürlerin birarada yaşaması büyük önem taşıyor. Bu konuda atılacak adımları tespit mahiyetinde Sayın Jagland Türkiye’ye geldiğinde bu konuda bir akil adamlar heyeti oluşturmanın faydalı olacağı fikrini açmıştım. Daha sonraki istişarelerden sonra bu komisyon Almanya eski Dışişleri Bakanı Fischer’in başkanlığında çalışmalarına başladı. Türkiye’den de Sn. Ayşe Kadıoğlu var.

İstiyoruz ki Mayıs ayına gelindiğinde bu dönem başkanlığımız kalıcı bir iz bıraksın. İz bırakabilmek için de rütinin dışında bir süreç işletilmesi gerekiyor.  Biz tek tek problem alanlarından daha çok organizasyona yöneldik.  Avrupa Konseyi’nin reform süreci bağlamında Mayıs ayındaki İstanbul toplantısı bir dönüm noktası olacaktır diye ümit ediyoruz.

Avrupa’da İslamofobi ve yabancı düşmanlığı gibi kavramlar günden güne artıyor. Akil adamlar grubu da “birlikte yaşamak” başlığı altında düzenlendi. Seçkin şahsiyetler grubundan çıkacak sonuçlardan beklentileriniz nedir?

Doğru çözümler için doğru tespitler yapmak gerekir. Bu topluluğun doğru tespitler yapması, bu tespitler ışığında sorun alanlarını tanımlaması, bu alanlara pratik ve uygulanabilir ve geleceğe dönük vizyon içeren bir eylem planı ortaya koyması lazım. Ortaya çıkacak raporun hayata geçirilmesi için de belli bir mekanizma getirilecektir.  Bu bakımdan rapor ne kadar uygulanabilir nitelikte olursa ve ne kadar sorunları doğru tespit edip doğru cevaplar oluşturma yönünde bize katkı sağlarsa o derece önemli bir aşama katedilmiş olur.

 

“Türkiye Avrupalıdır.”

Avrupa Konseyi’nin hem Parlementer Meclisi hem de Bakanlar Komitesinin Başkanlığını Türkler yürütüyor. Avrupa Konseyi’deki bu “Türk egemenliğinin”  Türkiye’nin dış politikasına yansımaları nasıl olur?

İki Türkün bu organizasyonun başında olması Türk olarak bizi gururlandırır. Sn. Çavuşoğlu da benim çok eski dostumdur.  Ancak biz tabii burada çalışırken Avrupalı kimliğimizle çalışıyoruz ve Avrupa kıtasının geleceğiyle ilgili faaliyet gösteriyoruz.  Ayrıca iki türkün buradaki varlığı görünürlük bakımından yeterli mesajı içeriyor. Bu mesaj şudur: Türkiye Avrupalıdır. Avrupa’nın en köklü kurumu da Türkiye’nin katkısıyla zenginleşir.  Türkiye gibi köklü demokrasi geleneği olan, çok kültürlülüğü bütün tarih boyunca yaşamış bir ülkenin bu görevleri üstlenmesi birçok konunun doğru anlaşılmasına ve doğru çözümler üretilmesine de katkıda bulunacaktır.

Bunu AB’ye bir işaret olarak söyleyebilir miyiz? Çünkü Avrupa Konseyi AB’nin temellerinin atıldığı bir kurum. Türkiye de 61 yıldır bu oluşumun içerisinde.  Dolayısıyla AB’nin temellerini oluşturan hükümler, yaptırımların oluşturulması sırasında Türkiye’de bulundu. Şimdi ise AB’ye girmeye çalışıyoruz. Öte yandan Türkiye’nin Avrupalı olup olmadığı konuşuluyor. Ne diyeceksiniz bu konuda?

Aslında buradaki tablonun kendisi Türkiye’nin ne kadar Avrupalı olduğunu gösteriyor. Söylediğiniz gibi, AB’nin temelleri AK’nde atıldı.  AK, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü kavramlarını köklü bir şekilde yerleştirmemiş olsaydı AB’nde bu ilerlemeler o kadar kolay sağlanamayabilirdi. Ancak burada iki ayrı kurumdan bahsediyoruz. Biz Avrupa Konseyi’nin dönem başkanı olarak Konsey’nin daha ileri seviyeye gelmesi için elimizden geleni yapacağız. AB aday ülkesi olarak da, müzakere yürüten ülkesi olarak da oradaki gereklilikleri yerine getireceğiz. Ama  bu tablo ortadayken de herhalde hiçbir makul zihin Türkiye’nin Avrupalılığını bir daha tartışmaz.

 

 

Aslı YAVAŞÇA
Press Correspondent for the Council of Europe with Turkophone Media

Press Service
Directorate of Communication
Council of Europe