Dünya Ticaret Örgütü 5. Bakanlar Konferansı´nın DüşündürdükleriA.Asım ARAR *
Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) 5. Bakanlar Konferansı 10-14 Eylül 2003 tarihleri arasında Cancun’da düzenlenmiş ve başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Başarısızlığın nedenlerini irdelemek için Cancun öncesi duruma bir göz atmak gerekmektedir.
Uruguay Round çok taraflı ticaret müzakerelerinin 1994 yılında tamamlanması akabinde teşkil olunan DTÖ’de sürdürülen görüşmelere 2001 Kasım ayında Katar’da düzenlenen 4. Bakanlar Konferansı sırasında alınan karar uyarınca “Doha Kalkınma Gündemi” adı verilmiştir. Bu isim, hem görüşme kapsamının önceki döneme oranla genişletildiğine, hem de önümüzdeki müzakere sürecinde Gelişme Yolundaki Ülkelerin (GYÜ) kalkınma sorunlarının daha fazla göz önünde tutulacağına işaret etmek amacıyla konmuştur. Bu gündem çerçevesinde, serbest ticareti aksatacak nitelikteki tarım desteklerinin azaltılması, tarım ürünleri üzerindeki tarife engellerinin ortadan kaldırılması; sınai alanda, özellikle GYÜ’lerin küresel pazara girişi bakımından önem arz eden tekstil gibi konularda engel oluşturan tarifelerin düşürülmesi ve hizmet ticaretinin serbestleştirilmesi kararlaştırılmıştır. Doha Kalkınma Gündemi, keza, müteakiben (Cancun’da) çerçevesi belirlenecek, topluca “Singapur Konuları” şeklinde anılan rekabet, yatırımlar, kamu alımlarında şeffaflık kuralları ve ticaretin kolaylaştırılması alanlarında küresel kuralları belirleyecek müzakerelerin başlatılmasını karara bağlamıştır.
Cancun Nihai Bildirisi taslağında, GYÜ’lerin gelişmiş ülkelerden tarım alanındaki beklentilerine ilişkin açılımların yer almaması, buna karşın EAGÜ ve GYÜ’lerin büyük çoğunluğunun muhalefeti ile karşılaşan Singapur Konuları’nda müzakerelere davet eden programların metne girmesi tepkiye yol açmıştır. Benin, Burkina Faso, Çad ve Mali’den müteşekkil dört Afrika ülkesinin sunduğu ve Konferansta genel destek bulan “Pamuk Girişimi”nin, Bildiri taslağında, ABD’nin girişimiyle, geleceği belirsiz müzakerelere terk edilmesi, bu meyanda gelişmiş ülkelerce Singapur Konuları’nın ön plana çıkarılması, EAGÜ ve GYÜ’ler için bardağı taşıran son damla olmuştur.
Kısaca, DTÖ 5. Bakanlar Konferansının görünürdeki başarısızlığında “Singapur Konuları” ile tarım konusu arasındaki rekabet belirleyici olmuştur.
Cancun Konferansı, Doha Kalkınma Gündemi altında bugüne kadar görülmemiş ölçüde bir Kuzey-Güney/Zengin-Yoksul çatışmasına sahne olmuş ve GYÜ’lerin bundan önceki dönemden farklı olarak çıkarlarını çok daha iyi savunmaya başladıkları gözlemlenmiştir. Bu sonuçta, G-21 ülkelerinin uyumlu hareketinin payı olmuştur. Ayrıca, pek çok ülke, ortak sunucu olmasa da, G-21 önerilerini desteklemiş, böylelikle G-21, tarım alanında ortak çıkarlar savunan bir grup kisvesinden çıkarak GYÜ’lerin gelişmiş ülkelere karşı ittifakına dönüşmüş, bu dönüşüm adeta politik-ideolojik bir boyut da kazanmıştır. ABD ve AB başlangıçta G-21’i küçümsemiş, aralarında yeknesaklık olmadığını düşünmüştür. G-21’in tesanüt içinde hareket etmesi sonucunda, AB ile ABD de bu grubu hasım olarak nitelendirmiş, neticede, bu durum, Konferansın başarısızlığına yol açmıştır.
Bazı gözlemciler Cancun Konferansı’nın başarısızlıkla sonuçlanmasının GYÜ’ler açısından bir zafer olduğunu iddia etmektedir. GYÜ’ler için bir zafer mevcutsa, bunun ancak kısa vadeli ve münhasıran siyasi mahiyetli olduğunu ileri sürmek mümkündür. Zira, Cancun Konferansı’nın sonuç alınamadan sona erdirilmesinin GYÜ’ler bakımından ekonomik ve ticari bir getirisi olmayacağı düşünülmektedir. G-21’in, aralarında uluslararası arenada giderek güç kazanan Hindistan, Brezilya, Arjantin, Çin Halk Cumhuriyeti, Meksika ve Güney Afrika gibi ülkeleri bünyesinde barındırdığı, adıgeçen ülkelerin G-21’ler arasındaki uyumu önümüzdeki müzakere döneminde de koruyabilecekleri ölçüde, bu grubun diğer GYÜ’ler üzerindeki liderliğinin devam edebileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Ancak, sözkonusu uyumun daha ileriye ne ölçüde yansıyacağı geçerli sualdir. Nitekim, Cancun öncesinde ve sırasında tarım konusunda birbirlerine kenetlenmiş olsalar dahi, bu alanda bile adıgeçen ülkeler arasında büyük çıkar ayrılıkları bulunmaktadır. Örneğin, Brezilya ve Arjantin tarım ürünleri ihracatında iddialı devletler olarak tam ticaret serbestisini savunurken, Hindistan, kendi tarım sektörünü koruma altında tutmayı yeğleyen bir ülkedir. G-21’ler tesanüdü devam ettirseler dahi, bu grubun, diğer GYÜ’leri, hatta EAGÜ’leri çetrefil ticaret müzakerelerinde ne ölçüde temsil edebileceği henüz bilinmemektedir.
Cancun Konferansı’nın tetiklediği bir başka tartışma da, devletlerin, bundan böyle, ticari konularda küresel müzakere ortamını bir yana bırakıp, bölgesel ve hatta ikili ticaret düzenlemelerine yönelip yönelmeyeceği hususudur. DTÖ’nün işlevsiz kalması anlamına gelecek böyle bir gelişmenin vuku bulacağı sanılmamaktadır. Bölgesel gruplaşmalar, esasen, ticareti kısıtlayıcı sonuçlar getirmemeleri koşuluyla GATT döneminden beri küresel müzakerecilerce karşı çıkılmayan ve hatta desteklenen oluşumlardır. Nitekim, GATT / DTÖ sisteminin cevaz verdiği bölgesel ticaret anlaşmalarının sayısı, son yıllarda hızla artarak, 259’a ulaşmıştır. Halihazırda 146 üyesi bulanan DTÖ’de bu tür bölgesel ticaret anlaşmalarına taraf olmayan devlet sayısı ise ancak 4’ü bulmaktadır. Küresel müzakerelerin bir yana bırakılarak ağırlıklı olarak bölgeselleşmeye yönelinmesinin getireceği sonuçların GYÜ’lerce hiç de tercihe şayan olmayacağı ve bu kitleyi daha şiddetli bir fakirliğe itebileceğini değerlendirmek yanıltıcı olmayacaktır. Kaldı ki, küresel ticaret müzakerelerinde şimdiye kadar karşılaşılan zorluklar dikkate alındığında Cancun’daki başarısızlığı trajedi olarak nitelemek abartılı görülmektedir. Bu meyanda, bundan önceki Uruguay Round sürecinin 3 yıl olarak planlanıp, 8 yılda ancak tamamlanabildiğini unutmamak gerekmektedir. Öte yandan, Doha süreci, müzakere saflarını Uruguay Round dönemine oranla daha kesin belirlemiştir. GYÜ’lerle gelişmiş ülkelerin birbirlerinin kırmızı çizgilerini daha iyi kavramaları halinde ve ortak çıkarlar uğruna göreceli tavizlere hazır olmaları durumunda, orta yolda buluşmaları olanağı mevcuttur. Esasen, DTÖ bünyesinde sürdürülen çok taraflı ticaret müzakerelerinde kaydedilecek ilerlemeler, bölgeselleşme eğilimlerinin dozunu azaltacak, buna karşın, bu müzakerelerde ilerleme sağlanamaması da, sözkonusu eğilimlere ivme kazandıracaktır,
Buna mukabil, Konferans’ın başarısızlığı ile birlikte DTÖ’nün kurumsal yapısını hedefleyen eleştirilerin yoğunluk kazanması beklenmelidir. 1947 yılında 25 ülke ile başlayan GATT sistemi için benimsenmiş olan “oydaşma” kuralının hali hazırda 146 (yakın gelecekte 148) üyeli bir kuruluşta, etkin bir şekilde işlemesi güç gözükmektedir. “Bir ülke bir oy” kuralı ile çalışan ve bir karşı oyun karar alınmasını önlediği DTÖ, belki demokratik, ama demokratikliği ölçüsünde karar almada zorlanan bir örgüttür. Sözkonusu sistemin değişmesi ise, hiçbir üye devlet kazanılmış haklarından feragat etmek istemeyeceğinden, kolay olmayacaktır.
Sonuç itibarıyla, Cancun’da kaybolan momentumun yeniden yakalanması, korumacılık eğilimlerinin tekrar güçlenmesinin önlenmesinde edinilecek başarıya bağlı kalacaktır.