Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zeki Levent Gümrükçü’nün Yaptığı Basın Toplantısı, 8 Ocak 2014, Ankara

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Günaydın, hepinize hoş geldiniz diyorum.

Bu vesileyle, yeni yılın ilk basın toplantısında da hepinizin yeni yılını kutluyorum. Geçen senenin sonunda yapmayı öngörüyorduk ama, yeni yılın ilk toplantısında hepinizin yeni yılını kutluyorum, 2014’ün sağlık, mutluluk ve başarılar getirmesini diliyorum hepinize.

Bugünkü basın toplantımıza geçmeden önce, isterseniz kısaca Sayın Bakanımızın önümüzdeki bir haftalık programına ilişkin bazı bilgiler vereyim, çünkü oldukça yoğun bir döneme giriyoruz.

Malum, 12 Ocak Pazar günü Suriye Halkının Dostları Çekirdek Grubu Toplantısı Paris’te yapılacak, bu 11 ülkenin Dışişleri Bakanları düzeyinde. Zaten bildiğiniz gibi periyodik olarak sık sık toplanıyorlar. Şimdi Cenevre-2 toplantısı öncesinde son bir eşgüdüm ve koordinasyon toplantısı mahiyetinde Pazar günü Paris’te bir araya gelecekler.

Ancak, bundan hemen evvel 10 Ocak Cuma günü de tekrar Suriye Halkının Dostları Grubu içerisinde yer alan bölge ülkeleri, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ile de ayrı bir toplantı yaparak, bu Çekirdek Grubu toplantısından önce Cuma günü Paris’te bir araya gelinmesi öngörülüyor.

Pazar günü Paris’ten döndükten sonra da, 13-19 Ocak tarihlerinde 6. Büyükelçiler Konferansı’nı gerçekleştireceğiz. Bu seneki konferansımız Ankara’da 13-16 Ocak tarihlerinde, sonrasında da 17-19 Ocak tarihlerinde de Adana ve Mersin illerinde gerçekleştirilecek.

Programa ilişkin bilgileri önümüzdeki günlerde tam olarak sizinle paylaşacağız, şimdi taslak bir programımız var ama paylaşabileceğim bilgiler bakımından, temamız ‘güçlü demokrasi, dinamik ekonomi, etkin diplomasi’ olarak belirlendi. Bu çerçevede 13 Ocak Pazartesi günü açılışı yapacağız ve ondan sonra da 16 Ocak akşamına kadar Ankara’da yoğun bir program var. Her sene olduğu gibi yabancı konuklarımız var, bu çerçevede Slovenya Cumhurbaşkanı, Oman Dışişleri Bakanı ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın yeni Genel Sekreteri’nin konuşmacı olarak programa katılması öngörülüyor.

Onun dışında, kabinenin Dışişleri Bakanlığı’yla da yakın çalışan değerli üyelerinden konuşmacılar gelecekler, sayın Büyükelçilerimize hitap edecekler. Tabi ki kendi iç oturumlarımız, gerek bölgesel, gerek tematik olarak çeşitli konuları Büyükelçilerimiz Bakanlığımızın üst düzey yönetimiyle beraber değerlendirecekler.

Ondan sonra da, tam tarihi belli değil ama, Sayın Bakanımız dün akşam katıldığı bir programda da ifade ettiği için belirteyim, belki 19 Ocak, daha önce 4 ve 30 Eylül tarihlerinde iki tane Suriye’deki insani duruma ilişkin olarak Cenevre’de toplantı yapılmıştı. Suriye’ye komşu ülkeler ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri’nin koordinasyonunda Türkiye’nin girişimiyle başlatılan bir toplantıydı bu, 4 ve 30 Eylül’de bir araya gelmişlerdi. Özellikle Suriye’deki insani durumu ve komşu ülkelere yönelik mülteci akınının yarattığı sorunları ele almışlardı. O toplantıda Türkiye’nin bir girişimi, bir önerisi olmuştu, bu toplantıları Cenevre’de yapmak yerine bölge ülkelerinde, özellikle Suriye’den kaçan bu insanlara ev sahipliği yapan ülkelerde, belki bir kampta bir araya gelmek ve böylece bu insanlarla da birebir bir temas kurmak, o izlenimleri bizzat onlardan dinlemek şeklinde bir önerisi olmuştu. Bu önerinin kabulü ve onun doğrultusun yapılacakların da dediğim gibi önümüzdeki hafta sonunda Büyükelçiler Konferansı’nın bitiminde olmasını tahmin ediyoruz. Türkiye’de Urfa'da bir konteyner kentte bu toplantının yapılması öngörülüyor.

Ondan sonra, tabi biliyorsunuz 22 Ocak’ta Montrö’de Cenevre-2 olarak adlandırılan toplantı olacak, Sayın Bakanımız buraya da katılacak, arkasından da Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu toplantılarına katılacak.

Yani gördüğünüz gibi, Cuma gününden başlayarak çok yoğun bir programa giriliyor, ben de onun öncesinde bu basın toplantısını yapmak istedim.

Evet, şimdi sorularınız varsa alayım.

SORU- Levent Bey, geçen hafta basına yansıyan Reyhanlı yolu üzerinde durdurulan tırla ilgili bir soru sormak istiyorum.

İçişleri Bakanı’nın ifade ettiğine göre, Türkmenlere yardım götüren tır acaba hangi gruba yardım götürüyordu ve bu tırdaki yardım sözkonusu gruba iletildi mi acaba?

Ayrıca, yardımın muhteviyatına ilişkin bilgi verebilir misiniz?

Teşekkürler.

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Şimdi o konuyla ilgili olarak, esasında tabi konunun mahiyeti itibariyle Dışişleri Bakanlığımızı ilgilendiren bir boyutu yok, nitekim İçişleri Bakanımız bu konudaki gerekli açıklamaları yaptı, buna eklenebilecek herhangi bir husus yok. Zaten Sayın Bakanımız da dün akşam katıldığı bir televizyon programında gene bu konuyla ilgili sorulara cevaben, Sayın İçişleri Bakanımızın açıklamalarına da atıfla, Suriye’deki Türkmenlere giden bir yardım olduğunu söyledi. Onun dışında benim bu aşamada ekleyebileceğim ilave bir husus yok.

SORU- Az önce Sevil’in sorusuna yanıtla, tırlar konusundaki yanıtı İçişleri Bakanlığı’nın söylediğini ve Dışişleri Bakanlığı’nı ilgilendiren bir konu olmadığını söylediniz aslında.

Acaba, Suriye’ye muhtelif şekillerde tırların gitmesi yine Dışişleri Bakanlığı’nın bilgisi dahilinde değil miydi?

İkincisi de; Suriye’deki Türkmenlerin çok zor durumda olduğunu biliyoruz, kendileri de bunu dile getiriyorlar, bugün de yanlış bilmiyorsam Sayın Bakanın bir görüşmesi var. Acaba şimdiye kadar Suriyeli Türkmenlere yapılan yardımın çeşidi nedir? AFAD aracılığıyla mı yapılmıştır, yoksa yine MİT aracılığıyla mı gönderilmiştir? Biraz aydınlatabilirseniz seviniriz.

Teşekkürler.

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Evet, ben Bakanlığın bilgisi yok demedim, Bakanlığı ilgilendiren bir boyutu yok, çünkü bu yardımın ve bu konunun İçişleri Bakanlığımızın diğer ilgili kurumlarla beraber yürüttüğü bir çalışma olduğnu ifade ettim.

Evet, Türkmenlere yönelik yardımlarımız var, bunu zaten daha önce de söyledik. Yani Türkiye’nin Suriye’deki koalisyonla olan ilişkisi ve koalisyona bağlı gruplarla olan ilişkileri; ama tabi Suriye’deki Türkmenler bizim için ayrı, özel öneme haiz bir topluluk olarak Suriye’deki krizin başından beri bu gruplarla ilişkimizi farklı düzeylerde hep yürüttük ve kendilerinin ihtiyaçlarını da elden gelen imkanlar çerçevesinde hep karşılamaya çalıştık. Bu, bugün de devam ediyor, önümüzdeki dönemde de devam edecek.

Ama dediğim gibi, bu konunun operasyonel boyutları veya daha ayrıntılarıyla ilgili olaraktan diğer kurumlarımızın herhalde daha ayrıntılı bilgi verebileceğini düşündüğümüz için onu söyledim.

Onun dışında, bugün de, evet, dediğiniz gibi Sayın Bakanımız Suriye Türkmen Meclisi Başkanı ve Suriye Türkmen Meclisi’yle bir araya gelecek. Bu da bildiğiniz gibi ilk defa olmayacak, daha önceki 2 sene içerisinde de çeşitli vesilelerle Sayın Bakanımız da Türkmen Meclisi Heyetiyle görüştü, ama farklı düzeylerde Bakanlığımız kendileriyle görüşüyorlar. Sorunlarını dinlemek, ihtiyaçlarını anlamak ve Suriye’deki duruma ilişkin olaraktan ve Suriye’nin geleceğine ilişkin olarak da hem görüş, hem de değerlendirmelerimizi karşılıklı olarak paylaşmak amacıyla bu görüşmeleri yapıyoruz; önümüzdeki dönemde de bunlar devam edecek tabiatıyla.

SORU- Levent Bey, bu tır olayı olduktan sonra Türkiye’den Suriye’ye giden tırların BM tarafından denetlenebileceğine dair bir açıklama gelmişti. Acaba resmi olarak Dışişleri’ne iletilen bir şey var mıdır tırları biz denetleyelim gibi?

Teşekkür ederim.

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Şimdi onu da doğru algılamak lazım. Yani Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin insani konulardan sorumlu yardımcısı Valerie Amos’un bu konudaki açıklamasına tahmin ediyorum atıfta bulunuyorsunuz. Ona bu örneği de göstererekten, acaba insani yardım kamyonları veya insani yardım götüren araçlar aranabilir mi, aranmalı mıdır, buradaki prosedür nedir diye söylerken, kendisinin de ifadesi daha genel mahiyette bu konudaki prosedürü ortaya koyuyor. Bu tür sınır aşan yardımlarda, sınırlardan geçerken gümrük kapılarında gerekli aramaların yapılmasının beklendiğini, işlemin, daha doğrusu sürecin böyle işlediğini söylüyor. Suriye’deki örnekte de sınır kapılarının, Türkiye tarafında herhangi bir problem olmadığını, öbür tarafta ise farklı farklı grupların kontrolünde olduğunu, bu bakımdan zaman zaman çeşitli güçlükler yaşandığını ifade ediyor. Yoksa, bu konuyla ilgili olaraktan, yani Türkiye içerisindeki bir arama veya aranmama konusuna değinmiyor burada.

Gene bu konuyla ilgili olaraktan resmi bildirim hiçbir şekilde yok. Ancak, Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızın yaptığı bir açıklama var yanılmıyorsam olaydan hemen sonra, Türkiye’den Suriye’ye giden bütün yardım kamyonlarının zaten X-ray’den de geçirilmek suretiyle arandığını, bunun daha önce daha farklı bir boyutta yapıldığı, ancak bundan sonra belirli bir aşamadan sonra bütün kamyonların hiçbir istisnaya tabi tutulmaksızın X-ray’lerden arandığı ifade edilmişti. Gene dediğim gibi, ilgili bakanlık olarak belki kendilerinden daha ayrıntılı bilgi elde etmeniz mümkün olabilir.

SORU- Levent Bey, bugün bazı Yunan gazetelerine atfen gazetelerde haberler çıktı, DHKP-C’nin Bakanımızın Yunanistan ziyareti öncesinde suikast girişiminde bulunduğuna dair. Bunun doğruluk payı nedir? Size o dönemde böyle bir bilgi ulaşmış mıydı?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Esasında bunu sadece bu Atina ziyareti ve Yunanistan’la ilgili yapmamak lazım, Sayın Bakanımızın birçok daha önceki ziyaretinde de bu tür istihbari bilgiler bize ulaşır. Biliyorsunuz, Sayın Bakanımız çok çok daha zor çatışmaların devam ettiği alanlarda dahi ziyaretler yapmıştı, Libya ziyaretini hatırlamak mümkün bu çerçevede, belki Irak ziyaretini de, bu en son değil ama ondan önce yaptığı ziyareti de, belki bu çerçevede düşünmek lazım.

Olabilir, yani Sayın Bakanımızın bu tür dış ziyaretlerinde zaman zaman buna benzer istihbari bilgiler alınır. Bunlar üzerine tabiatıyla güvenlik makamlarımız konuyu değerlendirir, biz gerekli tedbirleri almak için harekete geçeriz, ev sahibi ülke makamlarıyla temas ederekten, onlardan da gerekli bilgileri almalarını isteriz. Nitekim, bu konuda da aynısı gerçekleşmiştir ve zaten Sayın Bakanımız da bütün diğer ziyaretlerinde de olduğu gibi ilkesel olarak programını hiçbir şekilde değiştirmez. Bütün güvenlik önlemleri alınır ve program daha önceden öngörüldüğü şekilde uygulanır. Bu sefer de böyle oldu, Atina’daki programımızı baştan planladığımız şekilde gerçekleştirdik. Nitekim sadece resmi görüşmeler değil, onun dışında Sayın Bakanımızın Atina’da halkla da çeşitli görüşmeleri oldu, özellikle Türkiye’den göç eden İmrozlular Derneği’ne katılması ve orada yaptığı konuşma ve temaslarını burada belki zikretmek mümkün.

Ama bir gazetede bu kadar detaylı bir bilginin çıkması üzerine Yunan makamlarıyla tekrardan temas ettik, bu konuyu tekrardan görüştük, kendileri de bize zaten seyahat öncesinde ve seyahat boyunca bütün güvenlik tedbirlerinin azami düzeyde alındığını tekrardan teyit ettiler ve biz de kendilerine bu konuda teşekkürlerimizi ilettik.

SORU- Benim iki tane sorum olacak.

Birincisi, İsrail’le görüşmeler ilerliyor mu, ilerliyorsa ne oluyor, ne olacak, önümüzdeki günlerde bir şey olacak mı, durum nedir?

İkincisi de, bu Suriye’ye gönderilen spor amaçlı silahlar hakkında, bununla ilgili ayrıntılı bir açıklama yapmayı planlıyor musunuz ya da bununla ilgili herhangi bir çalışma var mı? Spor amaçlı bu silahlar niye oraya gönderiliyor?

Teşekkürler.

SORU- ... (Mikrofonsuz Konuşma)

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Yapalım.

SORU- ... (Mikrofonsuz Konuşma) … ne yapacaksınız şeklinde belki soru önergesiyle ilgili olarak bir süreç işliyor mu?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Hangi konuda?

SORU- Rumların, bu tır konusunda ne yapmayı düşünüyorsunuz diye Avrupa Komisyonu’na verdiği soru önergesi?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Hatay’daki tır konusunda mı?

SORU- Evet, Avrupa Komisyonuna soru yöneltmesi ve bununla ilgili bir süreç işledi mi? Size iletilen bir rahatsızlık var mı Avrupa Birliği tarafından?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- İkinci sorudan başlayayım.

Hayır. Yani ben de okudum haber olarak ama, gerçekten böyle bir şey var mı yok mu, ondan bilgim yok, ama AB Komisyonu’nda ne tür bir prosedürün işlediğini, sürecin işlediğini bilmiyorum, ancak bize ulaşmış, bize iletilmiş herhangi bir unsur yok bu konuda.

Suriye’ye ihraç edilen askeri amaçlı olmayan ve işte ifade edildiği gibi o zamanlarda da spor amaçlı olan silah ve mühimmatla ilgili olaraktan esasında Savunma Bakanlığımız, Gümrük Ticaret Bakanlığımız o dönemde çok ayrıntılı açıklamalar yaptı diye hatırlıyorum. Ama onun üzerine devam eden sorulara cevaben de 18 Aralık’ta ben de bir soruya cevap şeklinde yazılı olarak da iletmiştim, Suriye’ye yönelik politikamızın açık ve şeffaf bir biçimde yürütüldüğünü, bu anlayış doğrultusunda ülkemizden Suriye’ye silah ve mühimmat ihracatı yapıldığı yönünde basımızda yer alan haberlere ilişkin olarak da dediğim gibi Gümrük Ticaret Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve bizzat bu kaynak verilerin de alındığı Türkiye İstatistik Kurumu tarafından kamuoyuna gerekli açıklamaların yapıldığını ve birçok hususun detaylı şekilde, yani rakamlar, tonaj, hangi tarihlerde gidildiğine dair bütün ayrıntıların çok şeffaf bir şekilde paylaşıldığını ifade etmiştim. Ve nitekim o açıklamalarda da kaydedildiği üzere, o haberlere konu olan ihracat harp silahı özelliği bulunmayan malzemeleri içermekte ve gerek ülkemizin uluslararası taahhüt ve sorumluluklarına, gerekse Suriye’deki mevcut durum itibariyle getirmiş olduğumuz kısıtlamalara aykırı bir durum taşımamaktadır.

O bakımdan, biz o konuda herhangi bir şeyi saklama amacını hiçbir şekilde gütmemiştik, ilk haberde de zaten TÜİK verilerinden alındığı ortaya çıkmıştı, yani bizatihi Türkiye’nin bir resmi kurumunun verilerine dayandırılarak ortaya çıkan bir konu bu. O bakımdan, orada saklanan bir şey yok, tam aksine haberin ortaya çıkmasından sonra da bütün ilgili Bakanlıklarımız çok detaylı açıklamalarda da bulundular.

SORU- Kamuoyunun şunu anladığını pek düşünmüyorum: Hangi spor amacıyla bunlar oraya gönderiliyor? Harp silahı değil bunlar ancak, teknik olayı tam bilmemekle beraber, ufak bir parçayla beraber bildiğiniz silaha dönüşüyor, spor amacı dışına çıkılarak da kullanılabilen silahlar.

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Evet, işte o yüzden belki de ilgili teknik Bakanlıklarımızla konuyu takip etmekte fayda var. Yani ne amaçlıdır, harp özelliği taşımayan silahla diğerleri arasındaki farklar nelerdir, hangi silah ve mühimmatlar izne tabidir, bunların ihracatında ne tür prosedürler izlenir, eğer açıkta kalan bir nokta varsa Gümrük ve Ticaret Bakanlığımızdan ve Milli Savunma Bakanlığımızdan da tekrar araştırmakta fayda olabilir tabiatıyla.

SORU- Bir de İsrail sorusu vardı.

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Pardon, özür dilerim, İsrail’le görüşmeler.

Evet, İsrail’le görüşmeler bildiğiniz gibi devam ediyor, yani en son yanılmıyorsam Aralık ayının başında, 10-11 Aralık tarihleri olabilir, İstanbul’da tekrardan bir görüşme yapıldı. Konu, bildiğiniz gibi tazminat konusunda bir anlaşmaya varılması için Nisan ayında iki ülke arasında başlatılan görüşmelerin bir uzlaşıya vardırılması, bir nihayete vardırılarak bir anlaşmanın ortaya çıkarılması. Devam eden bir süreç, daha önce de çeşitli basın toplantılarında dile getirdiğiniz zaman hep söylediğim şey, devam eden süreç hakkında tabi ayrıntı vermemiz mümkün değil, ancak sürecin bizatihi devam etmesi olumlu. Ümit ediyoruz ki, kısa zamanda iki taraf arasında bu konuda bir uzlaşıya varılır, bir anlaşma ortaya çıkar, bu anlaşma ortaya çıkıp imzalandıktan sonra da zaten bildiğiniz gibi iki ülkede de iç hukuk süreci çerçevesinde bir onaya tabi olacak, bizde de Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulacak. Ama bunun dışında herhangi bir tahminde bulunmak söz konusu değil. Ama bizim bu konudaki kararlılığımız sürüyor ve bu görüşmeleri de farklı düzeylerde devam ettiriyoruz.

SORU- Benim sorum da aslında Sayın Bakan’ın Yunanistan ziyaretine ilişkin olacaktı, yine o suikast planına ilişkin. O ziyaretiniz sırasında böyle bir plan olduğuna dair bir bilgi size gelmiş miydi, yani bu plandan haberdar mıydınız? Çünkü Türk makamlarının olan bitenden haberi olmamıştı ve Yunan makamları bu suikast planını gerçeğe dönüşmeden ortadan kaldırdılar şeklinde yansıdı.

Diğer sorum da, 1991’de Atina’daki Türk Basın Ataşesi Yardımcısı Çetin Görgü’nün ve 1994’te Elçi Müsteşar Haluk Sipahioğlu’nun şehit edilmesinden de sorumlu olan 17 Kasım Örgütü’nün baş tetikçilerinden biri yılbaşı izni sırasında firar etti. Bu firara ilişkin olarak Türk Dışişleri ne düşünüyor? Bir ihmal olup olmadığına dair muhataplarımızla görüştünüz mü acaba ya da görüşecek misiniz?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Yunanistan ziyaretiyle ilgili olaraktan daha fazla bir şey söyleyemeyeceğim. Dediğim gibi, yani buna benzer istihbari bilgiler var, bunlar görüşülüyor, konuşuluyor. Dediğim gibi, Sayın Bakanımızın zaten yurt dışı ziyaretlerinde sık sık bu tür istihbari bilgiler alıyoruz.

Ama burada önemli olan, iki tarafın da karşılıklı eşgüdüm içerisinde olması, ama tabi ki bu önlemleri öncelikli olarak almak ev sahibi ülkenin sorumluluğundadır, bu bakımdan ev sahibi ülkenin bu çerçevede gerekli önlemleri alması beklenir, nitekim burada Yunan makamları bütün ziyaret boyunca tüm güvenlik önlemlerini azami düzeyde almıştır ve program biraz önce de bahsettiğim gibi bütünüyle uygulanabilmiştir. Gerek resmi görüşmeler, gerekse halkla ve sosyal faaliyetleri de içerecek şekilde yapılan bütün unsurlarıyla tam manasıyla uygulanmıştır.

Diğer dediğiniz konuda, açık söyleyeyim, şu anda bilgim yok, ama dairesiyle de tekrardan bir konuşayım, ilave söyleyebileceğimiz bir husus varsa bu konuda yazılı olarak veya sözlü olarak size iletirim.

SORU- Cenevre-2’ye yönelik temaslar artarken Türk tarafından henüz İran’ın katılımına yönelik bir açıklama gelmedi. Birincisi; böyle bir açıklama yapmayı düşünüyor musunuz?

İkincisi de; Cenevre’de Esad’lı bir geçiş dönemi kararlaştırılırsa, böyle bir uzlaşı sağlanırsa Türkiye’nin tutumu ne olur?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Yapmadık değil esasında, biz Cenevre-2 süreci ilk ortaya çıktığı günlerden itibaren, yani İran’ın bölgenin önemli bir ülkesi olarak bu toplantılara katılmasında bizim açımızdan beis olmadığını ifade etmiştik.

Ancak, burada önemli olan şu tabi: Kriter.

Bu biliyorsunuz ABD ve Rusya’nın ortaya attığı bir girişim çerçevesinde zuhur etti, arkasında da Birleşmiş Milletler’le bu iki ülke arasında üçlü bir hazırlık süreci devam ediyor; toplantının formatı, yani katılımcıların belirlenmesi konusunda hazırlık süreci devam ediyor.

Biz Türkiye olarak Cenevre-1 toplantısının, ki 2012 yılındaydı yanılmıyorsam, üzerinden baya bir vakit geçti ama, 2012 yılındaki Cenevre-1 toplantısının lafzına ve ruhuna katılan, bunu kabul eden ve bunun uygulanmasına yönelik olarak yapılacağı ifade edilen Cenevre-2 toplantısında ve buradan çıkacak olan sürece de yapıcı katkıları olabilecek her ülkenin bu süreçte yer almasını isteriz.

İran’la ilgili olarak ise, bu toplantılara katılsın veya katılmasın, önemli bir bölge ülkesi olarak bu süreçte önemli bir rol oynayacağına da başından beri inanıyoruz. Nitekim, bu nedenle de zaten son dönemde -farkındasınızdır- İran’la çok yakın bir temas trafiğimiz var. Bu trafikte de Sayın Zarif en son 4 Ocak itibariyle İstanbul’daydı, Türkiye’deydi, ondan kısa bir süre önce Sayın Bakanımız oradaydı, daha önce gene Sayın Zarif’in bir ziyareti söz konusuydu, bu ayın sonunda Sayın Başbakanımızın İran’a yapacağı bir ziyaret söz konusu, arkasından Sayın Ruhani’nin Türkiye’ye gelmesi bekleniyor. Ve bu görüşmelerimizin hepsinde de ikili ilişkiler olduğu kadar bölgesel meseleler ve ağırlıklı olarak da Suriye konusunu ele alıyoruz, bundan sonra da ele almaya devam edeceğiz.

Onun dışında, Esad’lı geçiş; şimdi görüyorum, basında da zaman zaman son dönemlerde daha sık dile getirilmeye başlandı, sanki bir Esad’lı geçiş formülü uluslararası toplum tarafından kabul edilebilir bir hal almaya başladı diye. Böyle bir şey söz konusu değil arkadaşlar, çok açık söyleyeyim, Türkiye için bu bir defa söz konusu değil. Artı, Türkiye’nin de aktif bir şekilde yer aldığı Suriye Halkının Dostları Grubu, Suriye Halkının Dostları Çekirdek Grubu içerisinde de böyle bir şey söz konusu değil.

En son hatırlayacaksınız, iki ay önce yanılmıyorsam, Londra’da yapılan Çekirdek Grup Toplantısı’nın sonucunda yayınlanan bir bildiri var, gayet açık ve kuvvetli bir bildiri. Orada da en önemli hususlardan bir tanesi, bu Cenevre-2 toplantısında iki tarafın da mutabakatını alacak şekilde ve tam icra yetkisine sahip bir geçiş yönetiminin kurulması itibariyle Esad’ın Suriye’de oynayacağı bir rolün kalmayacağı çok açık bir şekilde ifade ediliyor. Bunu sadece Çekirdek Grup üyelerinin tutumu olarak da düşünmememiz lazım, bu bizatihi Suriye halkının meşru temsilcisi konumundaki koalisyonun kuvvetle altını çizdiği ve hiçbir şekilde vazgeçmediği bir temel prensip olarak ortaya çıkıyor. O bakımdan, bu geçiş formüllerinden ve geçiş sürecinden bahsederken Esad’lı geçiş formülü olarak bunu nitelendirmemek lazım. Amaç, halen bu toplantılarda rejimin ve muhalefetin temsilcilerinin de, iki tarafın da karşılıklı rızasını alacak isimlerden oluşacak ve tam icra yetkisine sahip olacak bir geçiş yönetiminin kılınmasıdır, bu olduğu an itibariyle de Esad’ın Suriye’de oynayacağı bir rol kalmayacaktır.

SORU- Üç sorum olacaktı Levent Bey.

Bu devam eden yolsuzluk soruşturması kapsamında Avrupa Birliği’nden bir açıklama gelmişti ve Stefan Füle bu iddialara Türkiye’nin bağımsız ve şeffaf bir şekilde cevap vermesi gerektiğini söylemişti. Bu soruşturma tabi hala devam ediyor. Bu konu Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkilerinde bir gerginliğe neden oldu mu?

İkincisi; bu konunun bir de İran boyutu vardı, geçen hafta Zarif’in ziyareti kapsamında bu konu ele alındı mı Sayın Bakan’la? Çünkü ziyaretten önce Zencani de orada yakalanmıştı.

Üçüncü sorum da Suriye muhalefetiyle ilgili. Sanırım onlar yine kendi aralarında anlaşamadılar, İstanbul’da birtakım toplantılar düzenleniyor. Konsey boykot edeceğini söyledi ama, koalisyon henüz karar vermedi. Türkiye’nin bu konuda Suriye muhalefetine katılımı yönünde bir etkisi olabilir mi?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Türkiye’de devam eden operasyonlarla ilgili olaraktan Sayın Füle’nin açıklamasını gördük, ancak bu Türkiye-AB ilişkilerinde herhangi bir gerginlik yaratmamıştır. Bu konular Türkiye ile AB arasındaki ilgili platformlarda gerektiğinde veya yeri geldiğinde veya arzu edildiği takdirde görüşülebilecek hususlardır. İleride bunlar eğer AB tarafından talep edilirse gündeme gelebilir.

İran kısmında ise, hayır, arkasından yapılan basın toplantısında gerek Sayın Bakanımızın, gerek Sayın Zarif’in ifade ettiği gibi, günübirlik bir ziyaretti, ancak çok yoğun bir şekilde ikili ve bölgesel konulara odaklanıldı. İkili konular bakımından da çok önemli bazı kararlar alındı hatırlayacaksınız, Türkiye ve İran arasında birçok diğer komşu ülkemizle de olduğu gibi bir yüksek düzeyli stratejik işbirliği konseyi kurulması kararlaştırıldı, bu ay içerisinde Sayın Başbakanımızın İran ziyareti konusunda mutabık kalındı, takiben Sayın Ruhani’nin Türkiye’ye gelmesi konusunda uzlaşıya varıldı, gene önümüzdeki kısa süre içerisinde uzun bir süredir yapılamayan Türkiye-İran Karma Ekonomik Komisyon toplantısının gerçekleştirilmesi üzerinde mutabık kalındı ve bundan arta kalan sürede de Suriye ve Irak gibi çok önemli iki ülkeyi de yakından ilgilendiren bölgesel konular görüşüldü. Onun dışında herhangi bir başka konu gündeme geldi.

Şimdi Suriye muhalefeti, Cenevre-2’ye katılım, Türkiye’nin bu konudaki rolü bakımından da düşündüğümüz takdirde, Suriye Ulusal Koalisyonu, evet, 5-6 Ocak tarihlerinde İstanbul’da, gene dün de devam etti yanılmıyorsam, toplantıları yaptılar, yeniden bir başkanlık seçimi yapıldı, Sayın Jarba bu çerçevede Başkanlığa yeniden seçildi, Sayın Bakanımız da kendisiyle seçimden sonra da görüştü.

Gördüğümüz kadarıyla, gayet demokratik bir ortamda konuyu ele alıyorlar, çok canlı bir tartışma ortamı var ve farklı farklı görüşler dile getiriliyor ve bu da çok doğaldır. Hatta, dile getirdikleri görüşler ve Cenevre-2 toplantısına giden süreçte sahada olan gelişmelerle ilişkili olaraktan dile getirdiği endişeler de çok meşru ve doğal.

Söyledikleri şu: Diyorlar ki, rejim; Cenevre-2 toplantısına katılacağını açıklıkla ifade ederken, buradan çıkacak olan bir geçiş sürecine destek vereceğini ifade ederken, barış, çözüm yolunda ifadeler kullanırken, aynı anda da rejim sahada, ülkede sivil halka yönelik saldırılarını bugüne kadar görülmemiş bir boyuta taşıdı. Yani belki bugüne kadar görülmemiş bir boyut dememek lazım, çünkü kimyasal silah kullanıldı, bundan daha ötesine geçmek mümkün değil ama, özellikle son haftalarda Halep’te gerçekleşen varil bombası saldırıları gerçekten insanlığa karşı bir suç niteliğinde ve bunu kimsenin de kabul etmesi mümkün değil. Ve bu tabiatıyla Esad rejiminin bu konudaki samimiyetsizliğinin bir göstergesi olarak ifade ediliyor. Bu saldırılar devam ederken, insani durum ülkede giderek kötüleşirken, insani yardımlar ihtiyaç duyulan bölgelere hiçbir şekilde ulaştırılamazken veya etkin bir şekilde ulaştırılamazken, Cenevre- 2 toplantısına gitme konusunda haklı tereddütler dile getiriyorlar. Bu doğaldır ve bu tartışma koalisyon içerisinde demin dediğim gibi çok canlı, ama demokratik bir ortamda devam ediyor.

Bizim burada söylediğimiz şey, evet, bu konularda haklısınız. Biz de nitekim Cenevre-2 öncesinde özellikle bu saldırıların durması, sivil halka yönelik şiddetin sona ermesini, bunun Cenevre-2’nin yapılacağı ortamı daha olumlu bir hale getirebileceğini ifade ediyoruz. Keza, insani yardımların acilen ve etkin bir şekilde ihtiyaç duyulan yerlere ulaştırılması gerektiğini vurguluyoruz. Ancak, gene de Cenevre-2 toplantısına, bizim görüşümüz, Suriye Ulusal Koalisyonu ve muhalefetin de kararlı ve ilkeli bir şekilde katılması ve görüşlerini ve Suriye’nin geleceğine ilişkin vizyonunu açıkça ortaya koyması yönündedir.

Ama dediğim gibi, sonuçta Suriye Ulusal Koalisyonu bunu kendi içerisinde gayet canlı ve demokratik bir şekilde tartışmaya devam ediyor.

SORU- Levent Bey, birkaç sorum var, önce birini sormak istiyorum.

Aralarında bazı Bakan çocuklarının da bulunduğu yolsuzluk ve rüşvet soruşturması vardı, Sayın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu soruşturmayı paralel yapı ve uluslararası komple ifadeleriyle izah etti. Dışişleri Bakanlığı’na bunun uluslararası komplo olduğuna dair bir bilgi, istihbarat raporu geldi mi? Bu bir uluslararası komplo ise Sayın Bakan ya da Hükümetten Dışişleri Bakanlığı’na bununla, uluslararası komployla mücadele için bir talimat geldi mi? Bakanlık uluslararası komployla mücadele içinde mi şu anda, yoksa seyrediyor mu?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Birkaç sorum dediğin sadece bu muydu?

SORU- Birinci sorum buydu.

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Bu konuda çok da fazla yorum yapmak istemiyorum, çünkü gerek Sayın Bakanımızın, gerek diğer hükümet üyelerimizin açıklamaları bence gayet açık. Burada herhangi bir somut hedef ortaya konmuyor. Burada söylenen şey, Türkiye’nin son dönemdeki büyümesinden rahatsız olan çevrelerin de bu son olaylardaki rolünden bahsedilen açıklamaları görüyoruz, o çerçevede Dışişleri Bakanlığımız da konuyu izler. Ama şu aşamada dediğiniz çerçevede somut bir talimat, misyonlarımıza gitmiş olan somut bir talimat bulunmamaktadır.

SORU- Az önce söyledikleriniz ışığında, muhalefetin tereddütlerinden bahsettiniz Cenevre-2’ye katılım konusunda, ayrıca Bakan Bey hafta sonu 11 ülkeyle bir telekonferans yaptı, orada acaba Cenevre-2’nin başka bir tarihe ertelenmesi ya da 22 Ocak’ta olmaması gibi bir olasılık hiç gündeme geldi mi, böyle bir şey ele alındı mı acaba?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Hangi toplantıda bu?

SORU- Telekonferansta da, hem orada, hem de Suriye muhalefetinin tereddütlerini de düşünürsek mevcut ortam ışığında, yani 22 Ocak kesin bir tarih mi, yoksa hani ertelenmesi gibi bir olasılık herhangi bir şekilde tartışıldı mı acaba?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Şu anda bildiğim kadarıyla ertelenmesi söz konusu değil. Yani bu konuda dediğim gibi gene koalisyon içerisinde devam eden o canlı tartışma ortamında bu yönde görüşler dile getirilebilir ama, şu aşamada 22 Ocak tarihinde toplantının öngörüldüğü şekilde yapılacağı yönünde bilgi var.

SORU- Yine Cenevre-2 toplantısına giden süreçle ilgili sormak istiyorum.

Amerika’nın İran’a bir çağrısı vardı, İran’dan çok sıcak da karşılanmamıştı aslında ama, saldırıların durdurulabilmesi konusunda İran Dışişleri Bakanı da buradayken Cenevre-2’ye giden süreçte acaba Türkiye ve İran, yanlış hatırlamıyorsam yine bir bayram sürecinde benzer girişimler olmuştu, bir çaba içerisine girecekler mi ya da İran’ı ikna etme konusunda, İran’ın Suriye yönetimini ikna etmesi konusunda, Türkiye İran’ı ikna etme çabasına girdi mi?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Vallahi bir ikna girişimi olarak nitelendirmemek lazım ama, bu konular tabiatıyla İran’la bahsettiğim gibi çok sık bir şekilde yapmakta olduğumuz görüşmelerde ele alınan öncelikli konulardan bir tanesi. Daha önce bir bayram sırasında bir önceki Dışişleri Bakanına, Sayın Bakanımız bir çağrı yapmıştı. Ondan sonra en son Sayın Bakanımızın Tahran ziyareti, artık tarihlerde karışmaya başladı ama, Aralık başıydı galiba yanılmıyorsam veya o civarlarda olması lazım, Sayın Bakanımızın Tahran’a ziyareti sırasında da bu konu öncelikle ele alındı ve oradan da iki tarafın da bu çatışmaların durdurulması ve mümkün olabilirse bir ateşkesin, sahada göreceli bir sükûnetin sağlanması için bireysel ve ortak bir çaba içerisinde bulunulması imkanlarını araştıracakları ifade edilmişti. Yine en son Sayın Zarif’in buraya ziyaretinde İstanbul’da yapılan görüşmelerde de bu konu ele alındı ve bu ihtiyaca dikkat çekildi. Bunun hem Cenevre’de yapılacak olan görüşmelerin siyasi ortamı daha olumlu bir hala getireceğinden ama daha önceliklisi tabi ki her gün sahada yüzlerce insanın ölümünü engelleyeceğinden ve akan kanı durduracağından bahisle bu konudaki kuvvetli düşüncelerimizi ifade ediyoruz tabiatıyla ama, şu aşamada somut bir Türkiye-İran ortak girişiminden ziyade, tarafların kendi iletişim kanallarından, bir şekilde haberleşme içerisinde veya işbirliği içinde olduğu taraflarla bir şekilde bu konuları gündeme getirmesi sözkonusu. Arzumuz, ümidimiz en kısa zamanda, Halep’te insanlığa karşı suç niteliği taşıdığı artık kuşku götürmez olan saldırıların bir an evvel durması.

SORU- Cenevre 2’yle ilgili olarak, muhalefetin hep bu toplantının tarihinin ertelenmesinin sebebini, tarafların uzlaşamadığı noktaları biliyoruz, muhalefetin Beşar Esad’sız bir geçiş süreci olması konusundaki ısrarlarını biliyoruz, hala aynı noktadalar, üstelik saldırılar devam ediyor. Müsteşar Bey hazırlık toplantılarına katılıyor. Şimdi ne değişecek de 11 ülkenin de aynı noktada durduğunu söylüyorsunuz. Ama Rusya ve İran’ın ve Suriye’nin tutumunu da biliyoruz. Ne değişti de şimdi hangi formülle bu sefer bu toplantıya gidiliyor ben o kısmını anlamış değilim.

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Vallahi tek formül var, Cenevre-2 toplantısı için başından beri ortaya konan formül, yani bu Cenevre-1’de de yazan şeyi okuduğunuz zaman esasında orada yapıcı bir muğlaklık var mı, yok mu onu da belki tartışabiliriz gerçi ama, Cenevre-1’de ifade edilen şey bu. İki tarafın da karşılıklı rızasıyla, mutual consent, tam icra yetkisine sahip, full executive power, bir geçici yönetim, transient government body, yanılmıyorsam yani ifadeler bu, bu Cenevre-1’in ifadeleri. Biz sadece Londra toplantısında bundan iki ay önce de bunu açıkladık, tanımladık ve ortalıkta çok sorulan bir soruya da cevap verdik. Ama esasında bunlara baktığınız zaman Cenevre-2 toplantısındaki tek formül bu. Yani tarafların karşılıklı olarak oturduktan sonra üzerinde anlaşabileceği isimlerden oluşan bir geçiş yönetimini kurmaları ve bunun da tam icra yetkisine sahip olması. Şimdi bunun işleyip, işlemeyeceği tabi görülecek, tabi ki bu formül hayata geçirilebilir mi, bu formül işler mi onlar Cenevre-2 toplantısında yapılacak tartışmalardan ve ondan sonrasında ortaya çıkacak süreçten belli olacak. O yüzden şu aşamada bir şey söylemek mümkün değil ama, herkesin başından beri söylediği Suriye’deki krizin siyasi bir çözüme muhtaç olduğu ve bir siyasi çözümün de ancak bu çerçeve de ortaya konabileceği. O yüzden tarafların yapıcı, kararlı ve iyi niyetli bir şekilde bu sürece angaje olmaları ve bu süreçten sonuç almaya çalışmaları lazımdır. Bizlerin de tabi ki bölge ülkeleri olarak belki daha da öncelikli sorumluluğu var ama, bütün uluslararası toplumun da bu sürece olabildiğince destek vermesi, kolaylaştırması beklenir, biz de başından beri bunu yapmaya çalışıyoruz.

SORU- Levent Bey birincisi, Suriye’de Esad rejiminin elindeki kimyasal silahların imhası konusunda belli bir aşamaya gelinmiş ya da süreç ilerliyor gibi görünüyor. Washington’un da bundan memnun olduğu yönünde bazı açıklamalar görüyoruz. Sizin pozisyonunuz nedir bu anlamda özellikle varil bombalarıyla saldırılar devam ederken, bu sürecin sağlıklı işliyor olması yeterli midir?

İkincisi de, Suriye’ye El-Kaide başta olmak üzere yabancı militanların girişiyle ilgili olarak özellikle Batılı ülkelerle istihbarat paylaşımı ne durumda?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Şimdi kimyasal silahların imha süreci evet gecikmelerle de olsa işliyor, malum biliyorsunuz işte 31 Aralık’a kadar belli bir takvim koymuşlardı, onu ülkedeki çatışmalar nedeniyle de yapamadılar ama, işte kısa bir süre içerisinde bugünlerde kimyasal silahların ülke dışına çıkartılması sürecinin başladığını anlıyoruz. Biz de bunu tabi hem ilgili ülkelerle ikili temaslarımızda hem de kimyasal silahların yasaklanması örgütü bünyesinde yakından takip ediyoruz. Bu olumlu bir gelişme, başından beri de böyle söyledik. Yani kimyasal silah kullanmanın, bulundurmanın dahi bir suç teşkil ettiği bir dünyada Suriye’deki Esad rejimi gibi bir yönetimin elindeki kimyasal silahların alınması, ülke dışına çıkartılması ve imha edilecek olması başlı başına memnuniyet duyulacak bir gelişmedir. Ancak dediğiniz şey çok önemli yani biz bu süreç ilk başladığında da hep bunu söylemiştik, bu tek başına yeterli değil, Suriye’de 150 bin insanın üzerinde ölüm var. Ve bugün çok enteresan bir haber var arkadaşlar, Birleşmiş Milletler artık ölü sayısını saymayı bıraktığını ifade ediyor. Herhalde ben uzun bir süredir en azından benim hatırlayabildiğim kadarıyla bu kadar acı bir durumla karşılaşmamıştık diye düşünüyorum. Yani Birleşmiş Milletlerin dahi artık ölümleri o kadar hızlı ve o kadar çok sayıda oluyor ki ölümler, saymayı bırakmış hale geldiği bir ortamdayız. O bakımdan kimyasal silahların imhası ve bu konuda atılan olumlu adımlar, ülkedeki durumun vahametini ortadan kaldırmıyor ve rejimin kendi halkına yönelik şiddetin kabul edilemezliğini de ortadan kaldırmıyor, uluslararası toplumun bu konuda etkin ve acil adımlar atma gereğini de ortadan kaldırmıyor. O bakımdan Cenevre-2 süreci, o bakımdan bu çatışmaların bir an önce durdurulmasına yönelik girişimler, o bakımdan insani yardımların etkin bir şekilde dağıtılmasına yönelik çağrılarımız ve girişimlerimiz devam edecek bundan sonra da aynı kararlılıkla bunları sürdüreceğiz.

İkincisi evet radikal gruplara giden veya katılanlar konusunda Türkiye’yle diğer ülkeler arasında bir istihbarat paylaşımı var. Bunu devam ettiriyoruz, bu konudaki çağrılarımız baki. Yani bu konuda spesifik olarak şu oldu, bu oldu diyebilecek durumda değilim belki ama, bu konuda çeşitli vesilelerle bunun önemine dikkat çektik. Bu konuda eğer oradaki radikal gruplara katılımlar artıyorsa veya bölgedeki radikalleşmede, Suriye’deki radikalleşmede, bir artış varsa bunun sebeplerini iyi tahlil etmek lazım diyoruz. Birincisi krizin bu şekilde uluslararası toplumun hiçbir çözüm perspektifi sunamadığı bir çerçevede cereyan etmesidir. İkincisi de tabi ki eğer bu katılımlar oluyorsa, bu katılımlar ile ilgili bütün daireye bakmak lazım. Yani ilk baştan, son adımına kadar düşünmek, bu da bütün ülkeler arasında çok kapsamlı ve etkin bir işbirliği ve istihbarat paylaşımını gerektirir. Bu konuda Türkiye’nin bütün ülkelere çağrısı halen devam ediyor.

SORU- Bu konuda çağrı yapıyor musunuz?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Elbette yapıyoruz ama daha fazlası yapılmalıdır, daha fazlasının yapılmasına ihtiyaç vardır, alan da vardır. Bu konudaki mevcut istihbarat işbirliğinin daha da geliştirilmesi ve daha da somut bir şekilde devam ettirilmesi konusundaki çalışmalarımız devam ediyor.

SORU- Levent Bey, benim iki sorum olacak. Birincisi, dün bazı haber ajanslarında ÖSO’nun Esad’la bir ateşkese vararak radikal gruplarla El Kaide başta olmak üzere mücadeleye soyunduğu haberleri geldi. Bu konuyla ilgili yani ÖSO’nun bu tavrıyla ilgili size gelen bir bilgi var mı? Varsa bunun Cenevre-2 öncesinde sürece pozitif veya negatif bir etkisi olur mu?

Diğer bir soru da gazeteci arkadaşımız Bünyamin kurtulduktan sonra bazı açıklamalar yapmıştı, birlikte kaldıkları yerde iki Türk’ün daha bulunduğuyla ilgili. Bunlar tutsak olan Türkler mi, yoksa orada savaşçı konumunda olan Türkler mi, bununla ilgili bir bilgi var mı acaba?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Hayır, yani ikinci sorudan başlayayım kesin bir bilgi yok ama, en azından tutsak olduklarına dair bir bilgi yok. O bakımdan Bünyamin Aygün’ün gelmesi herhalde en çok sizleri, ama daha sonra da bizleri son derece memnun etti. Olayın başından beri, dün Sayın Bakanımız da zaten katıldığı bir programda açıkça ifade etti, başından beri yakından takip ettiğimiz ve biran evvel kurtulması için olabilecek her türlü çabayı göstermeye çalıştığımız bir süreçti. Nihayetinde bunun da çok uzamadan, ama tabi ki 40 gün, 40 yıl gibi geçti diyor kendisi, böyle bir süreç sonunda kurtulmuş olmasından çok büyük memnuniyet duyuyoruz, bunu da bu şekilde ifade edeyim. Kendisine tekrardan Türkiye’ye hoşgeldin diyoruz. Ve Büyükelçiler Konferansı’nda da inşallah kendisiyle beraber olacağız. Biliyorsunuz Büyükelçiler Konferansı’nın bir unsuru da sene içerisinde Dışişleri Bakanlığımızın çabalarıyla dışarıda başka ülkelerde düştükleri zor durumdan kurtulan vatandaşlarımızla da bir araya gelmektir. Bu çerçevede bu sene de bu değişmez faaliyetimizi yapacağız. Bünyamin Aygün’ü de inşallah aramızda görmeyi ümit ediyoruz. Ama dediğim gibi onun oradayken gördüğü, tanık olduğu Türklerin ne olduğu, kim olduğu konusunda bende en azından şu aşamada bilgi yok. Özgür Suriye Ordusu’yla Esad arasında bir ateşkes sağlandığı yönünde de, ben basında çıkan haberler dışında herhangi bir konuda somut hiçbir şey görmedim. Ama dediğiniz doğrudur gerçekten, yani şu bakımdan şöyle doğrudur: Son dönemde, son 1-2 hafta içerisinde Suriye’nin kuzeyindeki radikal gruplara karşı ciddi bir karşı saldırı başlatılmış durumda, bunu uluslararası basından da, Türk basınından da yakından takip edebiliyoruz esasında. Oradaki Irak Şam İslam Devleti’ne ve onun kontrolü altındaki bölgelere yönelik. Hatta bu konuda da oldukça hızlı bazı ilerlemeler kaynaklanıyor. Burada belki daha da dikkat çeken husus, o bölgelerdeki Suriye halkının verdiği tepki. O bölgedeki Suriye halkının Suriye dışından gelen aşırı radikal gruplara yönelik son dönemde çok açık bir şekilde ortaya koyduğu tepki bu, belki bunun altının çizilmesi lazım yani Suriye halkının 2011 yılında devrim başlarken ortaya koyduğu vizyon, beklenti ve ideallere halen de bağlı olduğunun da bir göstergesi olarak görülebilir diye düşünüyorum.



SORU- Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından Başbakan’ın birtakım sözleri olmuştu, ABD Elçisi’ne dair olduğunu düşündük. Anladığımız sizi, Bakanlığı zor durumda bıraktı gibi bir algı oluştu, sonrasında elçinin buraya gelip bir ziyareti olduğunu öğrendik. O ziyarette ne konuşuldu, elinizde bir kayıt varsa şayet bunu ortaya koyun gibi bir söylemi olduğunu iddia etti. Sonrasında ilişkiler nasıl toparlandı diyeyim?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Çok güzel. Şimdi bir defa hiçbir şey bizi zor durumda bırakmadı, hele Sayın Başbakanımızın ifadeleri hiçbir şekilde zor durumda bırakmaz. Burada bir iddia ortaya atıldı, bu iddiaya ilişkin olarak da gayet de hızlı bir şekilde Sayın Amerikan Büyükelçisi bir açıklamada bulundu ve bu iddiaları yalanladı. Biz de Dışişleri Bakanlığı olarak o dönemde gelen birçok soruya açıklık getirmek bakımından Sayın Büyükelçi’nin yaptığı açıklamaların yeterli olduğunu, o aşama da bu konuda ilave bir işlem yapılmayacağını ifade ettik ve o konu da kapandı diye biliyorum. Onun dışında bu ne Türkiye Amerikan ilişkileri bakımından sıkıntı yarattı, ne de başka herhangi bir zorluk ve sıkıntı ortaya çıkardı.

SORU- Ricciardone Bakanlığa gelip kayıt varsa gösterin dedi mi?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Şimdi bir defa yapılan görüşmelerin içeriğini burada açıklamak durumunda değilim tabi ki hani şu şunu dedi, bu bunu dedi diye ama, Sayın Ricciardone’nin Bakanlığa ne zaman geldiğini, onu da dediğim gibi kayıt altında tutmuyorum. Ancak tabi ki Amerikan Büyükelçisi’yle o dönemde çeşitli temaslar, görüşmeler yapıldı. Ama işte yapılan şeyler iddialara açıklık getirmek ve bizim de bu konudaki tutumumuzu kendilerine aktarmaktan başka herhangi bir şey taşımamaktadır.

SORU- Yani geldi mi?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Evet, diyorum yani o dönemde Bakanlığa gelerek bir görüşme olduğunu biliyorum. Bakanlığa daha önce, yani o hafta sonuydu galiba zannedersem, o hafta sonundan önce Bakanlıkta bu vesileyle mi, başka bir vesileyle mi yapılmış görüşmeleri var. Ama sonrasında Bakanlığa gelerek yaptığı bir görüşme yok, hayır yani o konuda bir açıklama yok o zaman çok konuştuk bunları hepinizle. Bakanlığa gelerek yaptığı bir görüşme yok ama, Türkiye’deki Ankara’daki bir Büyükelçiyle, Bakanlığımız yetkilileri arasında temaslar elbette olur. Yani böylesine iddiaların ortaya atıldığı, karşılıklı açıklamaların yapıldığı bir konuda elbette bunlar yapılır, bunlarda hiç garipsenecek bir şey yoktur. Bu tür temasların yapılmasını bir sıkıntı, bir zorluk olarak görmek de yanlış, bir sorun olarak aksettirmek daha da yanlış bence.

Sevil galiba sorun vardı. Daha sık yapalım çok hareketli görüyorum sizi böyle, gayet uzun zamandır yapmamış olmanın verdiği heyecanla birlikte.

SORU- Bakan’ın dün, önceki gün, dün de bir dizi görüşmesi olmuştu Irak’taki gelişmelerle ilgili, El-Kaide’yle ilintili gruplarla Hükümet güvenlik güçleri arasındaki çatışmalara ilişkin görüşmelerdi. Bakanlığın dün akşamki açıklamasında da bu endişelere tekrar yer verilmişti, Irak’taki mezhepsel kutuplaşmanın derinleşmemesi ve operasyonların Irak halklarının bir grubuna yönelikmişçesine bir algı yaratılmaması yönünde endişeler ifade edilmişti bu açıklamada. Nuceyfi zaten bu konuda Sünni gruplara karşı bir operasyon haline gelmemesi ya da en azından bu konuda bir baskı haline gelmemesi konusunda endişelerini dile getiriyor bildiğimiz kadarıyla. Sizin taraflarla görüşmeleriniz devam edecek mi, vereceğiniz mesajlar ne yönde olacak, Iraklı Sünni gruplarla bu konuda bir görüşme planlanıyor mu acaba Türk yetkililer tarafından? Teşekkürler.

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Vallahi esasında senin sorduğun soruya bütün cevaplar dün yaptığım açıklamada var. Yani sevindim çünkü dün nispeten geç bir saatte yapıldı açıklama belki görememiş olabilirsiniz diyorum, yani dün akşam yaptığımız açıklamada bu Irak’taki son gelişmelere yönelik tutumumuzu olabildiğince açıklığıyla dile getirdik. Onun dışında ekleyebilecek fazla bir şeyim yok. Bu konuda önümüzdeki dönemde de tabi ki temaslarımız devam edecek. Gerek Irak yönetimiyle, gerek Irak’taki diğer gruplarla, gerekse bölgedeki gelişmelere bizim gibi ilgi duyan diğer üçüncü ülkelerle de bu konudaki temaslarımız önümüzdeki dönemde de devam edecek. Ve burada da hep onu söylüyorum, Irak’ın içinden geçmekte olduğu bu hassas dönemi birçok şekilde tanımlayabilirsiniz ama, seçimlere doğru gidilen kritik bir dönem olmasını da dikkate alırsak bu süreçte başta Hükümet yetkilileri olmak üzere Iraklı tüm siyasi, dini ve aşiret liderlerine ülkede akan kanı durduracak, gerginliği azaltacak, güvenlik, huzur ve istikrarı tesis edecek adımları süratle atmaları çağrısında bulunmaktayız, bunu bundan sonra da yapacağız. Şu anda kimlerle ne zaman görüşüleceğine ilişkin bir takvim yok önümde ama, bu görüşmelerimiz önümüzdeki günlerde de devam edecek. Bizim Irak’ın geneline ilişkin çok ilkesel açık bir tutumumuz var, bütün gruplara eşit derecede dururuz ve Irak’ın istikrarı, barışı ve güvenliği bizim için çok önemlidir. Bu nedenle de hemen yanı başımızdaki böylesine önemli ve özel bir komşumuzda, Irak’ın istikrarını, güvenliğini, iç huzurunu etkileyebilecek herhangi bir gelişme gördüğümüz takdirde bütün ilgili taraflarla da aynı samimiyetle ve yapıcı bir şekilde görüşlerimizi paylaşırız. Bugüne kadar yaptıklarımız da bu yöndeydi, bundan sonra da aynı şekilde devam edecek.

Deniz, Servet, Mahmut pardon Hamiyet hatta hemen size geçebiliriz belki doğru haklısınız.

SORU- Irakla ilgili yine sormak istiyorum. Gelinen noktada Irak Şam İslam Devleti’nin bazı bölgeleri kontrol ettiği boyutuna dönüştü olay ama, aslında çıkış noktası itibariyle Maliki’nin Sünni bir milletvekilinin evine yaptığı, en azından Irak güçlerinin yaptığı bir operasyon sonucunda biraz ortalık karıştı. Bu karmaşanın ortaya çıkmasında ve bu çatışmalarda siz Maliki Hükümeti’nin bir sorumluluğu olduğunu düşünüyor musunuz?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Şimdi o konuda şunu söylemek lazım: Bir, başlangıçta terörle mücadeleye Türkiye her konjonktürde, her alanda destek verir. Yani dünkü açıklamamızda da bunu çok açık bir şekilde ifade ettik, terörü hiçbir gerekçenin haklı kılamayacağı ve terörün dininin, dilinin, mezhebinin de olamayacağını ifade ettik. Bu çerçevede de Irak’taki terör tehdidine karşı yapılan mücadelede Irak halkının ve Hükümeti’nin yanındayız, buna da destek vereceğiz, ama bakın bunu da söylüyoruz aynı zamanda. Bunu yaparken de terörle mücadele edilirken de mezhepsel kutuplaşmaları derinleştirecek adımlardan kaçınılması ve bu mücadelenin Irak halkının bir kesmine karşı gerçekleştirildiği şeklinde algılanabilecek tasarruflarda da bulunulmamasına da azami özen gösterilmesini istiyoruz. O bakımdan, şunu veya bunu sorumlu tutmak değil, demin dediğim gibi biz Irak’a kendi gözlüğümüzden bakıyoruz ve olası negatif yansıması olacak bir gelişme gördüğümüz zaman, bununla ilgili tüm taraflarla yapıcı, samimi bir şekilde görüşlerimizi paylaşıyoruz. Onun sonucunda tabi ki gerekli değerlendirmeyi yapacak, hangi adımların nelere yol açtığını düşünerekten tekrardan yeni adımlarla veya ülkede istikrarı sağlayacak adımları atacak olanlar da tabi yine Iraklı grupların kendileridir.

SORU- Az önce Başbakan’ın Dışişlerini zor durumda bırakacak bir beyanı olmayacağını ifade ettiniz. Tam da bu noktada sorum şu olacak: Başbakan Japonya’da katıldığı bir konferansta bölgesel ya da küresel güç olma hedefimiz yok beyanatında bulundu. Bizzat Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Türk diplomatlarına küresel güç olma misyonunu yüklediğini biliyoruz daha önceki beyanatlarında. Bu bir çelişki midir, Başbakan’ın küresel ya da bölgesel güç olmak istemiyoruz, hedefimiz yok açıklamasını nasıl okumamız gerekiyor?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Evet, şimdi arkadaşlar kelimelerle oynamamak lazım bence. Burada iki tarafın iki açıklaması da birbirini tam tamamlayıcı nitelikte. Şimdi bölgesel güç olma hedefi dış politikanın genel hedefi ve amacı değil, bizim dış politikamız Türkiye’nin çıkarlarının yurt dışında azami ölçüde korunması. Türk vatandaşlarının yurt dışındaki tüm sorunlarına yardımcı olunması ve onların çıkarlarının ve refahının bir şekilde muhafaza edilmesi yönündedir. Şimdi bunların sonucunda Türkiye’nin uyguladığı politikalar neticesinde tabi ki hem bölgesinde hem uluslararası alanda geldiği bir konum vardır. Bu konum da bugün itibariyle baktığınız zaman bir bölgesel güç, hatta bölgesinin ötesinde de gerçekten işbirliği ve dostluğu aranan, etkisi bulunan bir ülke konumundadır. Zaten başlangıçta da söyledim Büyükelçiler Konferansımızla ilgili, mesela bir ülkenin temasına baktığımız zaman bir ülkenin güç unsurları olarak böyle tanımlanabilecek unsurları ekonomisi, demokrasisi ve diplomasisidir. İşte o bakımdan da Türkiye’nin dinamik bir ekonomiye sahip olduğunu, güçlü bir demokrasiye sahip olduğunu etkin bir diplomasiyi bunlar çerçevesinde uygulayabildiğini söylüyoruz, temanın esasında vermeye çalıştığı mesajı da bu şekilde algılamak lazım. Bunları yaptığınız zaman zaten şu veya bu şekilde bir hedef ortaya koyun veya koymayın bölgesel güç, onun ötesinde de etkisi ve gücü olan bir aktör konumuna gelirsiniz. Türkiye’de bugün bu çerçevede gerçekten de hem bölgesinde etkili olan bir ülkedir, dostluğu ve işbirliği aranan bir ülkedir hem de bunun ötesinde baktığınız zaman uluslararası birçok platformda giderek daha fazla profili görünen, ağırlığı görünen bir ülke konumundadır.

Servet.

SORU- Levent Bey, iki kısa sorum olacak. Birincisi, geçtiğimiz Cuma günü Ankara’da Dünya Kupası Voleybol elemeleri için bir milli maç oynandı. Türkiye Cumhuriyeti bayrağı ile Güney Kıbrıs bayrağı yan yana asıldı ve bu bayrakların altında Türkiye ve Rum Kesimi milli maç yaptı, hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’da. Bu Türkiye’nin Kıbrıs politikasını nasıl etkiler birinci sorum bu.

İkinci sorum ise, uzatmak istemiyorum ama tır olayıyla Dışişleri Bakanlığı’nın ilgisi olmadığını söylediniz. Bundan şunu mu anlamalıyız? Türkiye’nin Suriye politikası Dışişleri tarafından değil, başka bir devlet kurumu tarafından mı icra edilmektedir, bu kurum hangisidir?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Şimdi ilgisi olmadığını söylediğim tırın içindeki yardım ve onun nereden nereye giderken nasıl bir muameleye tabi olduğudur. Türkiye’nin dış politikası bağlamında Suriye’deki Türkmenlere ve onun dışında Suriye halkının meşru temsilcisi konumundaki Suriye Ulusal Koalisyonunun bütün unsurlarına destek verdiğini açıkça söylüyorum. Dışişleri Bakanlığımızın her zaman ifade edegeldiği bir husustur, Türkiye’nin Suriye’ye yönelik politikasının da ayrılmaz bir parçasıdır. Ben deminki sorulara cevap verirken de zaten bunu açık bir şekilde ifade ettim. Sorular tırın muhteviyatı, tırın nereden kalkıp, nerede, ne zaman, nasıl bir muameleye tabi tutulduğu yönündeyse bunun muhatabı İçişleri Bakanlığımızdır ve nitekim kendisi de zaten bu konuda açıklamalarda bulunmuştur. Sayın Bakanımız da dünkü açıklamalarında gerek Türkmenlere yardım götürüldüğünü bu konuda teyit etmiş, gerekse bunun gerekçelerini de anlatmıştır. Yani Suriye politikamız ve Suriye’deki krizde Türkmenlerin, Türkmen toplumunun oradan etkilendiğini ve Türkiye’nin bu özel bağları bulunduğu topluma niye yardım etmesi gerektiğini de açık bir şekilde ortaya koymuştur. O bakımdan, yani yanlış algılamayı önlemek için teşekkür ediyorum bu soruya. Dış politikamızın genel konturları ve genel çizgisi bakımından elbette Dışişleri Bakanlığımızın bu konuda gereken çizgiyi belirler, Hükümetimizin diğer ilgili kurumları da iş birliği içerisinde bunu yapar ve burada da bu söz konusu olmuştur. Operasyonel unsurlarla, diğer ayrıntılarıyla ilgili olaraktan tabi ki ilgili kurumlarımızın açıklamalarda bulunması daha doğaldır.

Onun dışında Kıbrıs sorununu nasıl etkiler? Kısa cevabı esasında belki de sizin daha hoşunuza gidecek ben uzun cevap verdiğim zaman çok sevmiyorsunuz biliyorum ama, etkilemez hiçbir şekilde etkilemez, bugüne kadar olduğu gibi etkilemez. Burada bir uluslararası federasyonun düzenlediği bir organizasyon çerçevesinde Türkiye’de yapılan bir maç. Uluslararası Federasyonun kuralları çerçevesinde de Türkiye’nin uymakla yükümlü olduğu bazı kurallar var, o çerçevede icra edilmiştir.

Kıbrıs konusundaki politikamızı, ona da teşekkür ediyorum, bu şekilde bunu da dile getirme fırsatı verdiniz. Çünkü ben konuda da belki soru olur mu diye düşünüyordum. Çünkü kritik bir aşamadan geçiyor biliyorsunuz işte en son Sayın Bakanımızın New York’ta Yunan Dışişleri Bakanı Venizelos’la yaptığı görüşmede, daha sonra en son Atina’ya yaptığı ziyarette de Kıbrıs’ın, 50. yılına girmiş bu sorunun biran evvel çözümlenmesi gerektiği konusunda Türkiye çok güçlü bir iradeyi tekrardan ortaya koydu. Bu konuda Ada’da tarafların Birleşmiş Milletlerin kolaylaştırıcılığında ve gözetiminde bir an evvel bir araya gelerekten, müzakerelere tekrardan başlamaları ve en kısa zamanda kapsamlı bir çözüme ulaşmaları gerektiğini söyledik. Ve biliyorsunuz gene ayrıntı olacak belki ama son dönemde bu görüşmelerin başlamasını engelleyen husus da iki liderin bu süreci başlatacak olan ilk görüşmesinden sonra yayınlanacak olan bir ortak bildiri. Bu ortak bildiri üzerinde artık 2,5-3 ayı buldu belki daha bile fazla olabilir, taraflar arasında bir müzakere gidiliyor Birleşmiş Milletlerin aracılığıyla ve onların da katkılarıyla. Bu süreçte en son Sayın Bakanımızın 12 Aralık’ta Atina’ya, arkasından da 13 Aralık’ta KKTC’ye, Lefkoşe’ye yaptığı ziyaret sırasında da Türk tarafı özellikle, Kıbrıs Türk tarafı çok yapıcı bir tutum göstererek o an itibariyle ortaya çıkan durumu çözebilecek ve görüşmelerin önünü açabilecek çok yapıcı bir tutum ortaya koydu. Bu tutumu da, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki bütün siyasi parti liderleri bir araya gelerek ortak bir görüş oluşturarak ve Cumhurbaşkanına bu konuda yetki vermek suretiyle yaptılar. Ve bu öneri o dönemde biliyorsunuz Birleşmiş Milletler kanalıyla Rum tarafına iletildi. Bizim o dönemdeki beklentimiz de bu sorunun aşılmış olduğu, bir an evvel Ada’da liderler arasındaki müzakerenin başlayacağı ve hızlı bir şekilde de bu sürecin sonuçlandırılacağı, tarafların ikisinde de referanduma sunulacak ve onaylanacak bir süreçle Kıbrıs’la nihai çözüme ulaşılmasıydı. Ancak biliyorsunuz Aralık 14 desek, bugün itibariyle neredeyse 1 aya yakın bir süre geçti, halen Rum tarafının bu konudaki cevabını alabilmiş değiliz. Ve onu halen beklemedeyiz. İnşallah Rum tarafı da, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bu konuda gösterdiği olumlu ve yapıcı tutuma karşılık verir, bu ortak belge, bildiri üzerindeki anlaşmazlık ortadan kalkar ve liderler arasındaki görüşme bir an evvel başlar. Bizim sonuçta Kıbrıs konusundaki tutumumuz budur ve bunu da hiçbir şekilde değiştirmeyi öngörmüyoruz.

Buyurun.

SORU- Teşekkürler Levent Bey.

Levent Bey, Rojava bölgesinde kurucu meclis ve anayasa sistemi oluştu, öyle görünüyor ki orada bir özerk yapı çizgisini belirlemiş oldu. Bu konuda bizim Dışişleri olarak tutumumuz nedir ve PYD ile görüşme trafiğimiz nasıl devam ediyor, nasıl bir yol izleyeceğiz Türkiye olarak?

Teşekkürler.

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Vallahi bu konuda yeni bir şey söyleyebilecek durumda değilim, çünkü bu konuda daha önce de, yani bu yapının ilk kurulma haberleri ortaya çıktığında da söylediğimiz şey şu: Suriye şu anda çok ciddi bir krizden geçmekte ve bu geçiş döneminde Suriye’nin gelecekteki yapısına ilişkin olarak hiçbir hiçbir grup tarafından dayatma veya tek taraflı bir koşul şeklinde görülebilecek unsurların gündeme getirilmemesi gerektiğini, başından beri bunu söyledik. Suriye’nin geleceğine ilişkin yapının, Suriye’nin geleceğinin belki de kapsamlı şekliyle ileride, Suriye’de bu çözüm süreci çerçevesinde, yeni bir Parlamento ortaya çıktığında Suriye halkının iradesiyle Parlamentoda yeni temsilciler belirlendikten sonra onların tümünün kendi aralarında yapacakları diyalog çerçevesinde çıkmasını ifade ettik. Bugün de bu görüşümüzü aynen muhafaza ediyoruz. O bakımdan Suriye’nin geleceğine ilişkin olarak dediğim gibi bu tür tek taraflı dayatmaları bizim kabul etmemiz mümkün değildir. Bizden daha öteye tabii ki Suriye halkının bunu kabul etmesi mümkün değildir. Çünkü, biz bu konudaki görüşlerimizi oluştururken yine hep onu söylüyorum; Suriye halkının tek meşru temsilcisi konumundaki Suriye Ulusal Koalisyonuyla görüşerek, danışarak, onların da fikirlerini alarak bu konudaki bazı görüşlerimizi oluşturuyoruz ve nitekim onlar da aynen biraz önce belirttiğim gibi şu aşamada bu tür tek taraflı dayatmalardan kaçınılması gerektiğini, Suriye’nin gelecekteki yapısının yeni Parlamento oluştuktan sonra herkesin katkısıyla ve katılımıyla belirlenmesi gerektiğini vurgulamaktadır, görüşümüz halen bu çerçevede.

Pardon Mahmut, seni unuttum, kusura bakma. Son soru yapalım isterseniz, 1 saati geçtik.

SORU- Levent Bey, şimdi Burcu Hanım da sordu, diğer arkadaşlarımız da sordu ama, Başbakanın bir açıklaması oldu bazı Büyükelçilerin provokatif çabalar ve hareketler içerisinde bulunduğuna dair, yani sadece Amerikan Büyükelçisini kastederek değil genel olarak. Acaba bu konuyla ilgili olarak herhangi bir Türkiye’deki yabancı Büyükelçinin provokatif faaliyet içinde bulunduğuna dair Dışişleri Bakanlığında bir bilgi var mıdır, bu konuda bir inceleme, araştırma yürütülmüş müdür ya da herhangi biri uyarılmış mıdır?

Çok teşekkür ederim.

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Arkadaşlar, şimdi sonuçta bazı iddialar ortaya atılıyor, şu anda da basında bunlar seslendiriliyor. Bu iddialar tabiatıyla iddialara konu olan kişiler, kurumlar tarafından cevaplandırılması gereken iddialardır. Nitekim son dönemde de bu çerçevede ortaya atılan iddialar bizim herhangi bir başka işlem yapmamıza gerek kalmadan bizzat sahipleri tarafından, yani sahipleri derken iddiaya muhatap olan kişiler ve kurumlar tarafından yalanlanmıştır, sonuçta biz de bunlara itibar etmek durumundayız. ABD Büyükelçisi konusundaki olayda süreç bu çerçevede gelişmiştir. Onun dışında ilave edecek başka bir husus görmüyorum.

Peki arkadaşlar, çok teşekkür ederim. Gayet uzun ve canlı bir basın toplantısıyla yıla başladık, inşallah yine kısa sürede bir araya gelebiliriz.

Teşekkürler.

Bu arada bir şeyi daha söyleyecektim, birazdan açıklamasını da yapacağız ama, seneye başlarken güzel de bir haberle başladık. Biliyorsunuz Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın 2014 yılı Dönem Başkanlığı’nı İsviçre üstlendi Ocak ayı itibariyle. Bu çerçevede İsviçre’nin hemen ilk günlerde yaptığı iki atama var. Bir tanesi AGİT Daimi Temsilcimiz Büyükelçi Tacan İldem’i İhtilaf Döngüsü Koordinatörü olarak atadılar. AGİT’in ilgilendiği çeşitli ihtilaflarda, özellikle uzun süren ihtilaflardaki AGİT’in çalışmalarını koordine etmek üzere böyle bir görevlendirme yaptılar.

Keza Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Talip Küçükcan’ı da Müslümanlara Karşı Hoşgörüsüzlük ve Ayrımcılıkla Mücadele Özel Temsilcisi olarak atandı.

Her iki konu da Türkiye’nin verdiği önem çerçevesinde tarafımızdan memnuniyetle karşılanmıştır. Bu konuda yazılı bir açıklama da yapacağız gerçi ama, hazır bu vesileyle sizleri bulmuşken söylemek istedim.

SORU- Bu ihtilaf derken, mesela Ermenistan-Azerbaycan arasındaki Karabağ sürecinde de rol oynayacak mı?

LEVENT GÜMRÜKÇÜ- Şimdi bu ihtilaf döngüsü derken, bu ihtilaf döngüsü, uzun süre sürüncemede kalmış ihtilafların çözümüne yönelik çabalardaki ilkeler, parametreler ve bunların nasıl halledilmesi gerektiğine yönelik AGİT içerisindeki genel çalışma düzeniyle ilgili olarak yapılan çalışmalar. Onun dışında tabii MİNSK Grubu var bu bahsettiğiniz Yukarı Karabağ meselesi ile ilgili, o değil ama, bu konuda dediğim gibi özellikle AGİT coğrafyasındaki donmuş ihtilafların da sayıca fazlalığını düşünürseniz bu konu başlı başına kavramsal olarak, bir şeklide AGİT içerisinde ele alınan bir konu. Sayın Daimi Temsilcimiz Büyükelçi Tacan İldem de İsviçre tarafından bu konuda bir koordinatör olarak tayin edilmiş durumda.

Çok teşekkür ederim arkadaşlar, sağolun.