Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli’nin Basını Bilgilendirme Toplantısı, 13 Mart 2024

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ ÖNCÜ KEÇELİ- Sayın Bakanımızın yakın zamanda yaptığı bazı ziyaretlerden ve temaslardan bahsetmek istiyorum.

Sayın Bakanımız 16-18 Şubat tarihlerinde Münih Güvenlik Konferansı’na katıldı. Daha sonra 21-22 Şubat’ta Rio’da G-20 Dışişleri Bakanları toplantısına katıldı ve bunun hemen arkasından Venezuela ve Meksika’da ikili ziyaretler gerçekleştirdi. Bildiğiniz gibi 1-3 Mart 2024 tarihlerinde de Antalya Diplomasi Forumundaydık.

Sayın Bakanımız tüm bu toplantılarda 70’ten fazla ikili görüşme yaptı, bunların sadece Dışişleri Bakanlarını hesapladığımızda BM üyesi ülkelerin üçte biriyle son 3-4 hafta içerisinde görüşmüş oldu.

Bu temasların hemen ardından biliyorsunuz Sayın Bakanımızın Washington’a bir ziyareti söz konusu oldu. 7-8 Mart tarihlerinde Stratejik Mekanizma Toplantısı için Washington’daydık. Stratejik Mekanizma Toplantısının iki ayağı oluyor. Birincisi, farklı kurumlardan uzmanlar Amerikalı karşıtlarıyla bir araya geliyorlar ve çalışma grupları formatında değişik temaları tartışıyorlar. İkili ilişkilerde o tema üzerinde neredeyiz, hangi alanlarda ne yapılabilir konusunu ele alıyorlar. Daha sonra bu çalışma gruplarının yaptığı özetler ve vardıkları sonuçlar iki Dışişleri Bakanına sunuluyor. Onlar da siyaseten daha fazla ne yapılabilir, hangi konuda ne gibi adımlar atılması lazım sorusuna stratejik bir bakış açısıyla yanıt arıyorlar.

Bu çerçevede 7 Mart günü çalışma grupları bir araya geldi, bunlardan bazıları siyasi-askeri iş birliği konularını, küresel terörizmle mücadele iş birliğini ve enerji güvenliği ile iklim meselelerini ele aldı. Ayrıca dört çalışma grubu da bölgesel konulara odaklandı. Gazze’deki son durum, Suriye konusu, Güney Kafkasya’daki gelişmeler ve Rusya-Ukrayna’daki son durum çalışma grupları tarafından ele alındı.

Bu görüşmelerde ele alınan konulara ilişkin de size kısaca bilgi vermek istiyorum. Terörle mücadele alanında bizim Amerika Birleşik Devletleri’ne çok net bir mesajımız oldu, onlara PKK/YPG ve FETÖ’yle ilgili beklentilerimizi net bir şekilde ilettik. Müttefik bir ülkenin ülkemizin güvenliğini hedef alan terör örgütleriyle iş birliği yapmasının asla kabul edilemez olduğunu belirttik. Ve Türkiye-ABD stratejik ilişkilerinin daha fazla derinleşmesinin önündeki en büyük engelin ABD’nin YPG’ye vermekte olduğu destek olduğunu aktardık. Bu çalışma grubunun görüşmelerinde DEAŞ’la mücadele konusu da ele alındı ve önümüzdeki dönemde terörle mücadele konusunda teknik düzeyde düzenli istişareler yapılması hususunda mutabık kalındı. Siyasi ve askeri konularda öncelikle savunma sanayii alanında iş birliğini geliştirmek için atılması gereken adımları konuştuk. Savunma sanayii satışlarındaki kısıtlamaların kaldırılması gerektiğini Amerikalılara söyledik. CAATSA yaptırımlarından çıkarılma talebimizi tekraren vurguladık. Malumunuz F-16 programına ilişkin devam eden bir süreç var, ayrıca F-35 programında bazı prosedürlerin tamamlanması gerekiyor, bu konular da Washington’da ele alındı.

Tabii ki ekonomik konuları da görüştük. Şu anda Amerika Birleşik Devletleri ile aramızdaki ikili ticaret hacmi 30 milyar Dolar düzeyinde. Biz bunu 100 milyar Dolara çıkartmayı hedefliyoruz, bu konuda atılabilecek adımlar ele alındı. Enerji alanındaki iş birliğinin arttırılması konusunda görüştük. Sıvılaştırılmış doğal gaz ve nükleer enerji konularında görüşmelere devam edeceğiz. Bu konularda ortak ne gibi iş birliği projeleri geliştirebiliriz, bunlara bakacağız.

Az önce de söylediğim gibi görüşmelerde bölgesel konular da ele alındı. Bunların başında Gazze geliyordu. Hem çalışma grupları, hem Sayın Bakanımızın Blinken’la yaptığı görüşmenin en fazla zaman ayrılan kısmı Gazze meselesi oldu. Biz Gazze’de acil ve tam ateşkesin sağlanması ve bunun hemen ardından iki devletli kalıcı çözüme dönük bir sürecin başlatılması gerektiğini güçlü bir şekilde tekrar ABD tarafına ilettik. Gazzeli sivillerin daha fazla zarar görmemesi ve Gazze’ye yönelik insani yardımların sürekli ve kesintisiz biçimde sağlanması konusunda iki taraf da görüş birliği içerisindeler.

Görüşmelerde Ukrayna-Rusya savaşı da ele alındı. Biz, her iki taraf için de uygun koşullar oluştuğunda barış müzakerelerine dönülmesi gerektiğini savunuyoruz, bu konuyu da Washington’da tekrarladık. Bu başlık altında Karadeniz’deki seyrüsefer güvenliğinin sağlanması konusu da ele alındı. Ayrıca, biz Amerikalılara uluslararası yükümlülüklerimize uygun bir biçimde sürdürdüğümüz ticari ilişkilerin ABD tarafından herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmaması gerektiğini aktardık.

Suriye konusu da gündemimizdeydi. Burada her iki taraf da siyasi sürecin tekrar başlaması gerektiği konusunda mutabık. Suriye’deki krize ancak siyasi bir çözüm bulunabileceğinin altı çizildi. İnsani yardımların kesintisiz biçimde Suriye’ye ulaşması gerektiği konusunda da mutabıkız. Suriye’nin geleceğine dair görüşmeleri de Amerikalılarla teknik düzeyde yapacağız.

Konuştuğumuz başlıklar arasında Azerbaycan-Ermenistan arasındaki durum da vardı. Biz devam eden barış görüşmelerini desteklediğimizi Amerika tarafına ilettik. Doğu Akdeniz ve Kıbrıs, Yemen, İran ve Libya gibi konular da ele aldığımız bölgesel başlıklar altındaydı.

Bahsettiğim konularda diyaloğun devam etmesi ve ortak çalışmalar yürütülmesi konusunda mutabık kaldık.

Sayın Bakanımız Washington’da ayrıca Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Başdanışmanı Jake Sullivan ile görüştü. Ulusal İstihbarat Direktörü Avril Haines ile bir araya geldi. Ayrıca Sayın Bakanımızın Senato’da bazı temasları oldu. Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Benjamin Cardin ve Komite üyeleriyle, ayrıca İstihbarat Komitesi Başkanı Mike Turner ile bir araya geldi. Bu görüşmelerde de Türkiye-ABD ilişkilerini daha fazla nasıl ilerletebiliriz sorusu masadaydı. Savunma sanayii alanındaki iş birliğinin önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini tekrarladık. Bu konuda özellikle Senato’da olumlu bir yaklaşım olduğu izlenimini edindik. Tabii ki Gazze’deki son durumu da bu toplantılarda ele aldık. Önümüzdeki süreçte, Amerika ile müttefiklik ruhuna uygun, karşılıklı saygı ve karşılıklı çıkarlar temelinde görüşmelerimizi sürdürmeye devam edeceğiz.

Biraz da önümüzdeki dönemin programına değinebilirim. Hatırlayacaksınız Aralık ayında Ankara’da Irak’la bir Güvenlik Zirvesi gerçekleştirilmişti. Bu toplantıya Sayın Bakanımız, Sayın Milli Savunma Bakanımız ve Sayın MİT Başkanımız katılmışlardı. Iraklı karşıtlarıyla burada bir araya gelmişlerdi. Güvenlik Zirvesinin bir sonraki toplantısı yarın, 14 Mart günü Bağdat’ta yapılacak. Yine aynı formatta gerçekleştirilecek. Yarınki görüşmelerde güvenlik ve askeri iş birliği konuları öncelikli gündem maddesi olacak. Terörle mücadelede ortak bir anlayış geliştirilmesi ve bu doğrultuda atılabilecek somut adımlar yarın masada olacak.

Hatırlayacaksınız geçtiğimiz Güvenlik Zirvesinin ardından bir ortak açıklama yayınlanmıştı. Bu ortak açıklamada taraflar, PKK’nın her iki ülke için de ortak tehdit olduğunu vurgulamıştı. PKK’nın Irak makamları tarafından bir ortak güvenlik tehdidi olarak tanımlanmasını, Irak tarafında PKK’yla mücadele azminin gelişmeye başladığının bir işareti olarak görüyoruz. Bu bakımdan memnuniyet duyuyoruz ve gelinen bu olumlu noktadan azami faydayı sağlamayı hedefliyoruz.

Ziyarette güvenlik konuları dışında iki ülke arasındaki iş birliği alanları da ele alınacak. Bunların başında enerji konusu geliyor. Irak’taki doğal gaz kaynaklarının geliştirilmesi ve bunların uluslararası pazarlara sevk edilmesi konusunda görüşmeler gerçekleştireceğiz. Ayrıca Irak’taki yenilenebilir enerji alanında nasıl ortak projeler geliştirebiliriz konusuna odaklanacağız.

Bildiğiniz gibi Irak-Türkiye petrol boru hattı bir süredir kapalı. Biz bu boru hattından sevkiyata başlanabileceğini, bizim açımızdan bir sorun olmadığını geçtiğimiz Ekim ayında söylemiştik. Ancak Irak tarafının henüz sevkiyata başlanması konusunda hazır olmadığını anlıyoruz. Biz Irak'taki tüm tarafların karşılıklı diyalog ve anlayış çerçevesinde bir mutabakata ulaşmasını ve bu boru hattından sevkiyatın en kısa sürede başlamasını ümit ediyoruz. Yarınki görüşmelerimizde Sayın Cumhurbaşkanımızın önümüzdeki dönemde Irak’a yapacağı ziyaretin de detayları ele alınacak.

Sayın Bakanımız yarın gerçekleştireceği bu toplantılardan sonra hemen Bağdat’tan Bakü’ye geçecek. Burada Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Üçlü Dışişleri Bakanları toplantısının dokuzuncusunu gerçekleştireceğiz. Biliyorsunuz Güney Kafkasya’daki istikrar, refah ve barış Türkiye bakımından çok önemli ve biz buradaki ülkelerin daha iyi koşullara sahip olması için büyük çaba gösteriyoruz. Cuma günü yapılacak üçlü toplantının da ana gündem maddesi, bağlantısallık konuları olacak. Söz konusu toplantının sonunda bir ortak bildiri yayınlamayı öngörüyoruz.

Son olarak size Gazze’ye yaptığımız insani yardımlar ve buradan gerçekleştirdiğimiz tahliyeler konusunda bazı rakamlar aktarmak istiyorum. Tabii oradaki insani felaket giderek daha da kötü bir hal alıyor. Biz, Ramazan ayında da Gazzeli kardeşlerimize destek vermeye devam edeceğiz. Dün Sayın Cumhurbaşkanımız da açıkladılar, 10 Mart günü yaklaşık 3 bin tonluk insani yardım taşıyan yedinci gemimiz Mısır’ın El Ariş Limanına yanaştı. Böylelikle krizin başından bu yana Gazze’ye yaptığımız yardım 40 bin tonu aştı.

Bir önceki toplantımızda hatırlayacaksınız, BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı, UNRWA’ya Mersin’de teslim ettiğimiz 26 bin tonluk bir un yardımı konusundan bahsetmiştik. Bu un, UNRWA tarafından İsrail’in Aşdod Limanına götürülmüştür. Bir kısmı Gazze’ye sevk edilmişti karayoluyla, ancak daha sonra İsrail makamları UNRWA’nın kalan unu Gazze'ye ulaştırmasına engel olmuşlardı. Yaklaşık 3-4 haftadır gerek Birleşmiş Milletler, gerek biz İsrail makamlarıyla bu konuyu görüştük ve kısa bir süre önce bir sonuca ulaşıldı. UNRWA unu bir diğer BM kurumu olan Dünya Gıda Programı’na devrediyor ve Dünya Gıda Programı UNRWA’ya bizim sağladığımız 26 bin ton unun geri kalanını peyderpey Gazze’ye sevk etmeye başladı.

Gazze’ye havadan insani yardım operasyonu da başladı bildiğiniz gibi. Biz buraya da destek sağlamak üzere yaklaşık 9 bin ton tıbbi malzeme ve bebek malzemesi ilettik, bunu Ürdün makamları havayoluyla Gazze’ye ulaştırıyorlar.

Bizim Dışişleri Bakanlığı olarak takip ettiğimiz bir diğer konu da malumunuz vatandaşlarımızın, KKTC vatandaşlarının ve bunların yakınlarının Gazze’den tahliyesi meselesi. Bu sabah itibariyle 1.489 vatandaşımızı, KKTC vatandaşını ve onların yakınlarını Gazze’den tahliye etmiş durumdayız. Halen tahliye etmeye çalıştığımız bir grup vatandaşımız var, onların da en kısa sürede güvenli bir şekilde Gazze’den Türkiye’ye veya gitmek istedikleri üçüncü bir ülke varsa oraya ulaşmaları için çaba harcamaya devam edeceğiz.

Benim bu aşamada söyleyeceklerim bu kadar, sizin sormak istedikleriniz varsa yanıtlamaya hazırım.

SORU- Sayın Sözcü, ABD ile yapılan görüşmelerde özellikle terörle mücadelede bir ortak mekanizma kurulması, bir istişare mekanizması kurulması konusunda karara varıldığı belirtildi. Buna ilişkin biraz daha ayrıntı verir misiniz, kimler olacak, mutat toplantılar mı gerçekleşecek yoksa ihtiyaca binaen temaslar mı kurulacak, toplantılar yüz yüze mi olacak, biraz buna ilişkin ayrıntı paylaşmanız mümkün mü acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ ÖNCÜ KEÇELİ- Evet, düzenli olacak bu toplantılar. Teknik düzeyde gerçekleştirilecek, yüz yüze yapılması planlanıyor ve her şeyden önemlisi, farklı kurumların katılımıyla gerçekleştirilecek bir dizi toplantı olacak. Dışişleri Bakanlıklarının koordinasyonunda, ancak güvenlik birimlerinin de dahil olduğu bir istişare mekanizması söz konusu.

SORU- ABD Stratejik Mekanizma Toplantısı sonundaki bildiriyi dikkatli okuduğumda Irak bölümünde şöyle bir soru işareti uyandı bende: Irak’a yönelik olarak dün de Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler Bey işaret etti, yazın daha kapsamlı bir operasyon beklentisi mevcut. Bu konu ABD ile yapılan görüşmelerde dile getiriliyor mu, yani DEAŞ boyutu dile getiriliyor ama Türkiye’nin oradaki PKK noktasındaki endişeleri masaya yatırılıyor mu? Bununla birlikte bir de Süleymaniye’yle diyalog var mı, çünkü en çok KYB lideri Bafel Talabani’ye yönelik olarak genelde Dışişleri Bakanı Hakan Fidan tepkisini dile getiriyor ya da yetkililer, sizler. Süleymaniye’yle herhangi bir temas oluyor mu bu süreçte?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ ÖNCÜ KEÇELİ- Amerikalılarla temaslarımızda PKK’nın Irak’taki varlığı ve bizim buna yönelik mücadelemiz çerçevesinde bir izin almamız, icazet almamız açısından bunu soruyorsanız tabii ki biz bu konuyu o açıdan Amerikalılarla konuşmuyoruz. Biz güvenliğimizi tehdit eden yurt dışı kaynaklı bir terör örgütüne yönelik bir operasyon yapacaksak icazet alacağımız tek kaynak Birleşmiş Milletler şartının 51. Maddesidir. Bunun dışında herhangi bir uluslararası yapı veya üçüncü tarafla bu konuyu o bakımdan ele almıyoruz.

Diğer taraftan, Amerika Birleşik Devletleri’nin askerleri Irak’ta bulunuyorlar, dolayısıyla bizim PKK’ya dönük mücadelemizle bağlantılı olarak tabii ki onlarla da görüşüyoruz, ancak bu bir icazet almak, onların iznini almak anlamında gerçekleşmiyor.

Süleymaniye’ye gelince, bu konudaki tutumumuzu çeşitli vesilelerle dile getirdik, Sayın Bakanımız da altını çizdiler. Bizim Süleymaniye’den bazı beklentilerimiz var, çeşitli temaslar mutlaka yapılıyordur, benim bilmediğim temaslar da olabilir bunlar. Ancak bizim Süleymaniye’yle ilişkilerimizi bundan birkaç sene öncesinde olduğu noktaya getirmemizi mümkün kılacak adımlar henüz Süleymaniye tarafından atılmadı.

SORU- Amerika’nın öncülüğünde deniz yoluyla Gazze’ye bir yardım operasyonunun düzenlenmesi söz konusu. Ancak tabii ki çok fazla sivil toplum kuruluşu ve çevre tarafından bu yeterli görünmüyor. Reuters’teki bir habere göre Amerika’nın başka bir yardım yöntemi üzerinde çalıştığı ve müttefiklerini farklı bir organizasyonla, farklı bir finansman yöntemiyle benim anladığım kadarıyla tabii ki, detaylarını çok bilmemekle beraber Gazze’ye yardıma teşvik ettiğine dair bazı bilgiler var. Sayın Fidan’ın görüşmelerinde böyle bir konu gündeme geldi mi? Farklı bir formül Gazze’deki insanlık dramını bitirmeye yönelik daha sürdürülebilir bir formül üzerinde bir görüşme oldu mu acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ ÖNCÜ KEÇELİ- Bir formül olarak bu konuşulmadı, ancak bu konu az önce de söylediğim gibi en çok üzerinde tartıştığımız başlıklardan bir tanesiydi.

Birincisi, biz aslında Amerika’nın Gazze’deki insani felakete bir çözüm arayışı içine girmesini dünya kamuoyunun Amerika üzerinde kurduğu baskının bir sonucu olarak görüyoruz. Öte yandan, tabii ki biz aslında oradaki sorunun esastan çözülmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu da nedir? Orada en kısa sürede bir ateşkes sağlanması.

Daha da önemlisi, deniz yoluyla yardım ulaştırılması, hava yoluyla yardım ulaştırılması seçenekleri; ne yazık ki kara yoluyla ulaştırılacak bir yardımın ne nitelik, ne nicelik olarak alternatifi değil. Bu bizim öznel bir değerlendirmemiz değil esasen. Birleşmiş Milletler ve bu konuda uzmanlaşmış sivil toplum kuruluşları da aynı gözlemde bulunuyorlar. Bizim Washington’da Amerikalılara verdiğimiz mesajların temelinde bu yatıyordu, bir an önce ateşkes sağlayalım ve bu esnada da insani yardımların en etkin, en hızlı, en sürdürülebilir bir şekilde Gazze’ye girmesi için İsrail üzerindeki bütün etkinizi kullanın.

Biliyorsunuz aslında Filistinlilere, Gazze’ye yönelik insani yardım toplanıyor. Mesele bunların ulaştırılmasında. Biz Mısır makamlarıyla da sürekli temas halindeyiz, ne yazık ki İsrail tarafından kaynaklı nedenlerle tonlarca insani yardım malzemesi sınırın Mısır tarafında bekliyor. Az önce de söylediğim gibi deniz yoluyla, hava yoluyla yardım ulaştırılmaya çalışması bir yönüyle takdire şayan. Ancak esas meseleye odaklanmayıp bu tip palyatif çözümler aranması tabii biraz da meselenin özünden kaçma arayışı gibi geliyor bize.

SORU- Bu Amerika’nın kuracağı liman konusu da tartışılıyor, bunun hatta kalıcı hale geleceği yönünde de bazı haberler de yansıyor kamuoyuna. Bu noktada Türkiye’nin tavrı ne olacak? Yani özellikle denizde bir doğal gaz faaliyeti olabileceği yönünde de iddialar var Amerika’nın. Yine deniz yoluyla limanın kurulmasıyla birlikte Refah’ın kapatılacağı yönünde de iddialar yansıyor. Bu noktada neler söylersiniz?

Bir de Suriye konusu, görüşmeler bir süredir askıya alındı, fakat yeni temasların olduğuna yönelik de bazı iddialar var. Bu konuda son durum nedir Suriye’yle Türkiye arasındaki normalleşme adımları?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ ÖNCÜ KEÇELİ- Deniz yoluyla iletilecek yardım konusunda aslında az önce temel unsurları aktardım.

Birincisi, bu eğer Amerika’nın Gazze’deki insani felaketi kabul etmesi anlamına geliyorsa bu iyi bir gelişme.

Öte yandan, biz kara yoluyla çok daha kolay, çok daha ucuza, çok daha etkin bir şekilde yardım ulaştırılması mümkünken, birtakım daha az etkili denemelerde bulunulmasını doğru bulmuyoruz. Bu konunun Gazze ve insani yardımla ilgili bölümü.

Tabii bu yardımın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi üzerinden gerçekleştirilecek olmasının da özellikle Türk kamuoyunda bazı soru işaretleri doğurduğunu görüyoruz.

Birincisi, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin muhatabı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti makamlarıdır, dolayısıyla onlar bu konuda gerekli yorumda bulunacaklardır. Bizim açımızdan söyleyebileceğim tek şey, biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Doğu Akdeniz’deki haklarının hiçbir şekilde zedelenmesine, ihlal edilmesine izin vermeyiz. Bu bizim ilkesel bir tutumumuz. Konuştuğumuz konudan bağımsız olarak. Birtakım spekülasyonları, iddiaları biz de okuyoruz, ancak bunlar konusunda yorum yapmaya bu aşamada gerek yok.

Tabii şunu da vurgulamak istiyorum: Yapılması gereken çalışma hakkındaki teknik konuları biz de inceledik, ne zaman bu bahsedilen limanlar kurulacak, ne zaman o yardım malzemeleri düzenli bir şekilde Gazze’ye ulaştırılabilecek, bunların hepsi şu anda bir soru işareti esasen.

Suriye konusunda görüşmeler Dışişleri Bakanlığı’nın sorumluluk alanı çerçevesinde olmuyor, eğer Türkiye’yle rejim arasında bir görüşmeyi kastediyorsanız. Bizim normalleşme konusundaki politikamız başından beri belli. Biz şeffaf bir şekilde, dürüst bir şekilde bunları hep ortaya koyduk, herhangi bir ön şartımız yok. Ancak, bu sürecin sonucunda gelmesini istediğimiz bir nokta var; siyasi süreçle ilgili, Suriyelilerin geri dönüşüyle ilgili, terör örgütleriyle ilgili, Suriye’nin geleceğiyle ilgili.

Öte yandan, Suriye rejiminin bize koyduğu bazı ön şartlar var, bunların da neler olduğunu sizler biliyorsunuz. Sayın Bakan bir vesileyle verdiği bir mülakatta Suriye rejiminin karşımızda kendisi olarak konuşmasını beklediğimizi, ancak son dönemde bunun böyle olmadığını vurgulamıştı. Bu konuda da son 4-5 hafta içerisinde yeni bir gelişme olmadı bizim açımızdan.

SORU- Almanya’daki generallerin ses kaydı çıktıktan sonra, bir de Fransa da biz asker gönderebiliriz açıklamaları yapmıştı. Bu gerginliğin ardından Türkiye’ye yönelik bir davet olduğu iddia edildi bazı Avrupa basınında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Avrupa’ya davet edilmesi yönünde. Böyle bir davet var mı? Yeni bir çatışma riski görüyor musunuz, bununla ilgili Dışişleri Bakanlığı’nın bir çalışması var mı?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ ÖNCÜ KEÇELİ- Böyle bir davetten haberim yok, böyle bir davet varsa da bu herhalde askeri makamlarımıza gitmiştir, dolayısıyla onlara da sormanız daha doğru olacaktır.

Ukrayna-Rusya savaşını kast ediyorsanız bu konuda bizim politikamız da başından beri belli. Zaten istikrarlı bir şekilde aynı çizgiyi izleyen az sayıdaki ülkeden biri de biz olduk. İki taraf için de koşullar oluştuğunda bunların bir barışı konuşmak üzere, barışın şartlarını konuşmak üzere bir araya gelmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Artık sahadaki durum belli bir durma noktasına geldi. Yüz binlerce insan öldü ve bölgeye ekonomik yansımaları çok olumsuz oldu, hepimizin bildiği gibi. Dünyada tahıl fiyatlarını etkileyecek bir dönemden de geçtik. Dolayısıyla, biz bu konuya bir çözüm bulunması gerektiğini düşünüyoruz ve eninde sonunda da bulunacaktır anlayışındayız. Ancak bir çözüm empoze edilmesi yönünde de herhangi bir çabaya girilmemesi gerekiyor, ancak taraflar konuşmaya hazır olduklarında konuşabilecekler.

SORU- ABD’yle temaslarınızda CAATSA yaptırımları konusunun gündeme geldiğini söylediniz. Öte yandan da Türkiye-ABD savunma sanayii diyaloğu diye yeni bir oluşum olacak, yeni bir toplantı mekanizması kurulduğunu söylediniz. Bu bizim CAATSA’nın kaldırılması yönündeki talebimize ABD tarafının verdiği cevap mıdır? Çünkü CAATSA, Rusya’yla yine savunma sanayimizden kaynaklı olarak konulmuştu. Cevapları ne oldu?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ ÖNCÜ KEÇELİ- Bunların ikisi iki farklı süreç. Tabii aynı konuda iki farklı süreç bir bakıma. Biz daha önce dediğim gibi Senatoda Türkiye’ye uygulanmakta olan kısıtlamalar konusunda bazı pozitif mesajlar aldık bu aşamada söyleyebileceğim şey bu. Tabii takdir edersiniz ki Washington’da konuşulan konular her biri çok kapsamlı ve her biri birden fazla kurumu ilgilendiren konular. Dolayısıyla, iki taraf için de bunu söylüyorum, herhangi bir kimsenin tamam el sıkışalım bu işi burada çözmüş olduk diyerek halledebileceği basitlikte bir şeyden bahsetmiyoruz. Ama bizim bakımımızdan olumlu izlenimlerle ayrıldığımız bir ziyaret oldu. Sayın Bakanımız Washington’da yaptığı basın toplantısında da dile getirdiler. İki ülke için de bazı fırsatlar var ve bizim bu fırsatları hayata geçirmemizin önündeki engellerin kalkması, iki ülkenin de iki ülke halkının da çıkarına olacaktır.

SORU- F-35 konusu konuşuluyor birkaç gündür. Genel bir algı Türkiye’nin dönebileceği proje şeklinde, fakat oradaki bakış neydi acaba, biraz ona ilişkin bilgi verebilir misiniz? Yani F-35’lere dönüş değil de daha çok oraya ödenen paranın iadesi ve buna bağlı olarak F-16 alışverişi gibi bir düzlemde mi ilerledi görüşmeler? Yoksa her iki tarafın da F-35 projesiyle ilgili yeni atabileceği bir adım, bir mesafe var mıydı? Sizin izleniminiz nedir acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ ÖNCÜ KEÇELİ- Sayın Bakan bu konudaki çerçeveyi çok net bir şekilde çizmişti. Birincisi, F-35’e ihtiyacımız olup olmadığı bizim güvenlik makamlarımızın yanıtlayacağı bir soru. Bizim açımızdan demişti Bakan Bey, stratejik bir bakış açısıyla bir kabiliyete sahip olmanın şartı başka bir yeteneği yitirmemizse bunu o çerçevede değerlendirmemiz gerekir. Benim Dışişleri Bakanlığının sorumluluk alanı bakımından baktığımda. Bildiğiniz gibi F-35’le bizim parasını ödediğimiz, ancak bize teslim edilmeyen bir grup F-35 Amerika’da. Ayrıca bizim F-35 programı sırasında harcadığımız bir miktar söz konusu, bununla ilgili görüşmeler devam ediyor. Bizim F-35 projesine dönmemizle alakalı birtakım çalışmalar varsa bu Dışişleri Bakanlığının sorumluluk alanında değil zaten.

SORU- Biraz Cumhurbaşkanlığını da ilgilendiren bir konu ama dün Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Bey Irak’ta bir açıklamada bulundu. Cumhurbaşkanının da Nisan ayı bitmeden Irak’a bir ziyaret yapacağını açıkladı. Aynı zamanda Bakanların da yapacağı bu ziyarette Cumhurbaşkanının da görüşmelerinin bir tabanı oluşur mu ve bu konuda yarın bir üst düzey kabul olur mu Bakan Bey için de?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ ÖNCÜ KEÇELİ- Az önce de söylediğim gibi yarınki görüşmelerde Sayın Cumhurbaşkanımızın Irak’a yapmayı planladığı ziyaretin detayları, hazırlıkları da görüşülecek. Bununla ilgili konuşulan bazı tarihler var, ancak bu tarih resmileştiğinde Cumhurbaşkanlığımızın açıklayacağını düşünüyorum.

SORU- Sayın Cumhurbaşkanımızın Atina ziyaretinde konuşulmuştu, Miçotakis’in Nisan ayında Türkiye ziyareti olacağı söylenmişti. Cumhurbaşkanlığı tarafını ilgilendiriyor ama tabii ön çalışmaları yapan Dışişleri Bakanlığı. Burada da Yunan makamlarıyla bir temas olduğu için soruyorum bir tarih netleşti mi, bir ajanda belirlendi mi?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ ÖNCÜ KEÇELİ- Onun da hazırlıkları sürüyor, bildiğim kadarıyla esasen dün akşam Miçotakis bir tarih aralığı zikretti. Cumhurbaşkanlığımız kaynaklarından belki teyit edebilirsiniz.

SORU- Stratejik Mekanizma Toplantısının ardından yapılan ortak açıklamada DEAŞ’a ilişkin bir vurgu da vardı. DEAŞ bağlantılı tutukluların Suriye’nin kuzey doğusunda yerlerinden edilmiş kişileri rehabilite edebilecekleri ve kendi toplumlarını da yeniden entegre edebilecekleri ve adalete teslim edilebilecekleri menşei ülkelerine geri gönderilmesi noktasında. Bu konu Türkiye ve ABD arasında gündem başlıkları arasında üste mi çekildi acaba? Çünkü önemini yineledikleri vurgulandı denildi, biraz açar mısınız?

DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ ÖNCÜ KEÇELİ- Bu aslında hep konuştuğumuz bir konu ve biliyorsunuz Amerika Birleşik Devletleri gerek Irak’ta, gerek Suriye’de DEAŞ’la mücadele gerekçesiyle bulunuyor. Bunu söylüyorlar. Bizimle paylaştıkları ve kamuoyuna ilettikleri gerekçeleri bu. DEAŞ’lı tutuklular ve onların aile yakınlarının vatandaşı oldukları ülkelere dönmesi konusunda hem bizim hem ABD’nin uzun süredir izlediği bir politika var. Esasen o husus daha ziyade üçüncü ülkelere yönelik bir çağrı. Bildiğiniz gibi, kendi vatandaşı olan DEAŞ tutukluları ve bunların aile yakınlarını kabul etmeyen özellikle çok sayıda Batı Avrupa ülkesi var. Bu hem söz konusu ülkelerin uluslararası yükümlülükleri bakımından bir sorun teşkil ediyor hem de bizim içinde yaşadığımız bölgenin güvenliği bakımından bir mesele. Biz bu ülkelerin kendi vatandaşlarını ülkelerine almaları gerektiğini düşünüyoruz, oradaki vurgu da buna işaret ediyor.