Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Burak Özügergin’in Olağan Basın Toplantısı Metni

Arkadaşlar günaydın. Hepiniz hoş geldiniz. Doğrudan sorulara geçelim.

SORU: AB çevrelerinden gelen haberlere göre Haziran’da İspanya Dönem Başkanlığı ev sahipliğinde yapılacak Hükümetlerarası Konferans’ta Türkiye’nin hiçbir başlık açamayacağı söyleniyor. Çünkü Meclis’ten Anayasa üzerindeki görüşmeler bahane gösterilerek bir şekilde gerekli yasa çıkarılamadı. Sizin beklentileriniz nelerdir? Teşekkürler.

CEVAP: Bazı güçlükler olduğunu biliyorum. Fakat herhangi bir fasıl açılamaması gibi bir durumla karşılaşacağımızı da sanmıyorum. Böyle bir beklenti içinde değiliz. En azından bir başlık açılması için ilgili makamlarımız, AB Genel Sekreterliği dahil, Dışişleri dahil, diğer kurumlarımız dahil, yoğun bir çalışma içindeler. Sıkışık bir dönem olmasına rağmen önümüzde, en az bir fasıl açılması yönünde çalışmalarımız sürüyor.

SORU: İran’la ilgili sormak istiyorum. Bazı yorumlara göre bu anlaşmanın teknik olarak hayata geçirilmesi mümkün değil deniyor. Çünkü İran’a verilecek olan uranyumun üretilmesi için gereken sürenin bir yıldan fazla olduğu söyleniyor. Yine aynı bağlamda Obama’dan gelen mektupta belirtilen hususlara ilişkin neler söyleyeceksiniz?

CEVAP: Bizim Tahran’da, 17 Mayıs’ta, geçen hafta aldığımız sonuç diplomasi açısından gerçekten önemli bir sonuçtur. Bu Türkiye’nin başarısıdır demiyorum ama diplomasinin bir başarısıdır.  Evet ben de duydum, birtakım teknik eleştiriler geldi. Bir sene içinde zenginleştirilmiş uranyum geliştirilemez diye. Peki, biz yaklaşık 8-9 aydır İran’a gidip geliyoruz. İran Dışişleri Bakanı başta olmak üzere muhtelif yetkililer ülkemizi ziyaret ediyor. Üçüncü ülkelerle, üçüncü taraflarla İran’la yürüttüğümüz müzakerelerin ana parametreleri paylaşılıyor. Şimdi mi ortaya çıktı bir sene içinde yetiştirilemeyeceği? Bunu sorgulamıyorum, teknisyen olmadığıma göre aksini iddia edecek durumda değilim. Fakat iddiam şu, biz İran’la parametreleri belli olan bir zeminde görüşmeleri sürdürdük. İran kabul ettiğini açıkladıktan önce ilgili teknik açıklamaların yapılması için vakit vardı, fırsat da vardı, böyle bir ses çıkmadı. Dolayısıyla şimdi artık bu varılan anlaşmanın ileriye götürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani biz İran’ın nükleer dosyasını çözdük diye bir iddiayla ortaya çıkmadık ama nükleer dosyanın önemli bir unsurunu oluşturan takas meselesinde ileri bir adım attığımızı söylüyoruz. Şimdi karşı tarafın da iyi niyetle oturup bu atılan adıma uygun bir cevap vermesini beklemek hakkımızdır, İran’ın da hakkı. Yoksa biz İran’ı P5+1’e,  P5+1’i de İran’a karşı savunmuyoruz. Biz ilkelerden hareket ediyoruz.

SORU: Bir de Obama ile ilgili bir kısım vardı.

CEVAP: Ona da aslında cevap verdim. Parametreler belliydi dedim.

SORU: İlgili bütün taraflarla, hem bu anlaşmanın imzalanmasından önce hem de anlaşmanın imzalanmasından sonra temaslar devam ettiğine göre Ankara’nın, İran’ın Viyana’ya sunduğu mektuptan hoşnutluğunu da göz önüne alarak,  Sayın Clinton’ın “bu mektubun içi boştur”a varan söylemleriyle ilgili Türk ve Amerikan yetkililer arasında bir istişare yapıldı mı? Yapıldıysa hangi düzeyde?

CEVAP: Biz hem deklarasyona varan süreçte hem de deklarasyondan sonra ilgili taraflarla görüşmelerimizi sürdürdük. Buna ABD de dahil. Dediğim gibi, biz sorunun kökünden çözümünü sağladığımızı iddia etmiyoruz. Dolayısıyla evet bardağın üst tarafı boş ama o bardağı doldurmak işlevini de beklemek hakkımızdır diyoruz. Bardağın yarısı doludur, boştur tartışmasına girmeksizin, bir ileri adım attık, şimdi bu adımın ortaya çıkardığı yeni bir durum var. Buradan hareket ederek müteakip adımların atılması gerekir diyoruz. Bu anlaşmanın bir güven arttırıcı önlem olarak telakki edilip alınan sonucun ileriye götürülmesi lazım diyoruz.

SORU: Bu anlaşma gereğince Türkiye’nin de birtakım teknik hazırlıklar yapması gerekiyordu. Anlaşma yürürlüğe girmiştir deyip, Türkiye o teknik hazırlıklara, uranyum depolamaktan tutun da takas işlemine dair birtakım hazırlıklara, çalışmalara başladı mı? Anlaşmanın gerekleri yerine getiriliyor mu?

CEVAP: Zaten eğer teknik imkanlarımızı tespit etmeseydik, anlaşmaya imza atamazdık. Eğer depolama imkanınız yoksa “biz sizin uranyumunuzu depolarız” diye ortaya çıkamazsınız. Dolayısıyla gerekli bütün temaslar teknik birimlerimizle yapılmıştır ve dolayısıyla anlaşmanın içeriğinin hayata geçirilebilmesi için bütün imkanlarımız vardır ve peyderpey, sırası geldikçe yürürlüğe konulabilecektir.

SORU: Bu İran konusundaki anlaşmanın Türkiye’ye hem Avrupa ülkeleri nezdinde, hem de Amerika, Rusya gibi ülkeler nezdinde bakışı değiştireceğini düşünüyor musunuz? Sanki Batı basınında çıkan yorumlarda Türkiye İran’ın savunucusu, arabulucu olmaktan çok savunucusu gibi algılanmaya başladı. Böyle eleştiriler de geliyor. Dün mesela, KPK toplantısına Avrupalı parlamenterlerden böyle eleştiriler gelmiş. Nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de Amerika ile yeni bir kriz yaratır deniliyor. Siz katılıyor musunuz buna?

CEVAP: Öncelikle dünkü toplantıya işaret ettiniz. Egemen Bey-tamamen katıldığımız bir biçimde-gerekli cevabı verdi zaten kendisine ve ülkemize yönelik eleştirilere. Dolayısıyla ona ilave edilecek bir şey yok.
Amerika ile kriz-hayır. Neden bir kriz olsun? Sonuçta biz gayet şeffaf bir biçimde, ilke bazında bir dış politika yürütüyoruz. Bu alanda da önce ilkeleri ortaya koyduk, hatırlarsınız, bu podyumdan da çok kez tekrarlandı, her ülkenin barışçı amaçlarla nükleer teknolojiye sahip olma hakkı olduğunu hep söylüyoruz. Bölgemizde kitlesel, nükleer silahlara karşı olduğumuzu da söylüyoruz. Ortaya çıkacak bütün uyuşmazlıkların da görüşmeler yoluyla çözülmesi gerektiğini söylüyoruz. Şimdi bu üç ilkeyi ortaya koyduktan sonra, artık siz şu ülkeye karşı bunu savunuyorsunuz demek mümkün değil. Amerika ile-hiçbir şekilde, “kriz” sözcüğünün ABD ile ilişkilerimizi tarif eden paragrafta yer almaması gerekir. Böyle bir şey beklemiyoruz.

SORU: Batılı ülkelerin takas anlaşmasına karşı çıktığı argümanlardan biri de İran’ın hala zenginleştirme çalışmalarına devam ediyor olması. % 20 zenginleştirilmiş uranyum çalışmaları devam ediyor şeklinde. Bu konuyla ilgili yeni bir pazarlık var mı? Çünkü Ankara İran’ın zenginleştirme çalışmalarına devam etmesini destekliyor ama Fransa başta olmak üzere bazı Batılı ülkelerde bunun anlaşmanın sakatlığı yönünde de yorumlar yapılıyor, bu argümanı gündemde tutarak. Bununla ilgili yeni bir pazarlık var mı? Bir de eğer Ankara’ya rağmen bir yaptırım kararı çıkarsa BMGK’nden, Türkiye’nin tavrı ne olur? Türkiye ambargoya uyar mı?

CEVAP: Öncelikle sorunuz iyi bir soru. Çünkü iki ayrı konudan söz ettiğimizi belirtmeme imkan tanıyor. Bir takas, iki zenginleştirme. Biz Tahran’a dediğim gibi nükleer dosyayı tümden çözmeye gitmedik. Biz Tahran’a takasla ilgili görüşmeleri yapmak üzere gittik. Onu bir tarafa koyduktan sonra-o deklarasyonu, zenginleştirme konusu masada ise, ki öyle, o zaman ilgili taraflar otururlar, istiyorlarsa biz de otururuz, ama en azından P5+1 ve İran otururlar veya 5+1’in temsilcisi olarak Madam Ashton olabilir mesela, otururlar ve zenginleştirmeyi konuşurlar. Yani topyekün reddetmek,  “evet ama bardağın yarısı boş” deyip de reddetmek makul değil. Diğer taraftan da Türkiye’nin İran’ın zenginleştirme faaliyetlerinin güven arttırıcı, daha doğrusu iki taraf arasındaki güveni etkileyici bir unsur olduğunu da söylediğini hatırlatmak isterim size. Biz Tahran’a gittiğimizde söylüyoruz, sizin zenginleştirme faaliyetleriniz konusunda Batı tarafında bir şüphe varsa oturun konuşun bunu. Şeffaf olduğunuz takdirde, istediğiniz amaca, eğer nükleer enerji üretmekse bu amaç, daha az gayretle ulaşırsınız diye. Bunu iki tarafa da telkin ediyoruz zaten. Avrupalılara da, Amerikalılara da söylüyoruz “alın anlaşmayı cebinize koyun, ondan sonra yola devam edin” diye.

SORU: Ambargo uygulanır mı?

CEVAP: Henüz o aşamada olduğumuzu düşünmüyoruz. Müzakerelere fırsat verilmesi için gerekli zemini yakaladığımızı düşünüyoruz. Tabii hem İran’a komşuyuz, bir taraftan da Güvenlik Konseyi üyesiyiz. Hatırlar mısınız, geçen sene Güvenlik Konseyine seçildiğimizde, “nasıl bir Güvenlik Konseyi üyesi olacağız” diye aramızdan birisi sormuştu. “Başkalarının eline bakarak el kaldıran ülke olmayacağız” demiştik. Biz konuları kendi girişimlerimizle anlamaya çalışıyoruz, yönlendirmeye çalışıyoruz, bir karara bağlamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla Güvenlik Konseyindeki gelişmeleri doğal olarak takip ediyoruz ama bir yazım çalışması için erken olduğunu düşünüyoruz.

SORU: Sayın Bakan’ın Ashton ile Celili’yi Türkiye’de buluşturma fikri vardı. Bu fikir hala geçerli mi? Yakın bir zamanda böyle bir toplantı beklemeli miyiz? İkinci soru olarak, KDP liderinin Türkiye’ye ziyareti öngörülüyordu. Yazın gerçekleşmesi sözkonusu olabilir mi? Bir de üçüncü soru olarak Ermenistan’la süreç donmuştu. Ancak Suat Kınıklıoğlu’nun Amerika’da bir demeci oldu “Türkiye olarak yeni ve sürpriz adımlar atabiliriz” şeklinde. Sessiz diplomasi olduğunu biliyoruz ama yeni bir hareketlilik, bir adım, sessiz olsa bile bir adım var mı? İşleyen bir süreç var mı? Teşekkür ediyorum.

CEVAP: Öncelikle ortadan başlayayım. Mesut Barzani’nin gelişi ile ilgili sorunuzu cevaplayayım. Önümüzdeki haftalarda kendisini Türkiye’ye bekliyoruz. Tarihi üzerinde de çalışıyoruz. Dolayısıyla o ziyaret şu anda masada.
Bunun dışında, Ermenistan’ı sordunuz. Biz Ermenistan’la normalleşme sürecine başladığımızda, bu kulvara girmiş olmamızın Yukarı Karabağ konusuna duyduğumuz ilginin veya bu konuyla olan bağlantımızın yerine olduğu yönünde bir açıklama, bir beyanat yapmadık. Böyle bir şey zaten mantıklı değil “Evet bundan sonra biz Yukarı Karabağ meselesini bir kenara koyuyoruz, sadece ve sadece Ermenistan’la normalleşmeye bakacağız” diye. Bu mantıklı değil tabi. Hani takastan bahsediyorduk, böyle bir takas olamaz. Bu işin mantıki boyutu. İkincisi de, unutulmaması gereken bir şey var, Türkiye Minsk grubu üyesidir ve bu sorunun çözümü için oluşturulan Minsk grubunun ta başından beri üyesidir. Bu üyeliğimizden de feragat ettiğimizi hatırlamıyorum normalleşme sürecine başladığımız gün. O bakımdan, geçenlerde de söyledim, bu ya biri ya öteki değildir. Bizim madem bölgesel bir vizyonumuz var, bu bölgesel vizyonun içine, Ermenistan’la normalleşme de girer, Karabağ sorununun çözümü de girer. Ermenistan’da iç politika saikleriyle olduğunu tahmin ettiğimiz söylemde bir sertleşme var. Bu bakımdan bunun ne Ermenistan’a ne sürecin kendisine faydalı olacağını düşünüyoruz. Biz barış lisanı kullanıyoruz. Yani biz bir tarafta gelin ekonomik bir alan yaratalım, birlikte istikrarı sağlayalım, refah içinde yaşayalım derken, öbür taraftan da doğrusu agresif beyanlar oluşturmak istediğimiz havayla bağdaşmıyor. Bu kadarını söyleyeyim.

SORU: Biraz önce, teknik de bir konu olduğu için, hala bu konuya vakıf olmadığımı itiraf etmeliyim. Takas ve zenginleştirmeyi ayırdınız ve zenginleştirme konusunda birtakım beyanlarda bulundunuz. Şimdi, ağırlıkla BMGK’nın daimi üyesi olan ülkelerden gelen talep, İran’ın zenginleştirme faaliyetini tamamen dondurması. Yani yüzde 20 kotası, vs. NPT’den tanınan haklar göz önüne alınmadan, tamamen durdurması. Türkiye’nin bu konuda söyleyeceği bir şey var mı? Çünkü NPT’ye taraf ülke olarak belli ölçüde zenginleştirme yapma hakkı var İran’ın.

CEVAP: Bir numaralı ilke, demin sözünü ettiğim gibi ülkelerin barışçı amaçlarla nükleer enerjiye sahip olma hakları var fakat bunu söyledikten sonra da, eğer şüphe varsa ortada, bunun taraflarca oturulup konuşulması lazım. Eğer, İran’ın amaçlarından, niyetlerinden şüphe ediliyorsa ki var böyle bir şey, bunu artık ortaya koydu ABD tarafı, o zaman oturulur, konuşulur. Aslında sizin son sorunuza cevap vermiş olayım bu şekilde. Bunun için de oturup konuşsunlar istiyoruz, onun için zaten, hatırlarsanız İran Dışişleri Bakanı İstanbul’a geldiğinde, iki üç hafta önce, “biz görüşmelere hazırız” dedi.

SORU: Bir zaman öngörülüyor mu?

CEVAP: Herhalde, mektupla ilgili bir paralellik kurulması gerecek. Mektuba nasıl cevap vereceklerini görmeden kestirmek zor. Olumlu cevap verirlerse ki öyle ümit ediyoruz, bu görüşmenin de bunu takiben yapılması gündeme gelir. Olumsuz bir cevap vereceklerse, tabii o zaman nasıl bir yöntem uygular P5+1 ve İran onu bilemem. Ama biz aktif olarak çabalarımıza devam edeceğiz.

SORU: Viyana grubundan gelecek cevabın ne kadar sürede geleceğiyle ilgili anlaşma metninde bir şey yer almıyor.

CEVAP: Doğru.

SORU: Aynı zamanda da BMGK’da çıkması beklenen, görüşülmesi gereken önemli bir karar var. Bu paradoks nasıl aşılacak? Yani bir süre yok Viyana grubu için ama ne kadar, 5-6 ayda mı gelir, nedir, ne değildir? Bunu nasıl öngörüyorsunuz? Yani sonuçta bu İran’ın yolladığı mektup, kaale bile alınmadan BM’nin gündemine yaptırımlar getirilebilir. Bu da onların ellerinde. Yani burada ciddi bir paradoks var. Bu nasıl aşılacak?

CEVAP: Güvenlik Konseyi’ne bir tasarı sunulması ile, bunun kabulü farklı şeyler. Tasarının ilk sunulduğu halinden, kabul edildiği, edilecekse, haline kadar geçirdiği evrelere bakmak lazım. Nasıl bir transformasyona uğradı diye. Dolayısıyla bu bir tarafta ilerlerken, deklarasyonu hiçe saymak aslında manevi bir sorumluluk getirir taraflara. Bu paradoksun çözümü de burada işte. Birlikte yürütmek istediklerini söyleyenler varsa, o zaman İran’ın önerisine önce bir cevap verirler. Olumsuz olacaksa ve tasarıya ivme verilecekse, o zaman başka bir sorun çıkacaktır ortaya.
Bugün İran oldu toplantımızın ana konusu…

SORU: Biraz önce de söylendi, Batının temel kaygısı İran’ın bu –tamam Ekimde atom enerjisi, 1200 kg. üzerinde anlaştı- zenginleştirme çalışmalarına % 20 oranında devam etmesi. Şimdi Türkiye’nin imzalamış olduğu anlaşma da 1200 kg’ı içeriyor. Yani ileride bu miktar attırılabilir mi? Bu anlaşma modifikasyona açık bir anlaşma mıdır? Batıyla İran eğer anlaşırsa, bu anlaşmada değişiklikler olabilir mi miktar konusunda?

CEVAP: Batı ile İran anlaştığı takdirde her şey olabilir tabii. Fakat şöyle söyleyeyim size, biz Eylülde, Ekimde başlattık bu görüşme dizisini. O zaman ortaya koyduğumuz öneriler kabul edilseydi, bugün karşı karşıya olduğumuz paradoks yaşanmayacaktı. Şimdi değil de bir sene sonra yine bu konuyu konuşuyor olursak, o paradoks önümüzde katlanarak duruyor olacaktır. Dolayısıyla bir an önce tarafların adım adım anlaşma üzerinde mutabakata varmaları lazım. Yani “ya hep ya hiç” değil, adım adım. Önce bu anlaşma bir tarafa kondu. Bundan sonra sizin söylediğiniz formatta tekrar görüşebilirler. Yani geri kalan, o arada zenginleştirildiği iddia edilen –Atom Enerjisi Ajansınca- miktar üzerinde konuşulur veya başka bir formata sokulur. Ama anlaşmanın yapılmasının ertesi günü kağıdı sunduğunuzda birtakım gelişmeleri görmemeyi tercih ediyorsunuz demektir. O zaman da absürd bir durum çıkıyor ortaya, “Türkiye neden diplomasi yolunu tercih ediyor” diye.  Böyle bir eleştiri zaten gelmedi, gelemez de. Yani gerginliği mi tercih edeceğiz, yoksa diplomasi yolunu mu tercih edeceğiz?

SORU: Biliyorsunuz, MİT’e yeni bir Müsteşar atandı ve Başbakan’ın da söylemlerinden anladığımız kadarıyla dışişleri ve içişlerine bakan iki başkanlık altında toplanacak istihbarat. Dışişleri Bakanlığı uluslararası bir istihbarat kuruluşuna, yani CIA’nın olduğu gibi bir istihbarat kuruluşuna nasıl bakıyor? Birinci sorum bu.
İkincisi de, İsrail’e Gazze şeridinde bir yardım gemisi gitti, yola çıkacak. Bu gemiyi İsrail’in vuracağına ilişkin tehditler vardı. Türkiye acaba bu konuyla ilgili İsrail’e herhangi bir nota verdi mi? Bu konuyla ilgili diplomatik bir girişim yapıldı mı? Teşekkürler.

CEVAP: Öncelikle hoş geldiniz. Birinci sorunuzun cevabı bir hayli ileride verilebilir. Yani teşkilatın yapılandırılması konusunda buradan, Bakanlıkla bağlantısı konusunda yorumda bulunmam doğru olmaz.
Yardım filosu konusuna gelince, biz Ortadoğu’daki sorunlara, sadece Ortadoğu değil bölgemizdeki sorunlara sadece güvenlik ve istikrar zaviyesinden değil, aynı zamanda insan hakları açısından da bakıyoruz. İşte böyle olunca, Gazze’de süregelen-ve senelerdir süregelen-sorunun bir an önce çözülmesi için devamlı surette telkinlerde bulunduğumuzu, açık-kapalı, biliyorsunuz. Şimdi  bölgede ihtiyaç duyulan inşaat malzemesi, tıbbi malzeme, vs. yardım malzemesinin geçişine izin verilmesi, sadece Gazze’de değil Ortadoğu sorununun çözümüne yönelik olarak, olumlu bir adım olacaktır. Biz bölgede yeni bir gerilim istemiyoruz. Bu yapılan yardım teşebbüsünün de, sadece Türkiye’den değil biliyorsunuz, kaç tane ülkenin vatandaşı var, kaç tane ülkenin gemisi var, insani yardım faaliyeti olarak algılandığı takdirde, istenmeyen sorunların önlenebileceğini böylece düşünüyoruz. Muhtelif temaslarımız da oldu. İsraillilerle de görüştük, Mısırlılarla da görüştük, başka ülkelerle de görüşüyoruz. Bu bir sivil toplum faaliyeti. Onu açıkça belirtmek lazım, sivil toplum faaliyeti. Ne bizim ne başka devletlerin organize ettiği bir faaliyet değil.  Fakat, Gazze insanının ihtiyacına karşılık vermek için artık zamanın geldiğini düşünüyoruz, İsrail tarafının da olaya böyle yaklaşmasının yararlı olduğunu kendilerine söyledik.
Şunu da ilave etmek isterim. Olağanüstü bir durum var Gazze’de senelerdir. Dökme Kurşun operasyonundan sonra akut bir hale gelen ve senelerdir devam eden bir sorun var orada. Olağanüstü bir durum olduğunda, toplumların da sıra dışı tepkiler vermesini doğal karşılamak lazım. Nedir bu bütün hareketlenme diye belki, bizler değil ama uzaktan seyreden birisi, belki başka kıtalardan seyreden insanlar düşünüyor olabilirler. Olağanüstü bir durum var, sıra dışı tepki vermenin zamanı geldi.
SORU: Bir önceki yardım konvoyu, biliyorsunuz içinde Türk vatandaşları da vardı, birçok sorunla karşılaştı. Şimdi biraz önce İsrail tarafına da olaya bunun nasıl katkı sağlayacağını ilettik dediniz. Ne düzeyde oldu, en son İsrail’le bu konuda kim görüştü? Teşekkürler.

CEVAP: Büyükelçiliğimiz de devrede, siyasi düzeyde de iletildi diyeyim ayrıntıya girmeden, uygun biçimde. Gerilim olmamasını tercih ediyoruz. Amacın iyi anlaşılması için girişim yaptık. Bu bir siyasi şov değildir. Öyle söyledi çünkü İsrail tarafı. Bu bir siyasi şov değildir, bu, insanlara ihtiyaç duydukları yardım malzemesinin, evet sıra dışı yollardan da olsa ulaştırılması meselesidir, bunu böyle algılayın diye söyledik. Cevaplarını hep birlikte göreceğiz.

SORU: Siyasi dediniz, hangi düzeyde acaba?

CEVAP: Bu konuda ayrıntıya girmeyi tercih etmiyorum da dedim.

SORU: Kabineyi mi anlamalıyız? Çünkü Netenyahu, Erdoğan, Liberman, Davutoğlu görüşmeleri burada eğer olduysa önem taşıyacaktır. Öte yandan eğer Savunma Bakanıyla olduysa farklı bir önem taşıyacaktır.

CEVAP: Yapılan girişimler konusunda size vakitlice bilgi vereceğiz. Teşekkürler.