LÜBNAN DIŞİŞLERİ VE GÖÇMENLER BAKANI ABDALLAH BUHABİB- [ARDIL TERCÜME] …
mutlu olduğumu söylemek istiyorum. Ve kendisi bu göreve geldikten sonra ilk
ziyaretidir, ancak daha önceden diğer görevlerinde gelmişti.
Sayın Fidan’ın bu ziyareti aslında Gazze’deki olaylar patlak vermeden önce
kararlaştırılmıştı. Ben buradan Sayın Fidan’a, özellikle Türkiye’nin
yardımlarından dolayı çok çok teşekkür etmek istiyorum. Daha önceki Bakan
Sayın Mevlüt Çavuşoğlu da aynı şekilde bu konuyla ilgilenmişti. Bildiğiniz
gibi Beyrut’ta limanda bir patlama olmuştu, bu patlama neticesinde bizim
daha önceki binamız büyük hasar görmüştü. Şimdi bu bina Türkiye tarafından
onarıldı.
Ben buradan bir kez daha Türkiye’ye teşekkür ederken şunu söylüyorum:
Türkiye’nin gerçekten kara gün dostu olduğunu söyleyebilirim. Türkiye’nin
yanında diğer ülkeler de -bunların arasında Güney Kore, Çin, İtalya ve
Hindistan da var- bize aynı şekilde yardımda bulundular. Şu anda Sayın
Fidan’ın yapmış olduğu bu ziyaret aslında çok önemli bir döneme
rastlamaktadır. Çünkü burada biz artık görüş alışverişi yapmak için bir
araya geldik. Gerçekten şu anda bölge çok önemli ve zor durumlardan
geçmekte. Biz birkaç günden beri Sayın Hükümet Başkanı’yla bir diplomatik
hamle başlattık. Bu temaslarımız sırasında birçok Arap ülkesi ve diğer
yabancı ülkelerin Dışişleri Bakanlarıyla görüş alışverişinde bulundum.
Bunun yanı sıra Avrupa Birliği ülkelerinin, Güvenlik Konseyi’ne üye önemli
ülkelerin, UNIFIL gücüne destek veren ülkelerin, yaklaşık 65 ülkenin
Beyrut’ta bulunan Büyükelçileriyle bir araya geldik. Bizim bu görüşmede
amacımız Lübnan’ın tutumunu açık bir şekilde belli etmek.
Biz Lübnan’da aslında hiçbir zaman güç kullanmaktan yana olmadık. Biz savaş
isteyen ülke değiliz. Bizim istediğimiz, sükunetin ve istikrarın
sağlanması. Bizim şartlarımızdan bir tanesi İsrail’in kışkırtmayı artıracak
hareketlerden kaçınması, özellikle Lübnan’ın güneyinde bu durumlardan
kaçınması. Yine aynı şekilde gazetecilerin ve sivillerin öldürülmesinin
durdurulması. Lübnan ordusuna bağlı bazı mevzilerin ve aynı zamanda UNIFIL
kuvvetlerine bağlı bazı mevzilerin bombalanmasının durdurulması. Bazı
köylerimiz de buna maruz kalmaktadır. Dolayısıyla, biz şunu söylüyoruz: Bu
hareketler tamamen ateşin üzerine benzin dökülmesi gibi çok yanlış
hareketlerdir. Bizim isteğimiz, 1701 no.lu karara uyulması ve aynı şekilde
bölgede sükunetin sağlanması. Çünkü bu yapılmadığı takdirde bölge daha
fazla alevlenecektir.
Gazze’de bu tırmanan olayların ve çatışmaların bir an önce durdurulmasını
istiyoruz. Çünkü durdurulmadığı takdirde Gazze Şeridi’ndeki bütün halk
bundan etkilenecektir, etkilenmektedir. Ve bunun önemli olumsuz neticeleri
olacaktır. Bu tabii ki hem bölge için hem dünya için iyi olmayacak ve
çıkarlarımızı zedeleyecektir. İsrail’in Gazze’de yapmış olduğu, özellikle
toplu cezalandırma -orada bildiğiniz gibi 2 milyona yakın Filistinli
yaşamaktadır- ve ablukanın devam etmesi, uluslararası insani hukukun
çiğnenmesi, bunların hepsi bu bölgeye ve insanlığa zarar vermektedir.
Burada tırmanmayı durdurmanın en önemli şartlarından bir tanesi ablukanın
hemen kaldırılmasıdır. Bölgeye acil olarak gıda, yakıt ve aynı zamanda ilaç
ve elektriğin verilmesidir. İsrail’de ve özellikle bu bölgede hiçbir
şekilde güvenlik, sükunet ve barış olmayacaktır. Bu, ancak Filistin
meselesine bir siyasi çözüm bulunmasıyla olacaktır. Bu siyasi çözüm de tabii
ki adil, kapsamlı ve aynı zamanda uluslararası mercilerde alınan kararlar
doğrultusunda olmalı ve iki hedefli olmalıdır. Bildiğiniz gibi 2002 yılında
bir Arap barış girişimi vardı. Bu barışın da bu çerçevede olmasını
istiyoruz.
Biz buradan bir kez daha yineliyoruz ve diyoruz ki: İsrail’e bütün
uluslararası kamuoyunun baskılarını artırmasını ve yine aynı şekilde
tarafların barış görüşmelerine tekrar dönmesini arzu ediyoruz.
Sayın Bakan teşekkür ederim.
Buyurun.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- …
Daha önceki görevlerimde çok kereler Lübnan’a, Beyrut’a gelme imkanımız
oldu. Bu ziyaretimde sıcak karşılamasından ve misafirperverliğinden ötürü
mevkidaşım Sayın Bakan Abdallah Buhabib’e çok teşekkür ediyorum.
Kendisiyle sadece ikili ilişkilerimiz değil, bölgesel konuları, özellikle
şu anda devam eden Gazze krizini ve yaygınlaşma riski bulunan savaşı ele
aldık. Görüşmelerime daha sonra başta Sayın Başbakan Necip Mikati olmak
üzere diğer yetkililerle yapacağım toplantılarla devam edeceğim. Özellikle
şu anda Gazze’de olanlar ve buna bağlı olması muhtemel diğer gelişmeler
gerçekten gündemimizin ilk maddesini oluşturmakta.
Burada tartışmalarımızı biz Türkiye olarak iki ana kulvarda götürmekteyiz.
Birincisi, Gazze’de şu anda devam etmekte olan dramın, savaşın durdurulması,
kuşatmanın sona erdirilmesi ve sivil halkın mümkün olduğunca devam eden
savaştan etkilenmemesi için alınacak tedbirler. Özellikle Gazze’deki nüfusa
insani yardımların vakit kaybedilmeden ulaştırılması konusunda hangi
adımların nasıl atılması gerektiği konusunda hem bölge ülkeleriyle hem
uluslararası kuruluşlarla yoğun bir temas içindeyiz. Biliyorsunuz Türkiye
olarak da krizin ilk gününden itibaren bölgeye insani yardım malzemelerini
sevk ettik. Bu konuda başta Mısır olmak üzere diğer ülkelerle yakın
işbirliği halindeyiz.
Gazze’de devam eden insanlık dramının son bulması için çalışmalarımız
aralıksız devam edecek. Bu esnada Gazze’deki dramın diğer ülkelere
etkisinin azaltılması, savaşın başta Lübnan, Mısır ve Ürdün olmak üzere
bölge ülkelerinin istikrarsızlaştırılmasına yol açacak bir şekilde
gelişmesine de engel olmak için elimizden geleni yapıyoruz. Mısır’da
yaptığımız görüşmelerde Mısır’la bu konuda dayanışma içinde olduğumuzu
açıkça ifade etmiştim. Burada da Lübnan’la Lübnan’ın
istikrarsızlaştırmasını sağlayacak olaylara karşı durmada beraber
olduğumuzu söylemek istiyorum.
Diğer taraftan, bu çatışmanın aslında daha büyük bir savaşın, savaşlar
serisinin kapısını açmayı değil de, daha büyük bir barışın zemini olması
yönünde neler yapılabilir onun üzerinde çalışmaktayız. Bu savaştan daha
büyük savaşlar çıkabileceği gibi, tarihi bir barış da çıkabilir.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan buradan tarihi bir barış
üretmenin mümkün olduğuna inanmakta ve bunun için gerekli çalışmaları
yapmakta. Neredeyse uluslararası bir kabul haline gelmiş 1967 sınırlarına
dayalı iki devletli Kudüs’ün başkent olduğu bir Filistin devletinin
kurulması konusunda artık uluslararası toplumun ciddi bir adım atma zamanı
gelmiştir. Filistin devletinin kurulması ertelendikçe bölgeye barış
gelmeyecektir ve son olaylar bunun bir kez daha kanıtlayıcısı olmuştur. Bu
noktada atılması gereken adımların kararlaştırılması için şu anda belli
toplantıların, zirvelerin yapılması kararı alındı. Yarın Cidde’de İslam
İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Olağanüstü Toplantısı olacak.
Cumartesi günü Kahire’de Mısır’ın daveti üzerine liderler düzeyinde bir
zirve yapılacak. Türkiye olarak biz hem ikili görüşmelerimizde hem çoklu
görüşmelerde belli gerçekleri ifade etmekten geri durmuyoruz. Bunlardan
birincisi bugüne kadar uygulanan yöntemlerin yetersizliği ve yanlışlığı.
Bununla ilgili detaylı görüşmeleri muhataplarımızla yapmaktayız, belli bir
görüş birliği içerisinde hareket ediyoruz. Eski yöntemlerle yeni ve kalıcı
bir çözümün ortaya çıkmayacağı aşikar olduğu için yeni yönteme ilişkin
fikirlerimiz de mevcut ortamlarda ve gelecek toplantılarda açıklamaya devam
edeceğiz.
Değerli mevkidaşımla toplantılar esnasında kendisiyle diğer bölgesel
konuları da konuşma imkanımız oldu ve özellikle Suriye meselesini konuştuk.
Biliyorsunuz Lübnan’da 2 milyona yakın Suriyeli mülteci yaşamakta,
Türkiye’de de 3,5 milyon civarında mülteci var. Bu mültecilerle ilgili
dramın çözülmesi, Suriye’de kalıcı bir siyasal çözümün bulunması için neler
yapılabilir, o konuda görüş alışverişinde bulunduk. Kendileriyle girişimin
başında TİKA tarafından onarımı yapılan Dışişleri Bakanlığı Hizmet Binasının
açılışını yaptık. Eski bir TİKA çalışanı olarak TİKA çalışmalarından gurur
duyduğumu ifade etmek istiyorum. Ben tekrar bu binanın hayırlı hizmetlere
vesile olmasını diliyorum. Kendilerine misafirperverliklerinden ötürü bir
kez daha teşekkür ediyorum.
SORU- [ARDIL TERCÜME] Efendim, bildiğiniz gibi Türkiye her zaman iyi
yönlerde, iyi çalışmalarda elini uzatmaktadır. Siz de zaten konuşmanızda
şunu söylediniz: Türkiye her zaman Filistin davasını desteklemiştir ve
Türkiye olarak Cidde’de yapılacak zirveye katılacağınızı ve aynı zamanda
Kahire’deki zirveye katılacağınızı belirttiniz. Bu katılımlar sırasında
masaya hangi konuları yatıracaksınız? Türkiye barışın getirilmesi konusunda
gerçekten ciddi midir?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN-Teşekkür ediyorum.
Konuşmamda da ifade ettiğim gibi biz bu konuda oldukça ciddiyiz. Netleşmiş
fikirlerimiz var, o fikirlerimizi söylemeye devam edeceğiz. Bunların
başında az önce ifade ettiğim gibi şu ana kadar Filistin devletine giden
yolda aranan çözümlerin yeterli olmadığı tespitinin herkes tarafından kabul
edilmesi ve yeni yöntem üzerinde durulması gelmekte. Buna ilişkin bazı
fikirlerimiz var.
Yani uzun yıllardır hegemonik güçlerin elinde bulunan medya gücüyle
oluşturdukları algıyla, problemin gerçek tabiatını unutturduklarını, hem
kendilerine hem de dünyanın geri kalanına büyük bir yalan söylediklerini ve
bu yalanı da kurumsallaştırdıklarını görmekteyiz. Artık buna bir son verme
zamanı geldi. Başta bu tanımlamaların değişmesi lazım. Birisinin toprağını
işgal ediyorsunuz, işgal etmekle kalmayıp evine el koyuyorsunuz,
yıkıyorsunuz, dışarı atıyorsunuz, sonra bir başkasını getirip oraya
koyuyorsunuz ve buna da bir terim buluyorsunuz, yerleşimci diyorsunuz.
Bunun adı hırsızlıktır. Bunun artık bu şekilde ifade edilmesi lazım. Buna
benzer yalanların artık kabul görmediği son olaylarda da ortaya çıktı. Yani
bu yöntem ne İsraillilere, ne Filistinlilere güvenlik ve barış getirmiyor.
Artık bu yalandan, yapılan haksızlıkların, zulmün kılıflara sokulmasından
vazgeçilmesi lazım.
Mescid-i Aksa’yla ilgili hassasiyetlere uluslararası toplumun çok yüksek
düzeyde dikkat etmesi lazım. Yani yıllardır uyarıyoruz, Türkiye tarihi
olan, mazisi olan güçlü ve tecrübeli bir devlettir, yaptığımız uyarılara
lütfen kulak verin. Kutsallarla oynanmaz, kutsallarla daha büyük krize yol
açacak şekilde ihlal girişiminde bulunulamaz, bunların derhal son bulması
lazım. Tekrar ettiğim gibi bunlar İsraillilere de, Filistinlilere de ve
bölgeye de barış, güvenlik getirmiyor. Bunu uluslararası toplum biliyor.
Bizim uluslararası topluma çağrımız, bildiğiniz gerçekle uyumlu bir politik
davranış içinde bulunmanız. Bunun ne olduğunu sizler de biliyorsunuz, biz
de biliyoruz.
Teşekkür ederim.
SORU- [ARDIL TERCÜME] TRT Arapça kanalından konuşuyorum. Bu arada Türkiye
bir arabuluculuk rolüne soyunabilir mi, bir arabuluculuk olabilir mi?
İsrail’in yapmış olduğu bu saldırıların durdurulması, insan haklarının
çiğnenmesi, gazetecilerin hem Gazze’de hem Lübnan’da öldürülmesinin
durdurulması için ne gibi bir çaba harcayacaksınız?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Ben öncelikle teşekkür ederim. Geçtiğimiz
günlerde Lübnan-İsrail sınırında İsrail saldırı neticesinde hayatını
kaybeden gazeteci İslam Abdullah kardeşimizin ailesine baş sağlığı
diliyorum, kendisine de Allah-u Teala’dan rahmet diliyorum.
Konuşmamda da ifade ettiğim gibi, Türkiye olarak bize yapılan başvurular
neticesinde her türlü kolaylaştırıcı ve insani rolü oynama konusunda Sayın
Cumhurbaşkanımızın bir prensip kararı var ve bütün krizlerde biz bunu
ortaya koyuyoruz.
Şu ana kadar çeşitli ülkelerden özellikle vatandaşlarının salıverilmesi
konusunda taleplerde bulunduk, talepler aldık. Bunun neticesinde özellikle
Hamas siyasi kanadıyla bu konuları görüşmeye başladık. Özellikle
yabancıların, sivillerin ve çocukların bırakılması konusundaki çabalarımız
devam etmekte. Kalıcı barışın sağlanması konusunda da çalışmalarımız devam
edecek.
Teşekkür ederim.
* Interpress deşifresidir.